74. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 7

BÖLÜM 7

RabiaSofi
rabiasofi

Cümleten Selamün Aleyküm

yeni bölümü buraya salıyorum:)

hepinize iyi okumalar

 

BÖLÜM

Kalmışım ara yerde, tozdayım, dumandayım

Kirli bir mekândayım, iğrenç bir zamandayım.*

(Abdurrahim Karakoç / müzelik şiir)

Akşamın sessizliğinde dışarıda esen rüzgarın pencerelere ve kapılara çarpan sesinden başka bir uğultu yoktu. İlyas yukarı kattaydı. Yine kitap okuyordu. İsmail ise nostalji olsun diye eskici pazarından aldığı 70’lerden kalma radyosunu açmış çalan türküyü dinliyordu. Kemençe sesi hüzünlü hüzünlü çalarken sevdiğini alamayan bir adamın ağıtı doluyordu salona.

Köy artık neredeyse bomboş kalmış sayılırdı. Kendi mahallesinde iki üç hane doluydu. Aşağı mahalle merkeze daha yakın olduğu için daha kalabalık sayılırdı. Bir de Kızılca Mahallesi vardı ki- oranın müdavimi Hatice teyzeyle Hasan amcaydı. Tek başına yaşayan Kamil amca vardı bir de yaşlı bir çift daha.

Ama o mahalleyi düşününce kalbinin sıkışmasının sebebi elbette Ayşe’ydi. Gül yüzlü sevdiğinin gözleri zihninde canlanınca gülümsedi ister istemez. Vakit burada hızlı geçiyordu. Ekim ayı hızlıca tükenmiş Kasım ayına girmişlerdi. Yakında ilk kar gelir demişti büyükler. İsmail ise kışa hazırlığını sağlam yapmıştı.

Telefonu çalmaya başladığında radyonun sesini kısıp ekrana baktı. Arayan kişi sevdiğiydi. Yeşil tuşa basıp “gülüm,” dedi “iyi akşamlar.”

“İsmail,” diyen Ayşe’nin sesi endişeliydi. İsmail uzattığı ayaklarını indirip “Ayşe’m,” dedi “ne oldu?”

“enişteme bir şey oldu İsmail. Çabuk gel.”

“hemen geliyorum,” İsmail telaşla ayaklanırken yanlışlıkla çay bardağını düşürdü. Çıkan sese koşup gelen İlyas “abi iyi misin?” diye sordu.

“Ayşe çağırdı koçum,” dedi İsmail “Hasan amca fenalaşmış.”

“ne diyorsun?” İlyas hemen kabanına uzanıp “hadi gidelim,” dedi.

Birlikte evden çıkıp arabaya bindiler. Köy yolunu büyük bir hızla çıkıp evin önüne geldiklerinde onları dışarıda bekleyen Ayşe arabadan inen İsmail’in yanına gidip “tansiyonu bir türlü düşmüyor,” dedi sesi titreyerek “hastaneye götürmeye ikna edemedim. Ayağa kalkacak hali yok. Yüzü solgun terleyip duruyor.”

İsmail sakinleştirmek ister gibi sevdiğinin kollarından tutup “tamam gülüm,” dedi usulca “bir bakalım olmadı biz İlyas’la sırtlayıp götürürüz hastaneye.”

Birlikte evin içine girip divanın üstünde yatan adamın yanına gittiler. Hasan amca zorlukla gözlerini açıp gelenlere baktı. Hatice teyze, kocasının alnına koyduğu bezi ıslatıp duruyordu.

“Hatice,” dedi kısık bir sesle “ha bu uşakları kim çağırdı?”

“ben çağırdım enişte,” dedi Ayşe yanına oturup elinden tutarken “hadi inat etme bir hastaneye götürsünler seni.”

“gerek yok kızım.”

“Hasan amcam,” dedi İsmail “inat etme da!”

“hastaneye sağlam girersin hasta çıkarsın. Beni onların eline vermeyin.” Yaşlı adam küçük bir çocuk gibi inatlaşıyordu. Hatice teyze sonunda “ula seni elimde değnekle kovalamadan vazgeç şu inadından da!” diye bağırdı. Yüzünde çok büyük bir korku ve endişe vardı.

“bak uşaklar senin için kalkıp gelmiş.”

“aman be-“

“Hasan bana yemin ettirme kalk git da!”

Elbette tartışmadan galip çıkan kişi Hatice teyzeydi. İsmail ve İlyas, Hasan amcayı kaldırıp dikkatli bir şekilde arabaya taşırken Ayşe de üstüne montunu giyip “teyzem sen gelme,” dedi “biz gidip geliriz.”

“beni habersiz bırakma kızım,” dedi Hatice teyze. İsmail ile İlyas’a baktı. “ha bu uşaklara güvenim sonsuz ama sen yine de dikkat et.”

Ayşe, teyzesinin yanağından öpüp “tamam,” dedi ve arabaya bindi. Arka koltuğa eniştesinin yanına oturup onun başını kendi omzuna yasladı. Adamın gözleri çoktan kapanmıştı.

İsmail bu kez arabayı yavaş ve temkinli sürdü. Yanında oturan İlyas arkaya dönüp adama bakarken “ateşi düştü mü?” diye sordu.

“yok,” dedi Ayşe çenesi titremeye başlamıştı “ciddi bir şey yoktur değil mi?” diye sordu. İsmail ona dikiz aynasından bakıp “telaşlanma,” dedi “Allah’ın izniyle bir şey olmayacak.”

Ayşe, eniştesine sarılıp yün takke takılı başından öptü. Adam nefes alıp verirken zorlanıyordu. Eniştesi onun için çok kıymetliydi. Çok sever ve sayardı. Çocukken Ayşe’yi her gördüğünde cebine harçlık sıkıştırıp şeker vermeden yollamazdı. Yıllar çabuk geçmiş Ayşe büyümüş eniştesiyle teyzesi yaşlanmıştı. Zaten teyzesi diğer iki kardeşinden yaşça büyüktü. Anneannesi, teyzesini doğurduktan sonra rahmiyle ilgili bir hastalık geçirmiş yıllarca çocuğu olmamış, on bir senenin üstüne Ayşe’nin annesini doğurmuştu.

Bu yüzden teyzesi ile eniştesi ona hep nene, dede gibi hissettirmişti. Şimdi yaşlı adamı böyle hasta, kucağında yatarken görünce içi gitmişti.

Hastaneye vardıklarında İsmail acilin önünde durdu. İki kardeş aynı anda inip adamı dışarı çıkarttılar. Ayşe içeri koşup hasta bakıcıdan tekerlekli sandalye istedi.

Hasan eniştesini tekerlekli sandalyeye oturtup içeri götürdüler. Acil boş olduğu için- ki İstanbul’da olsalar böyle bir şey olmazdı- Hasan amcayı hemen içeri alıp bir serum taktılar. Acil doktoru yaşından dolayı detaylı bir tetkik yapıp sonuçların çıkmasını beklemekten başka yapılacak bir şey olmadığını söyledi.

Hastanenin sessizliğinde üçü bekleme alanına geri dönüp deri sandalyelere oturdular. İlyas “ben içecek bir şeyler alıp geleyim,” dedi. Kalkıp giderken Ayşe başını İsmail’in omzuna yaslayıp “teşekkür ederim,” diye fısıldadı.

“o nasıl söz Ayşe’m,” dedi adam

“enişteme bir şey olmasın,” Ayşe neredeyse ağlamaya başlayacaktı. Sesi boğulunca susup gözyaşlarını geri gönderdi. Başını çekip boğazını temizledi.

İsmail, çelik gibi iradesi olan bu genç kızın ağlamamak için mücadelesini izlerken yüreği sızladı. Ayşe’yi ağlarken görmemişti hiç. Görmek de istemiyordu elbette. Ancak bu yaptığı ona ağlamak yasakmış gibi kendiyle, kendi duygularıyla mücadele etmesi olacak şey değildi.

“gülüm,” dedi şefkatle “güzel gözlerinden yaş akmasını hiç istemem ama ağlamak istersen ağla, ben yanındayım. Atma içine kederini, üzüntünü. Sadece iyi gününde değil kötü gününde de yanında olmak için tuttum ben elini.”

Ayşe sanki tüm ömrü boyunca bu izni bekliyormuş gibi bir anda boğazından yükselen hıçkırığa engel olamadı. Ardından gözyaşları gözünden akmaya başladı. Ayşe sarsılarak titreyerek ağlamıyordu hayır! Ancak gözünden yaşlar inci tanesi gibi akıp gidiyordu. İsmail onun elinden tutup öptü.

“sana kıyamam ben,”

Genç kızın sözleri tükenmiş gibiydi. Adamın gözünden akan yaşları silmesine izin verdi. Her seferinde bu adama daha çok sevdalanıyordu.

Birkaç dakika sonra İlyas elinde küçük bir tepsi ile geri döndü. Tepsinin üstünde plastik bardakta su, iki çay ve kahve vardı.

Ayşe çayı alırken İlyas “su da senin için yenge,” dedi. Ayşe minnetle suyu da alıp “sağ ol İlyas,” dedi ve ekledi “seni de yorduk.”

“o nasıl söz,” dedi adam, “seni beni mi var?”

İlyas askerden döndüğünden beri kendini biraz toplamayı başarmıştı. Saçları ve sakalları uzamış, gözlerinin altındaki karaltılar azalmış, birkaç kilo almıştı. Ancak hala daha uyku problemi devam ediyordu. İsmail bazı geceler onun kâbus görüp sıçrayıp bağırarak uyandığını duyuyor bazı geceler yanına gidip onu sakinleştiriyor bazen de içeri girmeden kapının önünde bekleyip kardeşinin tekrar uykuya dalmasını bekliyordu.

Yaklaşık bir saatin sonunda muhabbet ederek vakit geçirdikten sonra sonuçların çıktığı haberi gelince doktorun yanına gittiler.

“Hasan amca enfeksiyon kapmış,” dedi doktor “antibiyotik tedavisi uygulayacağız. İki haftaya bir şey kalmaz ama siz de çok iyi bakın amcaya.”

“doktor bey,” dedi Ayşe “nereden enfeksiyon kapacak bu adam. Köyden hiç çıkmaz ki!”

“belli bir yaştan sonra enfeksiyon kapmak daha kolay oluyor. Belki camide kullandığı tuvaletten, belki parmağına batan farkına bile varmadığı bir çividen orasını bilemiyoruz.”

“anladım,” dedi Ayşe “çok teşekkür ederim.”

“ne demek, geçmiş olsun.”

Doktor reçeteyi uzatırken İsmail ondan önce davranıp reçeteyi aldı. Ayşe sesini çıkartmadan koşar adımlarla eniştesinin yanına gitti. Serumunu çıkartan hemşire ile sohbet ederken görünce rahatladı. Eniştesi onu görünce gülümsedi. Ayşe ona sarılıp “çok korkuttun bizi,” diye sitem etti “teyzem seni dövmekle tehdit etmese hastaneye de götüremeyecektik.”

“dedim sana da bir şeyim yok bak!” diyen Hasan amca usul usul kızın sırtına vuruyordu. Ayşe kendini çekip “hadi gidelim,” dedi “teyzem bizi bekliyordur.”

“geçmiş olsun Hasan amca,” dedi İsmail.

“sağ ol oğlum,” dedi adam. Yeğeninin koluna girip ayağa kalkarken “bir serum taktılar mucize gibi beş dakikada gözüm açıldı.”

“geçmiş olsun,” hemşire giderken onlar da acilden çıkıp arabaya geri döndüler. Hasan amca arka koltukta arabayı inceleyip “biz bununla mı geldik buraya?” diye sordu.

“evet”

“hiç hatırlamıyorum.”

“gözlerin kapandı, beni de çok korkuttun.”

“korkma paçim,” dedi adam şefkatle “Allah’ın takdir ettiği ecel gelmeden kimse gidemez.”

Arabaya dolan sessizlikte kaybetme korkusu vardı. Ayşe bu kez adamın göğsüne başını yaslayıp “sen gitme,” dedi eniştesine küçük bir çocuk gibi. Adam gülüp “uy kıyamam ben sana,” diye karşılık verdi şefkatle. Titreyen elleriyle kızın saçlarını okşayıp “tamam, tamam buradayım bir yere gittiğim yok,” diye ekledi.

Arabayı kullanan İsmail’in yüzünde bir tebessüm vardı. Nöbetçi eczanenin önünde durduklarında İlyas “abi reçeteyi bana ver ben hallederim,” dedi. İsmail eczanenin önünde durduğu için başını sallayıp reçeteyi kardeşine uzattı. İlyas arabadan inerken Ayşe de “eniştemin kimliği bende kaldı,” deyip arabadan indi ve eczaneye girdi. İlyas ağzını açmadan kimliği çıkartınca genç adam gülüp “leb demeden anladın,” dedi.

Kimliği alıp uykusu gelmiş eczacıya uzatırken Ayşe, İlyas’ın bir adım arkasında duruyordu. O an gözüne biri takıldı. Eczanenin bir köşesine çekilmiş Ayşe ile İlyas’a bakan kişinin kim olduğunu anlayınca kanı çekilir gibi oldu. Hemen önüne dönüp görmemiş gibi yapmaya devam etti.

“Allah’ım ne olur o olmasın,” diye dua etmeye başlamıştı bile “ne olur ben yanlış görmüş olayım.”

Ancak tekrar dönüp bakacak cesareti yoktu. Yerinde donup kalmış gibiydi. Sonunda İlyas ilaçları aldığında ona dönüp “hadi gidelim,” dedi. Ayşe, köşede bekleyen kadına yüzünü göstermekten çekinerek hızlıca eczaneden çıktı. Tekrar arabaya bindiğinde kalbi küt küt atıyordu. Benzettiği kişi Tuğrul’un annesi Azize teyzeden başkası değildi.

Karmaşık düşünceler arasında köye gelip evin önünde durduklarında Hasan amca arabadan tek başına inmek istedi ama iki kardeş hemen koluna girince vazgeçti. Kendisi de epey yorulmuştu. Onlar önde Ayşe elinde ilaç poşeti arkada yürürken Azize teyzeyle ilgili olan meseleyi zihninin arkasına attı. Belki gördüğü kişi o bile değildi. Hem Ayşe’yi görse bir selam verirdi. Kadın bazı zamanlar burada bazı zamanlar İstanbul’da kalıyordu. Belki Trabzon’da bile değildi. Evham yapmaya gerek yoktu.

Eve girdiklerinde Hatice teyze onları dualar ederek karşıladı. Yorgun adamı yatağına yatırdıktan sonra sobanın arkasındaki koltuğa geçip oturdular. Ayşe onlara teyzesinin yaptığı laz böreğinden ikram etti hemen. Yanına da çay koydu.

“ne zahmet ettin yenge,” dedi İlyas. Saat 11’e yaklaşmıştı artık.

“yoruldunuz o kadar,” Ayşe karşılarına geçip oturdu. O sırada teyzesi geldi.

“başını yastığa koyar koymaz uyudu,” dedi şefkatle “nesi varmış doktor söyledi mi?

“enfeksiyon kapmış teyzem,” dedi Ayşe “Doktor ilaç verdi. Kullansın bir şeyi kalmaz dedi. Ama biz de çok iyi bakacakmışız.”

“bakarım tabi,”

Hatice teyze dikkatini iki erkek kardeşe çevirdiğinde yüzüne bir tebessüm yayıldı.

“yiyin yavrularım ne duruyorsunuz öyle,” dedi kadın hemen “az koşturmadınız. Allah iki cihanda yüzünüzü güldürsün.”

“amin,” dedi Ayşe, İsmail’e bakıp. Teyzesi akşamdan beri farkında olduğu ama korkudan ve endişeden dile getiremediği hakikati bir kere daha yeğeni ile karşısında oturan genç adamın bakışmalarından anladı. İçten içe hep istediği, yakıştırdığı İsmail ile yeğeni birbirlerine sevdalanmışlardı.

“maşallah,” dedi kadın “bir araya getiren Rabbime şükürler olsun.”

Ayşe, teyzesine sorar gibi bakınca “kızım,” dedi kadın “ha bu gözler sevdayı göremeyecek kadar da bozulmadı daha!”

İlyas gülüşünü saklamak için başını eğip tatlı tabağının arkasına saklanırken İsmail ile Ayşe birbirleri dışında başka her yere bakmaya başlamışlardı.

“iyi, iyi,” dedi kadın keyfi yerine gelerek “birbirinizden ar edersiniz. Güzel.”

“ya teyze,” dedi Ayşe iyice kızararak. İsmail’in ise sesi kaçmıştı. Sonunda boğazını temizleyip “benim niyetim ciddi,” diyebildi.

“yok bir de ciddi olmayacaktı!” diye parladı kadın bir anda “tövbe estağfurullah.”

İlyas artık oturduğu yerde sarsılarak ve bir şekilde sessizce gülmeye başlamıştı. İsmail ona boğacakmış gibi bakıp tekrar Hatice teyzeye döndü “demek istediğim-“

“babası sana bu kızı vermez!” dedi Hatice teyze birden.

Oturma odasında sobanın içinde kütür kütür yanan kömür ve odun sesinden başka bir şey çıkmadı bir an.

“teyze-“ diye başladı Ayşe ama kadın elini kaldırıp onu susturdu.

“ben size olacağı derim,”

İkisinin de yüzü asılmıştı. İlyas ise gülmeyi bırakmıştı. Hatice teyze “kaldırın başınızı da!” diye kükredi, “gider bir kere istersin kızı, sonra da kaçırırsın.”

Ayşe şaşkınlıkla teyzesine bakarken İsmail gülüp “yaşa sen teyzem,” dedi. Ayağa kalkıp kadının elini öptü.

“sen damadım ol diye çok dua ettiydim,” dedi kadın “Rabbim dualarımı kabul etti çok şükür.”

“teyze sen beni utançtan yerin dibine gömmeye mi çalışıyorsun?” diye sitem etti Ayşe sonunda.

“ne varmış bunda utanılacak,” diye çıkıştı yaşlı kadın, “maşallah Yusuf’un çocuklarının hepsinde bir yüz güzelliği bir de kalp güzelliği var. Hele bu büyük oğlanın peşinde kimler kimler var bir bilsen.”

“kim varmış?” diyen Ayşe’nin ses tonu bir anda tehlikeli bir tınıya bürünmüştü. İsmail oturduğu koltukta sobanın da etkisiyle mayışmış keyifle Ayşe’yi izliyordu.

“bir kere şu bizim Hüsniye’nin ortanca kızı var ya”

“Başak?”

“he o,” Hatice teyze onaylayıp çayından bir yudum aldı ve devam etti, “sonra kısa Osman’ın büyük kızı Tuğba.”

“bak onu ben de bilmiyordum,” deme gafletinde bulundu İsmail. Ayşe ona dönüp baktığında konuştuğu için çoktan pişman olmuştu bile.

“ha diğerlerini biliyorsun yani,”

İsmail başını iki yana sallayıp “hiçbiriyle alakam yok,” diye toparlamaya çalıştı ama durumu daha da batırdı. İlyas boğazını temizleyip “abi sus,” diye uyardı onu ağzının içinden “sus yengem seni öldürebilir her an.”

İsmail sessizliğe bürünürken Ayşe de teyzesine dönüp “başka kimler var?” diye sordu. Teyzesi gülüp “kızım gidip hepsini dövecek halin yok ya,” dedi “evlendikten sonra takarsın koluna kocanı ha bir daha kimse dönüp de yan gözle bakmaz.”

“inşallah,” dedi İsmail çok içten bir şekilde. Öyle ki Ayşe kıskançlığını unutup ona tebessüm etti.

“hadi bakalım,” dedi Hatice teyze “madem İsmail damadımız daha fazla burada kalması münasip olmaz. Etrafta kimse kalmadı ama yerin kulağı vardır.”

İsmail başını sallayıp “haklısın Hatice teyzem,” dedi. İki kardeş ayağa kalkıp kadının elinden öptüler. Ayşe onları uğurlamak için tahta çitin oraya kadar gitti. İlyas arabayı çalıştırmak bahanesiyle anahtarı alıp “tekrar geçmiş olsun yenge,” dedi.

“sağ ol İlyas,” Ayşe şimdiden kardeşi yerine koyduğu bu genç adama minnetle bakıp gülümsedi.

“ne demek, hayırlı geceler.”

“size de”

İlyas arabaya binip kapıyı kapattığında İsmail, Ayşe’ye bakıp “iyi misin?” diye sordu. Ayşe başını salladı usulca.

“sayende iyiyim,”

“bahara az kaldı,” diye mırıldandı İsmail. Ayşe onu duymuştu. Başını sallayıp “az kaldı,” diye onayladı.

“hadi gir içeri sevdiğim, sen de hasta olma.”

“Allah’a emanet ol İsmail,” dedi Ayşe “Rabbim seni her türlü kötülükten korusun.”

“amin gülüm, Rabbim hepimizi korusun.”

“amin”

“hadi Allah’a emanet.”

İsmail de arabaya bindiğinde İlyas kontağı çevirip yola çıktı. Ayşe onlar gözden kaybolana kadar izleyip ardından içeri girdi. Döndüğünde ellerini sobanın borusuna uzatıp ısınmaya çalıştı bir müddet. Teyzesi mutfaktan döndüğünde yeğenine bakıp “kızım,” dedi “İsmail buradayken o Tuğrul meselesini açmadım ama nasıl olacak bu iş?”

“bilmiyorum teyze,” diye fısıldadı Ayşe. Ama içten içe babasının ikna olmayacağını biliyordu. İşin sonunda Ayşe bir tercih yapmak zorunda kalacaktı ve tercih ettiği kişi İsmail olacaktı.

“ah senin şu baban!” diye söyledi kadın. Ayşe bu sefer bir karşılık vermedi. Çünkü o da babasına çok kızgın ve kırgındı. Onun yerine teyzesinin yanına kıvrılıp ona sokuldu. Kadın onu sarıp sarmaladı hemen.

“oy benim kuzum,” dedi şefkatle “merak etme ben yanındayım.”

“Allah sizi başımdan eksik etmesin teyze,” dedi Ayşe gözleri dolarak “nasıl olacak bilmiyorum ama ben İsmail’den başkasına varmam.”

“olur kızım,” dedi Hatice teyze hemen “Allah’ın izniyle her şey halledilir.”

“inşallah teyze,” dedi Ayşe. İçinden bir ses yakında kıyamet kopacak diyordu. Ve bunu engelleyebilecek hiçbir şey yoktu. Herkes gelecek olanı yaşamak zorundaydı. En çok da İsmail ve Ayşe…

.

.

.

.

lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın

hepiniz Allah'a emanet olun

 

Bölüm : 29.05.2025 12:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 7
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...