Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@ratuttu

-YILBAŞI-

Sana en muhtaç olduğum şu anda gel

Yaşamak olsan da gel, ölüm olsan da gel

-Ümit Yaşar Oğuzcan

Hava soğuktu. Ve bu soğuğu arabanın içerisinden bile iliklerine kadar hissedebiliyordu iki bedende.

Okuldan çıktıktan sonra önce pastaneye uğramışlar ve Mine’nin doğum günü için sipariş verdikleri pastayı almışlardı. Ardından evi biraz süslemek için bir AVM’ye girmişler ve oradan birkaç süs eşyası ve yemek için gerekli birkaç malzeme alıp tekrar eve doğru yola çıkmışlardı.

Efsun Görkem’in evine ilk defa gideceği için biraz heyecanlıydı aslında. İlk defa gidecek ve akşamki parti için hazırlık yapacaklardı. Yine ilk defa birlikte bir ilk gerçekleştirip beraber yemek yapacaklardı. Yıllar sonra tekrar böyle olmak onu deliye döndürüyordu.

Arabanın camından yine kaçamak bakışlarla Görkem’i izliyor arada akıp giden yola çeviriyordu bakışlarını. Arka fonda ise hafif bir müzik eşlik ediyordu yolculuğa.

“Keşke kar yağsaydı.” dedi Efsun içini çekerek. “Yılbaşına hiç kar yağarken girmemiştim. Güzel olurdu.”

Onun sözleri üzerine gülümsedi Görkem. “Bu sene hiç kar yağmadı değil mi? Belki bu soğuk karın habercisidir.”

Bu sene hiç kar yağmamıştı ve şuan Görkem’leydi aklına gelen şeyle gülümsedi Efsun. Onun gülümsemesini gören Görkem “Niye gülüyorsun?” dedi. Onunda yüzünde bir gülümseme vardı şimdi. Efsun’un gülümsemesi bulaşıcıydı.

“İlk karda beraber olursak söylerim.” dedi Efsun onun sorusuna. Gözleri akan yoldaydı. İçinden ise bir gün yağan ilk karda Görkem’le beraber olmayı diliyordu.

Görkem dudaklarını birbirine bastırıp kafasıyla Efsun’u onaylarken sohbeti devam ettirmek için konuştu “Uzun zamandır hikâyelerini dinlemedim.”

Efsun’un lisedeyken ona anlattığı hikâyeleri severdi. Bazen ikisinin de canı sıkılınca ansızın bir hikâye anlatır ve onun üzerine sohbet etmeye başlarlardı.

“İstersen bir tane anlatabilirim. Bende uzun zamandır anlatmadım. Bir dinleyicim yoktu.”

Bakışları şimdi Görkem’deydi. Yansımadan izlemekten vazgeçip anlık cesaretle araba süren Görkem’e çevirdi bedenini. O dikkatle yolu izlerken Efsun’da onu izliyordu. Eskisinden daha uzun olan dalgalı saçlarını, keskin çene hattını. Sonra gözü direksiyondaki ellerine kaydı. Görkem bileklik ve yüzük takmaya başlamıştı ayrı kaldıkları zamanlarda ve bunları çok iyi taşıyordu. İnce bileklikler bileklerini süslüyordu. Gömleğin üzerine bir süveter giymişti ve ona bu tarz çok yakışıyordu.

Daldığı yerden gözlerini kırpıştırarak uzaklaştı. Sonra aklına ilk gelen hikâyeyi anlatmaya başladı.

“Yunan mitolojisinden bir tane anlatayım o zaman."

"Dinliyorum."

"Yunan mitolojisine göre tanrı Zeus insanları dört kol, dört bacak ve iki kafadan yaratmış. Efsane bu ya! Fakat insanlar yaşamlarını ruh eşleriyle birlikte huzurlu bir şekilde sürdürürken tanrıları Zeus’u unutmuş bİr bakıma Tanrıların ve insanların babası olarak adlandırılan Zeus'a nankörlük etmişler. Tabi Zeus durur mu buna çok kızmış ve insanlara ne yapabilirim diye düşünürken bir daha kendisine karşı gelmelerini önlemek için ceza vermek istemiş. Göklerin, şimşeklerin ve gök gürültülerinin tanrısı olan Zeus elini havaya kaldırmış ve gökten gözleri kör edercesine aydınlık bir şimşek görülmüş. Ve tüm insanları ikiye ayırmış. Daha sonra ayırdığı bedenleri birbirlerini kolayca bulamasınlar diye her birini farklı yerlere dağıtmış. Ve Zeus böylece insanları ömürleri boyunca diğer yarılarını aramaya mahkûm etmiş.

Yani bu efsaneye göre insanlar doğmadan diğer yarılarından ayrılmış ve dünyaya gönderilmiş. Dünyada herkesin bir diğer yarısı varmış. Hepimiz bu hayat telaşı içinde onu arıyoruz ve bulursak sıkı sıkıya sarılmak istiyoruz.” Derince iç çekti Efsun.

Yıllar önce diğer yarısını bulduğunu biliyordu ama bunu söylemeye cesareti yoktu. Şimdi ise geçtiğimiz aylar ve bu haftada yavaş yavaş cesaretlendiğini görebiliyordu Efsun. Yaptığı şeylerin karşılığını almak onu daha da cesaretlendiriyordu. Daha itiraf edemeseler bile açıkça flört ediyorlardı. Sonra sözlerine devam etti Efsun.

“Ama ben bu efsaneden çok ruh eşleri için anlatılan kaderin kırmızı ipi inanışını seviyorum. Çünkü bu efsane bana çok acımasızca geliyor. Tanrıların sırf kendini tatmin etmek için insanları harcamaları.”

“Öyle gerçekten.” dedi Görkem. Gözleri yoldaydı ama Efsun’un gözlerinin kendi üzerinde olduğunu hissediyordu. Ve bu durum kalbinin hiç atmadığı kadar hızlı atmasına neden oluyordu.

“Peki, bu kaderin kırmızı ipi inanışı nedir?”

“Bu inanış kimilerine göre Çin mitolojisine kimilerine göre Japon mitolojisine dayanıyor. Çin mitolojisine göre evlilik ve ay tanrısı ruh eşi olan insanları ayak bileklerinden görünmez kırmızı bir ip ile birbirine bağlarmış. Birbirlerinden ne kadar uzakta ve ne kadar habersiz olsalar da eninde sonunda ruh eşi olan iki beden birbirlerini bulurlarmış. Japon mitolojisine göre ise tanrı serçe parmaklarından birbirine bağlarmış. Anlatılan inanışlarda kırmızı ipin bağlandığı yer ve hikâyeler ne kadar değişse de değişmeyen tek şey iki insanın kaderinin birbirine bağlanması ve hiç kopmaması.”

Kırmızı ışığa denk gelen Görkem arabayı durdurunca bir anlığına kendine bakan Efsun’a baktı.

“Yani hepimizin doğduğumuzdan beri serçe parmaklarımızdan birbirine bağlandığımız bir diğer yarımız var.”

“Öyle.” dedi Efsun.

“Ona çok yakınmışım gibi hissediyorum.”

Görkem biran yine Efsun’un gözlerine dalmıştı. Duyduğu cümle üzerine nefesi kesilen Efsun. Görkem’de olan gözlerini hızla çekip toparlanarak önündeki yola döndü. Onun bu haline gülümseyen Görkem yeşile dönen ışıkla arabayı çalıştırıp yola devam etti.

Yolun bundan sonrası ikisi içinde sessiz geçti. Yaklaşık on dakika sonra evin bahçesine varmış arabayı park ederek bagaja yönelmişlerdi. Eşyaları aldıktan sonra evi açan Görkem önden girerek Efsun’un da geçmesine izin verdi.

“Ben şunları mutfağa bırakayım. Sen içeri geçebilirsin. Kahve yapıp geliyorum.” dedi

Efsun üstündekileri yandaki portmantoya astıktan sonra kapının hemen önünde bulunan salona doğru adımladı. Ferah ve geniş bir salondu burası. Açık tonlarla dekore edilmişti. Dış kapının açıldığı holden iki basamak aşağıda kalıyordu ve tam karşı duvar boydan boya camla kaplıydı. Şehrin tüm manzarası içinde kaldığı yeşilliklerden görülüyordu. Camın sol köşesinde yerleştirilmiş bir piyano ve standında duran bir gitar vardı. Camın sağında duran duvarda ise kitaplık duruyordu. Cama dönük bir şekilde konumlanmış L koltuk, önünde sehpa ve camdan biraz uzakta iki berjer vardı.

Efsun içerinin huzurlu yapısını kendini kaptırmış ve yorgunlukla koltuğa bırakmıştı bedenini. Kafasını koltuğun arkasına dayayıp tavanı izlerken Görkem elinde kahvelerle içeri girdi.

“Çabuk yorulmuşsun.” Elindeki bir kahveyi Efsun’a uzatırken konuştu.

“Yorulmadım aslında ama burası huzur verdi.” ellerindeki kahveyi dudaklarına götürürken ikisinin de bakışları karşıdaki manzaradaydı.

“Dedemin hediyesi.” dedi Görkem kıkırdayarak.

Efsun onun neye kıkırdadığının farkındaydı eğlenmesine müsaade etti. Güzel gülüyordu ve bu gülüşü görmek rahatlatıyordu. O da yüzündeki gülümsemeyle konuştu.

“Neye güldüğünün farkındayım ama dedenin böyle saygıdeğer bir piyanist olduğunu söylememen senin hatan. Kaç senelik arkadaşız sonuçta.”

Görkem’in gülümsemesi solmuştu şimdi. “Doğru arkadaşız ama aramızda söylemediğimiz çok şey varmış gibi geliyor. Sorun olmaz diye düşündüm.”

Duyduğu cümle karşısında derince yutkundu Efsun. Haklıydı. Ne dese haklıydı. Ve Görkem’de bu haklılığının farkındaydı. Efsun’un ansızın kaçışının sakladığı bir şeylerden dolayı olduğunu biliyordu.

Efsun rahatsızca boğazını temizledikten sonra yine kaçmak için konuştu. “Yemekleri yapalım mı? Akşama az kaldı. 7’de gelecekler” dedi oturduğu yerden kalkarken. Görkem ise arkasından iç çekerek takip etti.

Ondan sonra her şey hızlı gelişmişti. Mutfakta sessizce çalışmışlar tüm yemekleri birlikte hazırlamışlardı. Ardından salonu biraz süsleyip kutlamaya uygun hale getirmişlerdi. Saat 5’e gelirken işleri bitmiş. Eksik bir şey var mı diye etrafı inceliyordu Efsun. Tam o sırada zil çaldı. Görkem kapıya doğru ilerlerken Efsun’da arkasına dönmüş kapıya bakıyordu. Kızların gelmesi için daha erkendi.

Görkem’in kapıyı açmasıyla Mert hemen içeri girmiş. Hızlı hızlı konuşmaya başlamıştı. Efsun’u fark etmemişti bile.

“Her şey hazır değil mi? Saçım, kıyafetlerim, ben hazır mıyım? Yemekleri bana bırak demiştin. Onlarda da sorun yok. Ben ne yapmalıyım? Yardım edilecek bir şey var mı? Her şeyi sana bıraktım? Ah heyecandan ölmek üzereyim.” dedi ve gözleriyle etrafı incelerken salonda durmuş ona gözleri açık bir şekilde bakan Efsun ile karşılaştı. Onunda gözleri Efsun gibi açıldı ve anında sustu.

Efsun “Sakin ol. Her zaman kutladığımız bir şey.” dedi ve sonra geçen kantindeki hareketleri gözünün önüne geldi ve gözlerini kısarken eliyle kapının önünde duran ikisini göstererek “Siz ne karıştırıyorsunuz.”

İkisi birbirine bakıp sırıtırken. “Yakalandım.” dedi Mert. Görkem onu onaylarken Efsun cevap bekler gözlerle ikisine bakıyordu.

Mert salona adımlarken konuşmaya başladı “Şöyle ki bugün Mine’ye evlilik teklif edeceğim.” Efsun duyduğu cümleyle çığlık attı ve elini ağzına kapatarak kendini koltuğa bıraktı.

“Ama aramızda bak. Bozulmasın sürpriz.”

Efsun gözleriyle Mert’i onayladı. “Peki, bunu neden Görkem biliyor?” Şüpheci bakışları ikisi arasında dolanıyordu.

“O da şöyle. Piyano ile çellonun birlikte olduğu bir parça var ve Mine bu parçayı çok seviyor. O parçaya eşlik etmek için Görkem’den biraz ders almış olabilirim.” derken Dudaklarında gururlu bir gülümseme vardı.

“Çok romantik.”

Efsun Mert’in planını dinlerken mutlu oluyordu. Mert’in Mine’yi ne kadar çok sevdiğini biliyordu. İncitmeyeceğini de biliyordu ve ikisinin mutluluğu her şeye değerdi. İki senelik ilişkilerinde ufak tefek kavgalar olsa da hepsinin üstesinden gelmişlerdi. Yakında mezunda olacaklardı. Teklif için gerekli her ortam hazırdı. Ve Efsun bugün için an itibariyle biraz daha heyecanlanmıştı.

Onlar konuşup son kontrolleri yaptıktan sonra artık kızlarda gelmiş ve herkes yemek masasında yerini almıştı. Efsun ve Görkem’in birlikte yaptığı yemeklere iltifat ediyorlar ve masada koyu bir sohbet döndürüyorlardı. Her şey olması gerektiği gibi diye düşündü bir kez daha Efsun. Her şey çok güzeldi.

Sevdiği adamla yıllar sonra aynı masada oturup sohbet ediyorlardı. En yakın arkadaşları evlilik kararı almak üzereydi ve kardeşi yerine koyduğu arkadaşı buradaydı.

Yemekler yenmiş birkaç oyun oynanmıştı. Herkes halinden memnun görünüyordu. Şimdi ise Mert ve Mine L koltukta otururken, Görkem berjerlerin birinde oturuyordu. Efsun ve Ekin ise yerde ortada bulunan masanın etrafına çökmüş son oyundan kalan kutuyu toparlıyorlardı.

“Görkem bize bir şeyler çalsana.” dedi yavaştan Mert. Artık saat 11’i geçiyordu ve yavaş yavaş ortamı hazırlamaya başlamak istiyordu.

“Olur.” dedi Görkem de plana sadık kalarak yerinden kalkarken. “Bu sefer gitar çalayım size.”

Gitarını durduğu stanttan aldı ve geri berjere oturdu. Gitarı kolunun altına yerleştirip önce biraz akor yaptı ve bir parçaya giriş yaptı.

Bu sırada Efsun pür dikkat Görkem’i izliyordu. Onu ilk defa gitar çalarken görüyordu ve yine muhteşem gözüküyordu. Nasıl bu kadar yetenekli diye düşündü. Her yaptığı şeyi en güzel en unutulmaz haliyle yapıyordu.

Onun gitarda çaldığı parçaya Ekin eşlik etmeye başladı sonra. Ekin’in sesi de en az Efsun kadar güzeldi. Bazen evde karaoke partileri yaparlar ve arada komşulardan uyarı alırlardı.

Görkem şarkıyı bitirince Ekin’e döndü “Sesin ne güzelmiş.”

Ekin tek kaşını kaldırırken “Biliyorum.” dedi. Herkes onun bu tepkisine gülerken “Efsun sende bir şarkı çalsana.”

“Evet, evet. Uzun zamandır piyano çaldığını görmemiştim.” dedi Görkem’de. Onu piyano çalarken izlemek, öğrettiklerini unutup unutmadığını görmek istiyordu.

“Hayır.” dedi bunun üzerine Ekin “Gitar çal.”

Görkem kaşlarını çatarken “Sen gitar çalabiliyor musun?” dedi Efsun’a dönerek. “Seçmeli derslerde gitarı seçmiştim. Biraz biliyorum.” Görkem’in elindeki gitara uzandı Efsun.

“Yine bilmediğim bir şey” diye söylendi Görkem. Buna karşılık “Bu haksızlık. Bu senden sonraydı.” dedi Efsun.

Kucağında gitarı konumlandırdıktan sonra. Derin bir nefes aldı. Şimdi çalacağı şarkı belki de Efsun’un en çok dinlediği şarkılardan biriydi.

İntro kısmını çaldıktan sonra sıra sözlerine geldi. Başı eğik gitarda çaldığı notalara bakıyordu Efsun.

“Bana uzak biliyorum

Ama yine girdi rüyama

Bu bir tuzak hissediyorum

Kader oyun oynuyor dünyama

Yeter bu bitmeli

Hayali bile defolup gitmeli

Neyi kaldıysa bende hâlâ yanan

Bir an önce söndürülmeli”

Eskiden şu yaşadıkları çok uzak geliyordu Efsun’a. Olamaz gibi geliyordu. Ona dair hatırladığı her anıyı silip atmak istiyordu ama sonradan fark etmişti bazı şeyleri. İşte o anda nakaratı girdi şarkının ve Efsun kaldırıp gözlerini Görkem’e baktı.

“Belki de seni hâlâ deli gibi seviyorumdur

Belki de gizliden gizliye istiyorumdur

Belki de bunu söylemeye utanıyorumdur

Belki de tekrar kaybetmekten korkuyorumdur”

Sözler Efsun’un tüm hislerini açıkça tercüme ediyordu sanki. Gözleri doldu Efsun’un. Görkem’in de gözlerinin ondan kalır bir farkı yoktu. Diğer taraftan oturan üç arkadaşta olanları müthiş bir sessizlikte izliyordu.

Ekin biraz gurur duyuyordu kendinden inkâr edemezdi. Efsun’un cesaretlenmesinde katkısı olduğunu düşünüyordu ve bu yaptığı şeyler artık arkadaşının bir şeylere yaklaştığını açıkça gösteriyordu.

Şarkı biterken Efsun ve Görkem bakışlarını kaçırdı birbirinden. Diğerleri Efsun’u alkışlarken bir yandan da övgü dolu sözler söylüyorlardı. Efsun onlara teşekkür ettikten sonra kucağındaki gitarı indirip yanına koydu. Gözünden süzülmek için bekleyen yaşları da postaladı.

Saate bakan Mert Saatin 12’ye yaklaştığını görünce ayağa kalktı. “O zaman bende size bir şeyler çalayım.”

Sevgilisine şaşkın gözlerle bakan Mine bir yandan da piyanoya oturan Mert’i izliyordu. Efsun yüzüne yerleşen gülümsemeyle Mert’e bakıyor. Ekin ne oluyor der gibi arkadaşlarında gözlerini gezdiriyor ve Görkem’de olacakları izlemek için koltuğuna yerleşiyordu.

Az önceki hava dağılmış şimdi herkes Mert’in ne yapacağıyla ilgileniyordu. Mert ise hiçbir şey demeden ellerini yavaşça tuşlarda gezdirmeye başlamıştı. Çok heyecanlıydı.

Mine, Mert’in çaldığı notaların tanıdıklığıyla kaşlarını kaldırdı. Bu hep birisinin ona eşlik etmesini istediği parçaydı. Sonra ise Mert’in yanına doğru adımlamaya başladı. Mert ise başını çaldığı tuşlardan kaldırmıyordu. Kaldırırsa tüm notaları karıştıracağından korkuyordu.

Mine piyanoya yakın Mert’i görebileceği bir yerde durdu. Gözleri doluyordu. Onun için öğrenmişti piyano çalmayı. Onun deli gibi kendinden sakladığı doğum günü hediyesi olduğunu düşünüyordu.

Notalar bitince Mert derin bir nefes aldı, yerinden kalktı ve dolu gözlerle kendini izleyen Mine’ye doğru gülümseyerek yaklaştı. Mine’nin ellerini elleri arasına alırken Mine’nin dili tutulmuştu konuşamıyordu sanki.

“Bu parçayı ne kadar çok sevdiğini ve birinin sana eşlik etmesini ne kaadr çok istediğini biliyorum.” derin bir nefes aldı Mert.

“Bu parçada çello ve piyanonun birbirini tamamladığı gibi seni tamamlamak istiyorum bebeğim. Hayatımda, hayatında yarım gördüğün ne varsa bundan sonra her zaman yanında olup seninle tamamlanmak istiyorum.”

Bir elini Mine’nin akan yaşlarına götürdü ve sildi nazikçe. Daha sonra elini cebine attı ve bir kutu çıkardı. Kutuyu açtı. İçindeki yüzüğü gören Mine’nin hayranlıkla dolu gözleri Mert’in yüzünde geziyordu. Şu an hayatında yaşadığı en anlamlı anlardan biriydi.

“Seni ömrümün geri kalanında olduğu gibi sevmek istiyorum. Seninle tamamlanmak, seninle bir bütün olmak istiyorum. Benimle tamamlanır mısın?”

Elindeki yüzük kutusunu kaldırıp soran gözlerle baktı Mine’ye. Mine ise ona sarılarak vermişti cevabını. Sonra kulağına fısıldadı.

“Seninle tamamlanırım.”

Arkadan bir alkış koparken artık yeni yıla girmişlerdi. Efsun ve Ekin elinde pasta ile sarılan ikiliye aynı onlar gibi dolu gözlerle bakıyorlardı. Görkem ise oturduğu koltuktan kalkmış ve ikiliyi tebrik ediyordu.

Her şey çok güzeldi.

O heyecan dolu dakikalar geçtikten sonra ikiliyi biraz salonda yalnız bırakıp mutfağa geçmişlerdi. Bugün burada kalacakları için Ekin kendileri için ayrılan odaya geçerken Görkem tuvalete gitmişti. Efsun ise ikisi için kahve yapıyordu.

Kahveleri yaptıktan sonra birini tezgâhta bırakarak birini eline aldı ve mutfaktan bahçeye çıktı. Hava soğuktu ama bugün yaşananlar içini ısıtıyordu. Mine ve Mert’in aldığı karara seviniyordu. Çok güzel bir yılbaşı geçirmişlerdi. Her şey çok güzeldi.

Elini kahve fincanına daha çok sararken omuzlarına bırakılan mont ile düşüncelerinden arındı.

“Teşekkür ederim.”

Elini havada önemli değil demek için salladı. Sonra sessizlik içinde geceyi dinlemeye başladılar.

Onlar sessizlik içinde etrafı dinlerken etrafta bir şeyler uçuşmaya başladı. Beyaz bir şeyler. Efsun elindeki fincandan kahvesini içerken sabahki konuşmaları geldi aklına.

“Kar.” dedi bu sırada Görkem.

“Kar.” diye tekrar etti onu Efsun.

“İlk karda beraberiz.” diye devam etti Görkem.

Araya sessizlik girdi. İlk karda ilk defa beraberlerdi ve karın yağışına birlikte şahit oluyorlardı.

“O zaman anlatayım.” dedi Efsun. Gözleri yağan kardaydı. Dudaklarında ise belli belirsiz bir gülümseme vardı. Sanki tüm dünya Efsun’a cesaret vermek için birleşmiş gibiydi. Derin bir nefes aldı soğuk geceden ciğerlerine. Görkem’in bakışları ise Efsun’daydı. Üstündeki monta daha çok sarıldı.

“Bir Kore inanışına göre senenin yağan ilk karında dışarıda ve sevdiğiniz biriyle olursanız aradaki aşkın sonsuza kadar süreceğine inanılırmış.” Bir nevi aşkını itiraf etmişti artık. Aleni aleni değilsede üstü kapalı tüm hislerini söylemişti.

Duyduğu şey üzerine “Dışarıdayız.” dedi Görkem “Ve ilk kar yağıyor.”

Efsun da Görkem’e döndü. Elindeki fincana sıkı sıkıya tutunmuştu. Bunu söylemek zaten zordu Görkem ise işleri daha da zorlaştırıyordu.

Bir adım daha yaklaştı Efsun’a ve elindeki bardağı yanındaki masaya koydu. Görkem’de artık içinde tuttuğu hisleri dışarı çıkarmak istiyordu. Çok uzun zaman olmuştu.

Efsun ise şaşkın gözlerle onu izliyordu. Hava soğuktu ama Efsun şuan yanıyordu. Kalbi varlığını o kadar yoğun hissettiriyordu ki dışardan duyulmaması için dua ediyordu.

Görkem bir adım daha yaklaşırken kapıdan Mine ve Mert göründü.

“Kar yağıyor.” dedi ikisi de heyecanla.

Efsun ve Görkem sesin geldiği yere bakarken anlık şokla Efsun, Görkemle arasındaki mesafeyi açarak içeri kaçtı. Geride kalan üçlü Efsun’un arkasından bakakaldı öylece. Efsun ise sakinleşmeye çalışıyordu. Kendini Ekin’in yanına attı.

Az önce yaşadıkları gerçekti. Ve artık Görkem’in hislerinden de emindi Efsun.

Eli kalbindeyken düşündü. Bu yaşadığım en iyi yılbaşıydı. Dudaklarında bir gülümseme vardı.

Bu Efsun’un yaşadığı en iyi yılbaşıydı.

Loading...
0%