@ravzanur_
|
Türk kağanları cihanşümul yani bütün dünyanın hükümdarı komundadır. *** Karşımızdaki kulübeye bakarken işin gerçekliğini hala kavrayamıyordum alışık olduğu yerden ayrılmak zor gelirmiş insana bunu öğrenmiştim. Resmi olarak Ankara’da görev yapıyorduk artık ve yerleşiyorduk karşımızdaki kulübe ise bizim hazırlanmamız için olan ve timlere verilen kulübelerden biriydi. Kapıları kapalıydı ve kapının üzerinde bizim timin simgesi vardı hepimiz düzenimizi buraya taşımıştık. Ve bu süreç üç gün sürmüştü işler biraz karışsa da halledilmişti. “Burası sizin ve ordu evinde de yeriniz hazırlandı var mı başka bir sorunu olan?” Diye soran Ayberk’e döndüm burada olmamızdan memnun değildi. Yani benlik pek bir sıkıntı yoktu Ankara görev yapmak istediğim bir yerdi ama bu yüzbaşı canımı sıkıyordu. Beni sürekli alaya alıyordu ve sabrımı zorluyordu çok fena zorlayacaktım onu sevmeyebilirdi bizi. Ama saygı duymak zorundaydı ama bunu yapmıyordu öğretirdik pençe timi olarak tüm aleme adımızı öğretmiştik. Ona da saygı duymayı öğretirdik sıkıntı değildi. “Biz ordu evinde kalmayacağız.” Turgut’un bizden kastı Kutay’dı yine birlikte yaşayacaklardı. Ben de ordu evinde kalmayacaktım tek kalmayı tercih ediyordum. Aslında önceki görev yerinde Sare’ye birlikte kalmayı teklif etmiştim düzgün bir evde yaşayalım diye. Ama kendisi kabul etmemişti bende zorlamamıştım bakışlarım onu bulduğunda gülümsedi ve başını olumsuz anlamda salladı. Yine teklif etmiştim ve kabul etmemişti onu zorlayamazdım ama kapım açıktı isterse gelirdi. “Bende ordu evinde kalmayacağım.” Benden sonra diğerlerinden ses çıkmadı ama onlarda ordu evinde kalmazlardı. Düzeni sağlayınca çıkacaklardı tanıyordum timimi. Ve onlara hala sinirliydim. “Tamam var mı başka yardım ihtiyacınız?” Sesi gerçekten iğneleyiciydi bizi gerçekten kıskandığını düşünüyordum artık. “Yok sağ ol.” Diyerek aynı iğneleyici sesle cevap verdim. Heybetiyle beraber yanımızdan ayrıldı biz ise kulübeye girdik içeride bir masa vardı ve iki tane kapı. Mühimmatların olduğu yer orasıydı masanın yanında üçlü siyah bir koltuk vardı. Uraz bütün heybetiyle oturup iki kişilik yeri kapladı diğerleri de masaya kuruldu. Ben ise kollarımı göğsümde bağladım. “Üç gün oldu geleli ve üç gündür kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. Keyfiniz ne zaman eğitim yapmak ister acaba? Bugün tüm düzeninizi ayarlayın yarın eğitimlere başlayacağız. Umarım paşa keyfiniz için uygundur.” Söyleyeceklerini dinlemeden oradan çıktım bir ev tutmuştum eşyaları falan yerleştirmiştim. Ama düzenlenmesi gerekiyordu şehir turumu zaten yapmıştım ama AVM ye gidip birkaç eksiğimi almam gerekiyordu. Askeriyeden çıktığımda arabama bindim gören zengin olduğumu falan düşünebilirdi ama bu sadece birikimdi. Para harcayacağım bir şey olmadığından biriktirmiştim. BMW M8 siyah bir arabam vardı arabalara aşırı bir ilgim yoktu ama bu araba hoşuma gitmişti. Arabayı çalıştırdığımda hedefim öncelikle AVM’ eydi eksikleri alıp oradan eve geçecektim. Son mağazadan çıktığımda artık içim daralmıştı herkes gibi alışveriş aşığı bir kadın değildim. Üşeniyordum ayrıca sıkılıyordum birkaç kıyafet ve ev eşyası almıştım kendimi eve atmak istiyordum yorgundum. Birinin kolumdan tutması ve ismimi duymamla başımı yan tarafa kolumu tutan elin sahibine çevirdim. Siktir. Gerçekten bu ne bahtsızlıktı? Lisedeki insanlarla karşılaşmak benim bahtıma düşmüştü kendilerine arkadaşım bile demiyordum. “Umay. Sende mi buradasın?” Ha başkaları da buradaydı yani aman ne güzel. “Siz kimsiniz?” Tanımıyormuş gibi yaptım ama elbette tanıyordum Merve ve Çiçek kol kola girmiş karşımda duruyorlardı. “Tanımadın mı bizi?” Diye soran Çiçek’ti tanımamayı isterdim ama maalesef tanımıştım. “Tanısam sormazdım.” Sert bir cevap verdiğimde yüzlerindeki gülümseme de bir değişiklik olmadı. Her zaman soğuk ve sert bir insan olduğumdan alışıklardı. “Biz o kadar değişmişiz ama sen pek değişmemişsin. Merve ben bu da Çiçek hatırladın mı şimdi?” Kendilerinin değiştiklerini sanıyorlardı oysa aynılardı tek değişiklik fiziki olarak büyümüşlerdi. Hala olgunlaşamamışlardı. “Tanımadım.” Deyip geçip gitmek gibi niyetlerim vardı ama Çiçek konuştuğunda sıkkın bir nefes verdim. “Yalan söyleme alınıyorum tanıdığını biliyorum sen hafızan güçlüdür.” Hafızama sövdüğüm bir andı Çiçek konuşmaya devam etti. “Bak ne diyeceğim bizimkilerden birkaçı da buradaymış ve bizim lise sınıf öğretmeni. Toplanacağız yarın sende gel.” Eğitim vardı şansa bak ve o bana alttan alttan laf sokup hiçbir şey olamayacağımı ima eden eski sınıf hocasını görmek istemiyordum. “İşim var yarın.” Merve laf sokucu bir şekilde konuştuğunda hareketlenmek üzereydim. “Ne o geçmişle yüzleşmek seni korkutuyor mu? Hadi ama abartma lütfen yüzleşme bile değil.” Dertli bir nefes verdim gitmeyecektim. Birincisi üşeniyordum. İkincisi çok daha önemli işlerim vardı. Üçüncüsü ise mesleğimi gizli tutmak zorunda kaldığımdan sen hiçbir şey olamadın mı diyecek olan o öğretmen bozuntusunu çekemezdim. “İşim var.” Bu sefer tam gidecektim ki duyduğum şeyle durmak zorunda kaldım Çiçek’in laf sokan sesi. “Korkuyor musun? Tüh neyse.” Güldüm korku mu diyordu bana? Bir tane örümcek görse ağlayacak, yaşadıklarımı yaşasa intiharı düşünecek kız bana korku mu diyordu? Bu gerçekten komikti. Ona kız diyordum çünkü daha kadın olma olgunluğuna erişebilmiş değildi. “Korku öyle mi? Korku dediğin şey bana diz çöküyor. Ben korkmam korkuturum.” İkisi de güldü ve Çiçek tekrar konuştu. “Madem korkmuyorsun gel yarın o zaman. Sabah buluşacağız ve kısa sürecek zaten bizim de işimiz var.” Merve konuştuğunda bakışlarım ona döndü. “Numaranı ver de haberleşelim yeri daha belli değil.” Bu kötülüğü kendime yapacaktım maalesef bana korku diyemezlerdi damarlarımda akan kana tersti. Telefonumu açıp numara girmesi için ona uzattım. Numarasını yazıp tekrar bana uzattığında konuştu. “Yarın görüşürüz tatlım.” Zoraki olduğunu haykıran bir gülümseme gönderdim yanımdan geçip gittiklerinde bu kötülüğü kendime yaptığım için ayrıca sinirlenecektim. Bizim tim sabahın köründe sahada eğitim için beni bekliyor olacaklardı ve ben onlara geç geleceğimi haber vermeyecektim. Paşa keyifleri emir dinlemiyordu madem biraz sıkacaktım öğreneceklerdi. Eve geldiğimde elimdekileri koltuğa savurdum ve kendimi koltuğa attım başıma dert almıştım. Üç gündür yediğim şey sadece bir dürümdü onu da ölmemek için yemiştim. Şu an ise yemek yapmaya üşeniyordum koltuktan kalkıp odama geçtim ve üzerimi değiştirdim gündüz olması umrumda değildi kaç gündür uykusuzdum. 3+1 ev tutmuştum bir apartmandı üçüncü katındaydım balkonu genişti odaları da bana fazlaydı ama tutmuştum. Kendimi yatağa bıraktım gözlerimi kapattım uykuya geçerken her zaman zorlanırdım ama vücudumun dinç olması gerekliydi. Dişlerimi fırçaladığımda banyodan çıkıp odama ilerledim üşenmeyip sonunda yemek yapabilmiştim. Bu yemekten kastım üç yumurta kırmamdı bir de hayrıma çay yapmıştım üşengeç olmak zordu. Üzerime yeşil bir tişört giydim altıma ise siyah bir pantolon siyah ince bir ceketle de kombinimi tamamlamıştım. Yeşil en sevdiğim renkti bu yüzden dolabımın yarısı yeşilden yarısı ise koyu renklerden oluşuyordu. Yanıma çanta almadım çünkü taşımaya üşeniyordum toplasan bir ya da iki çantam vardı. Kartlık cüzdanımı cebime koydum telefonu ve anahtarları elime aldım. Birisi evin diğeri arabanındı telefondan saate baktığımda buluşmaya beş dakika kaldığını gördüm. Saat dokuzdu buluşacağımız yer bana on dakika uzaklıktaydı evden çıktığımda kapıyı kilitledim ve anahtarı cebime koydum. Aşağıya inip arabaya bindiğimde acelem yoktu. Buluşacağımız kafenin önüne geldiğimde arabayı valeye verdim üşeniyordum. Kafeye girdiğimde onları bulmam zor olmadı çünkü zaten gözlerini dikmiş bana bakıyorlardı. Merve, Çiçek Nisa, Sibel, Yıldız. Ve Esra Hoca. Hepsi de kendini beğenmişin önde gidenleriydi sınıfta düzgün iki kişi vardı şansa onlarda denk gelmemişti. Oturdukları masaya gittiğimde tek boş olan sandalyeye oturdum masa yuvarlaktı. Benim sağ tarafımda Çiçek onun yanında Merve vardı sol tarafımda Yıldız onun yanında Sibel onun yanında Nisa onun da yanında yani tam karşımda Esra Hoca vardı. Arkama yaslandığımda Esra Hoca konuştu. “Geç kaldın.” Geç kalmamıştım ast solist olarak en son gelmiştim Esra Hoca aynıydı karakter olarak. Fiziki olarak ise saçları beyazlamış ve biraz kırışmıştı. Ben cevap vermeyince Sibel konuştu ve bakışlarımı ona çevirdim. “Dediğiniz kadar varmış.” Kaşlarım çatıldığında Merve açıklama yaptı. “Seni gördüğümüzü anlattıkta işte heybetinden falan bahsettik onu diyor.” Başımı anladım derecesine salladım dedikodumu ettiklerini biliyordum. “Boyun kaç senin?” Sibel’in sorusuna cevap verecekken yanımıza garson geldiğinde sustum. “Siparişlerinizi alabilir miyim?” İlk siparişi veren Yıldız oldu. “Ben bir americano alacağım.” Ondan sonra Sibel verdi siparişini. “Ben bir cappuccino alacağım.” Ondan sonra ise Çiçek siparişini verdi. “Ben frappe alayım lütfen.” “Maccihiato alacağım.” Diyerek Nisa’da siparişini verdi. “Ben latte alacağım.” Merve’de siparişini verdiğinde ben ve Esra Hoca kalmıştık Esra Hoca garsona döndü ve siparişini verdi. “Bir mocha lütfen.” Sırıtarak başımı iki yana salladım Osmanlı kahvesinden başka bir şey içmeyen tarih hocası mocha istiyordu bize uyum sağlamak için. Garsona döndüm ve siparişimi verdim. “Bir Türk kahvesi lütfen şekersiz olsun.” Mis gibi Türk kahvesi varken gidip içinde kahveden başka her şey olan şeyleri içmeyecektim. Kahve dediğin Türk kahvesi gibi olurdu ve şekersiz içilirdi şekerli tercih etmiyordum. Sibel'e dönüp bana sorduğu soruyu cevapladım. “Boyum 1.79.” Hepsinin gözleri bana döndüğünde dudakları aralandı evet ülkenin kadınlarının boy geneli 1.60’lardaydı bu söylediğime herkes şaşırıyordu ama anne ve babanın uzun genlerini alınca böyle oluyordu. Şikayetçi değildim ben gayet memnundum. “Vay.” Diyen kişi Sibel’di kendisi tahmini 1.62’ydi. “Umay bir selam bir cevap yok bakıyorum.” Esra Hoca konuştuğunda bu gereksiz ve samimiyetten uzak ortama girdiğim için kendime daha sonra sövecektim. “Selamın aleyküm hocam.” Dediğimde Esra Hoca hariç herkes güldü Esra Hoca’nın ise gözleri sinirle kısıldı. Selam istiyordu verince de sinirleniyordu gerçekten anlamıyordum. “Hala lauballi cevapların var bazı şeyler öğrenilmemiş belli ki.” Kahveler geldiğinde Yıldız konuştu. “Madem bu kadar zaman sonra karşılaştık birbirimizi tekrar tanıyalım değil mi? Bence herkes mesleğini ve evlenip evlenmediğini söylesin.” Hepsi hevesle başlarını salladığında Esra Hoca bana umutsuz bir şekilde bakıyordu. Garezi vardı ama artık sınıfta bırakır telaşı yoktu benim de garezim vardı. “Ben başlıyorum ben Profosör Doktor Merve Akay. Hayatımın aşkını hala bulamadım.” Merve’nin son cümlesine herkes güldüğünde Esra Hoca gururla Merve’ye bakıyordu. Doktor olması karakterinin iyi olduğu anlamına gelmiyordu. “Ben psikolog Çiçek Arkın. Hala sapım.” Herkesin güldüğü sırada kahvemi yudumladığımda sırayı Yıldız almıştı. “Ben Yıldız Engin çalışmıyorum. Ve hayatımın aşkı Engin holdingin yakışıklı ceosu.” Herkes gülerken ben gülmüyordum her kadının mesleğini eline almasını düşünen bir insandım. Çalışıp çalışmaması elbette kendi kararıydı ama ben böyle düşünüyordum ve ayrıca Yıldız’ın kocası sayesinde zengin olduğundan egosunun büyüdüğünü biliyordum. “Ben öğretmen Sibel Kurşun.” Nisa fazla sessizdi normalde bu kadar sessiz olmadığına emindim. “Ben hemşire Nisa Bulut.” Hepsinin gözleri bana dönerken kahvemden yudumlayıp masaya bıraktım. “Mesleğimi paylaşmayı tercih etmiyorum.” Esra Hoca senden bir şey olmaz lafını gözlerinde yaşayarak bana sordu. “Neden?” “Tercih etmiyorum.” Dediğim sıra Esra Hoca hariç hepsinin gözleri arkamda bir noktadaydı. Yanımda hissettiğim heybetle başımı hafif sola çevirdim ve Ayberk’i gördüm. Ama tanımıyormuş gibi yaparak bakışlarım hala bana bakan Esra Hoca’ya döndü. Ve şunu anlamıştım Ankara küçük bir şehirdi ya da benim kaderimin sınırları küçüktü bilemiyordum. Hepsinin bakışlarının Ayberk’te oluşu umrumda değildi ama Yıldız evli değil miydi? Hayatının aşkı ceo falan ne işti? “Görende seni ajan sanacak.” Diyen Esra Hoca ile hepsi dik bakışlarını Ayberk’in üzerinden çekti ama kaçamak bakışlar atıyorlardı. Ayrıca ajan olunabilirdi bordo bereli askerler kapsamlı eğitimleri nedeniyle gizli görevlere gönderiliyordu. Ve mit askeri olarak sayılıyordu bende gitmiştim ve mit askeriydim aynı zamanda. Güldüğümde Nisa kaçamak bakışlarının arasından konuştu. “Hepimiz söyledik hadi ama sende söyle. Yoksa gerçekten ajan mısın?” Alaycı bir şekilde sorduğu sorunun cevabı evetti. Mit askeriydim. “Söylemeyeceğim.” Esra Hoca kendini beğenmiş bir şekilde güldü ben demiştim beğenmişliği vardı üzerinde. “Ne o hiçbir şey olamadın mı yoksa? Olamayacağını söylemiştim sana.” Olamayacağını söylediği kadın bordo bereli ve bir mit askeriydi. Kendisi sıcacık evinde uyurken biz ölümle burun buruna dağda çatışıyorduk bu vatan için. Böyle insanların eğitimci olmasını gerçekten istemiyordum. “Siz emekli oldunuz mu hocam? Gelmiştir zamanı yani.” Dediğimde Esra Hoca hariç herkes bıyık altından güldü hiçbiri hocayı sevmiyordu ama hala yağcı oldukları için seviyormuş gibi davranıyorlardı. “Saygısızca bir konuşma.” Bakışlarım etrafta dolaşırken Ayberk’in olduğu masadaki kızla göz göze geldim. Ayberk’in sırtı bana dönüktü kızın ise yüzü bana gülümsediğinde ifadesizdim. Ayberk’e dönüp bir şeyler söylediğinde Ayberk bana döndü. Göz göze geldiğimizde kaşlarım çatıldı sevgilisi ile dedikodumu yapması hoş değildi. Yüzünde göz devirme etkisi yaratan bir ifadeyle önüne döndü ben ise göz devirdim. Kahvemden bir yudum daha aldığımda son bir yudum kalmıştı. Kahvemi içip gidecektim. “Sürekli işin oluyor çok fazla meşgul olduğun bir iş ama doktor değilsin. Olsan bilirdim en iyi doktorumda ben hatta haberlerde görmüşsündür.” Samimiyetten uzak bir şekilde güldüm. “Televizyon izlemiyorum.” “Niye yok mu?” Yıldız’ın bu söylediğine herkes güldü evet yoktu televizyon izlemediğim için almamıştım. “Bizim mesleklerden birinde olsan bilirdik biz en iyisiyiz haberimiz olurdu ama yok. Ne senin mesleğin?” Kendilerini en iyi sanıyorlardı havaları kendilerinden büyüktü. Kahvemin son yudumunu da içtiğimde ayağa kalktım. “Bana müsaade işim var da yoğunum.” Alaycı bir şekilde konuştum ve ayağa kalktım. Kafenin önünde valeye verdiğim arabamın gelmesini bekliyordum yanımda hissettiğim heybetle bakışlarımı yanıma çevirdim ve Ayberk’i gördüm. “Senin eğitimde olman gerekmiyor mu askerlerin seni bekliyor.” Paşa keyifleri bekleyebiliyormuş demek ki belki emirde dinlerlerdi. “Gideceğim ne oldu ben olmayınca kahvenin tadını mı alamadın?” Alaycı ve samimiyet namına hiçbir şeyi barındırmayan sesime karşılık güldü ama gerçek bir gülüş değildi. “Görev var yani dünya senin etrafında dönmüyor hanımefendi.” Güldüğümde devam etti. “Taksi bekleme istersen ben bırakayım.” Alaycı sesine cevap olarak arabam geldi ve vale anahtarı bana uzattı. “Beklemekten hoşlanmam istersen ben bırakayım seni. Ayrıca dünya etrafımda dönmüyor ama senin benden sebepsiz yere nefretinin ya aşktan ya da kıskançlıktan olduğunu düşünmeye başlayacağım.” Alaycı bir şekilde güldüğümde arabama bindim tek kaşının havalandığını gördüğüm sıra gaza bastım. Askeriyeye gelip üzerimi değiştirmiştim ve şimdi eğitim sahasındaydım koşuyorduk. Onuncu turu tamamladığımızda herkes yere çöktü. Güzel yorulmuştuk ve eğitim boyunca bizi camdan bizi izleyen Cahit Albayın fark etmiştim. Hepimiz fark etmiştik pençe timinden kaçmazdı. Bizim eğitimimiz diğer timlerden daha ağırdı diğer timlerin ağır olarak yaptığı eğitim bizim günlük eğitimimizdi. “Komutanım yemeğe gideceğiz gelirsiniz değil mi?” Kutay’ın hevesli ve neşeli sesine karşı kaşlarım havalanarak ona döndü. “Dışarıda yemekten mi bahsediyoruz?” “Evet komutanım.” İnanmıyordum bunlar evde yemek yok diye benim evde yiyen fakirlerdi maaşlarının nereye gittiği hakkında ise zerre fikrim yoktu. Ve pençe timini yemeğe götürmek her yiğidin harcı değildi bu işte bir bokluk vardı. “Kim ödüyor?” Diye sorduğumda herkes bıyık altından güldü kesinlikle bir bokluk vardı. “Biz ödeyeceğiz komutanım Kutay ve ben.” Turgut’un sesiyle kaşlarım daha da havalandı. “Bankamı soydunuz doğruyu söyleyin kızmayacağım.” Dediğimde Turgut ve Kutay hariç herkes güldü ben ise çok ciddiydim. Bunlar yapardı vardı o potansiyel. “Ayıp oluyor komutanım niye öyle diyorsunuz?” “Siz zaten fakirsiniz maaşınız olduğu halde aç kalıyorsunuz. Bir de fakirliğinizin üzerin pençe timini yemeğe götüreceksiniz. Ne oldu kafanıza saksı mı düştü yoksa cömert olmak gibi ciddi kararlar mı aldınız? Bakın eğer banka soyduysanız söyleyin gerçekten kızmayacağım.” “Ayıp ediyorsunuz komutanım biz cimri miyiz?” Kutay’ın sorusuna ciddiyetle cevap verdim. “Evet.” “Gerçekten ayıp komutanım biz fakir miyiz?” Turgut’un sorusuna da ciddiyetle cevap verdim. “Evet.” Tim gülerken gülmeyen üç kişi vardı ben, Turgut ve Kutay. Ben çok ciddiydim canım timimde her türden adam vardı. “Alınıyoruz komutanım ve bize öyle bakmayın banka soymadık.” İkna olmadım kesin soymuşlardı kafaları kalın olduğundan saksı düşse de bu kadar cömert olmazlardı. “Komutanım valla soymadık ya sizin kadar zengin değiliz ama o kadar da fakir değiliz.” Kutay’ın söylediğine hala inanmıyordum ama takıldığım başka konu vardı. “Ben ne diye zengin oluyorum şirketim, villalarım falan var da benim mi haberim yok?” Oğuz cevap verdi onun yerine. “BMW’niz var komutanım.” Pahalı bir arabaydı ama zenginlik değildi birikimdi Sare konuştuğunda bakışlarım ona döndü. “Ev aldınız komutanım.” Eski görev yerinde aldığım evi kiraya vermiştim onun parasıyla evi ödeyecektim. Ticarete atılsam yaparmışım bu işi şu an fark ettim. “Yani? Para harcayacak bir şey yok para birikti bende araba aldım evi de eski evi kiraya verdim oradan ödüyorum. Öyle villam, şirketim falan yok zengin değilim yani.” Göktuğ konuya daldığında gözlerim ona döndü. “Eski evi nasıl aldınız komutanım?” Herkes başını sallayarak onun sorusunu merak ettiğini belirtti. “Birikim.” Kutay şaşkınlıkla konuştu. “Komutanım siz maaşınızı hiç mi harcamıyorsunuz?” “Ben harcıyorum da tek kişi olarak artıyor tabi asıl siz nasıl yetiremiyorsunuz maaşı?” Uraz konuya dalarak sesini bize bahşettiğinde gözlerim ona döndü. “Saçma salak şeyler alıyorlar çünkü paten almışlar çok süreceklermiş gibi.” Bakışlarım Kutay ve Turgut’a döndü. “Onu biz almadık ki komutanım.” “Kim aldı o zaman ilkokul arkadaşınız mı hediye etti?” Çok makul bir soru sormuştu Sare. “Ben aldım. Şantaj yaptılar bana gerekli gereksiz saçma sapan şeyler aldılar.” Oğuz’un cevabına karşılık çok makul bir soru yöneltti Göktuğ. “Ne şantajı?” “İki kızla aynı anda konuştum ikisi de polisti yerinizi söyleriz diye tehdit ettiler.” Herkes güldüğünde sırıtarak başımı olumsuz anlamda salladım çocuk gibiydiler. “Geliyor musunuz komutanım?” Turgut’un hevesli sesi ile bakışlarımı ona çevirdim. “Banka soyduğunuzu itiraf ederseniz gelirim.” Hala inanmıyordum kesin soymuşlardı pontansiyelleri yüksekti. “Yeminlen soymadık komutanım valla niye inanmıyorsunuz ortaklaşa ödeyeceğiz işte hem Atakan’da olacak.” Kaşlarım çatıldı. “Yaralı değil mi o ne halt etmeye geliyor?” Kibar soruma Kutay cevap verdi. “Yemeğe gelecek misin biz ödeyeceğiz dedim bu eğlenceyi ölsem de kaçırmam dedi.” Pençe timini yemeğe götürmenin yürek istediğini bir kere daha anlamış oldum. Bizzat deneyimim vardı zaten bir maaşımın yarısına neden olmuştu bir daha dünya ters dönse o pota girmezdim. “Siz borcu birine yıkarsınız kurban kim?” Bu sefer kimse gülmemişti tüm gözler Turgut ve Kutay’ın üzerindeydi çünkü haklıydım. “Aşk olsun komutanım biz o kadar şerefsiz miyiz?” İkisinin birlikte sorduğu soruya karşılık bizde hepimiz beraber cevap verdik. “Evet.” “Geliyor musunuz komutanım?” Bu işte bir bokluk olduğunu bilerek kabul edecektim. “Geliyorum ama benim üzerime yıkarsanız yakarım çıranızı.” Turgut ve Kutay alınmış gibi bana baktıklarında umursamadım. “Buradan geçelim o zaman.” Diye bir öneri sundu Göktuğ ama halletmem gereken birkaç iş vardı. “Benim birkaç işim var onları halledeyim mekanı bildirirsiniz.” Ayağa kalkıp sahadan uzaklaştım işlerim kısa sürerdi. Mekanda oturmuş timimin boş konuşmasını dinliyordum kebapçıdaydık. Atakan’a iyi olup olmadığını sormuştum o ise turp gibi olduğunu söylemişti. Şimdi ise boş konuşma eşliğinde yemeğin gelmesini bekliyorduk geleli beş dakika olmuştu. Ama söz konusu benim timimdi boş konuşma yapmak için iki saniye bile yeterdi onlara. “Sizi kim alsın oğlum? Niye alsın yani?” Oğuz’un söyledikleriyle Turgut ve Kutay bana döndü. “Komutanım bizi alırlar mı sizce? Neyimiz eksik yani?” Uraz ve Sare güldü Uraz ise konuştu. “Soruyu sorduğunuz adama bak.” Bakışlarım ona döndü ne varmış bende pardon? “Ne varmış bende?” “Bende onu diyorum bir şey yok bir de eksin var yani. Seni kimse almaz kimse çekmez seni becerdiğin tek iş terörist öldürmek.” Güldüm yeteneklerimi unutuyordu ayrıca bende biri gelsin de beni alsın diye beklemiyordum. “Yeteneklerimi unutuyorsun.” Atakan söze atladı. “Komutanımı herkes istiyor.” Kaşlarım çatıldı kim istiyordu? Asker bir kadını sevmezlerdi genelde ağır gelirdi aslan parçalarına. “Evet herkes istiyor yani tam adamına sorduk.” Turgut’un lafını Kutay başıyla onayladığında kaşlarım daha da çatıldı. Kim istiyor lan beni söylesenize. “Kim istiyor lan?” Normalde kibar bir insandım ama böyle yaptıklarında kibarlığım terk ediyordu beni haklıydı. “Askeriye sizi konuşuyor komutanım güzelliğinizden, sert olduğunuzdan falan bahsediyorlar gelmedi mi kulağınıza?” Gelse sormazdım ayrıca geleli üç gün olmuştu biraz daha bekleselerdi de ayıp olmasaydı. “Gelse niye sorayım?” Dediğim sıra yemekler gelmişti askeriyede denk gelmemiştim ama dedikodumu ederlerken denk gelirsem can yakardım. Masadaki yemekler bittiğinde o büyük an gelmişti Turgut ve Kutay hesabı ödeyeceklerdi sözde. Asla inanmıyordum bakalım kime yıkacaklardı hesap geldiğinde ikisi de olağanüstü bir şeye bakar gibi hesaba bakıyorlardı. Ben demiştim büyük adamlar büyük yerdi şimdi ise bu gerçeği kabulleniyorlardı. “Ben böbreğimi satsam ancak öderiz herhalde.” Turgut’un söylediğine Kutay hariç herkes güldü Göktuğ konuştuğu sıra arkama yaslandım. “Abartıyor musunuz komutanım.” Kutay hesabı Göktuğ’un suratına yapıştırdığında Göktuğ hesaba baktı ve sonra efendi efendi Turgut ve Kutay’ın önüne koydu. “Kusura bakmayın komutanım.” Oğuz yandan hesaba göz attı ve şok içinde bana döndü. “Komutanım siz önceden bunu nasıl ödediniz?” Önceden benim ödediğim daha çoktu çünkü daha iyi bir restoranta gitmiştik şu an ise bildiğin mahalle kebapçısındaydık. Ama bu bile ağırdı tecrübeliydim. “Komutanım zengin biz zengin miyiz?” Bu zenginlik olayı hakkında artık yorum yapmayacaktım çünkü ne kadar söylersem söyleyeyim anlamayacaklardı. Bazen bazı şeyleri zorlamamak gerekliydi olmuyorsa olmuyordu zorlamanın manası yoktu. “Bizi böbreğimizi satmaktan kurtarmak isteyen Allah’ın sevgili kulu var mı?” Kutay’ın sorusuna karşılık derin bir sessizlik olduğunda sırıttım geçmiş olsun. “Biz böbreksiz mi kalalım yani?” Turgut’un sorusunun da cevabı pek farklı olmamıştı derin sessizlik hakimdi ortamda. “Kredi çekin komutanım.” Atakan’ın güzel önerisiyle herkes güldüğünde derin sessizlik bozulmuştu Turgut ve Kutay Göktuğ’a ters ters bakınca Göktuğ yerine sindi. “Ne dedin lan?” Kutay’ın sorusuyla Göktuğ’un sesi kısıldı kısık hali bir insanın normal konuşma sesiydi. “Kesenize bereket demiştim komutanım.” “Aferin adam ol.” Turgut bunu söyledikten sonra ayaklandı o kalkınca Kutay’da kalktı. “Biz böbreğimizi satmak gidiyoruz hala iyi bir insan olmak isteyen var mı?” Derin sessizlik. “Eyvallah.” Sessizliğe devam. Turgut ve Kutay hesabı ödemeye gittiklerinde bizde meknadan çıktık. Kebapçının önünde beklerken bizimkiler Turgut ve Kutay ile dalga geçiyorlardı daha fazla bekleyemeyince bizimkilere döndüm. “Ben gidiyorum sabah sahada göremediğim olursa bir daha kimse göremez biliyorsunuz. Atakan raporunu kullan ve dinlen görev olursa aksilik istemiyorum.” Arabaya bindiğimde Kutay ve Turgut’ta çıkmışlardı çoğu şeyi tehditle söylüyordum çünkü diğer türlü yola gelemiyorlardı. Eğitimde Atakan olmayacaktı çünkü yarasını zorlarsa iyileşmezdi ve görev olduğunda raporu yırtar yine de gelirdi. Bunu hepimiz yapmıştık yine yapardık ama yaralar iyileşmediğinde zorluk çıkarıyordu bunu istemiyordum.
*********** Arkadaşlarrr yeni bölümle karşınızdayımm. Her şeyden önce söylemek istediğim şeyler var, öncelikle destekleriniz için teşekkür ederim aslında kitabı burada yayınlamaya başladığımda bu kadar hızlı ve bu kadar güzel bir destek alacağını beklemiyordum açıkçası. Bu beni çok mutlu etti yani yazarlar için en önemli şey motivasyondur çünkü yazmaya başladığımızda saatlerce yazmamıza sebep olabilir. Ve destekleriniz sayesinde yazma hevesim daha çok artıyor her gün bölüm yayınlamak istiyorum (patron çıldırdı) jsjsjs tabi her gün değil ama her pazar saat sekizde bir sıkıntı çıkmadıkça bölümlerimiz gelecekk. Desteklerinizin devamını isteyeceğim sizdenn. Artık bölüm hakkında konuşmaya geçeyim bu bölümler biraz daha karakterleri tanıma, biraz kitabı tanıma bölümleri olduğu için sıkıcı gelebilir ama merak etmeyin devamında sürükleyici ve aksiyonlu bir kurgu olacak. Yani bu bölümde biraz gıcık olduğunuz karakterler olabilir tabi lütfen bana kızmayın jsjsjsjjsj sizinde bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bekliyorumm. Vee çok motivasyonlu olduğumdan size bomba bir haberle geldim. Kitap okurken müzik dinlemeyi sevenler için kitabımızın spotify listesi hazır arkadaşlar indirebilirsiniz sizin için çalma listesinin linkini aşağıya bırakıyorumm. https://open.spotify.com/playlist/1XdufsCJWNxclyLClKupQF?si=c9d22469fb42463b O zaman bir daha ki bölümde görüşmek üzere öpüldünüzzz>>>>
*************
|
0% |