Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@ratuttu

-KEŞKELER VE BELKİLER-

Ben hep kendini yiyen

Bir garip deliyim

-Şükrü Erbaş

Dün yaşananlar çok zor gelmişti Efsun’a. Gece dönüp durduğu yatağında sonunda gözlerini kapatmış ve uykuya teslim etmişti yorgun ruhunu. Sızım sızım sızlıyordu kabuk tutan yaraları.

Sabah güneşi penceresinden yüzüne vururken ne kadar açmak istemese de araladı gözlerini. Sırt üstü yattığı yataktan sağ tarafına dönerken komodinin üstünde duran babasının fotoğrafı ilişti gözüne.

Babasına her zaman hayran bir kız olmuştu. Her zaman onu örnek almıştı kendisine. En çok babasının annesini sevişini severdi. Annesine öyle bir bakardı ki sanki dünyada erişilmesi en zor en nadide çiçeğe bakıyor gibi içi giderdi. Parmak uçlarıyla okşardı eşinin saçını, bileklerinin içini, tam nabzının attığı yeri öperdi her zaman. Yaşamla ölümün birleştiği noktada dinlendirirdi dudaklarını.

Yatağında doğrulup yavaşça uzattı elini komodinde duran çerçeveye. Hüzünle okşadı babasının artık sadece fotoğrafta kalmış çehresini. Çok özlemişti onu. Hep en sevdiklerimi özlemekle sınanıyorum bu hayatta diye düşündü. Yavaşça öptü fotoğrafı. Belki kokusunu duyarım diye derince kokladı.

İçli kızdı Efsun. Dışardan soğuk, tanıyınca sımsıcak bir kızdı.

Fotoğrafı yavaşça uzaklaştırdı kendinden. “Baba!” dedi elindeki fotoğrafa bakarak “Senin annemi sevdiğin gibi biri de beni sevecek mi? Saracak mı yaralarımı?”

Babasına layık bir evlat olmak için çok çabalamış onu örnek alarak ilerlemişti bu hayatta ama onun kadar cesur değildi galiba Efsun. Çok acıyordu canı. Zar zor kabuk tutan yaralarının her biri teker teker kanamaya başlamıştı yeniden. Karşılıksız aşkını unuttum sandığı anda aniden çıkmıştı şimdi karşısına. Çok çaresiz hissediyordu kendini. Her çaresiz hissettiğinde sığındığı gibi yine sığınmıştı babasına. Daha doğrusu ondan geriye kalan birkaç fotoğrafa.

Sekiz sene önce lanet bir hastalık ansızın koparmıştı babasını Efsun’dan. Her kız gibi onunda ilk aşkıydı babası. Annesini sevişine, aralarındaki aşka hep imrenerek bakardı. Babasının annesini sevdiği gibi biride onu sevsin isterdi ama bu hayatta onun payına karşılıksız aşk düşmüştü.

Elinde tuttuğu resimdeki yüzü okşarken birer birer dökülmeye başladı gözünden yaşlar. “Görkem’i çok sevdim ben baba. O kadar çok sevdim ki kalbime ondan başkasını alamadım. Onun sevgisini de sığdıramadım kalbime.”

Görkem’den bahsederken tüm soluğu kesiliyordu sanki. Aralık dudaklarından derince bir nefes aldı. “Çok sevdim baba ama kızın senin gibi cesur olamadığı için söyleyemedi hislerini, tutamadı aşkının elinden. Hem söylemezsem, görmezsem unuturum sandım. İki senedir defterin kapağını o kadar az açmaya başlamıştım ki unuttum, hislerim azaldı sanmıştım o yüzden. Şimdi içimde dolup taşıyor ona söyleyemediklerim. Eğer onu görmeye devam edersem karşılık almadan yaşamak çok ağır gelecek baba.”

Başını geriye atarak tavana baktı Efsun. Sıkıntılı bir nefes verdi bu sırada ağzından. Durmuyordu gözyaşları. Elindeki fotoğrafı tekrar göz hizasına getirirken fısıldadı “Dayanamıyorum baba. Onun beni sevmemesine dayanamıyorum.”

Oturmak bile zor gelmişti şimdi yavaşça kayarak yattı yatağına. Bir kolunu başının altına koyarken bir eliyle fotoğrafı tutuyordu. Yatakta cenin pozisyonu aldı. “Aynı okulda hatta aynı fakültedeymişiz biliyor musun baba? Bir yandan içim hala ondan deli gibi kaçmak isterken bir yanım onun parmaklarından çıkan notalarla belki dans edebilecek olmanın hayalini kurmaya başladı bile.

Sen gittikten sonra dans etmek çok zor gelmişti ama dansla iyileştiğimi biliyorum. Sen öğrettin bana dansın beni iyileştirdiğini. Senden aldığım destekle devam ettim. Hem söyledin bana her nerede olursan ol her yağmurda ve her sahnede benimlesin. Benimle olduğun yerlerde onunla da olmak istiyorum. Seni onunla tanıştırmak istiyorum.” Bulanık görüyordu artık Efsun. Gözündeki yaşları elinin tersiyle sildi. Elindeki fotoğrafa tekrar baktı.

On sekizinci yaş gününde eve gelmişti bu fotoğraf ve mektup. Babasının ona bıraktığı son sözleriydi. Fotoğrafta yalnız babasıyla ikisi vardı. Sıkıca sarılıyordu babasına. İkisi de oldukça mutlu görünüyorlardı. İlk sahnesine çıkmıştı o gün Efsun ve babası onu gururla izlemiş performans bitiminde de ayakta alkışlamıştı. Daha on yaşındaydı o zaman. Üç senedir dans ediyordu ve on yaşında sahneye çıkma fırsatı bulmuştu. Ama Efsun babası öldükten sonra bırakmıştı dansı. Yaparken tek keyif aldığı şeyi bırakmıştı o zaman. Ta ki on sekiz yaşına badtığı gün annesi bu mektubu verene kadar.

Çerçeveyi döndürüp içinde sakladığı mektubu çıkardı Efsun. Elinde en değerlisini tutuyor gibi hassastı ama birçok kez ıslanmıştı o kâğıt Efsun’un gözyaşlarıyla. Sonra babasının son mektubunu her zaman yaptığı gibi tekrar tekrar okudu.

“İyi ki doğdun minik kelebeğim.

Artık on sekiz yaşındasın ve bu mektubu aldığına göre artık ben yanında değilim. Bunun için çok üzgünüm miniğim. Senin her zaman yanında olacağım diye verdiğim sözleri tutamadım. Beni affet.

Büyüdüğünü göremeyeceğim. Bana sinirlendiğinde kızgın görünmek için çattığın kaşlarını göremeyeceğim. Seni neşelendirmek için lunaparklara götüremeyeceğim. İlk aşkını, benim en kıymetlimin başka birinin kıymetlisi olduğunu göremeyeceğim. Belki anne olacaksın, bu fotoğraftan daha büyük sahnelerde yer alacaksın ama ben göremeyeceğim. Beni affet kızım. Ama üzülme bedenen olamasam bile ben hep senin yanında olacağım.

Hayat acımasız. Ve ben bu acımasızlıkta seni yalnız bırakıyorum, sen akıllı bir kızsın her şeyin üstesinden tek başına gelebilirsin ama gelemeyeceğin şeyler olacak. İşte o zaman seçtiğin birkaç kişinin yanında olmasına izin ver. Bazen kırıklarını toplamak için ağlayacak bir omuz arayacaksın çünkü.

Senin minik kalbin sevgilerin en büyüğüne layık kızım. Onun kirlenmesine izin verme olur mu? Seni şiir gibi seven adama denk gel.

Bir tek en sevdiğin adam öpsün bileklerini. Benim öptüğüm bilekleri bir tek o adama öptür miniğim. Çok sev, çok sevil.

‘Babam neden şimdi bunları anlatıyor’ diyeceksin ama seni senden daha çok seven, sana dokunmaktan çekinen birini bulduğunda ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksın.

Canım kızım, en kıymetlim. Ah sana doya doya bunları söyleyemeyecek olmak o kadar yakıyor ki canımı.

Ben artık yanında yokum ama her yağmurda sana sarılışım gelsin aklına. Sana her sarıldığımda aldığım gibi alacağım içindeki tüm yangını. Yağmur yağmazsa o zaman göğe bak miniğim gece yıldızlarda olacağım. Gecenin karanlığında tüm aydınlığımla içini dolduracağım.

Ve beni özlediğin zaman sadece dans et miniğim. O zaman izleyeceğim seni her yerden. Ne yıldız ne yağmur gerekecek o zaman bize. Tüm ruhumla sarıp sarmalayacağım seni.

Ah ne çok isterdim seni şehrin en büyük sahnesinde dans ederken izlemeyi ama hastalığım el vermiyor seni sahnede görmeye. Sen benim yerime de çık o zaman sahneye olur mu miniğim. Ben bedenen olamasam da kalbinde izliyor olacağım tüm güzelliğini.

Sana son mektubumu bu kadar uzun zaman sonra iletmek istemezdim ama ben giderken çok küçüktün bebeğim. Şimdi güçlü bir kız olmuşsundur. Ne kadar büyüsen de içindeki çocuğun elinden hep tut. Ona her zaman ihtiyacın olacak.

Bugün seni son kez bileklerinden öpüyorum kızım. Sen bilmesen de derince çekiyorum son kez kokunu içime. Sen yanımda mırıltılı sesler çıkararak uyurken bakmaya kıyamadığım yüzüne bakıyorum. Baba olmak hiç şuan ki kadar zor gelmemişti.

Senden son bir isteğim var kızım. Hayallerinin ve dansının peşinden git. Seni başarılı bir sanatçı olarak görmek son dileğim. Seni izleyemediğim o sahnede görmek istiyorum.

Beni dünyanın en iyi hisleriyle sarmaladığın için teşekkür ederim. Bana baba olmayı öğrettiğin için teşekkür ederim.

Son kez seni seviyorum miniğim.

Hoşça kal.

Baban.”

Okuduğu yazıyla hıçkırıkları daha da artmıştı “İsteğini bir gün yerine getireceğim baba. O zaman beni kalbimden izlemeyi unutma olur mu? Bir tek senin için sahnede olacağım o zaman. Çok az kaldı.”

Yatağında iyice küçülürken Ekin çoktan eve gelmiş sessizce kapısında Efsun’un hıçkırıklarını dinlemişti. İçeri girip girmemeyi sorguluyordu. Ama anladığına göre Görkem buradaydı. Artık aynı okuldalardı ve arkadaşının bu hali Ekin’i endişelendirmişti. Sessizce arkadaşının kapısının yanında dayandığı duvardan kalktı ve kapıyı birkaç kere tıklatıp açtı. Açılan kapıdan Ekin’in geldiğini görünce hızlıca yatakta doğruldu, gözündeki yaşları temizledi ve hızla konuştu Efsun.

“Hoş geldin. Ne zaman gelin?”

Ekin arkadaşının sorusuna cevap vermeden önce yavaşça oturdu yanına. Sırtını yatak başlığına dayadı ve omzuna yatırdı Efsun’un başını. Elindeki çerçeveyi dikkatle alıp yerine bıraktı. Sonra “Gizinin kalbindeki yaraları tekrar sızlattığını öğrenecek kadar önce geldim.” dedi fısıltıyla.

Efsun titrek bir nefes bıraktı ortaya. Arkadaşının kendi içini bilmesi iyi hissettiriyordu ona. Yanında destek alacak birini bulmak iyi hissettiriyordu. Biraz Efsun’un omzunda dinlenmesine izin verdi Ekin. Daha sonra buna dayanamadı. Hiçbir şey yapmadan arkadaşının sadece kafasında kurduğu belkiler ve yapamadığına yaşadığı pişmanlık canını yakıyordu. Beş senedir bunun için ağrıtıyordu kalbinin her yerini.

Yavaşça koyduğu gibi yavaşça kaldırdı Efsun’un başını omzundan daha sonra yatakta tam karşısına geçip oturdu. Arkadaşının bakışları kucağındaki ellerindeydi.

“Efsun.” dedi sakin sesiyle. Gözlerinin onun gözlerini bulmasını istiyordu.

“Sence de belkilerle yaşamak zor değil mi?”

Islak gözlerini, ellerinden Ekin’in yüzüne çıkardı Efsun. Arkadaşının ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu.

“Belkiler?”

“Evet, belkiler.” kafasında dediklerini toplamaya çalışıyordu. Arkadaşını kırmak istemiyordu ama bu kadar cesaretsiz olup sadece aklında kurduklarıyla da yaşamasını istemiyordu Ekin. Görkem’e bir şeyler söylese olumlu ya da olumsuz bir şekilde sonuç alacaktı Efsun ama o kadar içindeki söylemekten kaçıyordu ki sonucu hep kendi kafasında yaratıyor. Yarattığı sonuca göre ya iç geçiriyor ya üzülüyordu.

“Lisede ona hislerini söylersen belki kaçar diye saklamak gereği duydun. Ama ona hislerini söylersen olumlu veya olumsuz bir sonuç alırım ve bir sonuçla yüzleşirim diye düşünmedin. Yüzleşmekten hep kaçtın. Kendine kızdın bu üç sene boyunca. Üç sene boyunca kendi kafanda kurduğun belkilerle yaşadın.”

Derince soluklandı. Karşısındakini kırmamak için sesini olabildiğince sakin tutmaya çalışıyordu. Elini Efsun’un önünde duran elinin üzerine koydu ve başparmağıyla yavaş yavaş okşamaya başladı elinin üstünü yanında olduğunu göstermek istiyordu.

“Hayatın keşkeler ve belkiler arasında sıkışıp kalmaması gerektiğini en iyi sen biliyorsun Efsun. Babanı kaybettin. Hayatın bizim elimizden neyi ne zaman alacağı belli değil. Bu denli düşünerek yaşamak ne kadar doğru? Sana her şeyi düşünmeden hareket et demiyorum ama bazen içindeki gizlerin açığa çıkmasına ihtiyacı vardır ruhun. Müsaade et.”

Arkadaşının ıslak kirpikleri ve dudakları titremeye başlamıştı. Onun bu haline dayanamıyordu Ekin.

“Hala yaşarken belkilerin ve keşkelerin arasına sıkışıp kalmayı bırakmalısın. Yaşarken kendi kurduğun duvarların arasında sıkışmamalısın. Bu yaşamak değil.

Kalbinin acıdığını, onu çok sevdiğini biliyorum. Ama tek çare söylemekte. Şuan önümüzde iki belki var ve sen bu iki belki arasına sıkışıp kalmış durumdasın. Sonucu öğrensen için rahatlayacak emin ol.”

Dikkatle dinliyordu Ekin’i Efsun. Onun sözlerine hep önem vermişti ama bu süreç boyunca yanında sadece sessizce destek olmasından başka bir şey yapmasına izin vermemişti ona. Herkesten sakınarak yaşamıştı içindekileri. İçindeki duygulara kimsenin söz sahibi olmasına izin vermemişti. Gözünden bir yaş süzüldü çenesine doğru.

“Rahatlayacak mı?” diye sordu titrek sesiyle.

“Emin ol rahatlayacak.” dedi Ekinde. Dudaklarında Efsun’a güven verecek bir gülümseme vardı.

“Hem olumsuz sonuç olsa ne olacak. Seni sevmezse o kaybeder. Senin gibisini bulmuş hislerine karşılık vermezse bu onun ahmaklığıdır.” dedi ve hafifçe omzuna vurdu arkadaşının.

“Ben yapamam.” dedi Efsun. “Bu kadar zaman geçmişken hiç yapamam Ekin. Benim hakkımda ne düşünüyor bilmiyorum bile. Eskisi gibi arkadaş olabilir miyiz onu bile bilmiyorum ve yıllar sonra karşılaşmışken tekrar kaybedemem.” çaresizce sıraladı kelimelerini Efsun.

Sıkıntılı bir nefes vererek gözlerini kapadı Ekin. Arkadaşının güçsüzlüğü karşısında ona cesaret vermek istiyordu çünkü biliyordu yapardı Efsun. Kapadığı gözlerini araladı. Başını sağında duran çekmeceli masaya çevirdi.

“Sence bu çekmecedeki gizleri bilmeye hakkı yok mu? Onun bu denli güzel sevildiğine şahit olmaya hakkı yok mu Efsun? Seni bilerek kırmamasına rağmen ona bir şeyler söylemeden kırılan ve onu suçsuz olduğu halde suçlu bulmaya çalışan sensin. Ve onu bu kadar güzel seviyorken bence söyleyebilirsin. Belki defteri de vermek istersin.”

Ekin’in dedikleri kalbini acıtıyordu Efsun’un. O defteri bir gün Görkem’e vereceği hayalini hep kurmuştu ama gerçekleşebileceğini hiç düşünmemiş, düşünememişti. Bir daha nerede karşılaşacağım diye düşünüyordu. Bir yerde bir şekilde karşılaşma hayalini hep kurmuştu ama sadece hayal bile olamayacak kadar imkânsız bir ihtimal olduğunu düşünmüştü hep. Şimdi o defterinin sahibini bulabilme gibi bir ihtimal vardı ve bu ihtimal heyecanlandırmıştı Efsun’u.

“Ben bu kadar cesaretli değilim, olmadım da hiçbir zaman.”

“Sen çok cesur bir kızsın Efsun sadece kendine inanmıyorsun.” elini Efsun’un kalbinin üzerine koydu.

“Buraya inan. Çünkü burası keşkeler ve belkilere sığınacak bir yer değil.” sonra çekti elini arkadaşının kalbinin üzerinden. Belki de adım adım yaklaşmalıydı arkadaşı, adım adım cesaret toplamalıydı.

“Eğer gizlerini hemen söylemek için erken olduğunu düşünüyorsan onunla karşılaştığında artık ona soğuk davranmayarak başlayabilirsin. Aranızı eskisi gibi yapabilirsin. Emin ol ona yakın oldukça artık ondan bir şeyler saklamak istemeyeceksin.”

Ondan uzak olmak istemiyordu zaten Efsun’da ama onu incitmekten korkuyordu. Başını kucaklarındaki ellerine indirdi.

“Benimle tekrar eskisi gibi olur mu ki?” içindeki umut arkadaşının sözlerini dikkate alması gerektiğini düşündürtüyordu ona. Onu dinlerse her şey düzelecek gibiydi ama hep korkusu ağır basıyordu.

“Neden olmasın? Sen ona soğuk davranma yeter.”

Yapmak istiyordu. Denemek istiyordu. Eskiden tutamadığı elleri artık tutmak istiyordu. En çok kendi biliyordu hayatın kısalığını en çok kendi biliyordu hayatın planlar yapacak kadar yavaş anı yaşamaya fırsat vermeyecek kadar hızlı aktığını ve yapılan planların zamanın akışında eriyip kaybolduğunu.

“Deneyeceğim.” dedi Efsun. İçindeki umut arkadaşının sözleriyle yeşermişti.

Keşkeler ve belkilerle yaşamanın ne denli büyük bir pişmanlık olduğunu biliyordu ve bir kere kaybedip yeniden bulduğu bedeni, tekrar kaybedip belki ve keşkeleri ile tek başına kalmak istemiyordu.

Efsun’un sözüyle keyiflendi Ekin. Arkadaşının her zaman yanında olmuştu ve bu süreçte de yanında olacaktı. O defterin sonunda sahibini bulması gerekiyordu. Sonu ya acı ya mutlu olacaktı ama elde bir sonuç olacaktı. Bir sonuca alışmak keşke ve belki ile yaşamaktan daha kolaydı. Pişmanlık olmadan yaşamak en rahatıydı.

------------------------------------------------------

Herkese merhaba :)

Bu benim ilk kurgum. Okumaya değer gördüğünüz için teşekkür ederim. Benim için bölüm içinde ve sonunda yaptığınız yorumlar çok değerli. Lütfen görüşlerinizi benden eksik etmeyin.

Keyifli okumalar.

Loading...
0%