16. Bölüm

Telafi

Raphella Greenturt
raphella_tf

Chris uyandığında ilk iş olarak korkuyla dışarı baktı. Güneş yeni doğuyordu. Rahatladı. Geç kalkmamıştı.

Önceki gece her zamankinden de geç uyumuştu. Yaptığı hatayı nasıl telafi edeceğini düşünmüştü. Babasının bahsettiği sandalye yapıldıktan sonra işi kolaydı, tek yapması gereken tekerlekli sandalyeyi sürmek olacaktı. Ama o zaman hatasını affettirmiş olmayacaktı ki. Babasının verdiği imkanla kendi hatasını affettiremezdi. Peki ne yapabilirdi?

Bu son soru tüm gece boyunca zihnini meşgul etmişti.

Normalde uyku düzenini bozmak onu yorgun düşürmeliydi. Ama enerjik hissediyordu. Sorunun cevabını bulmanın verdiği bir enerjisi vardı.

Hızla üstünü giydi. Süslü olmasındansa rahat olmasına dikkat etmişti. Dolabından yaz vakti kılık değiştirmek için giydiği ince pelerini aldı. Hızla Ymir'in odasına ilerledi.

Ymir yine her zamanki gibi erkenden uyanmıştı, ama şu an erken uyanmak bir dezavantajdı. Yaklaşık 48 saattir bu odada hapisti. Ve bu onu gerçekten çok bunaltıyordu. Bırakın 48 saati, daha önce hiç 24 saat dışarı çıkmadan durabilmiş miydi acaba?

Zihnini bu meseleden uzaklaştırmak için çakı sapını düşünmeye karar verdi. Dün uygun bir çizim yapıp Yıldız aracılığıyla Prens Alexander'a göndermişti. İçinde bulunduğu durumu açıklayan ufak bir notla da bir iyilik istemişti. Eğer ki Prens Alexander isteğini reddetmiş ya da ertelemişse ne yapardı bilmiyordu. Zaten kraliyet ailesi için olan bir kutlamaya yabancı biri olarak katılacak olması onu yeterince strese sokuyordu, bir de verecek hediyesi olmazsa ne yapardı?

Hafifçe güldü. Neden bir tane bile olumlu düşüncesi yoktu ki? Ne kadar da bunaltıcı bir gündemi vardı öyle.

Odada yankılanan kapı sesi bu gündemi birdenbire dağıttı.

"Gel." dedi Ymir büyük bir neşeyle. Her şeye rağmen iyi ki Chris vardı, bu odada yalnız değildi.

"Günaydın." diyerek girdi içeri Chris. "Günaydın." diye karşılık verdi Ymir. Chris bu sabah biraz farklı görünüyordu sanki. Her zaman sade ama şık giyinirdi. Bu sabah daha spor ve rahat giyinmişti. Düşününce, önceden bahçeye inerken böyle giyiniyordu. O kadar uzun zaman geçmişti ki unutmuştu.

Bu gerçeği hatırlayınca tekrar dışarıyı özledi.

Chris Ymir'in hüzünlendiğini fark etmişti. Sebebini tahmin etse de görmezden geldi. "Nasılsın?" diye sordu gülümseyerek. "Nispeten iyiyim." dedi Ymir. Chris bunu duyduğuna sevinmişti. Yorgunum gibi bir şey deseydi planını iptal etmesi gerekebilirdi. "Öyle mi? Bunu bilmek çok güzel! Çünkü... Ayağa kalktığını hiç görmediğim için meraklanıyorum aslında." dedi masumca. Ymir hafifçe güldü. "Ayağa kalkabiliyorum elbette." dedi. Chris'in hala ayakta beklediğini fark edince koltuk değneklerine uzandı.

Ymir ayağa kalktığında Chris arkasında sakladığı pelerini Ymir'in sırtına geçiriverdi. Ymir şaşkınlıkla "Chris?" diyebildi sadece. Koltuk değneklerini bırakıp geri yatağına oturdu. Üzerinde mat mavi, ince bir pelerin vardı. "Bu da ne?" diye sordu anlamayarak. Chris omuz silkti. "Sürpriz." dedi sadece. Ymir hala anlamamıştı. Açıklaması için Chris'e bakıyordu. Ama Chris hiçbir şey açıklamayı düşünmüyordu. "Sadece bana güven, olur mu?" Ymir daha da meraklanmıştı. Yine de "Tamam." diyebildi. "O zaman gözlerini kapat." dedi Chris.

Ymir refleks olarak gözlerini kapattı. Kapının açıldığını duydu. Chris kapının dışından bir şey getirecekti galiba. Ama beklediğinin aksine adım sesleri uzaklaşmıyor, yakınlaşıyordu. Bir anda diz kapaklarının altında ve sırtında bir kol hissetti. Tepki veremeden o kollar Ymir'i havaya kaldırdı. "Chris!" diye seslendi sitemle. Neler oluyordu böyle? Chris niye onu kaldırmıştı şimdi?

"Lütfen, sadece gözlerini açma ve bana güven." dedi Chris. Ymir ofladı, yine de başını sallayarak onayladı. Gözlerini kapalı tuttu. Sarsılıp dengesi bozulduğunda telaşla elini savurdu. Neyse ki tutunacak bir yer bulmuştu. Hafifçe gözünü araladı. Chris'in omzuna tutunmuştu.

"Hadi ama!" diye itiraz etti Chris. "Hani bakmayacaktın!" Ymir kendini savunmak istedi. "Ne yapıyorsun öyle! Korkuttun beni!" dedi kızgın ses tonuyla. "Daha bir adım atabildim." dedi Chris. Ymir etrafına bakındı. Hala odasındalardı. Chris cevap vermesini beklemedi. "Hadi, gözünü kapat artık."

Ymir tekrar gözünü kapattı, kollarını bükerek göğsüne yaklaştırdı. Kendi güvenliğini sağlayamamak endişe verici olsa da Chris'e güvenecekti. Tekrar sarsıldığında ellerini sıktı. Kendine hakim oldu. Etrafındaki seslere odaklandı.

Önce sert zeminde yankılanan adım seslerini duydu. Daha sonra çıkan ses toklaştı, seyrekleşti. Chris merdivenden iniyor olmalıydı. Nereye gittiklerini hala anlamıyordu. Rüzgarın sesini duydu, temiz havayı hissetti. Adım sesleri boğuklaştı. Dışarıda mıydı? "Chris?" dedi tekrardan, sorarcasına. "Şş!" diye uyardı onu Chris. İlerledikçe otların hışırtıları duyuluyordu artık.

Durdular. Ymir dikkatle dinliyordu. Hafif bir esinti vardı. Hışırdayan yaprakları duyuyordu. Ayrıca bir yerlerden su sesi geliyordu. Yapbozun parçalarını birleştiremeden Chris onu aşağı indirdi. Ymir bir anlık korkuyla bağırmak istedi, bu bağırışı yutmak için ellerini ağzına kapattı. En sonunda kollar Ymir'i çimenlerin üstüne bıraktı.

"Gözlerini açabilirsin." dedi Chris. Ymir gözlerini açtı, etrafına baktı. Sarayın bahçesindeydi, papatyaların yanında yatıyordu. Güneşin ısısı içine işliyordu sanki. Temiz hava ciğerine doluyordu. Gözleri yaşardı.

Tekrar dışarıdaydı.

Ymir heyecanla Chris'e baktı. Chris nefes nefeseydi. Terlemişti. Zar zor ayakta duruyor gibi görünüyordu. Ymir'i taşırken yorulmuştu. Ymir hafifçe gülümsedi. "Çok teşekkür ederim." dedi sadece. Chris derin bir nefes aldı. "Rica ederim." dedi. Olduğu yere oturuverdi.

Ymir elini çimenlerde gezdirdi. Yumuşak çimenleri tekrar hissedebilmek ne güzeldi böyle! Biliyordu, aslında dışarı çıkalı çok olmamıştı, ama özlemişti işte. Gerçi hatırlamasa bile üç hafta baygın yatmıştı. Bu şekilde düşününce aslında bayağı uzun zaman olmuştu.

Yaz geliyordu.

Ymir sessizliği bozmak istedi. "Chris, en sevdiğin meyve ne?" diye sordu. Chris bu ani soru hakkında ne demesi gerektiğini bilemedi. "Aslında o kadar da belirgin değil." dedi. Biraz düşündü. Yine de aklına belirli bir meyve gelmiyordu. "Sen hangisini seversin?" diye sordu.

Ymir duraksamadı bile. "Kiraz." dedi anında. "Toplaması da çok eğlenceli oluyor." dedi. Chris hafifçe güldü. "Tam da yaz meyvesi." dedi. Ymir gülümsemekle yetindi. "Evet, yaz geldiği için sormuştum aslında."

Bir süre sessizlik oldu.

"Aslında yaz mevsimini pek sevmem." dedi Chris. Ymir şaşırmıştı, Chris'e bakmak istedi. Ama bulunduğu noktadan bakması zordu. "Neden ki?" diye sordu. Chris omuz silkti. "Hava çok güzel olur, her yer renk renk ve cıvıl cıvıl olur." dedi. Ymir bunun kötü yanını görememişti. Neyse ki Chris konuşmaya devam etti. "Odada yalnız oturmak çok daha sıkıcı hale geliyor."

Ymir ne diyeceğini bilemedi. Chris bu kadar mı yalnızdı? Bir prens nasıl yalnız kalabilirdi ki? Birden kendini yalnız hissettiği bir an geldi aklına. "Yoshi Krallığı'ndan çok uzakta, sırf gitmesi üç hafta süren bir arena vardı. Abilerim babamın emriyle oraya müsabakalara gitmişlerdi. Kışın başında saraydan ayrılıp tam da yaz başlarken geri döndüler." Hafifçe gülümsedi. "Abilerimin gelişi beni çok mutlu etmişti. O zamandan beri kış hüzünü, yaz sevinci andırıyor."

Chris de hafifçe gülümsedi. "Keşke benim de böyle kalıcı anılarım olsaydı." dedi. "Böyle anılar eminim hayata neşe katıyordur." Ymir duraksadı, yutkundu. "Hiç..." Bunu sorması uygunsuz mu olurdu? Ama artık sormuştu, devam etmesi gerekecekti. "Hiç mi böyle anlamlı bir anın yok? Emin misin?" diye sordu. Chris anında onaylayacaktı aslında. Ama iki saniyeliğine düşündüğünde aklına birkaç anı geldi. Belki... Belki bahar mevsiminde böyle anıları olabilirdi.

"Bilmem..." dedi en sonunda. "Hiç mevsimlere bu açıdan bakmamıştım." Ymir hafifçe güldü. "Artık bu açıdan da bakarsın. Dediğin gibi, böyle anılar hayata neşe katıyor." Chris Ymir'in neşesine gülümsedi. Kafasını tekrar ağaca yasladı.

Tekrar sessizlik oldu.

Chris göz ucuyla Ymir'e baktı. Saçları yeşil çimenin üstüne serilmişti. Yüzü neşesinden parlıyordu sanki. Ne yalan söyleyebilirdi ki? Bu kız her haliyle çok güzeldi resmen.

"Artık gitsek olur mu?" diye sordu Ymir. Chris telaşla doğruldu. "Neden? Sıkıldın mı? Yoksa üşüdün mü?" Tekrar düşüncesizlik mi yapmıştı? Neyi atlamış olabilirdi? "Hayır, hayır." dedi Ymir sakince. "Sadece muhtemelen bugün biraz yoğun geçecek. Prenses Jennifer'ı biraz bile tanıyorsam yine elbise diktirmeye gitmek isteyecektir." Chris sakinleşti. "Ah anladım... Gidelim o zaman." dedi gülümseyerek.

Ymir Chris'in fazla sorgulamasına sevinmişti. Elbette erken gitmek istemesinin sebebi bu değildi. Saray halkı uyanmaya başlarsa Chris'in Ymir'i kucağında taşıdığını görebilirdi. Bir yabancıyı taşıyan bir prens! Chris hakkında kötüleyici konuşmalar çıkabilirdi. Sırf Ymir dışarıyı özledi diye böyle bir şeyin olmasını istemezdi.

Ymir doğrulamak istedi, ama Chris buna fırsat vermedi. Dikkatli bir şekilde kolunu Ymir'in sırtının altından geçirdi. Diğer kolunu da diz kapağının altına yerleştirip yavaşça ayağa kalktı.

Ymir garip bir şekilde hüzünlü hissediyordu. Chris onu taşırken gözünü kapatması gerekmemişti, bu yüzden bahçeden ayrılışını an ve an görebilmişti. Kim bilir bir daha ne zaman gelebilecekti? Dürüst olmak gerekirse... Biraz daha kalmak istiyordu.

Ymir düşüncelerinde boğulurken Chris birden bire durdu. "Yok artık." diye mırıldandı. Ymir bu ani duruşla şoka uğradı. "Bir sorun mu var?" diye sordu şaşkınlıkla. Önce Chris'e baktı, sonra da Chris'in baktığı yere, bahçenin 3.çıkış kapısına.

Tekerlekleri olan bir sandalye.

Ymir önündeki tasarıma şaşkınlıkla bakıyordu. Tekerlekli sandalye diye bir şey duymuştu ama hiç görmemişti. Bununla istediği yere gidebilir miydi? "Bu..." dedi mırıldanarak. Chris Ymir'in şaşkın sesini duyunca açıklama yapmak istedi, "Babam bunu senin için yaptırdı." Her cevap yeni bir soru doğuruyordu. "İyi de bunun burada ne işi var ki?" diye sordu Ymir. Chris'in asıl şaşırdığı şey bu değildi. Babasının gönderdiği apaçık ortadaydı.

İyi de babası bu kapıdan çıkacaklarını nereden biliyordu?

"Şey... Fazla sorgulamak sonuç getirmeyecek sanırım." dedi Chris. Ymir'i nazikçe sandalyeye bıraktı. "Kral Theo'yu benden daha iyi tanıyorsun." diyerek kabullendi Ymir. Kabataslak sandalyeyi inceledi. Rahattı, ayrıca tekerlekleri otururken uzanabileceği kadar büyüktü. Pek pratik bir eylem olmazdı muhtemelen ama kendini biraz toparladığında tekerlekli sandalyeyi kendi başına yönlendirebilirdi.

Chris sandalyenin arkasında tutma kısımlarını kavradı. Sarayın arkasına doğru sürdü aracı. Ön tarafta merdivenler olduğu için oradan çıkmak zor olurdu. Bunun yerine mahzen tarafındaki el arabası yolunu kullanabilirlerdi.

Ymir sarayın hiç görmediği bir kısmında ilerlerken etrafını dikkatle inceliyordu. Sakin ve güzel bir yolculuğun ardından odasına ulaşmıştı en sonunda.

Chris sandalyeyi yatağa yaklaştırdığında Ymir kalkıp yatağa geçmek istedi, ama kalkmak için gücünü toplayana kadar Chris çoktan yanına gelmişti bile. Yine nazikçe Ymir'i tutup yatağına yerleştirdi.

Ymir tekrar aynı odaya gelmişti, ama nedense artık oda çok farklı görünüyordu. İçerisi ışıkla kaplıydı sanki, odadaki hava da taze ve ferahtı. Elbette odada değişiklik yoktu, Ymir mutlu olduğu için böyle hissediyordu. Daha birkaç saat önce zindan gibi görünen bu odanın güzelleşmesini Chris'e borçluydu. Sandalyeyi kenara yerleştiren Chris'e baktı. Gülümsedi. "Teşekkür ederim." dedi.

Ymir'in sesi her zaman güzeldi, ama nedense o an çok çok daha güzel gelmişti kulağa. Uzun zamandır mutsuz olduğu için Chris Ymir'in neşeli halini mi unutmuştu yoksa? "Özür dilerim." diyebildi sadece. Ymir bu ani üzüntüye anlam verememişti. "Neden?" dedi anında. Chris burukça gülümsedi. "İyileştiğin için o kadar mutluydum ki ne kadar bunaldığını fark edemedim. Bu oda kim bilir ne kadar dar gelmiştir sana." Korkarak baktı Ymir'e. "Bunu fark etmediğim için, ve tabi yapmam gereken şeyi daha erken yapmadığım için özür dilerim."

Ymir bu özür karşısında ne demeliydi bilmiyordu. Anlayışla gülümsedi. "Hiç böyle bir beklentim olmamıştı, hasta olduğum için odada kalmayı kabullenmiştim zaten." Şey, pek de 'kabullenmiş' sayılmazdı ama Chris'in bunu bilmesine gerek yoktu. "Bu yaptığının ne kadar değerli olduğunu sana kelimelerle anlatamam." Doğrudan Chris'in gözlerine baktı. "Teşekkür ederim." dedi tekrardan.

Chris içinde kopan fırtınaları görmezden gelmeye çalıştı. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki bir an bayılacağını sanmıştı. Ymir'in bu kadar mutlu olması onu da çok mutlu etmişti. "Rica ederim." dedi bilinçsizce. Bir süre o şekilde göz göze kaldılar.

Sonra kapı çaldı.

Chris şaşkınlıkla baktı kapıya. Kahvaltı vaktine daha çok vardı, hizmetçiler gelmiş olamazdı. İyi de o zaman dışarıdaki de kimdi? "Gel." dedi mesafeli bir sesle. Sonrası biraz garipti. Kapı direkt açılmadı, birkaç kez kulp yarıya kadar inmiş ama kapı açılamadan geri yükselmişti. En sonunda, sabırlar tükenmek üzereyken kapı sonuna kadar açıldı.

Ve Yıldız içeri girdi.

Yıldız sakin adımlarla içeri girdi. Ymir'in mutluluğunu fark edince meraklandı, biraz hızlandı. Ymir'in yanına ulaştığında ön ayaklarını yatağa dayayıp kafasını Ymir'e yaklaştırdı. "Günaydın!" dedi Ymir neşeyle. Yıldız'ı sarıldı. Ymir'in mutlu olması Yıldız'ı da mutlu etmişti. Neşesini içeren hafif bir kükremeyle karşılık verdi.

Chris onları gülümseyerek izliyordu. Burada biraz daha kalmak istiyordu, ama artık gitmeliydi. Kahvaltı vakti yaklaşıyordu. Hem, muhtemelen Ymir kahvaltıdan sonra yoğun olacaktı. Şimdi biraz dinlense iyi olurdu.

Eh, yanılmamıştı.

Ymir'in ne kadar erken uyandığından bihaber olan Jennifer, kahvaltıdan hemen sonra soluğu Ymir'in yanında almıştı. Tekerlekli sandalyeyi gördüğünde daha bir mutlu olmuştu. Ymir'in oturmasına yardım edip hemen terzi odasına yönelmişti.

Tekerlekli sandalyede kabarık bir elbiseyle oturmak imkansız olduğu için terziyle birlikte yeni bir tasarıma girişmişlerdi. Bu noktada terzi yardımcılarından Ziere devreye girmişti. Güney bölgesinde doğup büyümüştü. Güneyde hava aşırı sıcak olduğu için kabarık etek gibi bunaltıcı kıyafetler giymiyorlardı. Bunun yerine düz etekli, kol ve boyun tasarımlarıyla öne çıkan elbiseler giyiyorlardı. Bu elbiselerden yola çıkarak Ymir için bir elbise çizdiler.

Terzi ve ekibi oldukça hızlıydı. Birbirlerini tamamlayan tecrübeli bir ekip oldukları için akşam yemeğine kadar işin çoğunu halledebilmişlerdi. Akşam yemeği vakti geldiğinde herkes dinlenmek için ara verebilmişti sonunda.

Yemek salonunda da aynı telaşın izleri belli oluyordu. Prens Eliezer yemekten sonra düzenlenecek olan partinin organizasyonuyla ilgileniyordu. Prens Alexander da verilecek hediyeleri paketliyordu. Chris'in hediyeleri görmemesi için tüm aile üyelerinin odasına kutularla gidip kendi elleriyle paketlemesi gerekmişti.

Normal şartlarda da oldukça yoğun olan kral ve kraliçe evlatlarının telaşlı halini gülümseyerek izliyordu. Süikast girişiminden beri ailenin üzerine çöken olumsuz hava bir anda dağılmış ve yerini tatlı bir telaşa bırakmıştı. Bu aile içi partiyi yapmayı tam da bu yüzden istemişlerdi zaten.

Sonunda hayatları normale dönüyordu.

Bölüm : 23.01.2025 10:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...