Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@ratuttu

-ŞAŞKINLIK-

Seveceğim seni

Denizin yeşilinden

Göklerin mavisine dek.

-Fazıl Hüsnü Dağlarca

Aşkı en güzel dört kelebeğin hikâyesi betimler belki de.

Ateşe âşık dört kelebek ama ateşte yanmayı göze almış bir kelebek. Diğer kelebekler ateşin nasıl göründüğüyle nasıl hissettirdiğiyle ilgilenirken dördüncü kelebek ateşin varlığıyla ilgilenmiş ve sonunda yanıp kül olmuştu. Tüm benliğini ateşe vermişti.

Aşkta böyledir işte tüm benliğiyle hissettirirdi sana varlığını, tüm kalbini yakıp kül ederdi. Bazen bu yangın çok acı verici olsada bazen en tatlı sızıydı kalpte.

Bu zamana kadar Efsun’un aşkı acı vericiydi. Tüm benliğini yakıp kül etmişti ama bundan sonra geriye tatlı acı vardı. Orada olduğunu hissettiren. Geçtiğimiz haftada daha iyi hissediyordu bunu.

Bu hafta çok güzel geçmişti onun için. Eskisi gibiydi artık iki bedenin araları. Birlikte gülüyor birlikte eğleniyorlardı. Bir daha ne zaman karşılaşırım diye düşündüğü bedenle yıllar sonra karşılaşmış ve eskisi gibi olmuş olmak rüya gibi geliyordu.

Çalışmak için seçtikleri bestelerden sonra Efsun’un hocaya sunacakları koreografiyi hazırlaması için hafta içinde birkaç defa daha buluşmuşlardı ama bu buluşmaların sonrasında Efsun kesinlikle eve tek başına gitmemişti. Eskisi gibi, eskiden Görkem nasıl onu dershanesine bırakmadan kendi işiyle ilgilenmiyorsa aynı şekilde Efsun’u evine bırakmadan gitmiyordu.

İlk gün Görkem Efsun’a eve bırakmak istediğinin teklifinde bulununca kabul etmek istememişti ama sonra kaçmayacağım sözü gelmişti aklına ve kabul etmişti bu teklifi. Ve iyi ki de etmişti. Her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu sanki. Fakat ilk gün gerçekleşen on dakikalık araba yolcuğu Görkem’e kısa gelmiş olacak ki sonraki günlerde yolu uzatmak için türlü bahanelere sığınmıştı.

Efsun, Görkem’i böyle gördükçe içinde yeşeren umutları, kapanmaya başlayan boşlukları sorgulamıyordu. İzin veriyordu. İlk başta çok karşı çıkmıştı bu duruma ama eskiden farklıydı her şey. Artık canı yanmıyordu mesela. Eskiden Görkem bir şey yapar ardından o yaptığı şey sanki yanlışmış gibi hareket eder ve kalbi kırılırdı. Ama bu sefer yaptıklarının arkasındaydı.

Mesela iltifat ettikten sonra umursamaz bir tavra bürünmüyordu artık. Yaptığı iltifatların ardından duygu yüklü bir bakışma ekliyordu konuşmaya. Mesela eskiden Efsun’un dediği şeyleri unutmayıp hala hatırlıyordu. Görkem hafızası çok kötü bir insandı aslında. Kimseye dair ufak ayrıntı hatırlayacak biri değildi. Efsun bunları bilip gördüğü için içinde yeşeren umutlara izin veriyordu. Emindi kırılmayacaktı bu sefer.

Şimdi ise Aralığın son gününde apartmanın kapısının önünde Görkem’in gelip almasını bekliyordu. Önce okula uğrayıp Füsun hocayla parçaları paylaşacak ve arasından seçim yapacaklardı ardından da Görkem’in evine geçeceklerdi. Bugün hem yılbaşı hem Mine’nin doğum günüydü.

Efsun yüzündeki gülümsemeyle arkasındaki duvara yaslanmış Görkem’i beklerken çok geç olmadan durdu araba apartmanın önünde. Duran arabaya hızla binen Efsun içerinin sıcaklığıyla kendine gelmişti.

“Neden dışarda bekledin? Hava soğuk. Ben sana mesaj atınca inerdin aşağıya. Üşüteceksin böyle.”

Görkem’in dur durak bilmeden sıraladığı cümlelere karşılık Efsun minik bir kıkırtı bıraktı ortaya. Bu Görkem’i çok sevmişti.

“Merak etme şimdi indim aşağıya.” dedi yüzündeki gülümsemeyle. “Hadi sür de gidelim. Daha pastayı almamız lazım.”

Efsun’un cümlesi üzerine Görkem yola dönmüş ve arabayı çalıştırmıştı. Efsun’da başını cama dayayıp yansımadan Görkem’i izlemeye başlamıştı şu son bir haftada yaptığı gibi.

Her şey güzeldi ama aralarında söylenmemiş bir giz varken öylece bakmaya utanıyordu Efsun. Bu yüzden yansımadan izlemeyi tercih ediyordu şimdilik.

Okula kısa sürede varan iki beden. Araçtan inip Füsun hocanın beklediği pratik odasına adımlamışlardı. Görkem çalacak ve Efsun dans edecekti.

Salondan içeri girince Füsun hoca gelen iki bedene karşılık gülümsedi.

“Hoş geldiniz.”

İkisi de hocalarını aynı içtenlikle selamlarken zaman kaybetmeden devam etti hoca sözlerine.

“Başlasak olur mu? Malum bugün yılbaşı öğlen olmadan çıkmak istiyorum.”

Aynı şeyi hedefleyen ikili başını sallamış ve üzerlerindeki yüklerden kurtularak biri piyanonun biri de aynanın önüne geçmişti. Aynanın tam karşısına Efsun’u görebilecek bir yere oturdu Füsun Hoca.

Aynaya dönmeden önce yaptıklarını açıklamak istiyordu Efsun.

“Hocam öncelikle biz iki parça arasında kaldık ve bu yüzden size bugün iki parçayla ilgili hazırladıklarımızı paylaşacağız. Sizin seçiminiz doğrultusunda koreografiyi geliştirmek üzerine çalışmaya başlayabiliriz diye düşündük.”

Efsun fakültenin en yetenekli ve disiplini en üst seviyede olan öğrencilerindendi. Bu yüzden bu kadar hazırlanmış olmasına şaşmıyordu Hoca. Aldıkları büyük bir sorumluluktu ve yerine getireceklerdi.

Füsun Hoca Efsun’un cümlelerini başıyla onayladıktan sonra eliyle başlayın der gibi bir işaret yapmış ve ardından Görkem ellerini tuşların üzerinde hazır etmişti. Efsun’dan gelen onaydan sonrada ilk önce kendi parçasıyla giriş yaptı.

Bu parça dedesinin parçasına göre daha softtu bu yüzden ona göre daha yumuşak hareketlerle dans ediyordu Efsun. Narin, kırılgan bir şeymiş gibi hareket ediyor ve tüm naifliğini sergiliyordu.

Yaklaşık beş dakikalık eserin ardından Efsun kısa bir es vermiş ve Füsun Hoca bu dinlenme süresi boyunca ağzını açıp tek bir kelime etmemişti. Beğenmedi diye düşündü iki bedende.

Görkem kendi parçası olduğu için beğenilmediğini düşünmek kırmıştı biraz onu.

Birkaç dakika dinlendikten sonra bu sefer ikinci parça için konumunu aldı Efsun. Ardından da çalan ritme kendini bıraktı. Bu parçayı daha çok benimsemişti yalan yoktu. İlk duyduğu andan itibaren bu parça sanki tüm ruhunun izlerini taşıyordu. O yüzden bu parçada dans ederken daha kendinden emindi Efsun.

Parça biterken Efsun son hareket için yere çökmüş Görkem ise gözleri kapalı bir şekilde piyano başında duruyordu. İkisinin de göğüsleri nefes alış verilerini düzenlemek için hızla inip kalkıyordu. Bu sırada Füsun Hoca oturduğu sandalyeden kalkmış ikisini de ayakta alkışlamaya başlamıştı.

Ne oluğunu anlamayan ikili oldukları konumdan hemen sıyrılıp yan yana geldiler.

“Sizi seçmekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi şimdi daha net anlıyorum.” Artık alkışı bırakmış ve sandalyesine geri oturmuştu.

“İlk eser ve ikinci eser.” Durdu bir müddet. “Neden ikisi arasında kalıp seçemediğinizi anlıyorum. Birbirlerine zıt iki ritimden oluşan parçalar aslında bir bütün gibiler arkadaşlar. Neden ikisini de aynı anda sahnelemiyoruz.”

Duydukları karşısında afallayan ikilinin anında gözleri birbirini bulmuştu. İlk tepkiyi veren ise Efsun oldu.

“Nasıl yani?”

“Şöyle ki ilk parça daha yumuşak daha naif ikinci parça ise daha keskin ve güçlü. Hayat gibi.” dedi Füsun Hoca.

Hayat.

Bu sene ki bağış gecesinin ana temasıydı. Doğum, ölüm ve onun arasında yaşanan bir ömür.

“Aynı doğum ve ölüm gibi. Fark ettiniz mi bilmiyorum ama iki parça birbirini çok güzel tamamlıyor. Ben ikisini birlikte kullanmaktan yana kullanıyorum oyumu.” dedi en sonunda bir elini kaldırdı havaya.

Bir parça seçmeyi düşünürken şimdi iki parçanın da olması için tartışıyorlardı. Görkem’in başta kendi parçası için düşündüğü fikirler tamamen ters çıkmıştı ve bundan gurur duyuyordu. Bir yandan da Efsun’un daha fazla yorulacağı için çekiniyordu.

Bu yüzden Füsun Hoca’daki bakışlarını Efsun’a çevirdi. Efsun’un yüzünde ise şuan bir tebessüm vardı.

İki parça içinde koreografiyi hazırlarken hiç zorlanmamıştı. Ne istiyorsa ne hissediyorsa onları aktarmıştı. İkisi içinden birini seç deseler seçemezdi.

Hem Görkem’in dedesinin kendilerine ait olan iki eserin sahnelendiğini görmesi onun için büyük bir gurur kaynağı olacağını düşünüyordu.

Bu sırada aklındaki düşünceyle “Efsun çok yorulacak ama.” dedi Görkem.

Efsun’un bakışları Görkem’e dönerken Füsun Hoca buna karşılık minik bir kahkaha attı.

“Merak etme yorulmayacaktır arkadaşın.” dedi sondaki kelimeyi vurgulayarak. İki arasındaki enerjiye bayılıyordu.

“Merak etme yorulmam. Hem zaten daha uzun sürelerde sahnede kaldığım oldu.” dedi Efsun’da Hocayı destekleyecek şekilde.

“Kime ait bu eserler?”

Füsun Hocanın sorusuna Efsun cevap verdi hemen.

“İlk parça Görkem’e ait hocam.” Füsun Hocanın gururlu bakışları Görkem’i buldu. “İkinci eserde dedesine ait.” İkinci cümleyle şaşkınlıkla havalandı Füsun Hocanın bakışları.

“İsmini öğrenebilir miyim?”

“Yaşar Semi.”

Bu sefer Görkem’i dinleyen iki bedeninde bakışlarında şaşkınlık vardı.

“Ne yani Yaşar Semi’nin torunu musun sen?” dedi Efsun daha fazla içinde tutamadığı şaşkınlıkla. Görkem’in ağzından minik bir kıkırtı kaçarken. Aynı şaşkınlıkla Füsun Hoca konuştu bu sefer “O kadar eserlerini dinledim ama bunu hiç duymamıştım.”

Dedesinin kim olduğunu söylediği zamanlar insanların yüzünde oluşan şaşkınlığı seviyordu Görkem. Türkiye’nin en ünlü piyanistlerinden birinin torunu olmak onu gururlandırıyordu.

“Yayınlamadığı eserlerden Hocam.”

Düşünceli bir hal aldı Füsun Hoca’nın yüzü bu cümleden sonra “Peki, o zaman sahnede nasıl kullanacağız.”

“Merak etmeyin haberi var. Kullanmamızda bir sorun yok yani.”

Efsun’un ve Hocanın yaşadığı şaşkınlıktan keyif alıyordu.

Efsun ise hala olayın şokunu atlatabilmiş değildi. Çok seviyordu Yaşar Semi’nin eserlerini ve arkadaşının bu kadar saygın bir bestecinin torunu olması çok şaşırtmıştı onu. Ve birkaç hafta sonra onunla buluşmak için evine gidecekti.

“Bana niye daha önce söylemedin.” dedi bu sefer Efsun. Sesinde biraz sitem vardı.

“Sormadın ki.” Umursamaz bir tavrı vardı Görkem’in.

“Bu kadar ünlü bir sanatçının torunusun ve sormam mı gerekiyordu.” diye söylendi Efsun’da buna istinaden.

Bu serzenişe karşın kahkaha attı Görkem. Ardından hala şaşkınlıkla bakan Hocayı görünce kendine geldi. Görkem’in kahkalarının kesilmesiyle de Füsun Hoca’da kendine gelirken.

“O zaman bu iki parça üzerinde düzenleme yapalım ve koreografinin üzerinde çalışalım. Diyeceğiniz bir şey yoksa pazartesi günü görüşürüz.”

İki bedende diyecekleri bir şey olmadığını söyleyerek ayrılmışlardı salondan. Öğrenci otoparkına doğru yürürken birden durdu Efsun.

“Ne yani ben şimdi koskoca bestekâr ve piyanist Yaşar Semi ile mi tanışacağım. Şu koluma bir cimdik atar mısın Görkem?”

Görkem Efsun’un bu sevimli haline gülerken elini tutup çekiştirdi onu.

“Evet. Ama biraz daha şaşırmaya devam edersen akşamki partiye yetişemeyeceğiz daha uğramamız gereken yerler var.”

Loading...
0%