Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Tanışma

@raphella_tf

Genç kız bulunduğu yerin revir olduğunun farkındaydı. Doktor ve hemşireler, bilmediği bir aksamda da olsa, ortak dilde konuşuyordu. Bu ona evinden fazla uzaklaşmadığını düşündürmüştü. Ta ki yemek vakti gelene kadar.

Önüne konulan yemeği bilmiyordu. Bunu normal karşılayabilirdi belki... Ama yemekte var olan turuncumsu bitkiyi de bilmiyordu. Ve bu onun evinden çok çok uzakta olduğunu düşündürüyordu.

Evine bu kadar uzaktaysa, ne kadar zamandır uyuyordu?

Yemeğini bitirdiği zaman hizmetçi önündeki tepsiyi aldı. Gülümseyerek teşekkür etti kız, ama hizmetçi sadece gülümsemekle yetindi. Bakışlarını aşağı indirdi ve dışarı çıktı.

Bu tavırlar bulunduğu yeri belli ediyordu.

Kafasını geriye yasladı, tavana baktı. Bir an önce buradan çıkmalıydı. Evine gidemese bile dostunu görmeye gitmeliydi.

O bunları düşünürken kapı açıldı.

İçeri sarı saçlı, kahverengi gözlü bir genç girdi. Düzgün giyimliydi, gözleri heyecanla parlıyordu.

"Uyandığınıza sevindim hanımefendi." dedi heyecanını bastırmaya çalışarak. Kız gülümsedi. "Teşekkürler, bakımınız sayesinde iyiyim." dedi. Bir süre sessizlik oldu. "Beni... Siz mi kurtardınız?" diye sordu.

Çocuk başını salladı. "Evet. Ama bana 'siz' demenize gerek yok. Adım Christopher." dedi. Kız "O zaman ikimiz de 'siz' demeyi bırakabiliriz. Ben de Rem Ymir Greenturt. Ymir denilmesini tercih ediyorum." dedi gülümseyerek. Bilerek tam ismini söylemişti. Bu sayede tepkisine bakarak evinden uzak olup olmadığını anlayabilirdi. "Tanıştığıma memnun oldum Ymir." dedi Chris.

İki yabancı birbirine bakıyordu.

Ymir yutkundu. Gözleri dolmuştu. Chris bunu fark etmişti elbette, ama sebebini anlayamamıştı. Ymir son bir umutla sordu: "Şu an... Neredeyim?"

Chris şimdi anlamıştı Ymir'i. "Rawel Krallığı." dedi sadece.

Ymir ağlamaya başladı. "Bilmiyorum! Bilmiyorum!" diyordu arada. "Ne yemeği, ne o bitkiyi, ne de krallığı..! Neredeyim ben!" dedi ağlarken.

Chris ne yapacağını bilemiyordu. Ağlayan birine ne iyi gelirdi? Hemşireyi mi çağırmalıydı? Doktoru mu? Ne yaparsa iyi gelirdi?

"L-lütfen ağlama!" dedi telaşla. "İyisin sonuçta, değil mi? Bir yerin mi ağrıyor yoksa?" Ne yapması gerektiğini anlamaya çalışıyordu. Ymir eliyle gözlerini sildi. "Özür dilerim, kendimi kaybettim." dedi hala titreyen sesiyle. Ymir sakinleşince Chris de sakinleşmişti. "Önemli değil." dedi sadece. "İyi hissetmen için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım."

Ymir içten bir gülümsemeyle baktı Chris'e. Chris onun yüzünün güzel olmadığını mı düşünmüştü? Bu kadar parlak bir gülümsemeyle yüzü her şeyden daha güzelmiş gibi geliyordu şu an. "Teşekkürler." dedi Ymir.

Chris hala ona bakıyordu.

Ymir utandı, bakışlarını kaçırdı. Bilmediği bir yerde tanımadığı birinin karşısında ağlamıştı. Ve nedense bu kişinin ona olan bakışları kendini güvende hissettiriyordu. Ama yaşanan onca şeyden sonra güvende hissetmeye hakkı var mıydı ki?

Yaşanan onca şey!

Ymir bir anda kafasını kaldırdı. Bunu unuttuğuna inanamıyordu! "Yıldız!" dedi telaşla. "Yıldız nasıl? Onu göremez miyim?" diye sordu ardı ardına. Chris bu ani değişimle afallamıştı. "Yıldız mı?" dedi şaşkınlıkla. Gökteki yıldızlardan bahsetmiyordu herhalde? Yoksa bu bir kişi miydi? Kurtarmayı unuttuğu biri mi vardı?

"Kaplan." dedi Ymir. "Beni koruyan kaplan! Onu görmem lazım! Çok endişelenmiştir!" dedi telaşla. Aşağı inmek için pikeyi kenara itti. Gördüğü şeyle şaşkına döndü. Altında sadece beyaz bir şort vardı! Hızla geri örttü üstünü.

"Ah, kaplanın bir adı var demek." dedi Chris olan bitenden habersiz. "Ama şu an onu göremezsin. İyileşmeden yanına gidemezsin." dedi nazikçe.

Ymir Yıldız'a odaklanmak istiyordu ama kafası çok farklı bir şeyle meşguldü şu an. Mesela neden üstünde beyaz bir atlet vardı sadece? Hastaydı, biliyordu ama en azından bir gecelik bulamamışlar mıydı? Bekle! Üstünü kim değiştirmişti onun?!

Ymir pikeyi omuzlarına kadar çekti. Oturduğu için biraz zor olmuştu ama şu an yatamazdı. Gördüğü ilk hizmetçiden, kız hizmetçiden, giyecek bir şeyler isteyecekti.

"Sen iyi misin?" diye sordu Chris. Ymir'in hareketlerini yeni fark etmişti. Pikeyi üstüne kadar çekmişti, ayrıca yüzü de kırmızıydı. "Bekle, yoksa ateşin mi var? Ateşin varsa üşüdüğünü hissetsen de üstünü örtmemelisin." dedi. Ymir'in örtüyü tutan eline uzandı.

"H-hayır, ondan değil." dedi Ymir. Hızlıca bir mazeret aradı. Gözü pencereye takıldı. Hava karanlıktı. Gece olmuştu. "Üzgünüm, biraz yorgunum da." dedi sesini kısık tutarak.

"Ah, üzgünüm." dedi Chris düşüncesizliğine kızarak. "Doktor ve hemşirelerden son kez durumuna bakmalarını isteyeceğim. Sonra da dinlenirsin."

Ymir hafifçe gülümsedi. "Çok teşekkür ederim." dedi samimiyetle.

Chris son kez el sallayarak çıktı revirden. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Her şey istediği gibi gitmişti. Kız, yani Ymir onu tanımıyordu gerçekten. Hayatında ilk defa gerçekten biriyle arkadaş olabilirdi!

Ymir Chris çıkar çıkmaz kollarını indirdi. Kısakollu giymeye alışık olduğundan yemek yerken kollarda kıyafet olmamasını garipsememişti bile. Üstüne bakmak bile istemiyordu. Ama Chris ne giydiğini, ne giydirildiğini fark etmemiş gibi görünüyordu. O sadece Ymir'le ilgilenmişti.

Ymir en son ne zaman birileriyle eleştiri korkusu olmadan konuştuğunu düşündü. Ailesi sayılmazdı elbette. Onlar Ymir'i olduğu gibi severdi. Ama arkadaşı sandığı herkes onda bir kusur aramıştı. Oysa Chris onu hiç yargılamamıştı. Bu özlediği bir şeydi.

Keşke bunun yaşanması için tüm ailesini kaybetmesi gerekmeseydi...

Yatağına uzandı, üstünü örttü. Bacaklarını kendine doğru çekti. Ailesini kaybetmişti, ülkesini kaybetmişti. Hiç bilmediği bir krallıkta kalakalmıştı. Yıldız'a ulaşamıyordu. Tek başınaydı.

Hep güçlü bir kız olmuştu. Ailesinden güç almıştı. Babası ve abileri onu o kadar çok seviyorlardı ki hayatta kalabilsin diye kendilerini feda etmişti. Onlar için o kadar değerliydi ki, sırf abisi istedi diye Yıldız en iyi dostunu orada bırakıp Ymir'i korumuştu.

Ama şimdi hiç gücü kalmamıştı sanki.

Gözünden bir damla yaş süzüldü.

###

Güneşin ışıkları pencereden süzülüp gözüne gelmişti. Chris uykudan uyanmıştı. Sabahları her zaman bu kadar parlak mıydı? İyi uyumuş olmalıydı, kendini neşeli ve enerjik hissediyordu. Pencereden dışarı baktı.

Güneş daha yeni doğuyordu.

Şaşkınlıkla pencereye yaklaştı. Hayatında ilk defa bu kadar erken kalkıyordu. Bu neden hizmetçilerin odasında olmadığını açıklıyordu. Uyanma vaktine daha çok vardı.

Şimdi ne yapacaktı? Acaba Ymir'i mi görmeye gitseydi? Başını iki yana salladı. Hasta kızın bu saatte uyanık olmasına imkan yoktu! Şimdi giderse onu uyandırabilirdi.

Sabah erken kalkmak güzeldi ama ne yapacağını bilemiyordu. Daha önce de yalnızdı ama ilk defa yalnızlığı bu kadar çok hissediyordu.

Can sıkıntısıyla pencereden dışarı bakarken bir ses duydu. Bahçeye baktı. İşte, orada biri vardı! Chris o kişiye odaklandı. Kahverengi uzun saçlar, beyaz uzun bir gecelik takımı... Sol kolunun altında bir koltuk değneği vardı. Bu... Ymir miydi?

Chris heyecanla bakıyordu artık. Seslenmek istedi, ama pencerenin kime ait olduğunu fark etmesinden korktu. Hızla odasına döndü, üstünü değiştirdi. Son kez dışarı baktı. Gördüğü yerden fazla uzaklaşamamıştı. Üstündeki gecelik ince olmalıydı, üşümüyor muydu? Odadan çıkmadan önce genelde sonbaharda giydiği pelerini aldı.

Koridorlar boştu, hiçbir yerde kimse görünmüyordu. Chris bu fırsattan istifade koşmaya başladı. Olabildiğince hızlı ve sessiz ilerlemeye çalışıyordu. Bahçeye inene kadar kimseyle karşılaşmadı. Penceresinin altına denk gelen kısma ilerledi.

Ne yapmalıydı? Tesadüfen karşılaşmış numarası mı yapmalıydı? Yoksa onu gördüğünü söylemeli miydi? Gizlice Ymir'e doğru baktı. Ymir olduğu yere oturmuştu, bir şeyle uğraşıyordu. Acaba ne yapıyordu?

Chris yapmayı düşündüğü tüm planları unuttu. Merakla Ymir'e yaklaştı.

Ymir'in hızlıca gözlerini sildiğini fark etti. Ağlamış mıydı? Bekle bir dakika, daha önemlisi, yaklaştığını fark etmiş miydi? O zaman yapacağı hiçbir numaranın anlamı olmazdı. "Günaydın." dedi hafifçe. Ymir "Günaydın." diye karşılık verdi, ama sesi titremişti. Chris artık onun ağladığına emindi.

"Uyanmak için çok erken değil mi?" diye sordu şakayla karışık. Ymir hafifçe güldü. "Sen de uyanıksın." dedi. "Hem, ben hep bu saatte uyanırım. Erken kalkmak insanı zinde tutar. Babam hep- hep böy- böyle-" Ymir cümlesini tamamlayamadı. Elini ağzına kapattı. Yine ağlayamazdı!

Chris Ymir'in yanına oturdu. "Baban haklıymış." dedi hüzünlü bir gülümsemeyle.

"Üzgünüm." dedi Ymir, Chris'in sesindeki hüznü fark edip. "Sabah sabah seni de üzmemem gerekirdi." "Önemli değil." dedi Chris.

Ymir önündeki çiçeklere baktı. Onlara uzandı. "Abilerim de her sabah erken uyanırdı." dedi dalgınca. "Leo abim her şeyden önce mutlaka çiçeklere su verirdi." Chris Ymir'in önündeki çiçeklere baktı. Beyaz papatyalar vardı orada.

"Güzel bir sabah rutiniymiş." dedi gülümseyerek. Uzanıp papatyalardan birinin taç yaprağına dokundu. En son ne zaman çiçeklere yakından bakmıştı?

Ymir de bir başka papatyaya dokunuyordu o an. Leo abisi genelde zambakları severdi. Bu yüzden babası abisine renk renk zambaklar hediye etmişti. Tek bir şartı vardı, çiçeklerle Leo ilgilenecekti.

Ymir hatırladığı anılarla gülümsedi. Yine mi gözleri dolmuştu? Eliyle gözünü silmek istedi. Ama kolunu kaldırdığında bir ağırlık fark etti. Üstünde kahverengi, orta kalınlıkta bir pelerin vardı. Şaşkınlıkla Chris'e doğru baktı. Çiçeklere dokunmuyordu artık. Kollarını dizine sarmış, gökyüzüne bakıyordu.

Ymir de baktı gökyüzüne. Güneş çoktan doğmuştu, yavaşça yükseliyordu. Ne kadar uzun süre hayallere dalmıştı?

Hızla gözlerini sildi. "Üzgünüm, üzgünüm. Dalmışım." dedi hızlı hızlı. Ellerini yere dayadı. Sol dizi iyi değildi. O yüzden ayağa kalkmakta zorlanıyordu. Chris başını iki yana salladı. "Üzülme. İlk defa sessizliğin keyfini çıkardım sanırım." dedi samimiyetle. Ayağa kalktı, Ymir'in soluna geçti. Ayağa kalkmasına yardım etti.

"Teşekkür ederim." dedi Ymir. Sağ elini pelerine götürdü. "Beni kaldırdığın için, pelerin için, kurtardığın için, yanımda olduğun için... Her şey için çok teşekkür ederim."

Chris bu kadar içten bir teşekkür karşısında ne diyeceğini bilemedi bir an. "Teşekkür ederim." dedi. "Bana karşı samimi olduğun için, hayatta kaldığın için, karşıma çıktığın için..." dedi. Ymir hafifçe güldü. Chris nazik biriydi. Onun yaptıkları yanında Ymir sadece bir yüktü.

"Her neyse, hadi bir an önce saraya girelim." dedi Ymir. Kapıdan taraf olduğunu umduğu yöne doğru ilerledi. Duraksadı. Chris neden gelmiyordu?

Ymir bir sarayda olduğunun farkındaydı. Ymir bir sarayda olduğunun farkındaydı! Elbette bir gün fark edecekti ama bu kadar erken mi olmalıydı?!

"Hadi Chris!" dedi Ymir. "Akşam hizmetçi kız dışarı çıkabileceğimi ama prenslere görünmemem gerektiğini söyledi. Artık herkes yavaş yavaş uyanıyor olmalı!" dedi telaşlanmamaya çalışarak.

Chris girdiği şoktan kurtuldu. Ymir'e yetişti. "Prenslere görünmemek mi?" dedi şaşkınlıkla. Ymir kafasını salladı. "Evet, saraydaki dedikodulara göre benim bir ajan olduğumdan şüpheleniyorlarmış. Yabancı olduğum için." dedi. Ama sesinde kırgınlık yoktu. Kabullenmişlik vardı.

Ve bu Chris'i sinirlendirdi. Böyle bir şeyi kabullenmemeliydi!

"Prensler değil, en büyük prens bunu düşündü." dedi anında. Ymir omuz silkti. "Olsun. Yine de yanlış anlaşılmak istemem." dedi. Bir anda Chris'e döndü. "Sahi, bu sarayda olduğuna göre saray halkını biliyor olmalısın. Bana biraz anlatır mısın?"

Chris yutkundu. "Şeeyyy..." dedi nereden başlayacağını bilemeyerek. "Kral ve kraliçe oldukça iyi insanlardır. Halkının iyiliklerini düşünürler." dedi en üstten başlamaya karar vererek. "Birinci prens biraz fazla şüphecidir. Ciddi biridir. Veliaht olduğu için sanırım." Ymir ilgiyle dinliyordu. "İkinci prens pek ortada gözükmez. Kütüphanede kitap okumayı sever." dedi. Ymir kıkırdadı.

"Ne oldu?" dedi Chris. Ymir gülümseyen gözlerle baktı Chris'e. "Üzgünüm ama elimde değildi. Aklıma Donnie abim geldi. O da kitapları çok sever. Bazen günlerce kütüphaneden çıkmaz." dedi. Duraksadı. Gülümsemesi bozuldu. "Çıkmazdı..." dedi hüzünle.

Chris onun tekrar üzülmesine göz yumamazdı. "İkinci prensten sonra ilk ve tek prenses gelir." dedi dikkatini çekmek için. "Genelde kraliçeyle vakit geçirir. Üçüncü prens ise..." Duraksadı. "Şey, üçüncü prens biraz değişiktir. Pek de kraliyet ailesindenmiş gibi davranmaz. İnsanların ona prens gibi davranmasını istemez."

"Oldukça ilginçmiş." dedi Ymir. "Umarım bir gün onlarla tanışırım." dedi gülümseyerek.

Chris Greenturt soyadını bilmiyordu. Belki de kraliyet ailesi bilirdi.

"Şey, belki. Yani umarım." dedi Chris. Revire gelmişlerdi artık. Koridorlarda farklı adım sesleri yankılansa da kimseyle karşılaşmamışlardı henüz. "İçeri gir, biraz dinlen. İşlerimi bitirince yanına gelirim." dedi.

Ymir gülümsedi, Chris'in gözlerine baktı. "Görüşürüz o zaman." dedi, revire girdi.

Chris neden gergin olduğunu bile unuttu o an. O gülümsemeden önceki her şey silinmişti sanki. Kapı kapandığında ortada kalakaldı. Ne yapmalıydı şimdi? Ortalarda gözükemezdi. Erken saatte neden uyandığını, neler yaptığını sorarlardı. E odasına giderse de boş boş durması gerekecekti. Ofladı. Başka seçeneği yoktu.

Odasına ilerledi.

Ymir revire girdi, yatağına ulaştı. Koltuk değneğini kenara bırakırken üstündeki pelerini fark etti. Bunu Chris'e geri vermeyi unutmuştu. Katlayıp yatağın yanına koydu.

Yavaş yavaş sarayda hareketlenmeler oldu. Uyanan herkes hazırlanıp işinin başına gidiyordu. Ymir yatağında bekliyordu sadece. Önce hemşire geldi yanına. Kontrollerini yaptı ve dışarı çıktı. Doktor geldi ve durumunu sordu. En sonunda da Lily adlı hizmetçi girdi içeri.

"Sabahınız nasıldı Ymir hanım?" diye sordu neşeyle. Ymir kıkırdadı. "Bana 'siz' deme dedim. Ayrıca, oldukça güzel bir sabahtı." dedi aynı neşeyle. Lily gülümseyerek tepsiyi Ymir'in önüne bıraktı. Geri çekilirken yatakta duran pelerini fark etti.

"Bunu nereden buldun!" dedi şaşkınlıkla. Ymir bu kadar büyük bir tepki karşısında ne diyeceğini bilemedi. "Chris verdi." dedi sadece. Lily duraksadı. "Chris mi? O kim?" diye sordu. Ymir bilmemesine şaşırdı. "Dün yanıma gelen kişi. Şey, komutanın oğlu muhtemelen." dedi. Lily "Onu da nereden çıkardın?" diye sordu. Ymir gayet doğal bir şekilde cevapladı. "Beni kurtaran oymuş. Askerlerin başında olduğuna göre komutan olmalı diye düşündüm ama komutan olmak için çok genç. Ben de komutanın oğlu diye tahmin ettim." dedi.

Lily bembeyaz kesilmişti.

Chris odada geçirdiği bir saatin sonunda dışarı çıkmaya karar verdi. Koridorda onu uyandırmaya gelen hizmetçiyi gördü. Kız irlilip başını eğmişti hemen. "Günaydın!" dedi neşeyle Chris. "Ü-üzgünüm efendim! Zamanında gelemediğim için beni affedin!" dedi hizmetçi korkuyla. Chris oflamamak için kendini tuttu. Nazikçe konuştu. "Zamanında geldin zaten. Ben erken uyandım o kadar. Affedilecek bir durum yok." dedi.

"Çok teşekkür ederim efendim." dedi hizmetçi kız. Başını hala kaldırmamıştı ama en azından sesi daha rahattı. Chris bununla yetinecekti şimdilik. Kahvaltı odasına gitmesi gerekirdi aslında. Ama saat erken olduğu için orada çalışanlardan başka kimse yoktu muhtemelen. Babasının yanına gitmeye karar verdi.

"Günaydın baba." dedi içeri girerken. Odayı taradı, kimse yoktu. Babası şaşkınlıkla bakmıştı ona. "Günaydın Christopher. Erkencisin?" Christopher gülümsedi. "Şey, uyanıverdim işte." dedi mazeretsiz bir şekilde. "Abim yok mu?" diye sordu. Babası hafifçe güldü. "Hayır. Kahvaltıya kadar bu odada kimse olmaz." dedi. Okuduğu belgeyi Chris'e uzattı.

Chris ilgiyle okudu metni. Kaplanı, yani Yıldız'ı izleyen askerlerden gelen bir rapordu. "Kızla tanıştın sanırım." dedi babası. Chris tüm dikkatini rapora vermişti. "Evet, adı Rem Ymir. Ama nereden geldiğini bilmiyorum." dedi. "Asıl önemli olan şeyi sona bıraktın yani?" dedi babası. Chris hala raporu inceliyordu. Yıldız gayet iyi görünüyordu. Kimseye zarar vermiyordu. "Ailesini hatırlamak bile ona acı veriyor baba. Sürekli ağlıyor. Onu ağlatmak istemiyorum." dedi. Raporda ilginç bir şey vardı. Yıldız sadece balık mı yiyordu? "Evet, bu sabah bahçede ağladığını görmüştüm." dedi babası. Kaplanlar sadece balık mı yerdi? "Çiçekler ona abisini hatırlatmış." dedi.

Duraksadı. "N-ne zaman görmüştün? Nerede demiştin?" dedi telaşını saklamaya çalışarak.

"Buraya erken gelmene o yüzden şaşırdım zaten." dedi babası. "O kızla oldukça iyi anlaşıyordun. Adı neydi?" diye sordu kendi kendine. "Ymir." dedi Chris zor duyulur bir sesle. "Neden onun yanında değilsin şimdi?" diye sordu babası. Chris sustu. Babası hala ona bakıyordu. "Kahvaltıdan sonra yanına gideceğim." diyebildi en sonunda. "Hizmetçiler yokken yani?" dedi babası. Chris itiraz edemezdi.

"Ona kim olduğunu söylemedin, değil mi?"

Chris ofladı. "Bilmesini istemedim." dedi kendini savunmak için. "Sadece gerçek bir arkadaş istedim!" dedi. "Gerçek arkadaşlar birbirinden sır mı saklar?" dedi babası sertçe.

Chris ne demesi gerektiğini bilmiyordu.

"Ayrıca, kız zaten şu ana kadar çoktan kim olduğunu öğrenmiştir." dedi babası umursamazca. Chris bir anda baktı babasına. "Nasıl..?" diye sordu şüpheyle. Babası öyle bir şey emretmemişti, öyle değil mi? "Çünkü pelerinin onda kaldı." dedi babası.

Chris'in beyninde bir şimşek çakmıştı adeta. Nasıl böyle bir hata yapabilmişti! Geri geri yürümeye başladı. "Üz-üzgünüm baba, ama şimdi gitmem lazım!" dedi telaşla. Arkasını döndü ve koşmaya başladı.

Koridorda koşmak uygunsuz muydu? Umurunda değildi! Revire doğru koştu. Revirin kapısında derin derin nefesler aldı. Sakinleşmeye çalıştı. Hiçbir şey olmamış gibi davranmalıydı.

Kapıyı açtı, içeri girdi. "Merhaba Ymir." dedi. Ymir yatıyordu. Yüzü diğer tarafa dönüktü. "Ah, özür dilerim. Rahatsız etmek istemedim." dedi Chris sessizce. "Sadece pelerini almaya gelmiştim." dedi.

Ymir kıpırdadı, yavaşça yerinden kalktı. Yatağın yanındaki masaya uzandı. Aldığı pelerini uzattı. "Tabi, buyrun." dedi. Chris ileri atıldı, Ymir'in cümlesinin devamını duydu; "Prens Christopher McWilliam."

Chris olduğu yerde kalakaldı. Öğrenmişti işte. Yutkundu. "Kim..?" diyebildi sadece. Ymir'in dudaklarından hiç de neşeli olmayan bir gülüş kaçtı. "Üzgünüm, onun kovulmasını istemiyorum." dedi. Chris ne hissetmeliydi bilmiyordu. Zorla kafasını kaldırdı. Ymir'e baktı. Sadece bir anlığına göz göze geldiler.

Ymir korkmuyordu. Endişeli değildi. Öfkeli de değildi. Sadece üzgündü. Yoğun bir üzüntü vardı o gözlerde. Bu sayede Chris ne hissetmesi gerektiğini anlamıştı: Utanç.

Yoğun, derin, çözülmez bir utanç.

"Ymir, ben-" dedi kendini anlatmak için. Ama Ymir çoktan yatmış, sırtını ona dönmüştü. "Gerçekten çok özür dilerim, lütfen bir kez dinle beni!" dedi çaresizce. Ymir pikeyi kafasına kadar çekti. Kafasının üst kısmı biraz gözüküyordu. Tabi, kulağını kapatan elinin parmakları da...

Rawel krallığının el üstünde tutulan küçük prensi Prens Christopher az önce kovulmuştu.

Chris ileri çıkabilir, Ymir'i dinlemeye zorlayabilirdi, ama buna hakkı yoktu. Bu tavırları hak etmişti. Tutup da Ymir'i suçlayamazdı.

Babası her zamanki gibi haklıydı.

"Ben, sadece..." dedi son kez. Arkasını döndü, dışarı çıktı.

Ymir yaptığı şeyden hiç hoşnut değildi aslında. Kendisi sır saklamıyor muydu? Saklıyordu. Ama kırılmıştı işte. Hem... Geri evine dönecekse başka bir ülkenin prensiyle arkadaş olması doğru olmazdı. Artık sadece geri dönmeye odaklanmalıydı.

Chris kendini hiç iyi hissetmiyordu aslında. Bu haliyle ailesinin yanına gitmek istemiyordu. Ama annesi yemeklerde birlikte olmayı çok önemserdi. Mecburen kahvaltı için yemek odasına gitti.

Loading...
0%