@raphella_tf
|
Ymir aynanın karşısında kendine şüpheyle bakıyordu. Bir kralın karşısına çıkacaktı. Binici kıyafetleriyle çıkması uygunsuz olur muydu? Ama elbise giyecek kadar şatafatlı bir durum da yoktu ortada. Elbise giyip yalaka biri gibi görünmek mi daha kötüydü, yoksa binici kıyafetleri giyip saygısız görünmek mi? Tekrar kendi kendine elbise giymenin çok daha kötü bir fikir olduğunu söyleyip fikrini değiştirmeden kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında bir hizmetçinin onu beklediğini gördü. "Yolu göstermek için gönderildim hanımefendi." dedi hizmetçi başını eğerek. Ymir Yoshi'de de hizmetçilerin tavırlarını gereksiz buluyordu. Ama alışmıştı artık. "Teşekkürler." dedi gülümseyerek. Kızı takip etti. Kral Ymir'in tek gelmesini istemişti. Chris'in gelmesini engellemek için de ona Yıldız'a göz kulak olma emri vermişti. Aslında tüm bunların Ymir'i germesi gerekiyordu, ama Chris'in Yıldız'ın yanında merak ve can sıkıntısıyla oflayıp pufladığını hayal etmek çok eğlenceliydi. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ulaştı taht odasına. Kapıdaki görevli içeri girip krala gelen kişiyi bildirdi. Bu sırada Ymir sabırla dışarıda bekliyordu. Hizmetçi kızsa çoktan uzaklaşmıştı oradan. Sarayda dedikodu önemliydi, ama merak uğruna konumunu riske atmak istememişti. Sonunda iki metrelik kapılar iki yana açıldı. Ymir sakin adımlarla ilerledi. Kralın önüne geldiğinde ne yapması gerektiğini önceden düşünmüştü. Ymir kendini prenses olarak görmüyordu, ama Rawel krallığının halkından da değildi. Kral Theo onun kralı değildi. Bu yüzden yere çökmek yerine hafifçe eğilerek selam verdi. "Hoşgeldin Ymir." dedi kral gülümseyerek. Ymir doğrudan kralın gözlerine baktı. "Hoşbuldum Kral Theo." dedi aynı gülümsemeyle. "Umarım bu saatte çağırmam sorun olmamıştır." dedi Kral Theo. Ymir "Sabahları erken kalkarım, bu yüzden her saatte huzurunuza gelebilirim." dedi kararsızca. Dedesi ve babasıyla hep gayriresmi konuşurdu. Kraliyet eğitimlerinden çok dövüş eğitimine odaklandığı için kendi kendine kızıyordu, sadece bir anlığına ama. Mesela bir kralın karşısında durduğu an gibi anlarda. "Biliyorum." dedi Kral Theo, "Sabah antrenmanına şahit oldum." İşte şimdi Ymir telaşa kapılmıştı. "Bacağım iyileştiği için heyecanıma kapıldım. İzinsiz antrenman yapmam hataydı." diyerek hatasını kabullendi. Hangi kral bir yabancının sarayında gizlice antrenman yapmasını normal karşılardı ki? Potansiyel bir tehdit demekti bu. "Ah, onun için çağırmadım seni." dedi Theo güven veren bir sesle. "Söylesene, formuna kavuştuğunda kılıç eğitimi almış birini yenebilir misin?" diye sordu. Ymir neye uğradığını şaşırmıştı. İlk cümle ve ikinci cümle birbirine aşırı tezat görünüyordu. "Kılıçlı birini yenebilseydim bu durumda olmazdım." dedi Ymir açıkça. Kral Theo daha Ymir cümlesini bitirmeden başını iki yana sallamaya başlamıştı. "Hayır, hayır... Dövüş sanatları uzmanı birinden bahsetmiyorum. Orduda savaşan, kılıç eğitimi almış ortalama bir askerden bahsediyorum." dedi. Ymir duraksadı, dövüş sanatlarında temelleri yeni öğrenmiş bir rakip hayal etti. "Sanırım kılıçsız adil bir dövüşte onu bayıltabilirim. Ama kılıçlı birini silahım olmadan yenemem." dedi. Theo hafifçe öne eğildi. "Ne gibi bir silah mesela?" diye sordu. "Mızrak? Kılıç? Ok ve yay?" Ymir yutkundu. "Kılıç kullanmayı bilsem de kılıçlı birini yenebilir miyim bilmiyorum." dedi dürüstçe. "Ben... Kusari-fundo eğitimi almıştım. Silahtan kastım da oydu." dedi, sesi gitgide kısılmış, sonunda duyulmaz olmuştu. Theo meraklanmıştı. "Nasıl bir şey o?" diye sordu. Ymir bu işin sonunu artık daha da merak etmeye başlamıştı. Normalde bir problem olması gereken sorular oldukça normal karşılanıyordu. "İki ucunda ağırlık olan bir zincir aslında." dedi Ymir. Böylece bitirebilirdi ama krala tamamen doğruları söylemek istiyordu. "Babam ağırlıkların içine iki bıçak yerleştirdi. Bıçaklar açıldığında bir kusarigama oluyor." "Yani, bir kusarin olursa kılıçlı bir adamı yenebilirsin." dedi Theo. Ymir kusari-fundo diye düzeltebilirdi, onun yerine "Formda olursam." demeyi tercih etti. "Harika!" dedi kral, "O zaman tek yapmamız gereken seni eski formuna kavuşturmak." Ymir ne tepki vereceğini bilemedi. "Affınıza sığınarak... Benden tam olarak ne beklediğinizi merak ediyorum." dedi çekingen bir sesle. "Jennifer iki hafta sonra bir partiye gidecek." dedi Kral Theo. "Onun bir yol arkadaşı olsa güzel olur diye düşündüm. Ve tabi onu koruyabilecek biri olsa fena olmaz." Ymir anlamamıştı. "Prenses Jennifer'ın etrafında askerler olmayacak mı?" diye sordu. "Yolda evet." dedi Theo. "Ama kızlararası bir parti olacağı için Prenses Felicia'nın şahsi kulesinde olacaklar. Dışarıda korumalar gezse bile içeri girmeleri yasak olacak." "Anlıyorum..." diye mırıldandı Ymir. Kararlı gözlerle krala baktı. "Prenses Jennifer'ı korumak için elimden geleni yapacağım." dedi. Kral Theo başını salladı. "Ama bunun için antrenman yapman lazım." dedi. "İstersen askeri alanda istersen de Kraliyet Bahçesi'nde antrenman yapabilirsin." Ymir bir anlığına düşündü. "Eğer askeri alanda korkuluk varsa orası daha uygun olacaktır." dedi. Kral Theo "Tekme vurabileceğin korkuluklar olduğunu sanmıyorum. Daha çok kılıç antrenmanına uygun korkuluklar vardır." diye cevap verdi. "Tabi, uygun korkulukları yaptırdıktan sonra antrenman alanına koymakla bahçeye koymak arasında bir fark olmaz." diye ekledi. Ymir yüzünü ifadesiz tuttu. "Böyle bir şeyi istemem mümkün değil." dedi. Elbette Ymir'in işine gelirdi ama bu kadarı da fazla olurdu. "Bunu kızımı koruyabilmen için yapıyorum. Elbette isteyebilirsin." dedi Kral Theo. Tek sebebi bu değildi gerçi. Bahçede çalışırsa Ymir'i izlemesi kolay olurdu. Ayrıca askerlerin olduğu yerde çalışan bir kızı izlemeye giden prens birazcık dikkat çekebilirdi. "O zaman yarına bahçenin hazır olmasını sağlarım. Yıldız'ın yemek vakti gelmiş olmalı. Yanına gittiğinde Chris'e onu çağırdığımı söyle." "Emredersiniz." dedi Ymir, kapıya yöneldi. ### "Abi, yardımına ihtiyacımız var." Chris Alex'in odasına girer girmez bunları söylemişti. Alex kaşlarını çattı, Chris'e baktı. "Bir sorun mu var?" diye sordu. Chris yanına yaklaştı. "Kusari-fundo diye bir şey duydun mu hiç?" diye sordu. Bu kelime Alex'e çok tanıdık gelmişti, ama ne olduğunu çıkaramadı. "Tam olarak ne demek o?" diye sordu. Chris babasının verdiği tarifi tekrar etti; "İki ucunda ağırlık olan zincir. Ymir'in silahıymış." Chris 'Ymir' dediği an Alex'in kafasında bir ışık yanmıştı. Donatello Greenturt'ün bütün kitaplarını okumuştu. Kişisel kitaplığına yaklaştı, Greenturt için ayırdığı rafa baktı. Silahlara ait bilgilerin olduğunu düşündüğü bir kitabı açtı. Bu sırada Chris beklemekten sıkılıp etrafına bakınmaya başladı. Abisinin masaya bıraktığı kitap dikkatini çekti. Kitabın adını okudu; 'Maceraperest'. "Kitabı tekrar mı okuyorsun?" diye sordu Chris. Alex kafasını kitaptan kaldırmadı. "Evet, temsilleri öğrendikten sonra tekrar, farklı bir açıdan bakarak okumak istedim." dedi. Chris tatmin olmamıştı. "Ne gibi bir farklı bakış?" diye sordu. "Gerçek hayatta yaşanması gibi bir farklı bakış. Ya da hikayedeki her şeyin temsil olabileceği gibi bir farklı bakış." "Dört kardeş dışında şüphelendiğin temsiller mi var?" diye sordu Chris. Şaka olsun diye söylemişti ama Alex başını sallayarak onayladı. "İki temsilden eminim. Ama hala kediden emin olamadım." dedi. "Kedi mi?" diye tekrarladı Chris. "Kitap ayracının olduğu yere bak." dedi Alex. Chris Alex abisinin kitaplarına ne kadar değer verdiğini biliyordu. Nazikçe açtı kitabı. Ayracın bulunduğu yerde bir kedi tasviri vardı. Kahverengi tüylü, dişi bir yavru kedi... Kedi sürekli insanların gözüne bakıyor, ne dediklerini ilgiyle dinliyordu. Yavru bile olsa cesurdu. Ana karakter, yani Mikelangelo Greenturt'ü temsil eden karakter, ona sarılıp tehlikelerden koruyacağına dair bir söz vermişti sayfanın sonunda. Chris kitabın devamını okumaya can attı o an. "Abi." dedi hevesle. "Bu kedinin olduğu bölümleri listeler misin bana?" Alex önündeki kitaptan kafasını kaldırdı, şüpheyle baktı Chris'e. Chris daha önce bir kitap okumaya bu kadar hevesli yaklaşmış mıydı? "Bahsettiğin silahı buldum." dedi isteğini duymazdan gelerek. Chris ısrar etmenin ters tepeceğini biliyordu. Bu yüzden doğrudan kusari-fundo konusuna döndü. "Demirciler için ayrıntılı bir çizim yapıp iletir misin? Tabi, babamın emriyle." dedi gülümseyerek. Alex de gülümsedi. "Elbette." Ertesi sabah Ymir yine güneş doğmadan uyandı. Eşofman takımını giyip aşağı indi. Bir anlık duraksasa da Kraliyet Bahçesi'ne girdi. Bahçenin saraya yakın, çimenlik bir kısmında kralın söz verdiği korkuluklar vardı. Korkulukların etrafı yumuşak bir katmanla sarılmıştı. Dört korkuluk normal insan ölçülerine uygundu. Beşinci korkuluk oldukça uzundu, Ymir üç metreye yakın olduğunu düşünüyordu. Korkuluğun iki yanında farklı uzunluklarda çubuklar vardı. Ymir tüm kralların nasıl olup da her şeyi bildiğini merak etti. Bu çubuklar zıplama desteği olarak konulmuştu. Ymir korkuluğa bir yumruk attı. Eli acımamıştı. Gülümsedi. Bu kuklalar çok işine yarayacaktı! Tabi, işe doğrudan yumruk ve tekmeyle başlayamazdı. İlk iş olarak bahçe etrafında 10 tur koştu. Daha sonra ısınma hareketleri yapmaya başladı. Yeterince hazırlandığına karar verince korkulukların önüne geçti. İlk olarak sadece tekme vuruşları yaptı. Sıkıcıydı. Sonra onları bir asker gibi hayal etti. Ama hala sıkıcıydı. En sonunda onu gerçekten eğlendirecek bir şey hayal etti. Dört abisi etrafını sarmıştı. Ayaklarının etrafına birer daire çizmişlerdi. Ymir'in görevi onları daireden çıkarmaktı. Korkuluklar yavaşça abilerinin görüntüsüne bürünürken heyecanla gülümsedi. İlk hamleyi ileri doğru tekme atan Leo yaptı. Ymir abisinin tekmesinden yana kaçarak kurtuldu. Bu hamle yüzünden çok yaklaştığı Donnie'nin karnını hedef alarak dirsek attı. Donnie'nin tepkisini beklemeden ikinci saldırıyı yapacak Raph abisine yöneldi. Abisinin attığı yumruktan eğilerek kurtuldu, kollarını yere dayayarak Raph'ın çenesine sağlam bir tekme attı. Leo ve Mikey abisi aynı anda hareketlenmişti. Aralarındaki mesafe fazla olmadığı için Ymir anında ayağa kalkıp zıplayarak ikisine birden tekme attı. Aşağı indiğinde önlem olarak eğildi, doğrulmadan önce Donnie abisine baktı. Abisi elindeki sopayı havada döndürüyordu. Ona saldırmak tehlikeliydi, bu yüzden abisinin saldırması halinde zararda olacağı bir plan yaptı. Raph abisinin arkasına geçti. Raph ve Donnie birbirine baktı. Donnie sopasını savurduğu an Raph eğildi. Bunu bekleyen Ymir havada savrulan sopadan destek alarak sıçradı ve Donnie'nin suratına tekmeyi yapıştırdı. Donnie'nin kafası kopup ileri savrulduğunda Ymir şaşkınlıktan kalakaldı. Sonra yavaşça Donnie abisinin yerini kırık bir korkuluk aldı. Ymir hayal kırıklığıyla etrafına baktı. Abilerinin yerini yavaşça korkuluklar alıyordu. Ah, doğru ya. Yoshi'de değildi. Abileri yaşamıyordu. Mezarlarına gitmesi bile imkansızdı. Ymir bu gerçeklerle olduğu yere oturdu. Kendini o kadar kaptırmıştı ki abilerinin karşısında olduğuna inanmıştı. Onu bir süredir uzaktan izleyen Chris Ymir'deki değişimi fark etmişti. Sebebini bilmiyordu, ama Ymir'in üzüldüğünü görmek onu da üzmüştü. Onu nasıl neşelendirebilir bilmiyordu, ama elinden geleni yapacaktı. "Günaydın Ymir!" dedi Ymir'e yaklaşırken. Ymir irkildi, şaşkınlıkla baktı Chris'e. Sonra gülümsedi. Chris gülümsemenin içten olmasına şaşırdı. Bu kadar üzgünken böyle gülümsemesi inanılmazdı. Acaba Chris'i görmek üzüntüsünü götürmüş müydü? Chris bu kadar zor bir ihtimali kafasından attı. Sahte bir gülümseme de olabilirdi, belki de gülümsemek yüzüne bu kadar yakıştığı için Chris içten olup olmadığını anlayamıyordu. Sonuçta Ymir her haliyle güzeldi, belki sahte bir gülümseme bile onun yüzünde inanılmaz bir güzelliğe kavuşuyordu. İlgisini korkuluklara çevirdi. "Vay canına!" dedi sanki kırık korkuluğu yeni görmüş gibi. "Güzel bir sabah geçiriyorsun sanırım." Ymir güldü. Bu kadar yoğun üzüntünün içinde gülebilmek iyi gelmişti. Abileri yoktu belki, ama Chris yanındaydı. Onun sayesinde kendini çok daha iyi hissediyordu. "Şey, pek de iyi bir antrenman sayılmaz." dedi Ymir. "Fazla çalışamadan yarım bıraktım." Chris kaşlarını kaldırarak baktı Ymir'e. "Geç mi uyandın?" diye sordu. Ymir anlamamıştı. "Yoo." dedi sadece. Chris güneşi gösterdi. "O zaman yeterince çalışmış olmalısın. Kahvaltı vakti gelmek üzere." Ymir anında güneşe baktı. Chris haklıydı, güneş yükselmişti. Odaklanınca sarayda çalışan insanların ayak seslerini belli belirsiz duyabiliyordu. Uyanalı o kadar olmuş muydu ya? Chris Ymir'in gerçekten de zamanın geçip gittiğini anlamadığını fark etti, şaşırdı. Yaklaşık bir saattir Ymir'in kuklalarla eğitimini izliyordu. Uyandığında da pencereden baktığında Ymir'in ısınma hareketleri yaptığını görmüştü. O kadar harekete rağmen eğitimini bitirecek kadar yorulmamıştı. Çok etkileyiciydi. Ymir yüzünü kırıştırdı. "Of ya... Sanırım antrenmanı bitirmem lazım." dedi üzülerek. "Aslında gerek yok, istediğin kadar çalışabilirsin." dedi Chris. "Ama kahvaltı vakti." dedi Ymir. Chris gülümsedi. "Daha sonra birlikte kahvaltı yaparız. O önemli değil." dedi. Ymir kıkırdadı. Bu gülüş Chris'i hiç de iyi hissettirmemişti. Kaçırdığı bir şey mi vardı? "Kahvaltı vakti." dedi Ymir tekrardan. "Ben yokken Yıldız'a yemek götürebilecek kadar cesur bir çalışan var mı bilmiyorum. Ymir'in benim eğitimimin bitmesini bekleyeceğini de hiç sanmıyorum." dedi gülmemeye çalışarak. Chris yaptığı hatayı öğrenince utançla yere baktı. "Ah, evet, şey..." dedi mırıldanarak. Durumu toparlamanın bir yolu var mıydı? "Koşuyla bitireceksin sanırım." dedi, Ymir'i beklemeden koşmaya başladı. Ymir gülmenin iyi geldiğini hissetmişti. Kendini çok daha iyi hissediyordu. "Elbette." dedi olduğu yerden. Hızla Chris'e yetişti, aynı hizaya geldiklerinde normal ritimde koşmaya devam etti. Sessiz bir koşunun sonunda Ymir abilerinin öğrettiği soğuma hareketleri olarak adlandırdığı hareketleri yaptı. Şınav ve mekik de dahil bir dizi hareketti aslında. Hızlı akan kanın yavaşça normal hıza dönmesini sağlıyordu. Bir anda yavaşlayan kan 'hamlama' adını verdikleri bir duruma sebep olabiliyordu. Chris de Ymir'e sessizce eşlik ediyordu. Ymir mekik çekmeyi bitirdi, ama çimenlerden kalkmadı. Chris de biraz uzağında, çimlerde yatıyordu. "Teşekkür ederim." dedi Ymir. Chris Ymir'e baktı. Dediğini duymuştu, kendi kendine sorduğu soruyu Ymir'e de sordu; "Neden?" Ymir omuz silkti. "Şey, benimle koştuğun için, benimle konuştuğun için, yanıma geldiğin için, yanımda olduğun için..." Chris'e baktı. Chris Ymir'in gözlerinde minnettarlığı gördü. "Her şey için teşekkürler." dedi Ymir. Chris hafifçe güldü. "Bunlar için benim teşekkür etmem lazım." dedi. "Diğerleri gibi bana tedirginlikle yaklaşmıyorsun. Arkadaş olduğunu iddia edenler gibi prens olduğum için yanımda değilsin. Beni prens olarak değil de Chris olarak gördüğün için teşekkürler." Ymir yattığı yerden Chris'i izliyordu. Sarı saçları çimenlerin üstünde güneş gibi parlıyordu. Yüzü hafifçe kırmızıydı, o kadar antrenmandan sonra normaldi. Ama Ymir'i Chris'e bakmaya zorlayan şey o kahverengi gözlerdi. Bir göz, bir bakış insanı bu kadar iyi, bu kadar özel, bu kadar güvende hissettiremezdi. Ymir o gözlerden kendini alamıyordu. Bir süre öylece durdular. Chris antrenman sırasında hızla kan pompalayan kalbinin yavaşlamasını bekliyordu. Ymir'e bakarken kulağında yankılanan kalp atışları hiç de yavaşlamış gibi gelmiyordu. O şekilde saatlerce kalabilirdi, ama kahvaltı vakti gelmişti. Mecburen doğruldu. "Gidelim mi?" diye sordu. Ymir isteksizce cevap verdi; "Gidelim." |
0% |