

Süreriz izi, baskın vereceğiz sessiz sedasız inlerine, ölürsek şehit kalırsak gazi, birimiz yeteriz binlerine.
***
Gözlerimi araladığımda birkaç saniye kendime gelmeye çalıştım Ayberk’in çıplak göğsüne yaslanmış uyurken bakışlarımı ona çevirdim, uyuyordu. Yani en azından ben hareket edene kadar. Yakışıklı yüzünü yüzümde bir tebessümle izlerken yaşadıklarımızın gerçek olduğuna hala inanamıyordum, bir rüya gibiydi. Ve ben bu sefer uyanmayacaktım. Yakışıklı yüzünü saatlerce izlememe engel olan içimdeki bitmek bilmeyen heyecandı uzanıp dudaklarına tüy gibi bir öpücük kondurup geri çekildiğimde gözleri aralandı. Yeşilleri ile denk düştüğümde kalbim ritmini şaşırırken sırıttı, şu ana kadar kalp krizi geçirmediğim için beni ödüllendirmesini talep etmeliyim. “Günaydın kocam.” Neşeli sesime karşılık sırıttı ve sanki mümkünmüş gibi beni kendine daha fazla çekip kollarını daha sıkı bana doladı. “Kocan ölsün sana, günaydın.” Kalbim ritmini şaşırmaya devam ederken gülümseyerek ona baktım, sonra parmağımda duran tektaş ve alyansa baktım. “Rüya gibi Ayberk, ilk defa güzel bir rüya ve ben bu sefer uyanmayacağım.” Bakışlarım ona döndüğünde gamzelerini gözlerimin önüne serdi.
“Rüya değil deli yürek, olmayacak. Sen benim karımsın ve biz artık evliyiz bu gerçek, bizim değişmeyecek olan gerçeğimiz.” Alnıma bir öpücük kondurduğunda huzurlu bir nefes verdim değişmesine ikimiz de izin vermeyecektik. “Kahvaltı yapalım mı?” Söyleyecek bir şey bulamayınca ritmini şaşıran kalbim yüzünden mantıklı bir şekilde saçmaladığımda güldü, eli yorganın altından belime dolanıp beni kendine çekerken dudaklarına yaramaz bir sırıtış oturdu.
“Daha çekici fikirlerim var.” Hala çıplak olmamız bir kırmızı alarm sebebiyken dün gece aklıma gelince kızardım. Düğünde elbette rahat durmayıp her an her saniye onunla uğraşmış sonrasında da belamı bulmuştum ama daha fazla bulmama gerek yoktu, akıllandığımdan değil yani. “Rahat dur Ayberk.” Kollarının arasından çıkıp banyoya ilerlediğimde homurdandı. “Sen durmazken iyi ama.” Dolaptan kıyafetlerimi alırken sırıtarak ona baktım. “Sana her şey serbest diyen sendin.” Pişman mısın der gibi ona bakarken zevkle sırıttı. “Sözümün hala arkasındayım.” Güldüğümde kıyafetlerimi alıp banyoya girecekken girmeden dönüp ona baktım. “Rahat dur.” Diyerek son bir kez uyarı yaptığımda sırıttı ve elbette rahat durmadı ayağa kalktığında ben daha kendimi banyoya kilitleyemeden banyoya daldığında kahkahalarımız birbirine karıştı.
Banyodan çıkabildiğimizde yine her zamanki gibi saçlarımı kuruttuktan sonra mutfağa gelmiştik, yeni evime çok kolay alışmıştım ki bunun sebebi şu anda menemen yapan heybetli bey olabilirdi. Benim bir şey yapmama izin vermemiş gidip kendisi yapıyordu ama keşke üstüne bir tişört falan giyseydi daha iyi olacaktı, zira tırnak izlerimle dolu sırtını görmek utancıma pek de yardımcı olmuyordu. “Üstüne bir şey giymeyi düşünüyor musun?” Dedim yemek masasının ortasındaki meyve tabağında bir çilek alıp ağzıma atarak.
“Hayır.” Net cevabı ile yediğim çilek boğazımda kalırken kısa bir an sırtıyla bakıştım. “Neden?” Düğünde ben onunla çok uğraştığım için benden intikam alıyordu ama bana hava hoştu, kendisine karşı bir arsızlığım vardı. “Böyle daha rahat, ayrıca niye giymemi bu kadar çok istiyorsun?” Yani sırtıyla her bakıştığımda azıcık utanasım geliyordu da bir problem yoktu yani. “Yani henüz arsızlığımda zirveye ulaşmadığım için son utanç kırıntılarımla utanasım geliyor da.” Dolaylı yoldan söylediğimde güldü arkası dönük olduğu için gülüşünü görememek hoş değildi benim için. “Zirveye taşırım merak etme.” Meyve yemeye devam ederken yediğim meyve boğazımda kalınca masadaki sürahiden su doldurup içtim, kalbime hiç yardımcı olmuyordu gerçekten. Ben kendime gelirken onun sırıttığından eminim ama arkası dönük olduğu için göremiyorum bakışlarım yapılı sırtı hariç her yerde dolaşırken omzunun üstünden halime bakıp güldü. Olmuyordu ama.
Sırtına baktığımda utancımın yanında canım da acıyordu yani çünkü biraz mahvolmuştu sırtı, yani biraz değil baya bayağı kanamış mahvolmuştu. Banyodan sonra zorla krem sürmüştüm ama kendisi halinden hiç bu kadar memnun olmamıştı benim burada içim gidiyordu canı acıdı mı diye beyimiz hala yaramazlık peşindeydi. “Bugün bizimkiler yok bende diyorum evde bir sessizlik var.” Fark ettiğim şeyleri söylerken bana bakıp yüzünü buruşturdu. “Ne güzel işte sessizlik ve biz, kısacası huzur.” Güldüğümde dönüp gülüşüme baktıktan sonra önüne döndü kalbim rotasını kaybetmişken ben sırıttım.
“Niye öyle diyorsun ya? Onlar seni seviyorlar.” Başını olumlu anlamda salladı. “Bende onları seveceğim.” Kahkaha attığımda bizimkilerin haline acıdım zira kahvaltıdan sonra askeriyeye gittiğimizde onları seveceği kesindi.
Menemen masaya geldiğinde ardından çaylar geldi ve çaylarımı doldurdu alttan alttan ona bakışlar atarken konuştum. “Rolleri değişmemiz gerekiyor sanki.” Yani genelde filmlerde ve kitaplarda öyle oluyordu ama tabi ki normal olmayan biz için öyle olmasını beklemek de ahmaklık olurdu. “Yo gayet iyiyiz böyle.” Güldüğümde dünden razı olarak menemene abandım canım kocam bana hizmet etmek istiyorsa kesinlikle edebilirdi, işime gelirdi yani. Bunu bildiğinden güldüğünde ona bakıp bende gülümsedim ve eğlenceli bir kahvaltıya daha başlamış olduk.
Kahvaltımız bittiğinde hazırlanıp birlikte askeriyeye gelmiştik ben bahçede masada oturan timimin yanına gidip oturduğumda hepsi sırıtarak bana bakıyordu. “Nasılsınız komutanım?” Turgut sırıtarak sorarken bende sırıttım çok güler yüzlü bir insan olmadığım için şaşırsalar da hemen uyum sağladılar bana. “İyi biraz evli, sen?” Cevabıma herkes kahkaha atarken Turgut sorumu cevapladı. “İyi, çok bekar.” Onları tanıdım tanıyalı ne Turgut’un ne de Kutay’ın yanında bir kız görmemiştim ve ciddi anlamda bekarlardı.
“Evlilik yaramış komutanım yüzünüzde güller açıyor.” Bakışlarımı Oğuz’a çevirdiğimde sırıttım. “Sende evlen sana da yarasın Oğuz.” Dudaklarının köşesi yukarıya doğru kıvrıldığında gözlerinin içine bakarken böyle bir niyeti olduğunu hepimiz anladığımızda sırıttık, e hayırlı olsun o zaman. Bir sigara çıkarıp yaktığımda paketi masanın ortasına koyduğumda bizimkiler de içerken benim bakışlarım etrafta dolaşırken gördüğüm görüntüyle kahkaha atmamak için kendimi tuttum.
Günay bahçedeki çöpleri temizliyor ve yeşil kısımlardaki otların bakımını yapıyordu ve başında sigarasını içen bir adet Ayberk vardı. Yeşilin en güzel tonu hareleri ile denk düştüğümde sırıttı ve göz kırptı bende aynı şekilde karşılık verdim.
*********
A.G.
“Komutanım acıyın ya.” Günay’ın sesi ile sırıtışım solarken bakışlarımı grilerden ayırıp ona çevirdim. “Acıdığım için yaşıyorsun Günay, şansını zorlama.” Yerdeki çöpleri toplamaya devam ederken ağlayacakmış gibi duruyordu kırk derece sıcağın altında çöp toplamak pek de iyi gelmemişti sanırım. Ama benim en güzel anlarım bölünürken ben bundan beter hissediyordum o yüzden acımam falan yoktu büyük bir kinim vardı. Ben gölgede durmuş sigaramı içerken o güneşin altında çöp toplarken yine durup bana baktı, susmuyordu. “Komutanım bari bir yudum su içeyim ya öleceğim şimdi.” Bıkkın bakışlarımı ona çevirdim. “Ne güzel Günay bak dayanıklılığını geliştirmiş olursun.” Cidden ağlayacak gibi dururken işine devam etti işini bitirmeden su falan içemezdi ölmezdi daha çok yaşardı bu it.
Yarım saat sonra tam karşımda dikilirken dokunsam yere düşüp bayılacak gibi bana baktı. “Bitti komutanım.” Bu işten bu kadar kolay sıyrılacağını mı sanıyordu? O öpemediğim anın her saniyesini söke söke alacaktım bundan, öfkem hala tazeydi. “Ben bitti demeden bitmez Günay, askeriyenin temizlik günüymüş.” Dudakları aralandığında gerçekten oturup ağlayacakmış gibiydi ama ağlarsa bir posta da ağladığı için yiyeceğini bildiği için bunu yapmadı. “Allah benim belamı versin komutanım.” Vermiş zaten, ben varım. Bunu elbette ona söylemezken o kendine söve söve askeriyeye girdiğinde bende hangara ilerledim.
Hangara girdiğimde bizimkiler sırıtarak bana bakarken ben geçip tekli koltuğa oturdum. “Ne günah işledi de bu çocuğun başına sen gibi bir bela geldin çok merak ediyorum.” Metehan’ın sözlerine herkes bıyık altından gülerken ben sırıttım. “Onu günahı işleyene sor.” Hepsi gülerken Çetin sırıtarak bana baktı. “Nasılsınız komutanım?” Bakışlarım ona döndüğünde bugün keyfim yerinde olduğu için bende sırıttım. “Evli ve mutlu, sen nasılsın Çetin?” Hepsi gülerken o da gülerek sorumu cevapladı. “Mutlu komutanım.” Sevdiği biri olduğunu biliyordum ama henüz ailemize katılmadığına göre vakti gelmemişti. “Bugün etrafınıza pozitif enerji saçıyorsunuz komutanım.” Bakışlarım Emir’e döndüğünde otuz iki diş sırıttı keyfim yerinde olduğu için bulaşmadım. “Sende saç Emir.” Emir bıkkın ifadesini kuşandığında sırıttım bulaşmayacağım dememin üstünden saniye bile geçmemişti ama elimde değildi, o da aşık olur evlenip o da saçsın enerji yapma diyen mi var?
“Komutanım valla evlilik size yaramış, daha iyi bir insan olmuşsunuz sanki.” Doğan’a bakarken ne derse desin yine keyfimi bozamadı, bugün keyfim biraz zor bozulurdu. “Sen evlenmeden önce kötülüğün temsilcisi miydin? Sana çok yaramamış sanki.” Doğan alıngan bir surat yapıp susarken bakışlarım diğerlerine döndüğünde ilk teslim olan Ege oldu. “Valla ben ağzımı açmıyorum komutanım.” Keyfim yerimde olsa da bana bulaşmak istemiyordu akıllı adamın hali bir başka oluyordu. Günay hangara girip tam karşımda durup asker selamı verdiğinde bir baş hareketiyle selamını aldığımda hazır ola geçti. “Hayırdır Günay, temizlik bitti mi?” Dudağının köşesi usulca yukarı kıvrıldı. “Temizlik daha yeni başlıyor komutanım, görev var.” Bende sırıttığımda başımı olumlu anlamda sallayarak ayağa kalktım ve diğerleri de benimle birlikte kalktı. Hangardan çıktığımızda bizimkiler karargaha ilerlerken Metehan, ben ve Beren Pençe timin hangarına ilerlemeye başladığımızda kısa bir an bakışıp birbirimizi tanımıyormuş gibi devam ettik. Niye böyle saçma bir şey yaptığımız hakkında bir fikrim yoktu.
Şanslı adamdım ki ben girmeden deli yürek hangardan çıktı beni gördüğü anda yanıma gelip tam karşımda durduğunda gülümseyen yüzünü görmek bana huzur ve tatmin veriyordu. “Görev.” Diyebildim sadece ve o zaten anladı kollarını boynuma doladığında ona sıkıca sarıldım, son kez sarılır gibi. “Bana geri gel.” Mırıldandığında başımı boynuna gömüp bir öpücük kondurdum ve kokusu içime çektim. “Denerim.” Geri çekildiğimizde son bir kez bakıp arkamı dönüp karargaha ilerliyordum ki seslenmesi ile durdum. “Ayberk.” Hafifçe arkama döndüğünde gözlerinde bir endişe gördüğümde kaşlarım çatıldı, her zamankinden farklı bir endişeydi bu. “Dikkatli olun.” Böyle bir uyarıyı ilk defa yapıyordu ve bakışlarından da anladığım kadarıyla bu uyarıyı bana hislerine dayanarak söylüyordu.
Ve onun hislerine kendime güvendiğimden daha çok güveniyorum.
“Olacağız.” Başını olumlu anlamda salladığında gözlerindeki endişesi eksilmezken beni durdurmak ister gibiydi daha fazla vakit kaybedemeyeceğim için arkamı dönüp karargaha ilerledim.
*********
İçimde bir sıkıntı vardı ve hayra alamet gibi de durmuyordu gerçi hangi hissim hayra alamet olmuştu ki zaten? Ama bu sefer hislerimi zor kontrol ediyordum kalkıp onları durdurmak bu göreve gitmelerini engellemek istiyordum ama onların helikopteri çoktan kalkmıştı. Ve ben hislerimle baş başa kalmıştım ne yapacağıma dair ise bir fikrim yoktu, dileğim yanılmaktı. Dileğim bu kez hislerimin beni yanıltmasıydı diğer türlüsü çok can yakacak gibi duruyordu.
Ayberk'e dikkatli olmasını söylemiştim zaten bakışlarımdan anlamıştı bir şeyler hissettiğimi ve bana güvendiğini biliyorum. Hislerime ve sözlerime her zaman sonuna kadar güvenmişti yine güveniyordu.
Ve fark ediyordum ki Ayberk’te babam gibiydi, babamda beni evlatlık aldığından beri her sözüme, her hissime sonuna kadar güveniyordu. Ortada bir şey yokken bile benim hislerime güvenerek tüm üstlerini karşısına almıştı ve bana olan güveni bir gün bile eksilmemiş hatta artmıştı. Fark ettiğim şey Ayberk’in babam ile benzerliğiydi o da babam gibi güveniyordu bana ve babam gibiydi.
Babam da sert, zeki ve güçlü bir adamdı ama sevdiklerine karşı dünyanın en iyi insanıydı, Ayberk’te öyleydi. Aslında karakterleri birbirine çok benziyordu ve ben bunu daha yeni fark ediyordum. Belki de babam beni bu yüzden hiç tereddüt etmeden Ayberk’e emanet etmişti çünkü Ayberk ona benziyordu ve onun beni asla bırakmayacağını biliyordu.
Fark ettiğim benzerlik ile hayatım boyunca hiçbir zaman katılmadığım o söz düştü aklıma.
Kızlar babalarına benzeyen adamlara aşık olurlar.
Bu söze hiçbir zaman katılmamıştım çünkü babamı tanıma fırsatım bile olmadan kendi ellerimle öldürmüştüm bu yüzden onun gibi birine aşık olacağımı hiç düşünmemiştim. Ama ben kördüm ve baba dediğim adama benzeyen bir adama aşık olduğumu daha yeni fark ediyordum, hayatım boyunca inkar ettiğim bu söze bugün katıldım.
Kızlar babalarına benzeyen adamlara aşık olurlar.
Ben babama benzeyen bir adama aşık oldum.
Ve şimdi o adama bir şey olacak diye hissettiğim hislerle savaşıyorum.
********
Kartal timi helikopterden indiklerinde güvenlik çemberini oluşturdular çemberin ortasında tek dizlerinin üstüne çökmüş Ayberk ve Metehan toprağın üstündeki haritaya bakarak planlarını gözden geçiriyorlardı. “Bu güzergahtan gidecekler her zaman daha köhne yollar tercih edilir bu yüzden bizi şaşırtıp sık kullanılan bu yolu tercih edecekler.” Metehan, Ayberk’in sözlerini başıyla onayladı ve devamını o getirdi. “Elli kişiler, mühimmatları ve silahları sağlam bunları da kendilerine güvence alarak ve gündüz vakti bu yoldan geçecekler. Zaten terör bölgesi olduğu için sorun çıkmayacağına güvenecekler.” Ayberk başıyla onayladı maskesinin altından dudağının köşesi yukarı doğru kıvrılırken bakışlarını Metehan’a çevirdi. “Ama kartal ava çıktı.” Metehan da maskesinin altın sırıttığında haritayı katlayıp çantasına koydu ve tetiğe geçti.
“Kartal, uçuyoruz.” Ayberk en önde hızlı ve dikkatli bir şekilde ilerlemeye başladığında rütbe sırasıyla güvenlik çemberinden ayrılarak tek tek onun peşinden gittiler. Hızlı olmaları gerekiyordu bu yüzden oyalanmadan, dinlenmeden dağda ilerlemeye başladılar. Gündüz vakti terör bölgesinde operasyon yapmak fazla tehlikeliydi hem siyasi hem de operasyon için büyük bir tehlikeydi bu yüzden Kartal timi görevlendirilmişti. Böyle riskli bir görevi başarıyla tamamlayabilecek tek timdi.
Güzergahın yanındaki dağda konumlanmış karşı dağı izliyorlardı çünkü o dağdan geleceklerini biliyorlardı, bu itler bu sefer kendilerine güveniyorlardı ama ellerini kollarını sallayarak yoldan geçmemeleri gerektiğini biliyorlardı. İki dağın arasında sadece bir toprak yol vardı çatışma başladığında yakın temasta olacaklardı ve silahları sağlam olduğu için bu Kartal timi için risk barındırıyordu. Ama risk barındırmayan görevleri hiç olmamıştı.
Geçen sürenin ardından tim kendi arasında sohbet ederken Ayberk gözünü kırpmadan karşı dağı izliyordu ve bir hareketlilik gördüğünde tetiğe geçti. İtler dikkatli bir şekilde saklanarak dağın en tepesine çıkıp oradan aşağıya inmeyi planlıyor olmalılardı. Ama planları suya düşecekti bu itlerin başındaki kırmızı listede aranıyordu ve grubu yönetme şekline bakılırsa profesyoneldi. Elli kişilik grup dağda konumlandığında önce etrafı incelemeye başladılar o sırada bir kartal sesi duyulduğunda Ayberk üzerlerinde uçan kartalın sesini duyunca sırıttı. Dağdaki bir kayaya bir kurşun sıkarak kendilerini belli ettiklerinde onun emriyle ateş serbest oldu.
“Boşa çıkan tek bir kurşun, nefes alan tek bir it istemiyorum Kartal.” Ayberk telsizden konuşurken tetiği çekip bir iti daha alnının ortasından vurdu. “Emredersiniz komutanım.” Tüm tim aynı anda emri alırken attıkları tek bir kurşun bile boşa gitmiyor hepsini indiriyorlardı. Hızlı bir şekilde hepsini indirmeye başladıklarında Günay’ın sesi duyuldu telsizden. “Komutanım roket!” Ayberk yana doğru yuvarlanarak konumunu terk ettiğinde birkaç metre ötesine düşen roketten bir kayanın arkasına saklanarak kurtuldu.
“Günay roket!” Günay hepsinden uzak bir yerde herkesi görebileceği bir yere konumlanmıştı ama onun yerini fark ettiklerinde ona da saldırmışlardı. Emir’in sesiyle Günay yana doğru yuvarlanarak konumu terk etti ve roket biraz ötesine düştü. Oluşan dumana rağmen dürbününden gördüğü itleri indirmeye devam etti, Günay gibi bir keskin nişancı için duman çok da zor bir faktör değildi.
Çatışma gittikçe daha da hararetli bir hale gelirken telsizden Doğan’ın sesi duyuldu. “Komutanım bunlar öldür öldür bitmiyor.” Haklıydı normalde böyle bir çatışma onlar için fazla uzun sürmezdi ama bu çatışma hararetlenip gereğinden fazla uzamıştı. “Bitir o zaman Doğan.” Metehan bir iti daha indirdiğinde telsize konuşurken Günay roketleri atan iti gördüğünde açısını ayarlayıp santimlerle iki kayanın arasından sıktığı kurşunla iti devirdi, dudağının köşesi yukarıya doğru kıvrıldı.
“Emredersiniz komutanım.” Doğan emri alırken bir iti daha devirirken gittikçe hararetlenen çatışma bitecekmiş gibi hissettirmiyordu, üstelik onların mühimmatı azalmaya devam ederken itler saldırmaya devam ediyordu ve risk seviyesini yükseltiyordu. Kartal onların üzerinde uçmaya devam ederken Beren kayanın arkasında duran iti nişan almak için siperinden biraz çıkıp nişan aldı ve iti vurdu. Ama aynı saniyelerde karın bölgesinde hissettiği yanma ile kayanın arkasına saklanırken elini karnına attığında eline bulanan sıcak sıvı onun kanıydı. Yarasına bakarken derin bir nefes alıp acıyı geri plana attı ve çıkardığı bezi yaranın üstüne bastırdı, kurşun içerideydi ve devam etmesi büyük riskti. Sırtını kayaya yaslarken üstünden geçen kurşunlar onun için sıradandı tam telsizden Doğan’a seslenecekti Çetin’in kulağına dolan sesi ile araladığı ağzını kapattı. “Komutanım Akınalp komutanım vuruldu!” Beren’in bakışlarına hemen yanına dönerken Akınalp görebilmeyi umdu ama aralarında olan mesafe ve kayalardan dolayı umduğunu bulamadı.
Doğan “Ege koru beni.” diyerek siperinden çıkıp Akınalp’in yanına koşarken Ege, Doğan’a kurşun gelmesine izin vermedi. Doğan, Akınalp’in yanına geldiğinde kayanın arkasına saklandı kayaya yaslanmış olan Akınalp’i gördüğünde dudakları aralandı, göğsünden bir kurşun yemişti. Doğan kendine gelip hemen müdahale ederken telsizden durum bilgisi verdi.
“Komutanım Akınalp’in yarası ağır, hemen ameliyata alınması gerekiyor.” Kurşun neredeydi bilmiyordu ama kalbinin çok yakınında olmalıydı ve vaktini çok kısaltıyordu. “Doğan gerekirse burada ameliyat et ama yaşat o adamı!” Ayberk içini saran korkuya rağmen itleri indirirken kaybetme korkusuyla bağırdı. “Akınalp! Duyuyor musun beni!” Akınalp öksürdüğünde konuşmaya çalıştı ama göğsündeki kurşun buna engel oldu. “Komutanım duyuyor ama konuşabilecek durumda değil.” Doğan müdahale ederken bir kenarda bulduğu iki dal ile kenarda bir ateş yakıp bıçağını ateşin içine koydu, gerekirse kurşunu burada çıkaracaktı.
Beren karnındaki acıyla dişlerini sıktı ve doğrulup yine itleri indirmeye başladı vurulmuştu ve kurşun karnındaydı ama sustu, müdahale edebilecek tek kişi Doğan’dı ve o da Akınalp’e yardım etmeliydi. Onun yarası daha ağırdı Beren dayanabilirdi ama Akınalp için aynısı geçerli değildi bu yüzden sustu. Nişan aldığı itlerden birisini indirirken soğuk terler dökmesine rağmen tereddüt etmeden vurduğunu indirmeye devam etti. “Akınalp bana bana oğlum ayağa kalkmazsan seni bir posta da ben vururum!” Ayberk tüm benliğini saran kaybetme korkusuyla savaşırken siperinden çıkıp Akınalp ve Doğan’ın yanına koşmaya başladı. “Göktürk!” Metehan siperinden çıktığını görünce onu korurken sağ duyusunu korumaya çalıştı.
Ayberk, Akınalp’in yanına geldiğinde siper aldı ve itleri vurmaya başladı ama bir gözü Akınalp’in üstündeydi. “Komutanım.” Akınalp zorlukla konuşurken canının acısını umursamıyordu, aksine şehit olacağım diye mutluydu. “Söyle aslanım.” Ayberk içindeki öfkeyle itleri indirmeye devam ederken bir gözü ve kulağı hep Akınalp’teydi. “Eda’yı gerçekten sevdim.” Akınalp konuşmaya çalıştıkça acısı artıyor kanaması artıyordu bunu fark eden Ayberk bir elini omzuna koydu. “Kes sesini biliyorum, eğer ayaklanmazsan kardeşimi sana yar etmem duydun mu beni? Evlenmek istiyorsan ayağa kalk önce.” Ayberk ikisinin evliliğine bile razıydı ama sırtını dayadığı kardeşini, askerini kaybetmeye razı değildi. Akınalp konuşacakken Doğan onu durdurdu ve müdahale etmeye devam etti, serum bağlamıştı ama çok fazla kan kaybettiği için kan gerekiyordu.
Beren nişan aldığı bir iti daha indirdiğinde diğer itin Akınalp’in olduğu yere roket atmaya hazırlandığını görünce o iti vurabilmek için kayanın arkasından çıkıp iti alnının ortasında vurdu. Ama böyle hararetli bir çatışmada, kurşun yağmurunda siperden çıkmanın bir bedeli vardı ve bu bedeli karnına aldığı ikinci kurşunla ödedi. Kayanın arkasına saklanıp sırtını kayaya yasladığında yine bir bez çıkarıp yarasına turnike yaptı, soğuk terler dökerken dişlerini sıktı ve gözlerini sıkıca kapattı. “Komutanım çok kan kaybediyor, kurşunu çıkaracağım ama kan kaybı onu uzun süre hayatta tutamaz.” Doğan’ın sözleri telsizden kulağına dolduğunda sustu, sesini çıkarmadı Akınalp’in kurşununu çıkaracakken yaram var diyemezdi. Dayanabilirdi karnındaki iki kurşuna rağmen gözlerini açtığında yine tetiğe geçti ve vurduğunu indirmeye başladı. Görüşü bulanıklaşmasına, soğuk terler dökmesine ve acısına rağmen tek bir kurşunu bile boşa gitmedi ve ne kadar iyi bir asker olduğu bir kez daha kanıtlandı.
Doğan demiri kızmış bıçağı bismillah çekerek Akınalp’in yarasına sokup kurşunu çıkarmaya başladığında Akınalp tüm vücudunu sıktı ses çıkarmamak için. “Kendini sıkma, kurşunu çıkaramam!” Eğer kendini sıkarsa kurşunun kaymasına ve bulamamasına sebep olabilirdi Ayberk, Doğan’ın sözlerini duyunca silahını bıraktı ve kayanın arkasına saklanarak Akınalp’in elini güreş yaparmış gibi tuttu. “Bana bak sadece elimi sık ve gerekirse bağır ama kendine sıkma.” Akınalp, Ayberk’in sözlerini dinleyerek tüm gücüyle onun elini sıktı ve dişlerini sıktı. Ses çıkarmadı. Doğan kurşunu bulup çıkardığında Akınalp’in yarasından kanlar fışkırdı kanlar Ayberk ve Doğan’ın yüzüne sıçrarken Ayberk’in dudakları korkuyla aralandı. O tepki veremezden Doğan küfürler savurarak yarasına bez bastırarak kanı durdurmayı denedi ama durmayacağını biliyordu.
“Ne oluyor Doğan!” Ayberk’in korku dolu bağırışına karşılık Doğan elindeki eldivenlerini çıkardı ve parmaklarını Akınalp’in yarasına soktu. “Kurşun damarlardan birine saplanmış olmalı eğer kanı durduramazsam sadece bir dakikası var.” Ölmesine sadece bir dakika vardı Ayberk duyduklarını idrak etmeye çalışırken kaybetme korkusu artık ona hükmederken bakışlarını acıdan kıvranan Akınalp’e çevirdi. “Hadi oğlum dayan, lütfen.” Ayberk’in korku dolu sesine çaresizlikte otururken Doğan duygularına hakim olup kanayan damarı bulmaya çalışıyordu ama çok kan vardı ve damarı bulamıyordu.
Çetin üçünün olduğu konumu korurken Ege yer değiştirip Ayberk’in eski konumuna geçti hepsinin içindeki korku çığ gibi büyürken Beren hala sesini çıkarmıyordu. Artık gözlerinin önünü göremiyorken sırtını kayaya yasladı ve soğuk terler dökerken nefes almaya çalıştı, fazla kan kaybetmiş olmalıydı ve hareket ettiği için karnındaki kurşunlarda hareket ederek organlarına zarar vermiş olmalıydı ama ses çıkarmadı. Şu an tek dileği Akınalp’in kurtulmasıydı o dayanabilirdi ama Akınalp için zaman kısıtlıydı.
Beren sustu yanındaki adam yaşasın diye.
“Damarı bulamıyorum!” Doğan’ın parmakları Akınalp’in göğsünün içindeyken kalbine bile dokunmuştu ama kanayan damarı hala bulamıyordu ve zaman onlara hiç iyi davranmıyordu.
“Doğan bul şunu!” Ayberk korku ve çaresizlikle bağırırken Doğan da artık ağlayacak gibiydi, gözlerini kapattı ve sanki ameliyattaymış ve içini kamerayla görebiliyormuş gibi gözünün önünde canlandırdığında damarı buldu.
Gözleri şaşkınlıkla aralanırken dudakları aralandı.
Kurşun atardamarını parçalamıştı ve atardamarı kopmuştu.
“Atardamarı kopmuş.” Ayberk’in bakışları Akınalp’ten Doğan’a döndüğünde dudakları aralandı. “Şu anda atardamarını tutuyorum eğer iki ucunu birbirine dikmezsem ölecek.” Ayberk korkuyla yutkunduğunda ne bekliyorsun der gibi Doğan’a baktı. “Yap o zaman!” Korku ve çaresizlikle bağırırken Doğan da aynı şekilde ona baktı. “Eğer damarı bırakırsam kan fışkırmaya devam edecek ama damarı tutarken de dikemem. Siz dikeceksiniz.” Ayberk’in dudakları şaşkınlıkla aralandığında kendine geldi ellerindeki eldivenleri çıkarırken Doğan’ın çantasında bulundurduğu malzemelerden dikiş setini aldı, daha önce bir kere dikmişliği vardı ama o bir atardamar değildi.
“Atardamarı dikerken diğer damarlara zarar vermemelisin, hızlı ve dikkatli olmalısın.” Ayberk derin bir nefes verdiğinde tam başlayacaktı ki Doğan’ın gözlerinin korkuyla genişlediğini gördü. “Kalbi durdu, kalp masajına geçeceğim damarı tut.” Ayberk dikiş setini bırakıp elini Akınalp’in göğsündeki yarasına sokup Doğan’ın tuttuğu atardamarı onun gibi tuttuğunda Doğan Akınalp’in kalbini avucunun içine aldı. Canlı canlı kalbi tutarken kalp masajı yapmaya başladı korkuyla derin nefesler alırken tek dileği bu adamı yaşatabilmekti. Kalp masajına devam ederken kalbi yanıt vermezken devam etti yanıt vermeliydi. “Hadi oğlum, kalk lütfen.” Ayberk artık bağırmıyordu korku ve çaresizlikle fısıldarken bakışları Akınalp’in yüzündeydi. Akınalp bilincini kaybetmişti ve artık kalbi de atmıyordu. “Eda için, Eda için atsın kalbin.” Ayberk sanki duyuyormuş gibi onu uyandırmak için fısıldarken Doğan korku ve çaresizlikle kalp masajına devam etti. Ama bırakması gereken noktayı çoktan geçmiş ve kalp yanıt vermemişti. Yine de devam ediyordu umut yoktu içinde, korku ve acı vardı artık bırakması gerektiğini biliyordu ama devam etti. Kabul etmek istemiyordu bu gerçeği.
Kalp masajına devam etti ve kalp yanıt vermedi ve artık daha fazla yapmaması gerektiği biliyordu, gözünden bir damla yaş Akınalp’in göğsünde düştüğünde bunu gören Ayberk’in bakışları Doğan’a döndü. Dudakları aralanırken başını olumsuz anlamda salladı inkar edercesine, Doğan avucunda tuttuğu kalbi bıraktı ve elini çıkardı.
Gözyaşları gözlerine hücum ettiğinde kendini yere attı ve oturarak ağlamaya başladı, Ayberk’in eli hala Akınalp’in atardamarını tutarken kabul edemedi bu gerçeği. İçindeki hissin tarifi yoktu ve kabul etmiyordu bunu bakışları Akınalp’in yüzüne çevrildiğinde kabul etmedi bu acıyı.
Akınalp şehit olmuştu.
“Astsubay Kıdemli Başçavuş Akınalp Çağın şehit düştü.” Tüm silah sesleri kesilirken tim itleri temizlemişti ama duydukları sözlerle donup kalmışlardı.
“Hayır hayır hayır hayır.” Ayberk başını olumsuz anlamda sallarken gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Nefes alamıyormuş gibi hissederken kabul etmedi tuttuğu atardamarı bırakıp Akınalp’in kalbini tuttu.
Atmıyordu.
Elini yarasından çıkardığında yere çöktü Akınalp’e bakarken bakışları kanlı ellerine çevrildi.
Timde herkesin içine bir ateş düştüğünde Metehan siperinden çıktı ve Akınalp’in yanına giderken kayaya yaslanmış Beren’i ve yaralarını görünce ona koştu. Dizlerinin üzerine çöktüğünde Beren gözlerini zorlukla araladı. “Beren.” Metehan onun yaralarına bakarken iki tane kurşun yarasını görünce Doğan’a seslendi. “Doğan buraya gel Beren yaralı!”
Doğan daha acısını yaşayamazken duyduğu sesle koşarak onların yanına gitti Beren’in yaralarını ve çok fazla kan kaybettiği gördüğünde akan gözyaşları hızlandı. Beren, Metehan’ın elini tuttuğunda titreyen sesiyle zorlukla konuştu. “O-oğuz’a söyleyin onu ç-çok seviyorum.” Yaraları onun canını yakarken zar zor konuşurken düşündüğü kişi sevdiği adamdı. “Saçmalama Beren! Eve gidince kendin söylersin.” Beren başını yana çevirip kan kusmaya başladığında Metehan’ın bakışları ne bekliyorsun der gibi Doğan’a döndüğünde Doğan’ın başını acıyla olumsuz anlamda salladığını görünce içine bir ateş daha düştü. Beren kendi kanında boğulurken yapılabilecek hiçbir şey yoktu en sonunda başını Metehan’a çevirip zorlukla fısıldadı.
“Vatan sağ olsun.” Beren, Akınalp’in şehit düştüğünü duyunca içinde düşen yangınla beraber söylemişti bu kelimeleri ve şimdi kendi için söylüyordu. Yüzünde bir tebessüm vardı çünkü silah arkadaşının yanına gidiyordu.
Beren’in başı sağ omzuna düştüğünde nefes almayı, kalbi atmayı bıraktı.
“Teğmen Beren Akkaya şehit düştü.”
Akınalp göğsünden yediği kurşunla şehit düştü.
Beren, Akınalp yaşasın diye susup şehit düştü.
***********
Arkadaşlarrr yeni bölümle karşınızdayım normalde bölümle ilgili ciddi bir sorun çıkmıştı ama halletmeyi başardım, yine eğlenceli, aksiyonlu ve canımızı acıtan bir bölüm oldu çok konuşmak bana düşmez ben yorumları sizlere bırakıyorum, oy vermeyi ve ailemizin bir parçası olmayı unutmayın. Geceleriniz iyi olsun. Öpüldünüzzzz>>>>
************
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.82k Okunma |
4.15k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |