

Hepinize tekrardan merhabalar
bir yeni bölümle daha buradayım
size ufak bir tavsiye
bu aşk dolu güzel bölümlerin tadını çıkartın
iyi okumalar
BÖLÜM
Hangi ressamı vurur bilmem,
Endamın sarar da benliğimi
Ben beni tanımam kaldırımlarda*
(Nurullah Genç/ Rüveyda)
Kış için odunları yığıp kütüğün üstünde baltayla parçalamaya başladığında gün daha yeni doğmuştu. Çalışırken işine odaklanmaktan kaşları çatılmış ve terlemeye başlamıştı. Bir müddet sonra yanına İlyas geldiğinde işi çoktan yarılamıştı.
“niye beni beklemedin?” dedi İlyas hemen dağılmış odun parçalarını bir araya toplamaya başlamıştı bile. İsmail, kardeşine bakıp “uyusana sen!” dedi nefes nefese “niye erken kalktın?”
“namazdan sonra uyuyamadım,”
İsmail başını salladı. Kardeşinin uykuyla arası hiçbir zaman iyi olmamıştı zaten. Anlaşılan bundan sonra da hiç iyi olmayacaktı. Bir süre daha sessizlik içinde çalışmaya devam ettiler. İsmail’in odun parçalarına vurduğu balta sesinden başka ses çıkmadı. Aklında ise Ayşe’si vardı. Ona gülümseyerek bakan gözleri…
Sinan koşarak onların yanına gelip “annem kahvaltı hazır de dedi” diye bağırdı çocukça bir coşkuyla. İsmail onu kucağına alıp yanağından öptü ve ısırır gibi yapıp “bir lokma bal ile başlayım o zaman,” dedi. Sinan gülüp yanağını elinin tersiyle silerken “ama ben bal değilim,” dedi.
“doğru,” dedi İlyas uzanıp Sinan’ı kucağına alıp diğer yanağından ısırdı, “sen bal değilsin kaymaksın.”
Sinan keyfi yerinde kıkırdarken üç kardeş içeri girdi. Kahvaltı sofrasına oturduklarında Yusuf Bey oğullarına bakıp gülümsedi. Elife Hanım ise çayları doldurup yerine geçerken “erkencisiniz bugün,” dedi “İsmail kış için hazırlık yapmaya başladı bile.”
“madem burada kalacağız odunları kömürlüğe yığmak lazım.”
“iyi yapmışsınız oğlum,” dedi annesi ve ekledi, “bu arada buzluğa epeyce bir erzak bıraktım, oradan halledersiniz.”
“aklın bizde kalmasın anne,” dedi İsmail. İlyas başını sallayıp mahcup bir şekilde “abi,” dedi “istersen sen de dön annemlerle beni beklemek-“
“bunu dün konuştuk bitti İlyas,” dedi İsmail lafını kesip “kışı burada birlikte geçireceğiz sonra da İstanbul’a dönüp iş meselesini halledeceğiz.”
“ben Ali Kemal’le konuştum,” diye araya girdi babası “İlyas’ın işi hazır.”
“baba niye zahmet ettin?” dedi İlyas biraz mahcup “ben kendim hallederdim.”
“o ne demek?” dedi babası biraz celallenerek “orada kurulu işimiz var başka yerde mi çalışacaksın!”
“belki çocuğun aklında başka bir şey vardı Yusuf,” dedi Elife Hanım. Yusuf Bey oğluna dönüp “aklında başka bir şey mi var?” diye sordu.
“henüz düşünmedim baba,” dedi İlyas “dönünce hallederim demiştim.”
“o zaman sıkıntı yok,” diyerek son noktayı koydu babası. İlyas bu kez abisine dönüp “peki ya senin işlerin?” diye sordu. İsmail gülüp kardeşinin omzuna vurdu, “ben işlerimi hallediyorum koçum sen merak etme.”
Güldüğünde gözleri hafifçe kısılırdı. İlyas, abisine minnetle bakıp başını salladı. Açıkçası burada yalnız kalmak istemiyordu ama İstanbul’a dönmeye de hazır değildi. Kahvaltılarına devam ederken korna sesi bahçeyi aşıp evlerine kadar gelince İsmail ayaklanıp “hayırdır inşallah?” diyerek dışarı çıktı. Gelen Cemal amcalardı. İsmail el sallayıp “nerede kaldınız siz yahu?” diye sordu.
“İsmail’im,” dedi Cemal amca arabadan inerken “sorma yahu! Dün habersiz misafir geldi. Evden çıkamadık.”
O sırada arka kapıyı açıp dışarı çıkan kızı Aygül gülümseyip “İlyas nerede İsmail abi?” diye sordu. Genç yüzünde henüz hiç yıpranmamış bir parıltı vardı.
“İlyas!” diye bağırdı İsmail içeri. Gürültüyü duyan ailesi bahçeye çıkmıştı bile. Aygül, arkadaşını görünce gülümsemesi yüzünde büyüyerek yanına gidip kolundan tuttu, “hoş geldin İlyas,” dedi coşkuyla “şükür kavuşturana.”
“hoş buldum Aygül,” İlyas, kızın yüzüne özlemle bakıp gülümsemeye çalıştı. Aygül elini çekip “babama seni görmeden okula gitmem dedim,” diye devam etti, “aslında dün gelecektik ama davetsiz misafir geldi. Kusura bakma.”
“hiç önemli değil,” dedi İlyas “önemli olan gelmen- iz.”
“hoş geldin İlyas’ım,” diyen Cemal amca genç adama sarılıp kollarından sıktı ve yüzüne bakıp “maşallah,” dedi “iyisin iyi.”
“daha da iyi olacak,” dedi Yusuf bey arkadaşının koluna girip “hadi içeri girelim bir çay içmeden bırakmam.”
Elife Hanım da Aygül’e sarılıp “annen nerede kızım?” diye sordu.
“o gelemedi Elife teyze,” dedi Aygül “ama sizlere çok selamlarını söyledi. İlyas’a da sevgilerini iletti.”
“sağ olsun,” dedi İlyas. O sırada yanında duran İsmail, kardeşinin ensesinden tutup “ne oldu ula sana?” diye fısıldadı şüpheyle “yüzünün rengi değişti.”
Yoksa kardeşi Aygül’e mi sevdalıydı? Ama öyle bir şey olsa İsmail’e söylerdi. İlyas kendini çekip “uğraşma benimle da!” diye söylendi.
“yoksa-“
“abi bir şey deme Allah aşkına,” diye rica etti İlyas
“ben demeyeceğim zaten sen diyeceksin.”
“şimdi değil,”
İsmail kardeşinin yüzündeki ifadeye bakıp başını salladı. Zorlamanın anlamı yoktu. Kardeşi vakti gelince nasıl olsa abisine her şeyi anlatırdı. İlyas’ı itip eve geri sokarken başka bir şey demesine fırsat vermedi. Onlar salona girdiklerinde muhabbet de koyulaşmıştı. Cemal amca bir kahkaha patlatıp “yahu beni biliyorsun o şeytan işi uçaklara binemiyorum Yusuf’um. Nereye gidersem mecbur arabayla gidiyorum.”
“ne yaparsam yapayım babamı uçağa binmeye ikna edemiyorum Yusuf amca” dedi Aygül elinde tepsi salona girerken. O sırada İsmail ile İlyas da karşı koltuğa geçip oturmuşlardı. İlyas tepsiden çayı alırken bir an kızın yüzüne baktı ama Aygül ona karşılık vermedi. Babasının yanında elbette yüzünü kaldırıp bakmaz diye düşündü İlyas.
“bu saatten sonra da ikna edemezsin kızım” dedi Yusuf Bey ve ekledi “duyduğuma göre Ali Kemal seni çırak olarak alacakmış yanına”
“doğru,” dedi Aygül “malum bu sene mezun olacağım. Ali Kemal amca da beni kabul etti sağ olsun.”
“ne diyorsun Aygül,” dedi İsmail ne tepki vereceğini görmek için bakışlarını kardeşinden ayırmadan konuşuyordu, “desenize İlyas ile Aygül aynı iş yerinde çalışacaklar.”
“ne?” dedi Aygül “İlyas doğru mu bu?”
“şey,” dedi İlyas sabah ki konuşmalarına istinaden “evet ben de İstanbul’a dönünce başlayacağım inşallah.”
Aygül sevinçle ellerini çırpıp “çok sevindim,” dedi içtenlikle “dönüş ne zaman?”
“şimdilik buralardayız,” dedi İsmail kardeşini bir cevap vermekten korumak için. Aslına bakılırsa az önce içine düşen şüphe ile birlikte İlyas’ı kalp kırıklığından koruma içgüdüsü artmıştı. “benim halletmem gereken birkaç iş var Trabzon’da. Onları halledelim birlikte döneceğiz.”
“öyle mi?” dedi Aygül sevinçle “o zaman daha çok görüşeceğiz demektir bu.”
“aç kalırsanız hemen bize yemeğe gelin,” dedi Cemal Bey gülüp. Yusuf Bey de ona katılıp “yahu bunlar aç kalır mı Cemal’im,” diye karşılık verdi.
“bizim fakülteye de uğrarsın bir ara” dedi Aygül İlyas’a bakıp. İlyas yutkunup başını salladı.
“siz ne zaman döneceksiniz?” diye sordu Cemal Bey,
“hafta sonu yolcuyuz biz de,”
“yakınmış,”
“öyle hem Oğuz’la Nesli de huysuzlanmaya başladı artık,” dedi Yusuf Bey. Cemal arkadaşına gülüp “sen şuna kızımı özledim daha fazla dayanamıyorum desene!” diyerek takıldı. Neslihan, Yusuf Bey’in kıymetlisiydi.
“özledim tabi,”
Aygül ve babası yarım saat sonra yola çıkmak üzere kalktıklarında onları uğurlayan Elife Hanım, “annene çok selam söyle,” dedi genç kıza sarılırken.
“aleyküm selam.”
Aygül, babası arabaya bindiğinde dönüp son kez İlyas’a baktı. Samimi bir tebessümle “tekrar hoş geldin İlyas,” dedi ve ekledi “Allah’a emanet ol.”
“sen de,” dedi İlyas kalbinde gizli bir sevinçle, “sen de Allah’a emanet ol Aygül.”
Böylece baba kızı uğurladıktan sonra içeri geri döndüler. İlyas’ın yüzünde bir tebessüm vardı. İsmail, kardeşinin yüzüne bakıp “sende bir haller var ama hayırlara çıksın bakalım,” diye söylendi. İlyas bir karşılık vermedi. Ki bu daha çok şüphelendirdi İsmail’i. Peşinden gidip odada kardeşini sıkıştırdı. Bir tane yastık fırlatıp “konuşsana ulan!” diye söylendi. İlyas yastığı havada yakalayıp “askerden yeni geldim biliyorsun değil mi?” dedi ve ekledi “beni bunlarla yıldıramazsın.”
“laflara bak laflara!”
“bana yükleneceğine kendine bak sen,”
“o ne demek?” diye sordu İsmail hemen. İlyas’ın Ayşe’yi biliyor olma ihtimali yoktu. Kardeşi yüzüne dikkatle bakıp “abi,” dedi hin bir ifadeyle “yoksa bilmem gereken bir şey mi var?”
“önce sen,” dedi İsmail. İlyas gülüp elindeki yastığı geri fırlatırken “bu demek oluyor ki biri var.”
“varsa var!” diye celallendi İsmail yine. Dolaptan kendine bir kazak çıkarırken İlyas tepesine gelip “hayırdır bir yere mi gideceksin?” diye sordu.
“gideceğim”
“ben de geleyim.”
“gerek yok.”
İlyas artık emindi. Abisinin üstüne saldırıp “vay!” dedi gülerek “yengemizin adı ne bari onu söyle da!”
İsmail, kardeşini tepesinden atıp bir kolunun altına başını sıkıştırdı. Odanın içinde birlikte dönerlerken “abi bak bırak yoksa –“
“eee?”
“karşılık veririm.”
İsmail, kardeşini saha çok sıkıştırıp “ulan sen karşılık versen ne olur?” diye sırıttı. Ama biliyordu ki kardeşi istese anında kurtulurdu.
“ya abi bak-“
İsmail, kıpkırmızı kesilen İlyas’ı bırakıp “akıllı davran aklını alırım ha!” diye uyardı. İlyas ona ters ters baktı, “sen onu bunu bırak da yengem kim onu söyle!”
İsmail kapıya bakıp “biri duyacak ulan!” diye terslendi. İlyas aniden abisinin kollarını arkadan tutup kelepçe takacakmış gibi birleştirdi.
“söylemeden hiçbir yere gidemezsin İsmail Kaya.”
“ulan abiye el kalkar mı?” dedi İsmail ama gülmeye başlamıştı. İlyas da sırıtıyordu şimdi. Abisini bırakınca genç adam ona dönüp “maşallah aslanım,” dedi bileklerini ovuşturup “gücün kuvvetin yerinde anama söyleyelim de sana boşuna ilik suyu kaynatıp durmasın.”
“abi,” dedi İlyas “konuyu değiştirmeye çalışma.”
“tamam ulan tamam,” İsmail yatağına oturup “gel yanıma otur,” dedi ciddi bir yüz ifadesi ile. İlyas hemen yanına oturdu, “dinliyorum.”
“yengenin adı-“ dedi İsmail kalbi sıkışarak “Ayşe”
İlyas dün akşam ona yardım etmeye çalışan kızı hatırladı hemen hatırlamasıyla birlikte gözleri irileşti. Abisinin yüzündeki ciddi ifadeye bakarken “kimlerdendir bu Ayşe?” diye sordu.
“işte koçum orası karışık olan kısım.”
“nasıl?”
“Ayşe- Ayşe; Bozçelik Zafer’in kızı.”
İlyas’ın kaşları şaşkınlıktan yukarı kalkarken “dün akşam gördüğüm Ayşe,” dedi kendi kendine konuşur gibi. İsmail başını salladı.
“Ayşe bana anlattı. Biraz kötü olmuşsun.”
“abi,” dedi İlyas temkinli bir şekilde “babam ne der?”
“bilmiyorum İlyas,” dedi İsmail. Bir an dalıp gitti. Sonra kardeşine bakıp “ama bildiğim tek bir şey var. Ben sevda denen o kör kuyuya yuvarlandım. Sen şiir okurken çoğu zaman bana anlamsız gelen cümleler dolup taşıyor şimdi zihnimde. Ben çok fena düştüm oğlum.”
Abisinin ağzından ilk defa böyle kelimeler duyan İlyas tebessüm etti. Onun da kalbinde saklı bir sevda vardı.
“peki ya Ayşe?” diye sordu İlyas “o da seninle aynı şeyleri hissediyor mu?”
İsmail güldü. Kurnaz bir ifadeyle “o benden fena,” dedi. Ayşe bu söylediğini duysaydı büyük ihtimalle onu kovalardı. Saatine bakıp “biraz daha gitmezsem geç kalacağım. Yengeni bekletmeyeyim İlyas. Tersi fena.”
İlyas, abisinin yüzündeki saf çocuksu mutluluğu görünce içindeki bütün endişelere rağmen gülümseyip “git bakalım, bekletme Ayşe yengemi,” dedi ve ekledi “bir ara tanışmak isterim ama haberin olsun. Kızcağızı uyarmak lazım.”
“ne uyarısı ula?”
“senin gibi adamla uğraşmak zor,” diye cevap verdi, “öfken yıldırım gibi çarpıp sönüyor.”
“yanlışın var aslanım,” dedi İsmail “ben hiç de öfkeli bir insan değilimdir.”
İlyas ona hayretle bakıp başını iki yana sallarken bir karşılık vermedi. Abisi ile zıtlaşmanın bir anlamı yoktu. İsmail abisi öfkeli olduğunu katiyen kabul etmezdi.
“hem sen bir de yengendeki öfkeyi gör. Bazen beni dövecek diye korkuyorum.”
“iyi iyi,” dedi İlyas keyiflenip “seni de daha azı kesmezdi.”
İsmail, kardeşinin kel kafasından öpüp “şu saçlarını da uzat da!” dedi kalkarken “askerlik bitti artık.”
İlyas hüzünlü bir ifadeyle başını salladı. Bedenen askerliği bitmişti ama zihnindeki savaşı devam ediyordu. İsmail o sırada üstüne kazağını giyip saçlarını taradı. Uzun siyah kabanını giyip kardeşine döndü “sen janti giyinmeyi iyi bilirsin İlyas’ım söyle bakayım abin nasıl olmuş?”
“en az on tane kız seni görünce düşüp bayılır.”
İsmail aldığı cevaptan memnun kardeşine göz kırpıp “diğer kızlar kimin umurunda artık aslanım,” dedi, “bir tek kız düşüp bayılsın o yeter.”
İlyas biraz şaşırsa da abisinin sevdalanmış hali hoşuna gitmişti. Başını sallayıp “hadi git artık bekletme yengemi daha fazla” dedi.
İsmail odadan çıkıp annesinin yanına gitti. İsmail, annesinin alnından öpüp “Elife’m” dedi keyifle “ben gidiyorum.”
“oğlum,” Elife hanımın yüzü hemen gülmüştü. Oğlunun yüzü ışık saçıyordu sanki “hayırdır nereye?”
“ufak bir işim var anacığım. Halledip geleceğim.”
“ne ola ki şu ufak işin?”
“söyletme şimdi ana,” dedi İsmail biraz mahcup. Annesi anlayışla yüzünü sevip “tamam, tamam,” dedi, “Allah’a emanet ol. Rabbim işini gücünü rast getirsin.”
“amin.”
İsmail evden çıkıp hemen arabasına bindi. Köy yolunu inip sahile döndü. İçinde garip bir heyecan vardı. Ayşe’nin onu bekliyor olduğunu bilmek çok güzeldi. Parkın oraya geldiğinde arabayı durdurup indi. Sahile bakan parkın üstü kapalı piknik alanında bekleyen kızı gördü. Piknik için dizilen ahşap masalardan birine oturmuştu. Gözleri karadenizin hırçın dalgalarındaydı. Gerçi deniz bugün sakin sayılırdı. Ayşe denizi izlerken İsmail de bir süre durup onu izledi. Her hareketini zihnine kaydediyordu sanki. Bir süre sonra bakışlarını çevirdiğinde onu izleyen İsmail ile göz göze geldi. Yüzünde aksi bir ifade vardı. Genç adam hemen yanına gelip karşısındaki tahta sıraya oturdu.
“neredesin sen?” diye sordu Ayşe “ayıp değil mi beni bu kadar bekletiyorsun?”
“Ayşe’m” dedi İsmail kızın gözlerinin içine bakıp “durup seni izledim biraz.”
Ayşe’nin öfkesi bu hitap karşısında sönüp gitmişti hemen. Yine utanmıştı. İsmail başını eğmiş ona öyle güzel bakıyordu ki Ayşe kendini bile unutuyordu.
“İsmail,” dedi ince sesiyle “nasıl olacak bu iş?”
Adamın yeşil gözlerinde bir orman saklıydı sanki. Ayşe baktıkça o ormanda kayboluyordu. Kayboldukça ormanın ona ait olduğunu keşfediyordu.
“önce güzellikle deneyeceğiz,” dedi İsmail usulca “ben vakti gelince babanla konuşacağım.”
“konuşacak mısın gerçekten?” diye sordu Ayşe. İsmail başını salladı.
“peki ya senin baban?”
“onunla da konuşacağım,” diye devam etti İsmail “hem seni görünce, pamuk gibi güzel kalbini tanıyınca kabul edecektir.”
Ayşe bu iltifat karşısında gülümsedi. Bakışlarını kaçırmadan “senin kalbin de pamuk gibi,” diye fısıldadı “teyzem anlattı enişteme nasıl yardım ettiğini.”
Bu kez mahcup olan İsmail’di. Ayşe keyifle onu izlerken bakışlarını kaçırıp saçlarının arkasıyla oynadı, “anlatsın diye yapmadım ki!”
“biliyorum,” dedi Ayşe hemen “zaten o yüzden sev-“
Cümlesini tamamlamadan ne dediğini fark etmiş gibi dudaklarını sıkıca kapattı. Ama İsmail duymuştu. Gözleri parlayarak “o yüzden seviyorsun beni,” diye tamamladı kızın yarım kalan cümlesini. Ayşe, utancından yerin dibine girmek istedi. Yanakları al al olmuş, tüm yüzü boynuna kadar yanıyordu.
“ben de sana sevdalandım Ayşe’m” dedi İsmail usulca. Ayşe ona baktı. Gülünce hafifçe kısılan gözlerinde sıcacık bir bakış vardı. Utancı heyecana dönerken “ben sana dedim,” dedi “kendini de beni de yaktın işte.”
“ikimizin de yanmaya gönlü olduktan sonra kim ne diyebilir ki?”
Genç kız gözlerini usulca kapatıp açtı. İsmail onun zarif kirpiklerine baktı o sırada. Gözleri bir resimse kirpikleri de çerçeveydi sanki. Hepsi birbirinden güzeldi.
“var İsmail,” dedi Ayşe sonunda “senin için yanıp kül olan bir kalbim var.”
İsmail duyduklarının sevinciyle “yaza düğün yapalım,” dedi coşkuyla “meydanda kemençeli bir düğün ne dersin?”
“nasıl istersen öyle yaparız,” dedi Ayşe. Kendini bir an üzerinde gelinlik yanında İsmail’le, ona şimdiki gibi aşkla bakarken hayal etti. Bir mucize eseri babası da oradaydı, rızasını almış, elini öpmüş öyle çıkıyordu baba evinden. İsmail’in ailesi de onu kabul etmiş, bağırlarına basmıştı. Kurduğu hayalin gerçekleşmesinin imkansız olduğunu bilerek gözleri dolu dolu yutkundu. İsmail hemen “ne oldu gülüm?” diye sordu “niye hüzün düştü güzel gözlerine?”
“bilmem,” dedi Ayşe onun hevesini kırmaya kıyamayıp. İsmail usulca masanın üzerinden uzanıp kızın ellerini tuttu. Ayşe hemen etrafına bakındı. İsmail ise bakışlarını ondan ayırmıyordu.
“bizim köy evinin en üst katında kocaman bir teras var,” diye devam etti İsmail, “şimdi kış geliyor diye anam kapattı ama yazın hep orada otururuz.”
“semaver de var mı?” diye sordu Ayşe.
“var tabi olmaz mı?” İsmail, kızın yüzüne yayılan tebessüme içi giderek “önümüzdeki yaz o terasta sen de olacaksın,” dedi şefkatle “tüm kardeşlerim, anam babam hepsi seni benim sevdiğim gibi sevecekler. Bir evlat, bir kardeş olarak kabul edecekler seni.”
“İsmail-“
“bir de salıncak var, biz hep kavga ederiz salıncak için,” diye devam etti genç adam, “göreceksin bak biz evlenince bütün kardeşlerimi kovup seni sallayacağım orada yanına da ben oturacağım. Birlikte izleyeceğiz onların baş şişiren atışmalarını.”
“çok mu gürültü çıkartıyorlar?” diye sordu Ayşe kendini tutamayıp.
“çok,” dedi İsmail “ama merak etme ben dedim mi susarlar.”
“aileni çok seviyorsun,” dedi Ayşe içinde acı bir sızı vardı, “ben de ailemi çok severim İsmail. Annemin gülümsemesini, kardeşlerimin peşimde koşturmasını, babamı.”
Ayşe susunca aralarında bir sessizlik oldu. İkisi de düşünüyordu. İsmail bir arada duran ellerini daha çok sıkıp “kolay olacak demiyorum,” dedi sonunda “ama ben kalpleri birbirine ısındıran Rabbime güveniyorum Ayşe’m.”
Ayşe usulca ellerini çekip “doğru,” diye hak verdi sevdiği adama “eğer o bizi birbirimizin karşısına çıkarttıysa bir bildiği vardır.”
“belki bizim vesilemizle barış olur.”
“inşallah İsmail,” Ayşe gülümsemeye çalıştı. Kalbinde inancıyla içine tekrar umut doldu. Belki, belki olurdu. Belki babasının kalbi de yumuşar, kızının mutluluğu için kinini ve öfkesini bir tarafa bırakıp elini uzatırdı.
“vakti gelince hepsi olacak,” dedi İsmail “sen, hadi dediğin anda ailelere meseleyi açarız.”
“şu kış bir geçsin,” diye mırıldandı Ayşe “baharda besmele çeker niyetimizi açıklarız.”
“Allah!” dedi İsmail gülümseyip “bahara kadar nasıl bekleyeceğim ben?”
“seviyorsan beklersin,” Ayşe’nin sesindeki bir tını İsmail’in kalbini sıkıştırdı. Hemen “sevmek ne demek,” diye karşılık verdi, “ben yandım gülüm, yandım.”
“beni de yaktın,” dedi genç kız tebessümle.
İsmail halinden memnun dirseğini masaya yaslayıp çenesini avucuna dayadı. Bir süre Ayşe’yi izledi. Ayşe ise izlendiğinin farkında elini kolunu nereye koyacağını bilemezmiş gibi rahatsız bir şekilde kımıldanıp duruyordu.
Sonunda “şöyle bakma da!” diye çıkıştı öfkeyle “utanıyorum.”
İsmail, muzip bir ifadeyle “biliyorum,” dedi sadece. Ayşe onun bu haline başını iki yana sallayarak karşılık verdi.
“ben gideyim artık,” dedi ayağa kalkarken. İsmail de onunla birlikte ayağa kalkıp “bu kadar çabuk mu?” dedi sitemle. Ayşe “el insaf,” diye söylendi “neredeyse iki saattir buradayız.”
“öyle miyiz?” diye sordu İsmail şaşkınlıkla “vakit seninleyken ne çabuk geçiyor,” sonra aklına gelmiş gibi “bana telefon numaranı ver gülüm,” dedi “hiç değilse istediğim zaman sesini duyayım.”
Ayşe başını salladı. Telefon numarasını adamın telefonuna kaydedip aradı. İsmail onu izlerken “gülüm diye kaydet,” dedi sırıtarak. Ayşe onun koluna hafifçe vurmakla yetindi ama yine de dediğini yaptı.
“sen beni ne diye kaydedeceksin?” diye sordu İsmail ona takılarak. Bu kez Ayşe hin bir ifadeyle “İsmail K. diye kaydedeceğim.”
“oldu,” dedi adam sitemle “İ.K. diye kaydet istiyorsan.”
Ayşe gülmeye başladığında İsmail bir süre ona alınmış bir ifadeyle baktı. Ama genç kız o kadar güzel gülüyordu ki sonunda dayanamayıp ona katıldı.
İsmail içgüdüsel bir hareketle kızın saçını kulağının arkasına itip soğuktan kızarmış yanağını okşadı. İşaret parmağıyla kızın burnunun ucuna hafifçe dokunup “seni ben bırakırım,” dedi ve ekledi “daha fazla üşüme.”
Ayşe ona bakarken içinin aktığını hissetti. Onu her gördüğünde kalbinde ona olan hislerinin daha da kuvvetlendiğini, kök saldığını hissediyordu. İsmail ona öyle büyük bir güven vermişti ki Ayşe şimdiden ne olursa olsun onun peşinden gideceğini biliyordu. İsmail sadece kalbine değil, aklına, tüm hücrelerine, ruhuna sirayet etmişti.
“Ayşe’m,” diye mırıldandı İsmail kızın bakışlarının farkında olarak “şimdi elinden tutup götürsem, evlenelim desem ne derdin?”
Genç kız, adamın ne söylediğini idrak edince kendini toparlayıp “höst derdim!” diye çıkıştı ve ekledi “hadi uşak beni yurduma bırak sen artık.”
Ayşe arkasını dönüp hızlı adımlarla giderken İsmail de arkasından gülerek baktı. Müstakbel karısının lafını esirgememesini seviyordu.
.
.
.
.
lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın
yorumlarını okumak beni çok mutlu ediyor
Allah'a emanet olun:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |