37. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM ON ÜÇ

BÖLÜM ON ÜÇ

RabiaSofi
rabiasofi

Hepinize güzel günler dilerim

yeni bölümle geldim

iyi okumalar dilerim :)

BÖLÜM

Zımni

Cumartesi sabahı, Leyla yengesini arayıp müsait olup olmadığını sormuştu. Leyla yengesi de hemen gel demişti ona. Alparslan’a verdiği sözü tutacaktı. Olanları Leyla yengesine anlatacaktı.

Elinde fırından yeni çıkmış simit ve poğaçalarla kapısını çaldığında Leyla onu iyice şişmiş karnıyla karşıladı. Bir bacağına da Gökalp yapışmıştı. Gelen kişinin halası olduğunu görünce yerinde zıplamaya başladı.

Leyla ona sarılıp “hoş geldin,” dedi içtenlikle “ne iyi ettin de geldin, kar yağdığı için eve sıkışıp kalmış gibi hissediyorum. İlyas tek başıma dışarı çıkmamı istemiyor.”

“haklı şimdi adam,”

“aman sen de hep abini tut,” Leyla mutfağa geri dönüp kahvaltı hazırlamaya devam ederken Neslihan yeğenini kucaklayıp öptü ve lavaboya gidip ellerini yıkadıktan sonra mutfağa gidip yengesine yardım etti.

Birlikte mutfaktaki masaya geçip oturduklarında “abim nerede?” diye sormayı akıl edebildi Neslihan.

“kumamın yanına gitti,” diye cevap verdi Leyla.

“ne?” dedi Neslihan biraz eğlenerek.

“işe gitti işe,” Leyla bir parça ekmek koparıp üstüne peynir sürerken Neslihan da çayından içip bir tane zeytin attı ağzına.

“ee anlat bakalım nasıl gidiyor Melikşah’la?” diye sordu Leyla hemen. Gökalp evin içinde dolaşıp duruyordu. Leyla, kardeşi yerine koyduğu genç kızın değişen suratını hemen fark etmişti.

“Neslihan?” dedi sorarcasına.

“yenge,” Neslihan ona dönüp “seninle bir şey konuşmak istiyorum,” dedi ciddi bir tavırla.

“ay bismillah,” dedi Leyla tepki olarak. Eli bağrına gitmişti hemen. Neslihan elini tutup “korkma,” dedi onu teskin etmek için “ama biraz çetrefilli bir durum, birinin beni anlamasına ihtiyacım var. Bu yüzden sana geldim.”

“anlat hadi,” diyen Leyla pür dikkat kesilmişti. Böylece Neslihan en başından başlayıp dün akşama kadar yaşadıklarını sırasıyla anlatmaya başladı. İşin içine Alparslan girdiği noktada Leyla yengesinin kaşları çatılır gibi oldu ama bir şey demeden sadece dinlemeye devam etti ve arada daha iyi anlamak için birkaç kısa soru sordu.

Neslihan mendile gözlerini kurularken anlatmayı bitirdiğinde Leyla duyduklarını sindirip düşünmeye çalıştı.

“yani sen,” dedi sonunda “bunca zamandır Alparslan’ı seviyordun ama onun evli olduğunu düşündüğün için Melikşah’a bir şans vermek istedin.”

“doğru,” dedi Neslihan başı önünde

“sonra Alparslan’ın evli olmadığını öğrendin ama yine de Melikşah ile devam ettin çünkü-“

“çünkü korktum,”

“neyden?”

“ailemin beni yargılamasından.”

“Neslihan,” dedi Leyla duyduklarına inanmıyormuş gibi “kafam davul gibi oldu, madem başkasını seviyordun neden en başta Melikşah’a evet dedin?”

“kalbim sussun istedim,” Neslihan bunu söylerken çok utanıyordu, “sussun ve razı olsun.”

“bunu kendine nasıl yaparsın canımın içi?”

“abla,” dedi Neslihan ağlayarak “ben çok kötü bir insanım değil mi?”

“saçmalama Nesli,” dedi Leyla kollarını açtığında Neslihan ona sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladı.

“Melikşah’ı çok üzdüm, annemle babam da çok üzülecek, Fatih amca ve Sultan tey-“

Leyla onu iki kolundan tutup kendine bakmaya zorladı. Gözlerini silip “Neslihan, olacak olan olur hayatım, sen kötü bir insan değilsin, sen sadece hata yapmış ve pişman olmuş bir insansın.”

“ama ben-“

“insanların çoğu pişmanlık nedir bilmezler bile,” Leyla, onu karşısındaki sandalyeye oturtup konuşmaya devam etti, “nihayetinde kendi kalbinin sesini dinleyecek cesareti bulabildiğin için senin adına çok sevindim.”

“gerçekten mi?”

“evet,” Leyla bir an dalıp gitti. Kendi hikayesi de çok masum değildi. Kimse masum değildi ki zaten.

“Alparslan olan biteni ailemden birine anlatmamı istedi, hatta Leyla yengene anlat dedi.”

“beni de mi tanıyor?” dedi Leyla

“abla kardeş gibi olduğumuzu anlamış bile.”

“bak sen,” Leyla hafızasını yoklayıp “hatırladım,” dedi birden “hani şu tam senin karşındaki masada oturan suratsız adam!”

“suratsız mı?” dedi Neslihan gülerek. Leyla özür diler gibi bakıp “aman işte aklımda öyle kalmış.”

“haklısın çoğu zaman asık suratlı durur ama konuşmaya başladı mı hiç susmasın istersin üstüne bir de gülümseyince-“

“o hooo,” dedi Leyla elini sallayıp “ateş bacayı sarmış da tütüyor.”

Neslihan utanmıştı şimdi. Leyla tebessüm etti, “bana anlatmakla iyi yaptın. Melikşah kendince senden ayrılmamak için böyle bir şey düşünmüş olmalı.”

“bu yüzden mi kimseye bir şey anlatmamı istemedi?”

“sanırım,”

“ona ihanet ettim,” bunu itiraf etmek çok zordu. Leyla uzanıp elinden tuttu ve acı bir tebessümle “ah canım benim,” dedi, “sen ihanet görmemişsin. Bu ihanet değil, bu doğru olanı yapma sancısı.”

“yine de ihanet gibi hissettiriyor,”

“hiç kimse doğru olanı yapmanın dünyanın en kolay şeyi olduğunu söylemiyor zaten.”

Neslihan, anlattığı için kendini daha da rahatlamış hissederek “Melikşah iyi olur değil mi?” diye sordu bir umut “onun için dua ediyorum. Elimden başka bir şey de gelmiyor.”

Leyla hüzünle pencereden bakıp iç çekti, “Melikşah temiz yürekli iyi bir insan,” diye başladı. “ben düzeleceğine ve devam edeceğine canı gönülden inanıyorum.” Sonra Neslihan’a döndü “ama illa ki bir iz bırakır Neslihan,” dedi açık sözlülükle “sende de onda da, Alparslan’da da ama düzelir. Neyse ki Alparslan tam zamanında müdahale etmiş ve seni bu durumun içinden çekip çıkarmış.”

“kendime bu noktada çok kızıyorum yenge,” dedi usulca “o beni uyandırmasaydı ben- ben devam edecektim. Melikşah’ı da kendimle birlikte sürükleyecektim hem de!”

“Allah korusun,” dedi Leyla içtenlikle “korkularımız bizi bir kez ele geçirince geri dönmek çoğu zaman çok zor oluyor.”

“haklısın,” diye kabul etti Neslihan “ben ne zaman geri dönmek istesem aklıma hep kurulan o sofralarda dönen muhabbetler geldi. Sanki herkes birilerinin hata yapmasını bekliyormuş gibi pusuya yattıkları o sofralar.”

“toplum baskısı kadar lanet bir şey yok,” Leyla içten içe öfkelenip karnını tuttu, “kız çocukları kolay harcanır bu ülkede,” diye mırıldandı.

“haklısın,”

Neslihan da işe başladığından beri hukuk sisteminde cinsiyet ayrımcılığının ne kadar uç noktalarda olduğunu gözlemlemişti. Adalet herkes için adalet değildi maalesef.

“neyse,” dedi Leyla üzerlerine sinen ağır havayı dağıtmak için “bana Alparslan’dan bahset bakalım. Görümcemin aklını başından alan bu adam neyin nesi anlat!”

“ben işe ilk başladığım zamanlarda fark ettim onu aslında. Hani böyle bazı insanlarla ilk tanıştığın anda evvelden tanışmış gibi hissedersin ya!”

“Berzah âleminde ruhlarınız birbiriyle tanış olmuştur o vakit.”

Leyla yengesinin dediklerine tebessüm edip başını salladı Neslihan. Demek ki Neslihan kendine itiraf etmeden evvel ruhu Alparslan’ı tanımıştı.

“aşık olmak böyle bir şey mi yenge?” diye sordu Neslihan “ne biliyim içim içime sığmıyor sanki, sürekli onunla ilgili konuşmak istiyorum ya da onu görmek istiyorum, onun sesini duymak istiyorum. Böyle içimde beş yaşında bir kız çocuğu sürekli kıkırdayıp duruyor sanki.”

Leyla bir kahkaha attı. Neslihan’ın gözlerinin içi parlıyordu. Melikşah için elbette üzülmüştü ama büyük bir yanlıştan dönüldüğü için de memnundu.

“aşk, tam da böyle bir şeydir,” dedi boğazında bir yumru vardı şimdi. Yutkundu ve gülümsedi. O aşkın acısını da tatlısını da bilen kadınlardandı.

Akşama doğru İlyas abisi Sinan ile birlikte çıkıp geldi. Leyla onları kapıda karşıladı ve Sinan’a sıkıca sarılıp “özledim seni kıvırcığım,” dedi içtenlikle “niye hiç ziyarete gelmiyorsun?”

Sinan, yengesine sıkıca sarılıp “kusuruma bakma,” dedi. Utanmıştı. İlyas onu tutup salona götürürken “İzel’i aradım,” dedi Leyla “onlar da gelecekler.”

“bekleyeceğiz yani,” dedi İlyas. Yorgun gözüküyordu.

“çok acıktıysan-“

“beklerim canım, o kadar da değil,”

Neslihan mutfaktan çıkıp yanlarına geldiğinde Sinan çoktan abisine hevesle telefondan bir şeyler göstermeye başlamıştı.

“bunun motoru manyak bir şey,” diyordu “ama diğeri de tasarım olarak çok iyi.”

Gökalp elinde oyuncak ayısı uykulu gözlerle yanına gelip kucağına çıkarken Neslihan ona sarılıp başından öptü. Gökalp’in uykusu gelmişti.

“oh bakıyorum halayı görünce baba unutuldu,” dedi İlyas ama gözlerinde mutlu bir parıltı vardı.

“ne sandın uşağım,” dedi Neslihan usulca. Gökalp’in kokusunu içine çekip bir kere daha öptü. Gökalp ise kimseyle konuşmaya tenezzül etmiyordu.

“bir saat daha ayakta kalsa gece uyur,” dedi Leyla. Neslihan, yeğenine bakıp “duydun mu?” dedi, “bir saat daha uyku yok beyefendi.”

Gökalp karşılık olarak homurdanıp gözlerini ovuşturdu. Leyla onun yüzünü sevip “hadi benim güzel oğlum bir saat daha diren,” dedi.

Sinan yerinden kalkıp Gökalp’i kucağına alırken “madem bir saat daha direnmemiz lazım o zaman uçuş başlasın,” dedi ve onu alıp evin içinde tam anlamıyla uçurmaya başladı. Gökalp anında kahkahalar atmaya başlamıştı bile.

“Neslihan,” dedi İlyas “istiyorsan Melikşah’ı da çağırabilirsin.”

Neslihan bir anda oturduğu yerde zıplar gibi olunca Leyla ona bir bakış atıp “Melikşah kendi arkadaşlarıyla olacakmış,” dedi sakin bir tavırla, “ben senden önce davranıp onu davet ettim bile.”

“peki o zaman,” diyen İlyas biraz rahatlamış gibi gözüküyordu. Neslihan tuttuğu nefesi yavaşça verirken sadece uzanıp yengesinin elini sıktı.

“ben gidip pilavın altını kapatayım,” dedi ve mutfağa kaçtı. Birkaç dakika sonra kapı çaldı. Leyla, Oğuz ve İzel’i kapıda karşılayıp “hoş geldiniz,” dedi içtenlikle. İzel elindeki tatlı kutusunu uzatırken “geç kalmadık değil mi?” diye sordu.

“yok canım,” Leyla kutuyu alırken “son anda haber veren benim zaten,” diye ekledi, “herkes müsait olunca bende toplanalım dedim.”

“ne iyi yaptın yenge,” dedi Oğuz, Neslihan’ın burnundan bir makas alıp içeri geçerken. Neslihan, İzel yengesine sarılıp “hoş geldin,” dedi.

“hoş buldum canım,” içeriye bir bakış atıp “Melikşah burada mı?” diye sordu fısıltıyla. Neslihan başını salladı, “onun başka planları var.”

Sinan omzunda Gökalp ile birlikte çıkıp geldiğinde Oğuz hemen yeğenin kucağına alıp havaya kaldırdı ve karnına gömülüp değişik sesler çıkarttı. Gökalp gülmekten bayılacak noktaya gelince İzel “Oğuzcum,” dedi tebessümle “dikkatli ol.”

Oğuz nefes nefese yeğenini Sinan’a geri verirken “çocuk böyle sevilir,” dedi ve koltuğa oturdu.

“doğru,” dedi Leyla biraz alayla “amcaları sayesinde oğlumun ayakları yere değmiyor.”

Herkesin gülmeye başlamasıyla “hadi sofraya geçelim,” diyen İlyas’ın ayaklanması bir oldu. Yemeğe başladıklarında sohbet konusu sürekli değişse de sofrada bitmeyen bir muhabbet vardı.

“Seher, doğum için mart başında burada olacak,” dedi Leyla, İzel’in sorduğu bir soruya cevaben.

“Seher ablayı da özledim,” dedi Neslihan “en son Antalya’da görüştük onunla.”

“oldu epeyce,” diye kabul etti Leyla “ikizleri biliyorsunuz yerlerinde durmuyorlar.”

“ikizler!” diye bağırdı Gökalp coşkuyla.

“Seher’le görüntülü konuştuğumuzda çoğu zaman Gökalp ve ikizler ekranın başından ayrılmıyorlar.”

“ablalarını çok seviyor bizim oğlan,” dedi İlyas. Gökalp babasının kucağında oturup ondan yemek yiyordu. Babasının uzattığı pilav kaşığını iki eliyle tutup ağzına götürürken herkes onu izledi.

“İsmail abi de gelecek mi?” diye sordu İzel. Sesinde ima yoktu. Gayri ihtiyari bir merakla sormuştu bu soruyu.

Sofrada herkes birbirine kaçamak bakışlar atınca İzel kaşlarını çatıp “bizim düğünümüz için geldiğinde iki gün ancak kaldı burada,” dedi ve ekledi, “herhalde burayı çok sevmiyor.”

Yine herkes sessiz kalmaya devam edince İlyas boğazını temizleyip “onun sevmediği şey benim İzel,” dedi, “benimle aynı ortamda bulunmaya tahammül edemiyor.”

İzel, şaşkınlıkla önce İlyas’a sonra da kocasına bakıp ağzını açtı ve sonra da kapattı. Neslihan ise hazır mesele açılmışken bir türlü sormaya cesaret edemediği o soruyu sordu.

“neden?”

İlyas yutkundu. Başını iki yana sallayıp “bilmiyorum,” diye cevap verdi.

“bir tahminin var mı?” diye soran kişi Oğuz’du. Abilerini incitmek istemeseler de araya giren bu soğukluğun sebebini öğrenmek istiyorlardı.

“var,” dedi İlyas bakışlarını kaçırıp “ama abim bana hiçbir zaman bir şey söylemedi. Ona sordum, o ise susmayı tercih etti.”

“annem İsmail abimi çok özlüyor,” dedi Sinan usulca “evde resimlerine bakıp bakıp ağlıyor.”

“biz eskiden,” dedi İlyas “çok yakındık, aramızda iki yaş var, bu yüzden hem kardeş hem de arkadaştık,” sesinden bu meseleye çok üzüldüğü belli oluyordu. Leyla uzanıp kocasının elinden tuttu. İlyas bir arada duran ellerine bakıp karısının elini sıktı. Sanki ondan güç alıyor gibiydi.

“sonra bir şeyler oldu, İsmail abim gitti ve bana yüz çevirdi. Ne yaptığımı, suçumun ne olduğunu ben de bilmiyorum açıkçası. Ona destek olmak istedim ama o yalnızlığı seçti.”

“niçin destek olmak istedin ki ona?” diye sordu Sinan. İlyas iç çekip “herkesin başına gelen şey için,” dedi ve ekledi “kalp kırıklığı.”

Geçmişte yaşanmış olaylar İlyas’ın zihninde canlanırken başına bir ağrı girdi. Elini şakağına götürüp bastırdı.

“İlyas?” dedi Leyla biraz endişelenerek.

“iyiyim, iyiyim,” İlyas gülümsemeye çalıştı, “başım ağrıyor sadece, çok yoğun geçti bugün.”

“bir ağrı kesici getireyim mi sana?”

“geçer şimdi.”

Neslihan içi acıyarak abisine bakarken bu meselenin onu ne kadar üzüp yıprattığını düşündü tekrar. İsmail abisi herkes için hep uzaktı. Ama İlyas abisi için bir yaraydı.

Neslihan çocukken İlyas abisi bir kaza geçirmişti. Düşüp başını çarpmış ve birkaç gün hastanede kalmıştı. Olay yaşandığında ailecek Trabzon’daki köy evinde kalıyorlardı. İsmail abisinin o zamanki telaşını hala çok net hatırlıyordu. Hatta olaya dair hatırladığı en net şey buydu. Eve çöken karanlığı hatırlıyordu, tıpkı kendisi kaza yaptığında olduğu gibi bütün ailesinin üzerine çöken kasvet, o gün Trabzon’daki köy evine de düşmüştü.

İsmail abisinin en çok İlyas abisini sevdiğini biliyordu. Onların arasındaki bağın çok güçlü olduğunu da hatırlıyordu. Böylesi bir bağı kaybetmek ikisi için de bu kadar üzücüyken şu zamana kadar bunu düzeltmek için hiçbir şey yapmadığı için kendine kızdı. Artık büyümüşlerdi ve iki abisi için de bir şey yapabilirdi.

Oğuz abisi ile göz göze geldiklerinde onun da aynı şeyi düşündüğünü anladı. Konuşmadan anlaştılar.

“ay tamam yeter,” dedi Neslihan gülümsemeye çalışıp “İsmail abim ailemizin bir parçası ve ben adım gibi eminim ki herhangi birimiz onu arayıp ‘abi koş gel’ desek kalkıp gelir.” Neslihan, abisine bakıp “bütün kardeşleri için yapmayacağı şey yoktur,” diye tekrarladı ve Leyla yengesine dönüp “bütün yemekler çok lezzetli olmuş, hepsini tek başına mı yaptın?” diye sordu.

“ah canım hayır yardım aldım tabi ki,” dedi Leyla göz kırpıp “eli lezzetli, hamarat bir ev kızı kendisi.”

“yakında gelin de olacak inşallah,” dedi İzel. İkisi arasındaki ilişkiyi başından beri kıskanmıştı. Neslihan ona bakınca ne düşündüğünü anlayamadı. Genellikle İzel yengesinin yüzünü okurdu ama bugün tam anlamıyla poker surattı.

“bizden kız almak zor,” dedi Sinan, “hele o Melikşah efendi için çok daha zor.”

“Sinan,” dedi Neslihan ama devamını getiremedi.

“o vakit bir gelsin,” Oğuzhan, Sinan’a göz kırpmakla yetindi. Sinan acımasız bir sırıtma ile ablasına bakarken Neslihan sıkıntılı şekilde yerinde kıpırdandı.

“bu arada Nesli,” dedi Oğuz “pazartesi senin ofise geleceğim.”

“ne?” dedi Neslihan telaşla “neden?”

“Allah, Allah,” Oğuz alınmış gibi başını salladı, “gelmeyim mi?”

“yok abi, ondan demedim nedenini sordum sadece,”

“ziyaret,” Oğuz omuz silkti, “hem Sencer amca ile görüşmem gereken bir mesele var. ”

“benim yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” diye sordu Neslihan. Ailesi çoğu zaman onun da bir avukat olduğu gerçeğini unutabiliyorlardı.

“yok,” Oğuz tabağında duran püreden bir çatal alıp “akıl danışacağım o kadar.”

Bütün konuşma boyunca İzel yengesinin sessizliği gözünden kaçmamıştı.

“peki,” dedi Neslihan ama keyfi kaçmıştı. Leyla yengesi ile bakıştılar. Gökalp, babasının kucağında uyuyakalmıştı.

Leyla, kocasına bakıp onu işaret edince İlyas kalkıp onu yatırmaya gitti. Oğuz birden aklına gelmiş gibi “ha unutmadan şu senin kaza yaptığın gün karşı tarafla ilgili meseleyi halleden kişinin adı neydi?”

Neslihan, zemin ayaklarının altından kayıp gidiyormuş gibi hissetse de “Alparslan,” dedi.

Oğuz gülüp “bu da ne biçim ofisse,” dedi ve ekledi, “Malazgirt’te de şubeniz var mı?”

Sinan gülse de Neslihan ve Leyla hiç tepki vermedi. İzel ise dikkatli bir sessizlikle izliyordu olanı biteni. O sırada İlyas geri gelip yerine oturdu.

“ne oldu lan?” diye sordu erkek kardeşlerine.

“abim iğrenç bir espri yapıp ortamı soğutuyor, aynı performansı yaz ayında da bekliyoruz,” dedi Sinan.

“gevşek,” dedi Oğuz ona ve Neslihan’a dönüp “soyadı ne bu adamın?” diye sordu. Neslihan iç çekip “soyadını ne yapacaksın abi,” diye parladı “adına çiçek falan mı göndereceksin?”

“niye kızıyorsun be?” dedi Oğuz. İzel oturduğu yerde kıpırdanıp “belki teşekkür için öyle bir şey yapılabilir,” diye mırıldandı ve devam etti, “sen bir soyadını söyleyiver yine de.”

Neslihan bundan sonra söylemezlik yapamazdı, “Akman,” dedi, “Alparslan Akman.”

“Akman,” diye tekrar etti Oğuz kaşlarını kaldırıp bir şey hatırlamaya çalışır gibi durdu. İzel ise oturduğu yerde donup kalmıştı sanki.

“ben bu ismi bir yerden hatırlıyor gibiyim,” dedi Oğuz. İzel’e dönüp “senin Ankara’da staj yaptığın yerde bu isimde biri mi vardı?” diye sordu.

“yok,” dedi İzel çabucak “isimler birbirine benzer hayatım, benim bu isimde bir tanıdığım yok.”

“o zaman benim de yok,” dedi Oğuz ve pilavını yemeye devam etti. Neslihan bir an İzel yengesiyle göz göze geldi. O gözlerde korku vardı. Bunu görmüştü ama yengesi her zamanki gibi imalı bir tebessümle ona karşılık vermekle yetindi.

Yemekten sonra çaylarını içip tatlıları yerken Neslihan “sonunda kilo alacağım,” diye söylendi. Leyla ona ters bir bakış attı, “benim yanımda yapma bari.”

“aman yenge sana dikkatli bakmadan hamile olduğun bile anlaşılmıyor şimdi söyletme beni.”

“yedi aylık oldu ve kocaman bir kaya parçası gibi hissediyorum,”

“öylesin zaten,” dedi İlyas muzip bir sırıtışla. Leyla onun koluna vurup “dalga geçme İlyas,” dedi.

“hepimiz kayayız,” dedi Sinan gülerek “ama yengem bu aralar biraz büyük bir kaya parçası.”

Leyla hırlayarak eline geçen ilk yastığı Sinan’a fırlatırken Oğuz gülüp “karnında küçük bir kaya taşıyan sinirli bir kaya parçası,” diye devam etti. Leyla, İzel’e bakıp “kocanı çimdikler misin lütfen,” diye rica etti. İzel gülüp Oğuz’un kolunu çimdikledi.

“ah!” dedi Oğuz kolunu ovuştururken “siz kadınların iş birliğinden korkulur.”

“bizi kızdırmayın o zaman Oğuzhan’cım,” dedi İzel. Oğuz kolunu ona dolayıp “tamam, tamam,” dedi “mesaj alınmıştır.”

“ha şöyle,” dedi Leyla “uslu durun.”

Neslihan onları tebessümle izlerken Sinan da onun yanına gelip yere oturdu ve sırtını koltuğa yaslayıp ayaklarını uzattı.

“yakında sen de gideceksin,” dedi hüzünle “ben tek kalacağım.”

“benden kurtulacağını mı zannediyorsun sen,” dedi Neslihan hemen “ölene kadar ensendeyim kıvırcık.”

“ya abla,” dedi Sinan, “bana kıvırcık demeni hiç özlemeyeceğim biliyor musun?”

“of,” dedi Neslihan içi sıkılarak “haftaya gidiyormuşum gibi davranma Sinan, daha uzunca bir süre karabasan gibi tepende olacağım.”

“cidden mi?” diye sordu Sinan bir umut.

“evet öyle.”

Bu sohbeti dikkatle dinleyen İlyas “anlaşılan tarih belirlemeye daha var,” dedi. Neslihan bir an düşündü. Şimdiden gelecek olan hakkında ufak bir ipucu kötü olmazdı.

“nasip,” diye mırıldandı “görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler.”

Tehlikeli bir sessizlik salonu doldururken İzel omuz silkip “İlyas abi,” dedi hevesle “hani bize bir keresinde şiir okumuştun, yine okusana.”

“ay evet!” dedi Neslihan ellerini çırpıp. Hayatta en çok sevdiği şeylerden biri de abisinin sesinden şiir ya da hikaye dinlemekti.

“yok şimdi-“ diye nazlandı İlyas ama Leyla “hadi hayatım,” deyince sevdiği kadının ellerinden tutup gözlerinin içine bakarak “en sevdiğim şiirin gözlerinin içine bakarak okuyayım bari,” dedi.

Beyler sulu bir şekilde bu iltifata tezahürat yaparken Neslihan eliyle onları susturup abisine odaklandı.

Bir şey kaldı gecelerden birinde

Senden

Öncesinde bilinmemiş bir şey

Silinme bir ses gibi giden

Kelimelerden büyük, kelimelerin içinde

Bir şey kaldı senden

Yaşamalar’ın arasında kaçamaklı

Veriliş rengi başka, alınış rengi başka

Söylemeye vakit kalmadan

Dudakların altına bırakılmış bir şey

Karanlıkların tam ortasında bir kırmızı nokta

Gözlerce pırıl pırıl, ellerce saklı

Bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden

Bakışlarla yüklü, söylemelerle sessiz

Seninle dolu, seninle sensiz bir şey

Arandıkça bulunmamış yıllar yılı

Bulundukça aramaklı.*

Bittiğinde Leyla’nın gözünden bir damla yaş süzülüp gitti. İlyas öyle güzel bakıyordu ki karısına Neslihan’ın içi eridi sanki. Onun da gözleri dolmuştu. Burnunu çekip “bu güzel ses genetiğinin bir tek İlyas abime verilmiş olmasına inanamıyorum,” dedi.

“Allah’ın işine karışılmaz,” dedi Sinan.

“tövbe estağfurullah,” dedi Neslihan hemen ve abisine dönüp “çok güzel okudun abi,” dedi hayranlıkla “biz küçükken bize masal okuduğunda da böyle mest olurdum.”

“ta ki Oğuzhan abim sululuk yapıp her şeyi bozana kadar,” diye ekledi sinirle. Oğuz oturduğu yerden “ben ne yaptım şimdi ya?” dedi cılız bir savunmayla. Neslihan ona göz kırptı.

Akşamın sonunda herkes gitmek için toparlanırken Neslihan da Gökalp’in kapısından ona bakıp geri geldi. Paltosunu giyip önce abisine sonra da yengesine sarıldı.

“gelişmelerden beni haberdar et,” dedi Leyla çaktırmadan. Neslihan başını salladı. Kapıdan çıktıklarında el ele tutuşan Oğuz abisi ile karısı onlara el sallayıp “iyi akşamlar,” dedi.

“size de,” dedi Neslihan ve Sinan ve ayrı yönlere doğru gitmeye başladılar. Kol kola ilerlerken Sinan, ablasına bakıp “sende bir değişiklik var,” dedi gülümseyerek.

“nasıl bir değişiklik?” diye sordu Neslihan

“ne bileyim gözlerinin içi gülüyor, ayrı bir parıltı var üzerinde.

“aman Sinan,” dedi Neslihan ama dedikleri hoşuna gitmişti. Doğru olan şeyi yapmanın rahatlığı çökmüştü üstüne.

“ciddiyim abla,” Sinan bir an ağzını açıp daha fazlasını söylemek istercesine durdu. Sonra diyeceklerinden vazgeçmiş gibi “biliyorum, henüz kimse beni ciddiye almıyor ama ben buradayım abla, ne olursa olsun senin yanındayım.”

Güçlü altıncı hissi Sinan’ı yine yanıltmamıştı. Neslihan onun gözlerinin içine bakıp “biliyorum,” dedi, “sen benim kardeşimsin Sinan, büyüdüğünün, duygu dünyası geniş, güzel yürekli bir delikanlı olduğunun farkındayım ve seninle gurur duyuyorum.”

Sinan, soğuk havada bile kızardığı belli olan yüzünü eğip gülümsedi. Neslihan onun kolunu sıktı, “hadi evimize gidelim,”

Arabaya binip yola koyulduklarında kar yağışı da nihayet durmaya başlamıştı.


...

* Özdemir Asaf'ın 'Kalan' adlı şiiri

...

yorumlarınızı bekliyor olacağım

lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın

yeni bölüm gelene kadar Allah'a emanet olun

 

Bölüm : 20.01.2025 15:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM ON ÜÇ
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...