

Herkese kocaman kocaman sevgiler ve saygılar
uslu bir yazar olduğumdan fazla bekletmeden yeni bölümü bırakıyorum
iyi okumalar :)
BÖLÜM
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile*
(Abdurrahim Karakoç/ Mihriban)
İsmail’in beklemeye niyeti yoktu. Ayşe ona evet dediği andan itibaren içi içine sığmamaya başlamıştı. Köy yoluna girdiklerinde “bugün evlenelim,” dedi genç kıza. Ayşe ise çok tedirgindi. Bir yola girmişti ama devamında onları neyin beklediğini kestiremiyordu. Tek bildiği bugün İsmail’e hiçbir şey için hayır demeyeceğiydi. Sesini çıkartmadığı için İsmail ona baktı. Sevdiği kızın ay gibi parlayan benzi solmuştu.
“Ayşe’m,” dedi “iyi misin?”
Genç kız onun bakışlarına karşılık verdi. Bu adam onun kocası olacaktı. Ömrünün sonuna kadar onun elini tutmak için söz vermişti. Bu onun kendi rızasıyla verdiği bir sözdü. İçinin yangının sebebi başkaydı. Aklında annesi vardı. İki erkek kardeşi vardı. Onları bir daha gördüğünde ne olacaktı? İsmail şu anda korkuyla hareket ediyordu. Bunun farkındaydı ve bu korkusunu sona erdirmek Ayşe’nin elindeydi. Onunla evlenecekti. Bu İsmail’in gözünde ilişkilerini garantiye almanın tek yoluydu. Çünkü o Ayşe’nin babasını tanımıyordu. Ayşe ise babasını çok iyi tanıyordu.
“iyi değilim İsmail,” dedi sadece.
“affet beni,” dedi genç adam “seni kaybetmeyi göze alamam. Bunu yapamam.”
Ayşe yorgun bir tebessümle karşılık verdi. Teyzesinin evinin önüne geldiklerinde ikisi de bir süre kımıldamadı. İsmail arabanın el frenini çekip kontağı kapattı.
“sana sözüm olsun,” dedi İsmail birden “o meydanda sana kemençeli düğün yapacağım. Karşına geçip horon vuracağım.”
“sana sözüm olsun,” dedi Ayşe “sizin evin terasında bütün ailenle birlikte oturup çay keyfi yapacağız. Babanı babam, anneni annen, kardeşlerini de kardeşlerim bilip hepsini bağrıma basacağım.”
Birlikte arabadan çıkıp kapıyı çaldıklarında Hatice teyzenin sesi kendinden önce geldi.
“bekle, bekle geldim.”
Kapıyı açan kadın ikisini yan yana görünce “uy!” dedi telaşla “gündüz vakti ikinizin bir arada ne işi var?”
“anlatacağız teyzem,” dedi Ayşe içeri girerken “bir soluklanalım anlatacağız.”
Hepsi eski ahşap evin oturma odasına geçerken sesleri duyan Hasan amca da gelince İsmail ona bakıp “Hasan amca,” dedi “önce biz seninle konuşsak.”
“ne konuşacağız?” diye sordu adam iki eliyle bastonuna tutunurken. Hatice teyze araya girip “sana bahsettiğim mesele vardı ya!” dedi kocasına “büyük ihtimalle onunla ilgili.”
“anladım,”
“amma ayrı gayrı yok,” diye devam etti kadın “ne konuşacaksak birlikte konuşacağız.”
“Hatice teyzem,” dedi İsmail “Ayşe’ye olan sevdam sizin de malumunuzdur.”
Hasan amca boğazını temizledi ve “durasın bir kere oğlum,” dedi tatlı sert bir tonda “ne böyle ateş almaya gelmiş gibi.”
“bana kalsa Ayşe’yi teliyle duvağıyla baba evinden alıp başımın tacı ederdim Hasan amca,” İsmail konuşurken Ayşe onu izliyordu. Gözünden bir damla yaş süzülüp gittiğinde kendi haline şaştı. Boğazını sıkan dikenli bir tel vardı sanki. Konuşmaya çalıştıkça daha çok sıkılıyordu.
“ama babası-“
“ne etmiş babası?”
Ayşe bu noktada konuşmak zorundaydı artık. Halbuki ne kadar yorgun hissediyordu. Derin bir nefes alıp “babam beni zorla istemediğim biriyle evlendirmeye söz verdi,” diye başladı “teyzem biliyor. Adı Tuğrul Şener. Babamın uzak akrabalarından birinin oğlu işte. Bu Tuğrul’a babasından epey güzel bir para kaldı. Babam da işleri büyütmek için-“
İsmail, kızı büyük bir dikkatle dinlerken bu durumun onu ne kadar yaraladığını fark etti. Babası tarafından bir mal gibi satılmıştı Ayşe. Bunu idrak ettikçe daha çok öfkeleniyordu. O Zafer itini yerin dibine gömmek istiyor, öfkesi kızılca bir nehir gibi gözlerinin önüne hücum ediyordu.
“ortak olmak için işte,” diye devam etti Ayşe kendini zorlayarak “beni onunla sözledi. Ben istemedim. Babama derdimi anlatmaya çalıştım ama beni okuldan almakla tehdit etti. Sesimi çıkaramadım.”
“ulan Zafer,” Hasan amca sinirle bastonunu yere vurup tekrarladı, “ulan Zafer!”
“Tuğrul Trabzon’a gelmiş. Benim de haberim yoktu. Babam göndermiş onu. Beni alıp İstanbul’a götürmek için. O adam- o adam bir canavar.”
“geberteceğim ben o canavarı,” dedi İsmail yumruğunu sıkıp.
Ayşe başını öne eğip “babam hayatta İsmail ile evlenmeme izin vermez,” dedi “değil İsmail; Kaya sülalesinden herhangi birinin adını duymaya bile tahammülü yok.”
“ah kızım,” Hatice teyze dizini döverken kederle Ayşe’ye bakıyordu. Ayşe ise yere bakmaya devam ederek “biz İsmail ile imam nikahı kıymak istiyoruz,” dedi bir solukta “eniştem kabul ederse eğer nikahımızı o kıysın. Bizim, babam ve Tuğrul’un karşısında durabilmek için bu nikahı kıymamız şart.”
Küçük köy evine çöken sessizlikte Ayşe farkında olmadan kolunu tutup ovuştururken İsmail onu izliyordu. Yoksa o herif İsmail gelmeden önce Ayşe’sine zarar mı vermişti. Yumruğunu daha da sıkıp kendini zapt etmeye çalıştı. Hepsini soracaktı. Baş başa kaldıklarında İsmail Ayşe’ye çok fazla şey soracaktı.
“başka çare yok mu diyorsunuz?” diye sordu Hatice teyze emin olmak ister gibi. Ayşe başını salladı.
“Hacer çok üzülecek,” teyzesinin dile getirdiği hakikat Ayşe’nin hiç aklından çıkmıyordu. Annesi çok üzülecekti.
“Akif, Asım,” diye devam etti Hatice teyze “kardeşlerin daha yeni delikanlı oldular da ortaya çıktılar. Böyle habersiz evlenirseniz çıkıp da bir delilik yapmazlar mı?”
“konuşacağım hepsiyle,” diyebildi Ayşe “Akif yumuşak huyludur. O beni anlar. Asım biraz sinirlidir ama o da anlar beni. Biliyorum anlar. Siz babamı bizim gibi tanımıyorsunuz.”
Ayşe hepsinin yüzüne baktı. Başını aşağı yukarı sallayıp devam etti, “onunla aynı evin içinde büyüyen biziz. Benim neler çektiğimi biliyorlar. Neden böyle bir şey yaptığımı anlayacaklar.”
Hasan amca “bak kızım,” dedi usulca “şu ahir ömrümde evlat nedir bilmedim amma seni evlat bildim.”
Ayşe dayanamayıp yerinden kalkıp eniştesine sarıldı. Eniştesi onu bağrına yaslayıp “senin aklına da kalbine de güvenim tam, madem tek çıkar yol bu diyorsun o vakit ben sizin nikahınızı kıyarım.”
Ayşe kendini çekip eniştesinin elinden öptü. İsmail de biraz gevşeyerek “sağ ol Hasan amca,” dedi. Yaşlı adam elini kaldırıp “ama siz de şunu unutmayacaksınız. Nikah; ilan etmektir. Ananıza babanıza bu nikah aşikar olmadığı müddetçe nikah tam nikah sayılmaz.”
“biliyorum,” dedi İsmail mahcup “hepsini biliyorum.”
Adam başını sallayıp “o vakit kıyalım nikahınızı” dedi ve sordu, “Şahitleriniz kim olacak?”
“İlyas’ı çağıracağım. Bir de Aygül ve Hatice teyze.”
“çağır hadi,” dedi Hatice teyze “hayırlı iş bekletilmez.”
İsmail yerinden kalkıp dışarı çıktı. Telefonu çıkartıp kardeşini ararken aklında annesi ve babası vardı. Onların rızası olmadan bu işi yapmak ona çok ağır geliyordu ama başka çare yoktu. Bu durum konuşarak halledilecek bir şey değildi. Ayşe onun karısı olacaktı ve böyle çıkacaklardı Zafer itinin karşısına. İsmail her şeyi göze almıştı. Ayşe’den vazgeçmeyecekti.
“abi,” diye telefonu açtı İlyas “neredesin sen?”
“İlyas, Aygül’ü de alıp Hatice teyzelere gel. Aygül kimseye bir şey söylemesin tembihle.”
“abi ne oldu?”
“gelince anlatacağım abisinin,” dedi İsmail. Başka çaresi olsa Aygül’ü bu işin içine asla katmazdı, “şimdi dediğimi yap hadi.”
“peki tamam,”
Telefonu kapatırken yanına usulca Ayşe geldi. Konuştuklarını duymuştu. Ürpererek Tuğrul’un dediklerini hatırladı. Ayşe’nin İlyas’la- Bu yanlış anlaşılma bile Ayşe’nin midesini bulandırmıştı.
“geliyorlar mı?” diye sordu bir şey demiş olmak için. İsmail başını salladı. Birlikte tırabzanlara ellerini dayayıp bahçeye bakarken konuşmadılar. İkisi için de zor bir gündü. Hayatlarının değişeceğini biliyorlardı. Zorlukların başlayacağını biliyorlardı. Ayşe, babasından korkuyordu. Öğrenince yapacaklarından korkuyordu. Ama babasına boyun eğerse yaşayacağı hayattan daha çok korkuyordu. İki korku arasında kalıp birini seçmek Ayşe’nin boğazına dolanan o dikenli telin en büyük acısıydı.
“bugünü hayırlısıyla atlatalım,” dedi İsmail “sonrası daha kolay olacak.”
“olacak inşallah,” diye mırıldandı Ayşe. Buna inanmıyordu aslında. İkisi de inanmıyordu ama mücadele etmek zorundalardı. Kavga etmeden vazgeçmeyeceklerdi.
İçeri girip ikisi de abdest aldı. Ayşe başını örteceği şalı boynuna dolayıp divanın üstüne oturup bacaklarını altına aldı ve dirseğini minik ahşap çerçeveli pencerenin kenarına dayayıp dışarı bakmaya başladı. Gökyüzü griydi. Karadeniz kapalıydı. Hava her an kopmaya hazır bir fırtınayı saklar gibiydi bağrında.
Bu kadar zor olmamalıydı. Her genç kız gibi o da gelinliğiyle baba evinden çıkmanın hayalini kurmuştu elbette. Ana babasının rızasını alarak, gönül rahatlığıyla kendi yuvasını kurmanın hayali… ama babası bu hayalin önündeki tek engeldi. İsmail için ayrı üzülüyordu. Babasına karşı boynu yere eğilecekti. Ailesi onun için çok kıymetliydi ve İsmail onları ezip geçmeyi göze alıyordu. Kimin için? Kendisi için. Ayşe’yi bu kadar çok mu seviyordu sahiden. Peki ya Ayşe? Ah bir anlatabilseydi İsmail’e olan sevdasını. Her gün daha da çok sevdiğini anlatabilseydi ona keşke. Sevgisini dile getirmekte zorlanıyordu. Onun için babasına karşı geldiğini bilmiyordu İsmail mesela.
İsmail karşısına çıkmasaydı eğer Ayşe kaderine boyun eğecek Tuğrul’la evlenecekti. Babasına yine karşı çıkmayacaktı. Bütün ömrü boyunca yaptığı gibi.
“geldiler,”
Ayşe, teyzesinin sesiyle dalıp gittiği yerden çıktı. İlk İsmail ile göz göze geldi. Adamın onu izlediğinin farkında bile değildi. Ayşe kendi içinde kendiyle hesaplaşırken İsmail de kendini hapsettiği zindandan onu izliyordu. Ayşe’nin kendi kafesine kafa tutmasını izliyordu.
Genç kız divandan kalkıp kapıya gitti. Gelenleri kapıda karşıladı. Aygül içeri girerken ilk Hatice teyzenin elini öptü. Sonra da Ayşe’ye sarıldı.
“hoş geldin,” dedi Ayşe içtenlikle.
“abla,” dedi Aygül “kötü bir şey yok değil mi?”
İlyas da abisinin koluna dokunup “gelebildiğim kadar hızlı geldim,” dedi. Konuşurken bir yandan da abisini gözleriyle tarıyordu. İsmail onu teskin etmek ister gibi omzundan tutup sıktı.
“Hasan amca,” dedi “Ayşe ile nikahımızı kıyacak İlyas. Sizi de şahit olarak çağırdık.”
İlyas duyduklarını idrak etmekte zorlanıyormuş gibi kaşlarını kaldırıp abisine bakmaya devam edince “dediğimi duydun,” diye tekrarladı İsmail “Ayşe ile evleneceğim.”
“abi,” diyecek oldu İlyas “annem babam ne der?”
“ben onlarla konuşacağım.”
“onca akraba, eş dost-“
“İlyas!” dedi İsmail sinirlenerek “ben bunları düşünmedim mi zannediyorsun abicim.”
“o zaman ne bu acele?”
İki kardeş arasındaki gerginlik artarken Ayşe araya girip “İlyas,” dedi ılımlı bir tonda “gel oturup konuşalım. Abinin sana ihtiyacı var.”
“yenge,” dedi İlyas ona bakıp “oturup konuşalım elbette ama abim hiçbir şey söylemezse ona nasıl yardım edeyim.”
“İlyas-“
“yahu gel diyorsun geliyorum bir zahmet ne olduğunu da anlat!”
Ayşe, İsmail’in öfkesine alışmıştı. Geldiği gibi sönüp giden bir öfkesi vardı ama İlyas kolay kolay öfkesine yenilmezdi. Öfkelenirse de sönmesi zor olurdu. Bunu bilen İsmail, kardeşinin omuzundan tutup “gel dışarıda konuşalım,” dedi ve onu dışarı çıkartıp kapıyı kapattı.
Aygül bütün bu gerginlikler yaşanırken sessizliğini korumuştu. Ayşe onun koluna girip “gel,” dedi “sana bir bardak su vereyim.”
Genç kızı mutfağa götürürken teyzesi ve eniştesi de oturma odasında beklemeye devam etti.
Ayşe, sürahiden suyu doldurup Aygül’e verdi. Karşısına geçip oturdu. Aygül suyu içerken Ayşe de bahçede konuşan iki kardeşin el kol hareketlerini izliyordu.
“endişelenme,” dedi Aygül sonunda “onlar atışırlar, tartışırlar ama birbirlerine gönül koymazlar. Ben onlarla birlikte büyüdüm sayılır. İsmail abi için İlyas çok kıymetlidir. Ama İlyas var ya abisini bir ayrı sever. Gözleri parlar ona bakarken.”
“biliyorum,” dedi Ayşe gülümseyip “İlyas sadece İsmail için endişelendi ve haklı da. O çok iyi yürekli bir insan.”
“öyledir,” diye onayladı onu Aygül. Ayşe ona bakıp “sana da çok kıymet veriyor,” dedi tebessümle. Aygül bir an İlyas’a baktı. Sonra Ayşe’ye döndü, “İlyas da benim için çok kıymetlidir.”
“nasıl bir kıymet bu?”
Aygül tebessüm etti. O tebessümden derin bir keder geçti bir an. Öyle ki Ayşe fark etmedi bile. Başını iki yana sallarken “düşündüğün gibi bir şey değil,” dedi ve pencereden gözüken iki kardeşe bakarak devam etti, “ben İlyas’ı severim ama bir kardeş, bir dost gibi.”
Ayşe bir an abisi ile konuşan genç adama baktı. Demek gönlündeki sevdanın bir karşılığı yoktu. Onun için üzülse de yapılacak bir şey yoktu.
“anladım,” diyebildi Ayşe “ben bir an boşboğazlık ettim kusura bakma.”
“estağfurullah,” Aygül “laf aramızda bizi yakıştıran ilk kişi sen değilsin,” diye fısıldadı “ama ben ona o gözle bakamadım hiç,” sonra meseleyi kapatmak için ekledi. “Hem ben sarışınlardan hoşlanıyorum.”
Ayşe hafif bir kahkaha atıp tekrar İlyas’a baktı. Çocuk esmer güzeliydi. Eh hiç şansı yoktu.
“Ayşe abla,” diye devam etti Aygül merakına gem vuramayıp “ne oldu da böyle alelacele evlenmeye karar verdiniz?”
Genç kız iç çekip “babam,” dedi “beni istemediğim bir adamla evlendirmeye karar verdi. Bana sormadan sözümüzü kesti. Bense İsmail’e aşık oldum Aygül. Babam onunla evlenmeme izin vermez. Hele bu saatten sonra imkansız.”
“çok üzgünüm abla,” Aygül’ün sesindeki içtenlik gerçekti. Ayşe tebessüm etmeye çalışıp “ben de,” diyebildi.
“ben size şahitlik ederim,” diye devam etti Aygül elinden bu geliyorsa bunu yapacaktı, “sizin sevdanıza da şahit oldum zaten nikahınıza da şahit olurum.”
“gerçekten de öyle,” dedi Ayşe. Bu kız iyi kalpliydi. Temizdi. Aygül uzanıp onun elini tuttu.
“su akar yolunu bulur,” dedi usulca “gönlünü ferah tut. İsmail abi de sen de en güzelini hak ediyorsunuz.”
Ayşe başını sallayıp kızın elini sıktı. O sırada konuşmaları biten iki birader içeri girdiler tekrardan.
“Hasan amca,” dedi İsmail “hadi kıyalım şu nikahı artık.”
Bir anda kalp atışları hızlanan Ayşe ayağa kalkıp oturma odasına geçti. Arkasından onu takip eden Aygül “her şey yolunda mı?” diye sordu.
“evet,” dedi ikisi aynı anda. İlyas gülümseyip “abim bana olanı biteni anlattı,” diye açıkladı “kusura bakma yenge sana da gereksiz çıkıştım.”
“ne kusuru İlyas,” dedi Ayşe “elbette meraklanacaksın.”
“eh yeter!” diye araya girdi Hatice teyze “şu nikahı kıyalım artık da! Sonra eğleşirsiniz.”
Böylece Ayşe ve İsmail, Hasan amcanın karşısına geçip oturdular. Ellerini dizlerinin üzerine koyarken Ayşe de başını örttü. Hasan amca önce dua etti. Ardından üç kere ikisine de aynı soruyu sordu. İkisi de “ettim,” diye cevap verdi. Geri kalan üç kişi şahidiz dediler.
“ben de sizin nikahınızı kıydım, hayırlı olsun,” dedi adam ve nikah akdini Ayşe’nin eline verdi. Ayşe akdi alıp avucunda sıkıca tutarken ayağa kalktılar.
İsmail önce Hasan amcanın elini öptü. Sonra da Hatice teyzenin. Ayşe ise ikisine aynı anda sarılıp “teşekkür ederim,” diye fısıldadı “bana inandığınız için teşekkür ederim.”
Hatice teyze burnunu çekip usulca kızın sırtını okşadı, “huzurlu, kanaatkar, imanlı bir yuvanız olsun yavrum,” diye dua etti.
“amin,” dedi Ayşe
İsmail de kardeşine sarılırken İlyas, abisine kollarını dolayıp “hayırlı olsun abi,” dedi ve sırtına vurdu.
“oğlum dur lan,” dedi İsmail sessizce ama İlyas hin bir ifadeyle “adettendir,” diye fısıldadı. Ayşe onları duymamış gibi Aygül’e sarıldı.
“hayırlı olsun Ayşe abla,” dedi Aygül.
“sağ ol Aygül.”
Nikah kıyıldıktan sonra Hatice teyze hepsine tatlı ikram etti. Ayşe iki üç lokmadan fazlasını yiyemedi. Hem heyecandan hem de önlerinde uzanan koca belirsizlikten dolayı. Utancından İsmail’in yüzüne bile bakmamıştı. İdrak edemediği şey bu adamın onun kocası olduğu gerçeğiydi.
Yarın öbür gün babasının karşısına çıktığında İsmail benim kocam diyecekti. Geri dönüşü olmayan bir yoldu artık bu. Ayşe tercihini yapmıştı. İsmail’i seçmişti. Kalbinde bir sevinç vardı. İsmail’i vardı. Işığı vardı.
“ben artık gideyim,” dedi Aygül bir müddet sonra “anneme arkadaşımla dışarı çıkacağız dedim. Geç olmadan geri döneyim.”
“tamam kızım,” dedi Hatice teyze “sağ olasın derdimize ortak oldun.”
“ne demek Hatice teyze, siz de sağ olun.”
“ben seni bırakayım,” dedi İlyas.
Aygül karşı çıkmayınca ikisi ayaklanıp herkesle vedalaştı ve gittiler. Evde dördü kalınca Hasan amca namaz vaktinin geldiğini söyleyerek odasına gitti. Gitmeden evvel de karısı ile bakıştılar.
“oturun bakalım,” dedi Hatice teyze.
Karı koca divanın ucuna otururlarken Hatice teyze de karşılarına geçip oturdu. Eli rahatsız olan dizinin üstünde “Hasan’ı duydunuz,” diye başladı, “nikah ilan etmektir. İlan edilmeyen nikah eksik kalır. Bu yüzden bu nikahı ailenize ilan edene kadar bir arada durmanız yakışık kalmaz.”
“haklısın teyze,” dedi İsmail “benim niyetim-“
“niyetin Ayşe’yi babasının baskısından korumaktı biliyorum İsmail,” dedi kadın, “bu yüzden bu nikahın kıyılmasına sesimi çıkartmadım çünkü haklıydın.”
Taze çift sesini çıkartmayınca kadın devam etti, “şimdilik Ayşe bizimle kalmaya devam edecek. Kafanızı toplayınca alırsın karını çıkarsın babanın karşısına durumu anlatırsın. Biz de Hasan’la elimizden geldiğince size destek oluruz.”
“sağ ol teyze.”
“siz de sağ olun yavrularım,” kadın bir an dalıp gider gibi olduktan sonra tekrar ikisine bakıp “nikahınızı kıydınız, birbirinizi karı koca olarak kabul ettiniz. Siz artık birbirinizin libasısınız. Ayşe’m sen İsmail’in namusunu ve şerefini koruyacaksın laf getirmeyeceksin. İsmail sen de karının şerefini ve namusunu kendi canın gibi koruyacaksın. Libas elbise demektir. Elbiseyi yırtıp atarsanız çıplak kalırsınız. Allah iki cihanda sizi birbirinizden ayırmasın.”
“amin,” dediler aynı anda. Ayşe nikah kıyıldıktan sonra ilk kez kocasının yüzüne baktı. Göz göze geldikleri anda utanıp bakışlarını kaçırdı.
Hatice teyze onları saklamaya çalıştığı bir tebessümle izlerken boğazını temizleyip “eh madem İsmail bizim yüklüğe çıkıver de Ayşe birkaç parça kuru erzak getirsin eve. Tükendi tükenecek.”
“nasıl istersen teyze,” dedi Ayşe.
“arabayla beş dakikada çıkarsınız yüklüğe. Su deposunu da bir kontrol edin. Vakitlice gidip gelin. Etrafta kimseler yok. Hava kararmadan inin aşağıya. Aç hayvanlarla karşılaşırsınız Allah korusun sonra.”
“tamam Hatice teyze,” İsmail ayağa kalkıp paltosunu giyerken Ayşe de kalın hırkasının üstüne yün şalını örttü omuzlarına.
“Ayşe’yi bırakıp oradan evine dönersin oğlum,” dedi kadın ve ekledi “hadi siz gidin ben de namazı kılayım.”
Yaşlı kadın gözden kaybolduğunda genç çift de evden çıkıp arabaya bindiler. Henüz ikisi de konuşmaya başlayacak kadar heyecanlarını yenememişlerdi. Bunun yerine yüklüğe giden yolu çıkmaya devam ettiler. Araba yolu karlı olduğu için İsmail büyük bir dikkatle tırmanıyordu yolu.
Sonunda yüklüğün önüne gelmeyi başardıklarında Ayşe hiç beklemeden dışarı indi. Yüklüğün kapısı arka tarafta olduğu için oraya doğru yürümeye başladı. İsmail peşinden gelirken Ayşe’nin kalbi deli gibi atıyordu.
“Ayşe’m,” dedi İsmail sonunda. Genç kız mecburen durdu ama dönmedi. İsmail onun arkasında durup usulca elinden tuttu. Bir arada duran ellerini kaldırıp kızın karnına doladı ve kendine çekti. Ayşe gözlerini kapayıp heyecanını dizginlemeye çalıştı. İsmail diğer eliyle kızın kolunu okşayıp “nikahımız hayırlı olsun Ayşe’m,” diye fısıldadı İsmail kızın kulağına. Şakağından öpüp kokusunu içine çekti. Ayşe, adamın karnına sarılı kolunu sıkıp “hayırlı olsun,” dedi göğsü hızla inip kalkıyordu.
“gülüm,” İsmail’in sesinde bir şeyler değişmişti. Ayşe bunu duyuyordu. Tüm vücudunda hissediyordu.
“İsmail,” dedi tek nefeste “teyzemin dediğini duydun.”
İsmail bir an daha öylece durup kendini çekti. Bütün iradesini zorlamıştı. Ayşe ona dönüp yüzüne baktığında orman gözlerinin koyulaştığını gördü. Tereddüt etse de ellerini uzatıp adamın yüzünü tuttu. Parmaklarının ucuyla kocasının yanaklarını okşadı.
“sevdiğim,” diye fısıldadı aşkla. İsmail ona sokulup alnını alnına yasladı. Esen rüzgarda karısının saçları yüzünü okşuyor, kokusu ile ziyafet çekiyordu.
“Ayşe’m,” dedi İsmail “bir daha söyle.”
“sevdiğim,” diye tekrarladı Ayşe “nasıl hissettiğini biliyorum, ama beklemeliyiz.”
“beklemek de bizim imtihanımız galiba”
“seni beklemek de güzel,” dedi Ayşe hiç düşünmeden. İsmail kendini çekip gülümseyerek ona baktı. Kızın kollarından tutup hafifçe okşadı.
“o zaman beklemek benim imtihanım olacak,” diye mırıldandı. O an dudaklarından çıkan bu cümlelerin tüm ömrüne sirayet edeceğini tahmin edemezdi. Sevdiğine kavuşmanın heyecanını yaşayan 25’inde gencecik bir adamdı sadece.
“deme öyle,” diye karşı çıktı Ayşe. Başını adamın göğsüne yaslayıp gözlerini kapattı. Kollarını ona sarıp kalp atışlarını dinledi. Güçlüydü.
İsmail ona sıkıca sarılıp “bekleyeceğim Ayşe’m,” dedi “sana kavuşmak için ne kadar beklemem gerekiyorsa o kadar bekleyeceğim.”
İsmail, Ayşe’nin kollarını şefkatle okşarken genç kızın kolundaki morluğun sızısı da azalmıştı sanki. Kocası ona şifa olmuştu.
“ben de seni bekleyeceğim İsmail,” Ayşe başını kaldırıp ayaklarının üstünde yükseldi adamın yanağından öpüp “ışığım,” diye fısıldadı.
“ne?” dedi İsmail öpücüğün etkisiyle idraki zayıflamıştı. Ayşe güldü “seni rehberime ışığım diye kaydettim.”
İsmail anladığında gülmeye başladı. Ayşe istemeden kendini çekip “hadi bir iki çuval alıp geri dönelim hava kararmak üzere,” dedi.
Kocası “sen burada dur ben alıp gelirim,” diye onu geri çekip kapıya yüklendi. Kapı gıcırdayarak açıldı. İsmail içeri girip iki çuval yüklenmiş halde dışarı çıkarken Ayşe de kapıyı kapattı. İsmail çuvalları bagaja atıp kapağı kapatırken Ayşe de su deposuna şöyle bir göz attı. Her şey yolunda gözüküyordu.
“geri dönebiliriz,” dedi Ayşe. İsmail huysuzlaşmıştı. Omuz silkip şoför koltuğuna geçerken Ayşe de kendi tarafına gitti. Tekrar yola çıktıklarında ezan okunmaya başlamıştı. İsmail farları yakıp dikkatlice yolu inerken Ayşe de onu izliyordu. Evin önüne geldiklerinde İsmail ona baktı.
“haksızlık bu,” dedi sitemle “seni bırakıp nasıl gideceğim şimdi ben?”
“biraz sabır,” diye rica etti Ayşe “ben seni bırakmak istiyor muyum sanki. Ama sabretmeliyiz İsmail. Birkaç gün bekleyelim. Sonra ben babama-“
“affet beni Ayşe’m,” diye lafını kesti İsmail pişmanlıkla “bir an nelerle uğraştığını unuttum. Nefsime yenildim. Benden yana dertlenme sevdiğim. Ne kadar beklemek gerekiyorsa o kadar bekleyeceğim inşallah. Bizim için dua et Ayşe’m. Allah’ım bize hayalini kurduğumuz o güzel temiz yuvayı kurabilmeyi nasip etsin.”
“amin,” dedi Ayşe yutkunup. Ne güzel bir adamdı bu! Ayşe’nin en güzel nasibiydi. Kocasının elini tutup öptü. Sonra da arabadan indi. İsmail de bagajdan çuvalları alıp kapının önüne bıraktı.
Arabanın yanında onu bekleyen Ayşe “sağ ol,” dedi. İsmail onu tutup alnından öptü.
“Allah’a emanet ol hatunum,” diye fısıldadı. Ayşe bu hitap karşısında gülümsedi.
“sen de Allah’a emanet ol,”
İsmail arabaya binip giderken Ayşe eli kalbinin üstünde çoktan dua etmeye başlamıştı bile.
.
.
evet nikahımız kıyıldı
Zeynep kızımız nasıl oldu diye merak etmezsiniz artık :)
minik yıldızımı parlatmayı unutmayın lütfen
Allah'a emanet olun
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |