Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Orman

@raphella_tf

Ormanda bir kaplan var.

Bu cümle duymayı en son bekleyeceğiniz şeydi. Rawel krallığının ormanları genelde güvenli olarak bilinirdi. Vahşi hayvanlar vardı, ama ormanın derinliklerindeydi. Ayrıca hiç kaplan görülmemişti. Daha çok ayı, kurt gibi hayvanlar vardı.

Elbette bu haber kraliyet askerlerini harekete geçirmişti. Atlı birlikler ellerinde kılıç ve yayla ormana girecekti. Bu birlikte genç bir adam da vardı. Ailesinin tüm itirazlarına rağmen babasını ikna etmeyi başarmış ve muhafızların başına geçmişti.

Muhafız birliği ormana girdi. İlk başta anormal hiçbir şey yoktu. Sonra yavaş yavaş atlar huysuzlanmaya başladı. Askerler atlarını sakinleştiriyordu. Ama bu öyle bir seviyeye geldi ki atlar şahlanıyor, askerleri sırtından atmaya çalışıyordu. Genç adam atından indi. "Atları burada bırakacağız." dedi yüksek sesle. Muhafızlar itiraz etmeye başlamıştı bile. "Ya kaplan saldırırsa?" dedi biri. Genç adam bu itirazı kabul etmedi. "Dört kişi atlarla kalacak. Geri kalan benimle geliyor."

Yirmi kişiden dördü atları ağaçlara bağlamaya başladı. Diğer 16 kişi genç adamın peşinden gitti.

Ormanın içinde bir açıklığa geldiler. Muhafızlar genç adamın etrafını sardı. "Sakin olun." dedi genç. Yayını çıkardı. Muhafızlar da onunla aynı şekilde yay çıkardı. Ormanı inceliyorlardı.

Yaprak hışırtısı geldi.

Genç hızla sese döndü, bir ok fırlattı. Ok ağaca saplandı. Başka bir hışırtı duydular. Muhafızlar ormandaki hareketliliğin farkındaydı. Genç adam muhafızların ortasında hareketliliği takip ediyordu. Ve onu gördü.

Omuz yüksekliği bir metreden fazla görünüyordu. Yüzündeki ifadeyi anlamak imkansızdı. Boyu iki metreye yakındı. Her an atılmaya hazır duruyordu. Bir ok ona doğru giderken tekrar ormana kaçtı.

"Dikkatli olun! Her an saldırabilir!" dedi muhafızlardan biri. Genç adam da aynı şeyi düşünüyordu. Ne zaman saldıracaktı? Her an saldırabilirdi.

Bir süre böyle devam etti. Kaplan kendini gösteriyor, ok hedefi bulamadan kaçıyordu. Ama bir türlü beklenen o saldırı gerçekleşmedi.

Genç adam buna anlam veremiyordu. Bu çok saçmaydı. Bu kaplan neden saldırmıyordu? Aklına gönderilen raporlar geldi. Pek çok şey yazılmıştı, ama bir insana bile zarar gelmemişti. Kaplan bilerek mi zarar vermiyordu?

"Durun!" diye bağırdı. Oklarının yarısını harcamış olan muhafızlar donakaldılar. "Ama-" diye itiraz eden muhafızı "Bu bir emirdir!" diyerek durdurdu genç. Kaplan tekrar kendini gösterdi, yine atılmaya hazır görünüyordu.

Genç adam kaplana doğru ilerliyordu. Kaplan başını eğdi, saldırmaya hazır görünüyordu. Genç adamın kalbi küt küt atıyordu. Kaplanın gözlerine baktı. Kaplan elindeki yaya bakıyordu. Genç adam yayı yavaşça yere bıraktı. Kaplan kafasını kaldırdı. Vücudu daha gevşek görünüyordu. "Bu çok tehlikeli!" diye bağırdı muhafızlardan biri. "Şş!" diye susturdu genç onu.

Kaplanla arasında sadece beş metre kalmıştı. Kaplan daha fazla sabit durmadı, yavaşça geri geri yürümeye başladı. Genç ısrarla yürüyordu, kaplan da ısrarla geri adım atıyordu. Bir anda arkasını döndü, ormanın içine doğru yürümeye başladı. Genç olduğu yerde kaldı. Bunu fark eden kaplan da olduğu yerde kaldı.

"Bekle bir dakika, seni takip etmemi mi istiyorsun?" dedi genç. "Bence bunu yapmamalısınız-" diye itiraz etti bir başka muhafız. "Sakince beni takip edin." diye emretti.

On dakika boyunca devam etti bu durum. Kaplan hızla ilerliyor, arada arkasına bakıyordu. Genç adam da kaplanı takip ediyordu. Sonunda önlerine devasa bir tepe çıkana kadar ilerlediler.

Tepenin yüzü taşlarla kaplıydı. Genç adam yutkundu. "Umarım buraya tırmanmamızı beklemiyordur." dedi kendi kendine.

Kaplan tepenin önünde kendi etrafında dönmeye başladı. Tüm muhafızlar açıklığa çıkana kadar bekledi. Sonra durdu, gence baktı. Hafifçe kükredi. Genç elini kaldırdı. Kaplanın ne yapacağını izlemek istiyordu.

Kaplan devasa bir çalılığa yaklaştı. Dikenlerin arasından dikkatlice bir dalı ısırdı. Yine aynı dikkatle geri geri yürüdü.

Kenara çekilen çalılığın ardından bir mağara girişi çıktı.

Genç adam ileri atıldı. Onunla beraber muhafızların tamamı hareketlendi. Ama kaplanın hafifçe kükremesi onları durdurdu. Kaplan yine saldırmaya hazır görünüyordu.

"Sanırım içeri girmemizi istemiyor." dedi askerlerden biri. "Hep birlikte girmemizi istemiyor." diye düzeltti genç adam. "Benimle birlikte üç kişi girecek." "Ama bu çok tehlikeli! Bu bir tuzak olabilir!" dedi başka bir muhafız. Genç adam yan yan baktı ona. "Bir kaplan mı bize tuzak kuracak?" diye sordu. "Zeki bir kaplan." dedi muhafız. "Amacı bu olsaydı buraya kadar getirmekle uğraşmazdı." dedi genç adam.

Muhafızlar daha fazla itiraz etse de genç adam dinlemedi. Üç muhafızla birlikte mağaraya yaklaştı. Kaplanın peşinden mağaraya girdiler.

Mağara bekledikleri kadar karanlık değildi. Tavandaki çeşitli deliklerden ışık giriyordu. Kaplan sakin adımlarla ilerlerken bir anda hızlandı. Kaplanın peşinden koştular. İleride birkaç kuş havalandı, kaplan peşlerinden kükredi. Kuşlar deliklerden uçup giderken kaplan bir şeyin üstüne doğru eğildi. Genç adam ve muhafızlar yaklaştıklarında gördüler onu.

Genç bir kız.

Yerde genç bir kız yatıyordu.

Genç adam olduğu yerde kalakaldı. Muhafızlar önüne geçtiler. "Tuzakmış! Bizi de bu kız gibi-" "Hayır!" diye bağırdı genç adam. Muhafızlar oldukları yerde kaldılar. "Hayır, durun."

Kaplan kızı burnuyla dürtüyordu. Etrafında dolanıyor, başını yaklaştırıp duruyordu. Sanki uyanmasını ister gibiydi.

Genç adam kıza yaklaştı. Kaplan hafifçe kükredi. "Tamam, bir şey yok." dedi genç adam. "Ona zarar vermeyeceğim. Güven bana." Kaplan kızın arkasına geçti, yere yattı. Genç adam bundan cesaret alarak kıza yaklaştı.

Kızın üstünde yırtıklar vardı. Biraz incelendiğinde kızın sürüklendiğini anladı. Kaplan onu buraya kadar sürüklemiş olmalıydı. Nabzını kontrol etti. Normalden daha düşüktü. Neden sürekli uyuyordu? Kızı hafifçe sarstı. "Hanımefendi, uyanın." dedi işe yaramayacağını bile bile. Muhafızlara baktı. "Derhal kızı dışarı taşıyın. Biriniz önden koşup sedye yapsın." diye emir verdi.

İki muhafız kıza doğru yaklaştı. Kaplan ayağa kalktığında oldukları yerde kaldılar. "Gelin dedim. Korkmayın artık." dedi genç adam. Muhafızlar yutkundu. Kaplanın bakışları altında kızı havaya kaldırdılar.

Kızı taşıyan muhafızlar ve genç adam dikkatlice Mağara çıkışına gidiyordu. Kaplan sürekli etraflarında dönüyor, kızı kontrol ediyordu. Mağaranın dışına çıktıklarında dallardan ve sarmaşıklardan yapılmış sedye karşıladı onları.

Kaplanla ilk karşılaştıkları açıklığa kadar sedyeyle taşıdılar kızı. Genç adam sedyeyi taşıyan muhafızlara devam etmelerini söyledi. Kaplanın yanına çömeldi. "Söz veriyorum, onu uyandıracak ve sana getireceğim. Ama lütfen, burada kal ve insanlardan uzak dur." Kaplan onu anlıyor muydu emin değildi, ama şansını denemesi gerekiyordu.

Kaplan başını hafifçe eğdi, arkasını döndü ve ormana koştu.

###

Genç adam yediği azarın ne zaman biteceğini çok merak ediyordu. Ama abisinin bitirmeye hiç niyeti yok gibiydi. "Üstüne üstlük kaplanı da sağ bırakmışsınız. Ya sana saldırsaydı Christopher?"

Eliezer abisi kaçıncı kez adını anmıştı? "Ama abi-" demişti ki "Lafımı kesme!" diye bağırdı abisi. Chris oflamadan duramadı. Eliezer tam bir kez daha azar atacaktı ki kapı nazikçe çalındı. "Gel." dedi Eliezer merakla. Kim onu rahatsız etmeye cüret edebilirdi?

"Azar saatinizi bölmek istemem ama biraz daha sessiz olabilir misiniz?" diye sordu içeri giren kişi. Eliezer ofladı. "Sakın Christopher'ı kurtarmaya çalışma Alexander." dedi. Alexander efendiliğinden ödün vermedi. "Ama abi, sesin odama kadar geliyor. Kitabımın aynı sayfasında takıldım resmen." dedi Alexander. "Hem, babam bile buna bu kadar kızmadı." diye ekledi.

"Alex abim haklı! Sadece babam değil, annem bile kızmadı!" dedi Chris. Eliezer öfkeyle baktı ona. "Birincisi, Alexander diyeceksin. İkincisi, sırf bir kızın hayatını kurtarmış olman seni bundan kurtaramaz." dedi.

"Aslında kurtardı." dedi Alexander. "Sahi, kızı kontrol etmen gerekmiyor mu Christopher?" diye ekledi. Chris elbette bu fırsatı kaçırmadı. "Haklısın abi." diyerek ayağa kalktı. "Hiç bir yere gitmiyorsun!" diye bağırdı Eliezer. Alex aralarına girdi, bir elini abisinin omzuna koydu. "Saygıdeğer abiciğim, senin de daha önemli işlerin var." dedi dikkatini çekmek için.

Chris koridora çıktı. Revire doğru koşmak istese de koşmanın yakışıksız olduğu öğütlenip durduğu için kendini tuttu. Sakin adımlarla ilerledi revire.

Revirin kapısından çıkan hemşire onu görünce duraksadı. Başını eğerek kenara çekildi. "Rahat olabilirsin." dedi Chris. Hemşire hala başını kaldırmamıştı. Chris ofladı. Alışmak istemese de alışmıştı artık bu tür tepkilere. "Kızın durumu nasıl?" diye sordu nazikçe. Hemşire "İyi, efendim. Yakında uyanmasını bekliyoruz." dedi zor duyulan bir sesle.

Chris gerçekten kafasını duvarlara vurmak istiyordu artık. "Tamamdır, teşekkürler." dedi gülümseyerek. Kapıdan içeri girdi.

Burası herhangi bir revir değildi. Önemli kişiler için ayrılmış bir yerdi. Bu yüzden normalden daha geniş üç yatak ve odaya bağlı banyo ve tuvalet vardı.

Odada yatakta yatan kız hariç kimse yoktu.

Chris istemsizce onu ablasıyla karşılaştırdı. Ablası Jennifer daha büyüktü, ama yüzü hep genç ve güzel görünürdü. Kızın yüzü temizlenmiş bile olsa o kadar da güzel görünmüyordu. Biraz yorgun ve üzgün hissettiriyordu. İfadesi tedirgindi. Acaba rüya mı görüyordu?

Kapı yavaşça açıldı. İçeri giren hizmetçi korkuyla duraksadı. Hemen başını eğdi. "Ü-üzgünüm, içeride olduğunuzu bilmiyordum." dedi telaşla. Chris aşırı tepki vermemek için kendini tuttu. "İşinize devam edin lütfen." dedi gülümseyerek.

Hizmetçi gergin bir şekilde kıza yaklaştı. Sargılarını değiştirdi. Ateşini kontrol etti. Vucüt sıcaklığı normaldi. Bileğinden tutup nabzını kontrol etti. Nabzı artmış mıydı sanki? Kızı hafifçe dürttü. "Hanımefendi, beni duyuyor musunuz?" Bunu her seferinde yapıyorlardı. Henüz bir tepki alamamışlardı. "Hanımefendi?" dedi son kez.

Kız kıpırdadı.

Hizmetçi sevinçle baktı kıza. "Hanımefendi!" dedi umutla. "Ki..s..ni.." Hizmetçi dediğini anlamasa bile heyecanla kapıya yöneldi. Chris hizmetçinin onun varlığını unuttuğunu fark etmişti. Yerinden kalkıp yatağın karşısındaki duvara yaslandı. Burada kimsenin dikkatini çekmezdi.

Dışarı çıkan hizmetçi içeri daldı, arkasından da doktor girdi. Kapıda iki hizmetçi merakla içeri bakıyordu.

Kız bir şey demek için ağzını açtı ama kelimeler çıkmıyordu sanki. "Öncelikle sakin olun. Biraz su içmeniz lazım." Kız başını iki yana salladı. Tekrar bir şey demeye çalıştı. Bu sefer gözünden bir damla yaş süzüldü.

Chris kızın sakinleşmeyeceğini anladı. Kızın yanına ilerledi. Onu fark eden doktor ve hizmetçi şaşkınlıkla geri gitmişti. Kıza yaklaştı. "Sakin ol, seni buraya ben getirdim." Kız dediğini anlamıştı. Chris'in kolunu tuttu. Yine bir şey demeye çalıştı. Chris kızın elini tuttu. "Seni koruyan-" Kaplan demesi yanındakileri korkutur muydu? "Seni koruyan dostun iyi durumda ve güvende." dedi.

Kız Chris'in gözlerine baktı, derin bir nefes aldı. Gülümseyerek bir şey demeye çalıştı. Ama hiçbir şey diyemeden bayıldı.

Chris ellerinin içinde kalan küçük eli yatağa bıraktı. "Önemli değil." dedi sadece.

Kızın teşekkür etmek istediğini hissetmişti.

Doktora baktı. Doktor başını eğmişti. Gerçekten, neden başlarını kaldırmıyorlardı hiç? "Uyandığında bana haber verin." dedi yumuşak bir sesle. Odadan çıktı.

Pekala, kızla ilk konuşmasını böyle hayal etmemişti. Kız uyanacaktı, yardımı için teşekkür edecekti, kaplanla ilgili sorulara cevap verecekti. Ama hiçbiri gerçekleşmemişti.

Chris'in kolunu tutmuştu, gözlerine bakmıştı. Gözlerinde endişe vardı, ama bu endişe Chris'i gördüğü için değildi. Kaplan hakkında endişelendiği içindi. Sanki... Sanki Chris'in kim olduğunu bilmiyor gibiydi.

Bekle, gerçekten de bilmiyor olabilir miydi?

Düşününce, krallıkta şu ana kadar bir kaplan görülmemişti. Kaplan kızı koruduğuna göre uzun zamandır birlikte olmalılardı. Yani kız Rawel vatandaşı olamazdı. Bu düşünceyle olduğu yerde durdu, geri döndü. Doktor ve hemşireye, hatta hizmetçilere bile kıza hiçbir şey dememelerini söylemeliydi. Ne olursa olsun.

###

Sakin bir akşam yemeği yemişlerdi. Eliezer abisinin gözü üzerindeydi, biliyordu. Ama yine de yemeğin tadını çıkarmıştı.

"Kız hala uyanmadı mı Christopher?" diye sordu babası Theo. Chris ağzındaki lokmayı yuttu. "Uyandığı zaman haber vermelerini söyledim baba." dedi gülümseyerek. Eliezer ona dik dik bakıyordu. Alex abisi yemekte olsaydı Chris'i savunurdu ama o nadiren yemeklere katılırdı. Bu yüzden Eliezer abisini görmezden gelmeye karar verdi.

"Kız buralı değil sanırım." dedi ablası düşünceli bir şekilde. "Muhtemelen değil." diye onayladı annesi Belinda. "O zaman ajan olabilir." dedi Eliezer. Annesi istifini bozmadı. "Olmadığını düşünüyorum." dedi sadece.

"Belki de onu görmeye gitmeliyiz!" dedi ablası Jennifer. Chris yutkundu. Başka biri kızın yanına giderse planı suya düşerdi!

"Akşam dersimizi unutmuyor musun?" diye sordu annesi Belinda. Jennifer ofladı. Neden annesi bunu hatırlamıştı ki şimdi? Son kez şansını denemek istedi. "Ama kızı çok merak ediyorum?" dedi olabildiğince sevimli ve inandırıcı bir şekilde. Annesi hafifçe gülümsedi.

Jennifer kazanamadığını anlamıştı.

Kapı açıldı, sofranın toplanması için görevlendirilmiş hizmetçiler içeri girdi. Bir yandan da tatlı getiren hizmetçiler geliyordu. O kadar hizmetçinin arasında ailenin dikkatini tek bir hizmetçi çekmişti. Bu kişi mutfakta görevli değildi.

Chris anında ayağa kalktı.

Bu kız revirden sorumluydu.

 

Loading...
0%