Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@ratuttu

-İÇ ÇEKİŞLER-

Bir şey var aramızda

Senin bakışından belli

Benim yanan yüzümden.

-Nahit Ulvi Akgün

Görkem'in duyduğu cümle ile yüzünde tebessüm oluşurken ayrıldı Efsundan. Araya giren boşluk bedenini üşütürken tebessüm kondurmaya çalıştı Efsun dudaklarına ama gözleri dolu doluydu. Yıllardır hasret kaldığı kokuyu yakından duymak kalbinin tekrar acı ile kasılmasına sebep olmuştu. Yıllardır sarılmadığı bedene sarılmak içinden hiç eksilmeyen özlem duygusunu körüklemişti. Yıllardır sadece defterine yazdığı cümleyi Görkem’e söylemek büsbütün mahvetmişti onu.

Arkadaşının halini uzaktan izleyen Mine ise hemen arkadaşının yanına adımlayıp koluna girdi ve çekiştirdi.

“Tekrar iyi geceler millet. Sonra görüşürüz.” Evlerine doğru yürümeye başlarken onlarla birlikte gitmek için hareketlenen Mert’i de durdurdu. “Biz gideriz hayatım. Eve gidince sana mesaj atarım.” dedi ve tekrar yürümeye başladı.

Kafeden ayrılan iki beden ağır adımlarla evlerine doğru ilerliyorlardı şimdi. İkisinin de kafası düşüncelerle doluydu.

Mine’nin içinde bastırdığı, kafasını kurcalayan onlarca soru vardı. Görkem ile Efsun nasıl tanışmıştı? Efsun nasıl bu kadar tutulmuştu? Bir beden başka bir bedeni karşılık almadan bu denli bu kadar uzun zaman sevebilir miydi? Bu zamana kadar arkadaşına sormadığı, soramadığı her soruyu sorup cevabını almak istiyordu. Eskiden birkaç girişimi olmuştu aslında arkadaşının buhranlı hallerini gördüğünde fakat bu girişim Ekin tarafından hep engellenmişti. Bir tek Ekin biliyordu Efsun’un kalp sızısını.

Efsun’da ise kafa karışıklığı vardı. Yıllarca hasretinden yanıp tutuştuğu bedeni karşısında görmek bir nebzede olsa iyi hissettirmişti ona ama bundan sonra ne olacaktı? Her gün aynı okulda aynı kampüste görmek iyi gelecek miydi? Yıllardır görmemesine rağmen içinde bastırmaya çalıştığı duygulara yine karşı gelebilecek miydi ya da karşı gelmek isteyecek miydi? O cesaret var mıydı artık? En önemlisi Görkem tekrar onunla iletişim kurmak isteyecek miydi?

Bilmiyordu Efsun. Her seferinde olduğu gibi bunu da zaman gösterecekti. Zaten zaman hep planlananın tersine işlemiyor muydu?

Küçüklüğünden beri en temiz aşklara özenirdi. Filmlerde, anne babasında gördüğü en saf en temiz aşklara özenirdi hep. Beni de sonunda böyle bir aşk bekliyor diye düşlerdi. Hayalleri vardı tanımadığı aşkıyla ilgili.

Bileklerinden öpülecek kadar sevilmek istiyordu Efsun. Babası hep bileklerinden öperek severdi onu. “Seni bileklerinden öpecek insanı sev. Masum öpüşleri olsun. Kırmadan, incitmeden sevsin seni.” derdi ona. Sonra onunla pikniğe gitmek istiyordu bir uçurum kenarına. Hayatın uçsuz bucaksızlığı gözler önündeyken sevgisinin de sonsuzluğuna uçurumların şahit olmasını istiyordu. Nedensizce sevmek ve sevilmek istiyordu. Kırmadan, dökmeden.

Onu bekleyen aşk ise karşılıksızdı. Düşlediği şeyleri yapamamıştı Görkem’le. Öylesine ondan habersizdi ki, ona gizlerini açma cesaretinde hiç bulunamamıştı.

Söylese her şey farklı olur muydu? Daha mı pişman olurdu yoksa sevdiği adamın kollarında mı olurdu şimdi? O zamanlar kendine dair özgüveni olmayan liseli kız hislerini söyleme cesareti bulamamıştı. Yeni tanıştığı hislerle baş etmenin yolunu kaçmakta bulmuştu.

Akıllarındaki düşüncelerle kaldıkları eve sonunda ulaştı iki arkadaş. Mine çantasından anahtarı çıkarıp kapıyı açınca ilk önce kendi geçti içeri ve üzerindekilerini çıkarıp portmantoya astı bu sırada arkasından giren Efsun üstündekilerle birlikte salona adımlamıştı. Daha fazla ayakta kalmak istemiyordu, çok yorulmuştu.

Fiziksel bir yorgunluk değildi onunki kalbi çok yorgundu.

Arkasından ilerleyen Mine’de kendini onun yanına bıraktı. İkisi de şimdi başını koltuğun arkasına yaslamış sessizlik içinde tavanı izliyorlardı.

Sessizliğe daha fazla dayanamayan Mine kafasını düşündüğü soruların cevabını bulmak için koyduğu yerden kaldırmıştı ki Efsun’un yanaklarından süzülen yaşları gördü. Gözleri kapalı sessiz sessiz ağlıyordu arkadaşı. Onun bu haline dayanmayan Mine elini yavaşça Efsun’un saçlarına çıkardı. Uzun, kahverengi saçları usulca okşamaya başlamıştı ki Efsun’un dudakları arasından bir hıçkırık kaçıverdi ve Mineye sarıldı.

O gün Efsun Mine’nin koynunda sakinleşene kadar ne kadar durdu bilmiyordu? Bu gibi durumlarda hep Ekin olurdu yanında. Şimdi yoktu ve Ekin’in yokluğunu iliklerine kadar hissediyordu Efsun. Bu sırada biraz daha sakinleşen arkadaşını omuzlarından tutarak kendinden uzaklaştırdı ve ona sevgi dolu gözlerle bakarak konuştu.

“Konuşmak ister misin? Biliyorsun ben seni her zaman dinlerim?”

Mine’nin gözlerinin içine bakan Efsun artık içinde yaşadıklarını anlatmak istiyordu. Bu zamana kadar sadece Ekin’e ve defterine anlatmıştı ama artık Mine’nin de bilmesi gerekliydi. Hem anlatsa belki bir nebze olsa da hafiflerdi. Bu yüzden olumlu anlamda başını salladı.

“O zaman odana gidip üstünü değiştir. Bende ikimiz için sıcak çikolata yapayım.” dedi yüzündeki sıcak gülümsemeyle. Efsun Mine’nin sıcak gülümsemesine tebessüm ederek yanıt vermeye çalıştı ve yavaşça odasına gidip kıyafetlerini değiştirdi. Ardından biraz soluklanmak için yatağının ucuna oturdu. Tam karşısında duruyordu gizlerini tuttuğu çekmece.

Derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti. Bugün ne çok derin derin nefes almak zorunda kalmıştı öyle. Hala olanların şokunu yaşıyordu. Yıllarca bir yandan kaçtığı bir yandan karşılaşmak için deli gibi kendini yiyip bitirdiği bedeni sonunda görmüştü. Çok güzel giden arkadaşlıklarını bir çırpıda silip atmıştı ve artık bir hesap vermesi gerektiğini biliyordu. Görkem bugün ne kadar olumlu da yaklaşsa sonunda bir yüzleşme yaşayacağını biliyordu Efsun.

“Efsun! Sıcak çikolatalar hazır.”

Mine’nin mutfaktan gelen sessiyle daldığı düşüncelerden kendine geldi Efsun. Oturduğu yerden kalkarak mutfağa ilerledi. O çok sevdiği apartmanın bahçesindeki ağaçları gören camın önüne konumlandırdıkları masaya ilerledi ve bir sandalye çekip oturdu. Bu sırada Mine hazırladığı çikolatalardan birini arkadaşının önüne uzatmıştı.

Bakışları önündeki bardaktayken “Teşekkür ederim.” dedi Efsun. Mine teşekküre karşılık gülümsemeyle cevap verirken arkadaşının bir şeyler anlatmaya başlamasını bekliyordu. Kendi soracağı çok soru vardı ama o istemeden anlatmasını istemiyordu.

Birkaç dakika geçen sessizlikten sonra Mine tam dayanamayıp ağzını açacakken Efsun derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

“Üstünden uzun yıllar geçti. Nasıl anlatacağımı bilmiyorum aslında.” bakışları hala elinde tuttuğu fincandaydı. Ara ara dudağına götürüyor küçük yudumlarla bardaktaki sıcaklığın vücuduna karışmasına izin veriyordu.

“Sadece Ekin’e anlatmıştım ama o da ortaokuldan beri benim yanımda olduğu için zaten çoğu olaya şahitti. Görkem aslında on birinci sınıfta gelmişti okula. Nakille. Ben düz lisede Ekin güzel sanatlar lisesinde okuduğu için lisedeyken ayrıydık onunla. Bende babamdan sonra pek arkadaş edinmek isteyen biri olmayınca haliyle pekte arkadaşım yoktu okulda. Eğer dersler bittikten sonra Ekin’in provası olmazsa veya hafta sonları, bir tek onunla görüşürdüm. On birinci sınıfın başında okul açıldığı zaman ben yine sırama geçmiş tek başıma otururken sınıfa biri girdi ve yanıma oturdu. Tek boş sıra benim yanımda olduğu için ses çıkaramamıştım ama yıllardır yalnız oturmaya alışık olduğum için biraz garip hissetmiştim. İlk o gün orada tanıştık Görkem’le.”

Kısa bir ara verip bardağından bir yudum daha alırken Mine onu dikkatlice dinliyordu.

“Kısa bir tanışmaydı çok bir sohbet etmedik o gün. Ondan sonra günler geçtikçe yanımda birinin oturmasına alıştım. Bazen çözemediğimiz soruları birbirimize sorar, yardımcı olurduk. Bazen okuduğum şiir kitaplarına gözünü diker benimle birlikte şiir okurdu. Bazen kendi kendime dinlediğim şarkılara eşlik eder benimle birlikte dinlerdi. Fikirleriyle, sohbetiyle her şeyiyle hayran bırakıyordu beni kendine. Onunla konuşmaktan hep zevk aldım, severek dinledim. Çoğu ilgi alanımız birbirine benziyordu ve Ekinden sonra iyi bir arkadaş edindiğimi düşünmüştüm o zamanlar.

Birkaç ay böyle geçerken babamın ölüm yıl dönümü geldi. Biliyorsun her yıl dönümünde Ekin’le birlikte gidiyorum mezarına. O yıl Ekin şehir dışında olduğu için tek gitmek zorunda kalmıştım. Dayanacak bir kimsem olmayınca da okula gelince hissettiğim duyguları daha fazla bastıramadan ağlamaya başlamıştım. Herkes derste olduğu için okulun bahçesinde rahattım fakat birden Görkem geldi yanıma. Sınıfın camından görmüş beni ve yanıma gelmek istemiş. O gün orada ilk defa babamı anlattım ona o da bana ilk defa piyano çaldı.”

Buruk bir gülümseme vardı dudaklarında iki arkadaşında şimdi.

“İlk defa o gün ben ona o bana gizlerini açmıştı. O gün gerçekten çok yakın olacağımızı hissetmiştim. Ondan sonra aramız daha farklı hale geldi. Hiç değilse benim açımdan. Birlikte dışarı çıkıyor, geziyor, eğleniyorduk. Benim sınıfta o konuşmayan kız havam bir nebze olsa da kırılmıştı. Daha enerji dolu hissediyordum kendimi.

Okul bitince beni dershaneme bırakmadan evine gitmezdi. Yol boyunca sohbetler ederdik. Bazen bana şiirler okurdu, bazen ben ona şarkı söylerdim. Boş derslerde kulaklıklarımı takar beraber dinlediğimiz şarkıları mırıldanırdık. Bazen başını omzuma koyardı. Bu sırada bana sık sık piyano çalıyordu."

O günleri hatırlamak yüzündeki gülümsemeyi büyütüyordu.

"Okuldaki müzik sınıfı bizim gizli yerimiz gibi bir şey olmuştu. Onu piyano başında izlemek bana huzur veriyordu. Dansa geri dönme isteğimi uyandırıyordu. Onun parmaklarından çıkan notalarda bir gün dans edebilecek olmanın hayalini kurardım hep.

Okulda benden başka hiç kimse bilmiyordu onun bu denli güzel piyano çaldığını. Nerde, ne zaman, nasıl öğrenmişti bilmiyorum ama çok güzel çalıyordu. O kadar güzel çalardı ki o çalarken ruhumun derinleri sızlardı. Parmaklarının piyano tuşları üzerinde dansını hep çok sevdim. Bazen çaldığı notalara öylesini kendini kaptırırdı ki gözlerini kapatır ve sadece sese kulak verirdi. Ben ise o anlarda her zerresini aklıma kazımaya çalışırdım.

Bir gün bana da piyano öğretmeye başladı. Küçüklüğümden beri âşık olduğum piyanoyu bana da öğretmeye başladı ve bende ondan sonra bırakmadım, bırakamadım.”

Efsun’un elindeki bardak bitmiş. Boş fincanı elinde döndürüp duruyordu. Bu zamanda kadar hikâyenin onun için güzel geçen zamanları bitmişti. Artık kafa karışıklığının başladığı döneme giriş yapacaktı. Bunun için derin nefes alma ihtiyacı hissetti. Bakışlarını elindeki fincandan Mine’nin onu dikkatle izleyen gözlerine çıkarttı sonunda. Destek alması gerekiyordu. Mine ise dikkatlice dinliyordu arkadaşını. Gözlerindeki hüznü görüyor, kalbindeki sızısına eşlik ediyordu.

“On birinci sınıfın birinci dönemi bitmiş ikinci dönemine geçmiştik artık. Ara tatil boyunca Görkem’i görmediğim için özlemiştim. Onu neden bu kadar özlediğimi sorgulamamıştım o zaman ama çok özlemiştim. O sınıfa girince heyecanla yanıma oturdu. Kısa bir selamlaşmadan sonra ara tatilde bir kızdan hoşlandığını anlatmaya başladı. Sesini, saçlarını, gülüşünü… İşte o an başımdan aşağı sanki kaynar sular dökülmüştü. Kalbim sanki atmayı unutmuş nefes almak için kendimi zorlar hale gelmiştim. O zaman yüreğime anlamlandıramadığım bir ağırlık bindi. O bana kızdan bahsettikçe içimden bahsetmemesi için yalvardım. O gün içimde bir şeylerin farklı olduğunu anlamıştım ama ihtimal vermek istemiyordum. Onun arkadaşlığı benim için çok kıymetliydi. O anlattıkça içimden kendi kendime telkinlerde bulunuyordum, arkadaşımın mutlu olmasına sevindiğime dair.”

Yine gözleri dolmuştu Efsun’un. Sesi titremeye başlamıştı.

“O zaman ben kendimi arkadaş olduğumuza dair ikna etmeye çalışırken sınıftaki kızlar ikimizin ne kadar yakıştığına, birlikteyken çok güzel göründüğümüze dair şeyler söylüyorlardı. Ben onlara bir yandan yanlış düşündüklerini, bizim sadece arkadaş olduğumuzu söylerken bir yandan beraber olmamızın hayallerini kuruyordum.” Bunları söylerken yüzünde buruk bir gülümseme oluşmuştu.

“Okul etkinliklerine pek gitmek istemezdim. Ama beni bir şekilde ikna ederdi. Sınıfça yaptığımız etkinliklerde beni yalnız bırakmazdı. Ya da o zamanlar ben öyle zannettim. Bazen bana öyle bir davranıyordu ki ikileme düşüyordum. Sanki beni seviyormuş gibiydi. Başka birinden hoşlanıyormuş gibi değildi o zamanlar. Bazen öyle bakıyordu ki bakışlarımı kaçırmasam saatlerce bakacak gibi hissediyordum. Çelişkiye sürüklüyordu beni.

Ben bu çelişkilerle kendimi yiyip bitirmeyi bırakamayınca içimde ona karşı beslediğim bu duyguları anlamlandıramadığım için Ekin’e anlattım. Ekin benim içimde yaşadığım duyguların basit bir hoşlantıdan ibaret olmadığıyla beni yüzleştirince içimde kaç gündür bastırdığım gözyaşlarımı akıttım. Sessizce yanımda durdu. Sessizce en büyük desteği verdi o gün bana. Akşamına eve gidince içimde biriktirdiğim tüm duygular kelimelere döküldü. Tüm birikmişlerimle o gün başladım yazmaya.”

“Günlük mü tuttun?” diye sordu Mine.

“Bir nevi günlük sayılabilir belki. Ne zaman içimde anlamlandıramadığım, karşı koyamadığım duygular yaşasam, özlesem, kızsam hep kendimi defterin başında buldum. En büyük gizimi anlattım ona. En büyük yaramı açtım. Yazdım. Onlarca şiir, onlarca sayfa doldurdum onun için. Bu şekilde başa çıkmaya çalıştım karşılıksız aşkımla.”

“Yazdığını bilmiyordum.”

“Bende bilmiyordum.” diye karşılık verdi Efsun ona ıslanmış kirpikleriyle. “Birkaç sene önce öğrendim.” Isırmaktan kıpkırmızı olmuş dudaklarına küçük bir gülümseme kondurmaya çalışırken devam etti sözlerine Efsun.

“Yazdıkça rahatladığım için yazmayı bırakmadım sonra. Bir tek Ekin biliyor yazdıklarımı ama ona da okutmadım içindekileri. Sadece yazarak dile getirebiliyordum ona olan hislerimi. Hislerim gittikçe büyürken ona tek kelime dahi edemiyordum. Eğer hislerimi öğrenip yanımda kalmak istemezse ne yapardım bilmiyordum. Bu yüzden de cesaret edemiyordum onunla konuşmaya.

Bir gün kantinden sınıfa döndüğümde Görkem’in elinde defterimi gördüm. Defteri elinde görmemle hemen yanına gidip aldım elinden. Şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemez halde elimdeki defterime bakarken ‘Bunları sen mi yazdın?’ diye sordu. Onu onaylayınca yüzündeki sırıtışla ‘Kim bakalım bu şiirlerin sahibi?’ diye de ekledi. Sensin diyemedim. Diyemedim işte onun için şiirler bile yazmaya başlamışken duygularımı sesli dile getirme cesaretinde bulunamadım. Hiçbir şey demeden oturdum sırama.

Olanları Ekin’e anlatınca ‘Gerçekten ona karşı olan hislerini söylemek istemediğine emin misin?’ diye sordu. Emindim söyleyemezdim kim bu kadar özgüvensiz biriyle çıkmak isterdi ki. Hem beni reddederse arkadaşlığını da kaybedecektim ama bu durumda bana çok acı vermeye başlamıştı. Araya yaz tatili girdiğinde Görkem’le birkaç kere buluştuk bir keresinde ben çok sevdiğim için beni lunaparka götürdü. O gün hayatımın en eğlenceli günlerinden biriydi galiba.”

Aklına gelen anılarla tekrar dökülmeye başlamıştı gözündeki yaşlar. Belki kendi kendine zorlaştırmıştı o günlerde olanları ama yaşadığı hislerle ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Kaçmak en mantıklı çözüm haline gelmişti. Hislerinden, Görkem’den, yaşadıklarından kaçmak çok mantıklı gelmişti o zamanlar. Derin bir nefesi ciğerlerine gönderirken artık çatallaşan sesiyle konuşmaya başladı yeniden.

“Artık okul açılıp son sınıfa geldiğimizde sıkı bir maratona girmiştik sürekli ders çalışıyorduk. Ben hala ona dair yazıyordum ama bu sefer dikkatliydim. Defterimi iyi saklıyordum. Bir gün beni elimden tutup yerimden kaldırdı. O an kalbimde uçuşan kelebekleri hayal edemezsin Mine. Eli elimi sıkıca kavrayınca kalbimin ritminin nasıl bozulduğunu tahmin edemezsin. Elimizi birbirinden ayırmadan bizi müzik odasına getirince kapıyı kilitledi. Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Hiçbir şey demeden sadece piyanonun başına geçip çalmaya başlamıştı. Parçasını bitirince başını piyanodan kaldırıp bana baktı ‘Beğendin mi?’ diye sordu.

Çaldığı şey o kadar güzeldi ki başımla onayladım. ‘Benim bestem. İlk bestem. Sana dinletmek istedim. Kimseye dinletemezdim ama senin beni dinleyeceğini biliyorum. Beğenmene sevindim.’ dedi

Küçük bir çocuğun sevinci vardı o gün gözlerinde. Kesinlikle piyano çalması gerekiyordu ellerinin. Onun piyano çaldığını öğrendiğimden beri konservatuvara gitmesi için ikna etmeye çalışıyordum. Yine onu ikna etmeye çalıştım o müzik odasında. Ben onu ikna etmeye çalışırken ‘Bu besteyi kimin için yaptım biliyor musun?’ diye sordu bir anda. Önce şaşırdım sonra merakla sordum. ‘Sevdiğim biri için.’ dedi. O an içimde bir şeyler parçalanırken yıkılmama sebep olacak sözlerine devam etti ve ‘İlk aşkım için.’ dedi.

Aldığım cevapla içimdeki şeyler parçalanmaya devam ederken yıkıldı. Öyle gürültülü yıkıldı ki tek bir umut bile kalmadı içimde. Arkamı dönüp çıktım o gün müzik sınıfından sonrada yavaş yavaş benden uzaklaştırdım onu.

Bir gün okul çıkışı ‘Niye benden uzaklaştın? Seni fark etmeden kırdım mı?’ diye sordu bana. Yine diyemedim ona beni kırıyorsun her seferinde diye. Yine diyemedim ona sana deliler gibi âşıkken senin hoşlandığın insanı dinlemek kalbimi paramparça ediyor diye. Diyemedim Mine. Cesaretim yoktu diyemedim.”

Efsun’un hıçkırıkları artmıştı. Yıllar sonra hislerini sesli dile getirmek canını yakıyordu. Kendi uzaklaştırdığı bedeni bu kadar özleyeceğini, kendine bu kadar acı çektireceğini bilse yapar mıydı bilmiyordu ama o gün cesaretsiz bir kız olarak yaptıkları çok mantıklıydı. Bir yandan da çok acı verici.

Mine sandalyesinden kalkıp sıkıca sarıldı arkadaşına. Efsun’da hemen doladı kollarını arkadaşının beline. Şuanda en ihtiyacı olan şey sarılmaktı. Mine sessizce dinledi arkadaşının iç çekişlerini, sessizce ortak olmaya çalıştı hissettiklerine.

Ne kadar öyle kaldılar bilmiyorlardı ama yavaşça ayrıldı Efsun arkadaşından. Mine kalktığı sandalyeye geri otururken o da eliyle sildi gözündeki yaşları.

“Ondan sonra biraz daha iyiydi aramız eskisi gibide değildik ama soğukta değildik. Üniversite sınavı geçip gittikten sonra ben konservatuar sınavlarına da girmiştim. Görkem’i kendimden uzaklaştırmayı kafama koymuştum ama kendime tutunacak dal olarak bir şey bulmam gerekiyordu. O yüzden babamın ölümüyle bıraktığım dansa geri dönme kararı aldım.

Bir gün Görkem konuşmak istediğine dair mesaj attı bana. Ondan uzaklaşmak istiyordum ama bunu dile getiremeyecek kadar korkak olduğum için onun mesaj atmasını beklemiştim. Sonunda konuşmak için buluştuğumuzda neşeliydi benim aksine. Onun konuşmasına fırsat vermeden ben girdim araya.

Onun konuşmasına izin verseydim aklıma koyduğum şeyi yapmadan dönerdim oradan. Ama biran önce bitirmek istedim her şeyi. O yüzden hemen girdim konuya. Bundan sonra üniversiteyle ilgili bizi yoğun bir temponun beklediğine, artık uzak yerlerde olacağımıza, vedalaşma vaktinin geldiğine dair onlarca saçma salak şey sıraladım. Ve sonunda onun konuşmasına fırsat vermeden ‘Bir daha nerede görüşürüz bilmiyorum. Tekrar görüşene kadar kendine iyi bak.’ deyip ayrıldım yanından. Ve ondan sonra da bir daha ne aramalarını açtım ne sosyal medyalardan takip ettim. Unutmak için tek seçeneğim bu olduğunu düşündüm.

Yıllar geçtikçe unuturum sandım ama öyle olmadı. Onun içimde bıraktığı boşlukları doldurmadım. Başka bedenlerde de aramadım onu. Aramak istemedim. Bunca yıl içimde büyüttüğüm aşkıma ihanet olurdu çünkü.”

Son sözlerini söyleyip son kez sildi gözündeki yaşları. Yüzüne minik bir tebessüm iliştirdi.

“İşte böyle. Görmezsem, haber almazsam unuturum sandım. Hatta unuttum bile sanmıştım. Ama unutamamışım demek ki. Sadece zannetmişim.”

Tüm anlattıklarını sessizce dinlemişti Mine. Arkadaşının hislerini keserek araya girmek istemiyordu. İçini döksün, rahatlasın istiyordu. O son cümlesini kurduktan sonra girdi söze.

“Anlıyorum bebeğim. Anlıyorum seni. Duygularının bu kadar yoğun olduğunu bilmiyordum. Mert’i döveceğim ilk gördüğüm yerde. Çok sinirliyim ona şuan da seni ağlattı.” Bir yandan Efsun’u teselli etmeye çalışırken bir yandan sevgilisine söyleniyordu. Ama Mert’inde suçu yoktu burada. Yeni tanıştığı ve kafede tesadüfen rast geldiği arkadaşını masaya davet etmişti sadece. Bilemezdi ki Efsun’un hislerini.

“Ona bir şey söyleme. Bizim aramızda kalsın. Kızmada. O da orada öğrendi sonuçta tanıştığımızı.”

“Tamam, bebeğim sen ne istiyorsan o olsun.” dedikten sonra tekrar sımsıkı sarıldı Efsun’a.

O gün orada Efsun yıllar sonra ilk defa gizlerini dile getirmişti. Görkem’e olan hislerinin büyüklüğüne bir kere daha şahit olmuştu. Onun bu denli sevdiğini bir kere daha fark etmişti.

Mine Efsun’a sardığı kolunu ayırırken. Bugün ayrılırken ikisi sarıldığında Efsun’un Görkem’in kulağına ne fısıldadığını merak ediyordu ama sorup sormama konusunda da kararsız kalmıştı. Efsun ise arkadaşının meraklı gözlerini görmesiyle minik bir kıkırtı bıraktı ortaya. Onu böyle görmeyi seviyordu. Çok meraklı bir insandı Mine ve şuan deli gibi merak ettiği bir şey vardı gözlerinden okuyabiliyordu Efsun bunu. Zaten bu konu hakkında daha önce neden soru sormamıştı merak ediyordu. Bilmiyordu Mine’nin soru sorma girişimlerinin Ekin tarafından engellendiğini.

“Sor Mine. Neyi merak ettin.” keyiflenmişti biraz daha Efsun. Arkadaşının bu hallerini görmek biraz da olsa düzeltmişti bozuk olan moralini.

“Şey!” gözü Efsundan başka her yerde dolanıyordu şimdi Mine’nin. Sorup sormama konusunda içinde büyük bir mukayeseye girmişti ama sonunda meraklı yapısı sormanın bir sakıncası olmadığını düşündü. Hem şuanda evde onu engelleyecek bir Ekin faktörü de yoktu.

“Siz Görkemle sarıldığınızda ne söyledin ona.”

“Ah gördün demek.” dedi Efsun. Az önceki biraz neşeli hali buruk bir gülümsemeye dönüşmüştü.

“Bugün doğum günüydü. Sadece yıllardır kutlayamadığım doğum gününü kutladım.”

İkisi içinde bu, gecenin son sözü olmuştu.

------------------------------------------------------

Herkese merhaba :)

Bu benim ilk kurgum. Okumaya değer gördüğünüz için teşekkür ederim. Benim için bölüm içinde ve sonunda yaptığınız yorumlar çok değerli. Lütfen görüşlerinizi benden eksik etmeyin.

Keyifli okumalar.

Loading...
0%