@rcesma
|
1. Bölüm- RÜYA İstanbul. Alçin Doğan Okuduğum kitaptan başımı kaldırdım. Sıkıcıydı konusu beğenmemiştim. İlgim her zaman sıra dışı, fantastik kitaplardaydı. Çift kişilik yatağıma uzandım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. İçerden gelen sesle geri açtım. Annedir ya da babadır diyemeyeceğim çünkü ailemden ayrı yaşıyordum. Hırsız olabilir miydi? Çiftlik evi gibi bir yerde yaşıyordum. Ailemden uzaklaşmak için en uygunu buydu. Sessiz sakin bir yerdi ama ıssızda değildi etraf aynı tipten iki, üç katlı evlerle doluydu. Komidinin üstünde duran meyve bıçağını elime aldım. Odadan sessizce çıktım. Etraf karanlıktı ışıkların hepsi kapalıydı biri hariç mutfağın ışığı. Hangi manyak hırsız, hırsızlık yapmaya geldiği evin ışığını açardı ki. Rahatlayarak nefesimi verdim. Salak kardeşim olma ihtimali çok yüksekti çünkü mutfağımda şarkı söylüyordu. Salak. Sırıttım, mutfağın kapısına sessizce yaklaştım bir an da aralıklı kapıyı yüksek ses çıkartarak açtım. Dolabımın içini karıştıran kardeşim, "bismillahirrahmanirrahim." Diye besmele çekip. Ağır çekimde arkasına yani bana döndü. Beni görünce gerilen omuzlarını rahatlayarak serbest bıraktı. "Te Allah'ım ya insan bir ses verir de gelir. Niye sessiz sessiz geliyorsun? Altıma sıçıyordum az daha." Dedi Mahir. Kaşlarımı çattım. "Sakın sıçayım falan deme bir de senin bokunla uğraşamam gerçi bi bu kalmıştı uğraşmadığım." Dedim. "Asıl evimde sessiz sessiz gezen sensin. Senin ne işin var burda ben sana söylemedim mi 1 hafta izinliyim kafa dinleyeceğim diye niye geliyorsun!" Ağlamaklı ifadeyle beni kandırabileceğini düşünüp. "Kovsaydın daha iyidi, kalbimi kırıyorsun." Dedi. Boş boş suratına bakıp sabrımı kaybetmemek için sert bir nefes çektim. "Ne oldu? Annenle ve babanla mı kavga ettin?" Kardeşimi koruma iç güdüsüyle, "Vurdu mu yoksa!" Dedim hiddetlenerek. Çok saçma bir şey demişim gibi suratıma baka kaldı. "Ne vurması abla. Ne annem ne de babam elini bile kaldırmaz bana bilmiyor musun?" Dedi. Bana kaldırırlar ama. Bir insan evlatlık edindiği kıza niye vurardı, niye aşağılardı ki. O zaman evlatlık edinmeseydin. Eziyet çektirmek için evlatlık mı edinirdi! Dediklerini yapmadığımda bodruma kapatırlardı. Bu en iyi ihtimaldi o zamanlar benim için. 5 yaşındaymışım beni evlatlık edindiklerinde. Ben on yaşındayken Mahir doğmuştu. Benim eziyetlerim bitmiş benimle Saygısızlık yaptığımda bile uğraşmamışlardı. Mahir doğmadan önce her saygısızlık ettiğimde ya bodruma kapatılırdım ya da üç beş tokatla kurtulurdum. Oysa ki Mahir'le ilgilendiklerinde beni umursadınlar diye ortalıkta küfür eder bir iki tokat atacaklar da olsa benimle uğraşmalarını isterdim. Nasıl olursa olsun benimle ilgilenmelerini isterdim. Mahir'den sonra benim için imkansız olmuştu. O zamanlar çok üzülürdüm şimdi seviniyorum. Çocuk aklı dayak yemeyi ilgi sanıyordum. Bakışlarımı kaçırdım. "Şaka yaptım zaten. Neden tartışınız anlat." Dedim emindim tartıştıklarına. Gözlerini devirdi. "Neymiş efendim istedikleri kıza ilgi göstermemişim çok kabaymışım falan filan işte. Karakterime bile karışıyorlar." Dedi. Kontrol manyağı iki ebeveyn arasında yaşıyordu. Üzülüyordum onun için. Yeterince para kazandıktan sonra ilk işim taşınmak olmuştu. İyi ki de olmuştu. "Abla acıktım ve canım fena şekilde senin ellerinden tost çekti." Dedi. İlgi istiyordu 15 yaşındaydı. Masum bakışlarına dayanamayarak tost malzemelerini dolaptan çıkarmasını söyledim. Meliha anneye göre gece saatlerinde yemek yenmezmiş herkes yemeğini birlikte yer o yemekten sonra yemek bulundurmazdı evde. Kendisi diyette diye herkesi buna zorlardı. Şeref baba ise karısının korkusuna sesini çıkarmaz bu kurala uyardı. Tabi onun kurallarını uyarsak geçerli. Mahir'le iyi anlaşıyoruz. O anne babadan böyle bir çocuk mucizeydi bazen benim gibi evlatlık olduğunu düşünüyorum. Tipi dışında hiç huyunu ebeveynlerinden almamıştı. O yüzden anlaşabiliyorduk. Yarım saatin ardından tostunu yemiş onun için evimde her zamanki odasına yolladım. Bastıran uykumla odama yatağıma uzandım. Anında uykuya dalmam ise mucize olmalıydı. En azından benim için uyku problemi olan biriyim. Yatakta 2 saat döner durur uyumazdım. Genellikle uyku hapı kullanırdım en güçlü uyku ilacı bile zor etki ederdi. Ve ben bugün hap içmemiştim bile. ... Gözlerimi etrafta gezdirerek nerde olduğumu anlamaya çalıştım. Bir ağacın kavuğuna yaslıydım. Nerdeydim ben? uyuyordum en son. Rüya görüyor olmalıydım. Burası bana çok tanıdık ve huzurlu geliyordu sanki her boş anımda buraya geliyormuş gibi. Yaslı olduğum yerden doğrulurken güçlü bir uluma duydum. Acı bir şekilde uluyordu kederini hissettiriyordu. Ama bu uluma bana başka şeylerde hissettirdi. Anlamını bilmediğim. Tanıdıktı. Ara vererek tekrar uludu içinde seçemediğim duygularda vardı. Uluma sesi daha yakından gelince kafamı arkama çevirdim. Nerdeyse 2 metre boyunda kocaman siyah bir kurtla karşılaştım. 1.70 boyunda olmama rağmen eminimki bu kurdun yanında ufacık kalırdım çok büyüktü. Neden bir kurdun yanına kendimi hayal ediyordum? Gözlerim kapkara tüylerinde gezinde parlıyordu. Kurdun gözlerine baktığımda tutuldum kaldım. Normalde bir kurt görsem nasıl kaçacağımı düşünürdüm. Ya da çoktan kaçmış olmalıydım. Ben beynim durmuş gibi sarı gözlerine kitlenmiştim. Beynim kaçmak için sinyal veriyordu ama ben yerimden milim kaçmak için kıpırdamamıştım. İçimi inanılmaz bir huzur kaplamıştı. Özlüyordum dokunmak istiyordum. İlk defa gördüğüm bir kurdu özlüyordum. Karşımda ki kurda sarılmak istiyordum. Niye Bilmiyorum. 18 olduğumdan beri Rüyalarımda acılı bir kurdun ulumasını duyuyordum birini çağırıyordu belki de sürüsünü. Rüyalarım da duyduğum bu ulumayı araştırmış bir şey bulamamıştım. Şimdi ise ilk defa yıllardır rüyamda ki uluyan kurdu görmüştüm. Aynı kurtdu. Kurdun gözlerinde ki acıyı ve özlemi çok net görüyordum. Sanki aradığını bulmuş ama bunun bir rüya olduğunun bilincindeymiş gibi. Ona rağmen parlamayı görüyordum gözlerinde. Kurt hızla bana doğru atıldığında bende ona doğru adımladım. Kurt yaklaştığında kocaman kafasını boynuma doğru eğip bir şeyden emin olmak ister gibi kokladı. Kafasını yüzüme kaldırdığında burnu burnuma değdi. Nemliydi burnunda ki nemi burnuma bulaşmıştı, iğrenmedim. gözlerine bakarken elim kulağının yanına gitti. İstemsizce çekiliyordum. Elimle orayı okşadım. Daha fazlasını istiyormuş gibi elime eğiyordu kafasını. Bu haline gülümsedim. Boynum ağrımıştı yukarı bakmaktan. "Oturur musun?"dedim. Elimle çimeni işaret ederek. Hemen itaat edip oturdu ve kafasını elime sürttü. Yaladı kafasını okşayayım diye. Kıkırdadım. Boşta ki elimi boynuna attım. İki elimi de haraket ettirerek. Okşadım. Okşamaya başladığımdan beri keyifli mırıltılar çıkarıyordu. Gözlerini kapatmış kendini bana bırakmıştı. İçimden gelen dürtüyle yüzümü kurdun kafasına yaklaştırdım. Sadece başına bir öpücük bırakacak tım. Bunu yapmam gerekiyormuş gibiydi. Elimde küçülmüştü resmen koskoca kurt. Yüzüme gelen suyla ne olduğunu anlamadım anlık refleks ile gözümü kapadım. O an tekrar gözlerimi açtım. Odamdaydım. Ve kapı eşiğinden elinde boş bir bardakla bana bakan Mahir vardı. "Ne görüyordun rüyanda da sırıtıyorsun pişmiş kelle gibi?" Dedi. "MAHİR! Kaç oğlum kaç sikicem belanı!" Deyip inanilmaz bir hızla ona doğru koştum. ... "Alçin abla hadi geç kalıcaz!" Diye içerden bağırdı Mahir. Her zaman ki gibi geç kalırsak diye alacağı cezadan korkuyordu. Artık bana yaptıklarını ayrı eve çıktıktan sonra yapamıyorlardı. Çünkü yapmalarına izin vermiyordum. Bu yüzden nankörde olmuştum daha niceside. Aile yemeği için hazırlanıyorduk. Ay da bir Meliha anne tarafından organize edilen zorunlu bir yemekti. Gelmeyenin vah haline. Her ne kadar çoğunu sevmesem de o yemeğe katılıyordum çünkü onlarla uğraşmak bana zevk veriyordu. Kaos ihtiyacımı onlarla karşılıyordum. Meliha anneden en son yediğim tokat ayrı ev kararımı onlarla konuştuğum zamandı. Bunların hiçbirinden Mahir'in haberi yoktu. Ki olsa ne yapacaktı? Boy aynamın karşısına geçip yaptığım kombine baktım. Kısa kot şortum,kotumun içine sıkıştırdığım beyaz gömleğim ile güzel gözüküyordum. Yemeğe abiyeyle, ve mini elbiselerle gelen kuzenlerimin yanında sönük kalıcaktım. Zaten isteğimde buydu her zaman aile yemeğini önemsemediğimi göstermek için günlük giyindiğim kıyafetlerimle gidiyordum. Mesela geçen ay paraşüt pantolonla gitmiştim. Onlara fazla bileydi. Gömleğimin iki üç düğmesi açıktı sadece. Düz belime gelen koyu kahve saçımı iki yandan ayırmış arkadan toplamıştım. Makyajımı da abartmamış sade yapmıştım. Kirpiklerime rimel sürmüş, kapatıcı ve rujla tamamlamıştım. Beyaz tenim beni hastaymış gibi göstermiyordu bu yüzden allık sürmedim. Küçük burnum, orta kalınlıkta kaş ve dudağımla makyajsızda güzel gözüktüğümün bilincindeydim. Yeşil gözlerim cansız baksada güzeldi. Mahir'in kapıyı tıklatmasıyla içeri girmesini bekledim. İçeri girdi. "Alçin abla geç kalıcaz. Hazır mısın? " dedi. Geç kalmaktan çok korkuyordu. Umursamaz bir tavırla "hazırım çıkalım." Dedim. Gözlerini üzerimde gezdirdi. "Her zaman ki gibi sade ve güzelsin ablacım." Dedi. Sarı şekillendirilmiş saçlarına, kumaş pantolonuna, beyaz gömleğine bakarak. "Sende her zaman ki gibi abartılı ve yakışıklısın kardeşim." Dedim. Kemerli bir burnu kahveringi gözleri vardı. Çocuksu yüz hatları yoktu bu haliyle 20 yaşında gibi. Gözüküyordu. 180 boyu vardı. Daha da uzardı. ... 1 saatin sonunda gelmiştik gösterişli eve. Yalı demek daha doğru olurdu. Kontrol manyağı oldukları gibi gösterişide çok seviyorlardı. Bileğimde ki saate baktığımda yemeğe başlamaya 10 dakika olduğunu gördüm. Eve girdik. Yemek odasına geçtiğimizde herkesin burda olduğunu gördüm. Her zaman ki gibi en son ben gelmiştim. Beklenmekten zevk alıyor olabilirdim. Nejat amcam ve oğulları sağ en uzakta oturuyorlardı. Meliha annem ve babam her zamanki gibi baş köşelerdeydi ailenin en büyüğü olmasa da kardeşler arasında en büyük onlardı. Teyzem ve kızları amcamın karşısındaydı. Annemin sol yanında ki iki sandalye boşta Mahirle hemen oturduk. Karşımızda halam ve oğlu vardı. Aile yemeğinde sadece Meliha annemin anlaşabildiği insanlar vardı ki kimse ile kavga çıkarmasındı. Kontrol manyağı işte. Kızlar her zamanki gibi abartılı giyinmişti. Yemek sıkıcı bir şekilde geçiyordu. Kuzenlerim arada bir bana laf sokuyor karşılığını alıp yemeğine devam ediyordu. Sıradandı. Bütün Doğan ailesi boş yapıyordu. Kendimi bu aileden görmüyordum onlarda beni görmüyordü zaten. Gerçek soyadımı bilmiyordum evlatlık edindiğinde yeni kimlik çıkartmış soy isim kısmına Doğan yazdırmışlardı. Meliha annenin ve şeref babamın garip davranışlarını fark etmiştim. Ama umursamadım. ... Yemek bitmişti ve ben evime dönüyordum. Ormanlık yolda arabayı sürüyordum. Etrafımda çok insan vardı ama aslında kimsem yoktu. Yakınım dediğim çok samimi olduğum bir kişi bile yoktu. Belki de sorun bendeydi. Kaba ve sıkıcı bir kişiliğim olduğu için isyan ediyolardı. Umarım da olmasada canım yanıyordu. Kalbimde ki boşluğu çok net bir şekilde hissediyordum. O boşluğun kimseyle doğmayacağını biliyordum. Hevesim yoktu hiç bir şeye. Mutlu değildim ama kimse bunu fark etmiyordu. Düşüncelerime daldığım sırada önümden hızla siyah bir şey geçtiğinde çarpmamak için frene bastım. Camdan dışarı baktığımda kimse yoktu. Kalbimin korkuyla atmasıyla arabayı çalıştırdım. Burda durursam iyi seyler olmayacağını biliyordum. Tekrar ilerleyecekken karşımda kocaman büyüyen beyaz ışığı gördüm. Bu neydi böyle? Filmlerde ki portal denen o şeylere benziyordu. Frene bastım ama araba durmadı hatta daha da hızlandım direksiyonu da kontrol edemiyordum. Sanki arabayı başka biri kullanıyordu. Kapıyı açmaya çalıştım ama kitliydi. Korkudan çığlık attım. Kafamı ellerimin arasına aldım. Her ne kadar kafamı korumaya çalışsamda kafama nerden yediğimi bilmediğim bir darbeyle bilincim kapandı. Bu sırada o beyaz ışığın içine girmiştim. ... Dağhan Karademir Bugün kendimi çok değişik hissediyordum. Tarifi yoktu. Son bir yılda her uyuduğum da mühürlümü görüyordum artık dayamıyordum. Uykumdan uyandığımda mühürlümün görünüşünü hatırlayamıyordum. Hatırlamak için kafasını duvara vura vura kıracaktı kurdum sinirden. Çektiğim özlemin haddi hesabı yoktu. Her geçen gün daha da artıyor kurdumu delirecek kıvama getiriyordu. Bu gidişle gerçekten delirecektim. Normalde 30 olmadan mühürlüsüne kavuşurdu kurtlar. Ben ise 35'me girmiş ve hâla lunama kavuşamamıştım. Lunasız alfa olmazdı. Gün geçtikte kötü olasılıklar aklımı daha çok meşgul ediyordu. Benim lunamı tutsak mı ediyorlar eğer ölseydi yaşayamazdım. Kurdum hastalanır, delirir ve intihar ederdi. En iyi olasılıkla. Başımı aya kaldırdım. Sanki karşımda lunam varmış gibi konuştum. Bunu sıklıkla yapardım. "Nerdesin Luna'm? Dayanamıyorum ben artık. Gel nolur!" Ay'a yalvardım. Sürüm Bu halimi görse görse gerçekten mühürlümün yokluğuyla delirdiğimi düşünürlerdi. Artık gözlerimde ki acıyı gizleyemiyor tek kaldığımda çıkarıyordum ortaya. İçimde saklamıyordum artık. Gözlerimi kapattım. Kararlılıkla geri açtım. Artık umrumda değildi bedeli neyse ödeyecektim. Yanıma gelen benden sonra sorumlu olan tek kurda yani Kaya'ya döndüm. "Büyük büyücünün yanına gidiyorum ben gelene kadar ne yapacağını biliyorsun." Dedim ve hızla kurda dönüşürek hırsla ilerledim. Gidebildiğim her yere gitmiş luna mı aramıştım artık son sanşımı kullanacaktım. Umarım büyük büyücünün bunun için bir çözümü vardır. Yoksa başına yıkardım krallığını. Bölüm sonu... Heyooo askim ay çok güzel ilerledim bence bunun hemen ardından yeni bölümü yazmaya kaçıyorum ben. Bölümü nasıl buldunuz? Görmek isteginiz bir sahne? Sizce Dağhan ne yapacak? |
0% |