Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@ratuttu

 

-ZAMAN-

 

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

 

-Ahmet Haşim

Sabahki geçen konuşmadan sonra kalkıp derse girmişti iki arkadaş. Ama Efsun’un kafası her zamanki gibi doluydu. Sonunda zamana bırakmaya karar vermişti hepsini. Bunu yapabilecek mi bilmiyordu ama zaman her şeyin ilacı diye düşündü.

Belirsizlikten sıkılmıştı artık. Okyanusun en derinlerinde nefessiz bırakıyordu bu his. Belirsizlik demek ihtimallerin çoğalması demekti ve yine ihtimaller denizinde bir gerçeğe tutunmak için kürek çekiyordu.

Gün boyu kafasındaki düşüncelerle derse girdi. Derslerin bitmesini dört gözle bekledi. Almıyordu hiçbir bilgiyi kafası. Günün son dersinin bitmesiyle de kendini soyunma odalarına atmıştı. Dans aklındaki düşünceleri dinginleştirirdi.

Kıyafetlerini değiştirdikten sonra pratik odalarının bulunduğu alt kata inmek için koridorda ilerlemeye başladı. Okul sessizdi. Akşam olup dersler bitince birkaç öğrenci dışında pek fazla insan kalmazdı kampüste. Sessizliği dinleyerek koridorda ilerlerken uzaktan piyano sesinin geldiğini duydu. Daha önce hiç duymadığı bir parça çalıyordu.

Salona giden merdivenleri inerken piyano sesi daha da yükselmişti. Sesin daha çok yankılanmasıyla birlikte çalan belki Görkem’dir diye düşünmekten kendini alamadı Efsun. İçinde belki Görkem’i görürüm düşüncesiyle piyano sesinin geldiği yere doğru ilerlemeye başladı.

Karanlık koridorda köşeyi dönünce ilerdeki kapıdan sızan loş bir ışık gördü. Işık gelen kapıya yavaş adımlarla ilerledi ve aralık duran kapıyı biraz daha açarken odanın ortasında sırtı kapıya dönük önünde duran siyah piyanoyu çalan Görkem’i görmesi bir olmuştu.

Onun parmaklarının piyanonun tuşları üzerinde dans ederken çıkardığı melodileri seviyordu Efsun. Sırtı kapıya dönük olsa da şuan gözleri kapalı bir şekilde piyano çaldığını biliyordu. Onu o piyanonun başında o kadar izlemişti ki piyanoyu çalarken kendinden geçtiğini biliyordu.

Gün boyu Ekin ve Mert’in dediklerini düşünmüştü. Artık kaçmamaya ve istediği gibi davranmaya karar vermişti. Onun piyanonun başında görmesiyle ise artık içinde var olan hisleri bastırmak istemediğini daha net anlıyordu. Hem kaçmak bir çare olmamıştı, tek başına yanmasıyla kalmıştı. Artık kaçmak istemiyordu. Yıllardır sakladığı gizleri söyleme cesareti hala yoktu ama artık kaçmayabilirdi. Bundan başlayabilirdi en başta.

Her zaman düşüncelerinin sonu buraya bağlanıyordu ama her seferinde tekrar kaçıyordu. Tekrar tekrar gizlerinin dışarı çıkmasından korkup kaçıyordu. Tam yine arkasını dönüp çıkmak üzereyken durdu. Az önce kaçmayacağım diyordun Efsun diye düşündü yine kendi kendine. Yine kendine kızdı. Oraya oturup onu izleyebilirdi.

Derin bir nefes aldı. Yapabilirim dedi. Adım atmaktan korkmamalıyım dedi. Hem ne olurdu ki. Sadece oturup çok özlediği çehreyi izleyecekti.

Görkem’in başı çaldığı notaların ritmiyle hareket ederken yüzündeki ifadeyi görmek için yaslandığı pervazdan ayrılıp piyanonun yanına adımlamaya başladı. Tam karşısında yere oturdu. Oturduğu yerden dizlerini kendine çekip kollarını etrafına sararken başını da dizlerinin üzerine bıraktı ve Görkem’i izlemeye başladı. Bu kadardı işte. Bundan sonrası zamana kalmıştı.

Özlemişti Efsun. Onun piyano çalışını, ismini onun ağzından duymayı, arkadaşlığını, onun bilmeden yaptıklarıyla içinde uyandırdığı hisleri özlemişti.

Notaların ritmi artık sona geldiğini belli eder gibi yavaşlarken Görkem’in gözlerinden bir damla yaş firar etti. Bu görüntü karşısında yüzünde tebessüm oluşmasını engelleyemedi Efsun. Sanat his işiydi ve Görkem Efsun’un hayatında tanıdığı en hisli adamlardan biriydi. Çaldığı notalara hep anlamlar yükler onlarla duygudan duyguya koşardı.

Efsun başını yasladığı dizlerinden kaldırırken Görkem’de gözlerini açtı. Ve açmasıyla karşısında gördüğü bedenle önce donup kaldı. Beklemiyordu Efsun’u. Efsun ise gözlerine değen gözlerle yüzündeki tebessümü iyice büyüttü. İçindeki hislere ayak uyduruyordu Ekin’in dediği gibi. Efsun’un tebessümünü gören Görkem ise kendini tebessüm etmekten alamamıştı ve ikisinin de şuan aklında aynı düşünce geçiyordu.

“Ne de güzel gülüyorsun.”

Üstündeki şaşkınlığı attıktan sonra oturduğu iskemleden kalktı ve Efsun’un yanına adımlamaya başladı. “Seni burada görmeyi beklemiyordum.”

Ayağa kalkmasıyla ne kadar yakışıklı diye düşündü Efsun. Üstünde kolları dirseklerine kadar katlı, üsten iki düğmesi açık krem bir gömlek vardı. Altında ise koyu kahverengi kumaş bir pantolon. Gömleğin uçları pantolonun içindeydi. Onu hiç bu kadar güzel giyinirken görmemişti. Lisedeyken sadece pantolon tişört gezerdi. Onlarda her zaman güzel dururdu üstünde ama bu Görkem başkaydı. Nefes kesici, akıl bulandırıcıydı. Efsun’un gözleri parmaklarına sıraladığı yüzüklere kayarken aynı Efsun gibi yere, yanına oturdu Görkem’de.

“Bende buraya gelmeyi planlamamıştım.” dedi Efsun Görkem’in dediği cümleye ithafen. Başını tekrar dizlerinin üzerine koydu ve bakışlarının Görkem’in kahvelerinde kaybolmasına izin verdi.

“İyi ki geldin.” dedi Görkem’de. Oturduğu yerden tüm vücuduyla Efsun’a dönerken bağdaş kurdu ve yüzüklerle bezeli ellerini bacaklarının üzerine bıraktı.

İkisinin gözleri birbirindeyken Efsun Görkem’in bakışlarının derinliğini hissediyordu. Ya da öyle görmek istiyordu. Bu sırada Görkem’in irisleri Efsun’un tüm yüzünü ezberlemek ister gibi yüzünde dolanıyordu. Özlemişti onu ve geçtiğimiz senelerde ona yetecek kadar ezberleyemediği için kızmıştı kendine. Ve şimdi o anların telafisini yapıyordu.

Görkem’in gözleri Efsun’un tüm yüzünde gezdikten sonra nihayet gözlerini gözlerine sabitlerken eskiden daha yoğun hisler gördüğüne emin oluyordu Efsun.

“Çaldığım besteyi beğendin mi?”

Görkem gözlerini karşısındaki ela gözlerden ayırıp piyanoya çevirse de Efsun gözlerini onun yüzünden alamamıştı. “Beğendim.” demekle yetindi sadece.

“Yeni bestem.” dedi sakin sesiyle “Daha kimse dinlememişti. Gerçi bestelerimi dedem ve sen dışında başka kimse dinlemedi daha.” yeniden gözleri Efsun’u buldu ve sözlerine devam etti. “Yıllar sonra yine sen dinledin beni.”

Görkem’in her kelimesi tekrar tekrar yankılanıyordu Efsun’un beyninde. Yıllar sonra yeniden. Özel hissetti Efsun. Görkem Efsun için hep özeldi ama hiç bu kadar hissetmemişti.

Sesinde huzur vardı. Efsun’un yıllardır görmek, duymak istediği ama kaçtığı ses şimdi kulaklarına dünyanın en harika melodisi olarak doluyordu. Ve Efsun bu melodiden daha fazla uzak kalmak istemiyordu. Söylediği sözlerden sonra aralarında bir sessizlik hâkim olurken ikisinin de gözleri bir an olsun birbirilerinden ayrılmıyordu.

İkisi de gözleriyle birbirlerini ne kadar özlediklerini söylüyorlardı. Daha haykıramıyorlardı belki ama bu sefer Efsun kaçmıyordu.

“Çok beste yaptım ama kimseye dinletemedim ve yıllar sonra gelip yine sen dinledin beni. Teşekkür ederim.”

Efsun’un kalbi yine değiştirmişti ritmini. Görkem ise hala bakışlarını çekmemişti Efsun’dan. Yıllar süren arkadaşlıklarında hiç bu kadar uzun bakışmamışlardı ve ikisi de bu durumdan gayet memnundu. Eski Efsun olsaydı muhtemelen utançtan kaçıp giderdi şuanda ama bu Efsun kalmak istiyordu ve bu sefer kendini dinlemeye söz vermişti. O yüzden çekmedi gözlerini gözlerinden.

“Niye çalmadın başkalarına?” derken bu sefer Görkem kaçırdı gözlerini. Eskiden bu kadar uzun bakışmasalar da bakışmayı ilk bozan hep Efsun olurdu ama sanki roller değişmiş gibiydi. Bu sefer Görkem kaçıyordu.

Yavaşça yerinden doğrulurken hala cevap vermemişti Efsun’un sorusuna. O ayağa kalkarken Efsun’da dizlerinin üzerindeki başını kaldırmış yanından kalkan bedene bakıyordu.

“Hadi kalkalım Efsun.” Elini uzattı yerde oturan Efsun’a.

Efsun uzatılan eli tutarken. “Neden cevap vermiyorsun?” dedi. Bu sırada Görkem arkasını dönüp piyanonun yanından çantasını almak için ilerliyordu. Efsun’un sorusunu ise çantasını alırken cevapladı.

“Daha zamanı değil Efsun.”

Son dediği cümleden sonra ise bir daha konuşmadı Görkem. Efsun otobüs durağına giderken az önce yaptıkları konuşmayı düşünüyordu. Bugün ne çok düşünmüştü.

Derin bir nefes aldı gece olduğu için soğuyan havadan. Soğuk hava ciğerlerini yakıp geçti. Sabahki havanın aksine oldukça soğumuştu hava.

Tüm gün düşünmenin verdiği yorgunlukla sarsak adımlarla yürüyordu. Bugün çok önemli bir şey öğrenmişti. Zamana bırakmak.

Belki biraz zor olacaktı ama her şeyin zamanı vardı ve akış o zamana en güzel şekilde ayak uydururdu. Bir şeylerin yavaş yavaş olmasına artık tahammülü kalmamıştı Efsun’un ama öyle olması gerekiyorsa artık öyle olacaktı.

Sevilmeden sevmişti bunca yıl. Kokusuna, bakışına, iki çift kelamına şiirler yazmıştı. Onu görmeden üç sene geçirmişti. Beklemek zor olmamalıydı.

Ne de olsa zaman en büyük ilaçtı geçmişe, akışına bırakmayı bilirsen.

Loading...
0%