
Ymir taht odasına baktı. İlk defa odada çağrılan konumunda değildi. Kral ve kraliçe kendi tahtlarındaydı. Kral tahtının arkasında iki koltuk vardı. Bunlardan birinde Prens Eliezer oturuyordu. Prens Alexander'ın yeri boştu. Kraliçe tahtının arkasında da iki koltuk vardı. Burada da Prenses Jennifer ve Chris oturuyordu.
Ve Ymir Chris'in hemen arkasında ayakta duruyordu.
Aslında Chris ona oturacak bir yer ayarlamak istemişti, ama Ymir o anda reddetti. Sarayda hiçbir rütbesi yokken özel muamele görmesi haksızlık olurdu.
Fazla beklemeleri gerekmemişti. Taht odasının görkemli kapıları iki yana açıldı. İçeri orta yaşlı bir adam ve bir çocuk girdi. Tek dizleri üzerine çökerek selam verdiler. Kral Theo otoriter bir sesle "Kalkın." dedi.
Adam ve oğlu ayağa kalkmıştı, ama ikisi de tedirgin görünüyordu. Hele çocuk bazen kendine hakim olamayıp titriyordu bile. Gerçi bu normal sayılırdı. Adam saraydaki atlarla ilgilenen bir seyisti. Eşi vefat ettiği için 12 yaşındaki oğlunu da yanında getiriyordu. Şimdi ise kral oğlunu çağırmıştı. Bir soruna mı sebep olmuştu? Sarayda olmasını istemiyorlar mıydı? Yoksa bir şey çalınmıştı da oğluna mı suç atmışlardı? Seyis oldukça endişeliydi.
"Jarel, öne çık." dedi Kral Theo. Jarel korkuyla babasına baktı. Ama babasının da elinden bir şey gelmiyordu. Alelacele bir adım ileri çıktı. Kafasını kaldırdı.
Kral Theo doğrudan ona bakıyordu.
"Jarel, bir süredir sarayda olduğunu biliyorum." dedi Kral Theo. "Sarayda genel olarak ne yaptığından bahsedebilir misin?"
Jarel yutkundu. Bir şeyle suçlanma ihtimali git gide artıyordu. "B..ben genelde bahçede o..olurum kralım." dedi heyecanla. "Peki, bu arkadaşı tanıyor musun?" diye sordu Ymir'den tarafı işaret ederek. Jarel kafasını oraya çevirdiğinde Chris'in tahtının arkasından Yıldız çıkageldi.
Kaplanı gören seyis korkuyla bir adım geri gitti. Ama Jarel korkmamıştı, şaşırmıştı. "Yıldız!" dedi şaşkınlıkla.
"Yani onu tanıyorsun?" dedi Theo sorarcasına. "E-evet kralım. Bazen kahvaltısını ben veririm." dedi Jarel. Aldığı soru ilginçti; "Neden?" Buna nasıl cevap vermeliydi? Neden görevi olmayan bir şeye burnunu sokuyordu? "Ç-çünkü görevliler korkuyordu." dedi Jarel. "Yani sen korkmuyorsun?" dedi Theo.
Yıldız yavaşça Jarel'a doğru yürüdü. Seyis bir adım daha geri gitti. Sonra kaplanın oğluna yaklaştığını fark etti. Korku ve koruma isteğiyle ileri atıldı. Ve gördükleriyle şaşırdı kaldı.
Jarel yere çökmüş kaplanı seviyordu.
Jarel Yıldız'ın yanına yaklaşmasıyla kendini güvende hissetmişti. Bir anlığına nerede olduğunu unutup Yıldız'ı sevmek için yere çömeldi. Yıldız hafifçe mırladığında Jarel da mutlu oldu.
Kral Theo ve Kraliçe Belinda ilgiyle izliyordu bu manzarayı. Gerçekten de çocuk Yıldız'dan hiç korkmuyordu.
"Sana bir görev vereceğiz." dedi Kral Theo. Jarel duyduğu sesle kafasını kaldırdı. Kralı görünce korkuyla ayağa kalktı. Gerçekten de her şeyi unutmuştu bir anlığına. Ama karşısında bir kral vardı. "Emredersiniz." dedi mırıldanarak. "Leydi Ymir bir süre sarayda olmayacak. Bu zaman zarfında Yıldız'la ilgilenecek cesur birine ihtiyacımız var. Görevi kabul ediyor musun?" diye sordu Kral Theo. "Yıldız benimle mi gelecek?" diye sordu Jarel şaşkınlıkla. Kral Theo bir an duraksadı.
"Hayır." dedi en sonunda. "Sizi sarayda misafir edeceğiz."
Seyis normalde yakındaki bir köyde yaşıyordu. Sabah güneş doğmadan evden çıkıyor, gece yarısından sonra evine dönebiliyordu. Sarayda misafir olmak hayalinin çok ötesinde bir şeydi.
Tabi bir kaplan bakıcısı olmak da...
Gerçi teknik olarak görev kendisine değil oğluna verilmişti. Aslında karşı çıkması gerekirdi ama oğlu ve kaplan iyi anlaşıyor gibiydi. Eh, en fazla ne olabilirdi ki?
Ymir'in gitmesine daha bir hafta vardı. Ama seyis ve oğlu odalarına alışsın diye erkenden taşınacaktı. İkisi taht odasından çıktığında Ymir de çıkmak için izin almak istedi. Odanın ortasına kadar ilerledi ve Kral Theo'nun karşısında hafifçe eğildi. "İzninizle biz de ayrılmak isteriz." dedi saygılı bir sesle.
"Gitmeden önce sana vermemiz gereken bir şey var." dedi Kral Theo. Chris'e baktı. Chris ayağa kalktı, babasının tahtının arkasına gitti. Çok geçmeden elinde kumaşla sarılmış bir şeyle döndü.
Ymir olan biteni takip etmekte zorlanıyordu. Chris'in elinde ne olduğunu anlamaya çalıştı, ama hiçbir tahmini yoktu. Chris önüne kadar geldi, durdu. Nazikçe kumaşı açtı. Kumaşın içinde bir kusari-fundo vardı.
Ymir bir an şoka uğradı. Korkarak uzandı silaha. Ağırlığı, hissiyatı, rengi... Her şeyi kendi silahıyla bire birdi.
Babasının verdiği silahla aynıydı.
Elini silahın üzerinde gezdirirken gözünden birkaç damla yaş süzüldü. Tam on yıl bu silahla yaşamıştı. Adeta vücudunun bir parçası haline gelmişti. Abileri hep silahlarını aileden biri gibi gördüklerini söylerdi. Ymir onları şimdi anlıyordu. Kusari-fundo ona hayat vermişti adeta...
"Teşekkür ederim." dedi göz yaşlarını silerek. "Ama nasıl..?" dedi Ymir anlamayarak. Söylediği tek şey bir zincir ve iki sopaydı. Nasıl oluyordu da babasının verdiği silahla birebir olabiliyordu? Chris babasına baktı. Babası eliyle devam etmesini işaret etti. Chris tekrar Ymir'e döndü. "Alex abim Donatello Greenturt'ün kitabından yola çıkarak tasarımını çizdi." dedi.
Ymir teşekkür etmesi gereken insanlar listesini gözden geçirdi. Krala silah yaptırdığı için teşekkür etmeliydi. Prens Alexander'a çizimi için teşekkür etmeliydi. Prenses Jennifer'a Chris'le barıştırdığı için teşekkür etmeliydi. Chris'e kendisini kurtardığı için teşekkür etmeliydi. Yıldız'a kendisini koruduğu için teşekkür etmeliydi.
Bulunduğu anı yaşamasını sağlayan herkese teşekkür etmesi gerekiyordu.
Kral Theo'ya döndü. Hafifçe eğilerek "Teşekkürlerimi sunuyorum." dedi resmi bir dille. "Çıkabilirsiniz." dedi Kral Theo.
Aslında sadece Ymir ve Yıldız için söylemişti, ama Chris de üzerine alınıp Ymir'le beraber dışarı çıktı. Kral Theo'nun içinden onu durdurmak gelmedi.
Chris Ymir'e odasına kadar eşlik etti. Odanın kapısına geldiğinde duraksadı. Saat çok geç olmuştu, konuşacak vakitleri yoktu. "Şey, Ymir..." dedi Ymir'in dikkatini çekmek için. "Yarın silahla antrenman yapacak mısın?" diye sordu. Ymir gülümsedi. "Sabah antrenmanımda silahımı kullanacağım. Yani, görmeniz biraz zor." dedi sinsice. Chris somurttu.
Daha doğrusu üzgün görünmek için çabaladı. Ymir hala sabahları Chris'in onu izlediğini fark edememişti. Chris genelde antrenmanının sonuna doğru yanına gelirdi, bu yüzden Ymir o saatlerde uyandığını zannediyordu. Ama Chris güneşin doğuşuyla uyanıyordu. Hazırlanırken pencereden Ymir'in ısınma hareketlerini izliyordu. Antrenmanına başladığı an da bahçede bulunuyordu.
Aslında ilk başta ayakta ya da çimlere oturarak izliyordu. Daha sonra esrarengiz bir şekilde, tam da Chris'in izleme noktasında bir bank belirmişti. Chris babasının koydurduğunu düşünüyordu, ama nasıl oluyordu da babası her şeyi bilebiliyordu?!
Bunun üzerine düşünmekten vazgeçmişti artık.
"İyi geceler o zaman." dedi Chris. "İyi geceler." dedi Ymir.
Ve odasına girdi. Chris derin bir nefes aldı. Ymir'le bir hafta daha görüşebilecekti. Sonra da Ymir Jennifer ablasıyla birlikte saraydan ayrılacaktı. Chris somurttu. Babası neden Ymir'in gitmesini istemişti ki? Chris yalnız kalacaktı! Gerçi düşününce... O aralar biraz yoğun da olacaktı. Böyle düşününce üzüntüsü azaldı, odasına yöneldi.
Sonraki hafta oldukça sıradan geçmişti. Yıldız zamanının çoğunu Jarel'la geçiriyordu. Ymir günlük antrenmanında kusari-fundosuna da zaman ayırıyordu. Ymir'in kusari-fundoyla yaptıkları hem Chris'i hem de kralı oldukça şaşırtmıştı.
Jennifer gezi için valizini hazırlamıştı, Ymir için de dolu bir valiz hazırlatmıştı. Ymir kendisi için konulan üç gecelik takımı, dört binicilik takımı ve dört elbiseyi fazla bulmuştu, ama Jennifer zorla kabul ettirmişti. Aslında daha da çok kıyafet hazırlatmak istemişti ama Ymir'in kendini borçlu hissedeceğini biliyordu.
Ve o gün gelmişti.
Barl kalesine at arabasıyla yolculuk yarım hafta sürüyordu. İki hafta orada kalacaklardı. Yarım hafta da dönüş süresi olacaktı.
Ymir üç hafta Rawel Sarayı'nda olmayacaktı.
At arabaları ve atlı muhafızlar aşağıda hazır bekliyordu. Jennifer ve Ymir'in eşyaları yük arabasına yerleştirilmişti. Kraliyet ailesi kızlarıyla vedalaşmak için aşağıya inmişti. Jennifer Chris'ten başlayarak tüm ailesine sarılıyor ve veda ediyordu.
Bu sırada Ymir de at arabalarına fazla uzak olmayan bir yerde Yıldız'la vedalaşıyordu. "Üç hafta, fazla uzun değil." dedi Ymir. "Bu üç haftada Jarel'dan uzaklaşma, olur mu?" Yıldız burnunu Ymir'in eline sürttü. Bu Jarel'la anlaşabilmesi için belirledikleri işaretlerden biriydi. 'Evet' anlamına geliyordu.
Ymir gülümsedi. "Jarel'la anlaşabildiğin için mutluyum." dedi. Son iki gündür aynı odada kalıyorlardı. Ve hiçbir sorun yaşanmamıştı. Gülümsemesi donuklaştı. Yıldız sayesinde yaşıyordu. Yıldız sayesinde güvendeydi. Şimdi ondan ayrılmak ağır geliyordu. Yıldız'a sarıldı. "Seni özleyeceğim." dedi titreyen sesiyle. Yıldız yüzünü Ymir'in yüzüne sürttü. En yakın dostu Ymir'i ona emanet etmişti. Yanında olamayacak olması kendini çok kötü hissettiriyordu.
Bir süre öyle kaldılar. Ymir gözünü silip ayağa kalktı. Ve gördüğü kişiyle şaşırdı kaldı. Chris tam karşısında ona bakıyordu. "Ş-şey..." diye kekeledi Chris. Yıldız'la vedalaşmasını mı bölmüştü?
Ymir "Sen Prenses Jennifer'ın yanında değil miydin?" diye sordu. Chris bakışlarını kaçırdı. "Ben... Ona görüşürüz dedim zaten. Şimdi diğerleriyle vedalaşıyor." dedi. Ymir Jennifer'ın tarafa baktı. Jennifer Eliezer abisine sarılıyordu. Ymir hüzünle gülümsedi. Prenses Jennifer'ın ailesiyle vedalaşabilmesi ne kadar da büyük bir nimetti...
Chris tekrardan "Şey..." dedi Ymir'in ilgisini çekebilmek için. Ymir'le göz göze geldi. "Sadece... Hoşçakal demek istemiştim." dedi. Ymir ne diyeceğini bilemedi bir an. Nedense Chris'in onunda vedalaşacağını düşünmemişti. Gülümsedi. "Merak etme, ablana iyi bakacağım." dedi neşeyle. "Hayır!" dedi Chris anında. Sonra duraksadı. "Yani evet, iyi bakarsın biliyorum ama..." Derin bir nefes aldı. "Sen de dikkatli ol." dedi.
Ymir Chris'in gözündeki endişeyi gördüğünde şaşırdı. Chris'i birkaç kez yenmesi bir yana, Chris'in kendine bu kadar değer vermesine şaşırmıştı. Ymir o kadar da özel biri değildi ki. Yine de gülümsedi. "Olacağım." dedi. At arabasına gitmesi gerekiyordu. Aklına gelen şeyi yapmakla yapmamak arasında kalmıştı. İçinden geleni yapsa Chris ne düşünürdü acaba?
En sonunda isteğine boyun eğdi. Bir anda ileri atılıp Chris'e sarıldı. Chris donup kalmıştı. "Kendine iyi bak." dedi Ymir. Birkaç saniye öylece kaldı. Sonra Chris'i bıraktı ve arabaya yöneldi.
Ve Chris arkasından bakakaldı.
Ymir arabaya bindikten birkaç dakika sonra Jennifer da arabaya bindi. Arabanın penceresinden el sallarken at arabası yola çıktı.
###
Lawse ve Chana kralları çok yakın arkadaşlardı. Dolayısıyla bu iki krallığın müttefik olması doğaldı. Kuzey sınırları bu iki ülkeyle kesişen Barl Krallığı da ittifaka katılmak istemiş ve kabul edilmişti. Deniz kıyısında bulunan Tala, Rawel ve Roth Krallıkları da sınırlarında oldukları bu ülkelerle ittifak olmuş, bu sayede Müttefik Krallıklar ortaya çıkmıştı.
Barl Krallığı diğer beş krallığın ortasında olduğu için bir anda merkez rolüne bürünmüştü.
Dürüst olmak gerekirse müttefik olmaları birbirlerini sevdikleri anlamına gelmiyordu. Kralların bile zaman zaman düşmanlıklarını açıkça belirttiği bu ortamda prens ve prenseslerin zıt düşmesi oldukça doğaldı.
Jennifer sevildiği için değil, çağrılması gerektiği için partiye davet edildiğini biliyordu.
Araba sarayın önünde durdu. Korumalar Jennifer'ın kapısını açtı. Jennifer yüzünde bir gülümsemeyle indi aşağıya. Son duraklamalarında üzerine yeşil bir elbise giymişti. Saçını da güzelce toplayıp toka takmıştı. Rawel Krallığının prensesi tüm güzelliğiyle gözler önündeydi.
Ardından Ymir indi aşağı. Jennifer onu Prenses olarak tanıtmaya karar vermişti. Bir süredir Rawel Krallığında misafir olan Yoshi Prensesi Rem Ymir. Bu sıfata uygun olarak mavi bir elbise giymişti. Rawel terzileri yoğun bir döneme girdiği için kendi çizdiği elbise yerine Jennifer'ın elbisesiyle aynı tarzda bir elbise dikmişti. Saçının öndeki tutamları arkada bağlamış, saçının geri kalanını açık bırakmıştı.
Sarayın girişinde kafasında taç bulunan bir genç kız bekliyordu. "Hoş geldiniz Prenses Jennifer!" dedi kız büyük bir gülümsemeyle. Ymir nedense bu gülümsemenin sahte olduğunu düşünmüştü. "Hoş buldum Prenses Felicia." dedi Jennifer aynı gülümsemeyle. Sarıldılar.
Felicia Jennifer'dan ayrıldıktan sonra Ymir'e baktı. "Siz de misafirimiz Prenses Rem Ymir olmalısınız." dedi mesafeli bir tavırla. Jennifer Ymir'in de geleceğini duyduğu an bir haberciyle misafirinin de olacağını bildirmişti. "Tanıştığıma memnun oldum Prenses Felicia." dedi gülümseyerek. "Ben de memnun oldum." Felicia resmi bir dille. Jennifer'a döndü, sarayı gösterdi. "Size odalarınızı göstereyim. Kalan prensesler de gelince bir araya geliriz." dedi neşeyle.
Jennifer ve Felicia önden giderken Ymir bir adım geriden takip ediyordu. İlgiyle etrafını izliyordu. Önündeki yapı sarayla şato karışımı bir şeydi. Buna rağmen Ymir'e küçük görünmüştü. Yoshi Sarayı eskilerden kalma, ihtişamlı bir yapıydı. Rawel Sarayı o kadar eski olmasa da oldukça büyüktü. Bu iki sarayın yanında Barl Sarayı küçük kalıyordu.
Felicia Ymir ve Jennifer'a kalacakları yan yana iki odayı gösterip sonraki prensesi karşılamaya gitti. İkisi de hemen odalarına yerleşmişlerdi. Akşam yemeğine kadar hazırlanmakla uğraştılar. İkisi de hazır olduğunda kapılarında hazır bekleyen iki hizmetçi onları yemek odasına götürdü.
Ymir içeri girdiğinde kendini biraz garip hissetmişti. İçeride beş prenses bulunuyordu. Prenses olmaları bir yana, Ymir ilk defa bu kadar kızla bir arada bulunuyordu.
Jennifer gülümseyerek tek tek prensesleri tanıttı. "Lawse prensesi Helena, Chana prensesleri Nilly ve Solin, Tala prensesi Oria. Prenses Felicia ile tanışmıştın zaten." dedi kısaca. Sonra eliyle Ymir'i işaret etti. "Bu da krallığımızın misafiri Yoshi prensesi Rem Ymir Greenturt."
Ymir hafifçe eğilerek selam verdi. Hızla prenseslerin gözlerine baktı. Helena, Nilly ve Solin küçümseyen bakışlarla izliyordu onu. Oria çekingen biriydi, buna rağmen gözündeki heyecanı fark ediliyordu. Nedense Ymir Oria'yı sevmişti. Yemek masasında Oria'nın yanına geçti.
Yemek boyunca Jennifer da dahil diğer prensesler Ymir'in hiç anlamadığı meselelerden konuşmaya başlamıştı. Politika, yönetim, partiler, balolar... Ymir için çok sıkıcı şeylerdi. Oria da bu konulara uzak görünüyordu. Oldukça suskundu. "Partiler ilginizi çekmiyor sanırım Prenses Oria." dedi gülümseyerek. Oria şaşırmıştı. Yine de "Evet, ben daha çok kütüphaneyi seviyorum." dedi. Ymir buna şaşırmıştı. "Buralarda abim gibi kitap kurtları görmek ilgi çekici." dedi kısık sesle.
Ymir tekrar diğer prenseslere odaklanacakken Oria "Abiniz... Donatello Greenturt olabilir mi?" diye sordu. Ymir hüzünle gülümsedi. Abilerinin, en azından birinin hatırlanıyor olması güzel bir histi. "Evet. Siz de mi abimi tanıyorsunuz?" diye sordu cevabını tahmin ettiği halde. Oria'nın gözünde heyecan parıltıları belirmişti. "Elbette. Kitaplarla ilgilenip de Greenturt soyadını duymamak mümkün değil." dedi heyecanla. "Abiniz... Onunla konuşma imkanım var mı?" diye sordu merakla. Ymir ne demesi gerektiğinden emin değildi. 'Hayır' derse açıklama yapması gerekecekti.
Kendini açıklama yapmaya hazır hissetmiyordu.
Bunu yerine, "Şey, pek mümkün görünmüyor malesef. Krallığımız oldukça uzakta." dedi. Yalan değildi, ama gerçeğin tamamı da değildi. "Ah, anladım." dedi Oria biraz üzüntüyle. Kısa bir anlığına da olsa ümitlenmişti. Hemen kendini toparladı. "Neyse ki sizinle tanışma şansına eriştim." dedi içtenlikle. Ymir bu saygılı iltifat karşısında şaşırdı. "Ben de sizinle tanıştığım için mutluyum." dedi samimiyetle.
Bu güzel anı kibirli bir ses bozdu.
"Vay canına, konuşkan biri olduğunu bilmiyordum Oria." dedi Helena küçümseyici bir sesle. Yanında oturan Nilly kıkırdadı. "Prenses Ymir uzaklardan geldiği için onun kim olduğunu bilmiyor. Onu suçlayamazsın Prenses Helena." dedi aynı küçümsemeyle. Ymir ne demek istediklerini anlayamamıştı. Oria utançla başını eğmişti. Jennifer ise öfkeli görünüyordu. Ymir bu işte bir problem olduğunu açıkça görebiliyordu.
Gülümsedi. Öne doğru eğildi. "Sizin de kim olduğunuzu bilmiyordum Prenses Lilly. Tanışmanın da amacı bu değil midir?" dedi mesafeli bir sesle. Bilerek ismini yanlış söylemişti. Nilly kaşlarını çattı. Karşılık vermek istiyordu. Ama agresif davranırsa Jennifer da müdahil olacaktı. Yine Chana ve Rawel arasında gerginlik olmasını istemiyordu. Bunu anlayan Felicia araya girmek istedi. "Elbette tanışmanın amacı budur, Prenses Ymir. Bizim sohbetimize katılmanızı çok isteriz." dedi.
Ymir nedense bunun masum bir istek olmadığını düşünüyordu. Sanki bilerek Oria'yı dışlamaya çalışıyorlardı. "Ah, üzgünüm. Belki başka zaman." dedi Ymir ayağa kalkarken. "Yolculuk beni yordu. Bu yüzden erkenden dinlenmek istiyorum." hafifçe eğilerek selam verdi. "İyi akşamlar." Ve sakince dışarı çıktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |