Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Geçmiş

@raphella_tf

Ymir tekrar revirden çıkmaya cesaret edememişti. Chris 1.prensin ondan şüphelendiğini söylemişti. Dışarı çıkmaya her şeyden daha çok ihtiyacı olsa da tıkılıp kalmıştı bu dört duvara.

Sürekli düşünüyordu. Hata mı yapmıştı? Evet. Yapmalı mıydı? Evet... O zaman neden böyle üzgündü?

Tanışalı daha 1 gün olmuştu.

Ymir ne yapması gerektiğini düşünürken kapı açıldı. İçeri sarı saçlı, mavi gözlü bir kız girdi. "Merhaba Ymir." dedi gülümseyerek. "Ben Jennifer McWilliam. Chris'in ablasıyım." Ymir bunun ne demek olduğunu biliyordu. "Şeref duydum, Prenses Jennifer."

Jennifer suratını astı. "Chris'e adıyla seslendiğini duymuştum. Bana da konumumdan bağımsız seslenemez misin?" dedi nazikçe. "Prens olduğunu bilmiyordum, Prenses Jennifer. Özellikle yabancı bir ülkede böyle bir saygısızlık yapmazdım yoksa."

Jennifer yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Ymir her ne kadar böyle konuşsa da hareketleri dedikleriyle uyuşmuyordu. Rahatlıkla Jennifer'ın gözlerine bakıyordu, sesi titremiyordu. İlk defa tanıştığı insanlar böyle davranmamıştı hiç.

"Saygısızlık mı?" dedi şaşkınca. "Arkadaşlık yapmak saygısızlık olur mu hiç?" Ymir cevap vermedi. "Hem, Chris bunu saygısızlık olarak görmüyordu, arkadaşlık olarak görüyordu."

"Yalanla başlayan bir arkadaşlık." dedi Ymir.

Jennifer iç çekti. "Doğruyu söyleseydi arkadaş olamayacaktı." dedi.

Sessizlik oldu.

"Baksana Ymir." dedi Jennifer bir anda. "Prenses olmam neyi fark ettiriyor?"

Ymir duraksadı. "Prens ve prensesler ülkenin geleceğidir. Konumları gereği onlara saygılı davranmalıyız. Emirlerini yerine getirmeliyiz." dedi ezberden. Aslında bunu ona ailesi öğretmemişti. Başka birinden duymuştu.

Jennifer duraksadı. "Bu... Benim emirlerimi yapacağın anlamına mı geliyor?" diye sordu. Ymir doğrudan Jennifer'ın gözlerine bakıyordu. "Evet." dedi sadece.

"Harika!" dedi Jennifer. Ayağa kalktı. "O zaman benimle gelmeni emrediyorum."

Ymir şaşırmıştı. Prensesin böyle bir şey demesini beklemiyordu. Bu yüzden bu kadar açık davranıyordu. Şimdi ne yapmalıydı? Hastalık bahanesi mi sunmalıydı? Ah, bekle... O prensesti, elbette tek sorununun sol bacağındaki kas ezilmesi olduğunu biliyor olmalıydı.

Bekle, kas ezilmesi olduğunu ve yürümekte zorlandığını biliyorsa ondan büyük bir şey isteyemezdi, değil mi?

"Emredersiniz Prenses." diyerek pikeyi yana attı. Üstünde gecelik vardı, değişebileceği başka bir kıyafet yoktu. Jennifer Ymir'in üstündeki kıyafetlere baktığını gördü.

"Gel hadi." dedi Jennifer. "Kıyafetinin bir önemi yok."

Ymir Jennifer'ın hızına ayak uydurmasına sevinmişti. Koltuk değneğine hala alışamamıştı, istese de hızlı gidemezdi.

Koridor boyu yürüdüler. Ymir sarayı dışarıdan görmüştü, ama gördüğünden de büyüktü anlaşılan. Tek katta bu kadar uzun bir koridor beklemiyordu.

İlerledikçe koridordaki insan sayısı azalıyordu, muhafız sayısı artıyordu. Daha süslü ve özenli koridorlara gelmişlerdi. Jennifer onu odasına mı götürüyordu?

Büyük ama sade bir kapının önünde durdular. Jennifer Ymir'e baktı. "İçeride bir süre sessiz kal, olur mu? Ondan sonra istediğini demene ve yapmana bir şey demem, söz veriyorum."

Ymir bu garip istek karşısında başını sallamakla yetindi.

Jennifer nazikçe kapıyı çaldı. Cevap gelmese de kapıyı açtı.

Ymir de arkasından girdi odaya. Ferah bir yatak odasıydı. Büyüktü, ama gereksiz eşyalar yoktu. Göze güzel görünüyordu.

"Gel dememiştim."

Ymir ani sesin kaynağını aradı. Yatakta sadece bir kabartı vardı. Ama sesinden kim olduğunu anlamıştı zaten.

"Ben de beklememiştim." dedi Jennifer gülümseyerek. Kapıyı kapattı.

Ymir sanki durdurabilecekmiş gibi elini uzattı ona. Prensesin emirlerini dinlemek mi? Umurunda değildi! Tek isteği buradan çıkmaktı!

Jennifer Ymir'e kıyafet dolabının yanını gösterdi. Ymir dışarı çıkamayacağını anlamıştı. En azından görüş açısından kaçabilirdi.

Jennifer biricik kardeşine yaklaştı. "Daha iyi misin?" diye sordu nazikçe. "Hayır." dedi Chris. Jennifer ofladı. "Sence de abartmıyor musun?" dedi nezaketini bozarak.

Cris bir anda doğruldu.

"Abartıyor muyum?" dedi öfkeyle. "Beni anlamıyorsun! Sahip olduğum tek gerçek arkadaşımı kaybettim!"

Jennifer "Onlarca arkadaşın var senin." dedi. Chris gözlerini kıstı. "Onlarca sahte arkadaş. Bir prensin yalnızlığından yararlanmak isteyen arkadaşlar." dedi. "Ama Ymir öyle biri değildi."

"Onu tanıyalı daha bir gün oldu." dedi Jennifer. "Nasıl bundan emin olabilirsin ki?"

Chris kollarını dizlerine doladı. "Gülümsemesi içtendi. Bana samimi davrandı. Abilerinden bahsetti. En önemlisi..." Duraksadı, yutkundu. "En önemlisi kim olduğumu öğrendiğinde benden faydalanmak istemedi. Gözlerine baktığımda ne kadar üzüldüğünü gördüm."

Yüzünü kollarının üzerine kapattı. "O kadar utandım ki! Bana bu kadar iyi yaklaşan birine yalan söyledim! Yüzüne bakmaya cesaretim bile yok. Karşısına çıkamayacak kadar utanıyorum kendimden." dedi.

Jennifer elini Chris'in omzuna koydu. "Sen yanlış bir şey yapmadın." dedi. "Sadece arkadaş olmak istedin." Chris kafasını sallayarak onayladı. "İlk başta evet, ben de öyle düşündüm. Ama bana prensleri sordu. O anda kim olduğumu söylemeliydim." dedi. "Ben en büyük yalanı o zaman söyledim."

"Ben de yalan söyledim."

Chris kafasını kaldırdı, ablasına baktı. Hayır, bu cümleyi Jennifer söylememişti. Başını çevirmeye korkuyordu. Bu kadar savunmasız ve zayıf bir anında yakalanmış olamazdı!

Ymir dolabın yanından çıktı. Yavaş yavaş yatağın yakınındaki koltuğa ilerledi. "Kimim, nereden geldim, neden buradayım... Hiçbir şey söylemedim. Üstüne bir de seni suçladım." Yaptığı hatayı yeni yeni kabulleniyordu.

"H-haksız değildin." dedi Chris. Şaşkınlıktan ne yapacağını bilemiyordu.

"Şey, yine de anlayacaklarımı bir özür olarak kabul edin." dedi gülümseyerek.

Koltuğa oturdu.

"Yoshi Krallığı'ndan geliyorum." dedi ilk olarak. Yüzlerine bakmasına gerek yoktu. Bilmediklerine emindi artık.

"Önceki kralın tek oğlu vardı. Prens 50 yaşına gelmesine rağmen hiç evlenmedi. Bir gün dışarıda halk içinde gezerken bir çöpün yanında 4 bebek gördü." Bu kadar baştan almalı mıydı bilmiyordu. Yine de anlatmaya devam etti. "Bebeklerin ailesini bulamadı. Dördüzleri babasına götürdü ve onları kendi evlatları olarak yetiştirmek istediğini söyledi. Kral buna izin verdi."

Gülümsedi. "Krallığımızda en temel yetenek dövüş sanatlarıdır. Prens de üst düzey bir savunma sanatı ustasıydı. Dördüzleri kendisi eğitti. Dördüzler 11 yaşına geldiklerinde tıpkı babaları gibi sokakta gezmeye başladılar." Gülümsemesi donuklaştı. Gözleri doldu. "Bir sokak arasında 6 yaşında bir kız çocuğu gördüler. Kız korktu, çatıya tırmanarak onlardan kaçtı."

"Kaçış şekli dördüzlerin dikkatini çekti. Kızı takip ettiler. Ona yemek verdiler. Konuştular. Arkadaş oldular." Nerede olduğunu unutmuştu sanki. Hikayeye kaptırdı kendini. "Daha sonra sürekli kızın yanına gidip onunla oyun oynadılar. Bir gün birileri kızı kaçırdı. Dördüzler de onu kurtarmaya gittiler."

Sesi titredi.

"Kaçıran kişiler onlara neden kızı bırakıp gitmediklerini sordu. Onlar da..." Burnunu çekti. Ağlamamalıydı. "Onlar da kızı kardeşleri olarak gördüklerini söylediler. Bu oyunu hazırlayan prens ortaya çıktı. O zaman kızın da onlarla saraya geleceğini söyledi."

Chris ve Jennifer hiçbir şey demeden dinliyorlardı Ymir'i.

"Dördüzler ve kız artık kardeşti. Prens onların babasıydı. Uzun süre bu mutluluğu yaşadılar." dedi. Üzerinden asırlar geçmiş gibi geliyordu. "Kral öldü. Prens 73 yaşında kral oldu. Ama soylular kimsesiz dördüzleri ve bir sokak kızını prens, prenses olmaya layık görmedi."

Jennifer Ymir'in gözündeki korku ve öfkeyi gördü.

"En güçlü savaşçılarıyla saraya saldırdılar. Kral ve prensler çok çetin bir savaşa girdiler. Onlar savaşabiliyordu, ama prenses güçsüzdü. Prenslerden biri en yakın arkadaşına prensesi alıp gitmesini söyledi. O arkadaşı da prensesle birlikte camdan atladı."

Hikaye bitmişti. Devam edebileceği tek bir şey bile bilmiyordu bu noktadan sonra.

Chris ve Jennifer göz göze geldi. Ymir'in gözünden yaşlar akıyordu. Tüm bu anlattıklarından sonra haykırarak ağlamaması mucizeydi.

"Peki ya prensese ne oldu?" diye sordu Chris. Ymir soru karşısında şaşırmıştı. Chris'e baktı. "Şey, ülkesini kaybetti. Ailesini kaybetti. Zaten en başından beri prenses değildi, bir sokak çocuğuydu. Artık prenses diye bir şey kalmadı." dedi dürüstçe.

Jennifer başını iki yana salladı. "Ben öyle düşünmüyorum." dedi doğrudan. "Annem bana, sarayda doğmanın beni prenses yapmayacağını söylemişti. Eğer iyi kalpli, anlayışlı, bilge ve alçakgünüllü değilsem prenses olamazmışım. Aynı şekilde o sokak çocuğu prenses olmak için gerekli şeylere sahipse o da prenses demektir. Ailesi bir başka çocuğu değil de onu seçmiş." Ymir'in gözlerine baktı. "Bence o kız bir prenses." dedi.

Ymir gözlerini sildi. Aynı fikirde değildi ama yine de gülümsedi. Chris'e baktı. "Özrüm kabul oldu mu?" diye sordu. Chris güldü sadece. Ymir özür dese Chris onu anında affederdi zaten. Asıl kendisi affedilmiş miydi?

"Bana nasıl sesleneceksin?" diye sordu Chris. "Prens Christopher?" dedi Ymir sorarcasına. "O zaman özrünü kabul etmem." dedi Chris. Ymir şimdi anlamıştı sorunun sebebini. "Beni kurtaran arkadaşım Chris." dedi gülerek. Chris arkadaş kelimesini duyduğuna o kadar sevinmişti ki! "İşte şimdi oldu." dedi neşeyle.

"Peki ya ben?" dedi Jennifer. Unutulmak hoşuna gitmemişti. Chris ve Ymir göz göze geldi. Jennifer'a dönüp hafifçe eğildiler. "Prenses Jennifer." dediler aynı anda.

Jennifer ayağa fırladı. "Buna inanamıyorum!" dedi hayal kırıklığıyla. "Sen Ymir'sin, o Chris ama ben prensesim, öyle mi?"

"Üzgünüm abla." dedi Chris. "Ama Eliezer abim özellikle tek prensesimize bu şekilde davranmamızı emretmişti." Jennifer kapıya baktı. "O zaman sıradaki hedefim belli oldu." dedi kararlılıkla.

Ymir de ayağa kalktı. "Ben de revire gitsem iyi olacak. Doktor yatağımda olmadığımı görürse başım belaya girer."

Chris de üstündeki pikeyi kenara attı. Yatağın kenarına yaklaştı. "Ben de babamın yanına gitsem iyi olacak." dedi. Duraksadı, başına gelecekleri tahmin edebiliyordu. "Baksana Ymir." diye seslendi Chris. "Sence Yoshi prensesi, bu hikayeyi babama anlatmama izin verir mi?" diye sordu.

Ymir kapıya ulaşmıştı bile. Arkasına döndü, güldü. "İzin vereceğine eminim. Hatta müteşekkir bile olur." dedi. Odadan çıktı, kapı kapandı.

Jennifer dışarıda onu bekliyordu. "Teşekkür ederim." dedi Ymir. O olmasa bu saçma küslük devam edecekti. "Asıl ben teşekkür ederim." dedi Jennifer. "Şu iki günde Chris hiç görmediğim kadar mutluydu." Tabi, Ymir yüzünden hiç olmadığı kadar da üzülmüştü. Ymir bu gerçeğin farkındaydı.

Jennifer koridorun başındaki muhafıza seslendi. "Abimin yanına gitmem gerekiyor. Sana eşlik edemeyeceğim." dedi özür dilercesine. "Önemli değil, kendim de gidebilirim." dedi Ymir. Elbette Jennifer böyle bir şeye izin vermezdi. Muhafıza döndü. "Ymir'e revire kadar eşlik edin." dedi, nazik ama emredici bir sesle.

Ve Eliezer abisini bulmaya gitti.

###

Chris üstünü değişmiş, yüzünü yıkamıştı. Kendini çok daha iyi hissediyordu şimdi.

Kendinden emin adımlarla kral odasına ilerledi.

Muhafızlar kapıyı açtı, Chris içeri girdi. Eliezer abisi de babasının yanındaydı. Chris hafifçe güldü. Ablası kim bilir nerelerde arıyordu Eliezer abisini.

Normalde abisi olmasa bu prosedürü atlardı, ama rahat bir akşam yemeği yiyebilmek için eğilerek babası ve abisini selamladı. "Saygılarımı sunarım kralım." dedi, geri doğruldu.

"Görüyorum ki moralin düzelmiş." dedi babası. Bu onu rahatlatmıştı. Akşam yemeğinde de oğlunu üzgün görmek gerçekten kötü olurdu. "Ablam sayesinde." dedi Chris. Eliezer abisinin ona olan bakışını fark etmişti.

Pekala, tamamıyla ablası sayesinde olmayabilirdi.

"Söyle bakalım, neden buradasın." dedi babası. Chris babasının doğrudan sormasına şaşırdı. Gerçekten de bir kral olmanın hakkını veriyordu. Her şeyden haberi vardı sanki. "Kurtardığım kızla ilgili bilgi getirdim." dedi sadece. Babası konuşmasına devam etmesini işaret etti.

Chris Ymir'in anlattığı her şeyi olduğu gibi anlattı. Hiçbir ekleme ya da çıkarma yapmamıştı.

Eliezer kaşlarını çatmıştı. "Ona nasıl güvenebiliriz ki? Hiç duymadığımız bir krallık, hiç duymadığımız bir soyad. Yalan söylüyor olabilir." dedi.

Chris sinirlerine hakim olmaya çalıştı. "Eğer farklı bir amacı olsaydı en başından kendini prenses olarak tanıtırdı. Ayrıca benimle ters düşmek yerine bana yakınlaşmaya çalışırdı." dedi sakince.

Nedense bu sözler abisini çok kızdırmıştı.

Eliezer sesini yükseltti. "Bunlar yeterli değil. Ona güvenemeyiz!" dedi anında. Chris neye uğradığını şaşırdı. "Neden!" dedi aynı öfkeyle. "Onu tanımıyorsun bile! Neden ondan nefret ediyorsun anlamıyorum! O çok iyi biri, tek isteği mutlu olmak! Neden ona bu kadar sert davranıyorsun!"

Eliezer ayağa kalktı, öfkeyle ağzını açtı. Ama babası elini kaldırmış, onu susturmuştu.

Kral Theo hala sakindi. Ve bu tehlikeliydi.

Chris yaptığı saygısızlığı fark etmişti. Bu noktada hiçbir şekilde kendini savunamazdı. Bu hareketinin Ymir'i kötü etkilemesine korktu.

"Farklı sebepler benzer sonuçlar getirebilir." dedi Kral Theo. "Benzer sebepler de farklı sonuçlar getirebilir." diye devam etti. "Seni anlıyorum Eliezer. Ama sen de Chris'i anlamalısın. Sonucu zaman gösterecek. O zamana kadar Ymir gözetimimiz altında olacak." Bu bir emirdi.

Eliezer başını öne eğdi, Chris kıpırdayamıyordu bile. Babasının baskısı tüm odayı kaplamıştı sanki.

Kral Theo ayağa kalktı, gülümsedi. "Hadi, eliniz yıkayın. Akşam yemeği vakti geldi." dedi yumuşak bir sesle.

"Emredersiniz kralım." dedi iki prens de.

###

"Patates." dedi Ymir sarı bitkiye bakarak. Biraz garip bir tadı vardı, ama kötü diyemezdi.

"Evet, patates." dedi Lily. "Geldiğin yerde patates olmamasına gerçekten çok şaşırıyorum."

Ymir tabaktaki son patatesle uğraşıyordu. Bilerek sona bırakmıştı. Bu sayede Lily'ye adını sorabilmişti. Çatalda durmasını istiyordu ama o kadar yumuşaktı ki parçalanıyordu.

Biri hafifçe kapıyı çaldı, cevap beklemeden içeri girdi. "Merhaba Ymir! Ne yapıyorsun?" diye sordu Chris. Ymir hala tabağıyla uğraşıyordu. Duraksadı. "Bişey-tes." dedi sadece. Elini başında koydu. "Neydi ya? Bişey-tes! Ama ne-tes!" Chris'e baktı. "Sana inanamıyorum Chris! Senin yüzünden adını unuttum!" dedi hayal kırıklığıyla. Chris hızla Ymir'e yaklaştı. "Benim yüzümden mi? Ne olduğunu söyle yardım edeyim." dedi Chris. Normalde özür de dilerdi ama Eliezer abisi bir hizmetçinin önünde bu kadar basit bir şey için özür dilediğini duyarsa onu boğardı.

Ymir tabağı gösterdi. "Bu bitki!" dedi. Ama tabakta sadece bir püre görünüyordu artık. "Bunun adı neydi Lily?" diye sordu başını çevirip.

Lily donup kalmıştı.

Prens. Ymir. Chris. Çıkışma. Yardım. Yakın.

Bu bir rüya mıydı?

Chris tabaktaki şeye baktı. Renginden ne olduğunu tahmin edebilmişti. "Patates mi o?" diye sordu. Ymir'in gözleri parladı. "Hah! Evet! Patates!" dedi neşeyle. "Teşekkür ederim Chris!"

Chris güldü. "Önemli değil." dedi. "Neden bitirmedin?" diye sordu. Yemek vakti bitmiş olmalıydı. "Şey, daha önce hiç pakates görmemiştim. Lily'ye sormak istedim." dedi. "Patates." diye düzeltti Chris. "Patatesin ne olduğunu bilmiyor muydun?" diye sordu şaşkınlıkla. Bir insan nasıl patatesi bilmezdi?

"Yoshi krallığında hiç görmedim." dedi Ymir. "Havuç, turp falan vardı ama hiç bundan görmemiştim." dedi gayet doğal bir şekilde.

Lily hala olduğu yerde dikiliyordu. Prens Eliezer'ın kardeşi Prens Christopher revirde bir hastayla sohbet mi ediyordu? Kesinlikle bir rüyaydı!

"Hadi bitir şunu." dedi Chris. Ymir göz devirdi, kaşıkla kalan patatesi bitirdi. "Al, bitirdim işte." dedi. Chris hevesle ayağa kalktı. "Harika!" dedi neşeyle. Tepsiyi aldı, kapıya yöneldi.

Tepsi taşıyan bir prens!

Lily bu görüntüyle kendine geldi. Hızla ileri atıldı. "Ö-özür dilerim efendim!" dedi telaşla. Tepsiye uzandı. "Önemli değil." dedi Chris. Tepsiyi Lily'ye verdi. Kapıyı açtı. Lily bir şey diyemeden içeri bir kadın ve dört hizmetçi girdi.

Ymir şaşkınlıkla gelenlere bakıyordu. "Neler oluyor Chris?" diye sordu. Chris gülümsedi. "Şey, ablam anneme giyecek kıyafetin olmadığından bahsetmiş. Bu yüzden de ölçülerini almaya geldiler." dedi açıkça. Ymir mahçup olmuştu. "Hiç gerek yoktu." dedi çekinerek. Chris yanına yaklaştı. "Bu Prenses Jennifer'ın emri." dedi açıkça. Sesini alçalttı. "Hem sabahları serin olur. Üşümeni istemeyiz." dedi gizlice. Ymir gülümsedi.

Pikeyi kenara attı. Yatağın yanından ayaklarını sarkıttı. Ölçü alınırken koltuk değneği engel olurdu, bu yüzden hizmetçi kızlardan biri Ymir'in sonuna geçti ve Ymir'e destek oldu.

Ymir kızın desteğiyle ortaya doğru ilerledi.

Kadın bir mezurayla önce kollarını ölçtü. Belini ve boyunu ölçtü. Ymir daha önce de ölçü aldırmıştı. Ama yabancı bir erkeğin karşısında göğüs ve kalça ölçülerinin alınması onu utandırmıştı. Göz ucuyla Chris'e baktı.

Chris onun gözlerine bakıyordu.

Chris tüm zaman boyunca Ymir'in yüzüne bakakalmıştı. Koltuk değneği kullanırken eğilmek zorunda kalıyordu. Ama biri desteklediği zaman dik durabilmişti. Kafası da yürüdüğü yere bakabilmek için eğilirdi. Ama şimdi başı dik, etrafına bakıyordu.

Ymir bu şekilde çok güzeldi.

İlk gördüğünde gözüne güzel görünmeyen biri nasıl bu kadar kısa bir anda güzelleşmişti?

Ymir yatağına oturmak için bir adım geri gitti. Başından beri kafasını bir santim bile oynatmayan Chris, Ymir'in yüzü görüş açısından çıkınca kendine geldi.

Ne halt yiyordu be?

Ymir'in yüzüne öyle bir odaklanmıştı ki ölçü işinin bittiğini fark etmemişti.

"Umarım yorulmamışsındır." dedi sırf bir şey demiş olmak için. Kadının ve hizmetçilerin çıkmasını bekliyordu ama gitmediler. "Bu hanımefendi sayesinde iyiyim." dedi, kendisine destek olan kızı göstererek. Hizmetçi ne diyeceğini, ne yapacağını bilemedi. Başını eğdi sadece.

Chris güldü. "Bu oldukça iyi bir haber." dedi sadece.

Bu sırada Ymir'in ayak ölçüsünü alan iki hizmetçi de işini bitirmişti. Kadın saygıyla Chris'i selamladı. Arkasında hizmetçi kızlarla dışarı çıktı.

"Yine de yatmalısın artık." dedi Chris. Ymir omuz silkti. "Birazdan doktor gelecek. O gittikten sonra uyurum." dedi. Chris bunu duyduğuna sevinmişti. "Ah, ben erken gitsem sorun olur mu?" dedi nazikçe. Ymir başını iki yana salladı. "Elbette sorun olmaz." dedi. Chris'in gözlerine baktı. "İyi geceler." dedi gülümseyerek.

Chris yine donup kalmıştı.

"İyi geceler." dedi kendini zorlayarak. Neşeyle revirden çıktı.

Revirin kapısının önünde duraksadı. Ymir'in gülümsemesinden önce yapması gereken bir şeyi düşünüyordu. Ne yapmayı düşünüyordu ki? Koridorda adım sesleri yankılandı. Chris sesin geldiği yöne baktı. Doktor. Evet, Ymir'in durumunu soracaktı. Gülümseyerek doktora yaklaştı.

Loading...
0%