Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@ratuttu

-KEŞKE-

Çünkü hiçbir zaman sıfırdan başlayamazsın hayata.

Her dönüş biraz daha eksiltir seni.

-Burak Aksak

Hepimiz bin türlü pişmanlıkla yaşarız bu hayatta. Hep bir keşkemiz vardır içimizde. Kimimiz geçmişte yaptıklarımızın pişmanlıklarını yaşayıp tüm keşkelerimizi yaptıklarımıza sunarken, kimimiz yapamadıklarımızın pişmanlıklarını yaşar tüm keşkelermizi yapamadıklarımıza sunarız.

Efsun, yirmi bir senelik hayatı boyunca yaptıklarına hiç pişman olmamıştı. Onun en büyük pişmanlığı yapamadığınaydı.

Sadece on altı yaşındayken rastladığı bir çocuğa yavaş yavaş âşık olmuş, aşkın sadece filmlerdeki tanımını bilirken daha yeni yeni tattığı bu hisle ne yapacağını bilememişti. Bilemediği hislerle boğuşurken ise kalbi uzun bir müddet hislerin yoğunluğunu inkâr etmişti. Kalbinde gün be gün artan boşluklara anlam vermeye çalışırken inkâr etmek kolay gelmişti başta. Daha sonra inkârın işe yaramadığını fark etti. İnkâr ettiği tüm duygular yavaş yavaş kök salıyordu içinde. İnkâr ettikçe, kaçtıkça çoğalan hisleriyle daha hızlı dönüyordu ona. Hislerini artık kabullenip kendine itiraf ettiğinde ise hislerini ona söyleyemeyeceğiyle yüzleşti.

Söyleyemezdi çünkü korkuyordu. Karşıdan gelecek olan tepkiden korkuyordu, aşk denen bu his hep sonunda ayrılıkları getiriyordu ve ondan tamamen gitmekten korkuyordu. Hiç değilse bu şekilde yanındaydı onun, bu şekilde duyabiliyordu kokusunu, bu şekilde bakabiliyordu içinde kaybolduğu gözlerine.

Onu kaybetmekten delicesine korkuyordu Efsun.

Söyleyememesinin tek sebebi korku değildi aslında. Görkem yanındayken, ona bakarken bazen çok derin bakıyor, Efsun kalbinin yerinden çıktığını hissediyordu. İşte o zamanlarda onunda kendi hisleri gibi hisleri var zannediyordu. Ama bazen de o bakışlardan, duruşlardan hiçbirini göremiyor, hatta bazen o kadar soğuk davranıyordu ki kafası iyice karışıyordu. Belirsizlik yoruyordu ve o zamanlar yeni yüzleştiği hisleri taşımakta çok yoruyordu. Ve bu yüzden kaçmaya karar vermişti Görkem’den.

Efsun’un en büyük keşkesi ona gizlerini açamamasıydı. Onun en büyük keşkesi, onu kendinden uzaklaştırmaktı. Onun en büyük keşkesi söyleyemediğine ve yapamadığınaydı.

Onu kendinden uzaklaştırdıktan sonra keşkeleriyle bir başına kalmıştı Efsun. Keşkelerinin sesini görmezden gelerek susturmuştu. Unuttum yalanlarıyla sarıp sarmalamıştı içindeki boşlukları. Üstünden geçen üç sene ise görmediği için bu yolda başarılı olduğunu düşündürüyordu Efsun’a lakin yanılmıştı. Onu o gün kafede gördükten sonra boşlukları kapattığını zannettiği örtüler birer birer açılmıştı.

Önce hasret açıldı. Görmediği yüzüne, dokunamadığı tenine, dinleyemediği sesine olan hasret. Sonra kırılmışlıkları açıldı. Onun Efsun’a başka birini anlatırken, bazen bir şeyler anlatırken umursanmadığı içinde yaşadığı kırılmışlıklar. Kırmışlıkları açıldı sonra. Görkem’i yavaş yavaş görmezden geldiği, artık onunla iletişimi kestiği zaman karşıda gördüğü kırılmışlığın içinde bıraktığı boşluklar. Ve ona olan aşkı açıldı en son. Karşılıksız, sevilmeden sadece severek yaşadığı, içinde ona dair ufak umutları barındıran ama karşılık alamayınca birer birer açılan aşk boşlukları.

Yıllardır bir daha görmem diye düşündüğü bedenle önce bir kafede karşılaşmış daha sonra okulun her yerinde karşısına çıkmaya başlamıştı. En sonunda ise artık aynı performansta yer aldıklarını öğrenmişti. O âşık olduğu adamın âşık olduğu piyano karşısında âşık olduğu müzikle dans edebileceğini öğrenmişti. İşte o zaman yüzleşmişti artık kaçamayacağı keşkeleriyle. Kaçamadığı aşkıyla.

Tekrar aynı şeyleri yaşamak zordu Efsun için. Kendi içinde yaşadıklarıyla başa çıkamamış ve artık ne yapacağını bilemediği hislerle kaçmıştı ondan ama artık kaçacak yeri yoktu. Şimdi o sınıfta piyanonun başına oturmuş tekrar tüm ihtişamıyla dururken kaçamazdı artık. Zaten kaçmakta istemiyordu galiba. Ne olacaksa olsun diye düşünüyordu ama hala cesaret toplaması gerekiyordu. Biraz daha zaman lazımdı.

“Evet,” hocanın sesiyle düşüncelerinden sıyrılıp Görkem’de olan gözlerini hızla kırpıştırdı ve hocaya çevirdi Efsun “arkadaşlar bugün Görkem bize bir kere daha canlı bir şekilde çalacak daha sonra koreografiyi oturtana kadar kayıttan dinleyip öyle devam edeceğiz provalara.”

Bugün provaların ikinci günüydü ve tüm ekip koreografiyi ezberlemek için hazır ve heyecanlıydı.

“Bugünlük sadece müziği içinizde hissetmeyi unutmayın. Ve bu sefer oturarak dinlemek zorunda değilsiniz. Lütfen dans etmek isteyenler dans etsinler.” derken Efsun ve Ekin’de dâhil ekibin çoğu oturmuştu.

Herkes yerini aldıktan sonra ise Görkem tuşlara dokunmaya başladı. Efsun, piyano başındaki bedeni dikkat ve özlemle izliyor, bir yandan yavaş başlayan müziğin ritmiyle sallanıyordu.

Çalan notalar Efsun’u, Görkem’i ilk dinlediği zamana götürmüştü. O an içinde duyduğu hayranlık ve dans etme isteğiyle yüzleşti. Şuan dans etmesini engelleyecek bir durum yoktu ve engellemeyecekti. Bu yüzden piyano sesiyle gözlerini kapattı ve kendini ritme bıraktı.

Oturduğu yerden yavaşça hareketlenmeye başladı önce. Daha sonra müziğin kendini sarmasına izin verdi ve dizleri üstünde durduğu yerden destek alarak ayağa kalktı. Sınıfta bulunan herkes pür dikkat gözleri kapalı Efsun’u izliyordu, buna piyano başındaki Görkem’de dâhildi.

Görkem Efsun’un dansını ilk kez görüyordu ve o gerçekten müthiş dans ediyordu. Hayranlık uyandırıcı bir fiziği vardı zaten Efsun’un. Çoğu kıza göre boyu uzundu ve uzun boyuna rağmen çok naifti. Bakanın bir daha dönüp bakacağı ela gözleri ve uzun kirpikleri vardı. Uzun ince parmaklarının birinde taşıdığı yüzük elleri havaya doğru kalkarken parlamıştı. Bileğinde bulunan sıra sıra ince bileklikler zarif bileğini süslüyordu ve ellerinin havaya kalkmasıyla biraz geriye kaymışlardı.

Ve saçları.

Görkem’in her zaman hayranlıkla baktığı saçları. Koyu kahveydi saçları. Her zaman önüne dökülen iki perçemi vardı. Ve eşsiz kokusu. Uzun zamandır soluyamadığı kokusu. Bazen o hayran olduğu vanilya kokusunu daha derinden duyumsamak için yatardı Efsun’un omzuna. Bu üç sene boyunca uzak kalmıştı ondanda.

Şimdi ise karşısındaydı şiir gibi bedeniyle. Naif ve bir o kadarda kendinden emin hareketleriyle dans ediyordu. O hayrandı Efsun’a ve bunu bir kere daha hissetmişti iliklerine kadar.

Görkem bir yandan Efsun’u izleyip bir yandan tuşlara dokunmaya devam ederken artık son kısma gelmişlerdi. Görkem vermesi gereken esi vermek için parmaklarını tuşlardan çektiğinde Efsun’da artan ritimle son kez kendi etrafında dönmüş, kolları biraz bükük elleri havada kalmıştı. Göğsü aldığı derin nefeslerle inip kalkıyordu.

Görkem ellerini tekrardan tuşlara koyduğunda yavaş başlayan notalarla birlikte Efsun dönerek aynı ritimde yere oturmuş ve dizlerini kendine çekerek kollarını dizinin etrafına sarıp bitirmişti.

Efsun dansını bitirmişti ama Görkem’de onunla birlikte bitmişti haberi yoktu.

Görkem gözlerini Efsun’da çekemezken bir alkış başladı sınıfta. Sadece o değil herkes hayran kalmıştı dansına. Duyduğu alkışla gözlerini aralayan Efsun’un ise gözleri Görkemle kesişmişti. Hayranlık ve özlemle bakıyordu.

Efsun bulunduğu yerden kalkarken Hoca geldi yanına. “Teşekkür ederim Efsun.” Efsun, hocanın neye teşekkür ettiğini anlamazken “Çok iyiydin.” dedi ve kocaman bir gülümseme yolladı. Efsun ise kızaran yanakları ile gülümseyerek başıyla teşekkür etmişti.

Yüzündeki hafif kızarıklıkla oturduğu yerden ayağa kalkarken arkadaşının yanına adımladı. Tekrar yere otururken Ekin ona gurur dolu bakışlar atıyordu. Ama bir yandan da biraz karışıktı Ekin’in kafası. Lisedeyken de pek çok kere Görkem’in Efsun’a bakışlarını görmüştü. O bakışlarda her zaman bir şeyler olduğunu hissediyordu Ekin’de ama emin olamıyordu fakat şuan ki bakışları çok netti. Gözlerinde özlem vardı Görkem’in ve bu özlem öyle eski bir arkadaşa duyulacak özlem gibi değildi.

Kafasındaki düşüncelerle arkadaşının kulağına eğildi. Geçen günkü konuşmalarına dayanarak Efsun’a biraz cesaret vermek istiyordu. Oturduğu yerden gözleriyle hocanın anlattıklarını dinleyen Görkem’i göstererek “Tüm dans boyunca seni izledi. Bilmiyorum Efsun ama başka bakıyor sanki bu sefer.” dedi. Bu biraz olsun Efsun’unda artık bir şeyleri görmesi için yaptığı bir şeydi. Üzmek istemiyordu arkadaşını ama bu sefer üzülmeyecek de gibiydi hissediyordu.

Efsun’un kafası ne kadar karışıksa Ekin’inde kafası o kadar karışıktı.

Efsun arkadaşının dediği cümleyle kafasını önüne eğdi. Bu sefer gerçekten özlem dolu bakıyordu Görkem ve gözlerindeki bakış başka geliyordu bu sefer. Efsun aklındaki fikirleri dağıtmak için kafasını sallayarak hayal dünyasından çıkmış ve hocayı dinlemeye başlamıştı. Bunları zaten düşünüyordu çokça.

Hoca anlatacaklarını bitirdikten sonra Görkem’e çıkması için izin vermiş ve geri kalanlarda dans pratiklerine başlamıştı. Yaklaşık iki saat süren provadan sonra ise herkes dağılmış. Ekin ve Efsun’da soyunma odasında üzerlerini değiştirmişlerdi.

Soyunma odasından çıkarken Ekin başka bir işi olduğu için yanından ayrılmıştı, Mine’nin provası da daha devam ettiği için Efsun şimdi tek başına karanlığın çöktüğü kampüste sarsak adımlarla yürüyordu. Hava soğuktu. Ekim artık bitmiş kışın kuru soğuğu yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlamıştı. Sığındığı montundan şarkı mırıldanarak ilerliyordu. Bir yandan yürüyor bir yandan Görkem’i düşünüyordu her zamanki gibi. Yine başlamıştı her dakikasını meşgul etmeye.

“Efsun!”

Duyduğu sesle kafasındaki düşüncelerden sıyrıldı. Önce olduğu yerde kalırken ardından sesin geldiği yere doğru kafasını çevirdi. Bu sırada ona seslenen Görkem, Efsun’un yanına kadar gelmiş ve tam karşısında durmuştu.

Efsun’un karşısında gördüğü bedenle önce gözleri büyümüş ardından burada ne aradığını sorarcasına kaşları çatılmıştı. Yaklaşık bir buçuk saat önce çıkmıştı provadan ve eve gider diye düşünmüştü.

Efsun’un şaşkınlığı yüzünden belli olurken “Ne yapıyorsun burada?” diye sordu. Görkem de Efsun’un yüzündeki şaşkın ifadeye gülümserken “Seni bekliyordum.” dedi.

Efsun’un kaşları olabilirmiş gibi daha da yükseğe çıkarken işaret parmağıyla kendini gösterirken “Beni mi?” dedi.

“Evet, bir şeyler içeriz belki diye düşündüm. Kaç sene sonra seni tekrar gördüm, üstelik hiç bilmediğim bir yanınla birlikte.” Kurduğu cümleyi yüzünde büyüyen gülüşle bitirirken Efsun’un kalbi yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı bile. Yanakları yanmış, elleri terden sırılsıklam olmuştu. Gözlerini anında Görkem’den çeken Efsun kalbinin sesinin dışardan duyulmaması için dua ediyordu.

Gözlerini kaçıran Efsun’un gözlerini görebilmek için ellerini önü açık paltosunun içinden pantolonunun ceplerine sokmuş ve eğilmişti. Efsun uzun bir kızdı ama Görkem’den kısaydı.

“Eski günlerdeki gibi sohbet ederiz belki diye düşündüm.” dedi yüzündeki buruk gülümsemeyle. Eskiyi özlemişti. Karşısındaki bedeni ise eskiden daha fazla özlemişti Görkem.

Efsun duyduğu cümleyle heyecanı daha da artarken uzun bir sessizlik oldu aralarında. Görkem uzayan sessizlikle tekrar doğrulurken bir elini cebinden çıkarıp ensesine götürdü. “İstemiyorsun galiba. Özür dilerim rahatsız ettim seni.” dedi.

Zaten benle iletişimi kesmek isteyen oydu ne diye üsteliyorsam diye düşünmekten de kendini alamamıştı. Kırılmıştı.

Efsun hareketlenen bedenle gözlerini yerden kaldırırken koyu gözlerdeki kırılmışlığı gördü. Kırılsın istemiyordu. Kırmakta istemiyordu ama… Bilmiyordu işte. Hala daha kafasında yerinde oturtamadığı tonlarca parça varken tekrar kapılmaktan korkuyordu. Tekrar tekrar kırılıp parçalarını toplamaya çalışmaktan korkuyordu. Her dönüşün biraz daha eksilttiğinin farkındaydı ve sonunda yok olmaktan korkuyordu.

Ama bir yandan da onunla tekrar sohbet etmek istiyordu, arkadaşlığını özlemişti. Onunla vakit geçirmeyi de çok özlemişti. Kampüste her onu gördüğünde uzaktan izlemenin kalbine iyi geldiğini söylese de yanına gitmek için can atan bir tarafı da vardı her zaman. Bu yüzden kabul etti teklifi.

Duyduğu cümleyle gözleri parlayan Görkem, Efsun’un fikrini değiştirmesini istemediği için hızla konuştu. “Şurada bir kafe var galiba oraya geçelim o zaman. Hem burnun kızarmış gene. Hava soğuk, ısınırız.” Elleri Efsunun montunu bulmuş açık olan fermuarı yukarı kadar çekmişti. Kalbine iyi gelmiyordu Görkem ve bunları bilerek mi yapıyor bilememek daha çok canını sıkıyordu.

Belirsizlik ve çelişki hep yoruyordu.

Onun ellerini takip eden Efsun başıyla onu onayladıktan sonra hızla kafeye adımlamışlar ve içeride cam kenarında bir masaya oturmuşlardı. Ortamda bir sessizlik hâkimdi. Onu buraya çağıran Görkemken şimdi konuşmak için ağzını açmıyordu. Efsun’a geçmişi sormak istiyordu. Neden biranda bırakıp gittiğini sormak istiyordu. O gün yanına belki de en kararlı ve en mutlu haliyle gelmişti ama konuşmanın sonunda hiçbir şey tahmin ettiği gibi olmamıştı.

Masada sessizlik devam edip iki bedende konuşmaya nasıl gireceğini düşünürken siparişleri almak için masaya garson gelmişti.

“Buyurun efendim ne alırsınız?”

Görkem garsonun sorusuna alışkanlıkla “Bana bir americano, hanımefendiye de bir tane mocha.” demişti Görkem. Eskiden gittiklerinde her zaman aynı siparişi verdikleri için biran eskiden beri aynı sanmıştı her şeyi. Yaptığı şeyi fark ettikten sonra yüzündeki mahcubiyetle Efsun'a dönüp "Afedersin eski bir alışkanlık işte. Ne istersin?" diye sordu hızlıca. Efsun hala içtiği kahveyi unutmamış olmasına şaşırmışken yüzündeki tebessümle Görkem'e başıyla sorun değil derken "Mocha olsun lütfen." diye tamamlamıştı onu.

Garson masadan uzaklaşırken “Unutmamışsın.” dedi Efsun. Küçük detayları pek hatırlayan biri değildi Görkem ve yıllardır görmediği birinin içtiği kahveyi unutmamakta pek ona göre değildi. Bu yüzden hem şaşırmış hem de sevinmişti. İçinde yeşermeye başlayan umut kırıntıları artıyordu.

“Nasıl unutabilirim Efsun.” Görkem’in dudaklarından bir kıkırtı dökülürken “Ben her americano siparişi verirken aynı az önceki gibi yüzünü buruşturur “Şunu nasıl içiyorsun.” der. Ardından “Asıl kahve çikolatalı ve sütlü olur” deyip mocha siparişi verirdin.” dedi ve ardından gülüşü büyüyerek gözleri kaybolacak kadar kısıldı. Karşısındaki manzara karşısında iç çeken Efsun. Kendine bakan gözlerle kendine gelip başını önüne eğdi.

“Senin hakkında hiçbir şeyi unutmadım.” diye mırıldandı bu sefer kendi kendine Görkem. Efsun duymadı zannediyordu ama Efsun’un duyduğu cümleyle yanakları kızarmış ela gözleri hızla Görkem’in koyularını bulmuştu. Mırıldandığı şeyin duyulduğunu fark eden Görkem ise yerinden kıpırdandı. Lafı değiştirmek için konuştu hızlıca.

“Mezuniyetimizden sonra seni aradım ama bir türlü ulaşamadım. Kaçar gibi uzaklaştın benden.”

İşte Efsun'un yüzleşmekten korktuğu konuşma sonunda başlıyordu. Artık pek kaçışı yoktu. Cümleyi kurarken sesinde kırılmışlık vardı Görkem’in. O gün Efsun’un yanına güzel hayallerle gitmişti ama işler istediği gibi olmamıştı.

Aslında şuan kızgın olması gerekiyordu Görkem'in. Efsun, gerçekten kaçar gibi gitmişti ve ulaşmaya çalıştığı her an hep bir engel çıkmıştı önüne. Ama şuan karşısındaki duran bedene kızamıyordu. Özlemi daha ağır basıyordu. Efsun’un düşündüğü gibide kırılamazdı Görkem ona. Kırgınlık besleyemeyecek kadar çok değer veriyordu ve birine kırıldığın zaman tamir edilemez yaralar açıldığını düşünürdü hep. Bu yüzden hiç kırılamamıştı Efsun’a sadece kızmıştı.

Görkem’in kurduğu cümleyle utançla sesi içine kaçtı Efsun’un. “Şey, üniversite için çok yoğun bir döneme girecektik. Hem sen başka şehirde okumak istiyordun görüşmek zor olacaktı. Uzaktan arkadaşlık yürütmek pek bana göre değil.” dedi aceleyle. Sonra içinden saydırdığı bahanelerin saçmalığına sinirlendi kendi kendine.

“Anladım.”

Görkem inanmadığı sözleri geçiştirmekle yetindi şimdilik. Biliyordu altında bir sebep vardı ama üstelemek için erken olduğunu düşündü. Sonra öğrenirim ne de olsa dedi kendi kendine.

Ortamdaki gerginliği almak için bu sefer Efsun girdi aceleyle lafa “Piyanoyu bırakmamışsın.”

Efsun, yüzündeki gülümsemeyle biraz olsun kırgınlığını almak istiyordu Görkem’in. Efsun’un yüzündeki gülümsemeyle anında tebessüm olan yüzüyle bir müddet izledi Görkem onu. Zaten karşısındaki gülümsemeye nasıl huzur dolmazdı ki içi.

“Senin sayende.”

Gözlerini gözlerine kenetleyerek konuştu. Görkem’in gözleri gözlerine değdiği her an içini yakıp geçiyordu Efsun’un. Ve Efsun bilmiyordu aslında Görkem’inde her seferinde içinin yandığını.

“Beni ikna etmeye çalışırdın. Hatırlıyor musun? Bırakmamamı, müziğimin seni iyileştirdiğini söylerdin. En çok üzüldüğün zaman çalmamı isterdin benden. Bazen neden üzüldüğünü bilmezdim ama o zamanlar sadece senin için çalardım.”

Gözleri hala Efsun’daydı Görkem’in. Yıllar sonra bulduğu gözlerden biran olsun gitmek istemiyordu. Efsun’un gözleri doldu Görkem’in cümlesiyle. Babasını her özlediğinde ondan piyano çalmasını isterdi. Babasının onu dans ederken izlemeyi sevdiği parçayı çaldırırdı hep Görkem’e.

“Ama o zamanlar dans ettiğini bilmiyordum üstelik bir profesyonel gibi dans ettiğini hiç bilmiyordum.” Sonra başını sağında duran cama çevirip mırıldandı yine duyulduğundan habersiz “Keşke notalarımla dans ettiğini daha önceden görseydim.”

Efsun duyduğu cümlenin doğruluğunu sorguluyordu içten içe. Doğru duyup duymadığına emin olmak istiyordu. Görkem bu sefer Ekin’in dediği gibi farklı mıydı? Farklı mı bakıyor, farklı mı düşünüyordu? Bilmek istiyordu.

“Efendim?” dedi bu yüzden.

Görkem mırıltısının yeniden duyulduğu endişesiyle gözlerini sıkıca kapayıp tekrar açtı ve Efsun’a döndü “Ne zamandır dans ediyorsun?” diye sormuştum.

Efsun Görkem’in bu haline dudaklarındaki gülüşü bastırırken “Aslında çok uzun bir zaman dans ettim ben.” Duyduğu cümleyle Görkem’in kaşları havalandı.

“Yedi yaşımdan beri dans ediyorum aslında. Sadece babam ölünce bir daha dans etmek istememiştim.” sonlara doğru sesi git gide kısılmıştı.

“Anladım.” dedi Görkem. “Peki, bana neden hiç bahsetmedin.” Efsun’un babasına olan özlemi ve sevgisini biliyordu. Ama danstan hiç bahsetmemesi garibine gitmişti.

“Sadece bahsetmezsem daha kolay uzaklaşırım danstan diye düşündüm.”

En iyi bildiği şeyi yapıp kaçmıştı yine Efsun. Yüzleşmekten korktuğu her seferinde yaptığı gibi o zamanda kaçmıştı.

“Peki, şuan neden geri döndün.” Görkem’in dediği cümle ile derin bir nefes aldı. Anlatmalı mıydı, anlatmamalı mıydı? İçinden bu muhakemeleri yaparken bu hayatta değer verdiği insanın bilmesi gerektiğini düşündü. Elini önündeki kahve fincanına sardı ve arkasına yaslandı. Görkem ise sessizce karşısındaki bedeni izliyordu.

“Babam, bana bir mektup bırakmış ölmeden önce. 18 yaşımda geçti mektup elime. Ölmeden önce son isteği benim büyük bir sahnede dans etmem, iyi bir dansçı olmammış. Ama ben ondan sonra dansı bıraktım.” Gözlerini önündeki bardaktan bir saniye ayırmıyordu. Ayırsa yaşlarını tutamaz akıtırdı biliyordu.

“Bir daha dansa dönmek gibide bir düşüncem yoktu aslında. Babam beni izlemezken nasıl dans edeceğimi bilmiyordum ama ölmeden babamın isteğini yerine getirmeliyim. Belki o sahnede fizikken benim yanımda olamayacak ama ruhen benimle olacak.” son dediği cümleyle derin bir nefes aldı. “Olacak değil mi Görkem?”

Bakışları Görkem’in koyularını bulmuştu Efsun’un. O sıra bir damla yaş süzüldü gözünden çenesine. Dudaklarında ise tatlı bir tebessüm duruyordu.

Buruk gülümsemesiyle “Olacak.” dedi Görkem’de. “Bugün dans ederken çok güzel görünüyordun. Eminim baban seninle gurur duyacak Efsun.”

Yıllar sonra Görkem’e yine ağlarken görünmek istemiyordu ama en çok onun yanında ağlarken kendini rahat hissediyordu. Ama şimdi zamanı değildi. Bu yüzden hızla yüzündeki yaşı sildi. “Güzel göründüğümü biliyorum.” hafif bir kahkaha attığında Görkem’de ona eşlik etti.

Masadaki kahve fincanını eline alırken “Bu özgüvenli Efsun’u sevdim.” dedi.

“Sen anlatmadın konservatuara nasıl girdiğini.”

“Ben dediğim gibi senden aldığım gazla lise bitince ailemle konuştum. Biliyorsun zaten derslerde pekiyi değildim.” Gözlerini devirdi Efsun Görkem’in cümlesine. Hiçbir zaman iyi bir öğrenci olmamıştı Görkem. Genelde sınavlarda Efsun olmasa hiçbir şey yapamazdı.

“Dedem benim iyi bir piyanistti. Bilmiyorum, sana bundan hiç bahsettim mi? Ben küçükken piyanoyu da dedem öğretmişti bana. Büyüdükçe piyanoya olan tutkum arttı ama ailem ilk başlarda karşı çıktı bu duruma. Klasik konuşmalar. Bir sanatçıyla büyümesine rağmen annem bile istemiyordu konservatuara gitmemi. İyi bir meslek sahibi olmamı istiyorlardı.” Küçük alaycı bir gülüş kaçtı ağzından “İşte lise bittikten sonra üniversite sınavından gelen sonuçta belli olunca onlara dedemin yolundan gitmek istediğimi söyledim. Önce yine karşı çıktılar ama dedemin de devreye girmesiyle izin verdiler. Sonra da konservatuar sınavlarına girip kazandım.”

O gün yanına bunu için geldim aslında demek istiyordu Görkem. Ama Efsun’un söylemediklerine karşılık söylemek istemiyordu o da. Zamanı gelince söylerdi belki.

Lafı değiştirip havadan sudan eskilerden konuşmaya başlamışlardı. Konuşma uzadıkça ikisinin de özlemi gün yüzüne çıkıyordu yavaş yavaş. İkisi de konuşurken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı.

Efsun eve gelip yatağına uzandığında onu tekrar görme isteğiyle baş başa kalmıştı bir anda. Yatakta dönerken bu seferki keşkesi yaptığınaydı Efsun’un. Onunla oturup saatlerce konuşmasınaydı. Şimdi onu tekrar görmek için yanıp tutuşan biri vardı ortada.

Bu duygularla masanın başına geçip defterini çıkardı çekmeceden. Önündeki defterin yavaş yavaş çevirdi yapraklarını. Bir yandan yazdıklarına bakıyor bir yandan boş sayfa arıyordu. Boş sayfaya gelince durdu ve dolma kalemini eline aldı. Ve bir kez daha kelimelerin limanına sığındı.

Yine karaladı içindekileri en sadık dostuna. Özlemini, sevgisini, pişmanlığını anlattı.

Defteri kapatırken “Kaçmayacağım.” dedi Efsun.

Bu sefer kaçmayacaktı. Bu sefer yapamadığına pişmanlık duymayacaktı.

Loading...
0%