Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@ratuttu

-DÜŞÜNCELER-

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerin kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce

-Orhan Veli Kanık

Yatağına uzanmış dün yaşadıkları ve duyduklarına anlamlar yüklemeye çalışıyordu Efsun. Her şeyi zamana bırakmaya karar vermişti ama düşünmeden edemiyordu işte. Tutarlı bir tutarsızlığı vardı kendi içinde ve şuan düşünmek en büyük tutarsızlığıydı aslında.

Önce Mert’in dedikleri geldi aklına. Ya böyle bir ihtimal varsa. Görkem’in Efsun’u, Efsun’un Görkem’i sevdiği gibi sevme ihtimali her zerresinin heyecandan yerinde duramamasına sebep oluyordu. Sonra Görkemle konuşmaları geliyordu aklına. Bu sefer gözlerindeki bakışın derinliğini hissediyordu ama sevilebilme ihtimali hala uzak geliyordu. İhtimal bile vermiyordu aslında ve galiba biraz da korkuyordu.

Karşılıksız sevmişti bunca sene. Görkem’i sevmeyi bilirdi ama sevilmeyi bilmezdi yüreği. Sevilmeyi tatmamış yüreği yıllarca susarak sevdiği kalp karşılık verirse ne yapacağını bilemezdi.

Aklına gelen şeylerle sırt üstü yattığı yatakta sağ tarafına döndü. Bu seferde Ekin’in dedikleri aklına gelmişti. Arkadaşının da dediği gibi bu sefer dağılamazdı. Bu seferde dağılırsa nasıl toplardı bilmiyordu kırıklarını. Ya cesaretini toplayıp her şeyi söyleyecek ve olanlara katlanacaktı ki bu onun için çok uzak bir ihtimaldi. Ya da hissettiği her şeyi hissettirecekti. Söylemektense bir şeyleri hissettirmek daha iyi duruyordu şimdilik. Hem dün ilk adımı da atmıştı bunun için. Görkem ona bir şeyler anlatırken çekmemişti gözlerini gözünden. Lisedeyken bakamazdı o kadar uzun süre gözlerine.

Efsun düşüncelere dalmışken arka fonda içini sızlatan şarkının çalmasıyla gözlerinin dolmasına engel olamadı. “Söyleyemedim.” diyordu şarkıda. Aynı Efsun gibi. “Sessiz öptüm nefesini. Söyleyemedim.”

Efsunda söyleyememişti yıllarca. Yanındayken sessizce izlemişti hep onu. Tüm şiirleri onaydı tüm gizleri ona. Fark etmeden onun olmuştu. Dinlediği her şarkıda arar olmuştu sesini. Geçmiş değildi o, belki geleceği de değildi ama her yaşadığı gündü. O Efsun’un söyleyemediği gizleri, son dansı, kalbinde hiç kapanmayan boşluğuydu.

Yine içinde birikenlerle yazmak istedi. Zaten geçen açmıştı o defteri ve bir daha ne zaman kapatır bilmiyordu. Dağılmadan kapanır mı onu da bilmiyordu ama babasına dediği gibi zordu bir daha kapanması.

Yavaşça yaşlı gözlerini gezdirdi kara defterde. Tüm haykırışları, gizleri, inadı bu defterdeydi. Yavaşça boş sayfaya geldi ve yine, yeni, yeniden sığındı kelimelerin limanına.

Yılar önce hayatına ansızın girmiş, Efsun fark edemeden kalbinde krallığını kurmuştu. Öyle büyük bir alana sahipti ki içinde, sadece kendine ait kılmıştı kalbini. Ondan sonrada bir daha başkası için atmamış, atamamıştı kalbi.

İlk aşkıydı o Efsun’un. Onun haberi olmadan aklına kazıdığı ilkleri, sığındığı kelimeleriydi.

Sandalyesinde biraz daha oturduktan sonra tekrar döndü yatağına. Gözyaşlarını daha fazla tutamazken yine ıslanmıştı yastığı gözyaşlarıyla. Gözyaşlarının verdiği ağırlıkla uykuya daha fazla direnemeyip kapadı gözlerini.

Ne kadar uyudu bilmiyordu ama kapının tıklatılması ve ardından açılmasıyla uyandı uykusundan. Olduğu yerden kıpırdamazken Mine geldi yanına. Bugün okula gitmemişti. Biraz evde kalıp düşünmek istemişti. Arkadaşları da bu isteğe karşı çıkmazken yalnız bırakmışlardı Efsun’u. Gerçi onlara düşünmek istediğini değil hasta olduğunu söylemişti ama onlar arkadaşlarının hasta olup olmadığını anlayabiliyorlardı.

Mine’yi görmesiyle derslerinin bittiğini anladı Efsun. Muhtemelen şuan saat beş civarıydı. Mine Efsun’a daha da yaklaşıp yatağının kenarına oturdu. Eliyle ateşi var mı diye kontrol ederken “Efsun iyi misin bebeğim?” dedi. Mine’nin yanına oturmasıyla yüzünü kaldırıp arkadaşına baktı.

“İyiyim.” Bu sefer Mine’nin iki eli de Efsun’un yanaklarını bulurken “Biraz kızarmışsın ama sen. İyi olduğuna emin misin? Gerçi ateşin yok ama.”

Efsun arkadaşının bu halini seviyordu. Her zaman bir anne gibi koruyup kollardı arkadaşlarını. En ufak bir hastalıkta iyileştirmek için çaba sarf ederdi. Efsun arkadaşının endişeli çıkan sesine karşın iyi olduğunu göstermek için yatakta doğruldu.

“İyiyim ben Mine. Uyudum ya biraz ondan kızarmışımdır. Sıcak olmuş baksana içeri.” derken odasındaki penceresine adımlayıp araladı. Soğuk hava yüzüne çarparken bir nebze de olsa ferahlamıştı içi.

“Peki, o zaman Ekin dedi ki bugün prova var Efsun’a söyle unutmasın. Derslere gelmedi ama provaya gelsin iyi gelir. Gidecek misin?”

Bugün prova olduğunu az daha unutuyordu Efsun. “Gideceğim.” dedi pencerenin yanından çekilirken.

“Tamam, o zaman ben gideyim sen üstünü giyin.” deyip oturduğu yataktan kalktı. Kapıyı açıp çıkacakken “Şu konu hakkında hiç konuşmadık akşam geldiğinizde konuşalım.” dedi.

Efsun Mine’yi onaylarken o odadan çıkmıştı. Üstünü giyinip saate baktığında provaya yarım saat kaldığını görmesiyle yedek kıyafetleri için hazırladığı çantayı alıp çıktı evden. Dans salonuna girdiğinde ise beş dakika vardı daha provaya. Herkes ısınmaya başlamışken o da Ekin’in yanına geçip ısınmaya başladı. Ekin’in bakışları yanına gelen arkadaşını bulurken nerede kaldın der gibi baktı. Efsun Ekin’in bakışlarına “Geldim işte. Devirme öyle gözlerini.” dedi.

Onlar ısınırken hocada girmişti sınıfa. Herkes dans düzenini alırken hoca aynanın önüne gelerek sınıfı selamladı kısaca.

Hala bu denli büyük bir etkinlikte yer alacağına inanamıyordu Efsun. Özlediği her şey yavaş yavaş hasret gideriyordu sanki Efsunla.

Çok yorucu geçen iki saatin sonunda nefeslerinin kesildiğini hissediyordu Efsun. Yıllardır bu kadar ağır bir programla dans etmemişti ve diğerleri gibi artık nefessiz kalmak üzereydi ki hoca son verdiğini söyledi.

Hocanın son demesiyle birlikte Ekin ile birlikte yere atmışlardı bedenlerini. Yattıkları yerden bir müddet kesik kesik çıkan nefeslerinin düzene girmesi için beklediler. Nefesleri biraz düzene girdikten sonra iki arkadaş yattıkları yerden birbirlerine baktılar ve yerlerinden doğrulup kıyafetlerini değiştirmek için soyunma odasına gitmeye karar verdiler. Fakat prova yaptıkları derslikten çıkmalarıyla koridorda duvara yaslanmış kolları göğsünde bağlı yeri izleyen Görkemle karşılaşmaları bir olmuştu. Ekin “Bu niye burada.” derken “Belki hoca ile görüşecektir.” dedi Efsun’da.

Fısıltıları duyan Görkem ise başını yerden kaldırmış kendisine yaklaşan bedenlere yüzündeki gülümsemeyle selam verdi. “Nasılsınız kızlar?”

Ekin “İyiyiz de sen ne arıyorsun burada?” diye soruyordu. Görkem Ekin’in sorusuna “Sizi bekliyordum.” diye karşılık verdi.

“Neden?” ikisi de aynı anda sormuştu. İkisinin hala ayrılmaz bir ikili olduklarını gören Görkem ise kendini kıkırdamaktan alamadı.

“Belki bir şeyler içeriz diye düşünmüştüm.” dedi sonra gözlerindeki parıltılarla. Çok istekli görünüyordu ve iki kız daha önce Görkem’i bu denli istekli gördüklerine hiç şahit olmamışlardı.

Efsun’un bir yanı deli gibi Görkem’le gitmek isterken Ekin’in pekte gitmek istemeyeceğini düşündü. Eskiden o kadar yakın değillerdi Görkemle sadece birkaç kere Ekin ile buluşmalarına Görkem’i de çağırıp iki arkadaşının birbiriyle tanışmasını istemişti. Bir iki buluşma hariç konuşmamıştı iki arkadaşı da birbiriyle.

“Ben yorgunum ama Efsun isterse siz gidin.” dedi Ekin Efsun’un düşüncelerini doğrular şekilde. Ekin arkadaşını yalnız bırakmak için teklifi kabul etmemişti ama Efsun’un gitmesini istiyordu. Yanında durdukça arkadaşının cesaretleneceğini ve bir şeyleri daha çabuk kabulleneceğini biliyordu. Ne de olsa on senedir arkadaşlardı. Kendinden bile iyi tanıyordu Efsun’u. Efsun sadece olayları geç fark eden yapıya sahipti ve biraz yardım etmekten zarar gelmezdi.

Bu sözler Efsun’u şaşırtmıştı ki gözleri arkadaşını buldu. Efsun’un bakışlarına karşılık ile bir gülüşle karşılarken gözlerini olumlu anlamda kırpıştırdı Ekin. Ama evdeki Mine geldi Efsun’un aklına. Evde kızların gelmesini bekliyordu.

Efsun’un aklına gelen isimle bakışları yere inmişti. “Bende gelemem maalesef. Hem yorgunum hem de önceden yapılmış bir planım vardı. Başka zamana.”

O an teklifinin geri dönmesini beklemeyen Görkem başını olumlu anlamda salarken “Başka zaman o halde.” dedi.

Görkem’in olumlu yanıtından sonra iki kız ayrılmışlardı yanından ve okulda fazla oyalanmadan eve gelmişlerdi ve evde onları karşılayan sofra karşısında deyim yerindeyse gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

Masada çeşit çeşit dip sos bulunurken en sevdikleri cipsler başköşedeydi. Pasta masa ortasında yer alırken Mine’nin enfes kurabiyeleri de yanında duruyordu.

Birbirlerinin hayatlarında önemli bir şey olmaya başlayınca hem dertleşmek hem fikir alışverişi yapmak için bir masa hazırlarlar en demli çayla paylaşırlardı hayatlarında olup bitenleri.

İki kız mutfak kapısında dolu sofraya guruldayan mideleriyle bakarken Mine’nin meşhur salatası da masada yerini aldı. Tam o sırada Mine kapıda montlarını bile çıkarmamış kızları görünce kıkırdamasını tutamamıştı.

Ekin “Vay! Mine bugün o meşhur gecelerimizden yapacağımızı bilmiyordum. Konu ne?” derken Mine ‘Ekin’e söylemedin mi?’ der gibi Efsun’a bakıyordu. Efsun ise montunu çıkarmak için portmantoya yönelirken Mine’de Efsun’un söylemesi gerekeni kendi söylüyordu Ekin’e. Sesinde ise ima vardı.

“Aslında Efsunla evden çıkmadan önce konuşmuştuk, sana söylememiş galiba.” Ekin aydınlanır gibi “Hımm” larken mutfak kapısından giren Efsun’a çevirmişti bakışlarını. “Sen o yüzden Görkem’e planım var dedin.” dedi kelimeleri uzata uzata.

Bu sefer Mine anlamaz bakışlarını ikisi üzerinde gezdirirken Ekin açıkladı durumu. “Prova çıkışında kahve içelim mi diye sordu da Görkem. Efsun’da planım var deyince geçiştirdi sanmıştım. Doğruymuş.”

Tezgâha yaslanmış Ekin’in sözleri bittiğinde Efsun devam etti “Evet, bunları çaylarımızı içerken konuşabiliriz bence.” Sonra dönüp dolaptan çıkardığı kupalara çayları doldurduktan sonra servis yapıp sandalyesine kuruldu.

Bu sırada önüne konan çaydan bir yudum alırken “Anlat bakayım! Sen bugün neden gelmek istemedin okula?” dedi Ekin.

Üç sene boyunca hasta olmadığı takdirde hiçbir derse aksatmadan katılan Efsun’un bugün derslere gelmek istememesi kafasını karıştıran bir şeyler olduğunu gösteriyordu ve arkadaşının hasta olmadığını bilecek kadar da tanıyordu. Ki Ekin’in attığı yemi yutmuş tıpış tıpış dans provalarına gitmişti Efsun.

Yaşadığı farkındalıkla Efsun’un gözleri büyürken Ekin kaşlarını “Benden kaçamazsın.” der gibi kaldırmış ve yüzündeki sırıtışla gözlerini devirmişti.

“Bazen on senedir arkadaş olduğumuzu unutuyorsun Efsun. Ben senin ne zaman hasta olup ne zaman moralinin bozuk olduğunu bilirim. Dans dediğimizde nasıl da hiç hastalığın kalmadı ortada öyle.” derken Ekin, Mine’den bir kahkaha kazanmıştı Efsun.

“Gülmeyin ya! Aklım karışık sadece.” Efsun cümlesini bitirirken bakışlarını elinde tuttuğu kupaya dikmişti. Onun mahzunlaştığını gören arkadaşları ise gülmelerine son vermişlerdi.

“Neden karışıksın bakayım?” Ekin’in bu sözü laftaydı sadece. Biliyordu iki arkadaşta Efsun’u karıştıran durumu ama anlatıp kendi hissettiklerini duymak istiyorlardı Efsun’dan.

“Mert’in dediklerine mi takıldın dü?.” diye devam etti Mine mahcup bir sesle. Bu kıza sevgilisinin yaptıklarından ve dediklerinden sorumlu olmadığını anlatamıyorlardı ve yine kendini sorumlu tutuyordu.

“O da var ama daha çok karşılaştığımızdan beri Görkem’in bakışlarında aklım. Eh, Mert’in dedikleriyle de aklım biraz daha karışmadı değil.”

“Ne var Görkem’in bakışlarında?” derken Mine sorgulayıcı gözlerle bakıyordu arkadaşına. Dans provalarında olmadığı ve sadece bir kere kafede karşılaştıkları için Görkem’i gözlemleme fırsatı bulmamıştı çok fazla.

Ekin elindeki bardaktan bir yudum alırken düşünceli bir sesle konuştu “Aslında bende fark ettim bu sefer ki Görkem bir garip.” sorgulayıcı bakışları bu sefer Efsun atarken Ekin devam etti sözlerine “Sana bakarken daha yoğun bakıyor gibi.”

“Geçen gün buluştuk biliyor musunuz?” Efsun’un ani itirafıyla ikisi de elindeki bardakları masaya koyarken Efsun’dan bir açıklama bekliyorlardı.

“Geçen ki provada senin işin vardı, bende eve tek dönecektim.” Efsun’un dediklerini küçük bir mırıltıyla onayladı Ekin.

“İşte o gün yine beklemiş beni. Kampüste yürürken arkamdan seslendi.”

“Yani bugünkü ilk değildi.” elindeki bardaktan kısa bir yudum aldı Efsun. “İşte o gün kampüsün köşesindeki kafede oturduk biraz. Konservatuara benden aldığı cesaretle başladığını anlattı.” İkisinin de kaşları ‘Öyle mi?’ der gibi havalandı bu sefer. “Lisede bana piyano çalarken de öğretirken de piyanoyu bırakmamasını söylerdim hep.”

Gözü geçmişin verdiği hasretle uzakları dalmıştı bir müddet. Sonra devam etti konuşmasına.

“İşte ondan sonra üniversite sınavını kazanamayınca ailesiyle konuşmuş ve konservatuara başlamış. Daha sonra dans ettiğimden açıldı konu ve bana…” söylediği sözler aklında yankılanırken yeniden kalbinin heyecanlanmasına engel olamamıştı Efsun. Anlatırken bile deli gibi atıyordu. “keşke notalarımla dans ettiğini daha önceden görseydim.” dedi.

İkisi de oturdukları sandalyelerden dikleşirken Mine’nin yediği kurabiye boğazında kalmış öksürüyordu. Hemen kalkıp ona bir bardak su doldurup uzattı Efsun.

“Ah teşekkür ederim. Az daha boğuluyordum.” derken sandalyesine geri oturmuş bir parmağıyla Mine’yi gösterirken konuştu “İşte bende tam olarak öyle oldum. Evet, bana hep iltifat ederdi lisedeyken de ama bu şekilde değil.”

Bu sefer Ekin “Yani evet Görkem diğerlerine davrandığından daha farklı davranırdı hep sana ama hiç sana bu kadar flörtöz iltifat cümleleri kurmadığına eminim” dedi Efsun’u tasdikleyici şekilde.

Gözleriyle ‘Değil mi?’ diye sorarken başıyla onayladı onu arkadaşı.

“Daha bitmedi o gün duyduğum sözlerle az daha bayılacaktım. Mert’e dediği gibi bana o kadar şey söyleyerek güzel dans ettiğimi söylemedi ama öyle bakarken bugün dans ederken çok güzel görünüyordun dedi ki elim ayağıma dolaştı.” Görkem’in dedikleri aklına gelirken yine utanmıştı Efsun. O karşısında bu konuşmaları yaparken onun dediklerini duyup aşırı tepki vermemek için zor tutmuştu kendini.

“Gördüğümden beri kalbimdeki boşlukların yerine yenileri ekleniyor. Üstelik bu seferkiler daha büyük. Kapadığım her yaraya yenileri ekleniyor. Sevilmeden sevmeye alışmıştım ama ansızın karşıma çıkması üstelik bu seferki bakışları daha çok yaralıyor beni. Beni benim onu sevdiğim gibi sevmediğini biliyorum ama bana attığı bakışlar her seferinde daha derinime iniyor.”

Başını kucağındaki ellere indirdi. Hala hislerine karşılık alabileceğine ihtimal vermiyordu. Bir müddet öyle kaldıktan sonra sırtında hissettiği elle birlikte elin sahibine çevirdi başını Efsun. Mine sımsıcak gülümsemesiyle bakıyordu ona.

En son onun Mertle olan ilişkilerini konuşmuşlardı bu masada. O zaman aynı Efsun’da bu şekilde sıvazlamıştı onun sırtını. Tek fark vardı o zaman onları Mine’yi inandıramasalar da Mert’in Mine’den deli gibi hoşlandığının farkındalardı. Yani onların durumunda her şey açıktı bir tek Mine’nin ikna olması gerekiyordu. Efsun’un durumunda ise işler hep karışıktı.

Mine elini Efsun’un sırtından çekip yerinde doğruldu. “Bilmiyorum Efsun bu dans iltifatı olabilir gibi ama benim notalarımla dans etmeni görmek isterdim demek.” küçük bir es verdi “Belki kendi bölümlerinde söylenen bir şeydir ama… Bilmiyorum. Garip.”

“Öyle.” Efsun masada duran pastadan bir dilim kesip tabağına alırken. “Dün de gördüm. Dersten sonra. Dans etmek için prova salonuna gidiyordum. Koridorda yankılanan piyano sesini duydum. Belki Görkem’dir diye piyanonun sesini takip ettim.”

Utana sıkıla söylediği cümlemin sonunda Ekin’den delici bakışlarla kendini doğramasını bekliyordu Efsun ama onun yerine sadece bakıyordu Efsun’a. Eskiden olsa Efsun’un yaptıklarının kendi canını yaktığı için delici bakışlarına maruz kalıyordu. Bu sefer farklı düşünüyordu Ekin bunu arkadaşına da söylemişti ama Ekin’in bu denli değişikliği garip geliyordu ona. Bu bakışlar karşısında şaşırırken devam etti sözlerine.

“Neyse. Piyanoda Görkem’i görmemle gittim karşısına oturdum. O görmedi beni tabi gözleri kapalıydı. Onu o şekilde görünce dayanamadım gittim oturdum beni görebileceği yere. Eski günlerdeki gibi piyanoyu sadece bana çalsın istedim. Sadece ben duyayım sadece ben göreyim istedim. O kadar güzel duruyordu ki batmaya yakın güneşin ufukta bıraktığı son parıldamaları gibiydi. O istiridye içindeki inciydi ve ben onu kabuğundan ayırıp tüm dünyayla paylaşmış gibi hissettim.” Gözleri dolarken onları geri gönderdi Efsun. Şuan ağlamak istemiyordu.

"Gözlerini açtığında beni gördü karşısında önce şaşırdı sonra yanıma adımladı. Ben hiç istifimi bozmadan duruyordum. Seninle sabah yaptığımız konuşma geldi aklıma Ekin. Kaçmak istemiyorum artık bu yüzden. Söyleyemesem de belki hislerimi hissettirebilirim. O yüzden bende kalkmadım o yanıma gelirken.

Sonra yanıma oturdu çaldığı kendi bestesiymiş. Bestelerini kimseye çalıyormuş dedesi haricinde. Bir de en son lisedeyken bana çalmıştı ilk bestesini sonra yine kendi bestesini daha kimseye çalmadan ben dinlemişim."

Mine "Neden çalmamış ki başkalarına?" diye sordu.

"Bende aynı soruyu sordum önce geçiştirdi beni. Sonra tekrar sorunca zamanı değil dedi. Ne zaman zamanı olabilir ki?" Yine dünkü diyaloğu hatırladığında sinirlendi Efsun. Aslında sinirlenecek bir diyalog yoktu ortada. İnsanlar söylemek istediklerini söyler, söylemek istemediklerini söylemezdi. Ama Efsun Görkem’e ait her bilgiyi bilmek istiyordu ve geçiştirilmek hoşuna gitmiyordu. Sinirle önünde duran pastadan koca bir dilim aldı. Pasta bittikten sonra ise yine sinirle konuştu.

"Hayır, neden dinlemediğini söylemek istemiyorsan söylemek istemiyorum de. Neden geçiştirmek için bir şeyler söylüyorsun ki? Sonra ben kafamda binlerce senaryo kuruyorum."

Ekin ve Mine Efsun’un söylenmesine kıkırdarken Efsun’un sinirli bakışlarından onlarda almıştı payını. Gözlerinde ki ateşi görünce ikisi de ağzına fermuar çekiyormuş gibi yapıp kapattılar. Efsun bu sefer onların bu hallerine kıkırdarken tabağındaki pastayı bırakıp cipslerden yemeye başladı.

Bir müddet sessizlik olup önlerindekileri yerken Mine'de çayları tazelemişti.

"Tamam, lisedeyken çalmamış başkalarına anlarım. Şimdi konservatuarda, çalmaması için bir sebep bulamıyorum." dedi sonunda sessizliği bozarak.

"Belki de daha tam cesareti yoktur diğerleriyle paylaşmak için olamaz mı?" diye fikir yürüttü Ekin'de.

"Olabilir tabi ki… Aman ne bileyim işte öyle." dedi Efsun sıkıntılı bir nefes verirken. Sonra Ekin’e döndü “Sen neden bugün Görkem’in sorusuna öyle cevap verdin. Aslında şaşırdım biraz. Malum sen Görkem’i pek sevmezsin. Yine eskisi gibi laf dalaşına girersiniz zannetmiştim.”

“Aslında hala kızgınım ona seni üzdüğü için. Ama bu sefer bana da biraz farklı geliyor. Hem biliyorsun farklı gelmese bile artık içinde utmanı istemiyorum. Bir şeyleri söylemen gerek.”

Ekin’in cümlesine Efsun sessizleşirken “Nasıl yani?” diye sordu mine. Efsun farkındaydı aslında bakışlarının ama yine kuruyorum, görmek istediğim gibi görüyorum diye düşünüyordu hep. Yine kendi kuruntusuyla umutlanıyordu o her zamanki gibi ona göre.

Ekin önündeki tabağı biraz ileriye itip kollarını masaya dayadı. “Şöyle ki. Hani demiştim ya sana tüm parça boyunca seni izledi diye. Parça biterken gözlerinden bir damla yaş döküldü.” duyduğu cümleyle Efsun’un ağzı şaşkınlıkla açılırken Mine’nin de Efsun’dan kalır bir yanı yoktu.

“Parça biter bitmez sildi gözündeki yaşı ama ben gördüm işte. Neden ağladı bilmiyorum ama bu pek güzel bir şey izlediği için değil de seni izlediği içindi bence. Bu yüzden aslında ben gelmeyeyim siz gidin dedim. Bu sefer seni üzmeyecek Efsun. Yani ben şimdilik öyle inanıyorum.”

Duyduklarıyla şaşkınlığı iyice artmıştı ve galiba gerçekten bu sefer hislerim karşılıklı diye düşünmekten, yine umutlanmaktan kendini alamadı Efsun. Hem biliyordu arkadaşı üzmek istemezdi canından çok sevdiğini.

Derin bir nefes aldı Ekin. “Yani demem o ki, belki sana hislerini açmak hala zor gelebilir ve ben seni tanıyorum bunca şeyden sonra birden söyleyemezsin ama hissettirmeye devam et. Kaçırma gözlerini ondan, uzaklaşma bu sefer, kaçma. Bu sefer ne olurdu deme. Yaşa istediğin gibi duygularını. Belki cesaretlenirsin en sonunda.”

Ekin’in eli Efsun’un elini buldu. Gözlerini gözlerine dikmiş en sıcak bakışını yolluyordu arkadaşına. Üzülmesini istemezdi arkadaşının Ekin. Bunu çok iyi biliyordu Efsun. En güzelini, en iyisini isterlerdi hep birbirleri için. O Efsun’a bir şeyler diyorsa mutlaka yapardı. Hem Efsun’da istiyordu bir şeyleri söylemek, hissettirmek. Çok zordu tek başına yaşamak. Evet, alışmıştı bu duruma. Tek taraflı aşkına alışmıştı ama artık fazla geliyordu bu hisler.

Belki hala görmüyor olsaydı zor gelmezdi bu kadar. Ama şimdi neredeyse her gün karşılaşıyorlardı, her gün birbirlerini görmek zorunda kalıyorlardı. Bu yüzden ağır gelmeye başlamıştı. Her şey çok ağırdı yüreğine. Yüreği daha fazla taşıyamıyordu artık.

“Eğer Ekin diyorsa bence de denemelisin Efsun. Hem karşılıksız şeyler çok fazla soru getirir. Çok fazla soru çok fazla aklını karıştırır. Denemekten zarar geleceğini düşünmüyorum. Hem sonunda hislerine karşılık alabilirsin belki. Karşılık alamazsan da seni, senin onu sevdiğin gibi sevmediğinden emin oluruz. Böylelikle aklındaki sorularda son bulur.” dedi Mine yüzünde Efsun’a cesaret vermek için yerleştirdiği gülümsemesi varken.

Sadece “Haklısınız.” diyebildi Efsun arkadaşlarının sözlerine. Çünkü gerçekten haklılardı. Bir şeyleri öğrenmesi gerekiyordu artık.

“Tamam deneyeceğim. Artık kaçmayacağım. Ne istersem o şekilde davranacağım. Lisedeki gibi davranışlarımı yanlış algılar diye de düşünmeyeceğim. Nasıl istiyorsam öyle bundan sonra.” derken kendi kendine yükselmişti Efsun. Bu sayede cümlesinin sonuna doğru sesi de yüksek çıkarken sandalyesinde dikleşmişti.

Ekin ve Mine arkadaşlarının bu hallerine bir kahkaha atarken o da tutamamış kendini bir kahkaha da o patlatmıştım.

“Bence biz çay içmedik.” dedi Ekin “Çay içsek bu kız bu kadar gaza gelemezdi.” diye devam etti sonuna doğru attığı kahkahasıyla.

Kıkırtısıyla karşılık verdi Efsun arkadaşının sözlerine. Yüzü biraz daha durgun bir hal alırken konuştu.

“Yoruldum. Çok yoruldum hem de. Artık ne olacaksa olsun.”

Artık ne olacaksa olması gerekiyordu yoksa Efsun yine kendimi yiyip bitirecekti.

Loading...
0%