@raqora
|
(BERİL’İN ANLATIMIYLA Gözlerimi kapkaranlık resim atölyesinde açtım. Büyük çalışma masamın üzerinde uyuya kalmıştım. Masanın üzerindeki telefonumu alıp ışığı açtım. Ayağa kalkıp telefonu masanın üzerine koydum. Telefonun yaydığı ışıkla eşyalarımı toplamaya başladı. Bedenim hareket ediyordu ama ruhum uyuyordu. Yarı uykulu bir halde atölyemden çıktım. Okulun içi kapkaranlıktı. “Kimse var mı?” diye bağırdım. Her yeri yavaş yavaş gezdim. Ana kapıya giderken biri arkamdan bana dokundu. Dehşetle arkamı döndüm ve çığlık attım. Elimde yüzüne bir yumruk geçirdim. “Kızım ne yapıyorsun?” dedi. Elini yüzüne götürdü ve inledi. “Sen ne yapıyorsun arkamda?” diye sordum. “Kapının kilitli olduğu sana söyleyecektim.” Dedi. Çok fena ter kokuyordu. “Nereden çıkacağız o halde?” dedim. “Arka kapıdan ama oraya baktığımda oranın da kitli olduğu gördüm.” Dedi ve ekledi. “Telefonumun sim kartı çalınmış seninkine bir bak.” Dedi. Telefonumdan Asena’yı aramaya çalıştım ama hata verip duruyordu belli ki benimde sim kartım yoktu. Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorlar anlamıyorum. En sonunda kapının tam ters yerine gitmek için adım atmıştım ki “Nereye?” dedi “Burada durup bekleyemem belki birileri hala buradadır onları arayacağım.” Dedim. “Bende geliyorum” dedi. Kafamı salladım. “Tamam” dedim. Onunla beraber okulun içinde dolaşmaya başladım. Okulun her yerini karış karış aradık. Ardından yine her yer kapalıydı. Sonunda arka kapıya geldik. Arkadaşım kapıya vurdu ve “Bakar mısın?” diye sordu. Kapıyı açmayı başardık. Okulun arka kapısından çıktık. Derin bir nefes aldım. O an nefesimin kokusu kurtulduğumu hissettirdi. "Bu arada ben Alperen." dedi çekinden bir tavırla. "Bende Beril." dedim. "Değişik bir tanışma oldu ama olsun." dedi. Okulun ön tarafına giderken Duyguları gördüm. Polis sesleri duymaya başladım. Kızlara sarıldım. O sırada polisler geldi. Alperen’e baktığımda polislerle konuştuğunu gördüm. Duygularla polislerin yanına gittik. Polisler bize "Arkadaşın karakola gelip ifade vermeli." dedi başımı salladım duygular "Bizde gelelim." dediler ama ben gerek olmadığını oradan hemen eve gideceğimi söyledim. Duyguları ikna ettikten sonra polis arabasına bindik. Karakola gidip ifade verdikten sonra karakoldan çıktım. Motor fener ışığı gözüme gelince ışık gelen yere baktım Alperen motoru üstünde oturmuş bana bakıyordu. İlk onun ifadesi alınmıştı, ondan sonra benimki beni mi beklemişti? Alperen "Gel evine bırakayım seni." dedi. Eve gitmek istemiyordum. Koskoca evde tek başıma korkuyordum ama annem ve babam ablam için beni evde beni bir başıma bırakıyorlardı. "Eve gitmek istemiyorum." dedim dürüstçe. "Bana gel." dedi. "Sana zorluk çıkarmak istemem." dedim. "Olur mu öyle şey büyük annem seni çok sever." dedi. Başımı olumlu salladım. Ve motorunun arkasına bindim sol eliyle kask uzattı bana kaskı alıp başıma geçirdim. Evlerine vardığımızda yaşadıkları yere ev demem ayıp olurdu bildiğin malikanede yaşıyorlardı. Malikanenin içine girdik. Büyükannem ve annesiyle tanıştım. Büyükannesi bana çay söyledi. Çaylar servis edilirken Alperen ve ben göz göze geldik. "İyisin." dedi kısaca. "Sen?" dedim. "Pek iyi değil." dedi. İyi değil derken neyden kastediyordu? Büyükannesi çayımı vermesi ile konuşmayı kestik. Büyükannesi benim kalacağım odayı hatırlattığını ve Alperen’in bana odamı göstereceğini söyledi. Daha sonra Alperen ile birlikte oraya gittik. Odaya girdiğimizde Alperen, "Çok geç oldu." dedi. "Korkuyla dolu gecenin sonunda arkadaş olmuşuz." dedim. "Evet arkadaş olmuşuz." dedi Alperen. Konuşurken gülüşmelerimiz arasında Alperen "İyi geceler” deyip odadan çıktı. Bende yatağa uzandım. Bir arkadaşlık kurmuştuk, bu arkadaşlığın pek çok güzel anıları olacağını biliyordum. Belki de arkadaşlıktan ötesi... (Duygu Özbek’in anlatımıyla) Berilin polis arabasına bindirip kızlarla yarın berile neler olup olmadığını sormak için anlaşıp evin yolunu tutmuştum. Apartmana geldiğimde yanındaki otoparkta 2 tekerlekli araçlar için yapılan park yerine bisikletimi koydum ve kilitleyip apartmana girdim. Sessiz adımlarda merdivenden yukarı çıktım. Yaşadığım dairenin kapısına geldiğimde anahtarı deliğe soktum. Sessiz olmaya çalışarak kapıyı açtım. Tam içeriye giriyordum ki telefonuma Çiğköfteci Sınıf’tan mesaj geldi. Efsun: Arkadaşlar bu yılda çiğköfte yapacak mıyız? Barış: Yapalım yapalım. Asena: ne zaman yapacağız? Kemal: Benden dersinde yapalım yine hem önceki yıl yaptığımızda hoca bile bizle yedi. Mert: haftada 1 gün bedenimiz var hem ne zaman futbol maçı yapacağız o halde? Kemal: a doğru beden olmaz. Ben: Kimyacının dersinde yapalım çarşamba günü 2 ders ardı ardına var hem çiğköftede maddelerden oluşuyor kimyada maddelerden hem hocanın gözüne gireriz hem de çiğköfte yapmış oluruz. Barış: hay aklında bin yaşa baş solist. Eylül: Abartma Barış. Barış: Tamam tamam kızma Einstein Herkes kahkaha attı. Evet çarşamba günü kimyacının dersinde çiğköfte yapmak sözünü vermiştik. Ayakkabılarımı çıkartıp eve girdim. Kapıyı sessizce kapattım. Her yer karanlıktı sanırım annem ve babam uyumuşlardı. Odama geçtim. Üzerimi değiştirip yatağıma yattım. ** Sabah uyandığımda, alarm sesiyle gözlerimi açtım. Düşüncelerimi toparlayıp gelecek günü planlamaya başladım. Ardından, okula yetişmek için güne başlamam gereken koşuşturmanın içine atıldım. Banyoyu hızla kullanıp, odama dönerek kıyafetlerimi değiştirdim. Sonra mutfakta kendime yulaf ezmesi hazırladım. Genellikle sabahları yulaf ezmesi yemeyi tercih ederdim, çünkü beni gün boyunca tok tutardı. Ardından, çantamı hazırladım ve telefonum ile kulaklıklarımı alarak evden çıktım. Apartmanın önünden aşağıya inip bisikletime bindim. Telefonumdan en sevdiğim müziği açarak kulaklıkları takıp yola koyuldum. Aslında okul başlamasına yarım saat vardı, ancak bisiklet sürerken müzik dinlemeyi sevdiğim için biraz erken çıkmıştım. Müzik, hayatımın bir parçasıydı. Liseyi güzel sanatlar lisesinde okuma hayalim vardı, ancak annem tıp okumamı istediği için bu hayalimi gerçekleştiremedim. Neyse ki, bu okulda harika arkadaşlar edindim. Sokağın sonunda sola döndüm ve sahilin güzelliği karşısında gülümsedim. Sahil, hayatım boyunca sevdiğim ve huzur bulduğum bir yerdi. ** Sabahın erken saatlerinde okulun önündeydim. Bisikletimi park edip binaya girdim. Sınıfa adım attığımda, sınıfın yarısının okula geldiğini gördüm. Güneydi dedikleri kızların yanına doğru yürüdüm. Asena ve Ceren, Beril'in önünde soruları sıralıyorlardı. Asena, "O kimdi?" diye sordu. Dün gece yaşanan olayı sadece bizler biliyorduk. Beril, "Alperen sana kaç kez anlattım?" diye çıkıştı. Ceren, "Siz koca okulda tek başınıza mıydınız yani?" şeklinde sordu. Yanlarına yaklaştım. Eylül, Beril'in yanında oturmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sonunda dayanamayıp, "Ya abartmayın, Alperenmiş! Zaten bugün çok kötüyüm, lütfen biraz anlayışlı olun." dedi. Bu kız gerçekten son derece zorlayıcı bir haldeydi. "Asla, sen kendini ne sanıyorsun? Biz hep seninle mi ilgileneceğiz?" diye çıkıştı Asena. "Siz ne anlarsınız ki?" dedi Eylül, "Bize yaptıkların yetmiyor mu?" "Kendi çıkarların için bizi köle gibi kullandın," diye ekledi Ceren. "Ben hiç..." "Birini köle etmek için yeterli değilim. Bir daha senin isteğine uyarak her şeyi senin için yapmayacağız." Lan daha az önce bir şey yoktu ne ara kavga çıkardı bu kız? Zaten kendisinden hiç haz etmezdim. Biraz daha tartıştıktan sonra tüm sınıf bizi izlemeye başlamıştı. Eylül bize bakıyordu. Ayağa kalktı ve böyle lüks bir okulda olduğumuza ve insanlara saygı göstermemiz gerektiğine dair bir konuşma yaptı. Hepimiz suratımızı ekşiterek Eylül'e cevap verdik. "Biz bize saygı göstermeyen birine asla özür dilemeyiz, Eylül. Git kendine başka kuklalar bul!" dedim. Eylül'ün yüzü kıp kırmızı olmuştu. Sınıftan dışarıya giderken kendi ayağına çelme takıp yere düştü. Beril ve Ceren kahkaha atmaya başladı, tıpkı diğer herkes gibi. Deren Eylül’e doğru gidiyordu ki onu kolundan tutum ve “Bırak, Deren, kendi düştü, kendi kalksın.” dedim. Eylül’e dönüp; “Düştüğün yerden kendin kalkmasını iyi bileceksin.” dedim, gözlerimi hafifçe kısarak. (1Sene önce) Eylül’le arkadaşken koridorda yürüyorduk. Sonra Eylül beni yanımızdan geçen erkek sürüsüne doğru ittirdi. Onlara çarpmamak için kendimi başka tarafa yöneltmiştim. Daha sonra da dengemi sağlayamadığım için yere düştüm. Koridordaki birkaç kişi benim halime gülmüştü. Ben bu durumu Cerenlere anlattığımda, Ceren Eylül’le kavga etmişti. 2 ay küs kaldıktan sonra yine hiçbir şey olmamış gibi arkadaşlığımıza devam etmiştik, ama Eylül’e olan güvenim ve sevgim azalmıştı. O günün intikamı bugün alındı.
Ders başlayınca tüm derslerin çalışmayla tamamlanacağını anladım. Böylece sınıfa çalışkanlık ve başarıyı getiren bir hava vardı. Okulda bana verilen sorumluluklara uygun olarak çalışıyor ve başarıyla tamamlıyordum. Her gün arkadaşlarımla yemek yiyor ve bol bol tartışıyorduk. Sınıfın arkadaş canlısı havasını okulda her zaman hissettim. Son derste müdür sınıfımıza girdi. Herkes ayağa kalkıp müdürü selamladı. Müdür oturmamız için elini kaldırıp indirdi ve yerlerimize oturduk. |
0% |