84. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 18

BÖLÜM 18

RabiaSofi
rabiasofi

herkese merhabalar

uzun zamandır beklediğimiz kavuştay

artık burada

iyi okumalar dilerim

 

BÖLÜM

Acı yok; intizar yok; eskide kaldı hasret

Devrini tamamladı endişe, korku, hayret

 

Neler olduğunu bilmediği halde kardeşinin isteği üzere yola çıkmıştı. Şile’deki yazlık eve gel demişti kardeşi. Dava hakkında gelişme var diye de eklemişti. Başka bir şey söylemesine fırsat vermeden telefonu kapatınca İsmail de çaresiz arabasına atlayıp yola çıkmıştı. Şimdi eve çıkan yolu dönerken son kez kardeşini arıyordu.

“geldin mi abi?” diye sordu İlyas ikinci çalıştan sonra cevap verdiğinde.

“geldim koçum beş dakikaya oradayım.”

“tamam,” diyen İlyas’ın sesindeki heyecanı fark eden İsmail kaşlarını çatıp “ulan çok kötü bir şey oldu da bana mı söylemiyorsun?” diye sordu.

“yok abi,” dedi İlyas hemen “hadi gel bekliyoruz.”

Telefon yine kapanırken İsmail “sen bir haltlar yemişsin belli ama” dedi kendi kendine. Nihayetinde evin bahçesine girip arabayı durdurdu. Kapıyı açıp dışarı çıktı. Güz yine tüm yeşilleri sarı, turuncu ve kırmızı tonlarına çevirmişti. Arabayı kilitlerken camdan yansıması çarptı gözüne. Saçlarını elleriyle tarayıp üstünü düzeltti. Koyu yeşil gömleğinin yakasını tutup çekti.

Tam o anda camdaki bir yansıma dikkatini çekti. Gözlerini kapatıp açtı. Görüntü hala oradaydı. Ona bakıyordu.

“gayet iyi gözüküyorsun,” dedi görüntü. Hayal gördüğünü düşündü İsmail. Son bir haftadır yaşadıkları yüzünden şimdi de Ayşe’nin hayalini görmeye başlamıştı. Bu iyi bir şey olabilirdi aslında. İçindeki hasret biraz da olsa dinerdi.

“her zaman çok yakışıklıydın zaten,” İsmail şimşek gibi arkasına dönüp ona baktı. Göz göze geldikleri o ilk anda Ayşe’nin yüzünde çekingen bir heves İsmail’de ise şaşkınlıktan başka bir şey yoktu.

“ben de seni bekliyordum,” diye devam etti Ayşe sessizlik uzayınca “arka bahçedeydim. Geldiğini duyunca-“

Ancak konuşması İsmail’in tek bir adımda aralarındaki tüm mesafeyi kapatıp kollarından tutmasıyla yarıda kesildi. İsmail gerçek olduğuna emin olmak ister gibi kollarını tutup sıktı. Yüzünü yüzüne yaklaştırıp gözlerinin yansımasında kendini görünce “Ayşe’m?” diye hitap etti göğsü hızla inip kalkarken.

Bu hitabı duyunca Ayşe’nin gözünden bir damla yaş süzülüp gitti. Yıllar olmuştu onun sesini duymayalı. Başını bir kere sallayıp “değiştim biraz,” diyebildi, “ama sen neredeyse aynısın.”

İsmail onun gül çehresini saran yeşil rengi şala bakıp “güzeldin, daha da güzel olmuşsun,” diye fısıldadı. Bu iltifat Ayşe’nin kalbini titretti. Ruhu çiçek açtı tekrardan.

“bana kızgın değil misin?” diye sordu aklını toplamaya çalışıp. Yıllardır görmediği adamın yüzündeki her bir ayrıntıyı ezbere bildiği için gözlerinin kenarlarına yerleşen birkaç çizgiye baktı şefkatle. Ona ait bir çift kuytu ormanda kaybolup gitmeyeli ne kadar olmuştu. Doyasıya baktı sevdiğinin yüzüne.

“çok kızgınım,” İsmail’in sesi aksini söylüyordu. Ayşe titrek bir tebessümle “bu nasıl kızgınlık böyle?” diye sordu.

“sonra,” diye karşılık verdi adam. Alnını sevdiği kadının alnına yaslayıp “sonra kızacağım,” diye tekrarladı.

Ayşe kollarını ona dolayıp ayaklarının üzerinde yükseldi. Saçlarını okşayıp yüzünü adamın omzuna gömdü. Çok özlediği kokusunu içine çekerken İsmail de onu sarıp kendine çekti. Bir an tek vücut oldular. Cihanda onlardan başka her şey yok oldu. Zemin, mekân, zaman yok oldu. İsmail ve Ayşe yok oldu. Bedenleri yok oldu. Aşktan ibaret kaldılar. Köklü, güçlü ve şiddetli bir sevdanın aynı kökten filizlenmiş bir çiçeği gibi tekrar açtıklarında Ayşe “çok özledim seni,” dedi, “her gün, her gece, her an sadece seni özledim.”

“gülüm,” İsmail’in kollarının arasında yeniden hayat bulan Ayşe “bana gülüm demeni çok özledim,” diye devam etti.

“sevdam,”

“İsmail’im,” dedi Ayşe küçük bir çocuk gibi halini şikâyet ediyordu kocasına “ışığım, beklediğim, yokluğunda kaybolduğum sevdam. Çok özledim seni.”

“neden gittin o zaman?” diye sordu İsmail onun yüzünü iki eliyle tutup okşarken. Ayşe yutkunup “sen yaşa diye gittim,” diye itiraf etti.

“ben sen yokken yaşamadım ki!” diye sitem etti İsmail “sen yokken ben-“

“Allah aşkına konuşma böyle!” dedi Ayşe kocasının ellerini tutup “sen yaşıyorsun diye katlandım ben her şeye.”

“baban tehdit etti seni değil mi?” İsmail bu soruyu sorarken aklında İlyas hastanede yatarken yaptıkları konuşma çınlıyordu. Zihnine türlü çeşit şüphe sokup kolunu kanadını kırmıştı. İsmail kendine bile itiraf edemese de her şeyden şüphelenmişti. Bu şüpheydi onu geri çeken, Ayşe’yi aramaktan aciz bırakan, İlyas’a sırtını dönmesinin sebebi sadece buydu.

Bir müddet sonra içindeki şüpheler sönüp gittiğinde geriye sadece utanç kalmıştı. Böyle ayırmışlardı işte İsmail ile Ayşe’yi. Sevdalarının arasına şüphe ve utanç sokarak mesafeler koyarak ayırmışlardı.

“affet beni Ayşe’m,” dedi İsmail. Bir kere daha sarılıp sinesine sakladı karısını, “affet beni gülüm.”

“sen de beni affet,” Ayşe onun kalp atışlarını duyduğunda gözlerini kapatıp meftunu olduğu kalbin sesini dinledi. “direnemediğim için affet, boyun eğdiğim için affet. Zeynep’i senden saklamak zorunda kaldığım için beni affet.”

Bu son cümlesi ile birlikte İsmail onu bırakıp “Zeynep,” dedi “nerede o?”

“seni bekliyor,” diye cevap verdi Ayşe “İlyas’la Leyla’nın yanında.”

“benim aklım durdu,” İsmail, karısının elini tutup “sen nasıl buraya geldin?” diye sordu.

“İlyas beni bulmuş,” Ayşe onun yüzünü okşayıp gülümsedi, “Leyla ile birlikte benim yanıma geldiler. Konuştuk. Beni ve Zeynep’i alıp buraya getirdiler.”

“kızım,” dedi İsmail içi acıyarak “onun kalbini nasıl kazanacağım?”

Ayşe başını iki yana sallayıp “onun kalbi sana ait zaten,” diye cevap verdi, “ben onu sensiz büyütmek zorundaydım ama hiçbir şeyi saklamadım ondan. Seni, aileni bilerek büyüdü. İçinde sana olan sevgisini büyüttü hep.”

“böyle olmamalıydı Ayşe’m,” dedi İsmail. Sesinde sitem yoktu, öfke yoktu. Sadece geçip giden yılların kimsesizliği vardı. Kızının babasız büyümesi yakıyordu ciğerini.

“beni affedebilecek misin?” diye sordu Ayşe yine.

“ne affetmesi gülüm,” İsmail gerçek olduğunu hatırlamak ister gibi sevdiği kadının ellerini öptü. “İkimiz de bu hikayenin masumuyuz. Affedilecek bir şey yok.”

Ayşe tekrar kocasına sarılıp “Zeynep seni bekliyor,” dedi kulağına fısıldayarak. İsmail karısının yüzüne bakıp “nerede?” diye sordu.

“ilçe merkezindeler,” diye cevap verdi Ayşe “bizi biraz yalnız bırakmak için gittiler.”

“çağıralım gelsinler,” dedi İsmail hevesle “ya da biz gidelim yanlarına.” Ayşe onun heyecanına bakıp içi giderek “ben Zeynep’i ararım şimdi,” dedi.

“içeri girelim,” İsmail, karısının elinden tutup onu evin girişine götürdü. Anahtar olmadığı aklına gelince Ayşe sanki onu duymuş gibi “kapı açık,” dedi. İsmail giriş kapısını aralayıp içeri girerken Ayşe de onu takip etti.

Konuşulacak çok şey vardı. Ancak ikisi de henüz buna hazır değildi. Kavuşmanın heyecanı vardı üzerlerinde. Tekrar el ele tutuşuyor olmanın verdiği bir şaşkınlık…

Birlikte salona geçip oturduklarında Ayşe, telefonunu çıkarıp kızını aradı. Zeynep ilk çalışta “anne?” dedi heyecanla “ne oldu? babam geldi mi?”

“dur bir sakin ol,” dedi Ayşe gülerek. Onları dinleyen İsmail’in yüzünde meraklı bir ifade vardı. Zeynep’i merak ediyordu İsmail. Kızının nasıl biri olduğunu öğrenmek istiyordu. Neyi sever, neyi sevmez bilmek istiyordu. Hayalleri nelerdi? İleride ne olmak istiyordu…. Hepsini öğrenmek istiyordu.

“ama konuşmuyorsun ki anne ben ne yapayım?” dedi Zeynep. İsmail gülümsedi. Kesinlikle huyunda Neslihan’a benzeyen bir şeyler vardı.

“bir sus da dinle o zaman kızım,” diyen Ayşe, İsmail’in gülen yüzünü sevip “baban yanımda,” dedi ve ekledi, “seni bekliyor.”

“beni mi?” diye sordu Zeynep sesi titreyerek. “Tamam biz hemen geliyoruz o zaman.”

“gelin hadi,”

Ayşe telefonu kapattığında İsmail “doğum günü ne zaman?” diye sordu. Nedense aklına ilk bu gelmişti.

“17 Kasım,” dedi kadın. İsmail yutkundu. Gözleri dolmuştu. Ayşe onun ellerinden tutup kendi kucağına çekti.

“senden ayrıldıktan sonra dayımı arayıp olanları anlattım. Hemen yanına gelmem için gereken ayarlamaları yaptı.”

“dayın?” dedi İsmail “hani şu elçilikte çalışan dayın.”

“başka dayım mı var sanki” diyen Ayşe anlatmaya devam etti, “Arnavutluk’a ilk gittiğim zamanlar ben etrafta hayalet gibi dolaşıyordum. Hiçbir şeye odaklanamıyordum. Kızımız için direniyordum sadece. Babam hamile olduğumu öğrendiği andan itibaren bir daha yüzüme bile bakmadı biliyor musun? Annemi de- görüştürmedi bir daha benimle. Yıllar oldu annemin yüzünü görmeyeli.”

İsmail, karısını kendine çekip başını göğsüne yasladı. Ayşe kendini ona bırakırken “Zeynep Tiran’da doğdu.” Dedi, “tam 11 saat sürdü sancılarım. Sabaha karşı onu kucağıma aldığımda aklımda tek bir şey vardı. Sen! Çok istedim sana haber yollamayı ama elim kolum bağlıydı.”

“o adam seni neyle tehdit etti?” diye sordu İsmail. Ayşe ona daha çok sarılıp “senin canınla tehdit etti,” dedi “eğer geri dönersen ilk işim onu öldürmek olur dedi.”

“gülüm,” İsmail’in gittikçe kabaran öfkesi bir derya olup taşmıştı artık, “gülüm bana deseydin-“

“korktum İsmail,” dedi Ayşe ağlamaklı “İlyas’ı öylece bırakıp gitmek vicdanıma öyle ağır bir yük bindirdi ki- senin, annenin babanın yüzüne bakacak yüzüm yokmuş gibi hissettim. İlyas’ın öldüğünü sandım. Bu korku içime öyle işledi ki beni sana gelmekten alıkoydu. Babam, Tuğrul’u kışkırtıp üstümüze saldığında dedim ki kendi kendime; vazgeçmeyecek! Asla vazgeçmeyecek!”

“yıllar geçip gitti be Ayşe’m.”

“gitti,” diye onayladı onu “ben niye geri geldim biliyor musun?”

Kadın kendini çekip İsmail’in yüzüne baktı. İsmail ona sorar gibi bakıyordu. Ayşe acıyla yutkunup “babam ölüyor İsmail,” diye fısıldadı. “Sayılı günü kaldı.”

“ben-“ İsmail şimdi ne diyeceğini bilemez gibiydi. Ayşe anlayışla başını hafifçe sallayıp “ben bu haberi alınca nasıl hissettim biliyor musun?” diye sordu.

“nasıl?”

“hafiflediğimi hissettim İsmail. Sanki yıllarca daracık bir hücrede kalmışım da sonunda tahliye olmuşum, tekrar gün ışığını görmüşüm gibi hissettim.”

“ben sana kurban olurum,” kocası onun gözünden akan yaşları silip acısını kendi acısıymış gibi bağrına bastı.

“ilk işim geri dönüşümüzü ayarlamak oldu. Zeynep’in sana geleceğini biliyordum. Onu tutamayacağımı biliyordum. O- haklı olarak babamdan nefret ediyor. Küçücük bir kız çocuğu onun yüzünden içinde böyle bir yük taşımak zorunda. Zeynep bana ne dedi biliyor musun?”

Ayşe artık açıkça ağlıyordu, “geberip gitse de kurtulsak o adamdan dedi.” İsmail dudaklarını birbirine bastırıp bir şey dememek için kendini zor tuttu.

“ve ben- ben onunla aynı şeyi hissettiğimi fark ettiğimde kendimden kaçmak istedim. Hayatımızı mahvetti ve sadece ölümüyle kendimi serbest hissedip buraya gelebilecek cesareti toplayabildim.”

Ayşe bu kez biraz utanarak başını eğip “tek isteğim seni kızınla kavuşturmaktı ama Zeynep aceleci davrandı. Ben de panikledim. Peşinden Akif’le Asım’ı gönderdim. Çünkü babamın bir şey yapmasından korktum.”

“Zeynep’in kim olduğunu anladığım an cihan başıma yıkıldı sanki.” Dedi adam gözleri dalıp gittiğinde. “İsmail dedim kendi kendime sen ne yaptın? Neyi kaçırdın? Niye daha fazla mücadele etmedin?”

“bir şey değişmezdi sevdam,” dedi Ayşe “kaderimizde bu ayrılığı yaşamak varmış.”

“beni günden güne yiyip bitiren o ayrılık.”

“bunca zaman sonra,” dedi Ayşe “belki beni istemezsin diye düşündüm. Belki gönlüne başkası yanaşmıştır, beni unutmuşsundur diye düşündüm.”

“Ah Ayşe’m,” diye iç çekti İsmail “bana senden başkası yok.”

Şimdi Ayşe kadınca bir dürtüyle kocasına bakıp “hiç kimse girmedi mi hayatına?” diye sordu “onca yıl?”

İsmail gülümsedi, “onca yıl ben evli bir adamdım,” diye fısıldadı Ayşe’nin kalbini tekleten bir ses tonuyla “karısına deli gibi aşık evli bir adam.”

Karısının yanaklarının güle döndüğünü gören İsmail onun çenesinden tutup başını kaldırdı. Vurulduğu gözlerine bakarken “peki ya sen?” diye sordu.

“ben ne?” diye sorusuna soruyla karşılık verdi Ayşe şaşırarak.

“senin hiç?” sanki bu soruyu sormak İsmail’in canını acıtıyordu. Ayşe onun dudaklarının üstüne parmaklarını dokundurup “yok,” dedi hemen “ben de onca yıl evli bir kadındım ve kocamı da çok seviyorum. Son nefesime kadar onu seveceğim. Ahirette de yoldaşlığına talibim.”

İsmail dudaklarının üstünde duran narin parmakları tutup “her iki cihanda da sana talibim Ayşe’m,” dedi yumuşak bir sesle “Rabbim bir daha ayrılık yüzü göstermesin.”

“amin İsmail,” Ayşe’nin boğazından bir hıçkırık yükseldi. “Sensiz kalmaktan yoruldum. Sana olan aşkımı gönlümde kimsesiz taşımaktan yoruldum.”

“ben de çok yoruldum Ayşe’m,” İsmail yutkunup devam etti, “dinlenelim artık. Kızımızla birlikte çoktan hak ettiğimiz o yuvayı kuralım.”

“kuralım İsmail’im.”

“sana yıllar önce sözünü verdiğim kemençeli düğünü yapma vakti geldi artık,” dediğinde Ayşe ona hayretle bakıp “bu yaştan sonra!” diye söylendi.

“ne varmış yaşımızda hatun?” dedi İsmail gülerek. Ayşe onun parlayan gözlerine bakarken “boyum kadar evladımız var,” diye karşı çıktı.

“iyi ya işte anne babasının düğününü gören kaç evlat var?”

“sen ciddisin,” dedi Ayşe hayreti gülümsemeye dönerken. İsmail delikanlılık dönemlerindeki gibi ateşli ateşli “öyle bir ciddiyim ki!” diye yükseldi.

Ayşe başka bir şey söyleyemeden kapı çaldığında İsmail yerinden kalkıp “geldi,” dedi heyecanla. Saçlarını düzeltip kapıya giderken Ayşe de peşinden geliyordu.

Derin bir nefes alıp kapıyı açan İsmail kızı ile göz göze geldi hemen. Zeynep, İlyas ile Leyla’nın ortasında duruyor merakla babasına bakıyordu. Onu ilk gördüğü günkü gibi değildi. Bir kere yağmurda ıslanmamıştı. Yüzünün rengi yerine gelmişti. Gözleri parlıyordu. Gözleri annesine benziyor, diye düşündü adam. Saçları annesine benziyor ama dudaklarında asılı duran muzip bir tebessüm saklı. İşte bu benim taraftan gelmiş dedi kendi kendine.

“baba?” dedi Zeynep sorar gibi. İsmail için bu kelime yeterliydi. Kızını tutup çekti ve sarıldı. Zeynep de ona sıkıca sarılıp karşılık verdi.

“kızım,” dedi İsmail gözlerinden yaşlar akarken “Zeynep’im,”

“babam!” diye karşılık verdi Zeynep. O da ağlamaya başlamıştı. Yıllarca beklediği, hayalini kurduğu her şey bu anın içinde toplanmış, Zeynep babasının gölgesinde nihayetinde huzura kavuşmuştu.

“sana söz veriyorum,” diye devam etti İsmail “ayrı geçen her günümüzü telafi edeceğim.”

“babam,” diye tekrarladı Zeynep içten gelen bir aşkla “şimdi senin yanındayım ya her şey telafi oldu. Tek isteğim annemle babamın aynı çatı altında olduğunu bilmek.”

“o da olacak,” dedi İsmail. Zeynep kendini çekip merakla annesine baktı. Annesi başını sallayınca yüzündeki ifade daha da aydınlandı.

“olacak mı?” diye sordu emin olmak için. İsmail onun gözünden akan yaşları silip iki yanağından öptü. Ne güzel bir kızı vardı. O an 35 yaşına kadar evlenmesine izin vermeyeceğine karar verdi. Geç kavuşmuşlardı ve herhangi bir dallamanın kızını alıp gitmesine izin veremezdi.

“olacak, hatta düğün bile yapacağız.”

“ne?” dedi Zeynep heyecanla “annemle babamın düğününü mü göreceğim?”

İsmail, Ayşe’ye ‘sana demedim mi?’ dercesine bakınca Ayşe tebessüm edip “göreceksin inşallah,” diyerek pes etti.

Leyla ilk kez araya girip “maşallah,” dedi içtenlikle “şükürler olsun kavuşturan Rabbime.”

“öyle bacım,” dedi İsmail. Kardeşine baktı. Kardeşinin gözlerinde gördüğü pişmanlıktan hoşlanmadı o an. Onu da yanına çekip ensesinden tutup sıktı.

“sağ ol,” dedi sesinde ve yüzünde binbir duyguyla.

“bana hakkınızı helal edin,” dedi İlyas “benim yüzümden-“

“esas sen hakkını helal et,” diye araya girdi Ayşe “en çok ihtiyacın olduğu anda seni bırakıp gittiğim için beni affet. Çünkü ben kendimi hiç affetmeyeceğim.”

“yenge,” İlyas şimdi daha da kötü hissediyordu kendini “tek istediğim sizin hak ettiğiniz gibi mutlu olmanız.”

“sayende olacağız inşallah,” dedi İsmail.

Karısı ve kızı ile birlikte salona doğru giderken İlyas onların arkasından bakıp burnunu çekti. Gözleri dolu doluydu. Leyla onun elini tutup yüzünü kendine çevirdi. İlyas ona döndüğünde yüzünde gördüğü ifadeden hiç hoşlanmadı.

“İlyas,” dedi şefkatle “başardın sevgilim.”

Kocası başını çevirip bir karşılık vermekten kaçınınca Leyla da ısrar etmedi. Salona gittiklerinde Zeynep “ben senin için albüm hazırladım baba,” diye heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyordu.

“sana her şeyi yavaş yavaş anlatacağım, ama sen de bana anlatacaksın. Mesela en sevdiğin renk, yükselen burcun, favori filmin, varsa alerjin- gerçi annem yok demişti ama bir de senden duymam lazım…”

İsmail onu yüzünde şaşkın bir gülümseme ile dinlerken İlyas boğazını temizleyip “yeğenimle biraz sohbet ettik de abi,” diye araya girdi, “kesinlikle Neslihan halasına benziyor haberin olsun.”

“biraz da Sinan’ın şeytan tüyünden var,” diye ekledi Leyla. Ayşe onların yorumlarına gülerken “çabuk öfkeleniyor bir de,” dedi, “bu konuda hem sana hem de Asım dayısına benzemiş.”

“hayır ya!” diye itiraz etti Zeynep “ben kendime benziyorum o kadar!”

İsmail bu yorum karşısında kahkaha atıp “işte benim kızım,” dedi içtenlikle. Kavuşmanın şaşkınlığı yerini kavuşmanın mutluluğuna bırakırken hava yavaş yavaş karardı.

Herkes acıktığında İlyas dışarıdan yemek söyledi. Beşi oturup bir sofra başında toplandığında İsmail şükretti. Belki bir hayal görüyorum diye geçirdi içinden. Biraz sonra uyanacağım ama hayal bile olsa yaşadığım şu mutluluğu unutamam.

Dalıp gitmişti ki kızının çınlayan kahkahasıyla bir kez daha yaşadıklarının gerçek olduğunu idrak etti. Yarın dedi kendi kendine- yarın ilk işi nüfus idaresine gidip kızını kendi nüfusuna almak olacaktı. Bir an daha gecikmeye tahammülü yoktu.

“ben burayı çok sevdim,” dedi Zeynep “bir gece burada kalsak ne olur?”

Ayşe ağzını açmıştı ki İsmail “olur,” dedi hemen, “sen öyle istiyorsan burada kalırız.”

“yandım ben,” diye mırıldandı Ayşe. Onu duyan Leyla gülüp “biraz öyle olacak galiba,” dedi.

“amca,” dedi Zeynep “siz de kalın burada lütfen.”

“çocuklar,” diyecek oldu İlyas ama Leyla, Zeynep’in hevesine kıyamayıp “Gökçe çoktan annemin kucağında uyuya kalmıştır bile,” diye araya girdi “Gökalp de dedesiyle tespih çekiyordur.”

“o zaman kalalım,” dedi İlyas. Burası Leyla ile evlendikten sonra birlikte kaldıkları ilk evdi. İlyas için kıymeti büyüktü. Leyla da onunla aynı şeyleri düşünürmüş gibi ona bakıp gülümsedi.

“yaşasın!”

Böylece vakit geceye döndüğünde Leyla evi bildiği için odalara çıkıp herkesin yerini ayarladı. Ayşe de ona yardım etmişti. Leyla onun asil hareketlerine hayran kalmıştı. Yaptığı her işi kendine has duruşuyla yapıyordu.

“biz Zeynep ile burada kalalım,” dedi Ayşe. Leyla başını sallayıp herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçındı.

“Leyla,” dedi Ayşe “seninle oturup doğru düzgün konuşamadık hiç, İlyas ile kaç yıldır evlisiniz?”

“dokuz,” dedi Leyla yüzünde mutlu bir parıltı ile “Gökalp yedi yaşına doğru gidiyor. Gökçe’m de tam dört buçuk yaşında.”

“maşallah,” dedi Ayşe “Allah bağışlasın. Rabbim hep güzel günlerini göstersin.”

“amin Ayşe abla,” diye karşılık verdi Leyla “bütün evlatlarımızın güzel günlerini hep birlikte görelim inşallah. Torunlar dörttü beş oldular. İnşallah Zeynep bütün kuzenlerine tadını çıkara çıkara ablalık yapacak. Sen ailemizin en büyük gelinisin artık. Hak ettiğin her mutluluğu yaşayacaksın inşallah.”

Ayşe onu dinlerken içinin ona ısındığını hissetti. Yüzüne samimi bir gülümseme yerleşirken “Leyla,” dedi usulca “biliyor musun ben İlyas ile yıllar önce ilk tanıştığım zaman askerden yeni dönmüş yaralı bir aslan gibiydi hali. Zaman onu iyileştirirken onun güzel gönlüne yaraşan bir yoldaş için dua ettim. Görüyorum ki bu dualarım kabul olmuş.”

Leyla uzanıp Ayşe’nin elinden tuttu, “İlyas benim bu hayattaki en büyük şansım. Onunla birlikte ben hayata yeniden başladım sayılır Ayşe abla. Biz bir tünekte kırık kanatlarımızı iyileştirmeye çalışan iki yaralı kuştuk. Yüce rabbim bizi birbirimize emanet edeli beri birlikte uçmayı öğrendik.”

“ne güzel söyledin Leyla,” dedi Ayşe “rabbim sizi de güzel yuvanızı da koruyup kollasın her daim.”

“amin abla,” Leyla elini çekip “daha konuşacak, anlatacak çok şeyimiz var. Ancak ben kendi adıma seninle tanış olmaktan çok memnun oldum. Devamı için de sabırsızlanıyorum. Yaşanacak güzel günlerimiz daim olsun.”

“inşallah,”

Leyla odadan çıkarken İsmail’i koridorun ucunda görünce muzip bir ifade ile “senin odanı çatı katına hazırladım abi,” dedi. İsmail “bir Ayşe ile konuşacaktım-“ dese de Leyla kapının önünde dikilmeye devam edince geçemedi.

“bacım-“ dedi İsmail ama Leyla başını iki yana sallayıp “hiç kusura bakma,” dedi gülmemek için kendini tutarak “alırsın çiçeğini çikolatanı, ananı babanı Allah’ın emriyle önce istemeye gelirsin-“

“bak şimdi,”

“sonra,” diye bastırarak devam etti Leyla “ardından yüzük takarız. Bir nikah tarihi belirleriz ondan sonra görüşürsün Ayşe’nle.”

“bari sen yapma bacım,” diyen İsmail’in sesindeki sitem kapının arkasından onları dinleyen Ayşe’yi gülümsetti. Kapıyı hafifçe aralayıp “Leyla haklı,” dedi gülerek “madem kemençeli düğün yapmakta ısrarcısın o zaman her şey usulüne uygun olacak.”

“öyle olsun,” dedi İsmail geri çekilerek “öyle olsun bakalım.”

Herkes dinlenmek için köşesine çekildiğinde Leyla da kocasını aramak için aşağı kata indi. Salonda onu bulduğunda evin tüm ışıkları sönmüş koridorlarda birkaç gece lambası açık kalmıştı sadece. Leyla duvardan yere kadar inen cam pencereden evin arka bahçesini izleyen kocasının yanına gelip koluna dokundu. İlyas onu görünce gülümsemeye çalıştı ama başaramadı. Leyla ona dönüp bir omzunu cama yasladı.

“neyin var?” diye sordu usulca. Kocasının son yaşananlardan beri içine kapandığının farkındaydı. Hafızası yerine geldikten sonra sürekli kendiyle bir iç hesaplaşma halindeydi sanki.

“yok bir şey,” dedi İlyas elleri cebinde boş bahçeye bakıyordu. Cama yansıyan yüzü ise tam tersini söylüyordu. Leyla iki eliyle onun koluna sarılıp başını omzuna yasladı. Cama yansıyan görüntülerini izledi bir müddet.

“ben uğursuzum,” diye fısıldadı İlyas sonunda.

Leyla bir an donup kaldı ama çenesini kocasının omzuna yaslayıp “hayır değilsin,” dedi hemen ve ekledi, “hem nereden çıktı şimdi tüm bu laflar. Kendine niye böyle bir şeyi yakıştırıyorsun İlyas?”

İlyas kendini çekip salonun ortasına doğru yürüdü. Leyla bu hareketine şaşırsa da sesini çıkartmadı.

“ben askerdeyken bölüğümde bir arkadaşım vardı,” diye anlatmaya başladı kocası. “Adı Ahmet’ti. Ahmet neden şehit oldu biliyor musun?”

“neden?”

“benim yüzümden,”

İlyas karısına dönüp kendini göstererek “o gün rahatsızlandım,” dedi, “benim gitmem gereken göreve o gitti. Benim ölmem gerekiyordu onun değil.”

O sırada kardeşinin yükselip alçalan seslerini duyup aşağı inen İsmail usulca koridoru geçip kapının eşiğine kadar geldi. Ortaya çıkmak yerine kendini karanlığa gizleyip kardeşini dinlemeye başladı.

“dedim ki kendi kendime demek ki kader böyleymiş. Benim yaşamam gerekiyormuş. Belki yerine getirmem gereken bir amaç vardır.”

Leyla sesini çıkartmadan onu dinlemeye devam derken İlyas volta atıp duruyordu. Sinir krizi geçirmesine ramak kalmış gibi bir tavırla gülüp “sonra askerlik bitti döndüm. İsmail abimle Trabzon’da kalmaya başladık. Kimse yoktu. Sadece ikimizdik. Meğer o yerine getirmem gereken amaç neymiş biliyor musun Leyla?”

İlyas bir cevap beklemeden devam etti, “abimin hayatını mahvetmekmiş.”

İsmail bunu duyunca pişmanlıkla gözlerini kapattı. Kardeşinin böyle hissetmesinin tek sebebi kendisiydi. O İlyas’a sırtını dönerek onun kendini suçlu hissetmesine sebep olmuştu.

“saçmalama,” dedi Leyla

“öyle, o aşağılık herif benimle yengemin adını çıkarttı. Her şey öyle iğrenç bir hale geldi ki ben- ben kendimi tutamadım. O herifi herkesin içinde dövdüm. Peşime takıldığını fark etmedim. Yengemin babası benim yüzümden buldu evin yerini. Yengemi alıp gitti. Abim mahvoldu.”

“sen de iyi değildin İlyas. Seni de pis oyunlarına kurban ettiler. Senin bir suçun yok,” dedi Leyla. Yanına gelip ellerinden tuttu. İlyas ellerini çekip karısının kollarından tutup hafifçe sarstı, “peki ya sen?” diye sordu içi yanarak “senin hayatını mahvetmiş olmam da mı benim suçum değil.”

İsmail kapı eşiğinde onları dinlerken ne yapacağını şaşırmıştı. Gitmesi gerekiyordu. Bu kardeşinin mahremiydi artık ama ilkel bir dürtü onu olduğu yere çivilemişti sanki. Ara sıra kardeşinin yüzüne vuran kederin sebebini öğrenmek istiyordu.

“İlyas sen benim hayatımı mahvetmedin.”

“öyle mi?” diye bağırdı İlyas “sen, beni değil,” dedi acıyla “beni değil bir başkasını severken, o adama -yıllardır adını anmanın yasak olduğu o adama- Serhan’a deli gibi aşıkken ben sizin aranıza girdim. Çünkü sana körkütük aşık olmuştum.”

İsmail hemen hastane çıkışında olanları hatırladı. O Serhan bu Serhan olmalıydı.

“ne diyorsun sen Allah aşkına?” diyen Leyla’nın sesinde şaşkınlık vardı.

“doğru duydun Leyla,” diye itiraf etti İlyas “sana seninle Aygül’ü korumak istediğim için evlendiğimi söyledim ama hepsi yalandı. Sana aşık olmuştum ve aklıma gelen tek çözüm senin düşüncelerini manipüle etmekti.”

İlyas ellerini çekip geri geri adımlarla koltuğa çöküp başını ellerinin arasına aldı.

“uğursuzum ben,” diye tekrarladı, “hayatta kalmamın tek sebebi sevdiğim insanların hayatını mahvetmekmiş meğer.”

Leyla kendini toparlayıp adamın yanına gidip oturdu ve ellerini çekip yüzünü kendine çevirdi.

“beni iyi dinle,” dedi sert bir tavırla “birincisi şehadet makamına kimin erişeceği Allah’ın takdiridir. Sen buna karışamazsın. Bunun için kendini suçlayamazsın.”

“ama-“

“ikincisi,” dedi Leyla adamın çenesini biraz daha sıkıp “İsmail abimin başına gelenler onun imtihanıydı. Senin bu olanlarda hiçbir suçun yok. Anla artık bunu! Ayşe ablanın babası ne yapıp edip onları yine de ayırmanın bir yolunu bulurdu. Hem belki sen olmasaydın çok daha feci bir son bekliyordu ikisini. Bunu bilemeyiz.”

İlyas’ın gözlerindeki itiraza rağmen susması iyiye işaret olabilirdi. Leyla bu kez iki eliyle ve şefkatle kocasının yüzünü tutup alnını onun alnına yaslayıp “üçüncüsü,” diye devam etti, “ben Serhan’dan sen karşıma çıkmadan çok önce vazgeçmiştim zaten.”

İlyas bu noktada kendini çekip “ondan vazgeçtin,” diye kabul etti “onun aşkından değil.”

Leyla hayretle kocasına bakakaldı. Başını sallarken “İlyas bana bak!” dedi çok sert bir tavırla. İlyas kımıldamadı.

“İlyas bana bak!” diye tekrarladı Leyla yine. İlyas dayanamayıp ona döndü. Karısının yüzündeki kırgınlığı görünce içi acıdı.

“sen bunca yıldır içinde böyle bir şeyi taşıyarak mı bana yoldaşlık ettin?” diye sordu Leyla acımadan. İlyas tokat yemiş gibi irkildi.

“bu da benim suçum o zaman,” dedi Leyla sesi titremiş gözleri dolmuştu. Yutkunup “bunca zaman sana olan sevgimden şüphe ettiysen-“

“asla Leyla,” dedi İlyas hemen “ben asla-“

“o zaman ne?” diye patladı Leyla “seni böylesine yiyip bitiren şey ne?”

“ben senin hayatına zorla dahil oldum,” İlyas’ın itirafları Leyla kadar onları dinleyen İsmail’i de şaşırtıyordu. Bunca zaman kardeşinin nasıl bir durumla baş ettiğini bilmediği için kendine kızıyordu şimdi. Kendi acılarına öylesine odaklanmıştı ki İlyas’ın da acı çektiğini görememişti. İlyas ona çok iyi kardeşlik etmişti ama İsmail onun için hak ettiği gibi bir abi olamamıştı.

“bana doğruyu söyle Leyla,” diye devam etti adam “bugün Serhan çıkıp gelse, sana tekrar elini uzatsa-“

“sınırı aşıyorsun İlyas,” diye uyardı onu Leyla “bugün Serhan çıkıp gelse benim onunla birlikte gideceğimi sanıyorsan biz boşuna mı yaşadık onca şeyi?”

“gördüm seni,” İlyas yumruğunu sıkıp devam etti, “o Yalçın denen adam Serhan’la ilgili konuşurken gözlerindeki korkuyu gördüm. Ona bir şey olduğunu sandığın o kısacık anda sen benim Leyla’m değildin.”

“evet korktum,” diye fısıldadı Leyla “ama sen Serhan’ın benim için ne anlam ifade ettiğini çok iyi biliyorsun. Kimsesiz geçip giden yıllarımda onun benim tek ailem olduğunu biliyorsun. Ona bir şey olmasını istemediğimi, mutlu olmasını istediğimi biliyorsun.”

“ve ben senin elinden bunu aldım,” dedi İlyas acıyla.

“sen benim hayatıma ben istediğim için dahil oldun,” dedi Leyla. Çıldıracak gibi hissediyordu, “öyle bir konuşuyorsun ki sanki benim hiç iradem yokmuş, duygularım yokmuş da sen ne istediysen hep itaat etmişim gibi davranıyorsun.”

“ben-“

“sen bu kadar vesveseyi ne ara içinde büyüttün ben anlamıyorum.”

Bu kez sinirle ayağa kalkan Leyla’ydı. İlyas’ın önüne geçip kollarını birleştirdi. Kocasının yüzüne bakıp “evet,” dedi “Serhan benim kalbimde hep bir yara olarak kalacak.”

“kara bir sevda,” dedi İlyas tükürür gibi

Leyla orta sehpanın kenarına oturup İlyas ile göz göze geldi. Bir müddet konuşmadan sadece bakıştılar.

“ilk defa,” dedi Leyla usulca “bir konuda böylesine yanıldığını görüyorum.”

“tam olarak hangi kısımda yanılıyorum?” diye sordu İlyas “sen Serhan’ı sevmiyor musun? Eğer baban-“

İlyas o anda çok konuştuğu fark etti ama çok geçti. Leyla’nın gözleri irileşirken “biliyorsun,” dedi fısıltıyla.

“ben-“ İlyas yumruğunu sıkıp yine bir çuval inciri berbat ettiği için kendine kızarken “ben yıllar önce Serhan kaza geçirdiğinde onunla hastanede yüzleştim.“

“hatırladım,” dedi Leyla. Yutkunup olayı sindirmeye çalıştı. İlyas’ın olan bitenin ne kadarını bildiğini merak etti. Bu kez bakışlarını kaçıran oydu. İlyas kendisine lanet ederek “Serhan bana olanları anlattığında ben ikinizin birbirinizi ne kadar çok sevdiğini anladım,” diye devam etti, “ama o akşam eve geri döndüğümde, sana sarıldığımda seni bırakacak kadar güçlü olmadığımı anlamıştım. İçimde bir ömür boyu seni sevdiğinden ayırmanın vicdan azabını taşımaya razıydım. Yeter ki sen-“

“beni bu kadar çok mu seviyorsun?” diye sordu Leyla araya girip. Bunca zaman o karanlık hatıraları yenebilmek için çok uğraşmıştı. Serhan’a olan aşkını kalbinin kuytu bir köşesine saklayıp unutalı çok olmuştu. O kocasını sevmeyi öğrenmişti. İlyas onun hayatıydı. Bunu ona nasıl anlatabilirdi ki!

“çok,” dedi İlyas “çok seviyorum.”

“ama bir zamanlar da Aygül’ü seviyordun,” dedi Leyla soğuk bir tavırla. İlyas donup kaldı.

“o- o çok uzun zaman önceydi. Onu seven İlyas geçmişte kaldı.”

“ne güzel söyledin,” dedi Leyla imalı bir ses tonuyla “Serhan’a deli gibi aşık Leyla da geçmişte kaldı. Ama ben hala daha sana bunun hesabını vermek zorundayım. Hala daha kendimi sana açıklamak zorundayım.”

“Leyla-“

“İlyas biz değiştik. İkimiz yıllardır bir hayatı paylaşıyoruz. Birbirimizin mahremiyiz. Sen benim iki çocuğumun babasısın. Sen benim kocamsın. Sen benim hayatımdaki tüm renklerin karışımı gibisin. Sen benim birlikte olmayı seçtiğim adamsın. Kalbine, ruhuna, aklına aşık olduğum adamsın. Sen benim rehberimsin. Yoldaşımsın. Sen İlyas’sın. Ben de İlyas’ın Leyla’sıyım.”

İsmail bu noktada sessizce karanlığa karışırken karı koca gecenin sessizliğinde birbirlerine bakmaya devam ettiler. İlyas usulca karısını çekip yanına oturttu. Onu kucağına çekip başını göğsüne yaslarken “özür dilerim,” diye fısıldadı.

“bir özürle kurtulamazsın İlyas Bey,” dedi Leyla ama kollarını kocasına sıkıca sarmıştı. İlyas onu kendine daha çok çekip “özür dilerim,” dedi bir kere daha.

“iki özürle de kurtulamazsın,” diye karşılık verdi Leyla.

“özür dilerim,”

“üç etti,” Leyla tebessüm etti, “hala etkilenmedim.”

İlyas onun başını kaldırıp yüzüne baktı. İlk günkü gibi kalbinde duran sevdası sızladı içinde.

“ben seni kördüğüm gibi seviyorum Leyla’m,” diye fısıldadı. Leyla biraz çekilip elini kocasının yüzünde gezdirip parmaklarıyla okşadı. İki parmağı İlyas’ın dudaklarının üzerinde durduğunda “kördüğüm,” diye tekrar etti, “bak bu bize çok uydu işte.”

İlyas karısının dudaklarında duran parmaklarını öpüp “özür dilemeye devam edeyim mi?” diye sordu.

“yok,” dedi Leyla parmaklarını çekip “beni sevmeye devam et, benim seni son nefesime kadar sevmeye devam edeceğim gibi. Sana olan aşkımdan sakın şüphe duyma. Lütfen İlyas. Onca karanlığı aşıp içimde sana büyüttüğüm aşkı incitme.”

İlyas’ın bakışlarında öyle bir duygu yoğunluğu vardı ki Leyla ilk zamanlardaki gibi kalbinin teklediğini hissetti. Başını tekrar kocasının göğsüne yaslarken ona sarılıp onda kayboldu.

.

.

.

.

uzun bir bölüm oldu

sizce Kavuştay olması gerektiği gibi miydi?

lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın

ben bugünlerde biraz duygusalım

zira geçtiğimiz günlerde Sevmek Serisinin

son kitabı olan Sinan'ın hikayesini yazmayı tamamladım ve hikaye benim için bitti.

umarım siz de geri kalan maceradan zevk alırsınız

çünkü benim için çok güzel bir yolculuktu.

neyse lafı uzatmayayım daha fazla

İsmail'in hikayesi kaldığı yerden devam edecek inşallah

Allah'a emanet olun:)

Bölüm : 13.07.2025 14:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 18
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...