@raphella_tf
|
Ymir'in antrenmanlarının altıncı günüydü. İşlerini bitiren Kral Theo akşam yemeğine hazırlanmak için odasına yöneldi. Kapıyı açtığında pencerenin önündeki eşini gördü, gülümsedi. "Bir bayanı izinsizce gözlemek hiç de centilmence değil." dedi kendinden emin bir sesle. Bu sözler eşinin tekrar edip durduğu sözlerdi. Belinda yan yan baktı eşine. "O zaman bu gösteriyi izlemesen de olur." dedi umursamazca. Theo meraklanmıştı, eşinin yanına gitti. Chris'in elinde tahta bir kılıç vardı. Ymir'le bir konu üzerine konuşuyorlardı. "Neler oluyor?" diye sordu Theo. "Düellodan önce kuralları konuşuyorlar." dedi Belinda. Theo şaşkınlıkla baktı eşine. Silahlı Chris'e karşı silahsız Ymir düello yapacaktı. Daha da ilginci, Belinda bunu normal karşılıyordu! Ve düello başladı. Ymir anında sağa kayarak kılıcın menzilinden çıktı. Chris mesafeyi kapatmak için ileri atıldığında Ymir saniyesinde Chris'in arkasına geçti. Ymir'in antrenmanlarını izlemiş olan Chris şaşırmak yerine anında tepki verdi, Ymir'in attığı yumruktan kaçtı. Kılıcını savurdu ama Ymir attığı yumruğun ardından ilerlemiş, yer değiştirmişti. Chris ileri doğru yapacağı saldırıların sonunu görebiliyordu. Ymir en ufak açıklıktan kaçacak ve Chris'i zor duruma düşürecekti. Bunun yerine kollarını rahat bıraktı, her açıdan saldırmaya odaklandı. Ymir Chris'in taktiğini fark etmişti. Chris Ymir'i tanıdığını sanıyordu, ama Ymir daha en büyük kozlarını oynamamıştı. Eğildi ve Chris'in ayaklarına sol ayağıyla tekme atmayı denedi. Chris zıpladığı an tekmesini durdurup sağ ayağının üstünde zıpladı, sol ayağını tekrar ileri savurdu. Tekme fazla hızlı olmasa da dengesini bozmaya yeteceğini bilen Chris tekmeyi kılıcın düz kısmını kalkan gibi kullanarak karşıladı. Darbenin etkisiyle hafifçe geri gitmişti. Ymir aşağı düşerken ellerini yere uzattı ve elleri toprağa değer değmez sola doğru ittirdi kendini. Bu sayede Chris'in savurduğu kılıçtan kaçabilmişti. İki ayağı üzerinde durduğu an ayaklarına gelen kılıcı fark etti. Zıpladı, ama Chris gülüyordu. Ymir'i kendi tuzağına düşürmüştü. Kılıcını bir anda durdurup yukarı doğru savurdu. Güçlü olmayan ama tehlike teşkil edecek bir saldırıydı. Elbette Ymir kendi tuzağına düşmemişti. Bedenini ileri attı, ayaklarını yukarı savurdu. Ağırlığını öne doğru verdi. Ayakları kollarından daha üstteydi o an. Chris'in yukarı savurduğu bileğini tuttu. Tüm gücüyle Chris'in bileğine yüklendi. Bu iki şeye sebep olmuştu; Chris öne doğru sendelemiş ve Ymir Chris'i kullanarak havada takla atmıştı. Chris dengesini tekrar sağlandığında Ymir Chris'in arkasına iki ayağı üzerine inmişti. Chris daha arkasını dönemeden Ymir elini Chris'in boynuna dayadı. "Bu inanılmaz." dedi Belinda. Theo tuttuğu nefesi yavaşça bıraktı. "Bu gerçekten çok muhteşem." dedi kendine geldiğinde. Ymir sikahsızken kötü müydü? Silahıyla neler yapacağını hayal dahi edemiyordu! "Jennifer için endişelenmeme hiç gerek kalmayacak." diye ekledi. Normalde Belinda'nın bu noktada Theo'yu korumacılıkla suçlaması gerekiyordu. Bunu yerine "Kesinlikle." demekle yetindi. Chris boynunu tehdit eden ele baktı. Kafasını kaldırdı ve elin sahibine baktı. Ymir gözlerini kocaman açmıştı, heyecanla bakıyordu. Bağladığı saçı gevşemişti, yüzünde çamurlar vardı. O an bir hanımefendiden çok bir savaşçı gibiydi. Bir savaş tanrıçası gibiydi. "Muhteşemsin." dedi istemsizce Chris. Düşünmeden konuşmuştu, ama düşünse de aynı şeyi söylerdi. Basitçe söylemek gerekirse Ymir muhteşemdi. Her açıdan! Ymir Yoshi'de bir süre antrenman arkadaşı aramıştı. Abileri meşgulken düello yapabileceği birini istiyordu. Ama karşısına gelenler bırak saldırmayı, Ymir'in ilk vuruşundan bile kaçamıyordu! Onca yıl aradığı antrenman eşini Yoshi'de değil, Rawel'da bulmuştu. "Muhteşemsin." dedi anında. İkisi de aynı anda aynı şeyi söylemişti. "Berbattım!" dedi Chris. "Gafil avladın beni." "Hiç de bile." dedi Ymir. "Bilmediğin bir sanata karşı savaştın. Çoğu savunma sanatları öğrencisinin yapamadığı kadar ileri gittin. Muhteşemsin." Chris Ymir'in son kelimeyi ne kadar hayranlık ve saygı dolu bir sesle söylediğinin farkındaydı. Bu durum onda garip bir duygu uyandırmıştı. Ne olduğunu bilmiyordu, sadece Ymir'in beğenisini kazanmak onu mutlu etmişti. Biraz gurur vardı. Biraz da aldığı sevgi ve saygının on katı kadar sevgi ve saygı duyması vardı tabi. Kendini eşsiz bir mücevhere bakıyor gibi hissediyordu. Ymir artık Yıldız'ın yanına gitmeliydi, ama gözlerini Chris'in gözlerinden ayıramıyordu. İlk başta bunu gözlerinin güven vermesine bağlamıştı. Ama artık başka bir sebep var gibi geliyordu. Ne olduğunu bilmiyordu, sadece o gözler Ymir'i özel hissettiriyordu. Gözlerini ayırmadan birbirlerine baktılar. Chris yine kalp atışlarının yavaşlamadığını hissetti. Hatta daha da hızlanıyordu sanki. Bu anı bozmayı istemiyordu ama kalbi sanki göğsünü delecekmiş gibi hissediyordu. "Şey..." dedi istemsizce. "Acıkmış olmalısın." Ymir Chris'in dediğini birkaç saniye gecikmeli anladı. "Ah, evet. Yani hayır. Ama Yıldız acıkmıştır." diye geveledi. Sustu. Neden cümle kurmak zordu? Chris gülümsedi, bahçe kapısına yöneldi. "Hadi o zaman." dedi neşeyle. Beraber sarayın kapısından girdikleri an bir hizmetçi önlerine çıktı. "Affınıza sığınarak prensim..." dedi başı eğik bir şekilde. "Kral Ymir hanımefendinin akşam yemeğine davetli olduğunu bildirmemi emretti." Ymir şaşırmıştı. Akşam yemeğine yarım saat bile kalmamıştı ve banyo yapıp üstünü değişmesi gerekiyordu. Reddetme şansının olmadığını bildiği için "B-ben önden gidiyorum Chris!" dedi telaşla. "Leydi Ymir!" diye seslendi hizmetçi anlık bir şaşkınlıkla. Ymir arkasını döndü. Hizmetçi Prens Chris'in yanında Prens Chris'e yakın birine bağırdığını fark etti o an. Kalbini bir korku kapladı. "K-kralımız Yıldız'ın da davetli olduğunu söyledi." dedi sesini kontrol etmeye çalışarak. Ymir buna daha da çok şaşırdı. "Tamamdır, teşekkür ederim!" dedi ve koşmaya devam etti. Hizmetçi kız korkuyla bekliyordu. Chris kıza gülümsedi, tabi kızın başı öne eğik olduğu için kız bunu fark etmemişti. "Bilgilendirme için teşekkür ederiz. Çekilebilirsin." dedi nazikçe. Kız rahatladı, karşılık vermeden geri çekildi. Chris de odasına yöneldi. Sonraki yarım saat Chris için de Ymir için de hayatlarının en telaşlı yarım saati olmuştu. İkisi de olabildiğince hızlı hazırlanmıştı. Chris üstünü değişip Ymir'in kapısına geldi. Kapıyı hafifçe çaldı. Ymir'in "Gelebilirsiniz." dediğini duydu. Chris içeri girdiğinde nefesini tuttu. Ymir'in üstünde yine yeşil elbise vardı. Ama asıl etkileyici olan yüzüydü. Yeni duş aldığı için yüzü gergin ve parlaktı. Çok güzel görünüyordu. Tabi Ymir o anda telaştan ne yapacağını bilmiyordu. Saçı ıslaktı, bu yüzden ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Açık bırakırsa çok çirkin bir görüntü olacaktı. Chris Ymir'e yaklaştı. "Hazır mısın?" diye sordu. Ymir telaşla baktı Chris'e. "Hayır! Ve hazır olamayacak gibi hissediyorum!" "Neden?" diye sordu Chris. "Saçıma ne yapabilirim bilmiyorum." dedi Ymir karamsarlıkla. Chris Ymir'in önünde durduğu masadan bir tarak aldı. "Yardımcı olabilir miyim?" diye sordu. "Yapabilir misin?" diye sordu Ymir şaşkınlıkla. Chris gözlerini kaçırdı. "Şey... Ablamla aramızda iki yaş var ve ben... Onunla büyüdüm. Yani..." Evet, evcilik oynayarak büyümüş bir erkekti. "Ne kadar şanslısın." dedi Ymir hüzünle. "Ben ne sokakta ne de sarayda bir ablaya sahip olamadım." Derin bir nefes aldı, Chris hala cevap bekliyordu. "Çok memnun olurum." dedi minnettarlıkla. Chris Ymir'in saçını nazikçe taradı. Ymir'in saçları gerçekten çok güzeldi. Sağlıklı ve parlaktı. Rengi de Ymir'e çok yakışan bir tondaydı. Chris bu saçlarla ilgilenirken mutlu olduğunu fark etti. Ymir saçının taranmasını sevmezdi aslında. Hizmetçiler hep ürkekçe tarardı, bu da garip hissettirirdi. Abileri saçını taradığında canı acırdı, ne kadar nazikçe taramaya çalışsalar da savaşçı insanların elinin ayarı olmuyordu. Bir tek babasının taramasını severdi. Babası hep nazikçe tarardı saçını. Ymir de içinin mutlulukla kaplandığını hissederdi. Ama hiç şimdiki gibi heyecanlı olmazdı. Babası saçını tararken rahatlardı, sakinleşirdi. Ama Chris saçını tararken nedense kalbi daha da hızlanmıştı. Yine mutluydu, ama aynı zamanda heyecanlıydı da. Ayakta olduğuna sevindi. Kalbi bu kadar hızlı atarken oturduğu yerde sürekli hareket ederdi muhtemelen. Chris tarağı masaya bıraktı. Ymir'in saçını eliyle üç parçaya ayırdı. "N... Ne yapıyorsun?" diye sordu Ymir. "Saçını örüyorum." dedi Chris. Kendini anın büyüsüne kaptırmıştı. Kendinden emin bir şekilde konuşuyordu. "Bu sayede saçın seni rahatsız etmez." dedi gülümseyerek. Ymir karşısındaki aynadan Chris'e baktı. Chris büyük bir özenle Ymir'in saçını örüyordu. Tüm dikkati saçlarındaydı. Nedense o gözlerde sevgi ve heyecan gördüğünü sandı bir an. Babası sevgi ve merhametle yaklaştırdı Ymir'e. Chris'in gözünde gördüğünü sandığı sevgi daha farklıydı sanki. Ayrıca, niye o gözlerde heyecan olsundu ki? Yanlış görmüş olmalıydı. Chris büyük bir dikkatle, Ymir'in canını acıtmamaya çalışarak örüyordu saçı. En sonunda yeşil bir toka bağladı. Aynaya baktı. Ve Ymir'le göz göze geldi. "Bitti." dedi Chris. Ymir hafifçe kafasını çevirdi, saçının arkasına bakmaya çalıştı. Güzel duruyordu. "Teşekkürler." dedi neşeyle. "Önemli değil." dedi Chris. Ymir Yıldız'a doğru seslendi. "Hadi gidiyoruz." Yıldız ayağa kalktı, sakin adımlarla Ymir'in yanına geldi. Ymir'in kralla ikinci yemeği olacaktı bu. Yıldız da davetli olduğu için endişeli olması gerekiyordu aslında. Ama Yıldız'ın varlığı, Chris'in yanında olması ve koltuk değneğinden kurtulmuş olması ona güç veriyordu. Yaptığı antrenmanlar da kendine güvenini tazelemişti. Bu yüzden yemek salonunun kapısına geldiğinde kendini oldukça iyi hissediyordu. Koridordaki ve kapıdaki muhafızların gözü Yıldız'ın üzerindeydi. Yanlarında Prens Christopher olmasa çoktan kaplana müdahele etmiş olurlardı. Ama nedense Prens Christopher ve Prenses Jennifer bu kaplana ve kaplana hükmedebilen bu tehlikeli kıza yakınlardı. Yemek salonunun kapısı açıldı. Yavaşça içeri girdiler. Daha önce Yıldız'a yaklaşmamış olan Kraliçe Belinda tedirginlikle kıpırdandı. Eliezer da tedirginlik ve hafif korkuyla bakıyordu kaplana. Alex ilk defa kaplan görüyordu. Yıldız'a baktıkça Maceraperest kitabındaki Savaşçı ve kurt aklında canlanıyordu. Tüm odak Yıldız'ın üstündeydi. Ymir hafifçe eğilerek selam verdi, Yıldız da bir ayağını bükerek eğildi. "Kraliyet ailesini selamlıyoruz." dedi Ymir. "Kalkabilirsiniz." dedi Kral Theo. Ymir sakin adımlarla Jennifer'ın olduğu sandalyeye yöneldi. Giderken sağda yerde bulunan bir kasa balığı gördü. Yıldız'a bakıp kasayı işaret etti. Yıldız da sakin adımlarla yemeğine yaklaştı. Ymir Jennifer'ın yanına oturduğunda Belinda'nın odağı kaplandan Ymir'e kaydı. "Nasılsın Ymir, daha iyi misin?" diye sordu gülümseyerek. "Evet, bakımınız sayesinde çok daha iyiyim Kraliçe Belinda." dedi Ymir. Belinda Ymir'deki değişimi fark etmişti. On beş gün önceki Ymir'den çok daha farklıydı. Yemeğin ilk on dakikası bu tarz hoş beşlerle geçti. Yemeğin ortasında Kral Theo hafif bir öksürükle tüm dikkatini üzerine çekti. "Biliyorsunuz ki bir hafta sonra Jennifer bir partiye gidecek." dedi konuya giriş yapmak için. Ymir'i gösterdi. "Ben de Ymir'in Jennifer'a eşlik edebileceğini düşündüm." Bu ilanın ardından Eliezer kaşlarını çattı. "Prenses Jennifer'a tanımadığımız bir yabancının eşlik etmesi doğru mu kralım?" diye sordu hiç de nazik olmayan bir şekilde. Belinda öfkeyle oğluna baktı. Eliezer geri adım atmadı. Chris duyduklarının şokuyla sarsıldı, Ymir'e baktı. Ymir sakindi, ve hiç de alınmışa benzemiyordu. Bu Chris'i daha da öfkelendirdi. Ymir alınmamıştı, çünkü onca yaşadığı şeyden sonra böyle bir laf kırıcı bile gelmemişti. Sırf sokak kızını kurtardı diye babası kral olacağı gün öldürülmüştü. Kendisinden yabancı olarak bahsedilmesi umrunda bile değildi. Ve Chris'i daha da öfkelendiren şey buydu. "Jennifer ablam da Ymir'i yakından tanıyor. Bu kararı kendisinin vermesi gerekmez mi?" diye sordu öfkesine hakim olmaya çalışarak. Eliezer alaycı bir bakış attı kardeşine. "İkinizi birden kandırmış olabilir." dedi. Ymir'e baktı. "Ona güvenemeyiz." dedi. Ymir kaşlarını kaldırdı. Şaşırmıştı. Prens Eliezer'la doğru düzgün görüşmemişti hiç. Neden gözlerinde öfke ve nefret vardı ki? Hiç tanışmadıkları halde nasıl oluyordu da Eliezer nefret besleyebiliyordu? Theo evlatlarını ve Ymir'i yakından takip ediyordu. Chris cevap vermeye hazırlandı, ama Jennifer ondan önce davrandı. "Aslında bir arkadaşımın olması hiç de fena olmaz." dedi gülümseyerek. Eliezer'ın bakışları Jennifer'a dönmüştü. "Saraydan istediğin kadar arkadaş götürebilirsin." dedi. Jennifer gülümsüyordu. "Haklısın. Ve ben de Ymir'i seçiyorum." dedi. Duraksadı, Ymir'e baktı. "Tabi, sen de gelmek istersen..." dedi çekingen bir sesle. Ymir gülümsedi. "Benim için bir şeref, Prenses Jennifer." dedi. Eliezer yine itiraz etmeye hazırlandı. Ama Kral Theo buna fırsat vermedi. "O zaman karar verilmiştir." dedi. "Jennifer, hazırlıkları yaparken Ymir için de valiz hazırlayabilir misin?" diye sordu. Ymir anında "Yük olmak istemem. Kendi hazırlığımı yapabilirim." dedi. Ama Kral Theo başını iki yana sallıyordu. "Buna vaktin olmayacak." dedi gülümseyerek. Chris olan biteni takip etmekte zorlanıyordu. Eliezer abisinin görüşü belliydi, ama babası Ymir'e ne kadar güveniyor bilmiyordu. Ayrıca, Ymir'in neden vakti olmayacaktı ki? Neler oluyordu? Tabi, sormaya fırsatı olmadı. Kraliçe Belinda sohbeti Jennifer'ın gideceği partiye çekmişti. Chris'in aklı hala Eliezer abisinin dediklerindeydi, ama bir şey diyemiyordu. Ymir'in aklında daha farklı bir konu vardı. Tatlılar geldiğinde konuyu açmaya karar verdi. "Affınıza sığınarak Kral Theo..." dedi giriş olarak. Kraliyet ailesinin ilgisi Ymir'e çevrildi. Ymir biraz çekinmişti aslında, ama Prens Alexander'ın yanındaki Chris'le göz göze gelince cesaretini topladı, Kral Theo'ya baktı. "Yıldız bizimle mi gelecek?" Kral Theo Yıldız'ın tamamen unutmuştu. Balık kasasına doğru baktı. Kendi adını duyan Yıldız kafasını kaldırmış onlara doğru bakıyordu. "Ah, evet... O konu..." dedi kendi kendine. Zaten Yıldız'ın da gelmesini bu yüzden istemişti. "Yıldız sizinle gelemez." dedi kesin bir şekilde. "Ne?" Elbette bunu diyen Ymir değildi. Başka bir saraya kaplanla gitmeyi beklemiyordu. Ama Kraliçe Belinda böyle bir ihtimali hiç düşünmemişti. "Onu ormana mı götüreceksiniz?" diye sordu Ymir. Theo başını iki yana salladı. "İnsanlar o varken avlanamaz. Dost canlısı olduğunu ilan etsek bile yeterli olmayacaktır." dedi. "O zaman..." dedi Ymir soru sorarcasına. Kral Theo gülümsedi. "Sarayda kalacak." Kraliçe Belinda ve Prens Eliezer şoka uğramıştı. Alexander zaten nadiren ortalarda olduğu için Yıldız'ın nerede olduğunu umursamıyordu. "Sarayda bir kaplan mı olacak?" diye sordu Belinda. "Şu ana kadar hep vardı zaten." dedi Theo. Belinda anında cevap verdi. "Ama yanında Ymir vardı. Onunla kim ilgilenebilir ki? O vahşi bir hayvan!" Jennifer araya girmeden duramadı. "Anne! Yıldız oldukça akıllı ve sakin bir kaplan. Sorun olmayacağına eminim." dedi. Belinda öfkeyle baktı kızına. "Şu anda evet. Peki ya öfkelenirse?" Jennifer hala annesine bakıyordu. "Şu ana kadar hiç öfkelenmedi ama." Ymir istemsizce araya girdi. "Yıldız oldukça sabırlıdır. İsteseniz de öfkelendirmeniz zor zaten." Tüm gözler yine Ymir'in üzerindeydi. Eliezer ve Belinda şüpheyle bakıyordu. "Mikey abim bile onu kızdıramamıştı." dedi git gide kısılan sesiyle. Neyse ki Alexander tam da o anda girdi söze. "Bu doğru. Maceraperest'te pek çok hikaye var ama hiçbirinde kurdun - yani kaplanın - öfkelendiği bir an yok." Eliezer ve Belinda itiraz etmeye hazırdı, ama Kral Theo onlara fırsat vermedi. "Peki onunla ilgilenecek birini bulabilir miyiz?" diye sordu. Ymir duraksadı. Chris anında ortaya atıldı. "Ben ilgilenirim!" dedi hevesle. Ama Theo anında 'Olmaz." demişti."Her an yanında olacak birine ihtiyacımız var." Chris somurttu. Theo tekrar Ymir'e döndü. "Ee, bir fikrin var mı?" Ymir düşünceliydi. Yıldız bir insandan emir almazdı. Birinin onu sürekli denetlemesi sorun olabilirdi. Yıldız birinin gözetiminde olamazdı, ancak arkadaşı olurdu. Ama tanımadığı bir sarayda kiminle arkadaş olmayı kabul ederdi ki? Kendisine önyargısız yaklaşan birine? Ymir bir anda kafasını kaldırdı. "Aslına bakarsanız Kral Theo, sanırım aklımda biri var." |
0% |