@ravzanur_
|
Türkler tarih boyunca savaşçı kimliğiyle ön plana çıkmış bir millettir. *** Duyduğum silah sesiyle hemen yanımdaki kayanın arkasına saklandım silah sesi yakından geliyordu. Benim ise sadece tek bir tabancam ve bir bıçağım vardı elimde taşıdığım silahımın bana hiçbir faydası yoktu. Silah sesleri fazlaydı ve art ardaydı bir çatışma vardı kaç kişilerdi ve kimlerle çatışıyorlardı bilmiyorum ama ben tektim. Gecenin bir yarısı dağda tektim ve mühimmatım yoktu bunu duyan biri deli olduğumu söyleyebilirdi. Öyleydi ki zaten deli diyen çoktu lakaplarımdan biriydi. Deli yürek. Sınır dışındaydım yani timimle beraber gelmiştik kod adı ölüm olan bir teröristi almaya ama maalesef alamamıştık. Ve bu mümkün değildi bir göreve gidildiyse başarılmadan dönülemezdi timim ile tuzağa düşmüştüm ve yaralı vardı. Sınır dışına helikopter indirmek çok riskliydi ve yaralımız olduğundan indirmiştik ama ben timimi o helikoptere bindirip kendim binmemiştim. Hem yaralımızın intikamını alacak hem de o kod adı ölüm olan şerefsizi yakalayacaktım. Ben Yüzbaşı Umay Ülgen. Namı diğer deli komutan ya da ölüm makinesi. Veya deli yürek. Birçok lakabım vardı ama bunlar en sık kullanılanlardı. Albayın dediği gibi bir tımarhane kaçkını da olabilirdim. Silah seslerini kuzey doğu tarafından geliyordu etrafımı kontrol ederek karanlığa karışarak seslere doğru ilerledim. Patlayan silahları gördüğümde yanımdaki kayanın dibine iyice sindim. Benim olduğum taraftan tam karşıma ateş ediliyordu ve tam karşıdan da bu tarafa. Karşıdan gelen atışlar fazlası ile profosyoneldi bu demek oluyordu ben tam olarak teröristlerin arkasında duruyordum. Karşı taraftakilerin Türk askeri olduğunu biliyordum bu kadar profosyonel sadece Türk askeri olabilirdi. Ama anlaşılan zor durumdaydılar mühimmatları bitiyor olmalıydı. Etrafımı kontrol ederek ilerlemeye başladım ve hemen önümde yerde uzanmış ateş eden teröristleri gördüm. Yanılmamıştım yine iki kişilerdi ve yan yanalardı silahımı kenara koyduğumda bıçağımı çıkardım bu işi sessiz halledecektim. Sessiz adımlarla onlara ilerledim birinin sırtına oturup boğazını kestim. Diğerinin ne olduğunu anlamasına izin vermeden saliselik bir hızla şah damarına bıçağı sapladım. Elime kan bulaştığında umursamadım. Silahımı alıp etrafımı kontrol ederek ilerlemeye devam ettim arkamda duyduğum adım sesiyle hemen arkama döndüm ve ayakta duran teröristin beni vurmasına fırsat vermeden bıçağı alnın ortasına fırlattım. O yere yığıldığında arkamdaki teröriste döndüm ve kolunu kırdığımda silahı yanımıza düştü boynunu kırdığımda ise o ölerek yere düştü. Onun silahını alarak ilerlemeye devam ettim şu an bir terörist grubunun içindeydim. Kayaya yaslanmış şarjörünü değiştiren teröristi gördüğümde alnın ortasından vurdum kaç kişilerdi bilmiyorum ama otuz kişilik bir grup olduklarını düşünüyordum. Eğer aradığım şerefsiz bu grubun içerisindeyse otuz kişilerdi çünkü biz timimle savaştığımızda atmış kişilik büyük bir gruptu. Yarısını temizlemiştik ve bir işe başladıysan yarım bırakmak olmazdı. Önümdeki iki teröristi de temizlediğimde silah sesleri azalıyordu hızlı olmam gerekiyordu çünkü karşıdaki timin mühimmatları gerçekten bitmek üzereydi. Arkamdaki teröristi vurduğumda yanımdan geçen kuşundan santimlerle kurtuldum ve diğer teröristi de öldürdüm. Biraz ilerlediğimde kayanın arkasına saklanmış olan kod adı ölüm olan o şerefsizi gördüm. Gösterecektim kim ölümdü elindeki telsizle konuştuğunda hemen arkasındaki kayaya saklanmıştım. “Albay özledin mi beni?” Güldüğünde sinirlerim tavandı telsizden karşılık geldi. Albay mı vardı karşıda? “Çok özledim gel de hasret giderelim şerefini siktiğim.” Kalın ve tok bir erkek sesiydi bu konuşan albay değildi ölüm kod adlı terörist güldüğünde sinir seviyem başka bir boyuta ulaşmıştı. “Yüzbaşı ayıp oluyor ben size ne kadar kibar davranıyorum bir de Türkler misafirperverdir derler.” Evet misafirperverdik ve kendisini en güzel şekilde ağırlayacaktım. Yanındaki iki teröristi öldürdüğümde başını bu tarafa çevirdi ve açık hedef halinde kayanın üzerinde dikilen beni gördü. “Misafirperveriz ve seni en güzel şekilde ağırlayacağım.” Gözlerindeki korkuyu gördüğümde sırıttım silahına uzanan elini vurdum mehmetçiğimize bu eliyle mi kurşun sıkmıştı? Artık yoktu. Acıyla inlerken hemen yanına ilerleyip yakasından kavradığımda kar maskemi indirdim ve gözlerindeki korkunun artışını gördüm. “Sen.” diğer eli belindeki bıçağa giderken o elini de vurdum. “Ben ya. Hatırladın mı? Şimdi o köpeklerine söyle ateşi kessinler yoksa ben seni keserim sonra da onları.” Bunu yapardım ve bu şerefsiz bunu biliyordu elindeki telsizi yere atıp konuştu. “Buradan sağ çıkamazsın.” Güldüm aşağılayıcı bir şekilde. “Ben dibine kadar girdim ve senin ruhun duymadı buradan mı çıkamayacağım.” Sırtını bana doğru çevirdiğimde onu da önüme katıp açık hedef halinde dağdan aşağıya inmeye başladım. Aşağıda bir patika vardı ve bizim askerimizi orada tuzağa düşürmüştü soysuz. Elimdeki keleşi omzuma astım ve belimdeki tabancayı şakağında dayadım ve gür sesimle bağırarak dağdan inmeye devam ettim. “Ele başınız elimde ateşi kesip teslim olmazsanız önce onu sonra sizi gebertirim.” Karşıdan ateş kesildiğinde beni görmenin şaşkınlığını yaşıyorlardı büyük ihtimalle. Yan tarafımda yerde uzanan teröristin silahı bana döndüğünde silahı ona çevirdim ve vurdum. Diğer taraftan gelen kurşuna karşı ensesinden kavradığım köpeği siper olarak kullandım kolundan yara aldığında arkasından çıkıp ateş eden teröristi vurdum. Şerefsiz kolundan aldığı yarayla inlerken ensesinden daha sıkı kavrayıp itikleyerek aşağıya inmeye devam ettik ölmezdi ve ölmediği sürece asıl acıyı ona ben çektirecektim. “Tekrar söylüyorum teslim olmayanı gebertirim ama önce bu elimdeki şerefsiz ölür.” Gür çıkan sesime karşılık silah sesleri kesilmişti ama bu soysuzun sesi çok çıkıyordu. “Onu dinlemeyin hepsini öldürün ateşi kesmeyin!” “Kes lan sesini.” İnlediğinde susmak zorunda kalmıştı dağdan inip patikaya ulaştığımızda teröristler arka tarafımda kalıyordu. Arkamı döndüğümde silahı şerefsizin şakağına daha da bastırdım ve tekrar gür sesimle konuştum. “Bu son uyarım eğer beş saniye içinde teslim olmazsanız önce bunu sonra sizi öldürürüm. Teslim olun hemen.” İlk iki saniye bir hareketlilik olmadı ama üçüncü saniyede tüm şerefsizler ortaya çıkarak ellerini başında birleştirerek dağdan inmeye başladılar. “Teslim olmayın öldürün onları mühimmatları yok teslim olmayın.” Silahı elindeki yaraya bastırdığımda inleyerek sustu. “Kes sesini bu son uyarım.” Dağdan inen teröristler on kişiydi hepsi karşımızda durduğunda konuştum. “Dizlerinizin üzerine çökün ve hareket etmeyin nefes bile alan olursa sıkarım kafasına.” Arkadan durduğum seslerin bizden olduğunu bildiğimden arkama bakmadım. Ensesinden kavradığım köpeği yere fırlattığımda acıyla inledi ve ben silahımı hepsinin üzerine doğrulttum. Yanımda hissettiğim hareketlilikle başımı yanıma çevirdim ve timin arkada teröristlere silahlarını doğrultmuş olduklarını gördüm. Silahımı indirdiğimde yanımda duranın omzuna baktığımda albay olduğunu gördüm ve asker selamına durdum. “Rahat.” Dediğinde asker selamını bozdum şaşkın gözleri koluma kaydığında pençe timinin simgesini gördü. “Pençe timinden misin?” Diye sorduğunda başımla onayladım. “Evet komutanım.” Göğsünde yazan soyadı Gültekin’di namını duyduğum bir komutandı. Cahit Gültekin. Cahit Albay. “Ne işin var burada tek misin?” Başımla tekrar onu onayladığımda gözlerindeki şaşkınlık daha da arttı. “Tekim ve bu teröristi yakalamak için buradayım komutanım.” Dudakları aralandığında benim açımdan fazla abartılacak bir olay değildi her türlü deliliği bekliyordum kendimden ama herkes için benim kadar normal bir olay değildi. “Gecenin bir yarısı sınır dışında tek başına bir teröristin peşine mi düştün?” Bakışlarım Albayın yanında duran askere çevirdiğimde ayı rütbede olduğumuzu gördüm heybetliydi yüzündeki kar maskesini indirmişti. Uzun boyu nedeniyle başımı kaldırmak zorunda kalmıştım. Yeşil rengi gözlerinde şaşkınlık vardı ona dönerek cevap verdim. “Evet.” Şaşkınlığı daha da arttığında duyduğum sesle tekrar albaya döndüm. “Deli olduğunu söylemişlerdi ama bu kadarını tahmin etmemiştim.” Kimse etmemişti edemezdi zaten ben bile edemiyordum her an her şeyi yapabilirdim. Bakışlarımı yüzbaşıya çevirdiğimde göğsündeki soy isminden onun da kim olduğunu duymuştum. Göktürk yazıyordu. Göktürk komutan. Ve omzundaki simge. Kartal timinin komutanıydı. Kartal timi de namını duyurmuş bir timdi pençe yani bizim timden sonra en iyi timdi. “Timin neden yanında değil?” Sorduğu soruyla bakışlarımı omzundaki simgeden ona çevirdim. “Yaralı vardı timi gönderdim ve ben burada kaldım ama bunları sonra konuşmalıyız çünkü güvenli değil burası.” Bir gülme sesi duyduğumda bunun o soysuza ait olduğunu gördüm. “Bir taşla kaç kuş ya? Hem albay hem de pençe timinin komutanı vay be. Siz buradan sağ çıkamayacaksınız planımın olmadığını sanmanız sizin aptal olduğunu gösterir.” Silahımı ona doğrultup tam dibine sıktım toprağa. “Ya sen sesini kesersin ya da ben senin nefesini keserim.” Bir planı elbette vardı ve bunu tahmin ediyordum ki etmeme kalmadan bir silah sesi duyuldu. O şerefsizi alıp bir kayanın arkasına saklandım bir teröristi korumak canımı sıkıyordu ama bize lazımdı. Güldüğünde kafasına gerçekten sıkacaktım. “Komutan biz seni misafir edelim dedik nasıl beğendin mi?” Kolundaki yarayı sıktığımda acıyla haykırdı köpeklerini üzerimize salmıştı ve kalabalıklardı. Ama şöyle bir sorun vardı kafayı çıkaramıyorduk yanımda hareketlilik hissettiğimde gelenin Göktürk komutan olduğunu gördüm adını öğrenme işini sonraya bırakacaktım. Onun bir şey söylemesin izin vermeden konuştum. “Bu şerefsize sahip çık lazım bize.” Tam ayaklanacakken kolumdan tutup kendine çekmesi ile yere oturdum şerefsiz aramızda sıkışmıştı yakınlığımız nedeniyle. “Deli olduğunu anlayabiliyorum ama saçmalama nereye gidiyorsun kafanı çıkarda vursunlar seni.” Yeşil gözleri kısıldığında benim de gözlerim kısıldı. “Tek başıma neler yapabileceğimin farkındasın yüzbaşı arkadan saldıracağım çünkü bu geri zekalılar arklarını kontrol etmezler.” Tekrar ayaklandığımda kafamı kaldıramadan tekrar kolumdan çekti ve ben tekrar oturmak zorunda kaldım. “Mükemmel fikir tek eksiğin yanlış yapman!” İğneleyici bir şekilde söylediği şeyle kaşlarım çatıldı kendi çok mu biliyordu? “Çok biliyorsun değil mi sen? Bırakır mısın artık kolumu farkındaysan zor durumdayız.” Aynı iğneleyici şekilde karşılık verdiğimde kaşları çatıldı ve beni kendine daha da çekti. Tam sinirlenecektim ki kulağımın dibinden geçen kurşunla beni koruduğunu anladım ama yakınlığımız sinirlenmem için yeterli bir sebepti. “Diyene bak önce sen arkanı kontrol etmeyi öğren.” Tam sinirle yükselecektim ki aramızda sıkışan şerefsizin keyifli sesi ile ateş saçan bakışlarım ona döndü. “Vay ne romantik bir an yakışırsınız aslında ha iki deli yüzbaşı mükemmel uyum. Ama maalesef aşk yaşayamadan öleceksiniz çünkü adamlar çok fazla.” “Kes lan sesini.” Benim cevap vermem fırsat tanımadan cevap vermiş ve yeşil gözleri bana dönmüştü. “Adamlar fazla fark edilirsen ipini çekerler tek gidemezsin ben de geleceğim.” Bal gibide giderdim ondan emir mi alacaktım? Daha neler. “Senden emir almıyorum ve tek gideceğim en azından tek bir şehit olur otur oturduğun yerde.” Sinirle bana yükselecekti ki duyduğumuz sesle yükselemedi. “Adamı bize verin ve teslim olun!” İkimiz de güldüğümüzde aklımızdan aynı şey geçiyordu onlara teslim olacağımıza inanıyorlar mıydı? Komikti biz esir olacağımıza kafamıza sıkmak için cebimizde bir kurşun taşıyorduk ne sanıyorlardı? Gülümseyerek Göktürk komutana döndüm. “Eğer deliliğime yetişemezsen söyle.” Bu birlikte gideceğimiz anlamına geliyordu güldüğünde gamzesi olduğunu fark ettim. “Yüzbaşı senin olduğun kadar bizim de var bir namımız.” Yakasındaki telsize konuştu. “Emir tek parça halinde buraya gel ve bu sülalesini siktiğim herifin yanında dur.” Tekrar bana döndüğünde hala kolumdan tutuyordu ve hala çok yakındık. “Biraz daha kolumu bırakmazsan gerçekten bana aşık olduğunu düşüneceğim.” Diyerek dalga geçtim ve kolumu bıraktığında geri çekildim o ise sırıttı. “Aklı başında olan kadınlar ilgimi çekiyor kusura bakma.” Sırıttığımda buna memnun olmuştum zira kimsenin ilgisini çekmek gibi şeylerle uğraşamazdım. Askerlerden biri yanımıza geldiğinde Emir dediği adam bu olmalıydı. Göktürk komutan Emir’e döndü ve konuştu. “Şu soysuz köpeğe sahip çık ve sağlam kal.” Emir başıyla onu onayladığında bana döndü ve başıyla işaret verdi. Dibine sindiğimiz kayanın etrafını dolaştığımızda kurşunlardan kafamızı kaldıramıyorduk ve mühimmatımız yoktu. “Yüzbaşı sakın bir delilik yapma.” Albayın sesini duyduğumuzda bakışlarımız birbirini buldu. “Sana izin çıkmadı yüzbaşı.” Dediğimde telsizden tekrar albayın sesini duyduk. “Yüzbaşı bu bir emirdir bir delilik yapma.” Sırıtarak bana döndü ve konuştu. “Yara almayacak kadar profosyonel bir asker olduğunu düşünüyorum.” Sırıtışı alaycıydı ben pençe timinin komutanıydım namımı duymamış gibi benimle dalga mı geçiyordu? İkimiz de birbirimizi sevmemiştik ama bu benimle dalga geçebileceği anlamına gelmiyordu. Sağlam bir ders verecektim ona. Göz devirerek önüme döndüm karşımızdaki dağa doğru ilerliyorlardı arkadan dolaşmak zordu ama biz ne derdik. Zoru hallederiz imkansız zaman alır. Çöktüğüm yerden ayaklanacaktım ki silah seslerinin hızlanması ve artması ile durdum. Adamı bize verin diyen teröristin sesini duydum. “Ne oluyor?!” Ve onun sesinden sonra duyduğum sesle fena bir hesap kesecektim. “Pençe timi geldi bebeğim özlediniz mi bizi?” Oğuz’un sesiydi bunları göndermemiş miydim ben ne işleri vardı burada? Bir dakika içerisinde teröristlerin tarafından silah sesi kesildi. İşte bu kadardı pençe timinin kalabalık bir terörist grubunu temizlemesi en fazla bir dakika alıyordu. Bu yüzden namı çok büyüktü en iyi tim pençe timiydi. Dağdan salına salına inen bizimkileri gördüğümde saklandığım yerden çıktım. Patikada karşı karşıya geldiğimizde kartal timi de saklandıkları yerden çıkıyorlardı. Pençe timindeki eksik kişi Atakan’dı o da yaralıydı ve büyük ihtimalle ameliyattaydı. “Ben sizi göndermedim mi lan ne işiniz var burada?” “Sizi burada bırakamazdık komutanım.” Sert bakışlarım sesin sahibi olan Sare’ye döndü timde en aklı başında olan oydu ama artık o da son ümitleri tüketmişti. Bu delilerle sonra ilgilenecektim arkamı döndüğümde benim timim bir adım arkamdaydı. Karşımda albay vardı onun bir adım arkasında ise tuttukları şerefsiz ile kartal timi. Albay konuştuğunda bakışlarım ona döndü. “Pençe timi mi?” Başımla onu onayladığımda hepsi ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yüzbaşı Göktürk’ün sesini duyduğumda bakışlarım yeşil gözlerine döndü iki dakika önce benimle dalga geçiyordu. Şimdi dudakları aralanmıştı işte adamı bu hale getirirlerdi kimle dalga geçtiğini umarım anlamıştı. “Burası güvenli değil bunları güvenli bir alan bulduğumuzda konuşalım.” Arkadan ona cevap veren Uraz’ın sesini duydum. “Alanın güvenliğini sağladık komutanım.” Albay yüzbaşı Göktürk’e dönüp konuştu. “Burada dinlenelim.” “Emredersiniz komutanım.” Kartal timi ve albay kayalara oturmuş dinlenirken pençe timi olarak içtimada gibi sırada durmuş etrafı gözetliyorduk. “Şu olayı baştan anlatın ne oluyor.” Albayın söylediği ile bir adım öne çıktım ve konuştum. “Biz bu teröristi almak için göreve çıktık ama tuzağa düştük tuzağı atlattık bu herifin olduğu grubun yarısını temizledik. Ama mühimmatımız bitti ve yaralımız vardı sınır dışına helikopter indirdik timi gönderdim ama ben burada kaldım. Şimdi ise geri gelmişler.” Son cümlemi söylerken bakışlarım timin üzerinde gezindi ben onları göndermiş ve geri gelmemelerini emretmiştim emre itaatsizlik ediyorlardı kesecektim hesaplarını. Ama şu an değildi. “Siz gerçekten delisiniz. Ya sen komutan sınır dışında mühimmat olmadan tek başına ne işin var mantıklı bir yanı var mı bu yaptığının?” Yoktu zaten mantığımı kullanarak yapmamıştım mantığın yetmediği yerde delilik devreye girerdi. Pençe timi hiçbir görevden başarısız dönmezdi bunun üzerine kalmıştım ve bu şerefsiz daha fazla can yakmasın diye. “Mantıklı bir yanı yok komutanım pençe timi hiçbir görevden başarısız dönmez ve eğer bu görev başarısız olsaydı bu terörist eylem yapacaktı. Buna izin veremezdim.” Albay şaşkınlıkla bana bakıyordu daha doğrusu bize. “Deli gördüm hatta bunlarda deli ama sizin kadarını görmedim.” Bunlar derken kartal timini göstermişti evet onların da deli olduğunu duymuştum. “Siz Diyarbakır’da görev yapıyordunuz değil mi?” Biz Diyarbakır’da onlar ise Ankara’da görev yapıyordu biliyordum. “Evet komutanım.” Verdiğim cevapla başını salladı albay yan taraftan Sare’nin sesini duydum. “Komutanım Ali albay bizim için helikopter indirmeyeceğini söyledi ´Madem emir dinlemeyip gidiyorsunuz o zaman kendiniz geri dönersiniz´ dedi.” Ardından Göktuğ’un sesini duydum. “Tayin istedik komutanım ve aldık.” Bakışlarım hızla ona döndüğünde albayın yanımızda olması şu an umrumda değildi. Kendi kafalarına göre iş yapıyorlardı kimden izin almışlardı? “Kim izin verdi size?” Sert sesimle hepsi yutkundu Uraz cevap verdi rahat bir sesle. “Siz.” Bakışlarım ona döndüğünde bir açıklama bekliyordum ben onlara tayin alın mı demiştim? Benim niye haberim yoktu. “Ali albay emekli olacak yeni gelen albayla işler çok zor olacak bu yüzden bu görevden sonra tayin almayı düşünüyorum dediniz.” Evet Ali albay emekli olacaktı ve yeni gelen albay bizi çok zorlayacaktı tayin almayı düşünüştüm ama alacağım dememiştim. “Siz de buna dayanarak gidip tayin mi aldınız?” Sinir seviyemin gerçekten sonuna geliyordum. “Siz zaten dilekçenizi hazırlamışsınız komutanım biz de hazırlayıp verdik.” Bakışlarım Oğuz’a döndü bu rahatlık neydi? Kendi başlarına iş yapıyorlardı ve bunu rahat bir şekilde dile getiriyorlardı. Onlara fazla müsama göstermiştim komutanları olduğumu hatırlatmam gerekiyordu. “Ben dilekçemi hazırlamış olabilirim ama verdim mi? Düşünüyorum dedim ve siz bana sormadan gidip tayin mi aldınız? Kimden aldınız emiri? Fazla mı güler yüz gösterdim size? Nereden geliyor bu kafana göre iş yapmalar?” Gür sesimle hepsi yerine sindi neredeydi az önceki rahatlıkları. “Özür-” “Kes sesini.” Kutay’ı susturduğumda tekrar konuşacaktım ki albayın konuşması ile sustum. “İyi bir timsiniz ama hiçbiriniz emir dinlemiyorsunuz. Nereye çıktı tayininiz?” Bunu zerre merak etmiyordum ve haklıydı iyi bir timdik ama herkes başına buyruktu. “Ankara.” Bakışlarım hızla sesin sahibi olan Uraz’a döndüğünde o bana bakmak yerine albaya bakmaya devam ediyordu. “Bizim karargah mı?” Yüzbaşı Göktürk’ün sorduğu sorunun cevabının hayır olmasını diledim ama Uraz bana bakmayıp yüzbaşıya dönüp cevap verdi. “Evet.” Elim burun kemerimi sıktığında sinirlerim son raddedeydi. Adı duyulunca teröristlerin korkudan altına ettiği tüm askerlerin özentiyle gururla bahsettiği pençe timi buydu. Yüzbaşı Umay Ülgen Kıdemli Üsteğmen Uraz Kandemir Üsteğmen Sare Özkara Teğmen Oğuz Öztürk Asteğmen Turgut Eraslan Astsubay Kıdemli Başçavuş Kutay Aydoğan Astsubay Başçavuş Atakan Arslan Astsubay Kıdemli Üstçavuş Göktuğ Demiray İşte pençe timi. Kısa sürede yükselip herkesin dilinden düşmeyen pençe timi. “Bu yaptığınızın cezasız kalmayacağını bilin şu an buranın konusu değil.” Diyerek nüme döndüm ama içimde bombalar patlıyordu ne demekti kendi başına tayin almak? Düşündükçe sinirleniyordum sinirlendikçe düşünüyordum. Ve kısır döngüye giriyordum iyice çıldırıyordum. “Pençe timi artık bizim karargahta olacaksınız madem benim yönettiğim timlerden olacaksınız. Ama şunu bilin başına buyrukluğu sevmem ben emir dinleyeceksiniz.” Bundan şüpheliydim görevlerde hiçbir albayın generalin sözünü dinlemez ve burnumun dikine giderdim. Ve hiçbir görevden de başarısız dönmemiştim buna herkes şaşırıyordu. Albaylar generaller benden daha tecrübeliydi ama benim yaptığım hiçbir zaman başarısız olmazdı. Yirmi sekiz yaşında bir yüzbaşı olarak hiçbir zaman başarısız olmamıştım. Zaten yirmi sekiz yaşında bir yüzbaşı olmamda başarımın derecesini anlatıyordu. Ben Yüzbaşı Umay Ülgen’dim. Kaybetmekten zerre hoşlanmaz ve kaybetmezdim. “Bizim helikopterle Ankara’ya geleceksiniz zaten tayininiz çıkmış düzeni orada kuracaksınız. Ayberk size bu süreçte yardımcı olacak.” Albayın bakışları Göktürk’e döndüğünde adının Ayberk olduğunu öğrenmiş oldum. Göktürk Komutan diye namını duyduğumuz adamdı ama adını bilmiyorduk. Yüzbaşı Ayberk Göktürk. Ve ayrıca onun yardımına ihtiyacımız yoktu kendisi dalga geçmek gibi hobileri ile uğraşabilirdi. “Tabi yardımcı olurum.” Sesindeki alaycılık daha fazla sinirlerimi bozuyordu. “Gerek yok kendimiz hallederiz.” Sert sesime karşılık albayın sesi de sert çıktı. “Yüzbaşı size yardımcı olacak.” Emirdi ve maalesef ki paşa paşa uygulayacaktım. Karşımdaki albayın kim olduğunu biliyordum yanlış yapmak gibi bir hata yapmazdım. “Yeterince dinlendik helikopterin ineceği yere varmamıza az kaldı gidelim.” Ayberk’in söylediği albay onayladığında kartal timi ve albay oturdukları yerden kalktılar. Ve o şerefsiz ayağa kalktığında konuştu. “Vay pençe timine bak kartal timi ile aynı-” Tabancamı ateşlediğimde kurşun santimlerle kulağının dibinden geçti ve inleyerek yere oturdu. “Yol boyunca ağzını açmayacaksın yoksa bu sıktığım kaya değil kafan olur.” Baskın çıkan sesimden sonra inlemeyi de kesmişti yol boyunca da sesi çıkmayacaktı. Her terörist benim neler yapabileceğimi biliyordu zaten bu yüzden teslim olmuşlardı. Korkularından destek geldiğinde bile yerlerinden kıpırdamamışlar ve ölmüşlerdi. Geri zekalılar. “Tek bir kurşun sesi duyarsam yakarım çıranızı umarım bu emri dinlersiniz.” Diye iğneleyici bir sesle konuştum timime karşı. “Emredersiniz komutanım.” Hepsi bir ağızdan söylemişti ama korkularından sesleri az çıkıyordu. Madem korkuyorsunuz niye dinlemiyorsunuz lan emirleri? “Ben emrederim de bakalım sizin paşa keyfiniz dinleyecek mi?” Dediğimde susmuşlardı tabancamla şerefsizi gösterdim. “Alın şunu da.” Turgut gidip aldığında albay önden yürümeye başladı arkasında ben ve Ayberk vardı. Bizim arkamızda ise timlerimiz. “Adı dillerden düşmeyen teröristleri korkudan susturan bir komutan kendi timine söz geçiremiyor.” Alayla güldüğünde bakışlarım yanıma döndü derdi neydi benimle? Kıskanıyorsa bu kadar belli etmemeliydi. “Beni kıskandığını bu kadar belli etme lütfen egomu okşuyorsun.” Dediğimde sesimde alay yoktu çünkü sinirlerim fazlası ise yükseklerdeydi. “Timine söz geçiremeyecek bir komutanı mı kıskanacağım? Güzel şaka.” Yan yana yürürken silahımı şakağına dayadım ve onun da durmasına neden oldum. Bizim arkamızda olduğu için timlerde durdu ve albayda hissetmiş olacak ki durup bize baktı. “Başım ağrıyor ve biraz daha konuşup başımı ağırtmaya devam edersen senin de kafana sıkmak zorunda kalırım yüzbaşı. Çeneni kapat ve yoluna bak.” Silahımı şakağından çektiğimde güldü hayır komik olan neydi şu an? “Silahı çektiysen vuracaksın vurmadan indirmek bana yakışmaz diye bir laf duymuştum yüzbaşı. Bilmem bilir misin?” Dediğinde alaycı gülüşü yüzüne daha da yayıldı. Benim lafımdı bu ve benim lafımı bana mı satıyordu komikti. Tam ağzımı açacağım sırada albay tarafından tekrar susturuldum. Bu da artık canımı sıkıyordu. “Kendinize gelin Türk askerisiniz siz düşman değil kardeşsiniz anladınız mı beni?” Bunu yüzbaşıya sormalıydı zira susmayan kendisiydi. “Emredersiniz komutanım.” Aynı anda konuştuğumuzda albay önüne döndü ve yürümeye başladı. Bizde yürümeye başladığımızda yüzbaşı sonunda susmayı başarabilmişti.
********* Evet yüzbaşı, namı diğer deli yüreği öğrenmiş olduk. Tanımadık henüz çünkü tanıdığımızda namının hakkını verdiğini göreceğiz Umay'ı seveceğinizi düşünüyorum, modeli az çok kafamda ama belli değil. Ve Ayberk'e gelecek olursak aşık olabilirsiniz jsjsjsjs yani aşık olabileceğiniz yan karakterlerimiz fazla tabi ki ve beni takip edip hikayeyi beğenerek destek olursanız çok sevinirim. Yorumlarda fikirlerinizi belirtin çünkü gerçekten merak ediyorum. Öpüldünüzzz>>>>
***********
|
0% |