15. Bölüm

Prens Eliezer

Raphella Greenturt
raphella_tf

"O kabus değildi, gerçekti."

Jennifer duyduğu şeyle şoka uğradı. "B-bu imkansız!" dedi şaşkınlıkla. Alex başını hafifçe salladı. Konuyu en başından anlatmaya karar verdi.

"Bu yılı da dahil edersek tam 11 yıl önce, Eliezer abim 18 yaşındayken Müttefik Krallıklar kuruldu. Ben 14 yaşındaydım, abimin en büyük hayranıydım. O zamanlar oldukça enerjik, neşeli biriydi." Chris'e baktı. "Senin gibiydi." diye ekledi. Chris buna inanmalı mıydı bilmiyordu. Hep Eliezer abisiyle taban tabana zıt olduklarını düşünüyordu.

"Tabi, abim enerjik olduğu kadar yetenekliydi de. Diğer prenslerin arasında yıldız gibi parlıyordu. Müttefik Krallıklar'ın ilk etkinliklerinden birinden dönerken Rawel krallığının sınırında bir kavga duymuş. Oraya gittiğinde bir kızı sürükleyen iki haydut görmüş. Kız çırpınsa da kurtulamıyormuş. Abim de gidip haydutları alaşağı etmiş. Kızı da saraya getirmiş. Kız uyandığında kendisini uzak bir ülkenin prensesi olarak tanıttı. Ailesi onu almaya gelene kadar da bizde sığınma talebinde bulundu."

Uzak bir krallık, zor durumda bir prenses, sarayda kalma isteği... Ymir iki hikaye arasındaki benzerliği fark etmişti.

"Tabi ki babam izin verdi. Kız iki hafta bizimle kaldı. Bu sürede abimle yakınlaştı, onunla sohbet edip yürüyüşlere çıktı. Abim de zamanla kızdan hoşlanmaya başladı. Onun istediği hediyeleri aldı, istediği yerlere gitti." Chris yutkundu. Artık o da iki hikaye arasındaki benzerlikleri görüyordu. Eliezer abisinin o kızla Ymir'i kıyasladığını fark etmişti. İyi de, Ymir ne kendini prenses olarak tanıtmıştı, ne de isteklerde bulunmuştu. Neden o kıza olan sinirini Ymir'den çıkarmıştı? Kız en fazla ne yapmış olabilirdi ki?

"Ve en sonunda bir asker birliği prensesi almaya geldi. Kız sarayda bizimle vedalaştıktan sonra aşağı indi. Eliezer abimle son kez yürüyüş yapmak istemiş." Duraksadı, yutkundu. Bundan sonrasını anlatmak çok daha zordu. "Birlikte sarayın ıssız bir köşesine gitmişler. Kız abime teşekkür etmiş. Sonunda ondan kurtulacağını, bundan dolayı çok mutlu olacağını söylemiş. Ve- g-gizlediği hançeri çıkarıp abimin sol göğsüne saplamış." Alex dudaklarını birbirine bastırdı. Göz ucuyla onu dinleyenlere baktı.

Jennifer başını öne eğmişti, bu normaldi. Alex onun fazla şoka uğramayacağını tahmin etmişti zaten. Chris'e baktı. Eliyle ağzını kapatmış, büyük bir şoka uğramıştı. Ymir'in gözünden süzülen yaşı fark etti.

"Onları gizlice takip eden Jennifer çığlık atınca bütün muhafızlar oraya toplanmış tabi." Derin bir nefes aldı. "Tabi annem babam ve ben de oraya gittik. Abimi yerde, kalbinden bıçaklanmış bir şekilde gördüğümüzde..." Gözlerini kapattı. O anları tekrar yaşamak hiç de kolay değildi.

"A-ama Eliezer abim-" Chris ne diyeceğini bilemedi. Eliezer abisi kalbinden bıçaklanmıştı! Yani, ölmediği için mutluydu ama nasıl hayatta olabilirdi ki?

"Hepimiz abimin öldüğünü düşündük. Babamın bahsettiği evlat acısı da oydu zaten. Biz orada ağlarken muhafızlar o kızı tutuklamış, doktora haber vermişti. Doktor koşarak geldiğinde hepimiz kendimizi acı habere hazırladık. Ama doktor abimi hemen revire taşıttı. Biz ne yapacağımızı bilemezken Jennifer olduğu yere bayıldı. Bir saat kadar sonra revire girdik. Doktor yorgun da olsa abimin başındaydı. Ve abim yaşıyordu."

Ymir daha fazla dayanamadı. "İyi de bu imkansız! Kalbinden bıçaklanan biri nasıl yaşayabilir ki?" diye dile getirdi şaşkınlığını. Alex hafifçe gülümsedi. "Biz de aynı şaşkınlığı yaşıyorduk. Doktor bunun sebebini açıkladı. Eliezer abimin aşırı nadir bir özelliği varmış. Vücudundaki organlar simetrik şekilde tersmiş. Sağda olması gereken organlar solda, solda olanlar da sağdaymış. Doktor bunu fark ettiği gün abime kimseye söylememesini öğütlemiş. Ve tabi, başka doktorlara muayene olmasını da yasaklamış."

"İyi de ben böyle bir şey hatırlamıyorum?" diye mırıldandı Chris. "O zamanlar 9 yaşındaydın. Bakıcılar seninle oyun oynadığı için hiç haberin olmadı. Jennifer da 11 yaşındaydı. O da bayıldıktan sonra uyanıp bizi buldu. Eliezer abim uyanmış, yatağa oturmuştu. Gidip ona sarıldı ve ağlayarak kabus gördüğünü söyledi. Biz de bunu kabus olarak bilmesinin daha iyi olacağını düşündük."

Ortamda bir sessizlik oldu.

Ymir gözünden süzülen yaşları silemeyecek kadar bitkin hissediyordu kendini. Chris öğrendiği bilgileri sindirmeye çalışıyordu. Jennifer aralarında en sakin olan kişiydi. Alex onları anlayışla izliyordu. Ayağa kalktı, Chris'e yaklaştı. Elini Chris'in omzuna koydu. "Abimiz o günden sonra tüm neşesini ve güvenini kaybetti. Haksız mı sence?" diye sordu. Chris başını iki yana salladı. Abisi kalbinden bıçaklanmıştı. Hem maddi, hem de manevi olarak. "Özür dilerim." diyebildi sadece. Alex hafifçe gülümsedi. "Özür dileme, bilemezdin. Abim bu yüzden sana karşı bu kadar dikkatli. Çünkü o hiç de kolay şeyler yaşamadı." Ymir'e doğru baktı. "Neyse ki sen onun kadar şanssız değilsin." dedi.

Ve odadan çıktı.

Bir süre sessizlik oldu. Burun çekme sesi odada yankılandı. Jennifer ve Chris bir anda kafasını kaldırdı. Ymir başını diğer tarafa çevirdi. Elindeki peçeteyle gözünü ve burnunu siliyordu. Jennifer sandalyeden kalktı, Ymir'e sarıldı. Daha yeni ailesini kaybetmiş biri olarak o çok daha fazla etkilenmiş olmalıydı. "Neyse ki her şey geçmişte kalmış." dedi Jennifer gülümsemeye çalışarak. Ymir de zar zor gülümsedi. "Buna rağmen kralın sarayda kalmama izin vermesi... Gerçekten size çok şey borçluyum." dedi. Chris hafifçe güldü. "Şey, senin varlığın abimin fikir değişmesine sebep oldu. Sanırım biz de sana borçluyuz." dedi.

Üçü de acı dolu düşünceleri birlikte gülerek atlatmaya çalıştılar.

Akşam yemeği zamanı yaklaşınca Jennifer ve Chris misafir odasının özel lavabosunda yüzlerini yıkadılar. Alex abileri bunu gizlice anlatmıştı. Ailelerine bunu fark ettirmemelilerdi. Ymir de şişeyle getirilen suyun imkan verdiği kadar yüzünü yıkadı. Akşam yemeğinden sonra buluşmak üzere anlaştılar.

Akşam yemeği nispeten sessiz geçmişti. Kral ve kraliçe eski acıları hala atlatamamıştı. Tabi, acıyı en iyi hatırlayan kişi acıyı yaşayan kişiydi. Chris ve Jennifer Eliezer abilerini izliyordu. Eliezer düşünceliydi. Bu sessizlik Chris ve Jennifer'ı rahatsız etmişti. Bir sohbet başlatıp konuyu farklı bir yere çekmeleri gerekiyordu.

"Baba..." Jennifer'ın söylediği bu tek kelime tüm dikkatleri çekmeyi başarmıştı. Chris de dahil herkes diyeceği şeyi merak ediyordu. "Ymir de uyandığına göre, Chris'in partisini ne zaman yapacağız?" diye sordu masumca. "Abla!" Chris hiç düşünmeden refleks olarak tepki vermişti. İfadesinin sert olduğunu fark ettiği an daha yumuşak bir sesle devam etti. "Bu yıl aile içi kutlama yapmasak da olur bence. Yaşadığımız olaydan sonra kutlama yapmak biraz..." Aklındaki şeyi nasıl ifade edebilirdi ki? Ymir'in kendini feda edişini mi kutlayacalardı?

"Aslında kötü bir fikir değil." dedi Kraliçe Belinda. "Acılarımızı gülerek atlatabiliriz. 20.doğum gününü olarak o olayı hatırlamaktansa küçük kutlamamızı hatırlarsın." Kral Theo da aynı şeyi düşünüyordu aslında. Ama Eliezer ve Ymir için endişeliydi. Bu kadar şeyden sonra Ymir'siz bir kutlama yapamazdı. Ymir ve Chris'in bu yakın dostluğu Eliezer'ın kalbini kırar mıydı? Daha doğrusu, acılarını hatırlatır mıydı?

"Eğer kutlama yapacaksak hemen hazırlıklara başlamalıyız. Yarına kadar 7 kişilik bir kutlama programı hazırlamak kolay olmayacaktır."

Eliezer'ın yemeğini yerken rahat tavırlarla söylediği kelimeler ailesini şoka uğratmıştı. Elbette şok eden kısım organize konusundaki tespiti değildi, Eliezer her türlü planlama işine hakimdi. Şaşırtıcı olan kutlamanın 7 kişilik olacağını söylemesiydi.

Kimse dile getirmediği halde Ymir'i de dahil etmişti.

"Tamam. Yarına kutlama hazırlığı yapmalarını söyleyelim." diyerek onayladı Kral Theo. Durdu, gülümsedi. Uzun zamandır Jennifer ve Eliezer'ı yarıştırmıyordu, değil mi? "Yeterli hazırlık süresi verebilmek için kutlama zamanını ne zaman olarak belirlemeliyiz?" diye sordu.

Jennifer ve Eliezer göz göze geldi. İkisi de suskun olsa da herkes ikisinin de birbiriyle hesap yarışı yaptığını biliyordu.

"Yemekten iki saat sonra."

"Yemekten üç saat sonra."

Jennifer kaşlarını çattı. "Aksilik olasılıklarını eklemesen bile iki saat yirmi dakika gerekiyor. Üç saat demek daha mantıklı." dedi. Eliezer gayet sakindi. "Fazladan yardımcı atayarak bu süreyi bir saat elli dakikaya düşürebiliriz. İki saat gayet yeterli." dedi. Gerekli savunmaları da sunduklarına göre karar anına gelmişler demekti.

Kral Theo'ya baktılar.

Kral Theo gülümsedi. "Eliezer, planladığın kişileri görevlendir. Yemekten üç saat sonra her şey hazır olsun."

Ymir akşam yemeğini yedikten sonra yatağına oturmuş gün batımını izliyordu. Vücudu çok güçsüzdü. Yemek yemek gibi basit bir eylem bile bütün gücünü tüketmesine yetiyordu. Kas ezilmesi varken bu kadar hassas değildi, ona rağmen iyileşip spora dönmesi çok uzun sürmüştü. Bu zehrin bıraktıkları ne zaman temizlenirdi ki? Zaten üç hafta baygın kalmıştı. Bir hafta da yatakta kalırsa bu sefer eski formuna ulaşması daha zor olacaktı.

Ayrıca, dışarıyı özlüyordu.

Bir hafta odada tıkılı kalacağı gerçeği başını ağrıtırken kapı çalındı. "Buyrun." dedi heyecanla. Ve umduğu gibi Chris girdi içeri. Gülümsedi. Neyse ki Chris vardı da bu süreçte yalnız kalmayacaktı.

"Rahatsız etmiyorum umarım." dedi Chris. Ymir parlayan gözlerle bakıyordu. "Olur mu öyle şey. Hoşgeldin." dedi gülümseyerek.

Chris içeri girdiği an pencereye bakmıştı. Pencere güneye baktığı için gündoğumu da günbatımı da ışıklarını odaya ulaştırabiliyordu. "Günbatımı gözünü almıyor mu?" diye sordu. "İstersen perdeyi kapatabilirim." diye ekledi. Ama Ymir daha cümle bitmeden cevabını hazırlamıştı. "Sabah güneş doğarken antrenmana çıkan birinin ışıktan rahatsız olmasını beklememelisin." dedi şakayla karışık. Chris bu cevaba şaşırdı, ve kendi düşüncesizliğine güldü. "Haklısın." diye kabullendi.

Yavaşça yatağa yaklaştı, yakındaki sandalyeye oturdu. Ymir bir şey demeden sabırla bekledi. Chris'in gergin olduğunu fark etmişti. Üstelemek istemiyordu.

Sonunda Chris cesaretini topladı. "Akşam yemeğinde biraz konuştuk ve şey..." Duraksadı, cesaretini topladığı hali bu muydu? Derin bir nefes aldı. Ymir hala sabırla bekliyordu. "Aile içi kutlama yapılacak." dedi tek cümlede. Ve endişeyle Ymir'in tepkisini bekledi.

Ymir gülümsedi, "Bu çok iyi haber." dedi. "Böylece bu tatsız olayı örtecek bir hatıranız olur." Chris aklındaki her şeyin uçup gittiğini hissetti. Kaşlarını çattı. "Hatıranız derken?" Ymir Chris'in ne demek istediğini anlamamıştı. "Yani, ailecek güzel bir anı olarak kalır demek istedim." diye açıklamaya çalıştı kendini. Chris kızsa mı gülse mi kararsızdı. En sonunda gülümsedi. "Ymir." dedi açıkça. "Partiye sen de davetlisin."

Ymir şoka uğramıştı. "A-Ama! Bu aile içi bir kutlama." dedi doğrudan. Chris başını yukarı aşağı salladı. "Ve ailemizin kahramanı da davetli." dedi. Ymir utançla başını çevirdi. "Ortada kahraman diye bir şey yok. Sadece olaylar öyle gelişti." diye mırıldandı. Yine de Chris pes etmeyecekti. Plan değiştirdi. "Seni partiye dahil eden kişi Eliezer abimdi. Ona kinli olduğunu düşünmesini istemezsin herhalde."

Ymir buna diyecek bir şey bulamadı. Bu yüzden de farklı bir mazeret buldu. Koltuk değneğini gösterdi. "Odanın bir ucundan diğer ucuna gitmek bile beni yoruyor. Böyle bir etkinliğe katılmam mümkün değil." Chris bu haklı mazeret karşısında duraksadı. Buna çözüm bulmalıydı. Bir an önce. Tabi bunun bir problem olduğunu belli etmemesi gerekiyordu. "Merak etme, onu bana bırak." dedi güven veren bir sesle. "Sen kutlamamıza katıl yeter."

Ymir derin bir nefes aldı. "Ama..." diye mırıldandı. Cesaretini topladı, Chris'in yüzüne baktı. "Ama verebileceğim bir hediyem bile yok!" dedi doğrudan. Chris önce şaşırdı, sonra gülümsedi. "Sen zaten bize en büyük hediyeyi, ablamızı verdin." dedi doğrudan. Ymir artık bunu duymaktan sıkılmıştı. "Ama senin doğum gününe verebileceğim hiçbir hediyem yok." dedi.

Chris bir an duraksadı. "Aslında..." diye mırıldandı. Elini cebine götürdü. "Aslında var ama ben kazara aldım." dedi, cümlenin saçmalığının farkındaydı. Ymir kafası karışık bir şekilde bakarken elindeki şeyi gösterdi.

Bu Ymir'in oyduğu çakı sapıydı.

"Ah, bu..." duraksadı. Gözlerini kaçırdı. Chris Ymir'in hazırladığı sürpriz bozulduğu için suçlu hissetmişti. Bu yüzden kendini savunmak istedi. "Sen uyurken ablam verdi. Kendimi çok kötü hissediyordum, sana bir şey olacak diye korkuyordum. Ablam bu yüzden senden habersiz hediyeni verdi. Biliyorum, sürprizini bozduk ama beni ayakta tutan şey bu oldu." Çaresizce Ymir'e baktı. Affedilmiş miydi?

Ymir şaşırmıştı. "O tahta parçası mı?" diye sordu.

Bu tepki Chris'in beklemediği bir şeydi. "Nasıl yani?" diye sordu Chris. Ymir tekrar bakışlarını kaçırdı. "Yani, şey... Evet onu ben yaptım ama sonuç olarak sadece bir parça tahta. Bir prense verilecek bir hediye değil. O yüzden... Onu verip vermemek konusunda biraz şüpheciydim." diye itiraf etti. Küçükken bu abilerine tatlı bir hediye olmuştu. Ama artık yetişkin sayılırlardı. Bir parça yontulmuş odundan hediye olur muydu?

Chris'e göre evet, olurdu.

"Neden böyle düşündüğünü anlamıyorum." dedi Chris. "El yapımı ürünler her zaman daha özel olur. Hele ki biri sadece senin için, sadece senin anlayabileceğin bir ürün yapmışsa." Çakı sapına baktı. "Bu çakıdan Dünya üzerinde sadece bir tane var, o da sadece bana ait. Oysa sana verdiğim toka birden fazla üretilmiş bir şey. Dışarıdan benzerini, hatta aynısını bulabileceğin bir şey." Sona doğru sesi kısılmıştı. Bu kadar özel bir hediyenin yanında pazardan alınmış bir toka ne kadar sönük kalmıştı öyle.

Ymir Chris'in hediye karşılaştırdığını fark etmişti. "Ama ben o tokayı çok seviyorum." dedi usulca. Elbette seviyordu, Chris tokayı Ymir'i düşünerek almıştı. Böyle düşününce... O tahta parçası da bir hediye sayılırdı sanki. "Sanırım hediyenin ne olduğundan ziyade kimden olduğu daha önemli." dedi gülerek.

Chris hafifçe gülümsedi. Ymir'in tokayı seviyor olması iyi hissettirmişti. "Ben de öyle düşünüyorum." dedi. Ymir neşeyle bakıyordu ona. "O zaman o sapı geri alabilir miyim?" diye sordu. Chris bu soru karşısında ne yapacağını bilemedi. İstemsizce sapı iki eliyle tuttu, kendi göğsüne yaklaştırdı. "Neden?" diye sordu savunmacı bir tavırla.

Bu tepki Ymir'i mutlu etti. Chris nezaketen beğenmiş gibi yapmıyordu, gerçekten o hediyeyi sevmişti. "Çünkü sana yarın vermek istiyorum." Chris rahatladı, elindeki sapa baktı. Geri vermek istemiyordu ama Ymir de haklıydı. Herkes hediye verirken öylece duramazdı ya. İsteksizce verdi çakı sapını.

"Eh, yarının haberini ulaştırdığıma göre artık gitsem iyi olacak." dedi Chris. Normalde biraz daha kalmak isterdi ama Ymir'in kutlamaya katılabilmesi için bir yol bulmalıydı.

Aslında Ymir'in bunu gsripsemesi lazımdı, ama onun da işine geldiği için "Yarın görüşürüz o zaman." dedi gülümseyerek. Ama bakışlarını kaçıramadı. Yine o güven veren gözlere bakakalmıştı. Bunun farkında olmayan Chris "Görüşürüz!" diyerek dışarı çıktı. Ymir elindeki sapa baktı. Ve yanındaki masadan hançerini aldı.

Chris dışarı çıkar çıkmaz Ymir için bir çözüm düşünmeye başladı. Biraz daha vakti olsa kolayca çözerdi aslında, ama bu kadar dar bir zamanda ne yapabileceğini bilmiyordu. Bu gibi acil durumlarda çözüm üretemiyordu. Ne yapmalıydı? Ne yapmalıydı! Koridor boyu yürürken sürekli düşünüyordu, ama aklına mantıklı hiçbir fikir gelmiyordu.

Duraksadı. Aklına bir fikir gelmiyorsa yardım alabilirdi.

Tabi ya! Tek yapması gereken tanıdığı en zeki kişiden yardım istemekti! Doğrudan taht odasına yöneldi.

Taht odası beklediğinden boştu. Abisi olmasa da annesi kesin odada olur diye düşünmüştü. Eh, babası tek olduğuna göre formaliteyi es geçebilirdi. "İyi akşamlar baba." dedi gülümseyerek. Kral Theo bu beklenmedik ziyaret karşısında şaşırmıştı. "Uyumadın mı daha?" diye sordu düz bir sesle. Chris duraksadı. Babası erken kalktığını biliyordu, bu yüzden erken uyuduğunu varsaymış olmalıydı. "Şeeyy, Ymir'in yanına gitmiştim de. Şu kutlama için..."

Kral Theo elindeki belgeyi kenara bıraktı. İşte bu önemli bir meseleydi. Chris'e baktı. "Kabul etti mi?" diye sordu. Chris başını salladı. "Evet, yani, aslında hayır ama ikna ettim." Theo hafifçe gülümsedi. Oğlunun bunu nasıl başardığını merak etmişti doğrusu. "Peki sorun ne?" diye sordu doğrudan. Chris artık şaşırmamalıydı, ama yine de şaşırmadan duramadı. Babası nasıl oluyordu da her şeyi, HER ŞEYİ, anlayabiliyordu?!

"Şey, mazeret olarak yürüyememesini öne sürdü. Bana bırak dedim ama ne yapacağımı bilmiyorum." diye açıkladı kendini. Babasına umutla bakıyordu.

Babası hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyordu.

"Alex çoktan bir tekerlekli sandalye tasarladı ve üretim alanına teslim etti. Yarına hazır olacaktır." dedi Theo. Chris buna inanamadı. "Bu kadar kısa sürede mi?" diye sordu. Babası ofladı. "Elbette hayır. Bu emri dün vermiştim." dedi. Chris hala anlayamamıştı. "Neden ki?" diye sordu. Babası ona dik dik bakıyordu. "Yabancı bir sarayda uyandığı halde ilk işi koltuk değneğiyle sabah yürüyüşüne çıkmak olan birini bir odaya hapsetmeyi düşünmüyordun herhalde?"

Chris duraksadı. Kendini sorguladı. Onun için sarayın içi dışı fark etmiyordu. Önceden iki alanda da sıkılıp kalıyordu. Şimdi ise iki alanda da önemli olan Ymir'in olmasıydı.

Peki Ymir için her şey bu kadar basit miydi?

Babası haklıydı. Ymir her sabah erkenden dışarı çıkıyordu. Son zamanlarda sürekli antrenman yaptığı için erkenden dışarı çıkması normaldi. Ama ilk geldiği zamanlar? Bacağı rahatsızken, koltuk değneği gibi rahatsız edici ve yorucu bir engeli varken neden o kadar yolu yürüyüp dışarı çıkıyordu?

Cevap çok basitti; Özgürlük.

İstediği şeyi yapabilme özgürlüğünün yanı sıra açık havada kendini daha özgür hissediyordu.

Böyle bir durumda, bir odada sıkışıp kalmak ne kadar ağır bir durumdu!

Chris bu kadar dar görüşlü ve bencil olduğu için kendine öfkenelendi. Nasıl oluyordu da bu kadar basit bir mantığı kuramıyordu? Ymir'in hislerini kendi hissettiklerine göre değerlendirmişti. Sarayın şımarık prensi empati yapmayı bilmiyordu.

Chris bu karışık duyguların içinde kafasını kaldırdı, babasına baktı. "İzninizle kralım." dedi bitkin bir sesle. Usulca odadan çıktı.

Kral Theo ne düşünmeliydi bilmiyordu. Chris veliaht prens olmasa da bir prens olarak bu gerçeği kendi kendine anlamış olmalıydı. Anlamamış olması Theo'yu hayal kırıklığına uğratmıştı. Öbür yandan bunu doğrudan yüzüne söylediğinde hemen savunmaya geçmemiş, kendi hareketlerini gözden geçirmişti. Hatasını fark edip kabullenmişti. Kibirli değildi, çoğu prense göre daha az şımarıktı. Bu açıdan oğlunu takdir ediyordu. Hatasını nasıl düzelteceğini, ya da düzeltip düzeltmeyeceğini zaman gösterecekti.

Bölüm : 22.12.2024 17:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...