

Karnı aç ama milletimin gözü toktur, bizimle yurda yan bakanın işi yoktur.
***
Sabaha kadar düşünmeden duramamıştım Ayberk benim ona gitmediğimi görünce o yanıma gelmişti uyumam için ama yine de uyumak istememiştim, gözlerimi kapatıp sadece düşünmüştüm. Sabah olunca o gitmiş bende kalkıp yattığım yeri toplamıştım, üstümü giydikten sonra hep beraber kahvaltı etmiştik. Ailesiyle zaman geçirmek bana hep aile boşluğumu hatırlatıyordu ama bu zamanla değişecekti bunu biliyorum. Ailesiyle zaman geçirmeye fazla fırsat bulamamıştık çünkü gezmeyi tercih etmiştik, Ayberk ile birlikte Diyarbakır’ı gezmiştik. Aslında biliyordum buraları ama bu sefer bilerek değil onun memleketi olarak gelmiştik ve birlikte gezmiştik.
Tüm günümüzü birlikte vakit geçirerek ve gezerek harcamıştık ve bu sırada benim üstümdeki heyecan ve gerginlik biraz daha azalmıştı. Akşam eve geldiğimizde sofra çoktan kurulmuştu bizde masadaki yerimizi almıştık, yemek yerken Eda’nın yüzündeki sırıtışın bir an bile solmaması beni şüphelendirmişti. Ama sırıtışına bakılırsa güzel bir şey olmuştu ve bu sırıtışını fark eden tek kişi ben değilim. “Ne sırıtıyorsun sen sabahtan beri?” Ayberk’in lafı dolandırmadan kibarca sorması ile güldüm, bu kadar kibar olması gözlerimi yaşartıyordu açıkçası. “Mutluyum sırıtıyorum hayırdır rahatsız mı oldun?” Eda, Ayberk’e sataşırken sırıttım.
En sevdiği şey abisine sataşmak olabilirdi gerçekten ve aralarındaki tatlı atışmaları izlemek beni gülümsetiyordu. “Niye mutlu olduğuna bağlı.” Eda, Ayberk’in soru niteliğinde söylediklerine cevap vermezken Ayberk gözlerini kısarak ona baktı, bu bakışlar sonra görüşeceğiz diyordu. “E kızım gününüz nasıl geçti? Sevdin mi buraları?” Ayşe teyzenin sorduğu soruyla bakışlarımı ona çevirdim. “Gayet güzeldi Ayşe teyze.” Gülümseyerek beni onayladığında tekrar konuştu. “Yarın misafirlerim gelecekti onun için bana yardım eder misin?” Sorusuyla durdum yardım etmek isterdim ama ben yemek yapmayı bilmiyordum, temizliği üstlenebilirim. “Umay çok iyi temizlik yapar temizliği ona yık Ayşe sultan.” Eda’da yemek konusunu bildiğinden temizliği bana paslarken ben başımla Eda’yı onayladım.
Yani çok iyi temizlik yapıyorum diyemem tabi ama yapıyorum en azından. Gerçi benim felsefem dağıtmazsan, toplamak zorunda kalmazsın üzerine kuruluydu, evimi hiç dağıtmaz, kirletmez bu yüzden de temizlemek zorunda kalmazdım.
“Temizliği sana yıkacağım küçük hanım ben gelinimin marifetlerini görmek istiyorum.” Gelinim mi? Ben henüz evlilik teklifi almamıştım ama alırsam kesinlikle de kabul ederdim yani. Bakışlarımı Ayberk’e çevirip bu gelin olma işini sormak isterdim ama o konu sonraya kalmıştı çünkü müstakbel gelin olarak hiçbir marifetim yoktu. Yutkunduğumda derin bir nefes alıp çekinerek bu gerçeği söyledim. “Ben yemek yapmayı bilmiyorum.” Ayşe teyzenin bakışları bana döndüğünde sadece onun değil masadaki tüm bakışlar bana dönmüştü. “Ailemi çok küçükken kaybettiğim için bana öğretecek kimse yoktu.” Bende öğrenmek istememiştim aslında çünkü kendi başımın çaresine her türlü bakabiliyordum ama onun hayatıma girişi çok beklenmedik olmuştu. “İstersen sana öğretmek isterim kızım.” Ayşe teyzenin anlayışı ve şefkatiyle buruk bir şekilde gülümsedim ve başımı olumlu anlamda salladım. “İsterim.” İçimde birçok his ve düşünce dönerken yemeğe devam ettik.
“Ee baba yarın nereye gidiyoruz?” Ayberk’in sorusu ile merak dolu bakışlarım ona döndü, nereye gidiyordu? “Allah Kerim.” Yaşar amcanın sözleri ile sırıttığında dönüp benim meraklı bakışlarıma açıklama yaptı. “Eve misafir geldiği gün biz evden kovuluruz güzelim.” Güldüğümde o da güldü. “Bence rahatlığa alışmasan iyi edersin zira ileride tüm misafirleri sana yıkmayı planlıyorum.” Yandan ona baktım göz kırptığımda içi gidiyormuş gibi bana baktı, müstakbel gelin olma olayına hızlı alışmıştım ve sözlerimin arkasındaydım. Evlendiğimizde ev misafirle dolup taşarsa bu aşık olduğum beyin üstüne yıkmayı düşünüyorum, kesinlikle yapabilirim.
“Sen iste yeter.” Dediğinde sırıttım Eda ise fitneci yaşlı teyze gibi annesine sokulup konuştu. “Ya Ayşe sultan sen oğlunu besle büyüt, aslanlar gibi olsun, sonra gidip elin kızının her istediğini yapsın.” Eda onaylamaz sesler çıkarırken söylediklerinin şaka olduğunu hepimiz biliyorduk. “Ailede dişi aslanın sözü geçeri hiç belgesel izlemiyor musun sen?” Ayşe teyzenin cevabı ile Eda gözlerini kırpıştırarak ona bakarken ben gülmemek dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu kadın artık idolümdü.
“Öyle susarsın.” Ayberk öyle bir söylemişti ki Eda sinirden kızarınca ben gülmemeye çalışıyordum hala. “Anne oğluna bir şey söyle.” Az önce annesi tarafından dünyanın en ağır cevabını yememiş gibi gidip annesine şikayet ederken Ayşe teyze ciddiyetle Ayberk’e baktı. “Yemeğini soğutma oğlum.” Bu sefer kendimi tutamayıp güldüğünde Ayberk annesine göz kırptı. “Siz niye benim kızımı üzüyorsunuz?” Yaşar amca Eda’yı savunduğunda Eda coşkuyla gaza geldi. “Konuş be Baba.” Yaşar amca kızını savunmaya devam etti. “Siz benim kızımı üzemezsiniz, ayağınızı denk alın.” Eda sırıtarak Ayberk’e döndüğünde kaşları iki kere ne oldu der gibi havalandı ve bunu sesli dile getirdi.
“Ne oldu? Öyle susarsın.” Eda keyifle yemeğini yemeye devam ettiğinde Ayberk ters bakışlar atmakla yetindi.
“Ha bu arada geçmiş olsun Umay yarın felaket şeyler olacak ama merak etme ben buradayım, kimsenin ağzını açtırmam.” Eda’nın neyden bahsettiğini anlamadığım için ona boş bakışlar attım o da açıklama yaptı. “Böyle tüm mahalle bize gelecek e biliyorsun klasik mahallenin dedikoducu teyzeleri vardır. Yarın herkes bir laf söyleyecektir muhtemelen sana ama merak etme ben buradayım.” Eda’nın beni koruma girişimi beni gülümsetirken büyük bir güvenle ona baktım o da göğsünü kabarttığında güldüm. “Özellikle bir tanesi var seni ona yem etmeyeceğim merak etme, o kadın her şeyi söyleyebilir bataklık gibi böyle neşeni enerjini sömürebilir ama tabi ki ben buradayım.” Ayşe teyze Eda’ya ters bakışlar attığında Eda ne var dercesine ona baktı.
“Yalan mı?” Sanırım Eda bu konuda fazla tecrübeliydi geçmişte o kadından dili yanmış olması muhtemeldi. Herkes sessizliğe büründüğünde bu konu benim aklıma takıldı eğer o kadın bana bir şey derse sonu kötü bitebilirdi zira ben lafımı esirgeyen bir insan değildim. Bu yüzden çok başım yanmıştı zaten ve yanmasında da sorun yoktu, lafımı esirgemezdim.
Yemek bittikten sonra sofrayı toplamış çay eşliğinde oturma odasına otururken Eda elinde defter ve kalemlerle gelip isim şehir oynayalım demişti. Bu fikri kabul ettiğimizde hepimiz hazırlanıp oyuna başladık harfimiz, A olmuştu.
İsim yerine tabi ki Ayberk yazdım çünkü herkesin Ayşe teyzenin adını yazacağını biliyordum, oyunlarda duyguyla değil strateji ile hareket ederdim. Şehir yerine Aydın yazdım çünkü en bilinen Ankara, Antalya ve Adana’ydı. Hayvan kısmına gelince herkesin aklına genellikle ayı, arı, aslan gibi şeyler gelirdi bu yüzden bunların aksine ben Atmaca yazdım genelde akla gelen bir şey değildi. Meyve sebzeye gelince herkesin aklına gelen armut, avakado, ananas yazmak yerine acur yazdım, çok bilinmiyordu. Sıra eşyaya gelince odaya baktım ve odada bulunmayan bir eşya yazdım çünkü insanlar genelde etrafa bakarak bulmaya çalışırdı o yüzden aspiratör yazdım. İlk ben bitirdiğimde beklemeye başladım ve hepimiz bitirdiğimizde herkes birbirine bakıyordu.
“İsim?” Eda gözlerini kısarak hepimize baktı. “Ayşe.” Hepsi aynı anda Ayşe dediğinde sırıttım. “Ayberk.” Bakışlarımı yanımda oturan heybetli bedenin sahibine çevirip usulca sırıttım ona bakarak, bir iç geçirdiğinde Eda’nın ona yastık fırlatması ile kendine geldi. “Şehir?” İlk önce Ayşe teyze söyledi. “Ankara.” Sonra Ayberk. “Antalya.” Ben sırıtırken Eda söyledi. “Adana.” Her şey tam tahmin ettiğim gibi ilerliyordu. “Afyon.” Yaşar amca da söyledikten sonra ben söyledim. “Aydın.” Bu seferden hepimiz on puanla kurtarmıştık. “Hayvan?” Eda kendi sorusuna ilk cevabı veren oldu.
“At.” Sonra Ayşe teyze cevapladı. “Arı.” Ondan sonra da Yaşar amca. “Akrep.” Sıra Ayberk’e geldi. “Ahtapot.” Yine on puanla kurtardığımda sırıttım. “Atmaca.” Hepimiz bu eli kurtardığımızda sıra meyveye geldi. “Meyve?” Her soruyu Eda sorarken ilk cevap Ayşe teyzeden geldi. “Alıç.” Anadolu kadını tabi bilirdi bunları. “Ayva.” Yaşar amcadan sonra Eda cevapladı sırıtarak. “Armut.” Herkesin armut yazmayacağını bildiği için armut yazmıştı zekiceydi. “Acı badem.” Ayberk’in kalın, tok sesi kulaklarıma dolarken ondan sonra ben cevap verdim. “Acur.” Eda bana kaşlarını çatarak baktı.
“Öyle bir şey mi var?” Tek kaşını kaldırıp sorgular şekilde bana bakarken beklemediğim ikonik cevap Ayşe teyzeden geldi. “Cahil bir de öğretmen olacak.” Ayşe teyzenin bir yaptığını yorum boşluğuma denk gelince kendimi tutamayıp güldüm, Eda ona melül melül bakarken gülmemek için kendimi tuttum. Eda en ağır eleştirileri annesi tarafından almıştı buna emin olmuştum artık. “Eşya?” Ayberk’in sorusuyla ilk Yaşar amca cevap verdi. “Araba.” Sonrasında Ayşe teyze. “Ampul.” Eda hala Ayşe teyzeye melül bakışlar atarak dramatik bir sesle cevap verdi. “Abajur.” Ayberk’e döndüğümde onun bakışları da bana döndü ve önceliği bana tanıdı. “Aspiratör.” En son Ayberk söyledi. “Altın.” Makuldü. Herkes notlarını hesapladığında benimki zaten elli çıkmıştı.
“Ben kazandım.” Çocuk gibi mutlulukla onlara baktığımda hepsi gülümsedi. “Ödül olarak yerinden kalkma o zaman.” Dedi Ayşe teyze bana bakarak ve sonra tekrar Eda’ya döndü. “Kalk kız çay koy bize.” Eda yine melül bakışlar atarak mutfağa ilerledi, kıyamam.
Eğlenceli ve güzel bir gece geçirdikten sonra erken uyuduk çünkü yarın erken kalkacaktık, odama geldiğimde yatağımı kendim serip uzandığımda bakışlarım yandaki camdan gökyüzüne kaydı. Ve ailesiyle beraber geçirdiğimiz güzel anlar tekrar tekrar geldi gözümün önüne. Onlar hem bendeki boşluğu kapatıyorlardı hem de kanayan yaralarımın sızlamasına sebep oluyorlardı ve bu hem iyi hem de kötü hissettiriyordu. Yaşadıklarım ve hissettiklerim de aynı benim gibi dengesizdi ya da aslında yaşadıklarım ve hissettiklerim beni böyle dengesiz yapmıştı.
Ben düşüncelere dalmışken kapımın tıklatılıp içeriye giren heybetli bedeni görünce gülümsemeden edemedim, ben ona gitmediğim için o her gece bana geliyordu. Yine gelip yanıma uzandığında göğsüne sokuldum kokusu ciğerime dolup nefes almamı sağlarken onun kalın, derin sesiyle mırıldanmasını duydum. “Neden gelmiyorsun yanıma?” Çünkü uyumak istemiyordum oturup sabaha kadar düşünmek istiyordum.
“Uyumak istemiyorum.” Parmakları nazikçe saçlarımın arasında dolaşırken kokusunu her nefesimde soluyarak yaşadım. “Ne o? Sayemde uyumasan yanıma gelmeyecek misin?” Benimle dalga geçtiğinde başımı kaldırıp ona baktığımda o da başını eğip bana baktı. Camdan yüzüne vuran ay ışığı çehresini aydınlatırken yeşilin en güzel tonu gözleri daha da gün yüzüne çıkarken yine bir şaheser gibiydi. Durup saatlerce izleyebileceğimi fark ettiğimde kendime geldim. “Hayır tabi ki, ben sana hep geleceğim.” Gülümsediğinde sözlerime, gülümsedim. Belki ilk adımı atan ben olmamıştım ve belki de ona gitmeye geç kalmıştım ama akıllanmış ve artık hep ben ona gitmiştim.
Kokusu beni rahatlatırken ben istemsizce uyuyacağımı biliyordum kokusu ciğerlerime dolarken benim gözlerim ağırlaştı. “Ayberk.” Diye mırıldandım bastıran uykuyla, kokusu güven ve huzur verdiği için istemsizce bastırıyordu uyku. “Umay’ım.” Babamın şehit olduğu, benim bebeğimi kaybettiğim günden beri bana adımla hitap etmeyi ihmal etmiyordu, bu aslında ikimizin de yarası olmuştu. “Seni seviyorum.” Uykulu sesimle mırıldandığımda o saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu ve nazikçe saçlarımı okşamaya devam etti.
“Bende seni seviyorum deli yürek, çok.”
Sözleriyle dudaklarımda minik bir tebessüm oturduğunda derin bir nefes aldım ve yine onun kollarında, onun kokusuyla nefes aldığımı hissederek daldım uykuya.
**********
Sabah uyandığımda Ayberk odasına gitmiş bende yatağımı toplamıştım elimi yüzümü yıkayıp üstümü değiştirdikten sonra da aşağıya indim. Kahvaltı için yardım edecektim ama her seferinde olduğu gibi Ayşe teyze yine erken kalkıp sofrayı hazırlamıştı, ne kadar erken kalkarsam kalkayım bu kadına yetişemiyordum ben. Bu annelerin bir özelliği miydi? Bu konularda bir bilgim yoktu ama kesinlikle yetişemiyordum bunu biliyordum.
“Gel kızım otur sen sofraya.” Yardım edeceğim diye erkenden mutfağa dikilmiştim ama paşa paşa oturmak zorunda kalmıştım yine. Geçip masadaki yerime oturduğumda derin bir nefes verdim mahcup oluyordum yardım edemedikçe. “Olmuyor böyle, ben size yardım edemiyorum.” Ayşe teyze omzunun üstünde şefkatli bir gülümsemeyle bana baktığında bende gülümsedim. “Merak bugün yeterince yorulacaksın.” Güldüğümde o da güldü yorulmaya razıyım çünkü diğer türlü gerçekten mahcup hissediyorum. Ayşe teyze geçip karşıma oturduğunda yine şefkatle baktı bana, bu bakışları hem yaralarımı sarıyor hem de sızlatıyordu.
“Çok güzelsin kızım, bu güzelliğinden bir tane daha olsa ne güzel olur.” Sözleri ile donup kaldım. Bu gelin olma mevzusu şaka maka çok ilerlemişti ve ben bunun ciddiyetini zaten biliyordum ve patlak vereceği zamanı bekliyordum. Onlara bir torun veremeyeceğimi bilmeleri gerekiyordu ve bunun zaten bir yerde patlak vereceğini bildiğimden o anı beklemiştim ve gelmişti. Yutkunmaya çalıştığımda boğazımdaki yumru canımı yakarken ben ifademi ve sesimi düz tuttum.
“Çok güzel olurdu ama maalesef benden bir tane daha olamayacak.” Ayşe teyzenin kaşları anlamadığını belli edercesine çatıldığında ben açıkladım. “Ben gittiğim bir operasyonda yediğim kurşun nedeniyle rahmim hasar aldı bu yüzden benim hiç çocuğum olmayacak.” Ayşe teyzenin dudakları şaşkınlıkla aralanırken ben duyduğum adım sesleri ile bakışlarımı kapıya çevirdiğimde Eda, Ayberk ve Yaşar amcanın kapının ağzında durup bizi izlediğini gördüm.
Ayberk ve Eda zaten biliyordu Yaşar amcaya sürpriz olmuştu sadece, ortamda ölüm sessizliği hakimken ben hiç kimseyle göz teması kurmadım. Ne tepki vereceklerini bilmiyordum ama yine de beni şaşırtacak bir tepki verdiler. Yaşar amca geçip yerine oturduğunda onun ardından Eda ve Ayberk’te yerine otururken Yaşar amca konuştu.
“Var olun kızım.” Bakışlarım ona döndüğünde anlamadığımı belli edercesine kirpiklerimi kırpıştırdığımda gururlu bakışlarına gururlu bir tebessüm eklendi. “Bu vatan için canınızdan vazgeçiyorsunuz, sen anne olmaktan vazgeçmişsin, başkaları kolundan, bacağından vazgeçiyor. Mehmetçik var olsun, var olun.” Yaşar amcanın tepkisi kesinlikle beklediğim bir tepki değildi, yani bu kadar anlayışla karşılamaları beni o kadar şaşırtıyordu ki.
Benim gözlerim sızlarken yine masanın altından Ayberk’in elimi tuttuğunu hissedince bende onun elini tuttum. Her ne olursa olsun her zaman yanımdaydı ve elimi tutuyordu.
O belki de bana vazgeçtiklerimin telafisiydi.
“Var olun kızım.” Ayşe teyzede aynı şeyi söylediğinde benim dudaklarımda minik bir tebessüm oluştu. “Vatan var olsun.” Tek derdimiz buydu zaten, vatan var olsun.
Vatan var olsun ki biz var olalım, Türk milleti var olsun.
“Hala temizlikte bana yardım etmeyi tercih edebilirsin Umay.” Eda çayları doldururken konuyu dağıtmak ve ortama çöken kasveti dağıtmak adına konuşurken güldüm bu teklifine.
“İstersen sen hiç bulaşma kızım.” Ayşe teyzenin ciddi ciddi söylediği şeyle başımı olumsuz anlamda sallarken Eda araya girdi. “Senin yerinde olsam kaçardım.” Eda çok çekmişti galiba ama bende akıllı değildim ki dinleyeyim. “Her türlü yardım için hazırım.” Dediğimde Eda göz devirdi, benim adam olmayacağıma şu saniyeden itibaren tamamen ikna olmuştu.
“Hayırlı bir gelinden çok kendini bile bile kendini yakan bir insana benziyorsun.” Eda acımasızca eleştirerek beni yolumdan döndürmeye çalışırken Ayşe teyze ona ters ters bakışlar gönderdi. Ayberk güldüğünde Eda ona ters ters bakışlar attı bu misafirlik yüzünden Eda haddinden fazla gergindi sanırım. “Sen evlenince bizi de misafir almazsın eve.” Eda, Ayberk’e boş bakışlar gönderdikten sonra ağzındaki lokmayı yutup konuştu. “Sen misafir misin?” Ayberk bir süre ciddi ciddi bu sorusunu düşününce ben kıkırdadım. “Valla misafir olup olmama konusunda çok kararsızım şimdi bende misafir olsam hazırlık yapacağın işin bana söversin, geldiğimde suratıma suratıma laflarını esirgemeden söylersin, gittikten sonra da evi tekrar toplayacağın için bir posta da orada söversin. Misafir olmasam zaten bir huysuzsun bir neşelisin ne olduğun belli değil, iki türlü de berbat yani.” Eda şok içinde Ayberk’i dinlerken Ayşe teyze Ayberk’in tüm sözlerini başıyla onayladı ben ise sırıtmakla yetindim.
“Bir gün benim yerimde sen olacaksın o zaman ben seni göreceğim, hatta yapalım bence bunu. Bugünlük benim yerimde ol da bende göreyim lütfen.” Ayşe teyze Eda’nın bu teklifine sessiz kalırken Ayberk yutkunurken benim dikkat ettiğim nokta ademelmasıydı, bu adam her şeyiyle mükemmel olmak zorunda mıydı?
Tüm kusurlarıyla kusursuzdu.
“Benim işim var.” Ayberk’in kaçma çabasına güldüğümde Eda fırsatı değerlendirerek bana döndü ve kaşlarıyla Ayberk’i işaret etti. “Bak görüyor musun nasıl kaçıyor? Ama sen misafirleri başına yıkacağım dediğinde de süslü süslü laflar ediyordu. Bak gör gör.” Eda’nın sözlerinin üstüne Ayberk’in yüz ifadesini görünce kendimi tutamayıp kahkaha attım. “Ayşe sultan şu kızına bir şey de beni kötülüyor.” Ayberk şikayet ederken gözüme küçük bir çocuk gibi göründüğünde o kadar tatlı gelmişti ki bana, şu anda uzanıp gamzesinden öpsem ne olurdu ki? Bu düşüncelerden beni uzaklaştıran Ayşe teyzenin cevabı oldu. “Gerçekten haklısın.” Ayşe teyzenin dönüp Eda’ya söyledikleriyle Ayberk’in ağzı beş karış açıldığında gülmemek için ağzıma ekmek tıktım, zira saatlerce oturup bu yüz ifadesine gülebilirdim.
Ben ağzımdaki ekmeği çiğneyip gülmemeye çalışırken Ayberk yüzündeki o ifadeyle bana döndü.
Şu an dünyanın en tatlı insanı olduğunu söylesem bana inanır mıydı acaba? Büyük ihtimalle cidden delirdiğimi söylerdi ama şu an dünyanın en tatlı insanıydı benim için. “Alık alık bakacağına yemeğini ye de kalkın gidin.” Ayşe teyze tüm kibarlığıyla mal mal bakma yemeğini ye defol git derken ben ağzımdaki ekmeği yuttum.
Kahvaltımız bittiğinde Ayberk ve Yaşar amca evden kovulurken ben kapının önünde Ayberk’i uğurluyordum. Postallarını giydikten sonra deri ceketini de giyip bana döndüğünde o güzel gamzelerini serdi gözlerimin önüne. “Bir şey olursa hemen beni arıyorsun, ne olursa olsun.” Anlaştık mı? Der gibi bana bakınca başımı olumlu anlamda salladığımda gülümsemesi genişledi, bu sefer kendime engel olamadığımda onun arkasından Yaşar amcaya baktığımda bize bakmadığını gördüm. Arkama baktığımda da kimsenin olmadığını görüce Ayberk’in omuzlarına tutunup parmak ucumda yükseldiğimde gamzesinden öpüp geri çekildim.
Yüzümde muradıma ermiş bir sırıtış oluşurken Ayberk dudakları hafif aralanmış bir şekilde bana bakıyordu, tam aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapatacaktı ki Yaşar amcanın sesini duymamızla adımı havada kaldı. “Oğlum hadi.” Ayberk hüzünlü hüzünlü halının desenine bakarken benim sırıtışım yüzüme yayıldı, o ise gülümsememe bakıp gülümsedi.
Bu bile zaten bozuk olan kalbimin ritmini daha da bozdu, başını eğip bana baktığında bende çenemi kaldırıp ona baktım ve o kalın, derin sesi ile fısıldadı. “Yaktın beni be kızım.” Yanağıma hızlı bir öpücük kondurup geri çekildiğinde göz kırpıp onu bekleyen Yaşar amcanın yanına gitti. Evet göz kırpmak basit bir hareketti ama benim kalbim şu anda ritmini tamamen şaşırmıştı, aşk böyle bir şeydi belki de.
Tanımsız ama tanımlı bir şeydi aşk.
Onlar bahçeden çıktıklarında kapıyı kapattım ve derin bir nefes alıp mutfağa ilerledim, mutfağa geldiğimde Ayşe teyze malzemeleri hazırlarken beni görünce gülümsedi. “Hah gel kızım.” Bana her kızım dediğinde içimdeki çocuk hem gülümsüyor hem de kanayan yarası sızlıyordu o yüzden buruk bir tebessüm vardı yüzünde. “Ne yapıyoruz?” Tezgahtaki malzemelere bakarken Ayşe teyze sorumu yanıtladı. “Börek, poğaça, kısır, patates salatası, ıslak kek, kurabiye, şimdilik.” Eda’nın sözleri zihnimde yankılanırken acı acı tezgahtaki malzemelere baktım.
Hayırlı bir gelinden çok bile bile kendini yakan bir insana benziyorsun.
Yardım etmek hiç sorunum değildi tüm gün iş yapabilirdik ama bu benim yeteneğimin olmadığı bir konuydu ve bu yüzden biraz canımı sıkıyordu, çünkü ne bok yiyeceğimi bilmiyorum.
Zira hayatımda bırak börek yapmayı yumurta kırmaktan öteye geçememiş biriydim. “Ben sana öğreteceğim merak etme.” Ayşe teyze destek olurcasına kolumu tuttuğunda ona bakıp gülümsedim, bana verdiği güven... Tarif edilemez bir şeydi. “Şimdi ben ilk önce börek yapacağız o yüzden hamurunu hazırlamamız gerekiyor.” Başımı anladım dercesine salladığımda börek hamurunu yapmaya başladık.
Mutfakta kaç saat geçirmiştik bilmiyorum ama her şeyi tamamlamayı başarmıştık biz yemekleri hazırlarken Eda da temizliği bitirmişti. Ayşe teyze neredeyse her şeyi bana yaptırmıştı ve bir öğretmen gibi öğretmişti bana her şeyi. Onunla geçirdiğimiz bu vakitte anne - kız ilişkisi gibi hissetmiştim ve bu o kadar farklıydı ki benim için, diğer insanlar için en normal şeydi belki ama benim için o kadar değerliydi ki. Bu geçirdiğimiz sürede yaram hem kanamış hem sarılmıştı bu yüzden hem hızlı hem de çok yavaş geçmişti zaman.
Kapının zili çaldığında kapıya yönelip açtığımda benim arkamda Eda, onun arkasında da Ayşe teyze duruyordu. Kalabalık bir yaşlı teyze grubunun gözlerini diktiği kişi olmak çok da iyi bir his vermiyordu insana zira hepsi gözlerini dikmiş bana bakıyordu. “Hoş geldiniz.” Ben yüzümde aslında zorla olan ama bunu belli etmediğim bir gülümseme ile konuştuğumda onlar içeriye girerken hoş bulduk karşılığını verdiler. Herkes içeriye girip salona yöneldiğinde bizde peşlerinden gittik salona girdiğimizde herkes birbirine sarılıp hoş geldin derken bu fasılda olmak en nefret ettiğim şey olabilirdi. Sevmediğim insanlar dışında temastan nefret etmek gibi mühim özelliklerim vardı ama yapacak da bir şey yoktu, herkesle sarılırken tanımadığım yaşlı teyzelere sarılmak pek de iç açıcı olmadı benim için.
On tane misafirimiz vardı herkes salondaki koltuklara kurulduğunda ayakta kalan tek gariban da ben oldum bu yüzden gidip mutfaktan bir sandalye getirdim ve ona oturdum. “Nasılsın Ayşe?” Kapalı bir kadın Ayşe teyzeye sorusunu yöneltirken ben onu inceliyordum ama dışarıdan bakılınca sevecen bir insan olmadığıma gayet eminim. Ama yani pembe tülbentin altına yeşil, sarı çiçekli elbise oluyor muydu şimdi? Yani öyle kombin derdinde olan ya da puanlama yapan bir insan değildim ama bu da göz kanatıcı bir şeydi artık. Herkes hal hatır faslına girerken göz göze geldiğim herkes bana gülümsüyor bende onlara gülümsüyordum ama bunu neden yaptığımız hakkında zerre bir fikrim yok. Niye liseli aşık gibi birbirimize bakıp sırıtıyoruz biz? Ellili yaşlarına yakın, kilolu, kapalı bir kadın ile göz göze geldiğimde beni baştan aşağıya süzdü kalite kontrol yapar gibi bir hali vardı.
“Bu kızımız kim Ayşe?” Bana bakarak soruyu Ayşe teyzeye yönelttiğinde ona garip garip bakışlar atmamak için kendimi tuttum. Benim ağzım vardı ve bence bu soruyu bana sorsa bende cevap verebilirdim diye düşünüyorum. “Müstakbel Gelinim.” Ayşe teyzenin gururla söylemesi yüreğime bir darbe indirdiğinde istemsizce bir gülümseme oluştu yüzümde. Daha evlilik teklifi almamış olmam gelin olmayacağım anlamına gelmiyordu galiba.
Herkes mırıltılar çıkarıp benim suratıma baka baka kendi arasına konuşurken ben bu ortama alışmaya çalıştım, ama çok da alışılası bir durum değil. Yani gözümün içine baka baka biri dedikodu yapsa vereceğim tepki zoraki bir tebessüm olmazdı ama şu an tam olarak bunu yapıyorum. “Kaç yaşındasın kızım sen?” Daha genç, büyük ihtimalle kırklarında olan, zayıf bir kadının sorduğu soruya cevap verdim. “Yirmi dokuz.” Yine gözümün içine baka baka kendi aralarında konuştuklarında benim bakışlarım Eda’ya döndüğünde onun gülmemek için büyük bir çaba sarf ettiğini fark ettim. Evet dışarıdan sevecen gözükmediğimi söyledim ama bence bu kadar değildir. Yani en azından öyle umut ediyorum.
“Çalışıyor musun kızım?” Yine aynı yaşlarda, orta kilolu bir kadının sorduğu soruya başımı olumlu anlamda salladım. “Evet.” Onun yanında oturan ve ona çok benzeyen, benden üç dört yaş küçük genç kızın onun kızı olduğunu anlamak zor değildi. “Ne iş yapıyorsun?” Omuzlarına dökülen sarı saçının bir tutamı ile oynarken gülümseyerek sordu bu soruyu. “Mesleğimi paylaşmıyorum.” Onlar bana şöyle bir bakarken ben bu bakışlara alışık olduğum için umursamadım. Ne zaman mesleğimi paylaşmak istemiyorum desem insanlar hep bu şekilde bakıyordu, bir keresinde 'Pavyonda mı çalışıyorsun?’ diyen bile olmuştu. İnsanların zihni bence gerçekten kirliydi bir insan mesleğini paylaşmak istemediği zaman böyle düşünülüyorsa insanların zihni bence gerçekten kirliydi. Ben bir özel kuvvetler askeri ve aynı zamanda bir MİT askeri olduğumdan mesleğimi elbette söyleyemezdim, ama bunun dışında da mesleğini söylemek istemeyen insanlara olan bakışlar cidden hoş ve normal değildi. Bunu hiçbir zaman normalleştirmeyeceğim.
“Neden?” Yine aynı kız soruyu sorunca artık ezberlediğim klasik cevabımı verdim. “Tercih etmiyorum.” Benim söylemeyeceğimi anlamış olmalılar ki daha fazla üstelemek yerine yine kendi aralarında konuşmayı tercih ettiler. “Güzel kızsın torunlarımız da güzel olur.” Ellili yaşlarına yakın, kilolu bir kadının sevecen bir şekilde söyledikleri ile yutkunmaya çalıştım ama yine olmadı. Korumaya çalışsam da yüzümdeki gülümseme solarken elim istemsizce karnıma gitti.
Refleks olarak bu konu açılınca elim hem karnıma gidiyordu çoğu zaman bunu engellemeye çalışıyordum ama bazen elimde olmuyordu. Anında kendimi topladığımda yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirirken bakışlarım Ayşe teyzeye döndü, ne söylemem gerekiyor? Gerçeği mi söylemeliyim yoksa çenemi kapatmalı mıyım?
“Torun olmayacak.” Ayşe teyze gerçeği söyleyerek benim içimdeki sorunun cevabını verdiğinde herkes şaşkın ve garipser bakışlarını ok gibi üzerime çevirdiler, ben ise dik dik onlara baktım. Gururlar ben gittiğim bir operasyonda yediğim kurşundan dolayı anne olamayacağım, vatanıma her şey feda olsun diyemeyeceğim elbette. Ama yine de bunu bakışlarımda yaşatacaktım, kaybetmiştim anneliğimi, doğmamış çocuğumu ve belki de mutluluğumu. Ama vatanıma feda olsun, korumaya çalıştığım babama feda olsun.
Canımı yakıyordu, hem de çok yakıyordu ama ben o kurşunu yiyeceğimi ve anneliğimi kaybedeceğimi bilseydim de atlardım o kurşunun önüne.
“Niye kız?” Yine yaşlı bir teyze Ayşe teyzeye soru sorarken o beni süzen yeşil tülbentli kadın dik dik bana baktı. “Kısır mısın?” Bana dik dik bakarak sorduğu soruyla yumruklarımı sıkmamak için kendimi tutarken tüm kaslarım kasıldı. Nasıl bu kadar patavatsız olabiliyordu?
“Değilim.” Net bir sesle konuşurken sesim çok da sakin değildi ve yüzümde de bir gülümseme yoktu, ama yine de Ayşe teyzeyi mahcup etmemek adına yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. “Bir kaza geçirdim ve karnımdan hasar aldığım için çocuk sahibi olamayacağım.” Herkes bana şaşkınlıkla bakıp yine kendi aralarında konuşmaya başladıklarında benim kaslarım daha fazla kasılırken göz devirmemek için kendi son anda tuttum. Benim acılarım onların diline dedikodu malzemesi değildi bunu onlara öğretmek için çok güzel yöntemlerim vardı ama bu yöntemleri kendime sakladım.
Eda o yeşil tülbentli kadına başka bir şey sorduğunda yeni bir konu açılırken o bana baktığında ayağa kalktığında peşinden gelmemi istediğini anlayıp ayağa kalktım. Onun peşinden mutfağa girdiğimde yemek için hazırlık yapmaya başladığını fark edince ona yardım etmeye başladım, o gidip mutfak kapısını kapattığında hareketlerinden sinirli olduğu belli oluyordu. “Sen o kadına bakma o hep öyle patavatsız sana söylediğim o kadın bu işte, takma sen onu.” Seni yem etmeyeceğim dediği kadın o yeşil tülbentli kadın olmalıydı ki bende kendimi yem etmeyecektim elbette.
“Sorun değil.” Meslekten dolayı insana bir alışkanlık hissi yükleniyordu ama yine de bunu normalleştirmeyeceğim.
“Eğer istersen sen gidebilirsin bunlarla aynı ortamda kalmak istemezsen seni anlarız.” Anlarız dan kastı o ve Ayşe teyzeydi yoksa o içerideki kadınların anlayacağını hiç zannetmiyorum. “Böyle en küçük şeyde kaçsaydım bu konumda olmazdım.” Konumdan kastım mesleğimde başarılı olmamdı ve Eda da bunu anlamıştı zaten. Eda yine de itiraz etmek için ağzını açacağı sırada mutfağın kapısı açılınca o genç kız girince bize gülümsediğinde bizde mecburiyetten ona gülümsedik. O da gelip bize mutfakta hazırlıklarda yardım ederken bana sorduğu soru ile bakışlarımı ona çevirdim. “Bu arada sormayı unuttum adın neydi?”
“Umay. Senin?”
“Betül.” Memnun oldum dercesine başımı salladığımda o da aynı şekilde karşılık verdi. Boş boş muhabbet eşliğinde her şeyi hazırladıktan sonra salonda herkesin önüne küçük sehpalar koyup tabakları ve çayları götürdük. Muhabbet eşliğinde çaylar içilip yemekler yenirken boşalan çayları ya ben ya Eda ya da Betül dolduruyordu ama müstakbel gelin olduğumdan hepsi bana paslanıyordu. Eda’nın telefonu çaldığında odadan çıkarken yine boşalan çay bardaklarını gördüğümde iki bardağı alıp mutfağa ilerdim. Çayları salona götürmek dahice bir fikir olabilirdi ama çaylar soğumasın diye ocağın üstünde duruyordu ve sürekli yeni bir çaydanlıkta ya su kaynatıyor ya da çay demliyorduk, kaç çaydanlık biterdi emin değilim ama bu konuda bir şey diyemiyordum zira Türk olmanın bir kuralı gibi bir şeydi demlik demlik çay bitirmek. İki bardağa da çay doldurup mutfaktan çıkıp tam salona girecekken adımın geçmesini duyduğumda salona girmeyip duvarın arkasında bekledim, normalde asla adetim değildi kapı dinlemek ve yapmazdım ama bu sefer yaptım.
“Kız Ayşe siz nereden buldunuz bu kızı?” Seslerden kadınları tanıyordum yani yüzlerini biliyordum ama isimlerini dahi bilmiyordum. “Bu kızın ailesi yok bir şey yok nasıl buldunuz siz bu kızı?” Boğazıma bir yumru oturduğunda yutkunmaya çalışmadım bu sefer. “Kız onu geç çocuk doğuramayacakmış bu, torun veremeyecek nasıl kabul ettin sen bunu?”
Gözlerimi sıkıca kapatıp birkaç saniye bekledikten sonra açtım, içimdeki yangınlara odun atıyorlar, bana işkence etmek için hazırda bekleyen beynime ve zihnime altın tepsi veriyorlardı.
İçeriye girsem şimdi hepsi yüzüme bakıp gülümseyecekti ama arkamda demedikleri yoktu, böyle insanlardan gerçekten haddinden fazla nefret ediyorum.
“Giyimi de giyim olsa bari.” Altımda siyah bir kargo pantolon üstümde ise kısa belimi kapatan beyaz bir tişört vardı, klasik olabilirdi belki ama ben kötü giydiğimi düşünmüyordum. Gerçi bunu söyleyenin Betül olması takılmam gereken nokta olmalıydı. “Kız bak hazır senin oğlan zaten evlenme teklifi etmemiş bunu bırak ben bir kız bulayım sana.” Bu ses yeşil tülbentli kadına aitti ve duyduklarımda dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. “Bak bizim Hatice’nin kızını biliyorsun o kız zaten senin oğlana aşık, bak kız maharetli el lezzeti desen on parmağını yersin.” Konuşma arasında benim yemek yapamadığımı da öğrenmişlerdi ve şimdi bunu gömüyorlardı, her an dudaklarım daha fazla aralanırken üstümdeki şaşkınlığı tarif etmem zordu. “Kızın elinden her iş geliyor sana da bakar o oğluna da bunun kendine hayrı yok. Bak o sana torun da verir yaşlılığında güzel güzel seversin hem o kız da bir güzel bir güzel, mahallenin en güzel kızı. Giyim desen var güzel elbiselerini giyer kocasına da bakar evine de bakar, çalışmıyor zaten kocasına da bakar.” Artık değil boğazımdaki yumru, şaşkınlıktan dudaklarımın aralanması artık tepki bile veremiyordum. İnsanların söylediklerini genelde asla umursamazdım ama benim yaralarımdan vuruyorlardı bu yüzden istemsizce acıyordu canım.
Bunun kendine hayrı yok.
“Bak zararın neresinden dönsen kardır gel dönelim.” Son duyduklarım ile gözlerimi bile kırpamadığımda donup kaldım hiçbir tepki veremedim öylece karşımdaki düz duvara baktım. Gözlerim sızladı ama dolmadı, sinirlendim ama canım da yandı öylece kaldım orada.
“Kendinize gelin hanımlar ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun o benim gelinim, henüz resmi değil belki ama olacak. Gelinim hakkında konuşurken haddinizi bilin yoksa arayı bozarız. Şu saatten sonra onun hakkında tek kelime ettiğinizi duymayacağım karşınızda kim olduğunu bilin.” Ayşe teyze bu mahallenin en saygı duyulan kadınıydı ve sözleri kanundu konuyu kapatmıştı. Benim takıldığım ise beni savunurken sesinde duyduğum gururdu, işte bu beni gülümseterek ağlatabilirdi ama elbette bunu yapmadım.
Kendime gelmek için kendimi zorladığımda elimdeki çaylar soğuduğu için gidip değiştirdim ve sanki hiçbir şey duymamışım gibi yüzümdeki sahte tebessümle girdim içeri. “Nerede kaldı çaylar?” Çayı yeşil tülbentli kadının önüne koyarken başından aşağıya dökmemek için ekstra çaba sarf ettim, bana kalırsa çoktan hepsinin lafını ağzına tıkmış yerin yedi kat dibine gömmüştüm. Ama Ayşe teyzeyi mahcup etmemek içindi bu suskunluğum ona dua etseler iyi ederlerdi yoksa elimden çok çekerlerdi. “Çay soğumuştu yenisini demledim.” Diyerek açıklama yaptım ama eğer elime kalsaydı onu o çayda boğardım. Elimde kalmadığı için Ayşe teyzeye tekrar dua etmeliydi.
Eda salona geldiğinde bakışlarım saniyelik ona döndüğünde gözlerinde gördüğüm öfke ile bir sorun olup olmadığını merak ettim, eğilip fısıldayarak sordum. “Bir sorun mu var?” Ne olursa olsun benimle paylaşabileceğini, çözeceğimi biliyordu bu yüzden çekinmeden bana söylerdi. Bu sefer gülümsedi ama gözlerindeki öfke güzel gülümsemesine büyük bir tezat oluşturdu. “Bir sorun yok merak etme.” Peki diyerek geri çekildim ve daha fazla zorlamadım, anlatmazsa saygı duyardım sıkıntı yoktu.
“Kız Eda sen kiminle konuşuyorsun? Gittin gelmedin.” Yeşil tülbentli kadın çayını hüpleterek içerken Eda’ya sorduğunda Eda sanki bu anı bekliyormuşçasına ona döndü. “Bilmek zorunda mısın?” Yeşil tülbentli kadın olumsuz sesler çıkarıp tam şikayet etmek için Ayşe teyzeye dönmüştü ki Eda yine konuştu. “Anneme değil bana söyle ne söyleyeceksen.” Ayşe teyze Eda’nın bu tepkilerine ifadesiz kalırken ben ne yapacağımı bilmeden izledim. “Ankara bozmuş seni.” Yeşil tülbentli kadın çayını içerken boğazında kalsın diye dua ettim resmen, bunu da yaptırmışlardı bana!
“Sizin kadar bozmaz.” Ortamda bir sessizlik olunca Ayşe teyzenin minik, gururlu sırıtışını saniyelik yakalamıştım.
Ortamdaki gerginlik farklı bir konun açılması ile dağıldı ve yine sohbet muhabbet başladı.
En sonunda saat altı civarında eve gitmek zorunda kaldıkları için ayaklandıklarında hep beraber ayaklandık. Kapıya kadar eşlik ederken aynı zamanda sohbet yine devam ediyordu kapıya geldiklerinde bir Türk klasiği olarak bir süre de kapının önünde sohbet ettiler. En sonunda gittiklerinde ben salona ilerleyip kalan dağınıklığı topladım, Ayşe teyze ve Eda salona geldiklerinde şokla durmuş bana bakıyorlardı. Ne yapmışım yine?
“Umay mutfağı sen mi temizledin?” Soruları ile bu sefer bir halt yemediğimi anlayıp rahatladım ve evet ben temizlemiştim duyduğum konuşmalardan sonra o kadınlarla aynı ortamda bulunmak istemediğim için gidip mutfağı temizlemiştim. Salonu da hızlı bir şekilde toplarken ikisi dikilmiş bana bakarken ben sorularını yanıtladım. “Evet, ben temizledim.” Hızlıca salonu da toparladığımda Ayşe teyze belli etmese de hızımdan etkilendiğini görebildim, ikisi geçip oturduklarında ben oturmak istemedim. “Biraz yorgunum da acaba dinlensem bir sorun olur mu?” Onlar burada otururken çıkıp uyumak biraz da çekingenliğimden dolayı kulağa hoş gelmediği için mahcup bir ifadeyle sormuştum bunu.
“Yok kızım estağfurullah git dinlen sen, ellerine sağlık çok yoruldun bugün.”
Ayşe teyzenin anlayışı ile minik bir şekilde gülümsediğimde salondan çıkıp merdivenlere yöneldim ve üst kata çıkarak kaldığım misafir odasına geldim. Gidip üçlü koltuğa oturduğumda elimi çeneme yaslayıp camdan gökyüzünü izlemeye başladım. Bir sigara yakmak istiyordum ama şu an hoş olmayacağı için içmedim derin bir nefes alarak karanlıkta camdan dışarıyı seyretmeye devam ettim.
Hiçbir zaman gökyüzüne bakıp ailemin beni gördüğünü falan düşünmemiştim, çocukken bile çünkü hiç o kadar masum olmamıştım. Çocukken bile ailemin katili olduğunu bilip böyle düşüncelere kapılmamıştım ama gökyüzünü izlediğim çok olmuştu.
**********
A.G.
Babam kahveye gittiğinde bende Eve geldiğimde gözlerim ilk önce o güzel gözlerin sahibi aradı ama bulamadı, geldiğimi duymamış olmalıydı. İçeriye girdiğimde kapının kenarında postallarımı çıkarıp ışığı yanan salona ilerledim, salona girecekken konuşmaları duyunca durdum ve dinledim. “Misafirlere niye öyle davrandın?” Annemin hesap sorduğu kişi büyük ihtimalle canım kardeşimdi. “Çünkü Umay hakkında konuşmalarını duydum ve Umay da duydu.” Kaşlarım çatıldı, ne konuşması? Ne dönüyordu tam olarak? Deli yürek neyi duymuştu? “Umay da mı duydu?” Annemin şaşkınlığı sesine yansırken benim kaşlarım daha da çatıldı neyden bahsettiklerini biraz daha öğrenmezsem büyük olay çıkaracağım. “Ben telefonla konuşmayı bitirip salona gelecekken Umay’ın salonun kapısının kenarında donup kaldığını gördüm. Arkasından yaklaşıp ona fark ettirmeden sizi dinlediğimde duydum konuşmalarınızı ve o da duydu.” Deli yürek neden donup kalmıştı? Ne dönüyordu bu evde! İkisi de sessiz kaldığında öfkeden içeri dalmamak için durdum birkaç saniye belki tekrar konuşurlar diye ama sessizlikleri devam ettiğinde ben daldım odaya. Annem ayaktaydı ve bana hoş geldin diyerek odadan çıktığında ben direkt yönümü Eda’ya çevirdim.
“Ne konuşması?” Eda birkaç saniye şaşkınlıkla bana baktıktan sonra sinirli bir yüz ifadesiyle açıklamasını yaptı. “Misafirler otururken ben telefonla konuşmaya gittim Umay da çayları doldurmaya gitmiş dönerken de onun hakkında konuşmaları duymuş, ne kadarını duydu, benden önce ne duydu bilmiyorum. Ama benim duyduklarım yeterince can sıkıcı zaten işte Umay’ın anne olamayacağından, yemek yapmayı beceremediğinden, hazır sen ona evlenme teklifi etmemişken zararın neresinden dönersek karmış, sana mahalleden başka bir kız ayarlayacaklarmış.” Her geçen ana öfkem daha da artarken yumruklarımı sıktım o kadınlar o an orada olmadığım için şükretseler iyi ederlerdi ama elbette elimden kurtulamayacaklardı. Kin tutan bir insan değildim ama hepsine kinliydim ve bunun intikamını alacaktım.
Eda’yı orada bırakıp Umay’ın odasına geldim kapını altından lambanın ışığının yanmadığını gördüm ama uyumadığını elbette biliyorum. Kapıyı tıklattığımda özlediğim o sesini duymak bile huzur verdi bana. “Gel.” Kapıyı açıp içeriye geçtiğimde lambayı yaktım bir anda peyda olan ışık ile güzel gözlerini kıstığında ben geçip yanına oturdum. “Hoş geldin.” Dudaklarında duran tebessüm hem gerçek hem de sahte bir tebessümdü, benim yüzümde ise bir tebessüm yoktu. “Hoş bulmadım.” Hem de hiç hoş bulmadım.
“Ne oldu?” Gözlerindeki hüznü geriye atıp benim için bir endişe kurulduğunda gözlerine kalbim hızlandı, bir gün bu kadar basit bir şeye heyecanlanacağımı söyleseler tepki bile vermezdim ama şu an tam olarak bu yaşanıyordu.
“O dedikoducu kadınların söyledikleri asla önemli değil, saçmalıyorlar. Gözüm senden başkasını görmez, görmeyecek onların saçma sapan lafları için kendini suçlama Umay’ım.” Gülümsediğinde bende gülümsedim bana yaklaşıp başını göğsüme yasladığında kolumu omzuna atarken saçlarının arasına öpücükler kondurdum. “Seni çok seviyorum.” Bu basit sözcükler onun ağzından duyduğumda kalbimin deli gibi hızlanmasına sebep oluyordu ve ben bunun her saniyesi seviyorum. “Bende seni ok seviyorum, çok.” Kokusu içime çektim ve saçlarının arasına öpücükler kondurdum.
**********
Arkadaşlarrr yeni bölümle karşınızdayım yine, evet yine sakin olduğumuz bölümlerden bir tanesiydi. Sizce Ayberk, Umay'a ne zaman evlenme teklifi edecek? Ya da edebilecek mi? Düşünceleriniz benim için gerçekten çok kıymetliler lütfen benimle paylaşmayı unutmayın, ayrıca güzel yorumlarınızın beni ne kadar mutlu ettiğini söylemeden edemeyeceğim. Hepimizin sorunlarının olduğu, belki kötü zamanlarda olduğumuz bir dönemde satırlar arasında buluştuk ve bu gerçekten çok kıymetli bir şey, sizi bilemem ama benim için belki profesyonel bir destekten bile daha güzel bir terapi. Şimdi duygusal bir konuşma yapıp lafı daha fazla uzatıp sizi sıkmak istemiyorum ama sevildiğinizi bilin ve ne zaman isterseniz sizi dinleyecek biri olduğunu bilin, eğer özelden veya yorumlarda fark etmez dertleşmek, konuşmak isterseniz ya da böyle bir şeye ihtiyacınız olursa burada bir ben varım ne kadar iyi gelirim bilemem ama sizi dinlemek ve destek olmak için hazırım. Lafı daha fazla uzatmayayım yorumlar sizlerin, oy vermeyi ve ailemizin bir parçası olmayı unutmayın. Geceleriniz iyi olsun. Öpüldünüzzzz>>>>
***********
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.82k Okunma |
4.15k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |