
Akşam yemeğinden hemen sonra herkes kutlama için hazırlanmaya gitmişti. Chris önce bir duş aldı. Dalabından beyaz bir takım elbise seçti. Bu sefer üzerinde kırmızı detaylar vardı. Düğmeleri de kırmızıydı. Aile içi etkinliklerde, onlara olan sevgisini temsilen, kırmızı rengini kullanmayı alışkanlık edinmişti. Üstünü değiştirdi. Aynada son kez saçlarını düzeltip dışarıya baktı.
O kadar oyalanmasına rağmen daha bir saati var gibi görünüyordu.
Eh, o kadar da hazırlanmıştı hani... Odasında oturup kıyafetlerini kırıştıramazdı. Terzi odası geldi aklına. Ablası hazır mıydı acaba? Onu görmeye gidebilirdi.
Tabi, içinde bir yerlerde asıl amacının ablası olmadığının farkındaydı.
Sakin adımlarla terzinin odasına ilerledi. Nazikçe kapıyı çaldı. Terzinin hizmetçilerden biri açtı. Gelen kişinin prens olduğunu fark edince telaşla geri çekildi ve saygıyla eğildi. "Hoşgeldiniz prensim." dedi. Chris'in formaliteyle pek işi yoktu o an. "Ablam hazır mı?" diye sordu olabildiğince doğal davranarak. Kız içeriye doğru baktı. "Şey..." dedi mırıldanarak.
Jennifer içeriden her şeyi duymuştu zaten. Gülümseyerek dışarı çıktı. "Bir şey mi diyecektin kardeşim?" diye sordu. Chris ablasını gördüğüne sevinmişti. Jennifer mavi kabarık bir elbise giymişti. Saçı da gayet güzel duruyordu. Bu hazır oldukları anlamına geliyordu! "Evet abla. Kutlama salonuna beraber gidelim mi diyecektim." dedi alacağı cevaptan emin bir şekilde.
Ama Jennifer'ın Chris'e istediğini vermeye niyeti yoktu.
"Önden gidip her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol edebilirsin Chris. Biz kutlama zamanı geleceğiz." Ablasından istediği cevabı alamayan Chris bariz bir hayal kırıklığıyla baktı ablasına. "A-ama hazırsanız-" Jennifer cümlenin sonunu beklemedi bile. "Değiliz. Görüşmek üzere!" dedi ve kapıyı kapattı.
İçerideki kanepede uzanan Ymir çekinerek baktı Jennifer'a. "O kadar da kötü davranmasa mıydınız acaba?" diye sordu çekinerek. Jennifer gülümseyerek cevap verdi. "Bir prens olarak sorumluluklarını yerine getirmeli. Bizim yanımızda olması şart değil sonuçta." Ymir karşı çıkamadı, bunun yerine "Artık hazırlanmaya başlasam daha iyi olur sanırım." dedi. Jennifer imalı gözlerle bakıyordu ona. "Kutlamaya daha bir saat var. Şimdiden hazırlanıp yorulmaktansa dinlenmen daha iyi olur."
Aslında Jennifer haklıydı, gerçekten de biraz daha geç hazırlansa daha iyi olurdu ama... Sebebini kendi de bilmiyordu, ama böyle uzanıp durmak daha da sıkıcı bir hale gelmişti sanki. "Elbise o kadar da yorucu değil, ayrıca tekerlekli sandalyede o kadar da yorulmayacağım. Geç kalmaktansa erken gitmek daha iyi olur." dedi açıklayıcı olmaya çalışarak.
Jennifer duraksadı. Elbette asıl sebebi görebiliyordu. Ymir'in kendi iyiliği için onu durdurmalıydı. Ama düşününce... Ymir'i engellemek onun iradesine saygısızlık olurdu. 18 yaşını doldurmuştu ve resmi olarak prensesti artık. Bir prenses olarak kendi kararlarını alabilirdi. "Peki..." dedi çaresizce. "Ymir'in elbiselerini hazırlayın. Ah, bir de saç modeli tasarlasak çok güzel olur."
Bu sırada Chris somurtarak etrafta dolaşıyordu. 'Neymiş, her şeyin yolunda olup olmadığına bakacakmışım!' diye düşündü kendi kendine. Organize eden kişi Eliezer abisiydi! Herhangi bir aksilik çıkması mümkün değildi! Ve haklı da çıkmıştı zaten. Partinin yapılacağı yere gitmişti ve her şey yolundaydı. Şimdi ne yapacaktı? Gidip pasta yapacak hali yoktu ya. Sıkılıyordu!
Odadaki sandalyeye baktı. Oturmak istiyordu ama elbisesini kırıştıramazdı. Annesi nizamı severdi. En azından ilk on dakika kıyafeti düzgün olmalıydı. Dekorasyondan da anlamıyordu, kimseye 'şunu şöyle yap' diyemezdi o yüzden. Boş boş durmaktan başka bir şey yapmıyordu o an.
Odanın bir köşesinde odayı düzenleyen kişileri izliyordu. Ne kadar vakit geçmişti bilmiyordu. Tek bildiği şey artık odanın iyice düzene girmiş olmasıydı. Yavaşça hizmetçilerin sayısı azalmıştı. En son kişi de çıktığında varlığı unutulan Chris köşede kalakalmıştı.
Olduğu yerden odayı gözetlerken kapı tarafında bir hareketlilik fark etti. Ve gördüğü şeye inanamadı.
Kırmızı düz bir elbise gitmişti, eteği kabarık değildi. İki omzunu birleştiren asimetrik bir parça elbiseye hareket katmıştı. Kahverengi saçları ilk defa topuz şeklindeydi. Topuzun üst kısmına beş gül takılmıştı. Birkaç parça saç topuza isyan edercesine yüzüne düşmüştü. Ama o, saçına değil etrafına bakıyordu. Ve göz göze geldiler.
Jennifer Chris'i kapıdan kovduğu için Ymir onu görmemişti. Oysa çok yakışıklı olmuştu. Yine beyaz bir takım vardı üstünde, ama bu sefer kırmızı ayrıntılarla kaplıydı kıyafeti. Bu bir tesadüf müydü? Tabi bunun üzerinde düşünme fırsatı olmadı hiç. Çünkü bir anda odağı parlak altın saçlarına ve o güven veren gözlerine kaymıştı.
Yine birbirlerine bakakalmışlardı.
Chris'in gözleri Ymir'in saçına doğru çevrildiğinde o gözleri yakından takip eden Ymir irkildi. "Ah, burada mıydın Chris?" dedi olabildiğince doğal olmaya çalışarak. Bir anda bu sesle kendine gelen Chris "Hoşgeldin." dedi gülümseyerek. Ymir'in sandalyesini iten hizmetçiye teşekkür ederek nazikçe gitmesini işaret etti.
Ymir odaya baktı. "Her şey çok güzel olmuş." dedi samimiyetle. "Evet." dedi Chirs, "Olabildiğince sade ve zarif olsun istedik." diye ekledi. Ymir hafifçe gülümsedi. "Ne yani, kabarık bir elbise giyseydim oda bu sefer de çoşkulu mu olacaktı?" diye sordu. Chris yakalanmıştı. "Hey! Sadece elbisenin zarifliğine atıfta bulunmuştum." dedi. Ymir istemsizce güldü. "Peki bu kırmızı ayrıntılar niye?" dedi elbisesini kastederek. "Şey, genelde ailemleyken kırmızı detaylı kıyafetler giyerim. Onlara olan sevgime ithafen." Ymir hafifçe gülümsedi. Çok nezaketli bir ayrıntıydı bu.
"Peki sen?" diye sordu Chris. Ymir kast ettiği şeyi anlamıştı. Hafifçe omuz silkti. "Prenses Jennifer ve terzi ekibinin işi." dedi. "Eh, işlerini iyi yapıyorlar. Gülleri bile düşünmüşler." dedi Chris. Ymir somurttu. "Ah şey... Aslında..." diye mırıldandı. Chris sabırla bekliyordu. "A-aslında saçımın o kadar da güzel olmadığının farkındayım." dedi. Chris şaşırmıştı. "Neden öyle düşünüyorsun ki?" diye sordu. Ymir omuz silkti. "Saçım topluyken hiç de güzel durmuyor. Açıkken güzel."
"Her halinle güzelsin."
Ymir bu cümleyi duyunca kafasını kaldırıp Chris'e baktı. Chris telaşla dediği şeyi toparlamaya çalıştı. "Y-yani saçın topluyken de güzel. Elbette saçın açıkken de güzel ama topluyken de yüzün güzel. Ya- yani topuz yapmak da güzel. Bilirsin, saçın da yüzün de-" Durdu. İyice batırmıştı. İltifat etmek bu kadar zor muydu? Hem de gerçekten güzel olduğunu düşünürken! Şimdi yalan söylüyor gibi görünüyordu. "Hadi masaya geçelim. Diğer herkes de gelir birazdan." diye mırıldandı. Tekerlekli sandalyenin arkasına geçtiğinde Ymir'in görüş açısında olmadığına sevinmişti. Kızaran suratını gizlemek kolaylaşmıştı.
Her ne kadar Chris batırdığını düşünse de Chris'in dedikleri Ymir'i rahatlamıştı. Saçının topuz olması gerçekten de kafasına takılmıştı çünkü. Ama Chris güzel olduğunu söylemişti. Onun dürüst biri olduğunu bildiği için topuzun çirkin durmadığına ikna olmuştu.
Sadece birkaç dakika sonra Jennifer da kutlama odasına geldi. Chris ablasına selam verecek vakti bulamadan Prens Eliezer girdi içeri. Mavi ayrıntıları olan beyaz bir takım gitmişti. Ardından mor ayrıntıları olan beyaz bir takım elbiseyle Prens Alexander girdi içeri. Ymir onu görünce hüzünlendi bir an. Prens Alexander'ın neden bu rengi tercih ettiğini tahmin edebiliyordu.
Donnie abisi de mor rengini tercih ederdi.
Dördüz oldukları için abileri çokça karıştırılıyordu. Bu yüzden babaları küçükken onları bir renkle eşleştirmişti. Büyüdükçe birkaç ton değiştirseler de diğer abileri genelde aynı renkte kalmışlardı. Donnie abisi ise kendisine verilen yeşil rengini mor ile değiştirmişti. Çünkü bu renk bilgeliğin rengiydi.
Ve onun izinden giden Alexander da aynı rengi tercih etmişti.
Mor renkli zarif elbisesiyle Kraliçe Belinda ve bembeyaz takım elbisesiyle Kral Theo da geldiğinde tüm aile bir araya gelmişti.
Ymir fazlalıkmış gibi hissetti bir anlığına.
Kutlama odasının tam ortasında yuvarlak bir masa vardı. Kral Theo ve Kraliçe Belinda yerine geçene kadar beklediler. İkisi de oturduktan sonra kraliçenin yanına Prens Eliezer, onun yanına da Prens Alexander oturdu. Chris Ymir'in sandalyesini masaya yerleştirdi ve anne-babasının karşısına, Prens Alexander ve Ymir'in ortasına oturdu. Prenses Jennifer da babasıyla Ymir'in arasına oturduğunda daire tamamlanmış oldu.
Tabi ki sözü ilk alan Kral Theo olmuştu. Masada oturan herkese göz gezdirdi. Normalde 'Sevgili ailem' diye başlardı ama Ymir de burada olduğu için onun dışlanmış gibi hissetmesini istemiyordu, "Kraliçem, prensler ve prensesler. Hepinize üçüncü oğlum Christopher McWilliam'ın 20.yaş kutlamasına geldiğiniz için teşekkür ederim." Gülümsedi. "Bu vesileyle oğlumun doğum gününü kutlamak isterim." dedi.
Chris "Hepinize geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizinde aynı masada bulunmak benim için bir onurdur." dedi heyecanla. Ymir Chris'in bu sözü ailesi için dediğini biliyordu, ama yine de üzerine alınmadan edemedi. Aynı masada dediğine göre bu onura Ymir de dahil miydi?
İkinci kez bir aileye dışarıdan katıldığı için suçlulukla karışmış bir mutluluk hissediyordu.
Chris çok neşeli ve heyecanlıydı. Kraliçe Belinda da oğlunun bu heyecanını görebiliyordu. Önceki yıllarda doğum günü kutlamalarında bu kadar heyecanlı oluyor muydu? Gülümsedi. "Aile geleneğimize uygun olarak doğum günü sahibinin pastayı kesip paylaştırma vakti geldi." dedi.
Chris donakaldı. Chris'in bıçak kullanmada kötü olduğu bilinen bir gerçekti. Chris'in kestiği dilimler yamuk yumuk oluyordu, ayrıca eşit olmuyordu. Tabi aile içinde kimse buna takılmıyordu. Ama şimdi masada Ymir de vardı. Chris kestiği dilimlerin düzgün ve eşit olmasını istiyordu. Ama başarabilir miydi ki? Tam da bu yüzden donakalmıştı.
Ymir Chris'in gerildiğini fark etmişti. Sebebini anlamamıştı, anlamasına da gerek yoktu doğrusu. Sadece Chris'e destek olmak istiyordu. Kraliyet ailesiyle yemek yerken Chris Ymir'e destek olmuştu. Ama dönüp Chris'e bakması çok dikkat çekerdi. Bunun yerine kimseye çaktırmadan sağ elini Chris'in sol elinin üztüne koydu.
Elbette Chris Ymir'in yapmak istediği şeyi anlamıştı. Yemek masasında Ymir'e destek olmuştu, şimdi de Ymir aynı şeyi yapıyordu. Gülümsedi. Dönüp Ymir'e bakmayacağı için elini tutup hafifçe sıkarak teşekkür etti. Doğruldu. Dilimleri düzgün kesebilirdi. Sadece biraz kendine güvenmesi gerekiyordu.
Yanılmıştı.
Chris pastayı ikiye kesti. Oluşan yarımları tekrar ikiye kesti. Çeyrekleri de ikiye kestiğinde elinde sekiz dilim pasta olmuştu. Ve yine yamuk yumuk ve farklı boyutlarda olmuşlardı.
Kesme işinden sonra dağıtma vakti gelmişti. Chris ufak dilimleri görmezden gelerek beş dilimi tabağa yerleştirdi. En büyük dilimleri anne babasına verdi. Kalan dilimleri de büyüklüklerine göre sıralayıp abilerine ve ablasına verdi. Kalan üç dilimin en büyüğünü Ymir'e vermek için tabağa koydu. Tabağı Ymir'e verse de Ymir pastanın tadına bakmadı. Bunun farkında olmayan Chris kalan sona kalan, dolayısıyla en küçük iki dilimden birini tabağa koydu. Ymir tam o an kendi tabağıyla küçük dilimin olduğu tabağı değiştirdi. Chris itiraz etmek için Ymir'e döndü, ama Ymir çoktan dilime çatal batırmıştı. Ymir ilk lokmasını yedikten sonra Chris'e doğru eğilip "Doğum günü çocuğu en küçük dilimi almamalı." diye fısıldadı. Chris çaresizce Ymir'in gülümsemesine gülümsemeyle cevap verdi ve önündeki dilime çatalını batırdı.
Prenses Jennifer dilimini bitirir bitirmez ayağa kalktı ve Chris'e baktı. "Hadi bakalım, sözünü tutma vakti." dedi neşeyle. Dilimini daha yeni bitirmiş olan Chris şaşkınlıkla bakıyordu ablasına. "Ne sözü?" diye sordu. Jennifer ofladı. "Unuttun mu? İkinci dansı benimle yapacaktın."
Chris bu sözünü hatırlıyordu hatırlamasına da, dans için uygun bir zaman mıydı cidden? "A-Ama müzik olmadan bu şekilde dans etmek biraz-" Jennifer cümlenin sonunu beklemedi bile. Chris'i elinden tutup ayağa kaldırdı. Chris son çare olarak anne babasına baktı, ama ailesi oralı bile olmadı. Abilerine bakma gereği bile hissetmedi.
Biricik prenseslerini üzerler miydi hiç?
Jennifer üçe kadar saydı ve dansa başladılar. Adımları uyumlu ve dengeliydi. Ymir hayranlıkla izliyordu onları. Jennifer ve Chris çok güzel dans ediyorlardı. İstemsizce Chris'in doğum günü geldi aklına. Ymir de bu kadar zarif ve güzel dans edebilmiş miydi acaba?
Chris o an nasıl dans ettiğini umursamıyordu, telaşla ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Danslarını hep yarıda bırakırdı, çünkü yarısından sonra adımları karıştırmaya başlıyordu. Doğum gününde bir yerden sonra Ymir'in adımlarını takip etmiş olmalıydı. Diğer türlü dansın sonuna kadar gitmesi imkansızdı. Ablasıyla olan dansı yarıya doğru yaklaşırken telaşı daha da arttı. Ne yapmalıydı? Ablasına dansın devamını bilmediğini söyleyemezdi. İnanmayıp Chris'in kaçmaya çalıştığını düşünebilirdi. Daha da kötüsü dans dersi almak zorunda kalabilirdi. Kararını verdi.
Ymir'e ayak uydurabilmişti, ablasına da ayak uydurabilirdi.
Dikkatlice ablasını izlemeye başladı. Kabarık elbiseye rağmen ablasının dizini büktüğünü fark edebilmişti. Geri adım atacak olmalıydı. Uyum sağlamak için ileri adım attı. Ama yanılmıştı, Prenses Jennifer da ileri adım attı. İkisi de ileri adım atınca birbirlerine çarptılar, Chris son anda ablasını tutarak düşmesini engelledi.
"Ne yapıyorsun Chris!" dedi Jennifer olayın şokuyla. Chris "Ü-üzgünüm, adımları karıştırdım." dedi telaşla. Jennifer ikna olmamıştı, "Doğum gününde karıştırmamıştın ama." dedi suçlayan ses tonuyla. Chris ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Karıştırdığına emindi, sadece bilinçsizce Ymir'e uyum sağladığı için fark edilmemişti o kadar. Dansın kalanını bilmediğini itiraf etmeli miydi?
"Aslında karıştırmıştı."
Bir anda herkesin odağı bunu söyleyen kişiye, Kraliçe Belinda'ya kaydı. Kraliçe Belinda sözlerine devam etti. "Nasıl fark etmediniz bilmiyorum ama Chris doğum gününde de tam olarak bu adımlarla duraksamıştı. Daha sonra bilmediğim bir kombinasyonla devam etti. Normalde üç ileri bir geri, dört ileri iki geri gitmesi gerekiyordu. Ama o anda dört ileri bir geri üç ileri iki geri sırasını takip ettiler."
Ymir istemsizce adımları hayal etti. Ortaya çıkan kombinasyonu fark ettiğinde şaşkınlıkla "Ama bu Yoshi adımları?" dedi. Ymir hiçbir şey anlamasa da Kraliçe Belinda bu sözün üzerine ne olup bittiğini anlayıvermişti. "Demek ki o andan itibaren Chris senin adımlarına ayak uydurmuş." dedi basitçe.
Tabi, herkes bunun söylemek kadar basit olmadığının farkındaydı.
Jennifer olan biteni daha iyi anlıyordu şimdi. Yine de "O zaman bana da ayak uydurabilirdi." diye söylenmeden edemedi. Chris kendini savunmak istedi. "Denedim! Dizini büktüğünde geri adım atacaksın sandım. O yüzden ileri gitmiştim." Jennifer buna nasıl bir karşılık vereceğini bilemedi. Chris gerçekten de onu takip mi etmişti?
Ymir Chris'in dediklerine anlam veremedi. "İyi de, sen de hep ileri adım atarken dizlerini büküyorsun. Hiç geri adım atarken dizlerini büktüğünü görmedim?" dedi Chris'e. Chris buna şaşırmıştı. "Gerçekten mi? Hiç fark etmemiştim. Sen tekme attıktan sonra geri adım atarken hep dizlerini büküyorsun, bu yüzden herkesin geri adım atarken dizlerini büktüğünü düşünmüştüm." diye karşılık verdi.
"Bir dakika, bir dakika..." diyerek araya girdi Alexander. "Yani siz şimdi sadece diz büküp bükmemesine dikkat ederek birbirinizin adımlarını mı tahmin ediyorsunuz?" dedi şaşkınlıkla. Chris buna nasıl cevap vermeliydi bilmiyordu. "Şey, o kadar antrenmandan sonra Ymir'in adımlarını tahmin edemesem garip olurdu." dedi bariz bir şekilde. Ymir de aynı şeyi düşünüyordu. "Eğer dövüş sırasında Chris'in hareketlerini tahmin edemezsem kolayca yenilirim." diye destekledi.
Dövüş sırasında karşı tarafın hamilelerini okumak o kadar da beklenmedik değildi aslında. Ama dövüşle hiçbir alakası olmayan Kraliçe Belinda, Prens Alexander ve Prenses Jennifer bu duruma şaşırmışlardı.
Neyse ki savaşlarla ve mücadelelerle daha içli dışlı olan Kral Theo ve Prens Eliezer onları anlayabiliyordu.
"Her neyse." diyerek ortamın havasını bozdu Prens Eliezer. "Sanırım artık hediye kısmına geçebiliriz."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |