Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@ratuttu

-SİLLAGE-

Seni sevmekmiş en güzeli yaşantıların

O sahillere, o sonsuz ormanlara, en kuytulara

Varmakmış o yerlere seninle, o derin sulara

Duymakmış gür sesini seninle çalkantıların

-Ümit Yaşar Oğuzcan

İlk provaların yapılacağı gün gelmişti. Artık Ekim’in son günleriydi. Hava soğumuş kış yavaş yavaş gelmişti ve dışarıda sonbaharın son yağmurları yağıyordu. Efsun ise yine kantinden çıkmış yüzündeki gülümsemeyle babasının sarılmasına eşlik ediyordu.

Okulda saat daha erken olmasına rağmen neredeyse hiç kimse yoktu. Kampüsün boşluğundan faydalanarak fakülte ve kantin arasındaki taş yolun ortasında durdu ve yapraklarını döken ağaçların altında başını kaldırarak yağmur yağan gökyüzüne çevirdi. Her yağmur yağdığında yaptığı gibi.

“Hoş geldin baba.” diye mırıldandı kendi kendine. “Bu sefer sarılmak için çok beklettin. Özledim seni.” derken gözleri doluyordu.

Efsun yağmurda ıslanırken bir bedende öylece yağmurun altında duruyor onu izliyordu. Lisedeyken de Efsun yağmur yağarken dışarı çıkar dakikalarca ıslanırdı ve Görkem şimdiki gibi onu bir köşeden izlerdi. Fakat Efsun gittikten sonra o da yağmurlara sığınmıştı. Efsun babasına sarılıyor, Görkem ise Efsun’a sarılıyordu. Yağmurun altında ıslanan bedeni hatırlıyor eski günleri düşünüyordu. Şimdi ise yıllardır görmediği bedenin tekrardan yağmurun altında ıslanmasını izliyordu. Eskiden köşeden izleyen beden şimdi onunla ondan habersiz yağmurun altında ıslanıyordu.

“Sonunda isteğini yerine getireceğim. Sahnedeyken beni izlemeyi unutma.”

Efsun yağmurun altında öylece dururken kendini izleyen bir çift gözden habersiz başını gökyüzünden çevirirken açmıştı gözlerini. Yağmurun kokusunu içine çekerek tekrar yürümeye başladı. İlk durağı soyunma odasıydı. Üstünü değiştirdikten sonra ise tekrar provanın yapılacağı sınıfa doğru adımladı. Ekin ise Efsun’u sınıfta bekliyordu.

Sınıftan içeri girince sınıfın güzelliğine yine hayran kalmıştı. Bu salonda prova yapmayı çok seviyordu. Kapının yanında iki büyük pencere vardı ve pencerelerin yanında da koyu renk perdeler duruyordu. Pencerelerin olduğu duvarın tam köşesinde ise koyu kahverengi bir piyano, diğer bir köşede ise bir sandalye ve müzik sistemi vardı. Odanın diğer duvarları ise boydan boya ayna kaplıydı.

Efsun’un gelişini aynadan gören Ekin ısınmasına ara verip arkadaşına döndü. “Dışarda yağmur yağıyor.” dedi Ekin gözleriyle pencereleri gösterirken. Biliyordu Efsun’un her yağmurda babasına sarıldığını. Sonra arkadaşına döndü ve garipser bir tonda “Ama sen ıslanmamışsın.” dedi. Efsun arkadaşının cümlesiyle kıkırdarken “Soyunma odalarında saç kurutma makinası var. Bunu senin benden iyi biliyor olman lazım.” derken ısınmak için hareketlenmeye başladı.

Bu sefer Ekin’den bir kıkırtı çıkarken “Haklısın unutmuşum. Çabucak kurulanmana sevindim. Sonra hasta oluyorsun.” dedi arkadaşına dil çıkararak.

Arkadaşının keyfinin yerinde olmasına seviniyordu. Efsun’un Görkem ile karşılaşmasının üstünden iki hafta geçmişti ama daha Ekin Görkem’i kampüste görmemişti. Efsun’un da gördüğünü düşünmüyordu ama bilmiyordu arkadaşının her gün onu gördüğünü. Efsun Görkem’i görüyordu ama rastlaşacak cesareti hala kendinde bulamadığı için Görkem onu görmeden uzaklaşıyordu bulunduğu yerden. Arkadaşıyla yaptıkları en son konuşmada deneyeceğim demişti ama bunu nasıl yapacak bilmiyordu.

Sergilenecek performans için herkes sınıfta yerini aldıktan birkaç dakika sonra kapı açılmış ve Füsun Hocada girmişti içeri. Hocanın girmesiyle herkes ayna önünde yan yana sıraya geçerken hocada sınıfın ortasına doğru ilerleyip durdu.

Gözleri ile sınıfı sayarken “Evet, arkadaşlar hepiniz buradasınız galiba.” dedi. Fakat cümlesinin sonunda kaşları çatılmıştı. Sınıfta olması gerekenden eksik öğrenci vardı. Eksik öğrenciyi bulmak için elinde getirdiği yoklama kâğıdını çıkarıp listeden isimleri okumaya başladı. Tam listenin ortasına gelmişti ki kapı aniden açıldı ve nefes nefese kalmış bir beden kapıda belirdi.

Herkes kapının açılmasıyla başlarını oraya çevirmişti ki kapıda beliren siluetle birlikte Efsun ve Ekin’in ağızlarının açık kalması bir olmuştu.

Kampüste her gördüğünde yolunu değiştirdiği beden. Haftalar önce ansızın bir kafede karşılaştığı daha sonra neredeyse her gün kampüste görmeye başladığı lise arkadaşı. Kalbini tekrardan sızım sızım sızlatan sıra arkadaşı. İlk aşkı. Kapıda duruyordu öylece.

İki arkadaş kapıdaki eski arkadaşlarına şaşkınlıkla bakarken Görkem kapıda biraz nefeslendikten sonra doğrulup hocaya birkaç özür cümlesi mırıldandı. Ardından kendisine çevrilen bakışlara kafasını özür dilercesine eğerken Efsun’la göz göze geldi.

Efsun'un gözleri o an Görkem’in ıslanan saçlarını fark etti. Uzun zamandır görmemişti ıslanınca koyulaşan saçlarını. Uzun teller ıslaklığın etkisiyle kıvrılmış tel tel anlına dökülmüştü. O an yüzünde buruk bir gülümseme belirdi.

Efsun’un saçlarında dolanan bakışlarını ve ardından yüzünde beliren gülümsemeyi gören Görkem’in de yüzünde peyda olmuştu şimdi bir gülümseme.

İkisi birlikte orada öylece birbirlerine bakarken hoca ortamdaki sessizliği bozarak önce yalandan boğazını temizledi ve “Gel Görkem böyle yanıma.” derken eliyle yanını işaret etti. İkisinin birbirlerine olan bakışlarını sınıftaki herkes gibi hoca da fark etmişti. Hocanın sesiyle birbirine gelen iki beden sakince silkelenerek kendilerine geldiler.

Görkem hocanın yanında yerini aldıktan sonra eliyle ıslak saçlarını geriye doğru tarayıp “Tekrar özür dilerim hocam. Sadece nota kâğıtlarımı arabada unutmuşum, geri dönüp onları almam gerekti.” dedi.

Değişmemiş diye düşündü bu sırada Efsun kendi kendine gülerken. Görkem yine aynı Görkem’di. Onun bu hali iki kızı gülümsetirken Görkem’in irisleri önce Efsun’la sonra Ekin ile buluştu. Ekin’i yeni fark etmenin şaşkınlığıyla Görkem’in gözleri tekrar büyürken hocanın bakışlarını üzerinde hissetmesiyle kendine geldi.

“Sorun değil. Şimdi başladık bizde ama bir daha olmasın lütfen.” diyerek Görkem’in az önceki özrünü cevapladı. Görkem gözleriyle cevapladıktan sonra kaldığı yerden devam etti Hoca sözlerine. “Görkem’de geldiğine göre başlayabiliriz artık. Sahnede yaklaşık yedi sekiz dakikalık bir performans sergileyeceğiz. Piyanoda bize Görkem eşlik edecek.”

Hoca tüm performansın nasıl işleyeceği ile ilgili tüm detayları anlattıktan sonra Görkem’e döndü. Görkem’in bakışları ise hala Efsun’daydı. Hocanın kendisine dönmesiyle bakışlarını alelacele yere indirdi. Görkem’in telaşına gülümseyen Hoca “Bize parçayı çalar mısın? Arkadaşların dans edecekleri parçayı canlı olarak dinlesinler.” dedi.

“Tabi hocam.” Yanında getirdiği postacı çantasının içinden nota kâğıtlarını çıkarırken bir yandan piyanoya doğru yürüyordu. Efsun’un içi ise kıpır kıpırdı.

Yıllardır dinlememişti. En son müzik sınıfında o çaldığı son besteyi dinlemiş ve ondan sonra Görkem ona ne kadar çalmak istese de o hep bir bahane bulup dinlememişti. Eskiden sadece Efsun’un dinlediği notalar şimdi herkes tarafından duyuluyordu. Görkem’in istediği şeyi yapmasına mutlu olurken biraz burukta hissediyordu. Belki biraz bencilce bir duyguydu ama böyle düşünmesine engel olamamıştı birden.

Yıllar sonra onu tekrar dinleyebilecekti. Parmaklarının tuşlar üzerindeki dansına şahitlik edecek, onun parmaklarından çıkan melodileri yıllar sonra duyacaktı. Ve en önemlisi onun müziğiyle dans edebilecekti. Yıllarca bunun hayalini kurmuştu ama hislerini ona söyleyemediği gibi dansını da gösterememişti Görkem’e. Hiçbir şeye cesareti yoktu. Babasının ölümünden sonra Görkem’le tekrardan hayata bağlanmıştı ama ondanda hep kaçmıştı.

Aklında geçirdikleri, birkaç haftadır yaşadığı duygular, yıllar sonra Görkem’i görüyor, sesini duyuyor, onu piyano çalarken dinleyebilecek olmanın verdiği hislerle gözlerinin dolmasını engelleyememişti. Başını yavaşça yere indirirken Ekin görmüştü arkadaşının gözlerindeki doluluğu. Bir eliyle arkadaşının sırtını sıvazlarken “Hadi bizde oturalım.” dedi kulağına eğilerek.

Herkes yere oturunca Görkem’de notaları yerleştirmiş tabureye oturmuştu. O da en az Efsun kadar heyecanlıydı aslında. Yıllardır çalamamıştı ona notalarını. Yıllar önce onu dinleyen bir tek o ve dedesi varken ansızın dinlemek istememişti Görkem’i. Ona çalması gereken çok parça, yaptığı çok beste vardı ama hiçbirini dinletememişti ve yıllar sonra şimdi Efsun tekrar onu dinleyebilecekti.

Elleri tuşların üstünde yerini alırken derin bir nefes gönderdi ciğerlerine. Aldığı nefesi yavaş yavaş verirken kapadı gözlerini. İşte o an Efsun’a en çok özlediği manzaralardan birini sundu Görkem. Özlemişim diye düşündü yine. Bu birkaç haftada onu her görüşünde içinden geçirdiği gibi. Seni piyanonun başında görmeyi özlemişim.

Bu sırada Görkem’in yüzüklerle bezeli parmakları yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı tuşların üzerinde. Ortalara doğru hızlanan melodi birkaç dakika aynı ritimde devam ederken sonlara doğru iyice yükselmişti. Herkesin nefesini kesen melodiler git gide artarken birden çekti Görkem piyanodan ellerini. Derin derin soluklandıktan sonra yavaşça araladığı gözleriyle ellerini tekrar tuşlara yerleştirdi ve ardından yavaş ritimle birkaç tuşa daha bastıktan sonra bitirdi parçayı.

Herkes dinlediği şeyin büyüsüne kapılmışken Efsun’un gözünden birkaç damla yaş firar etti. Yaşlanan irisler Görkem’le denk gelince Görkem’inde gözlerinin ondan farklı olmadığını fark etti Efsun.

Çalınan parçaya sınıf küçük bir alkışla karşılık verirken Görkem hızlıca burnunu çekerek ayağa kalmış ve minik bir reverans ile karşılık vermişti. Ardından hoca tekrar oturması için Görkem’e işaret ederek oturduğu sandalyeyi sınıfın ortasına getirmişti.

“Evet, arkadaşlar öncelikle Görkem’e teşekkür ederim.” Tek başına Görkem’i alkışlarken o da başıyla selamladı hocasını. “Aslında bugün kareografiyle ilgili size bir şey öğretmeyi planlamıyorum. Bugün sadece size bu parçanın hikâyesini de anlatmak istiyorum. Çünkü parçayı ne kadar benimserseniz dans ederken hissedeceğiniz duygular o kadar anlamlı olur.” dedi ve sınıfta gözlerini gezdirdi ardından oturduğu sandalyede arkasına yaslanarak gözlüğünü düzeltti.

“Bu eser Fransız besteci Henri Diggory tarafından 1713 yılında bestelenmiştir. Tek gecede bestelenen bu eserin ardında ise hüzünlü bir aşk hikâyesi var aslında. Onun içinde büyüttüğü ama sahip olamadığı aşkın hikayesi.

Henri bir gün gezdiği çarşı sokaklarında bir parfüm dükkânın önünde durmuş. Camekânın arkasından içeride bulunan çeşit çeşit parfüm şişelerini incelerken tezgâhın arkasında peri kadar güzel Fayette’yi görmüş. Kız tüm dikkatiyle içerideki müşterilerle ilgilenirken o kadar kibar ve naif görünüyormuş ki Henri bu peri kızına kapılmaktan kendini alamamış ve iki hafta boyunca camekânın arkasından kızı izlemiş.

Tabi Fayette iki haftadır izlendiğinin farkındaymış ama Henrinin bilmediği bir şey varmış. Fayette’nin Henri’yi ilk görüşü bu camekanın önü değilmiş. Ailesiyle katıldığı bir davette onu piyano başında görmüş ve ilk gördüğü günden beri bir daha unutamamış Henri’yi. Bir daha ne zaman karşılaşırım diye düşünmüş hep.

Henri iki haftanın sonunda cesaretini toplayıp içeri girdiğinde ise içerden gelen kokuya hayran olmuş. Zeytin çiçeğinin hoş kokusu tüm dükkânı sarıyormuş. İçerdeli kokuya mest olurken kızla pek bir şey konuşamadan o gün oradan sadece elinde bir şişe parfümle dışarı çıkmış ama bundan sonra her hafta aynı gün parfümeriye gelerek çeşitli sebepler ve bahaneler bularak yeni parfümler alıyormuş. Bu sırada da Fayette ile olan arkadaşlıkları ilerlemiş. Ama ikisi de birbirlerine olan aşklarından habersizmiş.

Fayette’nin Henriye olan aşkı gün geçtikçe büyürken ailesi onu istemediği bir evlilik yapmaya zorlamaya başlamış. Başta karşı çıksa da evlenmezse ailesinin başına gelecek olan felaketlere yavaş yavaş şahit olmaya başlayınca evlenmekten başka çaresi olmadığını düşünmüş ama Henri’ye olan aşkı bu sadakatsizliği yapmasına engel oluyormuş. Evleneceği gerçeğiyle her hafta Henri’’nin yüzüne bakmak içini acıtıyormuş. Her ne kadar karşı taraf hislerini bilmese de kendisinin hisleri böylesine fazlayken bu evliliğin gerçekleşmemesini istiyormuş.

Günler geçmiş ve tekrardan Henri’nin dükkâna geldiği gün gelmiş çatmış fakat Henri o gün orada Fayette’yi görememiş. Parfümeride onun yerine duran çalışana Fayette’nin nerede olduğunu sorduğunda ise düğünü olduğunu öğrenince yıkılmış. “Geç kaldım.” diye düşünmüş kendi kendine. “Ona çok geç kaldım.”

İşte o an yıllarca onu görmek için gelip gittiği dükkân başına yıkılmış sanki. Hiçbir şey düşünmeden evliliğin olacağı yere yürümeye başlamış. Onu orada bekleyen kötü haberden bir haber.

Düğün evine geldiğinde ise Fayette’nin bileklerini keserek intihar ettiğini öğrenmiş. Sevdiği kadına daha hislerini söyleyemeden onu kaybetmiş. Henri aldığı haberle bir kere daha yıkılmış. Artık sevdiği kadın dünyada değilmiş.

Henri haberi aldıktan sonra ise bir daha kendine gelememiş. Yıkılmış, paramparça olmuş halde sadece bomboş oturup tavanı izlemiş bir hafta boyunca. Her hafta dükkâna gittiği gün gelince ise boşluk hissiyle dolmuş içi. Hislerini söyleyemese de öylece oturup birbirlerine bakarak bir şeyler paylaşmaya alışmış. Sevdiği kadının kokusunu duymayı, ona dokunamasa da güzel saçlarına bakmaya alışmış.

İçindeki boşluk hissiyle otururken ansızın kapısı çalmış. Kapıyı açtığında ise kapının önünde bir paket bulmuş ve içeri girerek paketi açmış. Paketin içinden ise bir mektup ve parfüm şişesi çıkmış. Omektubun içerisinde de şunlar yazıyormuş”

Hoca mektupta yazanları okumak için önündeki sayfalardan birine çevirdi bakışlarını.

Benim biricik sevgilim,

Biliyorum sana böyle seslenmek için çok geç kaldım. Sana seni sevdiğimi söyleyemeden yalnız bırakıyorum seni ama yapamazdım. Seninle olamazsam kimseyle olamazdım.

Hayat seni bana çok geç getirdi. Benliğimin her parçası senin için yanıp tutuşurken ben sana bunları söyleme cesaretinde bulunamadım. Canım çok yandı sevgilim. Senin yüzüne bakarken evleneceğimi söyleyememek, seni oyalamak belki çok bencilceydi ama senden gitmek istemedim.

En çok sana yakışıyor ’sevgilim’. En çok sana söylerken mutluyum ama sen benim sesimden bir kere bile duyamadın bunu. Ben seni delicesine severken senin gözlerinde de bunu görürken sana söyleyemedim. Ama bu kalbim böyle delicesine bir tek senin için attı emin ol. Bu yüzden başkasıyla evlenecek olmak gerçeği canımı sıkıyor. Başka adamın bana sevgilim demesine katlanmam. Daha senden duyamamışken başka adamın dudaklarından adımın dökülmesine katlanamam.

Belki seni sevmedim zannettin ama en çok seni sevdim bu hayatta ben, en çok senin gözlerine bakarken yaşadığımı hissettim. Şimdi ise beni zorla evlendiriyorlar. İstemediğim bir evliliğe sürüklüyorlar.

Evden kaçmayı denedim ama çok dövdüler. Direnemedim ben onlara sevgilim.

Affet beni.

Seninle olmayacaksam yaşamanın bir nedeni yok. Sana hazırladığım son kokuya iyi bak sevgilim.

O koku aşkın kadar güven verici, sadakatsizliğim kadar acı ve en çok ben gibi zeytin çiçeği kokuyor. Sadece zeytin çiçeği kokusunda hatırla beni.

Senden ayrıldığım kötü günü unut. Sen zeytin çiçeğinde hatırla beni ben seni sıcak şarap kokusunda.

Unutma beni.

Sevgilin Fayette.”

Mektubun son satırlarını da okuduktan sonra bakışlarını tekrardan sınıfa çıkardı Füsun Hoca. Ardından devam etti.

“Artık sevgilisinden geriye bir mektup ve haftalarca biriktirdiği kokular kalmıştı. İçinde biriktirdiği hislerle piyanosunun başına oturmuş ve son bestesi olan “Sillage” isimli bu besteyi yapmıştır. Ve sonra banyosunda intihar ederek bu hayatta geç kaldığı sevgilisine bir sonraki hayattın da geç kalmamak onunla buluşmak için dünyadan ayrılmıştır.

Sillage Fransızcada sevdiğin çekip gittikten sonra ardında kalan koku anlamına gelir. Henri’nin hayatında ise bir zeytin çiçeği geçmişti ve geriye sadece kokusunu bırakmıştı.” Anlattığı hikâyeyi pür dikkat dinleyen sınıf Hocanın kısa verdiği es ile derince nefeslenmişlerdi.

Efsun oturduğu yerden Görkem’e bakarken âşıkların kaderi hep kavuşamamak diye düşündü.

Kısa süren sessizlikten sonra hoca tekrardan konuştu. “Evet, arkadaşlar dans edeceğiniz parça Sillage. Bundan sonra Perşembe ve Cuma günleri bu sınıfta provalar için toplanıyoruz. Bugünlük bu kadar yeter. Sizin de diyeceğiniz bir şey yoksa dağılabilirsiniz.”

Herkes oturduğu yerden doğrulurken Efsun ve Görkem’in zihninden aynı şeyler geçiyordu. Yıllar sonra tekrar karşılaşmışlardı ve aynı performansta yer alacaklardı. Ve sahneleyecekleri parça belki de ikisini anlatıyordu. Bu kadar sene kaçmışlardı hislerinden ama belki de artık kaçmamaları gerekiyordu.

-----------------------------------------------------

Herkese merhaba,

Satır arası ve bölüm sonuna yorum bırakırsanız sevinirim.

Keyifli okumalar.

Loading...
0%