

Ey Türk milleti, devletini, töreni kim bozabilir.
***
Tüm askerler çember oluşturmuş bizi izliyordu, Uraz ve beni. Eğitimdeydik, her zamanki gibi dövüş eğitimi yapıyorduk dışarıdan bakılınca pek adil görünmüyordu çünkü Uraz 2.00 boyunda heybetli bir adamdı. Ben ise 1.79 boyundaydım Uraz kadar kaslarım belli olmuyordu ama en yanıltıcı noktada buydu. Dışarıdan normal bir kadın olarak görünüyordum ama gücümü sadece beni tanıyanlar bilirdi, Uraz’ı daha önce devirmişliğim çoktu tabi o da beni devirmişti. Ve bunlar eşitti sürekli eşitleniyorduk, şu ana ise sahada yuvarlak şeklinde dönüyorduk.
Ve tüm askerler sıraya dizilmiş yeni gelen en iyi tim olarak bilinen timin dövüş eğitimini izliyorlardı, ortamda kuş sesi hariç hiç kimseden ses çıkmıyordu.
Uraz yumruğunu savurduğunda havada yakaladım ve kolunun altından geçerek koluna baskı uyguladım, bu hareket kol kırmaya yarıyordu ama kırmayacaktım. Daha önce ilk eğitimlerde olayın ciddiyeti anlaşılsın diye kırmıştım o zamandan beri herkes eğitimlere önem veriyordu.
Uraz ile tekrar dönmeye başladığımızda bu sefer atağı ben yaptım, attığım döner tekmeden çevik bir şekilde kurtuldu. Üzerime gelen tekmesinden kurtulduğumda sıkılmaya başlıyordum, bu iş bitmeliydi uzamıştı. Çocuk mu eğitiyorduk? Düzgünce dövüşecektik.
Daha hızlı ve sert bir şekilde atağa geçtim, yumruk ve tekmelerimi aynı anda savurdum Uraz ise aynı hızla kurtuldu. Askerlerin kaşlarının çatıldığını tahmin edebiliyordum, hızlı dövüşümüzü takip edemiyorlardı büyük ihtimalle.
Uraz beni yere serdiğinde düşerken onu da yere düşürdüm, onun üzerine çıktığımda sağlam bir yumruğu yüzüne savurdum. Yan dönecekken kolunu ve başının hareket alanını yok ettiğimde dönemedi.
Ayağa kalktığımda onu gördüm, kollarını göğsünde bağlamış her zamanki alaycı sırıtışıyla bizi izliyordu. Sırıtıyordu ama kaşları havalanmıştı gerçekten bizi çekemediğini düşünmeye başlayacaktım.
“En iyi tim olarak anılan Pençe Timi askerleri ve deli yürek olarak bilinen komutan bu kadar basit bir şekilde mi dövüşüyor? Çocuk mu eğitti sizi? Ya da siz çocuk mu eğitiyorsunuz?” Bakışlarım Ayberk’teyken söyledikleri sinirimi bozuyordu. Deli yürek benim en çok kullanılan lakaplarım arasındaydı hatta en çok kullanılan lakabımdı. Ve Pençe Timi askerleri bu şekilde dövüşmüyordu ve ona bunu göstermek boynumuzun borcu olmuştu.
“Oradan söylemek kolay, gel çık bakalım deli yüreğin karşısına. Bakalım çocuk mu eğitmiş, yetiyor mu cesaretin?” Deli yürek dediklerinde herkes bir duraksard,ı tüm askerler heyecan ve korkuyla bize bakıyordu. Daha doğrusu Ayberk’e, bakalım var mıydı karşımıza çıkacak cesareti? Alaycı gülüşü yüzüne daha fazla yayıldı ve gülerek karşıma geçti.
“Lakabının hakkını ver ve seni bir çocuğun eğitmediğine inandır beni yüzbaşı.” Kısa kollu askeri tişörtü ve askeri pantolonuyla, tüm heybetiyle karşımdaydı. Güldüm ve bu meydan okumasına cevap verdim.
“Komalık olunca üstlere şikayet etmemeni umuyorum yüzbaşı.” Güldüğünde yumruklarını havaya kaldırdı ben de kaldırdığımda karşılıklı dönmeye başladık. Birbirimizi tanımaya çalışıyorduk ama bu benim pek de umrumda değildi tanımaya gerek yoktu.
Yumruğumu hızlı bir şekilde yüzüne geçirdiğimde kurtulamamıştı, onu tanımaya çalışmaya devam edeceğimi sanıyordu. Sikerlerdi, başlardım tanımasına dalardım direkt, deli yürek diyorlardı bana rakibi tanımadan deviren, fazla hafife almıştı beni. Ama birazdan alamayacaktı, elinin tersiyle patlayan dudağının kanını sildi. Alayla güldüğümde aynı şekilde karşılık verdi.
O hala zayıf noktamı bulmaya çalışıyordu, devam etsin bakalım var mıymış zayıf noktam? Hızlı bir şekilde tekmemi karın boşluğuna geçirdim acıyla öne eğildiğinde hemen toparladı yumruğunu savurduğunda elini tuttum ve çevirirken karnına dizimi geçirdim. Öne eğildiğinde dizimi bu sefer yüzüne geçirdim.
Geri çekildiğimde doğruldu, dudağından ve burnundan akan kanlara rağmen güldü ne düşündüğünü bildiğim için bende güldüm. Zayıf noktamın rakibi tanımadan saldırmam olduğunu düşünüyordu ben istediğim için bu şekilde düşünüyordu. Şimdi benim saldırmamı beklemeden saldıracaktı ve yanılmadığımı bir kere daha bana kanıtladı.
Karnıma yumruğu yediğimde öne eğilmedim karın darbelerine bir kadın olarak alışıktım, erkekliğine tekme attığımda öne eğilerek geri çekildi.
Doğrulduğunda gözlerindeki nefreti gördüm, yapacak bir şey yoktu uyarmıştım ama. Yumruğumu savurduğumda yumruğumu eline hapsetti ve kolumdan tutarak beni belinin üzerinden döndürerek yere fırlattı. Sırtım sert bir şekilde yerle buluştuğunda dişlerimi sıktım, gelen ses ise kırık ya da burkulan birkaç kemiğim olduğunu haber veriyordu. Heybetiyle üzerime çöktüğünde bileklerimi tek eliyle tutarak karnımda birleştirdi. Bileklerime baskı uyguladığında karnıma daha da gömüldü sağlam bir yumruğu yüzüme yediğimde onun kim olduğunu unutmuştum. O Göktürk komutandı. Azrailin kılıcı da deniyordu.
Dudağımdan akan kanı hissettiğimde ikinci bir yumruk yedim, yumrukları çok hızlıydı hareket etmemi zorlaştırıyordu ama beni engelleyemezdi.
Bacaklarımı beline doladığımda yan döndüm şimdi ise ben onun üzerindeydim, bir bacağımı onun bacağına doladım. Bu şekilde dönemezdi ellerini tutup karnına koydum ve üzerine oturdum ellerini hareket ettiremezdi artık. Sağlam bir yumruk geçirdim yüzüne o ise kafasını kaldırıp bana kafa attı. Burnumdan kanlar akmaya başladığında yüzüne sağlam bir yumruk daha geçirdim. Birimiz bayılmadan ya da vazgeçmeden bitmeyecekti bu.
“Komutanım!” Bağırışı duysam da gözlerimi yeşil gözlerinden çekmedim. Kural bir; asla dikkatini dağılmasına izin verip rakibine fırsat tanıma.
“Ne var?” Yüzüne bir yumruk daha geçirdiğimde kafa atmayı denedi ama başarılı olamadı.
“Görev var, albay bizi çağırıyor.” Duyduklarımla yumruk atmayı bıraktım, ikimizde durmuştuk vatan görevi denilmişti düşmanlık biterdi.
Gözlerimi yeşil gözlerinden çekmeden kan akan yüzümü benimle aynı halde olan yüzüne yaklaştırdım. “Burada bitmedi yüzbaşı geri geleceğim, sakın kaçma tamam mı?” Dediğimde ikimizde alayla güldük üstünde oturduğumdan sesi farklı çıkıyordu ama hala kalındı. Ve kalın sesiyle bana fısıldadı. “Bekleyeceğim yüzbaşı lütfen korkup ölüp de gelmemezlik yapma.” Güldüğümüzde üstünden kalktım yüzüm kan içindeydi ve kemiklerde biraz sıkıntı vardı, acısı şu an gelmişti. Kırık olabilirdi ama olsaydı anlardım değildi, burkulma ya da eğrilme olmalıydı. Dert değildi görevi engellemezdi, hızla yüzümü yıkamaya gittim.
Harekat odasına girdiğimde içeride dikdörtgen masada oturan bizim timdi ama başta oturan albay değil tuğgeneraldi. Tuğgeneralin yanında albay vardı, onun yanı ise boştu ben geçip oraya oturduğumda tuğgeneral yüzümü görünce kaşlarını çattı.
“Yüzüne ne oldu, yüzbaşım?” Ne olduğunu biliyordu çünkü albayla birlikte bizi izlemişlerdi, en baştan beri biz Uraz’la dövüştüğümüzden beri izliyorlardı.
“Eğitim komutanım.”
“Kimle bu eğitim?” Diye soran Cahit Albaydı.
“Eğitim timimle ama yüzbaşı Göktürk ile de küçük bir eğitim yaptık.” Tuğgeneral Cahit albaya döndü ve başıyla işaret verdiğinde albay konuştu.
“Gideceğiniz görev riskli bir görev, aradığımız terörist bu.” Masaya teröristin fotoğrafını koyduğunda bakışlarım fotoğrafa kaydı sonra ise tekrar albaya döndü.
“Bu Mazlum kod adlı terörist kırmızı listede ve yüzbaşı Göktürk’ün kız kardeşini kaçırdı, sınır dışında olduğunu biliyoruz. Ama yer tespitimiz tam değil.” Kaşlarım havalandığında Cahit albay benimle göz göze geldi ne düşündüğümü biliyordu.
“Bu göreve siz gideceksiniz ve bu olaydan yüzbaşının haberi yok, duyarsa ortalığı birbirine katacak bu da görevi tehlikeye atardı. O yüzden yüzbaşı olayı anlamadan o masum kızı kılına dahi zarar gelmeden buraya getirmeniz lazım. Bunu siz yapabilirsiniz.” Haberi yoktu büyük ihtimalle kardeşi ile farklı şehirlerde yaşıyordu az önce dövüştüğüm, kanını akıttığım adamın kız kardeşini kurtaracaktım. Bakışlarım albayın üstündeyken onun bakışları hepimizin üzerinde geziniyordu.
“Komutanım teröristi-” Tuğgeneralin baskın bir sesle lafımı bölmesiyle sustum.
“Hayır. Göreviniz o masum kızı kurtarmak, ne olursa olsun o kızı alın ve buraya getirin teröristi daha sonra da yakalayabiliriz. Ama o kızı burada göreceğim duydun mu beni yüzbaşı? Duydunuz mu beni Pençe Timi? Göreviniz o kızı alıp sağ salim buraya getirmek, delilik istemiyorum. Anlaşıldı mı?” Hepimiz aynı anda cevap verdik.
“Emredersiniz komutanım.” Albay tekrar bize döndü.
“Yer tespiti tam değil o bölgede olduğunu biliyoruz sadece ve bu büyük bir bölge. Ve sizin zamanınız kısıtlı, gidin bulun ve o kızı alıp gelin, size güveniyorum.”
“Emredersiniz komutanım.” Ayağa kalktığımızda albay ve tuğgeneral de kalktı tuğgenerali harekat odasına getirtecek kadar önemli bir savaşçıydı Göktürk.
“Size güveniyorum çocuklar.” Tuğgeneralin söylediğine karşılık hep birlikte cevap verdik. “Sağ ol.” Harekat odasından çıktığımızda hemen hazırlanmaya gittik vaktimiz gerçekten kısıtlıydı o şerefini siktiklerim her ana o kıza zarar verebilirlerdi. Ya da Ayberk’i arayıp kardeşi ile tehdit edebilirlerdi ve Ayberk’in yapacaklarını tahmin edebiliyordum. Ama etmek istemiyordum.
M4 silahı elime aldığımda operasyona hazırdım bizimkilerde hazırdı, kulübeden çıktığımızda açık alanda bekleyen helikoptere koştuk.
Paraşütleri taktığımızda helikopter olduğu yerde durmuştu sınır dışındaydık bu yüzden helikopter indiremezdik. Burada görünmesi bile riskliydi bu yüzden operasyonlar çoğu zaman gece yapılırdı.
Helikopterin kapısı açıldığında hiç düşünmeden atladım diğerleri de peşimden atladı, paraşütü açtığımızda öğle saatlerinde olduğumuzdan daha dikkatliydik.
Yere indiğimizde söylenilen bölgenin tam ortasındaydık bölgede üç yerleşim alanı vardı, üç köy. Herkes indiğinde Uraz ile yan yana geldik, diğerleri ise alanın güvenliği için bir dizlerinin üzerine çökmüş etrafa bakıyorlardı.
“Üç yerleşim alanı var ve üçü de birbirine uzak, bizim ise zamanımız kısıtlı.” Uraz bana döndüğünde gözlerim etrafta dolaşıyordu ve bir plan bulmaya çalışıyordum.
“Ne yapacağız komutanım?” Bir planım vardı ama zaten riskli olan bir görevi daha da riskli hale getiriyordu.
“Ayrılmamız gerek, diğer türlü çok vakit kaybederiz ve o soysuzlar her an bir şey yapabilirler. Bu görevi daha da riske sokacak ama başarmaktan başka şansımız yok.” Uraz gülümsediğinde konuştu.
“Biz Pençe Timiyiz ne riskleri atlattık, bunları da atlatırız evelallah komutanım.” Gülümsedim ve tekrar ciddiyete dönerek konuştum.
“Oğuz, Atakan ve Göktuğ ilk köye gidecekler büyük ihtimalle orada olmayacaklar. Sare, Turgut ve Kutay ikinci köye gidecekler orada olma ihtimalleri yüksek. Seninle ben ise üçüncü köye gideceğiz, içimden bir ses orada olduklarını söylüyor.”
“Hallederiz komutanım.” Ayağa kalktığımda time döndüm.
“Pençe, ayrılacağız diğer türlü çok vakit kaybı olacak Oğuz, Atakan ve Göktuğ siz birinci köye gideceksiniz. Sare, Turgut ve Kutay siz ikinci köye gideceksiniz unutmayın görevimiz kızı sağ salim eve götürmek. Kimse teröristi yakalamanın derdine düşmeyecek ses de çıkarmayacağız sessizce girip sessizce çıkacağız. Anlaşıldı mı pençe?” hepsinden aynı anda aynı ses yükseldi.
“Emredersiniz komutanım.” Oğuz, Atakan ve Göktuğ temkinli bir şekilde ayaklandılar ve kuzey yönünde ilerlemeye başladılar. Onlardan sonra Sare, Turgut ve Kutay ayaklandı ve onlar da temkinli bir şekilde doğu yönünde ilerlemeye başladılar. Uraz ve ben ise tam arkamıza yani güney yönüne doğru ilerlemeye başladık.
Biz koşarken telsizden Oğuz’un sesini duydum. “Komutanım biz köye geldik görünürde bir hareketlilik yok, yaşam belirtisi de yok şimdi giriyoruz.”
“Tamam, dikkatli olun.”
“Emredersiniz komutanım.” Oğuz’lar bizden önce ulaşmışlardı bizim ise köye varmamıza on dakika falan vardı. Normalde iki saatlik bir yolu yarım saatte bitirmek üzereydik beş dakika geçtikten sonra telsizden Sare’nin sesi duyuldu.
“Komutanım biz vardık, köyde hareketlilik yok bir yaşam belirtisi de. Giriyoruz.” Ulaşmışlard,ı bizim ise beş dakikamız vardı.
“Tamam, dikkatli olun.”
“Emredersiniz Komutanım.” Tek dileğim Ayberk’in kardeşinin kaçırıldığını öğrenmemesiydi, öğrenirse görev batar işler karışırdı.
“Komutanım burası temiz, köyde yaşayan çok az insan var ve buraya hiç terörist gelmemiş evleri didik didik ettik.” Oğuz’un sesi ile bir kez daha yanılmamıştım birinci köyde olmadığını biliyordum. Hissediyordum.
“Tamam bu tarafa doğru gelin.”
“Emredersiniz komutanım.” Köye vardığımızda köyün yanındaki dağdaydık, yere uzandığımızda silahın dürbününden köye baktım. Ve radarıma soysuzlardan biri takıldı buradalardı ama tuzakta olabilirdi ikinci köyde de olabilirdi.
“Uraz bir tane gördüm güneydoğu üçüncü eve girdi evin içini görebiliyor musun?” Uraz farklı açıdaydı, ben farklı açıdaydım oradan görebilirdi.
“Bu taraftaki odalarda sadece iki kişi var kız ve Mazlum yok arka odaları göremiyorum.” Daha fazla zaman kaybedemezdik içeri girmemiz gerekiyordu.
“Uraz giriyoruz.”
“Emredersiniz komutanım.” Telsizden bizimkilere seslendim.
“Biz vardık terörist gördük burada, giriyoruz.” Oğuz’un sesini duydum.
“Geliyoruz komutanım.” Yerimden hareketlendiğimde Uraz’da hareketlendi görünmeden dağdan köye indik, sessizdik. Uraz güneydoğudaki evlere girerken ben biraz daha güneye yakın açıdaydım. Evlere girmeye başladığımda ilk evde bir şey çıkmadı ikinci eve girdiğimde burası da temizdi.
Köy büyüktü, burada onları bulmamız daha fazla zaman alırdı bu yüzden burayı seçeceklerdi. Beşinci evde boş çıktığında bu işin böyle uzun süreceğini biliyordum. O yüzden o teröristi gördüğüm eve doğru yaklaştım etrafında dört tane ev vardı ama benim hedefim o evdi. Hissediyordum o evdeydi. Hislerim asla yanılmazdı bunu kanıtlarcasına telsizden Sare’nin sesi duyuldu.
“Komutanım bu köy temiz sizin olduğunuz köydeler, geliyoruz.” Şu anda ses çıkaramazdım, tam saklandığım duvar dibinden çıkacakken camdan bakan bir terörist gördüm.
Neye bakıyorsun it? Güzel mi manzara? Atacaktım onu o camdan aşağıya. Terörist gittiğinde hızla evin duvarının dibine geldim. Kafamı çevirdiğimde evin kapısında bekleyen iki teröristi gördüm, halledilirdi kafamı geri çekerken başka bir evde bu eve doğrultulmuş tüfeği gördüm.
Keskin nişancı.
Şu an bir şey yapamazdım Uraz’a seslensem geldiğimiz anlaşılırdı gerçi çoktan anlaşılmıştı. Risk alarak hiçbir şey yapmadan bir anda duvar dibinden çıktım ve iki teröristi de indirdim. Silahlarda susturucular vardı kapının dibine geldiğimde karşı evin duvar dibinde Uraz’ı gördüm.
İşaretlerle keskin nişancıyı hallettiğini söyledi, anlamalıydım zaten işaretlerle içeri gireceğimi söyledim. Uraz dışarıda kalacaktı kaçmaya çalışan olursa indirecekti ama içimden bir ses tuzak olduğunu söylüyordu. İlk kez yanılmayı diledim ama içimdeki ses çok yoğundu kapı koluna uzattığım elimi geri çektim ve pencereden evin içine baktım.
Tuzak.
Kapıya bağlanmış bomba sistemi vardı burada değillerdi başka bir yerde olmalılardı. Uraz’a döndüğümde bakışlarımdan tuzak olduğunu anladı başka bir evdelerdi ve biz direkt buraya gelmiştik.
Köyde şu an onları ararsak tuzağa düşmediğimiz anlarlardı ama eğer tuzağa düştüğümüzü düşünürlerse saklandıkları delikten çıkarlardı. İçimden bir ses hala burada bu köyde olduklarını söylüyordu kapıya tekme atıp kendimi yan tarafa attım.
Kollarımla kendime koruma yaptığımda ev patlamıştı, kulağım çınlarken etrafı bir toz bulutu kaplamıştı. Kendime gelecek vaktim yoktu yana düşen silahımı aldım ve baş dönmesi ile kulak çınlaması eşliğinde ilerledim.
Görüşüm bulanıktı, başım dönüyordu ve kulağımda duyduğum her ses çınlama şeklindeydi ama toz bulutunun arasındayken köyün ucundaki evde onu gördüm.
Mazlum. Yine yanılmamıştım yüzündeki iğrenç sırıtış ile burayı izliyordu, evlerin arasından dolaşıp o eve doğru ilerledim. Kulağımdaki sesler uğuldamaya dönüştüğünde görüşüm hala bulanıktı evin kapısında terörist yoktu içerisi kalabalık olmalıydı.
“Komutanım!” Uraz’ın gür sesini duyduğumda iyi olduğunu anladım derin bir nefes aldığımda karşımdaki evin duvar dibine çöktüm.
Bomba patlarken kendimi yana atmıştım ve zaten ağrıyan kemiklerim şu an gerçekten kırılmış olabilirdi bunu umursamayarak evin etrafını dolaştım. Kimse yoktu kapıdan girdiğimde alt katta sadece salon vardı salonda ise on terörist.
Bir dakika içinde hepsini öldürdüğümde üst kattan sesler duydum hızla yukarı çıktım, karşıma çıkan iki teröristi öldürdüm. Tek oda olan kapısı kapalı odaya girdiğimde oda boştu ve pencere açıktı, pencereden baktığımda kızla beraber atlamış dağa kaçtığını gördüm.
Şerefsiz. Düşünmeden camdan atladım bu sırada bizimkilerin köye geldiğini duydum, beni arıyorlardı ama şu an cevap veremeyecektim.
Dağda duran arabayı gördüğümde sesli bir küfür savurdum.
“Siktir!” Daha hızlı koştuğumda kemiklerim acıyordu, gözlerim acıyordu, toz girmişti görüşüm bu seferde tozdan bulanıktı. Başımda ise haddi hesabı olmayan bir ağrı vardı. Arabaya bindiklerinde nişan aldım ve arabanın ön ve arka tekerleğini vurdum. Patikaya ulaştığımda arabadan inmiş koşuyorlardı karşıdan gelen arabayı gördüğümde hızla koştum ve Mazlum denen kansızın bacağından vurdum yere düştüğünde patikada kızın yanına gittim.
Karşıdan gelen terörist dolu bir araba vardı kızın ağzı bantlıydı, ağlıyordu patikanın ucunda beliren arabayı ve tepesinde kıza dönen silahı gördüğümde hemen önüne siper oldum.
Omzumda hissettiğim acıyla vurulduğumu anladım kızı kayaların arkasına saklayıp kendim de saklandım. Ama sırtımı kayaya yasladığımda omzumdaki sızı katlandı ve acıyla inledim. Bakışlarımı kıza çevirdiğimde gülümsedim.
“Korkma abine götüreceğim seni, zarar görmeyeceksin.” Tepkisini görmeme fırsat olmadan kafamı çıkardım ve buraya gelen iki teröristi indirdim. İki gitti, kaldı beş. Kafamı çıkardığımda bir kurşun tepemden geçti, bir tanesini daha indirdiğimde omzumdaki acı giderek katlanıyordu. O soysuz ise başka bir arabaya binip uzaklaşmıştı.
Telsizden bizimkilere seslenmek istedim ama bomba nedeniyle zarar gördüğünü fark ettim. Kafamı çıkardığımda iki tanesini daha indirdim, kaldı iki. Kafamı tam çıkaracakken tepemden geçen kurşunla çıkaramadım deldirecektik kaskı, kafamı tekrar çıkardığımda iki tanesini de indirmiştim.
Kayaya yaslandığımda omzumdaki acı nedeniyle yüzümü buruşturdum. “Komutanım!” Başımı çevirdiğimde Uraz’ı gördüm, yanımdaki kızı gördü ve tekrar bana döndü.
“İyi misiniz?” Başımı sallayarak onu onayladım ve ayağa kalktım, kalktığımda tim başımıza toplanmıştı bakışlarımı kıza çevirdiğimde bu heybetli adamlardan korktuğunu gördüm.
Abisinin heybetinden haberi yoktu galiba. Elimi ona uzattığımda gülümsedim. “Korkma biraz heybetliler sadece abinde heybetli öyle düşün.” Uzattığım elimi tutunca ayağa kaldırdım ama omzumdaki acı daha da katlandı.
“Komutanım vurulmuşsunuz.” Sare’ye döndüğümde sorun olmadığını belirttim kızın ağzındaki bandı acıtmadan açtım. Açtığımda direkt bana sıkı sıkı sarıldı omzumdaki acı katlanırken sağlam olan kolumla belini sardım.
Kolları boynumdan çözüldüğünde benim elimde belinden çekildi ve ona baktım.
“Korkma biz buradayız, tehlike geçti. Sana bir şey olmasına izin vermem.” Titreyen sesi ile konuştu.
“Teşekkür ederim.” Gülümsediğimde bizimkilere döndüm ama susmak bilmediklerinden aynı şeyi bu seferde Turgut tekrarladı.
“Komutanım yaralısınız.” Kız hızla bana döndüğünde daha çok ağladı ters bakışlarımı Turgut’a gönderdikten sonra tekrar kıza döndüm.
“Özür dilerim, özür dilerim ben bilmiyordum gerçekten-” Lafını kestim.
“Sakin ol, abartıyor o salak iyiyim ben sakin ol ve adını söyle bana.”
“Eda.” Gülümsediğimde her tarafım acıyordu.
“Eda sakin ol, sorun yok.” Onu yatıştırmaya çalışıyordum çünkü korkmuştu, fazlası ile. Ve bizim buradan hemen gitmemiz gerekiyordu hem tehlikeliydi hem de Ayberk’in olayı anlamaması gerekiyordu.
“Pençe toplanın gidiyoruz.” Dediğimde Kutay yanıma geldi omzuma turnike uyguladı başımla onayladığımda kayanın arkasından çıktım. Eda ise benim kolumu sıkıyordu benden ayrılmıyordu ve şu an fark etmiştim ki Eda benim kafede gördüğüm kadındı.
Yani Ayberk’in anlama ihtimali daha yüksekti ve bu canımı sıkıyordu Eda sağlam olan kolumu tuttuğundan yaralı omzumla silahı taşıyordum bu da acıyı arttırıyordu.
Arabaların yanına geldiğimizde arka koltuğa oturdum camın kenarında ben yanımda Eda, onun yanında Sare, onun yanında ise Atakan vardı.
Önde Uraz ve Oğuz arabanın kasasında ise Turgut, Kutay ve Göktuğ vardı. Uraz arabayı çalıştırırken Oğuz dikiz aynasından bana döndü. “İyisiniz değil mi komutanım?” Başımla onu onayladım. “İyiyim.” O sırada Sare’de Eda’ya nasıl olduğunu soruyordu.
“İyi misin Eda?” Kolumu daha sıkı tuttu. “İyiyim.”
Garip bir şekilde bana karşı bir güveni vardı kafede göz göze geldiğimizde de gülümsemişti beni tanımıyord,u neydi bu güven ve sevgi?
Omzumdaki acı daha da artmıştı ve fazla kan kaybetmiştim birazdan bayılacaktım bizim indiğimiz aynı yere gelmiştik helikopteri bekliyorduk. Helikopterin sesini duyduğumda arabaya yaslanmayı bıraktım helikopter indiğinde ilk Eda ve ben bindik sonra ise diğerleri. Eda ise hala kolumu sıkıyordu başım dönüyordu, midem bulanıyordu ve her tarafım acıyordu fazla kan kaybetmiştim birazdan bayılacağımı hepimiz biliyorduk. Ama Eda daha fazla korkmasın diye çaktırmıyorduk.
Gözlerimin kapanmaması için direniyordum, kan kaybı fazlaydı gözlerimi kapatırsam açamazdım ama müdahale istemiyordum. Eda yarayı görüp daha fazla korkabilirdi direniyordum ama ne kadar zorlasam da gözlerim kapanıyordu. Daha fazla direnemediğimde gözlerim kapanmıştı ve karanlık.
Gözlerimi açtığımda görüş açıma beyaz tavan girdi, hareketlenmeye çalıştığımda yara acıdığında durdum kapının açılma sesini duyduğumda başımı çevirip gelene baktım. Doktor içeri girip yatağın yanında yani tepemde dikilince bakışlarımı ona çevirdim.
“Nasılsınız Umay Hanım?” Buradan çıkarsam daha iyi olacaktım, hastaneleri sevmiyordum dinlenmeyi de öyle.
“Buradan çıkınca daha iyi olacağım.” Doktor elindeki hasta dosyasına baktı ve dudakları düz bir çizgi halini aldı.
“Fazla kan kaybettiniz ama yaranız iyi durumda onun dışında kemiklerinizde hasar tespit ettik ve burnunuzda da hasar var bunlar için tedavi olmanız gerekiyor.” Güldüm Göktürk komutan olmanın hakkını veriyordu, tek bir dönderişte insanın kemiklerine bu kadar zarar vermek her yiğidin harcı değildi.
“Tamam, teşekkürler.” Dediğimde beni başıyla onayladı ve odadan çıktı yattığım yerde dikleşip oturduğumda kapı çalındı. “Gel.” Kapı açılıp içeriye Ayberk girdiğinde kaşlarım çatıldı, ne işi vardı burada? Kenardaki sandalyeyi çekip karşıma oturdu yüzünde ise her zamanki alaycı sırıtışı vardı.
“Yüzbaşı kaçmak için yaralandın mı?” Alayla güldüğünde aynı şekilde karşılık verdim.
“Yaralı bir kurt her zaman daha tehlikelidir öğretmediler mi yüzbaşı?” Kaşları havalandı. “Profesyonel bir asker olduğunu düşünüyordum nasıl yara almayı becerdin?” Gözlerim kısıldığında olayı bilmediğini anladım.
Eda’yı tam zamanında eve getirmiştik eve geldiğinde elini yüzünü yıkamış, dik bir şekilde abisinin yanına gitmişti. Yarım yamalak duyduklarımdı bunlar ama güçlü kızdı olayı çaktırmamıştı.
“Kıskanmaya devam et egomu okşuyorsun.” Güldüğünde yeşil gözleri kısılıyordu gülüşü alaycı olduğundan güzel hissettirmiyordu bence beni kıskanmasa iyi bir arkadaş olabilirdik. Felaket bir ikili olurduk.
Deli yürek ve Göktürk komutan.
Ama kendisi beni kıskandığından arkadaş olamayacaktık, şansına küssündü artık yapacak bir şey yoktu. Burnundaki sargıyı ve dudağındaki bandı gördüğümde sırıttım.
“Kırık var mı?” Güldüğünde başını olumlu anlamda salladı.
“Var.” Dediğinde sırıtışım yüzüme daha da yayıldı burnunu kırmıştım ama başka yerleri de kırmış olabilirdim. “Sadece burun mu?”
“Dişte bir hasar var onun haricinde ezilmeler.”
“Yumruklarımın sağlam olduğunu söylemiş miydim? Gerçi deli yürek dendiğini duyup bunu duymaman imkansız.” Başını olumsuz anlamda sallayarak güldü.
“Hayatımda gördüğüm en kendini beğenmiş kadınsın.” Beğenilmeyecek bir yanım yoktu. Ayağa kalktığında başımı kaldırmak zorunda kalmıştım onu görebilmek için.
“Yara alarak profesyonel olmadığını kanıtladın, bari hızlı iyileş de asker gücün olduğuna inanalım.” Askerler normal insanlardan daha hızlı iyileşirdi asker gücü diyorduk biz buna.
“Ben iyileşene kadar burnundaki sargıyı çıkar yüzbaşı, sargıyla kırmak zevk vermiyor.” Meydan okumasına karşılık verdiğimde güldü ve odadan çıktı, ondan nefret etmiyordum. O da benden nefret etmiyordu nefreti nerede görsem tanırdım ama onun gözlerindeki nefret değildi. Başka bir duyguydu ama ne olduğunu çözememiştim.
************
Arkadaşlarrr evet bölümüz geldi neden erken geldiğini açıklayayım önce normalde saat sekizde yaynlanacaktı ama benim akşam bir işim çıktığı için erken yayınlamak zorunda kaldım. Bölüme gelecek olursak Ayberk ve Umay'ın çok iyi anlaştığını görebiliriz jsjsjsjs ve şunu söyleyeyim bir önceki bölümde Ayberk ile kafede oturan kadın Eda yani Ayberk'in kardeşi. Bir spoiler verecek olursam şunu söyleyebilirim Umay ve Eda gerçekten çok iyi anlaşacaklar.
Ve bir sonraki bölüm için hazır olun malum her an her şey olabilir jsjsjsjsj beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Öpüldünüzzzz>>>>
************
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.82k Okunma |
4.15k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |