Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@ratuttu

-SMERALDO-

Gözlerini gördüm bugün

Bu buluşmayı yüzyıllardır beklemiş gözlerim

Kana kana içti seni, anlam buldu şiirlerim.

-Ceren Akar

Sahipsiz seven yüreklerde binlerce çiçek aynı anda açarken aynı anda yanarak küle döner. Gittikçe alıştığını zanneder insan bu hisse. Acı çekmenin, sevmenin kuralı olduğunu düşünür. Sevdiğini beklemeye alışır. Görmeden, dokunmadan, sadece beklemeye. Beklemenin ona artık zor gelmediğini düşünür ama kalbindeki boşluklar sızım sızım sızlar o anlarda. Sevilmeden sevmenin ağırlığını bir tek sevilmeden seven bilir.

Efsun ve Görkem yıllarca sevilmeden sevmişti.

Ya da öyle zannetmişti...

Onlar iki ayrı uçta kendi içindeki boşluklarla savaşmıştı yıllarca. Boşlukların yerlerini yıllar içinde tozlu örtülerle örtüp görmemeye çalışmışlardı ama her anda sızılarıyla varlığını hatırlatır olmuştu o boşluklar.

Unuttum zannederken çalan müzikte hissetmişlerdi dokunuşlarını, yoldan geçen birinin tanıdık parfümü hatırlatmıştı onlara onun içini sızım sızlatan kokusunu, bazı şiirler sadece onlu anlara götürmüştü onları.

Şimdi ikilinin sadece dudakları değildi birleşen. Yıllarca birleşmeyi bekleyen kalpleri de aynı ritimde atıyordu. Gözlerinden düşen yaşlar en masum öpücüğe karışıyor, kalpte açılan her boşluk bir bir doluyordu.

Yıllardır o boşluklarda yeşerttikleri sevgileri şimdi kalplerindeki boşluklardan taşıp dudaklarından tüm vücutlarına kök salıyordu. Her şey hayallerinden de güzeldi. Kalpleri sanki birazdan duracakmış gibi atıyor, nefesleri birbirine karışıyordu. Dışarda yağan yağmur sonunda saf sevgiye ortak oluyordu.

Efsun kalbinin ritmine daha fazla dayanamayıp öpücüğü sonlandırdı. Alnını yasladı Görkem'in alnına. İkisinin de gözleri kapalı ve yaşlıydı. Solukları birbirine karışıyordu. Gözleri yaşlıydı ama dudaklarında tarifsiz bir tebessüm vardı.

Alınlarını ayırırken gözlerini açtı Efsun ama fazla uzaklaşmadı, uzaklaşamadı. Görkem'in gözleri ise hala kapalıydı. Onun kapalı gözlerini izledi bir müddet. Gözyaşlarından ıslanmış kirpiklerinde dolaştı bakışları. Sık kirpikleri ıslanmıştı. Sonra bir elini kaldırarak yanağına yasladı. Yıllardır dokunmadan bile hasretiyle yanıp tutuştuğu tene dokundu titreyerek. Onun kapalı gözlerinden akan yaşları sildi parmak uçlarıyla. Her dokunuşta alev alev yanıyordu teni. İçi titriyordu.

Efsun'un dokunuşuyla araladı gözlerini Görkem. Karşısındaki bedenin ıslanan kirpiklerinde gezdirdi o da bakışlarını. Ağladığı için yeşili belli olan ela gözlerine baktı uzun uzun. Bir ağlayınca bir de güneşte belli olan yeşillerine baktı. Sonra usulca fısıldadı ona

"Bu güzellikleri sadece güneşte görmeyi yeğlerim.”

Çok derindi Görkem'in bakışları. En nadide çiçeğe bakar gibiydi. Kaybolsa, kırılsa, düşse canından can gidecek bir şeye bakar gibiydi. Efsun gibi onun da içi gidiyordu. Bundan önce çok ağlamıştı Efsun biliyordu ve artık ağlasın istemiyordu. Sevgisini sonuna kadar göstermek ve hissettirmek istiyordu.

Efsun'un yüzünde şimdi sakin bir tebessüm yer etmişti. Görkem ellerini Efsun'un yüzüne çıkararak avcunun içine aldı onun küçük yüzünü, usulca yaklaştı hasret kaldığı yüze. Titrek bir nefes aldı bu sırada Efsun. Anın hissiyle tekrar kapattı gözlerini. Görkem, ilk önce ıslanan gözlerini öptü Efsun'un.

"Bundan sonra ağlamak yok." dedi usulca

Yanağından süzülen yaşlarda gezdirdi sonra dudaklarını.

"Sadece güleceğiz."

Kokusunu içine çekti derince. En narin öpüşleri yerleştirdi yüzünün her bir santimine. Dudaklarıyla ezberledi hasret kaldığı teni.

Görkem en son dudaklarına narin bir öpücük bırakırken Efsun'da araladı gözlerini. Onun gözlerine çıkardı bakışlarını tekrar. Başparmağıyla elmacık kemiğini okşarken öpücükleri arasında söylediği sözleri söyledi tekrardan "Bundan sonra ağlamak yok. Sadece güleceğiz."

İkisin de sesi fısıltıyla çıkıyordu. Sanki sesleri biraz yükselse gördükleri rüyadan uyanacak gibiydiler ama gerçekti. Yaşanan her şey gerçekti.

Görkem'in cümlesinden sonra yüzündeki gülümseme büyüdü Efsun'un. Böyle sevilmek fazla geliyordu. Her zerresi aşkı için yanıp tutuşurken, onu yıllardır sessiz sedasız severken onunda masumca seviliyor olması nefesini kesiyordu.

Görkem ellerini Efsun'un yüzünden indirip kucağındaki ellerini tuttu. Şimdi ikisinin de bakışları kenetli duran ellerindeydi.

Efsun, Görkem'in elleri arasında kaybolan ellerini izledi bir müddet. Gözleri yaşlı kalbi diğer yarısını bulduğu için telaşlıydı. Derince iç çekti. Bu anı o kadar çok beklemişti ki. Onun ellerini isteyerek, bilerek tutmak için. Beklenen günler bu kadar güzel gelecekse her zaman beklemeye hazır gibi hissediyordu. Bir elini kaldırarak Görkem'in yüzüne çıkardı tekrar. Dokunuşlarını bir an olsun üstünden çekmek istemiyordu. Görkem yanağını onun eline daha çok yaslarken ikisinin yüzünde de özlem dolu gülümseme vardı.

Daha fazla dayanamayarak başını Görkem'in omzuna koydu. Teninden yükselen kokuyu çekti içine derince, masum bir öpücük bıraktı dudakları altındaki tene. Onu böylesine sevebiliyor olmak hayal gibi geliyordu. Hala gördüğü düşlerden birindeymiş gibiydi.

Biraz daha sokuldu özlediği tenin sıcaklığına. Görkem artık ağlama demişti ama gözleri dolu doluydu. Başını onun boyun girintisine gömerek mırıldanmaya başladı.

"Uzaktan seviyorum seni

Kokunu alamadan,

Boynuna sarılamadan

Yüzüne dokunamadan

Sadece seviyorum"

Her mırıldanışta dudakları Görkem'in boynuna değiyordu. Bu sırada Görkem'de başını Efsun'un mis kokulu boynuna gömdü.

Liseden beri gerçekleştiremedikleri ritüeli gerçekleştiriyordu Efsun şimdi. En sevdiği şiirlere sığdırmaya çalışıyordu aşkını.

Görkem'in yanağındaki elini indirerek diğer elini de tuttu. Sesi biraz ağladığı için biraz başını Görkem'in boynuna yasladığı için boğuk çıkıyordu.

"Öyle uzaktan seviyorum seni

Elini tutmadan"

Başını istemese de onun boynundan kaldırırken Görkem'de doğruldu. Karşı karşıyalardı. Bir eli hala onun elindeyken diğer elini kaldırarak Görkem'in kalbinin üzerine koydu.

"Yüreğine dokunmadan"

Her bir dokunuşta içi titriyordu Efsun'un. Bakışları ellerini takip ediyordu. En sonunda bakışlarını Görkem'in gözlerine çıkardı. Lisedeyken kaçamak bakışlar attığı, bazen dalıp gittiği, koyularında kaybolduğu gözlerine. Ardından kaldığı yerden devam etti şiire.

"Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden"

Fısıldadı Efsun. Yıllarca yüreğinde tuttuklarını fısıldadı. Aralarındaki en gizli sırrı yıllar sonra döktü ortaya. Onsuzken avunduğu şiiri mırıldandı. Şiir bittikten sonra dolu gözleriyle uzun bir müddet izledi Görkem'in yüzünün her santimini.

"Yıllarca uzaktan sevdim. Süreyya'nın şiirinin kaderim olduğunu düşündüm hep. Seni sadece uzaktan sevebileceğimi zannettim. Babamın benim için temenni ettiği sevgiyi bir tek sende bulmak istedim. Bu yüzden gelmesen de beklemeye hazırdım."

Yıllardır hissettiği şeyleri düşününce her kelime boğazında düğümleniyordu sanki Efsun'un.

"Yıllarca şiirlerde aradım sesini, kokunu, dokunuşunu... Şimdi seni böylesine sevebilme ihtimali dilimi lâl ediyor. Mazur gör beni. Bu âcizin seni deliler gibi sevmesini mazur gör. Çok seviyorum Görkem ben seni. Kendimden vazgeçecek kadar seviyorum."

Son sözünden sonra Görkem kendine çekti Efsun'u. Sardı ondan küçük olan bedenini. Kalbi hep bu kadar derindi sevdiğinin. Onun bu hali sarıp sarmalama isteği uyandırıyordu. Saçlarına minik minik öpücükler koyarken o da Sabahattin Ali'nin sözlerini fısıldadı kulağına.

"Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum Efsun. Her bir zerremin her bir zerrene aşkını hissederek seviyorum. Kendimden geçemeyecek kadar çok seviyorum seni. Sende bu aciz yüreği mazur gör, seni aklı başında sevdiği için."

Son sözlerinden sonra Efsun daha sıkı sarıldı Görkem'e. Hep hayal ettiği gibi başı onun boyun girintisindeydi. Onun ellerinden biri belini sımsıkı kavrarken diğeri saçlarını okşuyordu. Dünyanın sonu gelse de ayrılmayacaklardı artık. Huzuru sonunda bulmuşlardı.

Bir müddet sımsıkı sarıldılar orada öylece birbirlerine. Daha sonra Görkem kolları hala ona sarılı halde uzandı koltuğa. Bir kolunu onun başının altından geçirirken diğer koluyla daha çok çekti kendine Efsun'u. Ona tekrar sarılırken bir öpücük kondurdu saçlarının arasına. Yıllarca gizli gizli ona fısıldadığı ismini şimdi onun kulağına fısıldadı gözlerini kapatırken.

"Smeraldo'm."

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Artık Ocak ayının sonlarına gelmelerine rağmen bu sabah parlıyordu güneş. Dün yaşananlara ışıltısıyla tebriklerini sunuyordu. Dünkü yağmurdan kalan birikintilerde ışıltıları dans ediyordu, bugünün vuslat günü olduğunu bilir gibi.

Güneşin bu mutlu ışıltısı yüzüne vururken araladı gözlerini Efsun. Huzurlu uykusundan Görkem'in göğsünde uyandı. Dün yaşananlardan sonra ilk defa kendini çok huzurlu bir uykunun içinde bulmuştu. Son konuşmalarından sonra tek kelime etmemiş ve sessizlikte birbirlerine sokulmuşlardı. Bir daha bırakmamacasına sarmıştı Efsun kollarını Görkem'in beline. Başını hep yaslamak istediği göğüste dinlendirmişti ve onun huzurlu kokusuyla uykuya dalmıştı sonunda. Şimdi bu şekilde uyanmak yüzündeki tebessümü büyütüyordu.

Kafasını yavaşça kaldırdı Görkem'in göğsünden Efsun. Uyuyan çehreyi izledi bir müddet. Uyurken aralanan dudaklarını, uyusa da kapanmayan gözlerini, gözlerinin önüne düşen saçlarını izledi. Uyurken bir çocuk kadar masum olan yüzünde gezdirdi bakışlarını. Onun hiç görmediği anlarına eşlik etti.

Bir elini kaldırıp yüzüne düşen saçlarını çekti. Çok güzel bir adam sevmişti. Dün bunu daha çok anlamıştı. Ruhu, kalbi, bedeni sımsıcaktı sevdiği adamın. Güzel yüzünün ardında çok güzel de bir kalbi vardı onun.

İsmi gibi göz alıcıydı Görkem. Yüzündeki her uzuv kusursuz bir şekilde yerleştirilmişti. Uzattığı saçlarına hayran kalmıştı zaten Efsun ilk karşılaştıklarında. Şimdi biraz karışmıştı ama hala göz kamaştırıyordu. Çok güzeldi sevdiği adam.

Ellerini yavaşça saçlarından başlayarak tüm çehresinde gezdirdi. Her santimini zihnine kazımak istiyordu. Elmacık kemiklerinde oyalandı. Çene hattından dudaklarına geldi. Dün bu dudaklardan ilk öpücüğünü almıştı. İlk aşkından ilk öpücüğünü sonunda almıştı. Yaşananları düşündükçe heyecanlanmadan edemiyordu.

Çok seviyordu Efsun. Kalbi ağrıyordu onu severken ama buna gocunmuyordu. En güzel kalp sızısıydı o Efsun'un. Bundan öncesi acı verici de olsa sevmek her zaman güzeldi. Zaten aşkta kalpteki o tatlı sızıyı sevmek değil miydi?

Alt dudağında gezdirdi parmağını. Kavuşamayacağım diye düşünürken yanında uyanmak, onu böylesine sevebilmek, çekinmeden tenine dokunmak garip ve huzurlu hissettiriyordu. Ona bu duyguları yaşattığı için minnettardı Görkem'e.

Daha fazla dayanamayarak yaklaştı onun yüzüne ve tüy kadar hafif bir buse kondurdu Görkem'in dudaklarına. Çekiniyordu ama sevmeden de edemiyordu onun tenini. Ardından burnuna değdirdi dudaklarını ve uzaklaştı biraz yüzünden.

Çok seviyordu.

Bu sırada yüzünde hissettiği baskılarla gözlerini araladı Görkem'de. Efsun'un öpücükleriyle uyanmak hep hayallerinin ötesinde gelmişti ama şimdi karşısında görmek durumun güzelliğini sorgulatıyordu. Koca bir gülümseme koydu yüzüne ve hala daha tam açılmayan gözleriyle ona doğru döndü.

Efsun kollarını tekrar Görkem'in beline sardı bu sırada. Başını kaldırarak onunla aynı hizaya geldi. Onun bu hallerine tanıklık etmek içindeki hüznünü arttırıyordu. Ne kadar dün gece birbirlerine açmış olsalar da gizlerini geç kalmanın hüznünü hala taşıyordu Efsun.

Belirsizlik, konuşmadan anlaşmaya çalışmak, sadece hareketlerinden anlamlar çıkarmak... Bunların sadece hayatı geciktirdiğini anlamıştı. Çok acı tecrübelerle öğrenmişti bunu ama artık hayatına geç kalmak istemiyordu. Sevgisini doya doya göstermek ve yaşamak istiyordu.

"Günaydın." dedi Görkem, yeni uyandığı için çatallı çıkan sesiyle. Ellerini Efsun'un belinde birleştirirken daha çok çekti onu kendine. "Günaydın." diye karşılık verdi bu sırada Efsun'da. Huzurluydu ona daha çok sığınırken.

Görkem Efsun'u olabilecekmiş gibi daha yakınına çekti. Her zaman gizlice kokladığı saçlarına koydu burnunu. Derince çekti içine o mest olduğu kokuyu. Daha sonra minik bir buse hediye ettiği saçlarının arasına. "Teşekkür ederim." diye fısıldadı.

"Ne için?"

"Seni sevebildiğim için."

Sevdiğini sevebilmek. Sevgine karşılık almak ne büyük lütuftu. Artık ikisi de bunu anlıyordu. O yüzden kocaman gülümsedi Efsun Görkem'e.

Görkem ellerinden birini Efsun'un belinden ayırırken önüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Efsun Görkem'in dediklerinden sonra uzun uzun baktı onun koyularına. Artık seviliyordu. Görkem'in yüzüne biraz daha yaklaştıktan sonra fısıldadı sakince.

"Biliyorsun."

Ona karşı fısıldadı Görkem'de "Biliyorum."

Ve ikisi de biliyordu. Artık sevgilerinin karşılık aldığını ve sevildiklerini ikisi de biliyordu.

Dudaklarını karşısındaki dudaklara bastırdı Efsun. Uzatmadı. Masum bir öpücük iliştirdi, aralarındaki sevgiyi mühürlercesine. İkisinin de gözleri birbirindeydi.

"Bir söz vermemizi istiyorum şimdi birbirimize." dedi ardından.

"Ne sözü?"

"Bundan sonra ne düşünürsek düşünelim, ne karar verirsek verelim birbirimizden saklamak yok. Artık aramızda belirsizlik diye bir şeyin olmasına izin vermiyorum." Sesi çok kararlı ve kendinden emin çıkmıştı.

Onun bu aniden gelen kararlı haline tepkisiz kalamadı Görkem ve bir kahkaha attı. Ciddi olmaya çalışırken her zaman sevimli oluyordu. Liseden beri değişmemişti sevdiği. Onun bu haline kaşlarını çattı Efsun. "Gülünecek bir şey söylediğimi düşünmüyorum."

Onun gerçekten kızdığını fark ettiğinde hemen sustu. Onu tekrar göğsüne çekip sıkı sıkı sarılırken "Söz." dedi "Bundan sonra belirsizlik yok."

Göğsünden uzaklaştırdığı yüzün burnunun üstüne minik bir buse kondururken "Hadi kalkalım okula gitmemiz gerekiyor. Ardından prova var biliyorsun." dedi. Efsun Görkem'in göğsüne biraz daha sokulurken "Tamam." diye yanıtladı onun sözlerini. Onun göğsüne sokulmasına minik bir kahkaha daha bıraktı Görkem, Efsun'un yüzünde ise gülümseme vardı.

Ardından zorda olsa yattıkları koltuktan kalkarak kahvaltı yaptılar. Kahvaltıdan sonra ise hazırlanarak el ele okula geçtiler. Mutlulardı. Her şey olacağına varıyordu ve hayat onları sonunda kavuşturmuştu. Bazı şeylerin geç olması kötü olduğu anlamına gelmiyordu.

İkili okula gelip dersleri için ayrılırken Efsun, yüzünden silemediği gülümseme ile kızların yanına adımladı. Kantine gelip kızları görünce hızla yanlarına gitti ve sandalyeyi çekerek oturdu. Kızlar gelen arkadaşlarının yüzündeki gülümsemeyi görünce dün evden çıktıktan sonra güzel şeylerin olduğunu anlamışlardı.

Dün aramak istemişlerdi ama konuşacak şeyleri olduğunu bildikleri için ikiliyi bölmek istememişlerdi. Hem Görkem'in yanındaysa konuşma kötüde gitse güvende olacağını biliyorlardı.

Ekin elindeki karton bardağı masaya koyarak göz kırptı arkadaşına "Ne bu hal?" Efsun'un yüzündeki gülümseme daha da büyürken Mine Ekin'e dönerek "Baksana ağzı kulaklarında. Güzel haberler var gibi." dedi.

Efsun yüzünün kızarmasına engel olamazken kafasını olumlu anlamda salladı. Ekin onun bu haline kahkaha ile gülerek ellerini tuttu Efsun'un.

"Sonunda yüzünün gülmesine o kadar sevindim ki bebeğim. Ben sana demiştim kalbini dinlersen her şeyin güzel olacağını."

Efsun ışıldayan gözlerle minnettarlığını sunuyordu Ekin'e. Bunca zaman yanında olmuştu. Onun Efsun'daki yeri büyüktü.

Mine meraklı gözlerle masaya kollarını dayadı "Detay anlat Efsun." dedi merakla. Efsun dün gece yaşananların hepsini kızlara anlatırken hepsinin yüzlerinde gülümseme vardı. Arkadaşlarının mutluluğu onları da mutlu etmişti.

Kantinde geçen sohbetten sonra herkes derslerine dağılmış ve ders bitiminde Efsun kapanış gösterisi için prova yapılacağı salona gelmişti.

Kapıdan girince. Erken geldiğini fark ederek yavaşça ayna karşısında yerini aldı ve ısınmaya başladı. Bir müddet ısındıktan sonra mola vermişti ki kapıda duran Görkem'i görmesiyle irkildi ve ona döndü.

"Sen ne zamandır oradasın?"

Fark edildiğini anlayan Görkem yaslandığı kapıdan pervazından ayrıldı ve onun yanına doğru adımladı. Ellerini Efsun'un beline yerleştirdi.

"Seni izleyecek kadar vaktim oldu." dedi sakince. Sonra yavaşça Efsun'a yaklaşıyordu ki Füsun Hoca girdi içeri ve ikili telaşla ayrıldı. Tabi Füsun Hoca ikilinin haline minik bir kıkırtı bıraktı ortaya. Sandalyesine doğru adımlarken de konuşmayı ihmal etmedi.

"Sonunda birbirinizi tamamladığınız için mutluyum çocuklar."

İkili birbirlerine bakıp kıkırdadıktan sonra ise Füsun Hoca hiçbir şey olmamış gibi provayı başlattı. Tüm prova boyunca Görkem'in parmakları ne kadar piyano üzerinde de olsa gözleri her daim Efsun'u izledi. Arada aynada göz göze geldiklerinde ise attığı öpücükler ya da göz kırpmalara Efsun alışık değildi.

Tanıdığı Görkem'in içinden bambaşka bir Görkem çıkmıştı ve Efsun bu durumdan hiç şikâyetçi değildi. Ansızın gelen öpücükler ne kadar odaklanmasını engellese de kalbinin ritminin bu denli değişmesini sevmişti.

İki saatlik prova sonunda Efsun'da Görkem'de çok yorulmuştu. Biten provanın ardından Füsun Hoca sınıftan çıkmak yerine sandalyesine oturdu.

"Evet, çocuklar. Her şey yolunda gidiyor. Tüm koreografi tamam. Bundan sonra normalde bir hafta daha provalarımız vardı biliyorsunuz. Ama hem açılış hem kapanış gösterisi için çok fazla çalıştığınız ve Efsun'un tüm koreografisi hazır olduğu için size bir hafta daha izin verebileceğimi düşündüm."

İkisinin de gözleri parlıyordu şimdi. Yorucu bir provanın ardından Füsun Hocanın dedikleri ilaç gibi gelmişti. Bu süreçte fazlasıyla yorulmuşlardı ve biraz daha fazla tatil yapmak tüm yorgunluklarını alırdı. Onların yüzüne yerleşen tebessümü görünce sözlerine devam etti.

"Bu yüzden bu son provamızdı. İki hafta sonra görüşürüz gençler. İyi dinlenin ve buraya zinde gelin." dedi.

İkisi de Hocayı başıyla onaylarken o da çıkmıştı salondan. Hızlıca hazırlanarak çıktı onlarda salondan. Otoparka yürüyüp araca bindiler. Hem sohbet ediyor hem Görkem'in evine gidiyorlardı. Hava kapalıydı. Bulutlar sanki yağmurun habercisi gibi dolu gözüküyorlardı.

"Hadi eskisi gibi şarkı dinleyelim." dedi sohbetleri arasında Efsun. Çantasından çıkardığı telefonu hızla araca bağlayarak yeni bir şarkı başlattı. Lise de yeni şarkı keşfettiklerinde hemen birbirlerine dinletir ve şarkı üzerinde konuşurlardı. Eski ritüelleri yavaş yavaş geri döndüğü için mutluydu ikisi de.

Görkem yüzünde gülümsemeyle onu dinlerken evine giden ağaç yola girmişti. Bu sırada bulutlar daha fazla dayanamamış ve üzerindeki ağırlıkları narince yere bırakmaya başlamışlardı. Şarkı güzel bir ritimle başlarken Efsun dışarda başlayan yağmurdan bakışlarını çekerek onun yüzüne baktı.

"Yıllardır bir gün seninle yağmurun altında dans etme hayali kurarak dinledim bu şarkıyı. Yağmurun altında babama sarılırken ne kadar güzel sevildiğimin haberini vermek istedim." Bu sırada şarkı yavaşça çalmaya başladı arkada.

"Dance me to your beauty with a burning violin

(Güzelliğinle danset benimle şiddetli bir viyolin eşliğinde)

Dance me through the panic 'til i'm gathered safely in

(Telaş içinde danset benimle güvenlice buluşana dek)

Lift me like an olive branch and be my homewar dove

( Kaldır beni bir zeytin dalı gibi ve eve doğru giden güvercinim ol)

Dance me to the end of love

(Danset benimle aşkın sonuna dek)"

Şarkının sözleri karıştı Efsun'un sözlerine. Bu sırada Görkem evin bahçesine girmişti. Arabayı park edip kontağı kapattı. Kontakla birlikte kapanan şarkıyı tekrar başlatarak başa sararak indi arabadan. Efsun Görkem'in ne yaptığını dikkatle izlerken Görkem çoktan Efsun'un kapısına gelmiş ve açarak elini ona uzatmıştı.

"O zaman babanda şahit olsun seni sevişime." dedi. Geç kalmayacaklardı artık.

Şarkı güzel bir ritimle devam ederken elini sımsıkı tutarak indi arabadan Efsun. Yüzünde gülümseme vardı. Şu bir günde Görkem'in yaşattığı güzellikler sımsıcak ediyordu içini.

Efsun da inip Görkem ile birlikte ıslanmaya başlarken başını yukarı kaldırıp gözlerini kapattı önce. Babasıyla kucaklaşması gerekiyordu. Birkaç ay önce onun bu ritüelini uzaktan izleyerek eşlik eden Görkem şimdi onunla birlikte ıslanıyordu yağmurda.

Efsun gözlerini açarak yaklaştı Görkem'e. O da onun kendine gelişiyle hemen sardı kollarını etrafına. Efsun ellerini onun boynuna sardı. Başını omzuna yasladı. Arka fonda çalan şarkı bu ana eşlik ediyordu.

Birlikte salınıyorlardı yağmurun altında. Sırılsıklam olmuşlardı. Görkem'in eli Efsun'un belinde sımsıkı kavramıştı bir daha bırakmayacakmışçasına.

Şarkı sona yaklaşırken kaldırdı başını onun omzundan Efsun. Islanan saçlarında gezdirdi ellerini. Yağmurda ıslanan yüzünde dinlendirdi bakışlarını.

"Dance me to the children who are asking to be born
(Danset benimle doğmayı bekleyen çocuklara kadar)
Dance me through the curtains that our kisses have outworn
(Danset benimle öpücüklerimizin eskittiği son perde içinde)
Raise a tent of shelter now, though every thread is torn
(Sığınacak bir çadır kur şimdi, her ipliği yırtılmış olsa da)
Dance me to the end of love
(Danset benimle aşkın sonuna dek)"

Onun bakışları altında ne kadar çok sevildiğini hissediyordu Görkem. O da onu öylesine çok seviyordu. Efsun'un boynunda kenetli ellerinden birini ayırarak bileğinin içini öptü. Efsun bu öpüşe derince iç çekti. Son mektubunda demişti babası onu bulunca anlayacaksın demek istediklerimi diye. Şimdi anlıyordu işte. Şimdi çok iyi anlıyordu.

Bu sırada şarkı sonlanmıştı ama Görkem ellerini onun üstünden ayırmak istemiyordu. Ellerinin birini onun ıslanarak önüne düşmüş saçlarına çıkarırken fısıldadı Efsun.

“Biliyorsun.”

“Biliyorum.”

İkisinin de yüzünden tarifsiz bir tebessüm vardı.

Görkem Efsun’u kendine çekip sımsıkı sarılırken tekrar konuşmaya başladı.

"Dedemin yanına bu hafta gidelim. Sana göstermem gereken şeyler var."

"Göstermen gereken?" derken kaşlarını çattı Efsun. Onun bu haline kıkırdadı Görkem. "Çatma hemen öyle kaşlarını. Öyle bir şey değil göstermek istediğim. Sadece sana vermem gereken bir şey var." Efsun başını tamam anlamında sallarken içeri adımladı ikili.

İkisinin de birbirine vermesi gereken gizler vardı.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Efsun yolculuk için çok heyecanlıydı. Görkem'in annesiyle ve babasıyla lisedeyken tanışmışlardı ama şimdi dedesiyle tanışacaktı. Üstelik Görkem ona kendisinden dedesine bahsettiğini söylemişti. Tanışacağı kişinin Görkem'in dedesi olmasının yanı sıra o Yaşar Semi'ydi. Yıllarca notalarında kendini bulduğu, dans ettiği usta sanatçıydı.

Efsun'un heyecanı kat be kat artarken Ekin ve Mine girdi odaya elinde kahvelerle. Efsun yerde oturmuş valizini kapatıyordu.

"Eeeee Efsun heyecanlı mısın?" diyerek göz kırptı Ekin ona kahve fincanını uzatırken. Ardından Mine'nin yanına yatağa oturdu. Efsun'da yerden kalkıp sandalyesine oturdu.

"Heyecanlıyım."

"Aman be kızım ne heyecanlanıyorsun bu kadar heyecanlanma her şey güzel olacak. Bak şimdiye kadar heyecanlandın, korktun, kaçtın da ne oldu. Her şey hayallerinden de güzel ilerliyor." dedi Mine de onun heyecanını azaltmaya çalışırken. Efsun ona başını sallayarak onayladı dediklerini.

Herkes kahvesini yudumlarken bir müddet sessizlik oldu aralarında. "Defteri ne zaman vereceksin?" diye sordu bu sırada Ekin. Efsun unuttuğu şeyi hatırladığı gibi kalkıp ayağa çekmesini açtı.

Buradan ilk önce Görkem'in dedesinin yanına gideceklerdi. Ardından liseyi okudukları şehre ailelerinin yanına gideceklerdi. Defteri artık orada verebilirim diye düşündü Efsun. Yılarca içinde yaşadığı sevgisini, her satıra ilmek ilmek işlediği gizlerini vermek istiyordu. Efsun'un kendisini ne kadar çok sevdiğine şahit olsun istiyordu.

Kara kaplı defteri çıkarırken buruk bir tebessüm vardı dudaklarında. Yıllarca hüzünlü şeyler kaleme almıştı bu defterin içinde. Sevgisinin ulaşılmazlığını anlatmıştı her bir sayfasına ama son aylarda umut dolu şiirler vardı içinde. Sevgisine karşılık almanın en güzel halini iliştirmişti mısralara.

Defteri çıkarıp valizin içerisine iliştirdi. Tam o sırada kapı çalmıştı. Kapıya bakan Mine Görkem'in geldiğini görünce Efsun'a seslendi. Elinde çantasıyla gelen Efsun ise elindekileri Görkem'e vererek arkadaşlarıyla vedalaştı. Ardından arabaya binerek yola çıktılar.

Görkem'in dedesi buradan çok uzakta yaşamıyordu. Yaklaşık iki saatlik bir yolları vardı. İki gün orada kalıp ardından ailelerinin yanına geçeceklerdi.

Yolculuk başlarken ikisi de sessizdi. Görkem yıllarca dedesine anlattığı sevdasını sonunda dedesi ile tanıştıracağı için heyecanlıyken Efsun Görkem'in bu kadar hürmet gösterdiği büyüğüyle tanışacağı için heyecanlıydı.

Bu sırada Görkem'in dedesinin tedavisi iyi gidiyordu. Eskisi kadar dinç olmasa da doktorların dediği kalan bir aylık ömür çoktan geçmişti ve o kendine Görkem sayesinde gayet sağlıklı ve güzel bakmıştı.

Şarkılarla ve sohbetle geçen iki saatlik yolun sonunda ikili varacakları eve gelmişti. Görkem evin bahçesinde park için yer olmadığından evin karşısındaki kaldırımın kenarına park etmişti arabayı.

Efsun ise arabanın içerisinden eve bakıyordu. Ev küçük bir bahçenin içerisinde bulunuyordu. Eve ulaşan küçük bir yürüme yolu vardı. Kış olmasına rağmen bir sürü güzel çiçek vardı camların kenarlarında. Giriş kapısının yanına güzel bir çardak yapılmıştı. Ev ise iki katlı ahşaptan yapılmıştı ama büyük değildi. Evin bir tarafında sarmaşıklar büyümüş ve evin tatlı görüntüsüne katkıda bulunmuşlardı. Ev dışardan sıcak ve sevecen duruyordu.

Efsun eve dalmış bakarken Görkem araçtan inerek onun tarafına dolaştı. Onun kapısını açıp elini uzatırken Efsun uzatılan eli sıkı sıkı kavramıştı. Birlikte yoldan karşıya geçerek evin gıcırdayan bahçe kapısını araladılar. Ardından minik taş yoldan yürüyerek evin kapısına ulaştılar. Efsun'un elleri hala Görkem'in ellerindeyken çaldı kapıyı.

Yaşlı adam ağır adımlarla gelip kapıyı araladı. Kapının önünde el ele olan ikiliyi görünce gülümsedi. Efsun'un yüzünde mahcup bir gülümseme varken Görkem büyükçe gülümsüyordu. Dedesi biraz daha kapıyı aralarken "Sonunda." dedi.

Onun bu lafıyla Görkem'e dönen Efsun dedesinin dediği şeye anlam yüklemeye çalışıyordu. "Sonunda gizinize sahip çıktığınız için mutluyum çocuklar." dedi ve içeriye davet etti ikiliyi. Görkem dedesinin sözlerine daha da gülerken elinden çekiştirerek içeri çekti Efsun'u da.

Efsun şaşkınlığı bir tarafa bırakarak Görkem'i takip etti. "Sofraya geçelim çocuklar açsınızdır. Sohbetimize orada devam ederiz." Görkem'in dedesinin güzel bir gülümsemesi vardı. Görkem'in gülümsemesinin kimden aldığı belliydi. Onu başıyla onaylayan ikili sofraya dönerken mahcubiyeti daha da artmıştı Efsun'un. Masanın üstünde çeşit çeşit meze ve yemek vardı. "Ne gerek vardı bu kadar şeye." dedi istemsizce. Onun mahcup çıkan sesini fark eden Görkem yanıtladı. "Merak etme dedemin bir yardımcısı var. Ayşe Abla hazırlamıştır sofrayı."

O başını sallarken herkes masadaki yerini almıştı. Yaşar Bey masanın başına otururken ikiliyi sağ ve soluna oturtmuştu. Yemek faslı hızlıca geçerken hal hatırlar sorulmuş Görkem'in küçüklük anıları dinlenilmişti.

Buraya gelene kadar nasıl davranacağını bilemeyen Efsun Yaşar Bey'in sevecen tavrıyla kendini daha iyi hissetmişti. Hasta olmasına rağmen mutlu duruyordu. Efsun'u kendi kızı gibi sevip sahip çıkmıştı hemen.

Yemekten sonra Görkem ve Efsun masayı kaldırıp kahve yaparak içeri geçmişlerdi. Yaşar beyin karşısındaki koltuklara oturdular.

"Haberi var mı?" dedi bu sırada Yaşar Bey kaşıyla Efsun'u işaret ederek Görkem'e. Görkem bakışlarını yere indirirken Efsun neyden haberinin olması gerektiğini düşünüyordu. Elindeki kahveyi sehpaya bırakırken "Neyden?" dedi.

Eve geldiklerinden beri Efsun'un yüzünde olan mahcup gülümseme şimdi Görkem'in yüzünde vardı. Yaşar Bey torununun söylemediğini anlayınca "Hadi Göster ona." dedi yumuşak çıkan sesiyle. Görkem başıyla dedesini onaylarken oturduğu koltuktan ayağa kalktı elini Efsun'a uzatarak tutmasını bekledi.

Efsun ise Görkem'i takip ediyordu gözleriyle. Dedesiyle aralarında geldiklerinden beri bir şey vardı ama çözememişti. Görkem ona önceden söylemişti bahsettiğini ama bu o kadar basit bir şeymiş gibi durmuyordu. Önüne uzatılan ele uzanıp kavradı. Görkem onu koltuktan kaldırırken merdivenlere ilerledi. Tahta merdivenlerin gıcırtısıyla yukarı çıktılar. O merdivenlerin karşısındaki odaya ilerlerken Efsun'da tuttuğu eliyle onu takip ediyordu.

Görkem kapalı olan odanın kapısına gelince bir müddet durdu ve Efsun'a döndü. "O yağmurun altında dans ettiğimiz günde sana göstermem gereken şeylerin olduğunu söylemiştim. Hatırlıyor musun?"

Efsun başıyla onayladı onu. Görkem'in ne göstermeye çalıştığını merak ediyordu. Ardından Görkem başka bir şey demeden önünde durdukları kapıyı araladı ve Efsun'u yönlendirdi. Önce içeri o girsin istiyordu.

Efsun içeri adımlarken önce odanın bir duvarında bulunan kahverengi piyanoyu gördü. Görkem'in evindeki kadar büyük değildi buradaki piyano. Ardından etrafına bakarken kenarda lisedeyken birlikte çekindikleri fotoğrafların durduğu bir raf gördü. Yavaşça oraya adımlarken okul kıyafetleriyle yan yana durdukları fotoğrafı eline aldı.

Bu onların birlikte çekildikleri ilk fotoğraftı. Sadece yan yana durmuş ve Efsun'un elindeki kameraya gülümsemişlerdi ama tatlılardı. O zamanlar ikisinin de hislerinden haberi yoktu. Efsun'un gözleri dolmaya başlamıştı. Elindeki fotoğrafı yerine koyarken diğer rafta duran şeylere ilişti gözü.

Efsun'un Görkem'e yaptığı bazı origamiler duruyordu orada. Lisedeyken derste canı sıkıldıkça yapar ve Görkem'in önüne koyardı. Aldığını hiç görmemişti ama yaptığı çoğu şey burada duruyordu. Kendi sevgisinin büyüklüğünü biliyordu Efsun ama Görkem'in sevgisini gördükçe kendi sevgisinin küçüklüğü karşısında eziliyordu.

Eline aldığı figürle arkasını dönerken dolu gözleriyle baktı Görkem'e. Görkem ise odanın kapısını kapatarak yaslanmış ve odayı inceleyen Efsun'dan ayırmıyordu bakışlarını. Gözlerindeki doluluklarla ona gülümsedi. Elindeki figürü yerine bırakırken köşede duran çiçeği fark etti.

Onun yanına adımlarken bu sefer Görkem'de takip etti Efsun'u. Çiçeğin taç yapraklarına dokundu narince. Çiçeğin çok güzel renkleri vardı. Yapraklarında mavi ve morun en güzel tonu harmanlanmıştı. Hayatında hiç böyle bir çiçek gördüğünü hatırlamıyordu Efsun. Çiçek çok saf, çok temiz, çok narin duruyordu.

Görkem'de Efsun gibi elini uzatarak dokundu çiçeğin yapraklarına. "Bu çiçeğin ismi smeraldo." diye fısıldadı "İtalyanca'da zümrüt anlamına geliyor. Yetiştirilmesi çok zor ve zahmetli bir çiçektir."

"Çok güzelmiş." dedi Efsun ona karşılık.

"Bu çiçeğin hikayesini biliyor musun?" Gözleri hala çiçekteydi. Efsun kaşlarını çatarken hayır anlamında başını salladı. Görkem ona doğru dönerken "O zaman bu sefer ben sana bir hikaye anlatayım. Hmm." dedi. Yüzünde minik bir tebessüm vardı. Efsun dikkatli bakışlarını Görkem'e çevirirken o da çiçeğin hikayesini anlatmaya başladı.

"Yıllar önce bir İtalyan Dükünün çiçekçi bir kızdan gayrimeşru çocuğu olmuş. Bebeğin annesi doğumda ölmüş ve dükü bir başına bırakmış. Dükün karısı ise bu gayrimeşru çocuğu istememiş ve bu yüzden çaresiz kalan Dük bebeği öldürmeye karar vermiş ama yapamamış. Zarar gelmemesi için ise onu gözlerden uzak bir yere yollamış.

Orada tek başına büyüyen çocuk kimseyle konuşmaz ve kendini çirkin bulduğu için her zaman yüzünü maskeyle gizleyerek dolaşırmış. Yaşadığı yerde kimseyle muhatap olmayan maskeli adam sadece babasının onu bıraktığı kalenin bahçesinde çeşit çeşit çiçek yetiştirir onlarla ilgilenirmiş.

Bir gün kalesinde otururken bir kızın gelip çiçeklerini izinsiz aldığını görmüş. Haliyle bu duruma çok sinirlenmiş. Bu kadar özenle yetiştirdiğim çiçekleri kim oluyor da çalıyor diye düşünmüş kendi kendine. Ve ondan sonraki günlerde çiçeklerinin başında nöbet tutmaya başlamış.

Yine nöbet tuttuğu günlerden birinde ise bir anlık uykusuna yenik düşmüş ve kız yine kalenin duvarlarını aşarak bahçedeki çiçeklerden çalmış. Adam bundan sonra merak etmeye başlamış bu kız kimdir, neden çiçekleri çalıyor, bu çiçeklerle ne yapıyor diye. Bu yüzden bir gün kızı gizliden gizliye takip etmeye karar vermiş ve kız bahçesine girip çiçeklerle geri çıkarken yüzündeki maskesi sırtında peleriniyle takip etmeye başlamış kızı.

Bu takip sonunda kızın çok fakir olduğunu ve çiçekleri satarak para kazandığını görmüş. Bu yüzden suçluluk duygusu kaplamış içini. Ona yardım etmek istemiş. Ona çiçekleri nasıl yetiştireceğini öğretmek istemiş ama çirkinliğinden korkmuş. Kızın onu çirkin bularak korkup kaçmasından korkmuş. Bu yüzden kız için en nadide ve pahalı çiçeği yetiştirmeye karar vermiş. Kendisini kaleye kapatmış fakat kızın her bahçeye gelişini uzaktan izlemiş. Onun için en nadide çiçeği yetiştirmeye çalışırken kendi kalbinde de en nadide çiçek yetişmeye başlamış.

Adam kalede kız için çiçeği yetiştirmeye devam ederken artık kız bahçeye gelmemeye başlamış. Adam çiçeği yetiştirmiş kıza vermek için geleceğini ummuş ama kız bir türlü gelmemiş. Sonunda kızı merak eden adam ise yine maskesini ve pelerinini takarak kızı gördüğü kasabaya gitmiş. Fakat gittiğinde kızın öldüğünü öğrenmiş.

Geç kaldığını anlamış o anda. Kıza, hislerine, hayata geç kaldığını analmış. En başından biraz cesaretli olup yüzümü gösterseydim her şey farklı olur muydu diye düşünüp durmuş kendi kendine. Ve en sonunda elinde ve kalbinde yetiştirdiği çiçek sahibine ulaşamadan solmuş.

Bu yüzden bu çiçeğe söylenememiş gizler anlamına gelen smeraldo denmiş."

Hikayeyi bitirince derince iç çekti Görkem. Efsun'a biraz daha yaklaşarak önüne düşen saçlarını geriye attı. Efsun'un dolu olan gözleri daha çok dolmuştu şimdi.

"Ah benim Smeraldo'm." dedi Görkem. "Sana geç kaldığımı düşündüm hep. Kalbimde yetiştirdiğim çiçeği sana veremeyeceğim diye korktum. Şayet bir gün bana bir şey olursa sana bu çiçeği ve..."

Çiçeğin üstünde bulunduğu masanın alt çekmecesinden bir dosya çıkardı. "Bu dosyayı sana vermelerini istedim. Ne olursa olsun sana ulaştırmalarını istedim. Belki kalbimdekini veremeyecektim ama kalbimdekiyle yetiştirdiklerimin seni bulmasını istedim. " Elindeki dosyayı kenara bıraktı ve Efsun'un yüzünü elleri arasına aldı. "Şimdi ise buna gerek kalmadı. benim kalbimde yetişende saksımda yetişen smeraldoda senindir."

Görkem Efsun'un anlına öpücük bırakırken gözyaşlarını daha fazla tutamadı o da. Böyle masumca sevilmek kalbini ağrıtıyordu. Sımsıkı sardı. Kalbinin en derinlerinde saklamak istiyordu onu. Efsun'un gözyaşları dinince uzaklaştı Görkem'den. Masanın üstünde duran dosyayı eline aldı. Üstünde altın renginde güzel bir el yazısıyla Smeraldo'ya yazıyordu. "Peki bunun içinde ne var?" Sesi çatallı çıkıyordu.

"Sadece sana bestelediğim parçalar var. Sadece dedem dinledi şimdiye kadar hepsini. Sadece ona anlattım her şeyimi. O yüzden senden bile daha iyi tanıyor seni."

Efsun duyduğu cümleyle derince iç çekti. Onun sadece ona yazdığı şiirler gibi Görkem'in de sadece Efsun için bestelediği eserler vardı. Biri kalbinin en gizli sırrını kelimelere sığdırmaya çalışırken biri notalara gizlemişti hislerini.

Efsun Görkem'in itiraflılarından sonra daha sonra vermeyi düşündüğü defteri şimdi vermeye karar verdi. Yaşlı gözlerle Görkem'e bakarken "Benimde sana vermem gereken bir şey var." dedi. Görkem'in kaşları çatılırken Efsun devam etti cümlesine "Valizleri arabadan çıkardın mı?" Başını hayır anlamında sallarken Efsun aldığı cevapla hızla çıktı odadan. Artık geç kalmak istemiyordu.

Onun ani çıkışıyla Görkem'de ne olduğunu anlamadan takip etti Efsun'u. Ama o aşağı inene kadar Efsun çoktan kapıdan çıkmıştı. Kendini hızla yola atarak karşıya geçti. Görkem onun arabanın yanına gittiğini görünce dışarı çıkmadan kapıda bekledi. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.

Efsun bu sırada bagajı açmış kendi bavulundan defteri çıkartmakla meşguldü. En sonunda koyduğu gözden defteri çıkartarak eline aldı. Bagajı kapatıp kapı pervazına yaslanmış kendisini bekleyen Görkem'e dönerek az önce ağladığı için kızaran gözleriyle kocaman gülümsedi.

Gözleri hala ondayken yola adımladı. Biran önce Görkem'e ulaşıp gizlerini teslim etmek istiyordu ama hayat her zaman planlandığı gibi akmıyordu maalesef.

Görkem'e ulaşma düşüncesiyle gelen arabayı göremedi Efsun. Görkem ardından "Dur!" diye bağırsa da artık her şey için çok geçti.

Hızla gelen araba Efsun'a çarpmıştı. Her şey, her şey bir anda gerçekleşmişti. Çok hızlıydı. Hayatın akışı meydan okunamayacak kadar hızlıydı.

Görkem çarpmanın sesiyle bir müddet olduğu yerde kalakaldı. Kulakları uğulduyordu. Olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Gözlerini açtığında yerde yatan bedeni görmesiyle kapının önünden Efsun'a doğru koştu. Her şey çok ani gelişmişti. Sesi duyan herkes aracın yanına toplanmaya başlasa da Görkem Efsun'dan başkasını duymuyor ve görmüyordu. Efsun hariç her yer karanlıktı onun için. Smeraldo'sunun başını yerden kaldırdı. Ona yarı kapalı gözlerle bakan sevdiğini kucağına çekti.

Canı yanıyordu Efsun'un. Yüzünü buruşturdu. Her yeri kana bulanmıştı. Canı yanıyordu ama sevdiğinin ağlaması daha çok yakıyordu şuan canını. Onun kucağındayken kanlı ellerinden birini kaldırıp yanağına koydu Görkem'in. Usulca sildi akan yaşları. "Ağlama." diye fısıldadı. "Ağlama canım yanıyor." dedi.

"Ağlamıyorum." Efsun'un yanağındaki elini kavradı. Onun canı daha çok yanacaksa ağlamazdı ki Görkem. Sustururdu tüm acısını. Tek onun canı yanmasındı.

Efsun'un gözleri git gide kapanırken titrek sesiyle "Hayır." dedi Görkem. Kafasını iki yana sallıyordu kabul etmek istemezcesine. "Hayır, kapama gözlerini sevgilim. Ben buradayım."

Ne yapacağını bilemiyordu "Ambulans!" diye bağırmaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. Gözleri yaşlıydı ama ağlamıyordu. Gözlerini biran olsun Smeraldosundan ayırmadan çaresizce haykırdı tekrardan "Ambulans çağırın, lütfen."

Dayanamıyordu Efsun. Hayatın kısalığına meydan okuyamıyordu. Hayatın acımasızlığına meydan okuyamıyordu. Geç bulduğu sevgilisine sevgisini hissettiremeden gidiyordu.

Gözleri daha fazla dayanamayıp nefesi iyice biterken "Bileklerimi öp." dedi kesik kesik çıkan sesiyle. Öksürükler karışıyordu kelimelerinin arasına. Gözünden yaşlar akıyordu ama yüzünde gülümseme vardı. "Bileklerimi öp ki giderken ne kadar sevildiğimi hatırlayayım."

"Böyle konuşma. Daha seni sevdiğimi söyleyemedim doya doya. Gidemezsin. Beni bırakamazsın." Sesi sitemkâr ve öfkeli çıkıyordu Görkem'in.

Elini zorda olsa onun yüzüne çıkardı tekrar Efsun. "Asıl ben sana söyleyemedim sevdiğimi. Şimdi söylersem bundan öncekilere sayar mısın? Affeder misin beni?"

Çocuk gibi başını salladı Görkem. Gözlerinden akan yaşlarına engel olamıyordu. "Onsra’m biliyorsun" diye fısıldadı bu sırada Efsun. Görkem onun yorgun çıkan sesine dayanamadı. Biliyordu artık vakti yoktu onun bu dünyada. Sevdiğinin son isteğini yerine getirmeliydi.

Onun yanağındaki elini tuttu, önce avuç içinden öptü. İkisi de ağlıyordu. Ardından bileğinden öptü. "Biliyorum" diye fısıldadı onun gibi. O yaralanmamıştı ama onunda gücü kalmamıştı artık. Yerde duran diğer elini aldı sonra. Onunda önce avuç içini ardından bileğini öptü. "Biliyorum." dedi tekrar. Ne kadar söylese yetmezdi biliyordu ama artık elinden başka bir şey gelmiyordu.

Görkem'in dokunuşlarıyla Efsun'un yüzünde gülümseme büyüdü. "Şimdi anlıyorum babamı." dedi. "Yaşamla ölüm arasında dudaklarını dinlendirmek bu olsa gerek." Sonra ise bir daha açmadı gözlerini.

Görkem kucağındaki bedenle bir feryat bıraktı etrafa. İçi acıyordu. Çok yanıyordu. Kabul etmek istemiyordu bu gidişi. Belki uyanır diye öptü tekrar bileklerinden Efsun'un. Tekrar tekrar fısıldadı sevdiğini ama açmadı gözlerini sevgilisi.

Hayat bu kadar kısaydı işte. Geç kalmak için, sabretmek için, düşünerek yaşamak için çok kısaydı. Bir ölüme bakıyordu her şey. Sevdiğinle gelecek hayalleri kurarken ansızın gelen bir ölümle tepetaklak olabiliyordu her şey.

Ölüm, sadece nefesinin kesilmesi, kalbinin durması değildi. Nefesim dediği gidince de yaşamak için kalbinde büyüttüğü çiçek gidince de ölürdü insan. Kucağındaki bedenle birlikte Görkem'de ölmüştü.

Ölebilirim genç yaşımda,

En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.

Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda,

Sevgilim,

Seni bir akşamüstü düşünebilirim

-Özdemir Asaf

Loading...
0%