87. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 21

BÖLÜM 21

RabiaSofi
rabiasofi

ben geldiiiim

efendim bir küçük tuzlu kahve meselemiz var

hepinize iyi okumalar :)

 

BÖLÜM

Her sabah başka bahar olsa da ben uslandım

Uğramam bahçelerin semtine gülden yandım.*

(Yahya Kemal Beyatlı)

Leyla gerçekten her şeyi özenle hazırlamıştı. Nergis de elinden geldiğince ona yardım etmişti. El birliğiyle evi nişan için süslemişlerdi. Yemek işini İlyas bir catering şirketi ile halletmişti.

Şimdi Leyla ve Nergis emeklerinin karşılığına bakarken ikisi de yaptıkları işten memnundu. Leyla elini uzatıp “elticiğim,” dedi “çok iyi iş çıkarttık tebrik ederim.”

Nergis onun elini sıkıp “kesinlikle öyle elticiğim,” diye onayladı. Bir an sonra kapı çaldığında içeri Kaya ailesi girdi. İsmail ise Ayşe ve Zeynep’i alıp gelecekti. Tabi bir de Ayşe’nin iki erkek kardeşi de gelecekti.

Neslihan elindeki çikolata tepsisini uzatırken “baklava da Oğuz abim de” diye gösterdi başıyla. Leyla gülüp “aferin,” dedi “istediğim her şeyi getirmişsiniz.”

Yusuf Bey içeri geçerken Elife Hanım da masanın üstündeki yemeklere bakıp beğeniyle başını salladı.

Bir an sonra yine kapı çaldı. Leyla “Aygül’dür,” diyerek koşar adımlarla gidip kapıyı açtı. Tahmin ettiği gibi Aygül gelmişti.

“geç kalmadım değil mi?” dedi Aygül içeri girerken. Leyla onun deri ceketini alıp “hayır, hayır,” dedi “daha abimler gelmedi.”

“iyi bari.”

Aygül de içeri girip gözden kaybolurken Leyla mutfakta su içen kocasını tek başına yakaladı. İlyas onu görünce göz kırptı sadece. Leyla ona pas vermedi.

“Leyla,” dedi İlyas “bir şey mi oldu?”

“olmadı.”

“daha açık sorayım o zaman,” dedi adam karısının yanına gelip “bana mı kızgınsın sen?”

“sana kızgın olmamı gerektirecek bir şey mi yaptın?” diye sorusuna soruyla karşılık verdi Leyla. İlyas omuz silkip “ben de sana soruyorum işte,” dedi.

“sorduğuna göre bir şey yapmışsındır demek ki!”

“Leyla’m benim beynimi yakma da!”

“hemen Karadenizli sitemler,” dedi karısı da omuz silkip. İlyas onun haline gülümseyip “sen bana kızgın mısın değil misin onu söyle,” diye rica etti.

“sana kızgın değilim İlyas,” dedi Leyla ve ekledi, “ama kırgınım.”

“neden?”

Leyla tam ağzını açmıştı ki koşar adımlarla mutfağa çocuklar geldi. Peşlerinde Neslihan da vardı. İlyas beklentiyle karısına baksa da Leyla “sonra konuşuruz,” diye mırıldandı sadece onun duyabileceği şekilde.

“kızım koşma,” diyordu Neslihan “bak terleyeceksin.”

“koşacağım banane!”

“ay Allah’ım sabır ver,” diye söylenirken kapı çaldı.

“geldiler,” dedi Leyla.

Üçü birden kapıya gidip gelenleri karşıladı. Zeynep’in yüzü parlıyordu adeta. Üzerine çok şık zümrüt yeşili bir elbise giymişti. Saçlarını açıp iki taraftan zarif bir tokayla tutturmuştu.

Ayşe ise taş rengi zarif bir elbise giymişti. Balon kollarının kenarlarında parıltılı boncuklar diziliydi. Etek uçları çan şeklinde genişleyen elbisenin göğüs kısmına korse havası veren çapraz ipler geçirilmişti. Aynı renkte şalını da güzel yüzünü çevreleyecek şekilde bağlayan Ayşe’nin güzelliği ışık saçıyordu sanki. İsmail onu görünce donup kalmıştı zaten.

“biz geldik,” dedi Zeynep neşeyle.

“hoş geldiniz,” dedi Leyla. İçeri önce Zeynep girdi. Ardından Ayşe ve İsmail. Hemen sonra Akif ve Asım da kendi aileleri ile birlikte içeri adım attılar. Asım’ın yüzü asıktı ama Akif’in yüzünde bir tebessüm vardı.

“hoş geldiniz,” dedi İlyas sonra Akif ve Asım’a bakıp “hepiniz,” diye ekledi. Akif elini uzatınca İlyas zeytin dalını tutan güvercin misali adamın uzattığı eli dostane bir tavırla sıktı.

“hoş bulduk,” dedi Akif.

İlyas, Asım’la göz göze geldiğinde ikisi de baş selamı vermekle yetindi. Leyla onların eşlerine “buyurun içeri geçelim,” dedi. Herkes salona geçtiğinde ilk anda bir tutukluk oldu. Akif ve Asım, Yusuf Kaya’ya bakarken kimse ne diyeceğini bilemiyormuş gibiydi. Bu sessizlik Zeynep’in “şükürler olsun, sonunda bir araya gelebildik,” demesiyle son buldu. Herkes yerine otururken Aygül ve Ayşe yıllar sonra bir araya gelmiş olmanın heyecanıyla birbirlerine sarıldılar.

“Ayşe abla,” dedi Aygül “hiç değişmemişsin sanki.”

“sen değişmişsin,” dedi Ayşe “daha da güzelleşmişsin.”

Aygül gülümseyip tekrar kadına sarılırken Neslihan onları dikkatle izliyordu. Sonunda yanında duran Leyla’ya eğilip “sandığımdan daha samimilermiş,” diye fısıldadı.

“ne güzel işte,” dedi Leyla halinden memnun.

İsmail ve Ayşe onlar için hazırlanan köşeye geçip otururlarken Zeynep de dedesi ile babaannesinin arasına geçip oturmuştu. Elife Hanım onun saçlarını okşayıp “güzel kızım,” dedi şefkatle “gülen yüzün hiç solmasın inşallah.”

“amin,” dedi Yusuf Kaya “bak şimdiden anlaşalım ben haftada üç dört kez torunlarımı yanımda yöremde görmek isterim haberin olsun.”

“peki dede,” dedi Zeynep “sen nasıl istersen.”

Ortamda en çabuk kaynaşanlar çocuklar olmuştu. Şimdiden büyük bir gürültü çıkarmaya başlamışlardı bile.

Oğuzhan, Asım ile göz göze geldiğinde birbirlerine ters bakış atmaktan geri durmadılar. İlk tanışmaları ikisi için de tatsız olmuştu zira.

“Oğuzhan,” dedi Akif ortamı yumuşatmak için “ilk karşılaştığımız gün hepimiz için pek hoş bir tanışma olmadı. Ben kendi adıma özür dilemek isterim.”

Oğuzhan, Akif’e nispeten yumuşayan bakışlarla karşılık verip “hepimiz çok gergindik,” dedi “önemli değil elbette.”

Akif, Asım’a bakınca adam ya sabır der gibi iç çekip “kusura bakmayın,” dedi ama ağzından kelimeler o kadar hızlı çıkmıştı ki ne dediği zor anlaşılmıştı. Oğuz ona karşılık olarak sadece başını sallayınca yanında oturan Alparslan “geçmiş geçmişte kalsın artık önümüze bakma vakti,” diye arayı yumuşattı.

“ne güzel dedin,”

“bu arada siz ne işle meşguldünüz?” diye sohbeti başlatan Alparslan oldu.

Kendilerine özel köşede oturan İsmail ve Ayşe ise ailelerini tebessümle izliyorlardı.

“bence gayet iyi gidiyor gülüm ne dersin,” dedi İsmail.

“umduğumdan çok daha iyi,” diye kabul etti Ayşe “yıllar önce şöyle bir anı hayal etmeye bile cesaret edemezdim.”

İsmail ona bakarken Leyla yanlarına yaklaşıp “Ayşe abla,” dedi yüzünde muzip bir ifade ile “eh kahveleri hazırlama vakti geldi.”

“aman Ayşe’m,” dedi İsmail “tuzunu bol koy.”

“sen hiç merak etme abi,” diyen Nergis’ti “ağzının tadını epeyce kaçıracağız.”

Böylece Ayşe, Leyla’nın mutfağına giderken içinde yine tazecik bir heyecan vardı. Leyla kahve fincanlarını çıkarırken Nergis de tepsileri hazırlıyordu. Aygül, Ayşe’nin yanındaydı.

“istersen sen İsmail abinin kahvesini hazırla,” dedi Aygül “biz diğerlerini hallederiz.”

“iyi fikir,” dedi Leyla. O da Ayşe’nin heyecanını görmüştü.

“olur,” dedi Ayşe. Ocağın başına geçip küçük cezvede kahveyi pişirmeye başlarken diğerleri de kahve makinesi ile uğraşıyorlardı.

“bunlar en tatlı heyecanlar,” dedi Aygül onu rahatlatmaya çalışarak. Sonra birden boş bulunup “hatırlıyorum da ben de çok-“ diye lafa başladı ama sonra ne dediğini idrak etmiş gibi susup yutkundu.

“heyecanlıydın,” diye tamamladı onu Leyla yüzünde belli bir hüzünle. Aygül ona bakmaktan kaçınıp başını salladı sadece.

“tamamına ermemiş bir heyecan mıydı?” diye sordu Ayşe dayanamayıp. Aygül ona baktı. Gülümsemeye çalışıp “sen de bilirsin ki,” dedi, “her sevdanın mührü kavuşmak değildir.”

Leyla yutkunup işine devam ederken Ayşe de bir karşılık vermekten kaçınarak köpüren kahveyi fincana boşalttı. İsmail’in tepsisi ona özeldi. Nergis hem ağır havayı dağıtmak hem de konuyu değiştirmek için “Ayşe abla,” dedi “tuz koymayacak mısın?”

“yok,” dedi Ayşe gülüp “ağzımızın tadı yeni yeni yerine gelmişken hiç niyetim yok.”

“sen bilirsin.”

“ben olsam bu fırsatı kaçırmazdım,” dedi Leyla ve ekledi “şimdi İlyas’a zorla tuzlu kahve içirtmeye kalksam hayatta içmez.”

Ayşe daha çok gülüp “tamam getirin şu tuzu bakayım,” dedi “bir çimdikten bir şey olmaz artık.”

Nergis hevesle tuzluğu kapıp getirdiğinde Ayşe gerçekten çok az bir şey kahvenin içine katıp karıştırdı.

“neyse buna da şükür diyeceğiz artık,” dedi Nergis tuzun miktarını az bulduğunu belli eden bir ifadeyle.

İçeri geri dönüp kahveleri dağıtırlarken Ayşe dikkatle minik tepsideki damat kahvesini İsmail’in önüne bırakıp “afiyet olsun,” diye fısıldadı hin bir ifadeyle.

“eyvahlar olsun,” dedi İsmail “yoksa acı biber mi koydunuz?”

“kaçış yok abi,” dedi İlyas keyifle “o kahve içilecek!”

“hadi hadi!” dedi Oğuz da hevesle. İsmail fincanı tutup ilk yudumu aldığında yüzünü ekşitti. Herkes gülmeye başlamıştı.

“hepsini içmen lazım baba!” dedi Zeynep.

İsmail kızına göz kırpıp “emir büyük yerden,” dedi ve bir dikişte kahvenin geri kalanını içip tepsiye geri koydu.

“helal olsun!” dedi Neslihan.

“gördün mü?” dedi İsmail Ayşe’ye. Karısı başını sallayıp “gördüm gördüm,” dedi halinden memnun.

Kahve faslı da biterken Yusuf Bey boğazını temizleyip “gelelim bugün burada toplanmamızın asıl sebebine,” dedi. Herkes anında toparlanıp ona dikkat kesildi.

“yıllar evvel nasip olmayan şey bugünün kısmetiymiş deyip bir araya geldik. Maksadımız sevdalarından vazgeçmeyen bu iki güzel insanı bir araya getirmek. Ben Ayşe’yi kendi özümden bilip bağrıma basacağıma söz verdim,”

Yusuf Bey bu noktada Akif ve Asım’a baktı, “belli ki siz de ablanızın mutluluğu için bugün burada bizimle bir araya gelmeye, aile olmaya razı olmuşsunuz.”

“öyle,” dedi Akif “ablam da İsmail abi de bundan azını hak etmiyor.”

“ablam ve yeğenimin huzuru için buradayım,” dedi Asım da. Ayşe ikisine bakarken içinde gurur hissetti.

“ne ala,” dedi Yusuf Bey. Sonra Zeynep’in elini tutup “güzel kızım,” diye devam etti, “Allah’ın emri peygamberin kavliyle annen Ayşe’yi oğlum İsmail’e istiyorum. Ne dersin?”

Yusuf Bey’in bu güzel jesti karşısında Zeynep bir an şaşırsa da gözleri dolarak annesine bakarken kelimelerin boğazına tıkandığını hissetti. Ayşe de kızına aynı hüzünle bakıyordu. Zeynep boğazını temizleyip “bizim Tiran’daki evimizde dört mevsimi gören bir ağaç vardı,” dedi biraz çekinse de içinden geçenleri söylemeliydi bu yüzden devam etti, “salondaki pencereden o ağacın dört mevsimde büründüğü farklı farklı halleri izlerdik annemle. O bilmez ama ben hüzün penceresi de derdim o köşeye çünkü- çünkü ben büyürken ne zaman hayat bizi fazla zorlasa o pencerenin kenarına tüneyip dinlenirdik. Annem dışarısını izlerdi ben de onu. Ağaç dört mevsimi görürdü ama annemin içi hep kıştı.” Zeynep titreyen sesini düzeltmek için boğazını temizleyip gülümsemeye çalıştı, “Kalbinde babama olan sevgisini gizli bir hazine gibi taşıdığına, o sevgiyi hiç incitmediğine ben şahidim.”

Genç kız bu kez titrek bir gülümseme ile babasına baktığında adamın gözlerinin dolduğunu gördü.

“o yüzden bu incinmemiş sevgiyi gönül rahatlığıyla sahibine teslim ederim elbette. Kısacası verdim gitti.”

Yaşından büyük bir olgunluğa sahip bu genç kızın konuşması bittiğinde kimse birkaç saniye sesini çıkartamadı. Sonunda Zeynep ayağa kalkıp annesi ile babasının yanına gittiğinde ikisi de ona sıkıca sarıldı.

“hayırlı olsun,” dedi Zeynep gülümseyerek. İsmail onun alnından öpüp gözlerinin içine baktı sadece. Ne derse desin hissettiklerini anlatamayacağı için susmuştu.

“yüzükleri takalım o zaman,” dedi Leyla. Özenle hazırlanmış nişan yüzüklerini Zeynep taktı. Kurdeleyi Yusuf Bey kesti.

Her şey bittiğinde Ayşe şaşkın bir mutluluk içindeydi. Gecenin sonuna geldiklerinde önce Asım ve Akif gitti. Gitmeden önce ikisi de İsmail ile el sıkıştılar. İsmail onların ikisine de çok kızgındı ama Ayşe’nin hatırı için her şeyi gömmeye, yeniden başlamaya gönüllüydü.

Aygül giderken önce Ayşe’ye sarıldı. İsmail ile göz göze geldiklerinde “mutluluklar dilerim,” dedi Aygül içtenlikle. İsmail tebessüm edip “sağ ol Aygül, her şey için çok sağ ol,” diye karşılık verdi. Bu güzel yürekli insanın da mutluluğu bulmasını can-ı gönülden istiyordu.

Geri kalan herkes dağılırken Ayşe, Nergis ve Leyla’ya sıkıca sarılıp “çok teşekkür ederim,” dedi minnetle “Her şey o kadar güzeldi ki.”

“keyifle yaptık,” dedi Nergis.

“unutma Ayşe abla,” dedi Leyla “biz Nergis’le kız tarafıyız.”

Elini İlyas’ın omzuna atmış onları izleyen İsmail’in yüzünde huzurlu bir tebessüm vardı.

“karşı taraf çok güçlü,” diye fısıldadı Neslihan o sırada onları izlediği köşeden. “Yengelerimi kız tarafına kaptırdım.” Alparslan karısına gülüp “hafif bir kıskançlık mı seziyorum?” diye sordu eğlenerek.

“ne alakası var canım,” dedi Nesli hemen savunmaya geçerek, “ben doğduğum günden beri erkek tarafı olacağımı hep biliyordum.”

“ona göre de çenesini geliştirdi zaten,” diye yorumda bulundu Oğuz. Nesli ikisine de ters bir bakış atmakla yetindi.

Ayşe o sırada Elife Hanım’la Yusuf Bey’in elini öpüyordu. Elife Hanım ona sarılıp iki yanağından öptü.

“tekrar hoş geldin,” dedi içtenlikle.

“hoş buldum anne,” dedi Ayşe bir cesaret. Elife Hanım kocaman bir gülümseme ile “maşallah,” dedi keyifle.

“anne mi dedi o?” diyen Neslihan’ın hali komikti. Alparslan gülüşünü saklamaya çalışırken Oğuz “kim derdi ki içindeki görümce İsmail abimle ortaya çıkacak?”

“sus abi sus!” dedi Nesli “niye böyle oluyor anlamıyorum ki?”

“Allah’a emanet o halde,” dedi Yusuf Bey. Ayşe ona bakıp “Allah’a emanet baba,” diye karşılık verince Nesli elini kalbine götürüp “babama da baba dedi,” diye söylendi.

“ondan önce Leyla yengemle Nergis de demişti,” diye hatırlattı ona Oğuz. Alparslan dikkatle karısına bakıp “hakikaten Nesli,” dedi “neden Ayşe ablayı kabullenemedin bir türlü?”

“bilmiyorum,” dedi Nesli “sanırım Zeynep’i saklamış olmasını kabullenemiyorum bir türlü.”

Bir köşede fısıldaşan üçlüye dönen Ayşe, Neslihan’ın yanına gidip ona sarılınca Nesli kendini kötü hissederek ona karşılık verdi.

“tekrardan hayırlı olsun,” dedi gülümsemeye çalışıp. Ayşe onun iki yanağından öpüp “sağ ol Neslihan,” dedi.

“hayırlı olsun yenge,” diyen Oğuzhan’dı. Ayşe bu hitaptan memnun “teşekkür ederim Oğuz,” diye şakıdı. Zeynep, Oğuz amcasının koluna girip “amca,” dedi “Sinan amcam ne zaman geri dönecek?”

“amcasının gülü,” dedi Oğuz sevgiyle onu kanadı altına alırken “Sinan amcanı ara ki bulasın! Şu sıralar çok yoğun. Telefonda hal hatır sorup hemen kapatıyor pislik. Ulaşabildiğim zaman hemen buraya gel diyeceğim zaten sen merak etme.”

“sen Sinan amcanı çok mu merak ediyorsun?” dedi Neslihan onun yüzünü sevip. Zeynep’e bakarken içi acıyordu.

“hem de nasıl!” diye karşılık verdi Zeynep. Neslihan bir an Ayşe’ye bakıp “en kısa zamanda tanışırsınız inşallah,” dedi. Ayşe ise bakışlarındaki sitemi hemen fark etmişti.

“hadi bakalım ben sizi eve bırakayım,” dedi İsmail. Ayşe başını salladı. Birlikte evden çıktıklarında Zeynep neşeyle arka koltuğa geçmişti bile.

Ayşe parmağındaki yüzüklere bakarken yolun ışıkları vurup duruyordu. Sonunda başını kaldırıp İsmail’e baktığında adamın yüzünde bir gülümseme gördü. Direksiyonu tutan elinin yüzük parmağında parlayan gümüş alyansa baktı. Sanki yüzükleri takınca işler bir perde daha gerçekçi gelmeye başlamıştı. Arka koltukta uyuklamaya başlayan Zeynep sessizdi. Daha doğrusu arabada huzurlu bir sessizlik vardı.

Sanki yıllarca ayrı kalmamışlar da yorucu ama keyifli geçen kalabalık bir aile buluşmasından geri dönüyorlarmış gibiydi.

Nihayetinde evin önüne geldiklerinde Zeynep yarı uyuklar halde babasına sarılıp “iyi geceler,” dedi sadece.

“güzel rüyalar göresin,” dedi İsmail de. Zeynep gözden kaybolurken Ayşe “her şey çok güzeldi,” dedi kocasına.

“tuzlu kahve hariç,” diyen İsmail yüzünü buruşturunca Ayşe kahkaha atıp “işin şanındandır İsmail bey,” dedi.

“öyle olsun hatunum,” diyen İsmail onu kendine çekip sıkıca sarıldı. Ayşe de başını göğsüne yaslayıp gözlerini kapattı.

“ekim başı,” dedi İsmail. Ayşe ona sorar gibi bakınca “ekim başı için gün alalım, düğünümüzü yapalım,” diye açıkladı.

“tamam,” dedi Ayşe usulca. Yani bir aydan daha kısa bir süre demekti bu.

“Zeynep için Sinan’ın gittiği liseyi düşündüm,” diye devam etti İsmail. Ayşe “biz okul işini hallettik,” deyince İsmail durdu.

“buraya gelmeden önce halletmiştik,” diyen Ayşe kocasının gözlerinde gördüğü kırgınlığı söküp atmak ister gibi “Zeynep kendisi istedi kaydolduğu okula gitmeyi,” dedi yumuşak bir tavırla.

“yarın sabah,” dedi İsmail “kızımı kendi nüfusuma aldığımda okula gidip kaydını yenileriz o zaman. Kızımın velisi de benim, ailesi de benim.”

“tamam,” diyen Ayşe’nin sesi titremişti. İsmail’in geç kalmışlık hissi yüzünden böyle yaptığını biliyordu. Neslihan’ın da ona bir nebze soğuk davranmasının sebebi buydu. Zeynep’in yarım kalmışlığı…

“sitemim sana değil Ayşe’m,” dedi İsmail öfkesini zapt etmeye çalışıp. Ayşe başını kaldırıp ona baktı.

“emin misin İsmail?” diye sordu “içinde bana karşı ufacık da olsa bir dargınlık varsa söyle ki bileyim. Telafi etmeye çalışayım.”

“gülüm,” İsmail karısının kollarından tutup onu kendine çekti, “içimde sana duyduğum sevdadan başka bir şey yok.”

“ben o sevdaya kurban olurum,” dedi Ayşe aşkla. İsmail onun alnından öpüp “beni sana yazan rabbime şükürler olsun,” diye fısıldadı. Bir müddet öylece kaldılar. Ardından Ayşe yavaşça geri çekilip “Allah’a emanet ol,” dedi.

“sen de”

İçeri girmeden önce dönüp son kez ona el salladı.

.

.

.

her zamanki gibi yazarın küçük ricası

küçük yıldızı parlatmanız.

hepinizi Allah'a emanet ediyorum :)

Bölüm : 01.08.2025 19:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 21
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...