

Vatan uğruna can alıp, can verenlerin şerefine.
***
“Metehan sen şaka mı yapıyorsun?” Sare’nin sesi ile bakışlarımı onlara çevirdiğimde güldüm şahsen Metehan’dan yanayım. Metehan küçük kızları Asena’ya at binmeyi öğretmeye çalışıyordu ama tek sorun Asena’nın henüz dört yaşında olmasıydı. “Niye şaka yapayım hayatım? Öğrensin işte bırak.” Sare iki elini beline koyarak Metehan’a baktı. “Dört yaşında bilmem farkında mısın? Attar düşer, bir şey olur seni döverim Metehan.” Sare son tehdidini savurduktan sonra hazırlıklara yardım etmek için çardağa yöneldiğinde Metehan fırsattan istifade kızına at binmeyi öğretmeye başladı.
Bizim atımız küçük Asena’yı sevmiş gibi görünüyordu, evet at bizimdi. Ayberk o konvoyda beni kaçırdığı atı aslında satın almıştı ama üstüne iki şehit verdiği için bana bunu sonradan söylemişti. Yine birbirimize alışmamız kolay olmuştu ve atımızla da bir bağ kurmuş o da bizim kocaman ailemizin bir parçası olmuştu.
Ben önüme dönüp salatayı hazırlamaya devam ederken çardakta dönen sohbete kulak kabarttım. “Deli ediyor bu adam beni.” Sare’nin söylendiğini duyduğumda sırıtarak ona baktım. “Zaten delisin.” O bakışlarını kaçırdığında gülmeden edemedim, son operasyonumuzda benim askerim olduğunu fazlasıyla kanıtlamıştı. “Zır deliye dönersin artık.” Eda sırıtarak Sare’ye bakınca Sare maalesef der gibi başını salladı. Eda’yı böyle gülerken görmek gerçekten güzel hissettiriyordu Eda sevdiği adamı toprağa vermiş ve o enkazdan çıkmayı başarmıştı. Bir süre Akınalp’in yanında kalmıştı ve o enkazdan çıkmayı başardığında geri gelmişti ama temelli değildi, gidecekti. Buse içinde aynısı geçerliydi. İkisi de sevdiği adamın mezarlarını boş bırakmıyorlardı ve ikisi de gideceklerdi bu yüzden onlar gitmeden önce son gün şöyle hep birlikte vakit geçirelim istemiştik.
Eksiklerimize rağmen.
Salatayı bitirip sofraya koyduğumda bakışlarım bizimkilere takıldığında gülmemek için alt dudağımı dişledim. “Oğlum bak öyle değil.” Doğan sabırla Berat’a yayı tutmayı öğretirken diğerleri kendi hallerinde takılıyorlardı. Bizimkiler yaratıcı aktiviteler bulmaya devam ederek bu sefer de ok atmayı öğrenmeye çalışıyorlardı, genlerinde vardı onlar başarıyordu zaten. Ama Berat ve Kaan bu konuda pek becerikli görünmüyorlardı ve kaç tane adam iki tane çocuğa öğretmeye çalışıyorlardı.
“Komutanım bunların senin çocukların olduğuna emin miyiz?” Ege’nin sorusuyla Doğan sıkıntılı bir nefes verdi, o da şüphe ediyordu. “Bence DNA testi yaptır sen Doğan, benim askerimin oğullarının bu kadar beceriksiz olmasının imkanı yok.” Ayberk’in sözleriyle Doğan’ın sıkıntısı artarken hepsi Berat’ın başına yığılmış öğretmeye çalışıyorlardı, aslında çocuğu rahat bıraksalar becereceklerdi çocuğu da geriyorlardı.
Kaan kenarda kendi kendine uğraşırken ilk başta bir iki kere hata yaptı sonrasında ise kendiliğinden oku ve yayı tutarak ağaca bağladıkları hedefe attığında hedefi on ikiden vurdu. Dudaklarımın köşeleri yukarıya doğru kıvrılırken hepsinin bakışları Kaan’a döndü ve birkaç saniye boş boş baktılar. “Çocukları rahat bıraksanız ve germeseniz becerebiliyorlar.” Sözlerimle hepsinin bakışları bana dönerken onlar anında Berat’ın yanında uzaklaşıp onu kendi haline bıraktılar.
Bir iki denemeden sonra Berat’ta hedefi on ikiden vurduğunda sırıttım bizimkilerin boş bakışlarını gördüğümde ise güldüm.
Çardakta sofra hazırlandığında ben Uraz’ı uyandırmak için hamağın yanına gittim, beyefendi bizimle aynı ortamda bulunsun diye evin bahçesine hamak kurmuştuk. Hamağın yanına geldiğimde Uraz’ın başında Azrail gibi dikilirken birkaç saniye gözlerini açmasını bekledim ama bilerek açmadı. “Yemek hazır efendim teşrif ederseniz.” Gözlerini açtığında beni zerre umursamadım rahat hareketlerle doğruldu etrafa kısa bir göz attıktan sonra oturduğu yerden kalktı.
“Yemekte ne var?” Ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne baktım ama kendisi pek şaka yapan bir insan değildi, herkes ayrı bir alemdeyken derdi yemekte ne olduğuydu. Bambaşka bir kafaydı gerçekten. “Ne istersin?” Sorusuna soruyla karşılık vermeme yüzünü buruşturduğunda beni arkasında bırakarak çardağa ilerdi, gerçekten şu adamın kafasından çok ihtiyacım vardı.
Hepimiz çardağa gelip yerlerimize oturduğumuzda yemeklere abanacağımız sırada bakışlarım tam karşımda oturan küçük üçlüye takıldı. Berat kendi tabağındaki yiyeceklerin bazılarını yanında oturan Asena’nın tabağına koyarken güldüm, Asena’nın sevdiği yiyecekleri ona veriyordu. “Doğan oğlun elimde kalacak Doğan.” Metehan gözlerini dikmiş ölümcül bakışlarını dokuz yaşındaki Berat’a gönderirken Doğan oğluna bakarak sırıttı. “Niye komutanım? Kızını aç bırakmıyor işte daha iyisini mi bulacaksınız?” Doğan yürek yemiş gibi konuşurken Metehan’ın ölümcül bakışları ona döndüğünde yüzündeki sırıtışı solarken ağzındaki lokmayı yuttu.
“Yaşama şansınızı çok zorlamayın bence komutanım.” Oğuz, Doğan’ı uyarırken Doğan efendi efendi yemeğini yemeye geri döndü ama yüzünde yine bir vatan gülüşü vardı. Yanımda oturan kocam ise Metehan’ın gözüne soka soka Berat’ı destekledi. “Aferin oğlum sana, abin sana daha neler öğretecek.” Metehan’ın içtiği su boğazında kalırken ters ters Ayberk’e baktı ben ise sırıtışımı gizleyip yanımda oturan kocama baktım. “Bu konularda bilgilisin herhalde.” Kıskançlıktan değil şaka olarak söylüyordum bunu ama Metehan, Ayberk’ten intikam almak için arya girene kadar. “Bilgili tabi, az çapkın değildi.” İşin rengi değişirken Ayberk ağzındaki lokmayı yutamayıp öksürmeye başladığında ben ona su uzatırken kıskançlık yavaş yavaş bedenimi ele geçirdi.
“Hmm öyle mi?” Sesimden tehlike fışkırırken Ayberk suyunu bile zor içiyordu verdiği tepkilere bakılırsa Metehan doğruyu söylüyordu. “Rahmetli taktik vermeyi severdi.” Emir, Ayberk için şaka yaparken gülmeyen tek kişi Ayberk ve bendim. “Öyle tabi lisede, üniversite de peşinden koşan az değildi kadınlar işini gücünü bırakıp bunun için savaşa giriyorlardı.” Metehan anlatmaya başladığında ben ağzımdaki lokmaya işkence çektirerek çiğnedim. “Ne sarışınlar, esmerler tanıdı kocan.” Tanıdığı ilk kumral da bendim galiba kocamın, Ayberk’e asla bakmazken kıskançlığımı dizginlemeye çalışıp yemek yemeye çalışmaya devam ettim. “Bari yalanları küçük at da civcivlerde yesin, benim hayatımda sarışın bir kadın hiç olmadı.” Ayberk’in sözleri ile Metehan bir an susup yalan söylediğini ele verirken gülmemek için dudaklarımı dişledim. “Sen bence beni kendinle karıştırıyorsun.” Bu sefer Ayberk intikam alırken araya Atakan girdi. “Komutanım yapmayın Asena burada.” Asena annesinden daha kıskançtı ve kesinlikle babasını kıskanıyordu, kimseye vermek gibi niyetleri yoktu. “Ben bir şey yapmıyorum ki oğlum,” Ayberk bakışlarını sırıtarak Metehan’a çevirdi. “Yapan yaptı zaten yapacağını.” Metehan bozuntuya vermemeye çalışırken ecel terleri döktüğünü gizleyemeyerek kendini ele veriyordu.
“Komutanım isterseniz siz bugün bizde kalabilirsiniz.” Turgut gülmemek için kendini tutarken aynı zamanda Metehan’ın paçasını kurtarmaya çalışıyordu. “Sağ ol oğlum.” Metehan’ın sesinden keder akarken Sare’nin ölümcül bakışları eşliğinde yemeğini yemeye devam etmeye çalıştı, en azından denedi. Benim bakışlarım yanımda oturan beye döndüğünde o zaten bana bakıyordu ve kalbim yine ritmini şaşırdı.
“Bana öyle bakma senden başkasının yanımda da kalbimde de yeri yok.” Gülümsediğimde o gülümsedi pekala çok kolay ikna olan biri değildim ama hayatta bazı istisnalar vardı sonuçta ve Ayberk benim bu hayattaki en büyük istisnamdı.
Yemeği bitirdiğimizde Uraz yine gidip hamağa kurulmuştu çocuklar gidip kendi hallerinde oynarlarken biz sofrayı topladık.
Ayberk ile geçip bir köşeye oturduğumuzda meraklı yeşilleri üstümdeyken ben bana aldığı resim defterini çıkardım çantamdan ve ona verdim, artık tüm sayfaları doluydu çünkü. “Belki bir gün öğrenirsin demiştim.” Açıklamamla gamzelerini gözlerimin önüne sererek tek tek sayfalarımı çevirmeye başladı, kendini gördü o sayfalarda benim merceğimden elbette göremezdi ama benim kalemimden gördü.
Bizi gördü o sayfalarda, anılarımızı belki o anılar tekrar canlandı gözlerinde gülümsedi. Her sayfaya tek tek baktı inceledi her sayfa biraz daha gülümsedi ve hatırladı bizi.
Ailemizi gördü o sayfalarda mutlu anlarımızı, hüzünlü anlarımızı, acımızı ve neşemizi, eksiklerimizi. Biraz daha kaldı o sayfalarda sanki defterin sonunu getirmek istemiyormuş gibi.
Ve en son sayfaya geldiğinde bu anı gördü, az önce çizmiştim herkes birbiriyle uğraşırken, gözlerindeki hüzne rağmen gülerken ve elinde bir defter ve onu izleyen beni gördü son sayfada. Bu asla bizim son sayfamız olmayacaktı bu sadece defterin son sayfasıydı, son nefesimizi verene kadar defter değişecekti ama son sayfa olmayacaktı. Belki bir defterin ortasında gelecekti o son sayfa bilemeyecektik.
“Deli yürek bu çok güzel.” Hayranlık dolu sesi ile gülümsediğimde bakışları bana döndü. “Bana kalemlerimi, renklerimi ve defterimi sen verdin, senden önce bilmezdim ben resim çizmeyi.” Bilmezdim senden önce yaşamayı, çoğu şeyi senden önce bilmezdim ben.
“Hayatımda aldığım en doğru kararlardan biri.” Gülümsediğimde gülümsedi defteri kapatıp bana baktı. “Bu bende kalabilir mi?” Omuz silktim. “Tabi ki.” O özeldi çünkü bana o almıştı ve içindeki sayfaların çoğu onunla dolu olduğundan defter sahibini bulmuş oldu. Kolunu omzuma atıp beni kendine çektiğinde bedenim bedenine yaslanırken başımı göğsüne yasladım, saçlarımın arasına öpücükler kondurdu. “O zaman yeni defter ve kalemler alıyorum ve her zaman ben alacağım.” Bu da bizim aramızda özel bir meseleydi mesela, kalbim varlığı ile zaten ritimlerini şaşırmışken gülümseyerek sarıldım ona, daha sıkıca sarıldı bana.
Bakışlarım bizden uzaklaşan Eda’ya takıldığında sofra işini bizimkilere yıkıp onun yanına gittim. Bahçenin en köşesindeki ağacın altına oturduğunda gidip yanına oturdum onun bakışları bana dönerken ben etrafı izledim.
“Kalmamı istemedin?” Sorgular sesi ile gülümsediğimde bakışlarım ona döndü. “İstemediğimi kim söyledi?” Eda, Akınalp’in memleketine gidecek ve artık orada yaşayacaktı ve ben ona gitme dememiştim, bunu sorguluyordu ama çok yanılıyordu. “Gitme demedin.” Gidene kal demek yoktu bende.
“Neden gitme diyeyim ki? Gitmek istiyorsun ve haklısın da bunu istemekte. Kendi isteklerim için sana gitme demem nerede iyi olacaksan orada ol, varsın benim yanımda olmasan da olur.” Gülümsedi. “Abimin senden öğrenmesi gereken şeyler var.” Güldüğümde benimle birlikte güldü, Ayberk onun gitmesini istememişti ama engel de olmamıştı.
“Onu çok özlüyorum.” Sessizliği bozan Eda’nın hüzünlü sesi olurken burukça gülümsedim. “Biliyorum, seni anlayamam belki ama özlemenin ne demek olduğunu biliyorum.” Bende özlüyordum çünkü, hangimizin bu hayatta özlediği biri yoktu ki?
Aramızdaki sessizliği bölen bu sefer ikimizden biri değil Metehan’ın gür sesiydi. “Lan.” Bakışlarımız onlarının olduğu yere döndüğünde Berat’ın Asena’ya bahçedeki çiçeklerden koparıp verdiğini görünce güldük.
“Doğan elimde kalacak oğlun Doğan.” Metehan kendini zor kontrol ederken Ayberk her zamanki gibi onu çıldırtmak için Berat’ı destekledi. “Birbirleriyle uğraşmadan duramıyorlar.” Eda’nın eğlenen sesi ile başımı olumsuz anlamda sallayarak sırıttım. “Farklı bir dostlukları var.” Cidden farklılardı zira her fırsatta birbirleriyle uğraşıp herhangi bir durumda birbirlerine sırtını dayıyorlardı. “Öyle.”
“Bak anlaşabiliriz.” Bakışlarım sesin sahibi olan Oğuz’a döndüğünde hallerini görünce kahkaha attım. Kaan’ın elinde bir torpil vardı ve o torpille Oğuz, Çetin ve Günay’ı köşeye sıkıştırmıştı, bizimkilerde torpil götünde patlamadan paçayı kurtarmaya çalışıyorlardı. “Komutanım anlaşın lütfen ben daha evlenemedim.” Günay, Oğuz’un yanında durup neredeyse onun arkasına saklanırken Oğuz ve Çetin ona ters ters baktı. “Torpil götünde patladığında evlenirsin koçum.” Oğuz sevgi dolu bir sesle Günay’a cevap verirken bakışlarını Kaan’ın üstünden ayırmıyordu.
“Ben kabul etmiyorum hile yapıyorsunuz kardeşim.” Bu sefer bakışlarım çardağa döndüğünde Cemre, Pınar, Buse ve Sare’nin oturup kart oyunu oynadığını ve Cemre’nin çirkeflik yaptığını görünce güldüm, diğer tarafta kıyamet koparken zerre umursamayıp oyun oynamaları tam bizlik işti. Canım ailemin her üyesi farklı bir deliydi.
“Siz haklısınız komutanım.” Bakışlarım kopan kıyamete dönünce Turgut’un alttan alttan Metehan’ı gaza getirdiğini görünce sırıttım. “Bence Ayberk komutanım haklı yani sevmek masum ve güzel bir duygudur, ayrıca daha çocukluktan başlamış sevmeye, korumaya ne güzel işte.” Emir’in Ayberk’i desteklediğini görünce kaşlarım havalandı tanımasam şaşırmazdım ama tanıyordum yani.
“Komutanım yani sizin bir tane kızınız var el kadar çocuğa emanet edecek değilsiniz.” Atakan da Metehan’ı gazlarken Kutay ve Doğan yan yana durmuş onları izliyordu. Onların arkasında ise Berat ve Asena yere oturmuşlar Berat kopardığı çiçeklerden Asena’ya taç yapıyordu. Bu çocuk büyünce fena adam olacaktı.
“Ne yapıyorsunuz lan siz orada?” Metehan iki çocuğu fark ettiğinde bu lan kelimesi Berat için geçerliydi ve Berat da büyük bir rahatlıkla işine devam ederken cevap verdi. “Taç.” En sonunda bitirdiğinde tacı Asena’nın başına taktığında Asena sevinçle hoplaya zıplaya etrafta dolaştı. Sonrasında ise koşarak babasının yanına gidip tacını babasına göstererek babasının kalbine indirdi. “Baba bak tacıma bak.” Metehan yıkımla kızına bakarken ben güldüm, yazık oldu.
Bir patlama sesi duyduğumda bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde torpilin patlamış olduğunu gördüm ama çok yanlış kişide patlamıştı. Bizim üçlünün hedefi olan torpil kenarda oturmuş çekirdek eşliğinde kaosu izleyen Ege’nin dibinde patlamıştı, bu sefer gerçekten yazık oldu.
“Gidince bu kaostan mahrum kalacaksın ama.” Eda güldüğünde bakışlarımı ona çevirdim. “İyi ya kafamı dinlerim şunların haline bak.” Hepsine kısa bir göz gezdirdiğimde sırıttım pekala başımızı ok güzel belaya sokuyor olabilirdik ama yine de güzeldi, çünkü beraberdik. “Bende mi arada kaybolsam?” Kafamı dinlemek pek de kötü bir fikir gibi gelmiyordu. “Olur mu binbaşım? Sen olmasan kim deliliğiyle hayatımıza renk katacak?” Güldüğümde bana binbaşı demelerine hala çok alışamamıştım.
Gittiğimiz bir görevde tim elde ettiği yüksek başarısından dolayı hepimiz rütbe almıştık ve binbaşı olmuştum, çok alışamamıştım. “İyi işte kıymetimi anlarsınız.” Dedim ona takılarak o ise gülerek göz devirdi. “Kıymetini biliyoruz sen merak etme.” Öyle olsun der gibi bir baş hareketi yaptığımda huzurlu bir nefes aldım, Eda çardaktan çağırılınca koşarak onların yanına giderken ben ağaca yaslanıp kocaman ailemin her bireyinde baktım gülümseyerek. Ve o an yine aklıma eskilerden bir anı düştü.
“Öyle uzakta oturmak iyi geliyor mu bari?” Babam yanıma oturduğunda bakışlarımı ona çevirdim. “İyi gelmiyor ama en azından kötü de değil.” Diyerek kaçamak bir cevap verdim, bu mangal, piknik işi bana göre değildi.
“Aileden uzak durmak iyi de kötü de gelmez Umay, ama aileni uzaktan izlemek... İşte nasıl bir aile olduğu asıl o zaman ortaya çıkar. Eğer uzaktan durup izlediğinde gülümsüyorsan o aile senin gücündür, ama gülümsemiyorsan o aile senin acındır.” Babam bahçede oynayıp eğlenen karısına ve kızına bakarken gülümsemiyordu.
“Ya bir ailem yoksa?” Dedim neden gülümsemediğini sormak yerine, bakışları bana döndüğünde bilmiş bir şekilde gülümsedi. “Olur herkesin bir gün ailesi olur ailesi olmayan insanın kendisi de olmaz Umay, ailesi olmayan insan kendini bilmez, kayıptır.” Kaşlarım havalandı, herkesin bir gün bir ailesi olur muydu gerçekten?
“Peki sen neden şu an gülümsemiyorsun?” Ailesini izliyordu peki neden gülümsemiyordu? “Bir kişi kadraja girmedi çünkü.” Benden bahsettiğini anladığımda kalbim sıcacık oldu beni ailesinin bir parçası olarak görüyordu.
“Girerse?” Gülümsedi sorumla. “İşte o zaman huzurla gülümserim.” Bakışlarımı önüme çevirdim henüz on beş yaşındaydım ama gülüp eğlenmek bana göre değildi, yine de babam huzurla gülümsesin diye oturduğum yerden kalktım ve elimi babama uzattım.
“Uzaktan izleyip gülümseyeceğine gel bizimle birlikte kahkaha at.” Ona uzattığım elime bakarken kaşları havalanırken gülümsedi, onu kaldıramayacağımı bilerek tuttu elimi. Her ne kadar dövüş sanatlarına gitsem de onun gibi heybetli bir adamı kaldıracak güce sahip değilim. Ben onu çektiğimde aslında kendi kalktı ama ben kaldırmışım gibi davrandık, sırıtarak diğer ikisin yanına gittik.
Aklıma gelen an ile yokluğu yine sızlayınca derin bir nefes verdim sonra ise aileme baktım.
Ve gülümsedim.
Eksiklerimize rağmen.
Her şeye rağmen gülümsedim.
Ailemi izlerken on beş yaşımda sorduğum o sorunun cevabını bugün otuz yaşımı geçmişken buldum.
Evet bir gün herkesin bir ailesi olur.
Oturduğum yerden kalktığımda bizimkilerin yanına gittim, uzaktan izleyip gülümsemek yerine beraber kahkaha atmak için, kimi zaman acı çekmek için ama her zaman beraber olmak için.
Anlatacak her anı deli dolu bir hikayem ve bu hikayeyi birlikte yazdığım, yaşadığım bir ailem vardı. Söylenecek çok şey vardı ama bazı şeyler ne kadar söylesen de eksik kalırdı o yüzden bazen bir bakış, bir kalp ritmi, bir gülümseme anlatırdı her şeyi.
Sadece yan yana olmak yaşanabilir kılardı hayatı, sadece bir aile.
Ve babam yine haklıydı ailesi olmayan insanlar kayıptı ve ben bu zamana kadar, yani ailem tamamlanana kadar her zaman biraz kayıptım. Şimdi ise eksiklerime rağmen tüm benliğimle buradaydım. Eksiklerimize rağmen.
Yolculuğumuz ve hikayemiz henüz daha bitmemişti ve son nefesimizi versek de bitmeyecekti.
Bazı hikayeler hiç son bulmazdı.
Ve bizde o hikayelerden biri olmuştuk. Her şeyimizle biz olmuştuk ve olmaya devam edecektik.
Bahçedeki direğin en ucunda dalgalanan al bayrağa baktığımda gülümsedim, bu bayrak dalgalandığı sürece binlerce hikaye yazılacaktı. Bizde bir hikaye yazmıştık ve yazmaya devam ediyorduk.
Bu da benim hikayemdi.
Bu da bizim hikayemizdi.
SON
Arkadaşlarrr yeni ve maalesef son bölümle geldim bunu söylemek benim için zor aslında ama serüvenimiz burada bitti, onların hiikayesi her zaman devam edecek, bazı hikayeler son bulmaz biz sadece prosedürde yazdık sonu, o son bizim için hiç gelmeyecek. Her anı deli dolu geçen bir serüvenimiz oldu bazı aşklar yarım kaldı, bazıları hiç bırakmadı, bazılarının ailesi oldu, bazıları hep yalnız kaldı, yeri geldi üzüldük, yeri geldi güldük her anını güzel geçirdik. Veda etmek çok zor aslında özellikle bu kitabın bende yeri ayrı birlikte bu serüveni yaşarken bir yanda hayallerimi gördüm ve tek olmadığımı da biliyorum, benimle birlikte bu vatan, bu bayrak, bu millet için canından vazgeçmeye asker olmaya niyeti olan, hayalleri olan sizleri de biliyorum. Birlikteyiz.
Belki biz burada noktayı koyduk ama bizim hayallerimiz ve hedeflerimiz daimi umarım hepimiz hayallerimizi gerçekleştirebiliriz, her şey hepimizin gönlüne göre olsun. Ben sizi ailem olarak gördüm ki öylesiniz aynı satırlarda buluştuk bence bir ailede olduk en azından benim için.
Buraya iki timle ilgili iki tane edit bırakıyorum
https://youtube.com/shorts/fT77PjocvB4
https://youtube.com/shorts/P6q7wHoN_YM
Nasıl veda edeceğimi de bilmediğim için hemen konuyu değiştiriyorum bu serüveni bitirdik ama başka bir serüvene başladık yeni kitabım Karanlık Kalp yayında, o da bol aksiyonlu ve gizemli bir kurgu, mafya, anlaşmalı evlilik ve Karadeniz kurgularının harmanlanması bir kurgu ilgisini çekenler profilimden ulaşabilir.
Ve en sonunda yine dönüp dolaşıp konuya geri döndüğümüzde: söylenecek çok şey var ama sadece sizi seviyorum demeyi tercih ediyorum çünkü zaten çok konuştum. Geceleriniz iyi olsun. Öpüldünüzzzz>>>>
Bu vatan, bu şanlı al bayrak, bu Türk milleti için canından ve ailesinden vazgeçip kahramanca şehit düşen tüm askerlerimizi sevgi ve rahmetle anıyoruz...
Vatan için can alıp, can verenlerin şerefine...
Arkadaşlarrr istekleriniz üzerine yeni kitabımı yayınladım askeri kurgu seven okurlarımın fazlasıyla seveceğini düşündüğüm bir kurgu BIÇAĞIN İKİ YÜZÜ kitabıma profilimden ulaşabilirsinizzz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.82k Okunma |
4.15k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |