46. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM YİRMİ İKİ

BÖLÜM YİRMİ İKİ

RabiaSofi
rabiasofi

geldik bir hikayenin sonuna daha

hepinize iyi okumalar dilerim

 

BÖLÜM

Hitam

 

Evlendikten sonraki geçip giden ilk yaz ayında Neslihan, yeni evine yeni düzenine ve elbette Alparslan ile bir hayatı paylaşmaya çabuk uyum sağlamıştı. Kocasına bakıyor ve sevdiği adamla birlikte olmanın sevincini yaşıyordu.

Aynı evin içine girdikten sonra birbirleri hakkında öğrendikleri ayrıntılar evlilik hayatlarına dinamik katıyor, yeri geldiğinde iki dost gibi bir muhabbete dalıp gidiyorlar bazen birbirleriyle atışıyorlar bazen de birbirlerine dalıp, keşfetmeye devam ediyorlardı.

Alparslan, evin içinde onunla bazen çocuklaşıyor, bazen çok ciddi meseleler üzerine saatlerce konuşabiliyor, bazen bir film ya da bir dizi izlerken duygusallaşabiliyordu.

Yaz geçip mevsim güze dönerken Neslihan’ın içini kemirmeye devam eden mesele elbette Oğuz abisiydi. Boşanma işlemleri nihayetinde halledilmiş, mahkeme biter bitmez Oğuzhan abisi gitmişti. Nerede olduğu konusunda kesin bir bilgi yoktu. Bazen Antalya’da diye duyuyorlardı bazen Bakü, bazen Amerika bazen Trabzon yönünü kaybetmiş göçmen kuşlar gibi oradan oraya savrulup duruyordu. İşten ayrılmak istemiş ancak süresiz izne gönderilerek istifası geri reddedilmişti. Böyle olmasını da elbette babası eski bağlantılarını kullanarak sağlamıştı.

İzel ne yapıyordu hiçbir fikri yoktu. Aklını kurcalayan bir mesele vardı. Gökhan’ın karşısına evlendikten sonra yüzü gözü kan içinde çıktığında ona kim zarar vermişti. Bilmedikleri daha ne vardı? Hem öğrenmek istiyor hem de daha fazla kurcalamak istemiyordu.

Gökhan, Kocaeli’nde özel bir klinikte aylarca psikolojik destek alarak iyileşme sürecini atlatmış bu süreç içinde Alparslan birkaç kez onu ziyarete bile gitmişti. Neslihan’a bu meseleyi ilk kez açtığında tepki vermesinden çekindiğini görünce Neslihan anlayışla başını sallayıp “elbette gideceksin,” demişti, “o senin kardeşin.”

Belki bir gün Neslihan da içi alır kalbi kabul ederse Gökhan’la görüşmeyi deneyebilirdi. Şimdi değil, ileride acı biraz daha azaldığında.

Günleri iş, ev ve aile ziyaretleri arasında gidip geliyordu. Alparslan da kendini Kaya ailesine çabuk kabul ettirmişti. Hala daha biraz mesafe vardı. O mesafe Oğuz ve Gökhan arasındaki düşmanlıktan ileri geliyordu. Alparslan ise o mesafeyi var gücüyle kapatmak üzereydi.

Bir akşam kocası birkaç erkek arkadaşıyla dışarı çıktığında evde yalnız kalıp sessizliği dinlerken aslında kocası bir an önce dönsün diye beklediğini fark etti. Kendi kendine gülümseyip Irmak’ı aradı. Eski iş yerinden görüşmeye devam ettiği tek arkadaşını.

“Neslihan Akman,” dedi Irmak gülerek “evli barklı kadın beni bu saatte niye arar ki acaba?”

“aman Irmak,” deyiverdi Nesli kıkırdayıp “ne yani arayamaz mıyım? Evlendim, uzaya gitmedim ya! Hem senden bir şey isteyecektim.”

“benden ne isteyebilirsin ki hayatım?” dedi Irmak alayla “hem sana kocanın veremeyeceği ne verebilirim ki?”

Irmak’ın kahkahası büyürken Neslihan cıkcıklayıp “edepsiz” diye söylendi. Önünde sonunda annesine benzeyeceğini biliyordu zaten.

“tamam tamam,” dedi Irmak gülmesini toparlayıp “söyle bakalım nedir isteğiniz?”

“şu Yılmaz- Göynük davasının dosyalarını bana atabilir misin? Benzer bir işle uğraşıyoruz da biraz incelemekten zarar gelmez diye düşündüm.”

“hallederim tabi,” dedi Irmak “ama Melikşah’tan rica etmem gerekecek. Senin açından bir sıkıntı olur mu?”

“hayır, dedi Neslihan hemen. İster istemez sesi incelmişti, “hem o nasıl? Mutlu mu?”

Başkası olsa yanlış anlayabilirdi ama Irmak onun niyetini bildiği için “yüzü gülüyor merak etme,” dedi ve ekledi “arkanda bir enkaz bırakmadın Nesli’cim. Herkesin hak ettiği sevgiyi yaşayabilmesi için eğri duran bir çizgiyi düzelttin o kadar. Eh bilirsin ki düze çıkmak da her zaman biraz sancılı bir süreçtir.”

Nesli gülümsedi. Arkadaşı haklıydı. Bundan sonraki konuşmaları havadan sudan meselelerdi. Irmak’ın da hayatında biri vardı artık. Yavaş ama kendinden emin adımlarla ilerliyorlardı şimdilik. Onun adına çok mutluydu. Sesindeki heyecanı duymak hoşuna gitmişti.

Nihayetinde epeyce konuştuktan sonra telefonu kapattılar. Neslihan kalkıp yatak odasına gitti. Üstünü değiştirip geceliğini giydi ve son kez evi kontrol etmek için dolanırken kapıda dönen anahtarın sesini duydu. Gelmişti.

Koridora çıkıp ışığı yaktı. Alparslan anahtarı portmantoya bırakırken “hoş geldin,” dedi tebessümle. Alparslan ona sarılıp kokusunu içine çekerken Neslihan da kocasının üzerine sinmiş dışarısının kokusunu duydu. Biraz sigara biraz is biraz da kendi kokusu. Kollarını ona sararken “ben de yatmak üzereydim,” dedi.

“hmm,” dedi Alparslan “yetiştim desene,”

Karısının omzuna kolunu atıp yatak odasına giderlerken onu iyice kendine çekmeyi ihmal etmedi.

Neslihan yatağın örtüsünü açarken Alparslan da üstünü değiştirip banyoya gitti. Geri döndüğünde karısını sırtını yastıklara dayamış gözleri kapanmak üzereyken buldu. Yanına girip kollarını ona doladı. Sırtını göğsüne yaslayıp şakağından öptü.

“ne yaptın ben yokken?” diye sordu. Neslihan onu saran kolları hafifçe okşarken “hiç,” dedi dürüst bir şekilde “sanırım senin gelmeni beklemekten başka bir şey yapmadım.”

Alparslan’ın sessiz gülüşünü duyar gibi oldu hemen. Elinin ayasından öpüp “sen ne yaptın?” diye sordu.

“üniversiteden arkadaşlarla buluştuk biliyorsun. Uzun zamandır görüşmemiştik. Kimileri nikaha da gelmemişti. Herkes kendi hakkında durum raporu verdi kısacası. Sonra bizim eski iş yerinden Aslı’yla karşılaştık.”

Bu cümlesi karşısında karısının gerildiğini hissetti. Onu daha da sarıp “yanında birkaç arkadaşı vardı. Mecburen davet ettik, biraz da onlarla sohbet muhabbetten sonra dağıldık.”

Neslihan sessiz kalınca Alparslan yüzünü görmek ümidiyle başını kaldırdı ama karısı başını eğip saklamıştı.

“Aslı sana selam söyledi, yokluğun hissediliyormuş öyle dedi.”

“öyle miymiş?” dedi Neslihan sonunda “sağ olsun.”

“ne oldu şimdi?” diye sordu Alparslan. Kollarını hafifçe genişletince Neslihan çekilip ona döndü. Gözlerinde kızgınlık ve kıskançlık vardı.

“o kadının sana olan bakışlarını çok net hatırlıyorum,” dedi kendini tutamayıp “hiç hoşlanmamıştım o bakışlardan. Sonra bir de evrak imzalamaya gittiğimde salak saçma konuşmuştu. Şimdiyse sen çıkıp gece beraberdik diyorsun!”

Sesindeki öfke Alparslan’ı şaşırtsa da “hayatım,” dedi gülüp “saçmalama Aslı benim kaç yıllık arkadaşım.”

“hayatına dair ayrıntıları benden iyi bilen arkadaşın!” diye parladı Neslihan. Bu çıkışı gereksizdi farkındaydı ama kendine engel olamıyordu. Söz konusu Alparslan olunca içini delice bir kıskançlık kaplıyordu.

“Neslihan,” dedi Alparslan ellerini uzatıp ama Neslihan çekilip sırtını yastıklara geri yasladı ve çocukça olduğunu bildiği halde kollarını göğsünde birleştirip karşıya baktı. Alparslan gülmemek için kendini tutup doğruldu. Uzanıp gece lambasını açtı ve “Irmak da senin hayatına dair ayrıntıları benden iyi biliyor,” dedi uzlaşmacı bir tavırla.

“aynı şey değil,” dedi Neslihan inatla “o kadın sana senden hoşlandığını belli ederek bakıyor, Irmak bana öyle bakmıyor.”

“ama bakan biri vardı,” dedi Alparslan kendini tutamayıp. Neslihan kollarının çözüldüğünü hissederek kocasına baktı. Göz göze geldiklerinde ilk defa kavga etmek üzere olduklarını hissetti.

“meselemiz bu mu şimdi?” Neslihan sinirli bir gülümsemeyle başını salladı, “eğer bu akşam onunla buluşup selamını sana iletmiş olsaydım haklı olabilirdin ama-“

Alparslan aniden karısını kendine çekip öfkeli bir yırtıcı gibi kendine sardığında Neslihan sustu. Yüzleri birbirlerine o kadar yakındı ki ikisi de birbirlerinin öfkeli solumalarını kendi tenlerinde hissediyordu.

“sen gerçek kıskançlık nasıl bir şey biliyor musun?” diye kısık sesle sordu Alparslan. Sesindeki bir tını Neslihan’ın tüylerini diken diken etti.

“aylarca gözümün önünde sen ve Melikşah birbirinizle konuşup gülüşürken neler hissettiğimi sana anlatayım mı? gözlerimin içine bakıp onu sevdiğini söylediğin zaman nasıl yıkıldığımı anlatayım mı? ”

Neslihan meydan okuyan bir dik başlılıkla “o zaman ortalıkta senin hakkında dolanan yanlış anlaşılmayı düzeltseydin beyefendi” dedi.

“sana olan duygularımı fark ettiğimde çoktan onunla-“ Alparslan durup sakinleşmek için derin bir nefes aldı, “senin onun elini tuttuğunu görüyordum, bazen bir köşede size rastlıyor nereye kaçacağımı şaşırıyordum. Onun ellerinin sana dokunduğunu görüyordum, gözlerinde sana bakarken parlayan şeyin ne olduğunu biliyordum ve çıldırıyordum,”

Neslihan bir adım geri atmaya karar verdi. Sakinleştirmek ister gibi ellerini omuzlarına koyup “senin için zor olduğunu biliyorum,” diye fısıldadı “ama Melikşah’ı bir daha görmeyeceğim bile. Bitti, geçmişte kaldı.”

“az kalsın seni kaybedecektim,” dedi kocası ona sarılıp “bu huzuru, bu bütünlük hissini hiç tatmadan kaybedecektim.”

Neslihan başını kocasının omzuna yaslarken “buradayım,” dedi aşkla “senin yanındayım.”

Alparslan gülümsemeye çalışıp karısının yüzünü çenesinden tutup başparmağıyla hafifçe okşadı.

“anlaştık mı o zaman?” diye sordu.

“bir daha Aslı’yı gördüğünde şeytan görmüş gibi arkana bile bakmadan kaçıp gideceğine söz verirsen anlaştık,” dedi Neslihan gülmeye başlamıştı bile.

Alparslan ise kahkaha atıp “ne kıskanç bir karım varmış benim,” diye gürledi. Hali epeyce hoşuna gitmişti.

Neslihan, eliyle hafifçe pazusuna vurup “gülme!” diye uyardı ve kocasının yüzünü ellerinin arasına alıp kendi yüzüne yaklaştırarak “benden başka bir kadının sana öyle gülümsemesini, sana öyle bakmasını istemiyorum,” diye fısıldadı. Alparslan’ın gözlerinde bir alev yanmaya başlamıştı bile.

“o kadın sana bakarken gözlerinde gördüğüm şeyi görmek istemiyorum. Benden başkasının hayaline girmeni istemiyorum-“

….

İlk kavgaları sona erip yeni bir gün başlarken Neslihan mutfakta kahvaltı hazırlayıp bir yandan da ‘bir ayda yapımı tamamlanan ahşap kulübe’ başlıklı bir video seyrediyordu. Evet.. böyle inşaat videoları seyretmekten hoşlanırdı.

Kocası mis gibi domates kokan mutfağa girip ona arkadan sarılınca bir an korkup yerinde sıçradı. Alparslan hin bir gülüşle karısını öpüp “tatil gününde de erkencisin bakıyorum,” dedi. Neslihan başını çevirip kehribar rengi gözleri parlayan kocasına baktı.

“kahvaltı hazırlamayı sevdiğimi fark ettim,” dedi. Kocasına dönüp kollarını omzundan aşağı sarkıttı, “hele senin için hazırlamayı daha çok sevdiğimi fark ettim.”

“beni çok şımartma,” diye uyardı Alparslan onu ama aksine bu özenden, karısının ilgisinde epeyce memnundu. Kolları onun beline sarılmış, belki de hayatının en güzel günlerini yaşıyordu.

“şımarmazsın biliyorum,” dedi Nesli. En sevdiği şeylerden biri de kocasının ılık bir sıvı gibi titreşen gözlerinin içine bakıp onu incelemekti.

“hatta bana mutfakta yardım da edersin.”

Alparslan görev bilinciyle başını sallayıp tezgaha giderken Neslihan da yumurtaları çıkardı. Birlikte güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra Üsküdar sahil de yürüyüşe çıktılar. Biraz alışveriş yaptıktan sonra evlerine geri döndüler.

Günler böyle gelip gitmeye devam ederken bir kış akşamı bütün aile Kaya hanesinde bir araya geldi. Alparslan artık herkes tarafından kabullenilmişti. Elbette Oğuz abisi hariç. O henüz İstanbul’a bile geri dönmemişti.

“e enişte,” dedi Sinan salonda çay faslına geçtiklerinde “önümüzdeki hafta dediğimiz işi yapıyor muyuz?”

“ne işi?” diye sordu Neslihan hemen. İlyas kucağında oturttuğu kızını oynatırken bakışlarını Alparslan’a çevirip “eyvah Alparslan,” dedi “yoksa hanımına hafta sonu planlarımızdan bahsetmedin mi?”

“yenge?” dedi Nesli Leyla’ya bakıp. Leyla omuz silkip “ben biliyorum,” demekle yetindi ve ekledi “çünkü İlyas bana haber vermesi gerektiğini çok acı bir tecrübeyle öğrendi.”

İlyas’ın yüzündeki sırıtış kaybolurken Alparslan karısına dönüp “kesinleştikten sonra söyleyecektim hayatım,” dedi düz bir ifadeyle.

“kesinleşti işte,” dedi Sinan. Yüzündeki sırıtış gittikçe büyüyordu.

“sağ ol birader,” dedi Alparslan ama sesinden onun da eğlendiği belli oluyordu. Beklenmedik bir şekilde Alparslan ve Sinan çok iyi anlaşmışlardı.

“nereye gidiyorsunuz söyleyin artık!” dedi Neslihan meraktan çatlayarak.”

“iki günlüğüne Balıkesir’e kaçacağız bacım,” dedi İlyas “tabi siz hanımlar müsaade ederseniz.”

Neslihan “iyi gidin madem,” dedi Neslihan muzip bir ifadeyle “kocamın namusu size emanet,” diye ekledi. Sinan yeri göğü inleten gürlemelerle kahkaha atarken İlyas aynı derecede gülmemek için kendini tutup “tövbe estağfurullah,” diye söylendi.

Annesi sessiz kalsa da dudaklarının hafifçe kıpırtısından “edepsiz!” dediğini anlamıştı. Babası ise bıyık altından gülmekle yetinmişti. Leyla kıkırdayıp “biz de hafta sonu bir şeyler yapalım,” demişti. İkinci çocuktan sonra fazla görüşemez olmuşlardı. Elbette telefonda sık sık konuşuyorlardı ama ilk senelerdeki hovardalıkları bitmişti.

“buraya yatıya gelin,” dedi Elife Hanım “bir akşam da Saadet Hanımları yemeğe davet ederiz. Kocaeli’nden burası bir saat sürer. Beyler gitsin biz de hanımlar gecesi yaparız.”

“ben Ece’yle bir konuşayım o zaman,” dedi Neslihan “hem görüşmeyeli de oldu bayağı.”

“planlar kurulduğuna göre çayları tazeleyelim,” dedi yengesi.

İlk evlilik yıldönümleri geldiğinde Neslihan zamanın ne kadar hızlı geçip gittiğine şaşırdı. Mutluluk gerçekten de zamanın akışını hızlandıran bir şeydi.

Birlikte ilk yıllarını devirirken aynı zamanda Oğuz abisi de şehre geri döndü. Kendine 1+1 daire ayarlamış ve işine de geri dönmüştü.

İzel’den aldığı son haber ise onun Ankara’ya döndüğü şeklindeydi. Irmak bir hafta önce neşeli bir düğünle evlenmişti. Melikşah ise nişanlanmıştı. Bunu duyduğunda hissettiği rahatlama öyle beklenmedikti ki aklına getirmese de bilinç altında içten içe bu haberi beklediğini anladı. Melikşah’ın da hak ettiği gibi kendi mutlu sonuna kavuşmasını istiyordu elbette.

Abisinin dönüşünün üzerinden bir ay geçse de hala konuşmamışlardı. Neslihan Gökhan’ı bile ziyaret etmiş, onun kendine ablasının yanında kurduğu yeni hayatı görüp sevinmişti. Pişmandı Gökhan. Toparlanmaya çalışıyor kendini manen temizlemeye ve devam etmeye uğraşıyordu. Hatta onu seccade üzerinde ellerini açmış yüzünde derin bir pişmanlıkla dua ederken görmüştü. Klinikte tanıştığı bir başka yaralı adamla arkadaş olmuşlar ve birlikte bir iş kurmaya çalışmakla meşgullerdi. Hem annesinin hem de abisi ile ablasının desteği üzerindeydi. Şanslı çocuktu Gökhan. Neslihan ona barış elini uzattığında büyük bir minnet ile tutmuştu o eli. Hatta Neslihan’a yenge demeye başlamıştı. Neslihan ise ona ikinci bir şansı vermek zorunda hissediyordu kendini. Alparslan için ve Gökhan’ın gözlerinde gördüğü derin keder ve pişmanlık için.

Eylül ayının sonlarına doğru bulantısı başladığında bir süredir şüpheleniyordu. Hiç beklemeden gidip bir test aldı ve sonuç; hamileydi. Sevinçten havalara uçtu. Banyoda gözyaşlarını silerken içinde başka bir can daha olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Sevdiği adamdan bir parçaydı içinde büyüyen ikisinin aşkı vesilesiyle yaratılmış bir ruh…haberi kocasına vermek için sabırsızlıkla işten dönmesini bekledi.

Alparslan mahkemede geçen yorucu bir günün ardından eve geldiğinde Neslihan koşarak ona sarılıp kucağına atlayınca bir adım geri sendelese de karısını tutup sarmaladı ve artık bir bağımlılık haline gelen kokusunu içine çekip “sevgilim,” dedi, “bu ne güzel karşılama.”

Neslihan onun yüzüne bakıp hiç beklemeden “hamileyim,” dedi bir anda. Alparslan’ın yüzündeki ifadenin sırasıyla idrakten, şaşkınlığa, şaşkınlıktan sevince döndüğünü izledi. Kocası onu ikinci kez kucağına alıp holün ortasında döndürürken ikisinin sevinç nidaları birbirine karıştı.

Onu yaratan Rabbi’ne abisi için çok dua etmişti. Ettiği duaların kabul olduğunu o gün Oğuz abisi ile yolları Üsküdar Kuşkonmaz caminin önünde bir araya geldiğinde anlamıştı. Oğuz abisi cumadan çıkıyor Neslihan da bürodaki işlerini halletmiş güzel havanın tadını çıkarmak istediği için yürüyerek eve dönüyordu.

Henüz hamile olduğunu kimseye söylememişti. Üç ay bitene kadar da sadece kocası ile paylaşacaktı bu güzelliği.

Abisi bir anda karşısına çıktığında eli istemsizce karnına gitti. Bir yılı geçmişti görüşmeyeli. Oğuz abisinin üzerine bir olgunluk çökmüştü. Dalgalı kumral saçlarını ehlileştirmiş ve yana doğru taramıştı. Yüzünde her daim yumuşak bir tebessüm gizleyen abisi gitmiş hiçbir duygu kalmamıştı gözlerinde. Açık teni güneşte durmaktan yanmış altın kahverengine dönmüştü. Sakalları epeyce uzamış görünüşüne bilgece bir hava katmıştı. Görmeyeli biraz zayıflasa da duruşu hiç olmadığı kadar öfkeli ve savunmaya hazır bir şekilde kuvvetliydi.

“Allah kabul etsin,” dedi Neslihan usulca ve ekledi “ben de eve geçiyordum, Alparslan Cuma’yı kılıp gelene kadar bekledim.”

Sanki araya hiç zaman ve mesafe girmemişti de dünün devamını yaşıyorlarmış, kaldıkları yerden devam ediyorlarmış gibi konuşmuştu.

“ben-“ diye kekeledi Oğuz. Neslihan’ın aksine o ne diyeceğini bilemiyormuş gibiydi. Neslihan hiç tereddüt etmeden abisinin boynuna sarılıp “hoş geldin,” dedi gözyaşları içinde.

Oğuz da titreyen ellerini kardeşine dolayıp “hoş buldum,” diyebildi nihayetinde.

Birlikte Kuşkonmaz Cami’nin arka tarafına geçip banklardan birine oturdular. Martı sesleri rüzgara karışıyor insanlar telaşlı adımlarla önlerinden geçip gidiyorlardı. İkisi ise bir müddet denizi seyretti.

“nasılsın?” diye sordu Nesli sonunda “nasıl geçti- seyahatlerin?”

“çoğunda ruh gibiydim,” Oğuz konuşurken gözlerini denizden ayırmadı, “Sürekli hareket halinde olmak bana kendimi unutturuyordu bu yüzden bir yerde en fazla iki hafta kalabiliyordum.”

“çok üzgünüm,” Neslihan’ın sesindeki bir tını Oğuz’un dönüp ona bakmasına sebep oldu.

“ben de,” dedi omuzları çökmüştü.

“o- onu hiç gördün mü?” Neslihan kendini tutamayıp bu soruyu sorduktan sonra pişman olmuştu ama çok geçti.

“gördüm,” dedi Oğuz usulca “boşandıktan çok uzun bir süre sonra çıktı karşıma. Arayıp bulmuş meğerse.”

“ne konuştunuz?”

“boş ver”

“o kadar mı kötüydü?” Neslihan başını eğip ona bakmaya devam edince Oğuz omuz silkti.

“ilk defa gerçekten onu gördüm. Maskesiz, numarasız sadece o oturdu karşımda ve anlattı. Onu anladığıma şaşırdım. Kendime kızdım ve konuşmamız bittiğinde ona sadece acıyordum.”

“nerede şimdi?”

“gitti, bir daha karşımıza çıkmayacak. Bu arada sana özürlerini iletmemi istedi. İlyas abimin evinde çıkardığı rezillik yüzünden.”

“anladım,” diyebildi Nesli sadece.

“sen-“ Oğuz durdu. Yutkunup kardeşine döndü, “sen nasılsın? Nasıl gidiyor sen ve şey- o- Alparslan.”

Neslihan yüzüne bir gülümseme yayılmasına engel olamamıştı. Zaten Oğuz sormasa bile kardeşinin parıldayan yüzünde görmüştü gerçeği. Neslihan mutluydu, hem de çok.

“iyiyiz,” dedi Neslihan “zaman koşuyor sanki. Biz de yetişmeye çalışıyoruz. Bazen işler çok yoğun oluyor, bazen nispeten daha rahat geçiyor. Alparslan çalışmayı benden çok sever zaten. Yoğunluk olmayınca canı sıkılıyor.”

“ne güzel.”

Neslihan tebessümü çekingen bir halde titrerken “akşam bize yemeğe gelsene,” dedi.

“Nesli-“

“Alparslan da çok sevinir.”

“buna şüpheliyim.” Derken Oğuz’un halinde kendini savunma arzusu vardı. Neslihan başını iki yana sallayıp “bize bir şans ver,” diye fısıldadı. Sesi çatlamış gözleri dolmuştu.

“nasıl olacak Neslihan?” diye sordu Oğuz ciddi bir şekilde “bir araya geldiğimizde hepimizin aklında aynı şey olacak.”

“bir yolunu buluruz,” dedi Nesli umutla “bizi yıkan, acı veren anıların üzerine güzel anıları koyarız.”

“çok yorgunum,” diye itiraf etti Oğuz. Kimseye daha önce söylememişti bunu. Herkesi daha iyi olduğuna, devam ettiğine ikna etmeye çalışıyordu ama Neslihan- ona bunu rahatlıkla söyleyebilirdi.

“biliyorum,” Neslihan anlayışla abisinin koluna girip başını omzuna yasladı. Oğuz da başını onun başına yasladı.

“canım acıyor Nesli, yıllarımı bir yalana kurban etmenin yasını tutuyorum ben. Aldatılmış olmanın utancını yaşıyorum her gün.”

Neslihan, abisinin kolunu daha çok sıktı. Ona utanma demeyecekti, ya da yas tutma. Hepsini yaşamalı ve geçip gitmeliydi üzerinden. Zamana ihtiyacı vardı. Zaman ve anlayış. Biraz da güzel haber. Neslihan başını kaldırıp abisine baktı.

“dayı oluyorsun,” dedi gözlerinde yaşlarla. Oğuz bir an güldü sonra gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Başı önünde gözlerini kurularken Neslihan “henüz beş haftalık,” diye devam etti, “daha kimseye söylemedik ama sen ayrıcalıklısın. Benim favori kardeşim olman sebebiyle.”

Oğuz daha çok gülüp başını salladı, “sen de benim favorim oldun her zaman.”

“biliyorum,” dedi Nesli ukala bir tavırla ve ekledi, “ayrıca akşam bize yemeğe geliyorsun-“ Oğuz ağzını açacak oldu ama parmağını kaldırıp “sakın bana hamilelik kartını kullandırma onu önümüzdeki aylara saklıyorum,” diyerek susturdu.

“tamam,” dedi Oğuz sonunda

“güzel,” Neslihan sevindiğini belli etmemeye çalıştı. Bir yavruyu ürkütüp kaçırmamaya çalışmak gibiydi bu, “ayrıca İsmail abim ve İlyas abim ile ilgili planlarımız yarım kaldı. Onları halletmemiz gerekiyor. Yeni bir strateji belirlemeliyiz. Yeğenlerim aradaki buzları biraz eritir gibi oldu ama ikisi arasındaki mesele olduğu gibi duruyor.”

“tamam,” dedi Oğuz yine. Sanki Nesli’nin durmadan konuşup başını şişirmesini özlemiş gibiydi.

“Oğuz,” dedi Nesli ve bir an durakladı. Oğuzhan ona baktı. Kardeşi usulca ekledi “abi”

Gözlerindeki kederi gördüğünde Neslihan ciddi bir yüzle “söz ver bana,” diye fısıldadı “abilerimiz gibi olmayacağız. Aramıza o duvarı kendi ellerimizle örmeyeceğiz. Birbirimize sırtımızı dönmeyeceğiz.”

Oğuz yutkundu. Böyle anlarda aralarındaki o bir yaşlık küçük mesafe de kaybolur giderdi. Hissettiklerini dile getirmeye kelimeler yetmezmiş gibi başını salladı. Gözlerinde verdiği sözün nişanını gördü Neslihan. Daha fazla konuşmadılar.

Akşam Nesli, kapısı çalındığında koşar adımlarla gidip kapıyı açtı. Abisi karşısındaydı. Gülümseyip içeri buyur etti. Oğuz çekingen ama dik bir duruşla içeri girdi. Etrafına göz gezdirirken Nesli getirdiği çiçeği alıp kokladı.

“nasıl da bilir gönlümü almayı,” dedi koluna girerken. Salona girdiklerinde Alparslan onu ayakta karşıladı.

“hoş geldin Oğuzhan,” dedi elini uzatıp. Oğuz kendisine uzatılan elin ne demek olduğunun farkındaydı. Alparslan’la tokalaşırken iki adam birbirlerinin gözlerinin içine bakıp son bir kez birbirlerini tarttılar.

“hoş buldum Alparslan,” dedi Oğuz elini çekerken, “Nesli davet ettiği için geldim. Umarım rahatsızlık vermemişimdir.”

“Nesli’nin ailesinin her zaman bu evde de benim gönlümde de yeri vardır,” cevabı Oğuz’u şaşırtsa da yarım ağız güldü.

Masaya oturduklarında Nesli tek başına sohbeti yürüttü bir müddet. Ardından Alparslan ona karşılık verdi ve en sonunda Oğuz da üç beş lafa katıldı. Zararsız havadan sudan konulardan konuştular. Hatta bir kere iki adam ligin durumundan bile bahsetti. Alparslan hiç Trabzon’a gitmediğini söyleyince Oğuz, Nesli’ye dönüp “önümüzdeki yaz kocanı bir yaylaya çıkart da temiz hava alsın,” deyince Alparslan gülüp “önümüzdeki yaz müsait olacağımızı sanmıyorum,” diye karşılık verdi.

Oğuz ne demek istediğini anlamıştı, “yeğenim için endişeleniyorsan aklın kalmasın merak etme.”

Alparslan, Neslihan’a bakıp onay alınca “sağ ol,” dedi Alparslan “evladımın kalabalık bir ailesi olacak inşallah.”

“sağlıkla gelsin,” Oğuz iç geçirip dalıp gitti. Yemeğine devam ederken Alparslan bir an tereddüt etse de “Oğuz,” diye lafa girdi, “biliyorum senin benim aileme karşı hissettiğin öfke çok büyük-“

“ailene değil,” diye düzeltti Oğuz “ama-“

“biliyorum,”

Birbirlerinin laflarını tamamlamak cümlelerin sonunu getirmekten daha kolaydı o an. Neslihan ise sessiz kalmaya karar vermiş gibiydi. Bu; ikisinin konuşup anlaşması gereken bir meseleydi.

“kardeşim bir daha gündem olmayacak, sana şunu söylemek istiyorum sadece. Ben, onun ne yaptığının farkındayım. Hepimiz öyleyiz. Hiçbirimiz onun işlediği bu günahı küçümsemedik ya da görmezden gelmedik. Ancak ailesi olarak da yanında olmak, toparlanması için ona destek olmak vazifemizdi.”

“anlıyorum,” dedi Oğuz. Gökhan’ın intihar ettiğini ve bu konuda oldukça kararlı olduğunu İzel’in onu yıllarca manipüle ettiğini biliyordu.

“kendine bir hayat inşa etmeye çalışıyor, buradan ve bizden uzakta. Kardeşim neyi kaybettiğinin farkında. Birlikte geçireceğimiz bayramları, iyisinde kötüsünde bir araya gelip kocaman bir aile olacağımız her anı kaybetti o. Ömrü boyunca ödeyeceği bedel bu.”

Koca bir sessizlik. Alparslan’ın yüzündeki ciddi ve ama kederli ifade. Oğuz hepsini zihnine kaydediyordu o an. Anlıyordu. Anlamlandırıyordu. Gökhan’ın cezası bu olacaktı.

“ancak aynı bedeli neden sen de ödüyorsun bunu anlamıyorum,”

Oğuz bir an ne diyeceğini bilemeden adama bakakaldı. Ağzını açtı ama verecek bir cevabı yoktu.

“demek istediğim; ben seni kardeşim olarak kabul etmeye hazırım. Annem ve kız kardeşim de hanelerinde senin için her zaman seve seve bir yer açacaklar. Ama iki kişinin hatasının bedelini çok fazla insan ödedi Oğuz. Artık bitsin. Ne kendine yap bunu daha fazla, ne benim aileme, ne de kendi ailene. Eğer sen de hazırsan kardeş olalım, arkadaş olalım.”

Oğuz neredeyse ağlamaya başlayacaktı. Bu açık davet ve özel bir ricaydı. Alparslan incelikle annesi ve kız kardeşi için istemişti bunu. Bir kişinin günahını daha fazla herkese ödetme! Yutkundu. Başını salladı.

“hazırım,” diyebildi sesi istediğinden daha kısık çıksa da aldırmadı, “ailemle ve ailenle aynı sofraya oturmaya, aynı bayramları kutlamaya hazırım.”

Neslihan güldü. Aynı zamanda ağlıyordu da. Gözlerini peçeteye silerken burnunu çekip “canım trileçe çekti,” diyerek daha çok ağlamaya başladı.

İki adam göz göze geldiler. Oğuz yanağının içini ısırıp tavana bakarken Alparslan da masadan kalkıp “karamelli mi?” diye sordu. Dışarı çıkmak için hazırlanmaya başlamıştı bile.

 

SON KISIM

Oğuzhan gittikten sonra baş başa kalan karı koca üçlü koltuğa oturup ayaklarını uzatmışken Alparslan karısını kendine çekip elini karnına koydu. Diğer elini de göğüs kafesinin üstüne kapatıp “kıymetlilerim,” diye fısıldadı. Neslihan başını kocasının omzuna yaslayıp gözlerini kapattı. Damağında yediği trileçenin tadı duruyordu hala. Başından beri istediği her şey bu anın içinde toplanmıştı sanki. Tüm ruhuyla ve bedeniyle ait olmak istediği adamın kollarında ikisinden bir parçayı içinde taşırken anın tadını çıkarttı.

“sence kız mı olacak erkek mi?” diye sordu Neslihan. Kocasının karnının üzerinde gezinen elini iki eliyle tutarken.

“sağlıklı olsun da,” Alparslan verdiği cevaba kendi gülüp devam etti, “ama delikanlılık zamanlarımdan beri bir kız evlat istemişimdir Allah’tan.”

“kız,” dedi Neslihan “kız evlat berekettir.”

“rahmettir,” diye devam etti adam “annesi gibi zarif, güzel bir kızım olsun.”

“sen çok iyi bir baba olacaksın,” Neslihan olduğu yerde biraz dönüp kocasına baktı. Yüzünde hüzün görünce “ne oldu?” diye sordu hemen.

“babamı hatırladım,” diye yanıtladı adam “o da benim yaşlarımdayken almış ilk çocuğunu kucağına.”

“seni yani”

“evet,” kocası saçlarını okşayıp anlatmaya devam etti, “üç kardeş içinde en çok ben zaman geçirdim onunla. Gökhan neredeyse hiç hatırlamaz babamı. Elimden geldiğince ben koruyup kollamaya çalıştım onu ama beceremedim işte. Belki de o yüzden-“

“yapma kendine bunu sevgilim,” diye araya girdi Neslihan “olan bitenin suçunu tek başına üstlenemezsin. Bana dediklerini hatırla. Önce kendimize karşı adaletli olmalıyız.”

Alparslan bir an karısının yüzüne dalıp gitti. Ona kavuşabildiği için Allah’a şükretti. Sevdiği kadının yüzüne bakmak gönlüne ferahlık veriyordu sanki.

“haklısın,” dedi huzur içinde.

“önümüzde çok güzel günler var. Birlikte yaşayacağız. Birlikte yaşlanacağız. Bu günlere gelene kadar çok sınandık. İstemeden ardımda kırık bir kalp bıraktım. Çok fazla şey bozuldu, dağıldı ama sonunda seninle bu huzurlu yuvayı kurabildik.”

Neslihan kendini çekip ayaklarını topladı ve kocasının karşısında bağdaş kurup ellerini tuttu.

“geçmişin hesabını kapattık artık,” diye devam etti. Alparslan onu dinlerken yüzünde dingin bir tebessüm vardı.

“ben de sana vicdan azabı çekmeyi yasaklıyorum kocacığım.”

“anlaşıldı.”

“seni seviyorum Alparslan Akman,” dedi Neslihan. Kalbi bu adamın sevgisiyle genişlemişti. Alparslan karısının yüzünden tutup alnından öptü.

“seni seviyorum Neslihan Akman,” diye karşılık verdi. Bu duygu tarifsizdi.

 

-şimdilik son-

.

.

minik yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen

yorumlarınızı bekliyor olacağım.

Neslihan'ın macerası da burada nihayet eriyor.

yeri geldi burada hep birlikte güldük, ağladık

yeri geldi Neslihan'a kızdık

ama ben kızımı çok seviyorum ve mücadelesi benim için çok kıymetli

umarım sizler de keyif alarak okumuşsunuzdur.

gelelim 3. kitaba..

SEVMEYİ ALDATMAK

Oğuzhan'ın hikayesine odaklanacak

ve yine buradan devam edecek

merak etmeyin sizi fazla bekletmeyeceğim

bölümler devam edecek inşallah

o vakte kadar kendinize çok iyi davranın

ve Allah'a emanet olun :)

 

Bölüm : 17.02.2025 11:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM YİRMİ İKİ
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...