Yeni Üyelik
1.
Bölüm

SUÇLU

@randomunkralicesi1

 

 

 

/1.Bölüm:Suçlu/

 

 

 

 

Suç, bir insana ömrünün ilk yıllarında öğretilirse, o insanın kişiliğine yerleşir kalır. -Ovidius

 

Gökyüzünün her zamankinden daha karanlık olduğu bir anda, ruhumu boğan bir odada sağ elimde bulundurduğum bir dal sigarayla koltuğumda oturuyordum. Bedenen buradaydım ama aklım burada değildi. Aklım ve ruhum saatler önceki o anda sıkışıp kalmıştı.

Bir şey yapmıştım.

Bütün hayatımı ve geçmişimi etkileyen.

Öyle bir şey yapmıştım ki hiç yaşanmamış çocukluğum bile kırgındı bana.

Birini öldürmüştüm.

Bir canın Azrail'i olmuştum.

Basit bir şeymiş gibi söylüyordum ama değildi.

Bir insanı öldürmekle kalmamıştım kendi ruhumu da öldürmüş gibiydim.

Aslında sorun bu değildi. Daha önce de gözümü bile kırpmadan insan öldürmüşlüğüm olmuştu. O insanları öldürürken vicdanım bile sızlamamıştı. Zaten öldürdüğüm insanlar vicdansız insanlardı.

Bu insanlar kadın katilleriydi.

Bu insanlar tecavüzcuydu.

Ben onları bedenen öldürüyorsam onlarda kadın erkek fark etmeksizin ruhlarını öldürüyordu.

Bu insanlar iyi bir iş adamı gibi görünen ama iyi işler yapmayan insanlardı.

Bunlar size anlatabileceklerim. Yaşadığımız bu dünya da bizim tahmin bile edemeyeceğimiz kadar kötü insan vardı. Kötülük yapıp cezasını bile çekmeyen, zengin oldukları için diğer kesimden ayrılan ve onlara herkesten ayrı muamele gösterilen, binlerce belki de milyonlarca insan.

Bu insanlara adalet işlemiyordu. Ne yaparsanız yapın hak ettiklerini çekmelerini sağlayamıyordunuz.

Örneğin, Bir adam düşünün sırf takıntılı olduğu için bir kadını öldüren. Bu adamın önce bir yargılanması gerekir. Bu dediğime bakmayın ülke adaleti sağ olsun bazı piçleri yargılanmaktan kurtarabiliyor.

Şanslıysak adamımız yargılandı diyelim. Mahkeme sonucunda bence müebbet yemesi gerekirken adalet sistemimiz sağ olsun son yıllarda çok cimri çalıştığından katilimize 6 ve yatta 7 yıl hapis cezası veriyor.

Bir insanın canı 6,7 yıla bedelmiş gibi...

Hapis süresini gören sözde masum olan adamın ailesi mahkeme kararına itiraz ediyor ve dava tekrar gündeme alınıyor. Katilimizin ailesinin bazı cömert davranışlarından dolayı zaten az olan ceza süresi 2 ve yatta 3 yıla iniyor.

İşin komik olan kısmı şu zaten zar zor verilen ceza tamamlanmadan adamımız serbest kalıyor ve elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda dolaşmaya başlıyor.

Kim bilir kendisine öldürebileceği yeni bir kadın bulmak belki de yeni bir ailenin hayatını karartmak için..

Ne olacak peki o kızın ailesine

Ne olacak o kızın arkadaşlarına

Ne olacak o kızın kurduğu ama gerçekleştiremediği hayallere

Sırf bir kadına takıntılı olduğu için. İnsan öldürebilen şerefsizlerden bahsediyorum ama bunlar kötünün iyisi.

İşte bende suçlu olmalarına rağmen cezasını çekmeyen ve suçunu kabul etmeyen mahlukatları öldürme kısmında devreye giriyordum.

Bu haberleri duyduğum bir gün kendi çapımda bir adalet çemberi oluşturmaya karar vermiştim. Kabul ediyorum yaptığım pek doğru bir davranış değildi.

Hiçbir suçlu ama ben kötüleri öldürüyorum diyerekten kurtulamazdı ama ben daha fazla dayanamamıştım.

Artık çoğu duyguyu hissetmeyen yüreğimde ufacıkta olsa bulunan vicdan duygusu; beni geceleri rahat uyutmuyor, onların intikamını almaya itiyordu.

Asıl size söylemek istediğim şey bu değildi.

Benim asıl sorunum insan öldürmek de değildi.

Ben çocukluğumun katili, geceleri bitmeyen kabuslarımın baş kahramanı olan adamı öldürmüştüm. Ben şimdiki benliğimi oluşturan, geçmişimin neredeyse tamamı olan adamı öldürmüştüm.

Ben babamı öldürmüştüm.

Evet doğru okudunuz babamı öldürmüştüm. Hem de öz be öz babamı.

Baba dediğime bakmayan "baba" kelimesini zerre hak etmeyen bir insandı benim gözümde.

O da iyi bir insan değildi. Çocukluğumun katiliydi.

Annem öldükten sonra babam çok değişmişti. Annem yaşadığı zamanlarda aramız o kadar da kötü değildi. Ama kimin umurundaki o zamanları neredeyse hatırlayamıyordum. Kesik kesik anılar canlanıyordu gözümde.

5 yaşında annemi kaybetmiştim o zaman başlamıştı bizim babamla aramızda olan bitmek bilmeyen bu savaş,

5 yaşına kadar bana sevgi gösterdiyse bile annem öldükten sonra kesti benden o sevgisini.

İyice içine kapanık birine dönüşmüştü. Çok sertti sadece bana değil çevresindeki herkese. Yanındaki herkesten nefret etmeye başlamıştı ama en çok da benden.

Bir gün çok net hatırlıyorum babama "Neden beni sevmiyorsun" diye sormuştum. Keşke sormaz olaydım.

Beni bodrum kata tıkmadan önceki söylediği cümle şuydu "Gözlerin ve saçların tıpa tıp ona benziyor. Bana onu hatırlatıyorsun"

2 gün boyunca aç ve susuz bir şekilde kapalı bırakmıştı beni o bodrumda. Ne kadar korkuyorum. diye yalvarsam da çıkarmamıştı. Saatlerce ağladığımı, neden beni sevmiyorsun diye bağırdığımı hatırlıyordum.

O günden sonra babam bana çok kötü davranmıştı.Bazen dövüyordu, bazen kendisi açtığı yaraları sarıyordu. Küçük yaşta bunu bir sevgi göstergesi olarak algılamıştım. Çocukluk aklı işte herkes babasından sevgi görmek isterdi. Benim de o zamanlar en çok ihtiyacım olan buydu.

Annemi kaybetmiştim ben nasıl bilebilirdim kaybetmekten korktuğum babamın zaten bana hiç gelmediğini...

10-11 yaşlarımdayken bu temaslar baya artmıştı. Çok sık dövmeye başlamıştı beni. İçip içip eve gelir bir posta sarhoş bir şekilde döverdi, bir postada ayıkken. Sadece dövse o bile iyiydi. Ama o bana ağza bile gelmeyecek hakaretler ediyor bir yandan da saçlarımı çekiyordu.

Dövmesi ve yatta hakaret etmesi o kadar canımı yakmıyordu ama saçımı çekmesi kalbimin ortasına öyle bir acı veriyordu ki.

Saçlarıma sanki dünyanın en iğrenç varlığıymış gibi bakıyordu.

Benim babam benim saçlarımı hiç okşamamıştı....

Kesmişti saçlarımı. Gözünü bile kırpmadan, hiç acımadan kesmişti.

Oysaki ben seviyordum saçlarımı. Anneme ait elimde bulunan tek fotoğrafta fark etmiştim. Benim saçlarım anneme benziyordu o yüzden seviyordum ben saçlarımı. Neden kesiyordu ki benim saçlarımı çok mu çirkin gözüküyordum.

 

Babamla olan kötü anılarım çok fazlaydı. Ama öyle bir anım vardı ki ben o saatten sonra ne eskisi gibi içten kahkaha atabilmiştim ne de eskisi gibi doya doya ağlayabilmiştim. Ben o olaydan sonra ruhu bedenini terk etmiş bir cesetten başka bir şey değildim.

Şimdiki soğuk, hiçbir şeye gülmeyen ben o zaman doğmuştum. Tam o an hem küllerimden doğmuştum hem de küllerimde boğulmuştum.

 

13-14 yaşlarıma geldiğinde bana artık dövüşmeyi öğrenmem, silah nasıl tutulur, bir adama nasıl işkence edersin gibi şeyleri öğrenmem gerektiğini söyledi. Sebebini sorduğumdaysa gelecekte onun varisi olacağımı söylemişti.

Ben istemedim ne bir insan öldürmek ne de o kişiye ölünceye kadar işkence etmek. Ama zorladı beni.

Kendi eliyle eğittiği silahın bir gün kafasına dayanacağını bilmeden...

Saatlerce sırf karşı çıktım diye dayak yedim, işkence gördüm ama yine de kabul etmedim.

Ama başardı. Her zaman başarırdı.

O yaşıma kadar birilerini öldürmenin bu kadar kolay olamayacağını düşünüyordum. Hala daha masum birini öldürmenin bu kadar kolay ve basit bir şey olacağını düşünmüyorum.

Ama insan katillerini öldürmek o yaşta yapabileceğim en basit şeydi.

18 yaşıma geldiğimde artık çoğu şeyin farkına varmaya başlamıştım. Babam sanki beni bir köle gibi kullanıyor yapmak zorunda olduğu kötü işleri bana yaptırıyordu.

Ben artık babamın altında ezilmek istemiyordum .

Babam benim onun emirlerine uyduğumu zannederken ben onun elinden şirketini alma planları yapıyordum.

Başardım da tam annemin ölüm yıl dönümünde ondan her şeyini aldım. Hem de acısını çıkara çıkara.

O günden beridir babamla hiç yüzyüze gelmemiştik.

Bugün ise o eve bir gerçek üzerine gitmiştim. Gerçek zannettiğim ama yalan olan bir gerçek

Bütün hayatımı alt üst eden bir gerçek.

Hayatımı mahveden bir gerçek.

Bunun intikamını babamdan almıştım. Öldürmüştüm onu.

Benim çocukluğumu öldürdüğü gibi öldürmüştüm.

Ruhumu öldürdüğü gibi öldürmüştüm.

Ama sonunda öldürmüştüm nihayetinde hak ettiği son buydu ve ben bunu gerçekleştirmiştim.

Şimdi de oturduğum bu koltukta geçmişimi düşünüyordum bana yaşattığı bunca acının boşunaolduğu gerçeğiyle yüzleşiyordum.

Yüzleşmek bana hiç iyi gelmiyordu düşüncelerimin seslerinde boğuluyordum.

Sigaramın bittiğini avucumda biriken küllerinin canımı yakmasıyla fark etmiştim. Normalde acıyıçok hisseden biri değildim ama şuan duygusal bir boşluktaydım.

Bu kadar savunmasız olmamam gerekirdi ama elimde değildi işte.

Babam ölmüştü benim. Nefret ettiğim babam.

Kendi ellerimle öldürmüş olduğum babam.

Vicdanım sızlıyordu.

Korkuyordum, hemde çok korkuyordum.

En çok korktuğum şey duygu olan korku değildi.

Ben pişman olmaktan korkuyordum.

Babamı öldürmekten pişman olmaktan korkuyordum.

Ben aynı anda bir çok duyguyla yüzleşirken telefonumun zil sesi karanlık odada yankılandı.

Bu herkesin bildiği hattımdı.

Katil kimliğimin altında yatan o masum kişinin.

Neden aradıklarını tahmin edebiliyordum. Büyük ihtimalle babamın öldüğünün haberini vereceklerdi.

Herkes beni yurt dışında yasayan masum, cıvıl cıvıl ve hiçbir şeyden haberi olmayan korkak bir kız zannediyordu.

Normalde telefonu hemen açmayacaktım. Çünkü daha tam anlamıyla düşüncelerimi toplayamamıştım.

Ama çalan telefonumuz zil sesi beni daha da sinirlendirmeye başlamıştı daha fazla o zil sesine dayanamadım ve aramayı cevapladım.

"Çisem Hanımla mi görüşüyorum?" telefondan gelen ses kalın ve kendinden oldukça emin bir erkek sesiydi.

"E-evet buyurun benim." masum kızlar hiç bilmedikleri bir numara onları aradığı zaman nasıl davranırsa öyle davranıyordum. Sesimi bilerek titreterek ve biraz da korkmuş bir şekilde çıkarmaya çalıştım.

"Çisem Hanım, Ben İstanbul Emniyet Müdürlüğünden başkomiser Mert Çakır." Babamın ölümü koskoca müdürlüğün başkomiserini bile ilgilendirecek kadar ciddi bir konuydu.

Konuşmadan önce biraz bekledim. Baş komiserin neden beni aradığını düşündüğümü sanması için.

Uzun süren dakikalar sonucu sesimi biraz telaşlı çıkartarak "Anladım Mert komiserim.B-beni neden aramıştınız. ? " bilerek ağlamaklı bir tonda sormuştum.

"Çisem Hanım öncelikle sizden sakin olmanızı istiyorum. Acilen Türkiye'ye geri gelmeniz gerekiyor. Sizi ilgilendiren çok önemli bir konu var." Babamın öldüğünü söyleyememişti.

Zavallı komiser yüreğimin kaldıramayacağını düşünüyordu herhalde. İçimden bu düşünceme gülmek gelsede şuan çok ciddi bir konuda konuştuğumdan bunu gerçekleştiremedim.

Acil Türkiye'ye gelmem lazım benim arkadaşlar. Babam öldü ya jdjsjsksks

"Neden sakin olmam gerekiyor. Önemli birşey mi oldu komiserim?"

"Çisem Hanım size yalan söyleyemem. Sizi yakından ilgilendiren bir mevzu var. Babanız maa-

Baba dediği gibi sözünü kesmiştim sanki beni harekete geçirmek için tek bir kelime yetermiş gibi. Hayatım buna bağlıymış gibi.

"B-babam mı ? Babama birşey mi oldu ?" Sesimi bilerek ağlamaklı ve talaşlı çıkarmıştım.

"Bunu telefonda söylemem uygun olmaz Çisem Hanım Türkiye'ye geldiğiniz zaman konuşuruz. Lütfen çabuk gelmeye çalışın"

"Tamam ben geliyorum hemen. "

Telefonu kapatmıştım. Sanki hemen yola çıkmalı ve babamın yanına gitmeliymişim gibi.

Onlar beni yurt dışında zannededursunlar; ben İstanbul'daki evimde, babamı öldürmeme sebep olan ve hayatımı kaydıran gerçeği sindirmeye çalışıyordum.

Boğuluyordum.

Hayatımın yalan olduğu gerçeğiyle yüzleşiyordum.

Ben Çisem, geceleri bir katil olan Çisem

Ben Çisem, çocukluğu mahvolan Çisem

Ben Çisem, babasını öldüren Çisem

Hayır yanlış oldu.

Ben Çisem Uysal, öz zannederek öldürdüğü babasının üvey olduğu öğrenen, bu gerçeğin altında ezilen Çisem Uysal

 

 

 

 

 

O günden sonra babam bana çok kötü davranmıştı. Bazen dövüyordu, bazen kendisi açtığı yaraları sarıyordu. Küçük yaşta bunu bir sevgi göstergesi olarak algılamıştım. Çocukluk aklı işte herkes babasından sevgi görmek isterdi. Benim de o zamanlar en çok ihtiyacım olan buydu.

 

Annemi kaybetmiştim ben nasıl bilebilirdim kaybetmekten korktuğum babamın zaten bana hiç gelmediğini...

 

10-11 yaşlarımdayken bu temaslar baya artmıştı. Çok sık dövmeye başlamıştı beni. İçip içip eve gelir bir posta sarhoş bir şekilde döverdi, bir postada ayıkken. Sadece dövse o bile iyiydi. Ama o bana ağza bile gelmeyecek hakaretler ediyor bir yandan da saçlarımı çekiyordu.

 

Dövmesi ve yatta hakaret etmesi o kadar canımı yakmıyordu ama saçımı çekmesi kalbimin ortasına öyle bir acı veriyordu ki.

 

Saçlarıma sanki dünyanın en iğrenç varlığıymış gibi bakıyordu.

 

Benim babam benim saçlarımı hiç okşamamıştı....

 

Kesmişti saçlarımı. Gözünü bile kırpmadan, hiç acımadan kesmişti.

 

Oysaki ben seviyordum saçlarımı. Anneme ait elimde bulunan tek fotoğrafta fark etmiştim. Benim saçlarım anneme benziyordu o yüzden seviyordum ben saçlarımı. Neden kesiyordu ki benim saçlarımı çok mu çirkin gözüküyordum.

 

Babamla olan kötü anılarım çok fazlaydı. Ama öyle bir anım vardı ki ben o saatten sonra ne eskisi gibi içten kahkaha atabilmiştim ne de eskisi gibi doya doya ağlayabilmiştim. Ben o olaydan sonra ruhu bedenini terk etmiş bir cesetten başka bir şey değildim.

 

Şimdiki soğuk, hiçbir şeye gülmeyen ben o zaman doğmuştum. Tam o an hem küllerimden doğmuştum hem de küllerimde boğulmuştum.

 

13-14 yaşlarıma geldiğinde bana artık dövüşmeyi öğrenmem, silah nasıl tutulur, bir adama nasıl işkence edersin gibi şeyleri öğrenmem gerektiğini söyledi. Sebebini sorduğumdaysa gelecekte onun varisi olacağımı söylemişti.

 

Ben istemedim ne bir insan öldürmek ne de o kişiye ölünceye kadar işkence etmek. Ama zorladı beni.

 

Kendi eliyle eğittiği silahın bir gün kafasına dayanacağını bilmeden...

 

Saatlerce sırf karşı çıktım diye dayak yedim, işkence gördüm ama yine de kabul etmedim

 

 

 

Loading...
0%