36. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM ON İKİ

BÖLÜM ON İKİ

RabiaSofi
rabiasofi

hepinize iyi okumalar dilerim

-İKİNCİ KISIM-

BÖLÜM

Mamafih

 

Hiç kimse bunun kolay olacağını söylememişti zaten. Neslihan da kolay olmayacağının farkındaydı. Sabah namaz kılarken ellerini açıp kolaylık için Allah’a dua etti. Kalbinde büyük bir endişe vardı doğru ancak bir yandan da ferahlamış hissediyordu. Sonunda olması gerektiği kişi ile birlikte bir yola çıkmıştı. Bu yoldan geri dönmek istemiyordu hayır aksine o yanında olduğu müddetçe mücadele etmeye hazırdı.

Şalını son kez düzeltip odasından çıktı ve işe gitmek üzere yola koyuldu. Bugün Cuma’ydı. İş yerinde namaza gitmek isteyen beyler için Sencer Bey fazladan bir yarım saat daha öğle vaktine ekliyor, geri kalan çalışanlar da günün sonunda eğer namaza gitmezlerse yarım saat erken çıkıyorlardı.

İbadet özgürlüğü, özel sektörde çalışan herkes için bulunması kolay bir şey değildi. İşe geldiğinde kapı önünde Melikşah’ın onu beklediğini görünce gerildi. Kalbi deli gibi atıyordu. Arabasından çıkıp direk yanına gitti.

“günaydın,” dedi düz bir sesle.

“sakinleştin mi?” diye sordu Melikşah hemen. Neslihan başını salladı.

“sen?”

“ben sakinim zaten,” dedi Melikşah “sadece seni tedirgin eden şey ne onu bilmek istiyorum.”

“akşam iş çıkışı, oturup konuşalım,” Neslihan ona ne söyleyeceğini bilmiyordu ama bir şekilde nihayete erdirmeliydi her şeyi.

“peki,” Melikşah ona yol verip kenara çekildi. İçeri girdiklerinde asansörün gelmesini beklerken kapıdan Alparslan’ın girdiğini gördü. Neslihan ile göz göze geldiklerinde Alparslan bir an durakladı.

“günaydın abi,” dedi Melikşah “gelecek misin?”

“yok siz çıkın,” Alparslan eliyle otoparkı gösterdi, “arabada bir şey unutmuşum, gidip onu alayım.”

Geldiği gibi hızla geri dönerken Neslihan ona bakamadı bile. Yutkunup asansörün kapısını açtı ve içeri girdi. Yukarı kata çıkarlarken ikisi de sessizdi.

“bilmediğim başka bir şey mi oldu?” diye sordu Melikşah.

“nasıl yani?” Neslihan yutkunup kendini adama bakmaya zorladı.

“ailenle ilgili ya da ne bileyim başka bir şey?”

“hayır,” dedi Neslihan omuz silker gibi kımıldanıp “hiçbir şey olmadı.”

Ofise çıktıklarında Neslihan kendini dışarı dar attı. Üstünü çıkarıp asarken “sana kolay gelsin,” dedi ve kaçar gibi kendi masasına gitti.

Irmak ona bakıp “ne bu halin kız?” diye sordu, “hortlak görmüş gibisin.”

“asansör bastı galiba,” dedi Neslihan ve işe koyuldu. Beş dakika sonra Alparslan geldi. Yine saniyelik anda göz göze geldiler. Neslihan başını çevirip işe devam etti. Alparslan da kendi masasına geçerken telefon çaldı.

“efendim,” diyen Alparslan bir müddet dinledi ve “tamam geliyorum,” diye cevap verip telefonu kapattı. Masasına oturmadan Aslı Hanım’ın odasına gidince Irmak manidar bir gülümseme ile Neslihan’a baktı.

Neslihan ise kendine hakim olmak zorundaydı. Daha önce kıskançlık onu ölümün eşiğine getirmişti. İlerleyen zamanlarda Aslı Hanım ile Alparslan arasındaki samimiyetin nereden geldiğini öğrenirdi nasıl olsa. Şimdi sakinleşmeli ve Melikşah’a odaklanmalıydı. Onun kalbini en az hasarla kurtarmalı ve iyiliği için dua etmeliydi. Başını hafifçe sola çevirdiğinde onun kendisini izlediğini görünce yakalanmış gibi ekrana geri döndü.

İşe başladığında kendini tamamen dosyalara verdi. Irmak bir dava için erkenden çıkınca tek kaldı. Sabahtan mahkemede işi olanlarsa öğleden sonra ofise geri dönerlerdi.

Alparslan yaklaşık bir saatin sonunda Aslı Hanım’ın odasından çıktığında Neslihan başını ekrandan çevirmedi bile. Alparslan’ı hissetmek için ona bakmasına gerek yoktu. Asıl şaşırdığı şey Alparslan’ın yanına gelmesiydi.

“Neslihan Hanım,” dedi normal bir tavırla “biliyorsunuz ki ay sonu kendi büroma geçeceğim.”

“evet Alparslan Bey,” diye karşılık verdi Neslihan “elimde birkaç dosya kaldı. Çoğunu hallettim bazılarını kendi büroma aktardım, birkaçını buradaki arkadaşlarım devraldı. Son bir dosya kaldı. Sizin kariyer gelişiminiz için yararlı olacağını düşünüyorum.”

“elbette,” dedi Neslihan hemen.

“güzel,” Alparslan, Irmak’ın yerine geçip otururken elindeki tableti açıp Neslihan’a bir takım dosyalar gönderdi.

“iyi bir arabulucusun,” dedi Alparslan şimdi sadece birbirlerini duyabilecekleri kadar bir ses tonunda konuşuyorlardı. Alparslan elindeki tabletten başını kaldırmamıştı. Neslihan da kendi ekranına bakıyordu.

“teşekkür ederim.”

“bu işi de halledersen Sencer abi sana daha mühim davalar için bir fırsat verebilir.”

“gerçekten mi?” diye sordu Neslihan bir anlık hevesle dönüp ona bakmıştı ve yapar yapmaz buna pişman olmuştu. Sanki ona baktığında kalbindeki bütün duygular ofisin ortasında bağırmaya başlamış gibi hissetmişti. Hemen başını çevirip ekrana geri döndü.

“sen çok yetenekli bir avukatsın,” diye devam etti Alparslan. Sanki o da aynı hisle mücadele ediyormuş gibiydi.

“şu yeni büron,” dedi Neslihan sesini biraz daha alçaltarak “nerede?”

“Üsküdar,”

“benim yüzümden tüm planlarını değiştirmek zorunda kaldın,”

“senin sayende bir hayalimi gerçekleştirdim,” diye düzeltti Alparslan onu “o büro bizim geleceğimiz.”

Neslihan, belli belirsiz tebessüm etti.

“onunla ne zaman konuşacaksın?” diye sordu Alparslan kendini tutamayıp. Neslihan başını sola çevirip Melikşah’a baktı. Şimdi o da işe gömülmüş gibi gözüküyordu.

“bu akşam.”

“istersen sizi takip-“

“hayır,” dedi Neslihan “endişelenme, her şey yolunda gidecek.”

“bana haber ver lütfen, biliyorum birbirimizden bir süre uzak kalmalıyız ama-“

“mesaj atarım.”

“teşekkür ederim.”

Alparslan masadan kalkıp kendi yerine geçerken Neslihan da işine geri döndü. Akşam tahmin ettiğinden daha çabuk geldi. İş çıkışında Neslihan toparlanırken Melikşah yanına gelmişti bile.

“nereye gidelim?” diye sordu Melikşah.

“meydana inelim mi?”

“olur.”

Birlikte ofisten çıkarken Alparslan’ın onları izlediğinin farkındaydı. Derin bir nefes alıp soğuk havaya çıkarken kafasında ne diyeceğini toparlamaya çalışıyordu. Yürürlerken ikisi de gergindi. Melikşah ellerini paltosunun ceplerine sokmuş Neslihan da şalına sarılmıştı.

Nihayet meydandaki bir kafeye geçip oturduklarında ikisinin de yüzü soğuktan kızarmıştı.

“ne içersin?” diye sordu Melikşah. Neslihan’ın dudakları kurumuş, boğazı çatlayacak gibiydi ancak bir şey içecek gibi de hissetmiyordu.

“su,” diyebildi.

“emin misin?”

“hı-hı”

Bir müddet konuşmadan beklediler. Garson masalarına bir şişe su ve bir bardak çay bıraktı. Neslihan pet şişeyi eline aldı ama açmadı.

“seni dinliyorum,” dedi Melikşah. O da çayına dokunmamıştı. Neslihan, hafiften titremeye başlamıştı. Suyu açıp bir yudum aldı. Melikşah, dikkatle titreyen ellerini izledi.

“Melikşah,” diye başladı Neslihan “sen çok iyi bir insansın, ailen de öyle.”

“ama?”

Bu kadar zor olmamalıydı. Hadi dedi içinden hadi yap şunu söyle ve kurtar herkesi!

“o gün, kaza yaptığım gün yani, benim için çok zor bir eşikteydim. Ölümün kıyısından dönmüştüm ve çok fazla duygusaldım.”

“yani bana, beni sevdiğini söylediğin gün,” diye ekledi Melikşah kısık bir sesle. Neslihan gözlerini kapatıp elindeki şişeyi sıktı.

“ve ben o gün sana daha ciddi adımlar atmak için hazır olduğumu söyledim. Çünkü öyle olduğunu sandım.”

“ama değilsin,” Melikşah ona öyle dikkatli bakıyordu ki bir an ruhunu okuyabildiğini düşündü.

“değilim,” diye kabul etti Neslihan.

“tamam,” dedi Melikşah bir umut “biz de dururuz, hiçbir şey yapmak zorunda değiliz Neslihan yeter ki birlikte-“

“birlikte olamayız,” dedi Neslihan. Darbeyi bir kerede vurmalıydı. Temiz ve kesin olmalıydı. Melikşah durdu. Arkasına yaslanıp ona bakmaya devam etti.

“ben, seninle olamam, seninle- ev-evlenemem Melikşah,”

“neden?” diye sordu Melikşah, “bir hata mı yaptım? bir yanlış mı-“

“hata yapan kişi benim,” diye kabul etti Neslihan “sana seni sevdiğimi ve ciddi adımlar atmaya hazır olduğumu söyleyerek çok büyük bir hata yaptım. Sonra bu hatalarıma ailelerle tanışmaya izin vererek devam ettim. Bir noktada kontrolün benden çıktığına inandırdım kendimi ama bu da doğru değildi. Hayatımız bize ait ve kimsenin onu yönetmesine izin veremeyiz. Buna kendi korkularımız da dahil.”

“anlamıyorum,” dedi Melikşah “neden vazgeçmek istediğini anlayamıyorum, bana beni sevdiğini söyledin Neslihan.”

Adam son cümlesini öyle büyük bir hayal kırıklığı ile bitirmişti ki Neslihan yutkunup kendini tutmaya çalıştı.

“söyledim ve bunu söylerken ciddiydim.”

“o zaman sorun ne?” diye patladı adam “ben seni seviyorum ve sen de beni seviyorsun.”

“Melikşah sana olan sevgim bir ömrü birlikte geçirmeye yetecek kadar güçlü değil,” diye itiraf etti sonunda. Bu da ikinci darbeydi.

“sen- sen ne diyorsun?”

“çok üzgünüm,” diye fısıldadı, “işler ciddileştikçe bunu çok daha iyi anladım. Ben seninle evlenemem.”

“bana bunu yapma,” dedi Melikşah. Sesinde acı vardı. Neslihan ona bakarken zorlanıyordu. Bu acıya sebep olmaktan nefret ediyordu ama daha fazla ilerlemeden durmalılardı.

“eğer devam edersek sana çok daha büyük bir kötülük yapmış olurum,” Neslihan anlaması için dua ederek devam etti, “biliyorum şimdi biraz üzüleceğiz ama sonra sen de anlayacaksın. Karşına doğru insan çıktığı zaman beni anlayacaksın.”

“bu da ne demek?” diye sordu Melikşah ciddileşerek.

“bir- bir şey demek değil ben sadece-“

“başka biri mi var?” bu soru Neslihan’ı yerin dibine batırmaya yeterdi. Bu kadarını itiraf edemezdi. Dili varmazdı.

“Melikşah,” dedi makul olmaya çalışan bir ses tonuyla “bu mesele benimle ilgili, benim nasıl hissettiğimle ilgili ve ben seninle aynı şeyleri hissetmiyorum. Senin heyecanını paylaşmıyorum ve-“

“ve?”

“ve seninle birlikte olmak istemiyorum,” diye bitirdi cümlesini Neslihan. Masalarına düşen sessizlik çıldırtıcıydı. Neslihan elinde tuttuğu şişeye bakıyordu. Kalkıp gitmeliydi ama bir şey onu engelliyordu.

“biri var,” dedi Melikşah sonunda. Kabaran öfkesi Neslihan’a dalga dalga çarpıyordu sanki.

“Melikşah-“

“beni seviyor musun?” diye sordu Melikşah. Neslihan ağzını açtı. Buna dürüst bir cevap vermesi gerekiyordu.

“arkadaşlarımı sevdiğim gibi seviyorum,”

“hayır,” diye itiraz etti Melikşah “ben, bana olan bakışlarını gördüm.”

“Melikşah lütfen,” Neslihan şimdi utanmaya başlamıştı. Melikşah’tan kısa bir süreliğine hoşlandığını inkar edemezdi. Ama bu hoşlantı onu ileriye taşımaya yetmemişti. Neslihan sadece denemek istemişti. Devam etmek ve kalbini, aklını delik deşik eden o yakıcı hislerden uzaklaşıp güvenli olabileceğini düşündüğü bir limana sığınmak istemişti.

O bile bunları daha yeni yeni anlamaya başlamışken Melikşah’a nasıl açıklayabilirdi ki!

“hepsi yalan mıydı?”

“denedim,” diye kendini savundu Neslihan “denedim ama olmadı.”

“ne olmadı Neslihan ne? Bana söylemediğin şey ne?”

“yeter!” diye patladı sonunda Neslihan “sana söylüyorum işte! Olmaz, devam edemeyiz. Bitti!”

“kabul etmiyorum,” dedi Melikşah. İnat mıydı bu? Yoksa başka bir şey miydi? Neslihan ona bakakaldı.

“ne demek bu?”

“kabul etmiyorum, senin sadece zamana ihtiyacın var, bana karşı hissettiklerinin kalbinde yeşermesi için, kökleşmesi için zamana ihtiyacın var.”

“beni benden daha iyi tanıyormuş gibi konuşma!” dedi Neslihan. Sinirlenmeye mi başlamıştı?

“eğer hayatında başka biri yoksa bu dediğimi kabul edersin,” dedi adam. Neslihan bu meydan okuma karşısında kendini sıkışmış hissetti. Suçluluk duygusu bütün benliğini kaplamadan önce kendiyle savaştı. Ona ihanet ettiği için mi ayrılıyordu ondan yoksa ona ihanet etmemek için mi ayrılıyordu? Sonunda kendini toparladı.

“beni manipüle etmeye çalışma,” dedi düz bir sesle, “ne yapmaya çalıştığını anlamayacak kadar aptal değilim.”

“ne yapıyormuşum ben?” dedi Melikşah “bu ilişkiyi kurtarmaya çalışıyorum.”

“ama ortada kurtarılacak bir şey yok!”

“iki gün önce bir nişan tarihi belirlemekten konuşuyorduk!”

“ben konuşmuyordum,” sesi öyle yükselmişti ki birkaç masa dönüp onlara baktı. Elindeki şişeden yükselen sesler hayra alamet değildi.

“ben konuşmuyordum,” diye fısıldadı yine, “başından beri önce birbirimizi tanıyalım diyen bendim.”

“kendimi ailenin önüne bilerek atmışım gibi konuşma,” Melikşah çok öfkeliydi. Neslihan bunun farkındaydı. İçinden bir ses canı yanan av gibi etrafına saldırıyor diye hatırlattı ona. Sakin kalması gereken taraf oydu.

“öyle bir şey söylemiyorum,” diyerek geri vites attı. Ses tonunu yumuşatmaya çalışmıştı, “bir noktada işler ikimizin de kontrolünden çıktı.”

“kontrol!” dedi Melikşah acı bir alayla. Başını iki yana sallayıp “kabul edemem,” diye tekrarladı.

“zamanla edeceksin,” dedi Neslihan usulca “biliyorum bu durum senin hiç beklemediğin bir şeydi. Bunun için çok üzgünüm ama eğer evlenirsek mutlu olamayız Melikşah çünkü ben kendimi bu ilişkinin bir parçası gibi hissetmiyorum.”

“zaman,” diye fısıldadı Melikşah

“efendim?”

“zaman,” başını kaldırıp kıza baktı, “tek istediğim biraz zaman, son bir şans Neslihan. Şimdilik aldığın bu kararı bir kenara koy ve son kez deneyelim. Sana söz veriyorum eğer cevabın yine aynı olursa hayatından çıkacağım.”

Neslihan çok zor durumdaydı. Melikşah ona öyle umutla bakıyordu ki bütün kelimeler aklından uçup gidiyordu. Ama yapmak zorundaydı. Bu ayrılığı kesinleştirmek zorundaydı.

“zaman yok Melikşah,” dedi net bir tavırla “iki hafta, iki ay ya da iki yıl sonra da cevabım aynı olacak. Seninle evlenmeyeceğim, lütfen sen de kabul et.”

İşte bu yıkıldığı andı. Başını eğip öylece kaldı. Neslihan bekliyordu. Masadan ilk kalkacak kişi olmaya cesaret edemiyordu.

“en azından,” dedi bir müddet sonra “şimdilik ailelerimizin hiçbir şeyden haberi olmasın. Biraz zaman geçtikten sonra bir anlaşmazlık yaşadığımızı söyleriz.”

“sen istiyorsan ailene sonra söyleyebilirsin ama ben aileme durumu açıklayacağım.”

“lütfen Neslihan,” dedi Melikşah uzanıp aniden elini tutarken “bari bunu kabul et lütfen. Ailene hiçbir şey söyleme. Lütfen.”

“Melik-“

“kısa bir süre sadece, ben hazır olana kadar.”

Neslihan elini biraz zorlayarak çekip “peki,” demek zorunda kaldı, “onlara şimdilik bir şey söylemeyeceğim.”

“iş yerindekilere de,”

“Melikşah!”

“lütfen,” dedi adam bir kere daha. Sesi titremişti. Neslihan gözlerini kapatıp ağlamamak için direndi.

“çok kısa bir süre,” diye tekrarladı Neslihan ve ekledi “sakın bunu kullanmaya çalışma.”

“asla.”

Neslihan kalkmadan önce son kez adama bakıp “çok üzgünüm,” dedi, “böyle olmasını istemedim. Seni kırılmaktan korumaya çalışırken en çok kıran ben oldum ama inan bana uzun vadede doğru olan şeyi yapıyorum.”

“beni paramparça etmek doğru olan şey miydi?” diye sordu Melikşah. Dağılmıştı. Sarhoş gibi gözüküyordu.

“toparlayacaksın, çünkü bir yalanı yaşamayacaksın,” Neslihan bundan emindi. Mecburen masadan ilk kalkan kişi o oldu. Kafeden çıkıp kendini açık havaya attı. Üzerinden öyle bir yük kalkmıştı ki derin bir nefes alıp ciğerlerine çekti. Soğuk hava genzini yaktı. Ofisin otoparkına geri yürürken hafiflemiş hissediyordu. Öte yandan çok garip bir his vücudunda dolanıp duruyordu. Melikşah’ı o halde bırakmak vicdanına binen bir yüktü. Bütün ömrü boyunca bunun pişmanlığını yüreğinde taşıyacaktı.

Arabasına yaklaştığında etrafında dolanan birini gördü. Otoparkın ışığı arabasının olduğu yere düşmediği için gözlerini kısıp bekleyen kişinin kim olduğunu anlamaya çalıştı.

“Neslihan,” diyen sesi duyduğunda hem şaşırdı hem de şaşırmadı.

“Alparslan,” dedi yanına yaklaşırken “ne işin var burada?”

“sen geri gelmeden gidemedim,” omuz silkip karşısında durdu. Neslihan başını kaldırıp ona baktı. Karanlıkta yüzü daha sert gözüküyordu sanki.

“nasıl geçti?” diye sordu Alparslan. Cevap olarak Neslihan’ın yüz ifadesi yeterliydi.

“o kadar mı kötü?”

“dağıldı,” diye fısıldadı Neslihan. Sesi çatlamıştı, gözleri dolmasın diye kırpıştırırken hafifçe burnunu çekti.

“ben dağıttım onu, kendimi hiç affetmeyeceğim.”

“çok üzgünüm,”

“ben de”

Neslihan adamın yüzüne baktı, “keşke en başından beri ikimiz de daha cesur olabilseydik.”

“keşke,” dedi adam aynı pişmanlıkla

“Melikşah bir müddet bu kararı kimseye söylememem için ısrar etti,” konuşurken adamın gerildiğini hissetti, “ben de kabul ettim.”

“Neslihan bu çok yanlış!“

“biliyorum, ama beni çok sıkıştırdı Alparslan,”

“ne demek bu?” ses tonu bir anda değişmişti. Neslihan onu sakinleştirmek ister gibi başını salladı, “başka biri mi var diye sorup durdu.”

“ah!” Alparslan öfkeyle yere tekme savurup bir süre dolandı. Sakinleşmeye çalışıyordu. Tıpkı Neslihan gibi.

“benim suçum,” dedi adam sonunda tekrar karşısında duracak kadar sakinleştiğinde, “eğer ben sana duygularımı belli edebilseydim, ya da hakkımdaki yanlış anlaşılmayı düzeltmiş olsaydım bütün bunlar olmayacaktı. Bunu yaşamayacaktın, sana bunu yaşatmayacaktım.”

“olan oldu artık,” dedi Neslihan çok yorgun hissediyordu, “ikimiz de hatalıyız ve hatalarımızı düzeltmeye çalışıyoruz.”

“incinen sen oluyorsun ama” Alparslan kırmaktan korkar gibi ellerini uzatıp hafifçe kızın kollarından tuttu, “buna sebep olmaktan nefret ediyorum.”

“bütün korkularıma rağmen ben mücadele etmeye hazırım,” diye fısıldadı Neslihan akşamın sessizliğinde, “çünkü ben- ben senin olmadığın bir hayat istemiyorum Alparslan.”

“Neslihan,” dedi Alparslan boğuk bir sesle “benimle evlenir misin?”

Bu hiç beklemediği bir soruydu. İçten içe bu soruyu sormasını ne kadar çok istediğini fark ettiğinde kendine şaşırdı. Adamın şefkatli tutuşu ve sıcacık bakışlarında eriyip gidecekmiş gibi hissetti. Gözleri dolarken usulca başını sallayıp “evlenirim Alparslan,” diye cevap verdi, “seninle evlenirim.”

Alparslan güldü. Mutluluk ve heyecan vardı yüzünde. Uzanıp Neslihan’ın alnından öperken kız, kalbi yerinden çıkacakmış gibi hissetti. Alparslan kendini zorlayıp geri çekildi.

“bir yüzük falan almadım, aslında ben-“

“bütün bu mutlulukları sırası geldiğinde yaşayacağız,” diye araya girdi Neslihan kalbi hala deli gibi atıyordu, “ama şimdi sabretmek ve beklemek zorundayız. Ona bir söz verdim. Bir müddet kimseye hiçbir şey söylemeyeceğim. O da bu sırada kendini hazırlayacak.”

“bu durum hiç içime sinmiyor,” Alparslan huzursuzluğunu ondan saklamadı, “lütfen ailene durumu anlat.”

“ama-“

“hiç değilse Leyla yengene anlat o bilsin,” Alparslan kızın şaşkınlığını görünce tebessüm etti, “onu görünce yüzünde hep aynı sevinç oluyor, belli birbiriniz için abla kardeş gibi olmuşsunuz.”

“demek beni gözlüyordun Alparslan Bey,” dedi Neslihan gülerek. Adam elini ensesindeki saçlara götürüp “bunu yaptığımı çok sonra fark ettim,” dedi mahcup bir tavırla ve ekledi “ona anlat, Irmak’a da.”

“neden?”

“içgüdü diyelim, içgüdü ve deneyim.”

Neslihan fazla üstelemedi ve başını sallayıp “tamam onlara anlatacağım,” diyerek kabul etti. Alparslan hiç değilse biraz rahatlamıştı.

“artık gitmem gerekiyor, annem biraz sonra arar nerede kaldın diye”

“haklısın,” Alparslan bir adım geriledi, “benim arabam terste kaldı, sen git ben sonra giderim.”

Neslihan arabanın kapısını açmadan önce dönüp adama baktı, “kardeşinle ilgili meseleyi soramadım bir daha, Gökhan nasıl?”

“sonra konuşuruz,” yüzündeki sıkıntıdan olayın devam etmekte olduğunu anlamıştı.

“Allah’a emanet ol,”

“sen de güzel gözlüm,” dedi Alparslan şefkatle. Neslihan gülümsedi. İçinde ardında bıraktığı kırık kalbin vicdan yükü vardı. Bundan sonra Melikşah’ın iyi olması için dua etmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Onun aşkı Alparslan’a aitti.

yorumlarınızı bekliyorum

ve minik yıldızımı parlatmayı unutmayın lütfen

kendinize iyi bakın, Allah'a emanet olun.

 

Bölüm : 17.01.2025 12:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM ON İKİ
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.44k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...