33. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM DOKUZ

BÖLÜM DOKUZ

RabiaSofi
rabiasofi

yeni bölümle geldim.

iyi okumalar dilerim

yorumlarınızı bekliyorum

ve minik yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen.

BÖLÜM

Vekalet

 

Doktor iki haftalık bir rapor vermişti. Birinci haftanın sonunda kol askısını çıkartmış, kafasını toparlamış ve nispeten daha iyi bir ruh haline bürünmüştü. Hastanede geçip giden o gecenin ardından kendine olanı biteni düşünmeyi yasaklamıştı.

Annesi, onu Melikşah ile ilgili çok kapsamlı bir sorguya tabi tutmuş, babası da hem olanı biteni söylemediği için Sencer Bey’e sitem etmiş hem de Melikşah ile ilgili epeyce ayrıntılı bir özgeçmiş taraması yapmıştı.

Neslihan ise anne ve babasını durdurmaya çalışmıyordu. Kazanın olduğu gün Neslihan için bir dönüm noktası olmuştu. Alparslan’ı Aslı Hanım ile görmüş, kendini kaybetmiş, bunu Alparslan da fark etmişti ve ona yanında kalma teklifinde bulunmuştu. Neslihan, o telefon çalmasaydı ‘kal’ diyeceğini çok iyi biliyordu. Kal! Diyecekti ve hayatı değişecekti. Melikşah üzülecekti. Sonrasında o telefon çalmış ve Neslihan ofisten kaçmıştı. Melikşah’ın arkasından koştuğunu bile duymamıştı. Ardından kaza yapmış ve Melikşah ile olan ilişkisi tüm ailesine malum olmuştu.

Neslihan olanı biteni değiştirmeye çalışmayacaktı. Demek ki olması gereken buydu. Bunu kabullenecekti. Alparslan yakında gidecek ve her şey bitecekti.

“Karadeniz’de gemilerin mi battı?” diyerek yanına gelip oturan Leyla yengesine bakıp tebessüm etti.

“yo,” dedi “hepsi Sivastopol’e sağ salim çıktı.”

“aman,” dedi Elife Hanım, Selvi abla ile birlikte dolma içi dolduruyorlardı, “her bir şeye bilmiş bilmiş cevap vermesen olmaz sanki.”

“işim bu ne yapayım,” diye karşılık verdi Neslihan “bilmiş bilmiş cevap vermek.”

“hakime de böyle söylersin mahkemede”

“demediğimi ne biliyorsun?”

Elife Hanım ters bir bakış attı, “hem sordum söylemedin bu çocuğun yemediği bir şey var mı şimdi özellikle yapıp önüne koymuş gibi olmayalım.”

Akşam, yemeğe Melikşah gelecekti. Tüm ailesi ile tanışacaktı. Bu akşamdan sonra resmen Melikşah kendi ailesinin içine girmiş olacaktı.

“bilmiyorum anne,” dedi Neslihan “ilişkimiz başlayalı daha iki ay bile olmadığı için mevzu ne sevip ne sevmediğine gelmedi.”

Sesindeki aksilik Leyla yengesi ile annesinin birbirine kaçamak bir bakış atmasına sebep oldu. Kendini toparlayıp “mercimek çorbasını çok seviyor,” dedi Neslihan kendini toparlayıp “acı ile çok arası yok. Fazla baharat sevmiyor.”

“tamam,”

Selvi abla ile birlikte mutfağa giden annesinin ardından Leyla “biraz heyecan mı yaptın sen?” diye sordu. Hamileliğinin yedinci ayının ilk haftasındaydı. Karnı iyice belirginleşmişti.

“sanırım,” dedi Neslihan.

“Nesli?” diye sordu Leyla “sen iyi misin?”

Neslihan yine ağlama isteğini bastırıp başını salladı.

“hala kazayı mı takıyorsun aklına yoksa.”

Leyla, temkinli gidiyordu. Neslihan bunun farkındaydı. Yengesinin şiş karnını okşayıp “kaza aklımdan çıkmıyor,” diye itiraf etti, “ölüm hiç bu kadar yaklaşmamıştı yanıma daha önce, üstelik karşı taraf da çok daha ciddi şekilde zarar görebilirdi. Birinin ölümüne sebep olabilirdim.”

Leyla, gözlerinde uzak bir hatıranın hayaleti ile uzaklara dalıp iç çekti. Neslihan’a baktığında “birinin ölümüne sebep olmak,” diye fısıldadı acı ile “çok ağır bir yük.”

“öyle,” dedi Neslihan bakışlarını kaçırmadan. Bazen Leyla yengesinin sakladığı o sırrı çok merak ediyordu. Gözlerine derin bir karanlık ve keder çökmesine sebep olan, İlyas abisinin bazen ona vicdan azabı çeker gibi bakmasına sebep olan o sırrı merak ediyordu.

“ama neyse ki sen böyle bir yük taşımak zorunda değilsin, yüce Rabbim seni korudu.”

“şükürler olsun,” dedi Neslihan hissettiği suçluluğu bastırmaya çalışarak

“ve bu akşam çok güzel bir akşam,” diye devam etti Leyla yengesi “çünkü bizim biricik Nesli’miz gelin olup gitmek yolunda ilk ve en önemli adımı atıyor.”

Neslihan yutkunup başını salladı, “bundan sonra; eh hadi ama ne zaman evleniyorsunuz sorularının muhatabı olacak kişi benim.”

“ve Melikşah,” diye ekledi Leyla

“ona kalsa ertesi gün için nikah tarihi alır,” dedi Neslihan hiç düşünmeden konuşmuştu. Leyla kıkırdayıp “eh vaktiyle abin de tutup kolumdan beni nikah masasına oturtmuştu,” dedi.

“doğru, benim şövalye ruhlu abiciğim sevdiği kız ellerinin arasından uçup gitmesin diye gözünü karartmıştı,” Neslihan, yüzünde içten bir tebessümle yengesine baktı, “iyi ki de karartmış, sayesinde ailemiz seninle büyüdü.”

Leyla dolan gözlerini kuruladı, “elli defa dedim ben hamileyken şöyle şeyler söylemeyin yoksa çok ağlıyorum diye.”

“aman tamam, birlikte oturur ağlarız işte! ben de hem ağlarım hem giderim modunda olacağım için.”

Bu kez gerçekten ikisi de gülmeye başladığında Elife Hanım salona geri dönmüştü. Onların bu halini görünce rahatlayıp “iyi bari Neslihan hanım gülecek haliniz varsa kalkıp mutfağa Selvi’ye yardıma git.”

“anne ben-“ diye lafa başlayan Leyla’yı eliyle susturdu, “sen otur kızım, hatta çık yukarı yat dinlen, daha akşama çok var.”

“vay be!” dedi Neslihan ihanete uğramış gibi ikisine bakıp “gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar.”

“bak yine saçma saçma konuşmaya başladın,”

“yani bir avukata da saçma konuşuyor demezsin anne!”

“avukata demiyorum, doğurduğuma diyorum.”

Neslihan yerinden kalkıp mutfağa giderken omzunu oynatıp esnetti. Elife Hanım onun halini görünce “ağrın mı var?” diye sordu telaşlanarak.

“iyiyim gönlümün sultanı, esnettim sadece.”

Neslihan mutfağa giderken telefonu çalmaya başladı. Arayan Melikşah’tı. Leyla yengesinin kahkahasını duyunca dönüp onlara baktı.

“damat bey hepimizden heyecanlı anlaşılan,” derken Neslihan merdivenlere yönelip odasına çıktı ve kapıyı kapatırken telefonu açtı.

“efendim,”

“canım,” diyen Melikşah’ın sesini duyunca Neslihan gülümsedi, “sence akşama gelirken çiçek çikolata alırsam baban beni kapıdan kovar mı?”

“niyetimiz tanışmak olduğu için sanırım sadece bir kutu tatlı alıp gelebilirsin.”

“peki annen için bir çiçek?”

“hmm,” dedi Neslihan yatağının kenarına otururken “karanfil sever.”

“kırmızı?”

“pembe”

“tamamdır.”

İkisi de gülmeye başladığında Neslihan kendini yatağa attı. Saçları etrafına saçılırken “heyecanlı mısın?” diye sordu.

“daha çok ringe çıkmaya hazırım.”

“Oğuzhan abimin sol kroşesi sağlamdır haberin olsun.”

“aklımda tutarım.”

“ayrıca İlyas abim son ana kadar elini göstermez, tam bu adam benden hoşlandı sanırım dediğin anda sağlam bir darbe alabilirsin.”

“içime çelik yelek giymeli miyim?”

Neslihan, daha çok gülüp devam etti, “Sinan zararsız gibi gözükebilir ama onda ergen süper güçleri var, bıkmadan usanmadan bir insanın suratına gözlerini dikip dakikalarca bakabilir.”

“ah,” dedi Melikşah “bu saldırı için savunmam çok zayıf”

“ve babama gelince-“ deyip durakladı Neslihan

“sanırım göğsümü siper etmem gerekecek”

“merak etme, biraz süründürür ama unutma ki bizim evin en güçlü silahı annemin elindedir.”

“ve o da?” dedi Melikşah bu sohbetten keyif aldığı belliydi.

“ve o da senden gerçekten çok ama çok hoşlanmış olması.”

“tamam o zaman,” Melikşah’ın tebessümünü duymuştu “yapmam gereken tek şey bunu bozmamak.”

“yapman gereken tek şey,” diye fısıldadı Neslihan “kendin olmak Melikşah, onlar zaten seni sevecektir. Benim sevdiğim gibi.”

“seni özledim,” diyen Melikşah’ın sesindeki yoğunluk Neslihan’ın kalbini acıttı. Gözünden bir damla yaş akarken “ben de seni özledim,” diye karşılık verdi.

“akşam görüşürüz.”

“görüşürüz,”

Telefonu kapattığında bir müddet hiç kımıldamadan yatmaya devam etti. Eli boş karnının üzerinde dolanıyordu. Tavana bakarken kendine uzun zamandır tekrar ettiği şeyi söyledi.

Sen doğru olan şeyi yapıyorsun

Kapı çaldığında tüm aile hazır şekilde salonda toplanmıştı. Kapıyı açan kişi elbette Neslihan’dı. Üzerine şeftali tonlarında güzel bir elbise giyip taba renkli bir şal bağlamıştı. Melikşah ise takım elbise giymişti. İşten çıkıp buraya geldiğini biliyordu. Lacivert takımının içine bebek mavisi bir gömlek giymişti. Kravat takmamıştı. Saç sakal tıraşının tazeliğinden dün berbere gittiği belliydi. Yeşil gözlerinde heyecanlı ama muzip bir parıltı vardı.

“hoş geldin,” dedi Neslihan gülümseyerek onu içeri aldı ve siyah paltosunu alıp portmantoya astı. Elindeki tatlı poşetini alıp karanfil buketine bakıp “tam da annemin en sevdiği çiçeği getirmişsin,” dedi abartılı bir şaşkınlıkla.

“içime doğdu sanırım,” diye karşılık verdi Melikşah, ona dikkatlice bakıp “nasılsın?” diye sordu. Kafasını kaldırıp eve doğru düzgün bakmamıştı bile.

“gördüğün gibi tamamen iyileştim.”

“şükürler olsun,” dedi Melikşah içtenlikle. Neslihan “sen nasılsın?” diye sordu.

“sana olan hasretim dışında idare ediyorum,” diye fısıldadı Melikşah. Neslihan salonun kapısına göz atıp “hadi içeri girelim,” dedi.

“ben hazırım.”

“cephaneni nereye sakladın?” diye sordu Neslihan. Melikşah rahatlasın diye bilerek ona takılıyordu.

“dışarıda bıraktım.”

“tüh,” diye iç çekti genç kız ve ekledi “neyse ben seni korurum.”

Salondan gürültülü bir öksürük sesi gelince Neslihan sırıtıp “ültimatom gönderdiler,” dedi ve Melikşah’ın koluna hafifçe dokunup “gazamız mübarek olsun,” diyerek adamı salona götürdü.

İkisi yan yana salona girdiklerinde Elife Hanım burnunun direğinin sızladığını hissetti. Hüznünü tebessümüne saklayıp “hoş geldin Melikşah,” dedi.

“hoş buldum Elife teyze,” diyen genç adam ileri atılıp kadının elini öptü. Yusuf Bey koltuğundan kalkıp “hoş geldin genç adam,” dedi. Melikşah fırsatı kaçırmadan atılınca Yusuf Bey mecburen elini verdi. Melikşah elini öpüp alnına koyduğu adama içten bir tebessümle “hoş buldum efendim,” dedi.

Neslihan araya girip “malum biz kalabalık bir aileyiz, sen de tüm ailemle –İsmail abim hariç- tanıştığın için tekrardan bir tanışma faslına gerek yok,” dedi yanında dimdik dururken ve ekledi, “annecim Melikşah senin için pembe karanfil getirmiş.”

Melikşah çiçeği uzatırken kendisini İlyas ve Oğuzhan ve Sinan Kaya’nın sert ve huysuz bakışlarından kurtardığı için Neslihan’a minnet dolu bir bakış attı.

“ah canım benim,” dedi Elife Hanım “çok da severim karanfili.”

“birileri sağlam kopya vermiş,” dedi Sinan soğuk bir tavırla.

“önemli olan Melikşah’ın bu kopyayı alacak kadar düşünceli davranmış olması,” dedi İzel yengesi. Neslihan ona şaşkınlıkla baktı. İzel ona göz kırpıp elini uzattı.

“hoş geldin Melikşah,”

“hoş buldum İzel,” Melikşah, kadının elini sıkıp bıraktıktan sonra Leyla’ya bakıp “nasılsın Leyla abla?” diye sordu.

“seni gördüm daha iyi oldum Melikşah’cım,” dedi Leyla sıcacık bir gülümsemeyle. Melikşah ona bakınca kadim saraylara kazınmış gizemli ve güzel sultanların masallarını hatırlıyordu.

“karşılıklı Leyla ablacım,”

İlyas boğazını temizleyip “hoş geldin Melikşah,” dedi ve ekledi, “oturalım ayakta kaldık,” Adamın ses tonu çok meşhur seslendirme sanatçılarına benziyordu. Anlaşılan bu ikisi ailenin masal çifti olmayı sonuna kadar hak ediyordu.

Böylelikle Melikşah için hazırlanan mükellef sofraya geçip oturdular. Melikşah’ın haline acıyan Leyla bilerek onun yanına oturmuştu. Diğer yanına da Neslihan geçip oturduğunda ona doğal bir savunma hattı çektiler.

Cephenin yani sofranın iki başına Elife Hanım ve Yusuf Bey oturmuştu. Leyla’ların tam karşısına da Kaya biraderler dizilmişti. İzel savunma hattında kalmayı tercih etmişti. Gökalp babasının kucağındaydı.

Yemeğe başladıklarında Neslihan rahat bir tavırla “Melikşah, yaklaşık dört ay önce bizim ofiste çalışmaya başladı,” diye anlatmaya başladı.

“onun öncesinde nerede çalıştın?” diye sordu Yusuf Bey

“Kadıköy’de bir hukuk bürosunda çalıştım ancak orada bulunan birkaç meslektaşımla iş etiği üzerine anlaşamadığım için oradan ayrıldım ve Alparslan abinin tavsiyesiyle Sencer Bey’in ofisine iş başvurusunda bulundum.”

Bunu duyan Neslihan’ın neredeyse boğazına çorba kaçacaktı. Kendini zar zor toparladı. Demek Melikşah’ın ofiste işe başlamasının sebebi Alparslan’dı. Bu ufak ayrıntıdan neden kimse ona bahsetmemişti.

“Alparslan?” diye sordu İlyas.

Neslihan içinden hayır diye bağırıyordu, hayır, hayır, HAYIR!!!

“Alparslan abi bizim ofisin en başarılı avukatıdır, bizim gibi acemilere her zaman yardımcı olur. Değil mi Neslihan?”

Neslihan bir yerlerden sesini bulup çıkartmalıydı. Başını sallayıp “Alparslan Bey-“ diye lafa girdi, “çok yardımseverdir.”

“şimdi hatırladım,” dedi Elife Hanım “sen kaza yaptığın gün karşı tarafla ilgili tüm meseleyi de o halletmişti değil mi?”

“doğru,” dedi Melikşah

“sağ olsun,” dedi Yusuf Bey “bir ara ofisine gelip ona da teşekkür etmek lazım gelir.”

Neslihan yüzünü kaseye saklayıp “tabi baba,” diye mırıldandı. Yanı başında ondan daha çok gerilen İzel yengesini o an için fark etmemişti.

“kardeşlerin var mı Melikşah?” diye sordu İzel konuyu değiştirmek için. Neslihan ona aynı akşam içinde ikinci kez teşekkür eder gibi baktı.

“hayır,” Melikşah gülümsedi “tek çocuğum.”

“aman sen de mi?” dedi Sinan hayal kırıklığı içinde.

“maalesef,” Melikşah ona bakıp konuşmaya devam etti “ama çok fazla kuzenim var, kardeşim gibidirler.”

“annen ve baban ne işle meşguller oğlum?”

“annem emekli öğretmen Elife Teyze babam da askeriyeden emekli.”

Bütün bunları çok önceden araştırıp öğrenmiş olan Yusuf Bey usulca başını sallayıp “babanın ufak bir dükkanı varmış,” dedi. Elbette bu çok önemli bir ikazdı. Melikşah araştırıldıktan sonra bu eve kabul edildiğini bilmeliydi.

“babam, çok disiplinli bir adamdır, boş durmak, evde kalmak ona göre bir yaşam tarzı değil,” diye açıklama yaptı Melikşah. Araştırıldığı için kızmış gibi gözükmüyordu. Aksine buna hazırlıklı bir hali vardı.

“yıllarca askeriyede çalışınca böyle oluyor sanırım,” dedi Oğuzhan ilk defa lafa karışıp.

“askeri disiplin babam için önemlidir ancak hayatını bu disipline göre yaşamaz, sadece çalışmama fikri ona göre değil.”

“şimdi adama saygı duydum işte,” dedi Yusuf Bey

“onlarla da tanışırız inşallah,” diye ekledi Elife Hanım. Melikşah gülümseyip başını salladı.

“annem de Neslihan ile tanışmak için sabırsızlanıyor.”

Neslihan, içinde farklı bir heyecanla yanında oturan adama bakıp “ben de,” dedi sadece. Geri dönülemez yol işte buydu.

“o da olur,” diye iç geçiren Elife Hanım kızına dalıp gitti. El içine karışacak kızı için en hayırlısını istedi rabbinden.

Yemeğin geri kalanında Kaya ailesi sorular sormaya devam etti. Ancak bu sorular sorgulamak için değil Melikşah’ı tanımak içindi. Nitekim akşam ilerlerken sorular hoş bir muhabbete dönüşmüştü. Neslihan, Melikşah’ın kendisini ailesine kolaylıkla kabul ettireceğinden hiç şüphesi olmamıştı zaten. Şimdi endişelenmesi gereken kişi kendisiydi. Çünkü onun da Melikşah’ın ailesi ile tanışması gerekiyordu.

Bir geri dönüşü olmayan adım daha diye geçirdi içinden. Yemekleri bitmiş çay ve tatlı için salona geçip oturmuşlardı. Neslihan, Melikşah’ı yalnız bırakmamaya çalışıyordu. İş için mutfağa gitmesi gerekirse de Leyla yengesi ile bakışıp anlaşıyorlar ve Leyla yengesi Melikşah’a destek olmaya devam ediyordu.

“her şey o kadar güzel olmuş ki tekrar eline sağlık Elife Teyze,” dedi Melikşah akşamın sonuna doğru gelirken.

“afiyet olsun oğlum,”

Salona bir anlık sessizlik çöktüğünde Yusuf Bey yerinde toparlanıp “Melikşah!” dedi adıyla hitap ederek şimdi herkes dikkatini ona çevirmişti.

“evet efendim,”

“ve Neslihan,” diyerek kızını da yapacağı konuşmaya dahil etti. Genç çift ona bakarken “belli ki birlikte bir yola çıkmışsınız,” diye başladı.

Geri dönülemez bir yol! Cümlesi çınladı Neslihan’ın zihninin duvarlarının içinde. Yine de bakışlarını babasından ayırmadı.

“biz, büyükleriniz olarak her zaman size gereken desteği vermeye hazırız lakin niyetinizin ne olduğunu da bilmek istiyorum.”

Melikşah, henüz kendi aralarında bile konuşamadıkları bu mesele hakkında ne diyeceğini bilemediği için Neslihan’a baktı. Neslihan içinde artık kendini iyiden iyiye hissettiren bir acıyla babasına dönüp “niyetimiz ciddi baba,” dedi. Bu ses kendine mi aitti? Halbuki ne kadar yabancı gelmişti kulaklarına.

Melikşah, Neslihan’ın dediklerine ek olarak “niyetim Neslihan ile evlenmek kendi yuvamızı kurmak,” dedi.

Elife Hanım gözlerini kurulayıp burnunu hafifçe çekerken Yusuf Bey kaçınılmaz olanın geldiğinin bilincinde usulca başını sallayıp “o vakit ilerleyen vakitlerde ailen ile de tanışmak isteriz oğlum,” dedi. Yüzünde buruk bir ifade gözlerinde hüzün vardı.

“elbette Yusuf amca,” diyen Melikşah sevinçten uçacakmış gibi hissediyordu. Neslihan ona baktı ve içinden yine en iyi anı yakalamayı başardı, diye geçirdi.

Oğuzhan ve İlyas aralarında oturan Sinan’ın asık yüzüne bakıp birbirlerine göz kırptılar.

“hayırlısı olsun diyelim,” Elife Hanım meseleyi kapatırken Melikşah da ayaklandı. Herkesle vedalaşırken Sinan ona hiç de hoş olmayan bir şekilde bakıyordu. Oğuzhan bir nebze yumuşamış bir halde elini sıkıp “görüşmek üzere Melikşah,” dedi.

“en kısa zamanda,”

İlyas ile el sıkışırken “tavla atalım bir ara,” dedi İlyas. Melikşah güldü “yalnız beni yenmek zordur İlyas abi.”

“orasını göreceğiz,” diyen İlyas bu meydan okumadan hoşlanmışa benziyordu. Nihayetinde kapıda nispeten baş başa kaldıklarında Neslihan ona “muzaffer bir komutan olarak üssünüze geri dönebilirsiniz Melikşah Eroğlu,” diye fısıldadı. Melikşah kabanını giyerken muzip bir tavırla gülüp ona göz kırptı.

“sıra sizde Neslihan Kaya,” diye karşılık verdi.

“ben de mühimmatımı sağlam tutmalı mıyım yoksa sizin desteğinize güvenebilir miyim?”

“her konuda bana güvenebilirsin canımın içi,” diye fısıldadı Melikşah. Neslihan salona bakış atıp tekrar karşısında duran adama döndü.

“güveniyorum zaten,” dedi içtenlikle ve ekledi “bu kez gün ve saati bana bildirmesi gereken kişi sensin unutma.”

“baş üstüne,”

“iyi geceler Melikşah,”

“iyi geceler Nesli’m”

Melikşah kapıdan çıkarken Neslihan ona son kez el salladı ve “Allah’a emanet ol,” dedi.

“sen de,”

“varınca mesaj at,”

“tamam,”

Melikşah dış kapıdan çıkana kadar bekledi ve ardından kapıyı kapatıp salona geri döndü.

“ben çocuğu beğendim,” dedi Elife Hanım hemen. Yusuf Bey sessizdi. Sinan homurdanıp “kendine fazla güveniyor,” diye kendi fikrini dile getirdi.

“bizim mesleğimiz için özgüven şart,” dedi Neslihan.

“akıllı herif ama” diye ekledi Oğuz “hiçbir fırsatı kaçırmıyor.”

“dediğim gibi bizim meslekte aranılan özellikler bunlar.”

“iyi yürekli bir insan,” dedi Leyla “yani ben öyle hissettim,”

“benim de hoşuma gitti,” dedi İzel. Garip bir şekilde bu akşamın en sessiz kişilerinden biriydi. Neslihan ona dikkatlice baktığında ilk andaki keyifli halinden eser kalmadığını gördü. Arada ne kaçırmıştı?

“Neslihan,” dedi İlyas “demek yuvadan uçma vaktin geldi ha!”

“sen de bizim gibi moruk olacaksın ha bacım,” diyen Oğuzhan gevrek bir kahkaha attı. Neslihan onlara gözlerini devirip şalının düğümünü açarken “ben odama çıkıyorum baba,” dedi usulca “müsaaden var mı?”

“çık kızım,”

Neslihan hepsine el sallayıp odasına çıkarken onlara sırtını döndüğü an yüzüne taktığı maskeyi de çıkarmıştı. İşler ciddileşiyordu ve bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Geri dönülemez yolu yürümeye devam etmek dışında.

....

gelecek bölümden ufacık bir alıntıyı da şuraya bırakıyorum.

“çünkü bir cevher bulduğunda kaybetmemek için onu saklarsın Neslihan Hanım, Melikşah da öyle yapmış.”

Konuşurken ikisi de birbirinin yüzüne bakamamıştı. Alparslan, boğazını temizleyip devam etti, “akıllı adamsın Melikşah,” diyerek cümlesini bitirdi. Sesindeki acıyı da bir tek Neslihan anlamıştı.

...

Bölüm : 09.01.2025 12:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM DOKUZ
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...