Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm"Temaşa Etmek"

@rcesma

SENİ SEYREDERDİM

Saçların uçuşurdu rüzgardan.

Yanından seni seyrederdim.

Güneş yakardı, deniz yanardı...

Sen konuşurdun, dinlerdim.

 

Gülerdin...

Susardın, düşünürdün.

Benimle el-ele yürürdün...

Yol biterdi.

 

Görmezdim seni...

Zaman yıl yıl geçerdi.

Uzaktan, çok uzaklardan

Seni seyrederdim.

 

4. Bölüm "TEMAŞA ETMEK"

 

Bana insan olmadığımı söylüyordu. İnanamıyordum gerçekten inanamıyordum. Bir sis bulutunun içindeydim, çıkamıyordum."İbrahim! Kızı korkutmasana lan!" Diye bağırdı Dağhan.

Sonra bana dönüp konuştu. "Alçin bir kaç gün sonra buraya Abike teyzem gelecek. O zaman olanları ona anlatırız eminim ki bizi tatmin edecek cevabı olacaktır. O zaman bunları düşünürüz tamam mı?" Dedi. Nasıl sakinleştireceğini iyi biliyordu. Kendime gelmeye çalışarak kafamı iki yana salladım.

Kafam dağılmıştı. "Tamam peki. O zaman siz anlatın tam olarak kimsiniz? Kurt adamların olduğunu daha yeni öğreniyorum. Lütfen bana bilmem gereken her şeyi anlatın." Dedim.

Kaya, İbrahim ve Semih üçlüsü Dağhan'a bakıyordu. Anlatmak için izin mi istiyorlardı. "Kaya ve Semih siz çıkın verdiğim işleri halledin buraya da 2 kahve,biraz yiyecek ve meyve suyu getirsinler." Dedi. Bana dönüp,"Akşam yemeğini kaçırdın açsındır." Dedi. Bakışları aç olmasam bile yedirecek gibi duruyordu.

Tebessüm ettim. "Beni düşündüğün için teşekkür ederim. Acıkmıştım." Dedim. O söyleyene kadar aç olduğumu fark etmemiştim. İbrahim, "akşam yemeğinde sende bir şey yememiştin." Bana kaçamak bakışlar attı. "Beraber yersiniz." Dedi.

"Evet, dinliyorum sizi." Dedim. Artık anlatsınlardı hem şu luna olayını soracaktım. "Biliyorsun ki burası kurt krallığı burda ki tek kurt olmayan sensin. Ben Alfa kralım bütün kurtların asıl lideri. Bu krallıkta yaşamayan kurt sürüsüleri tabiki de var, başlarında alfalarıyla beraber. Benim farkım alfa kral olmam. Krallıkta ben yoksam benden sonra sorumlu olan az önce çıkan Kaya'ydı." Dedi ve sonra lafı İbrahim'e pasladı.

Konuşmaktan sıkılmış olabilirdi. "Bu evrende yüzlerce krallık var. Ve anlayacağın sizin o filmlerde ki yaratık diye adlandırdığınız canlıların bir çocuğu da var. "Mesela vampirler, elfler, büyücüler, periler ve Cadılar gibi canlılar bu evrende var. Şuan bütün türleri saysam sabah ederiz. Zamanla öğrenirsin hepsini. Her türün tek bir kralı yada kraliçesi olur. İkisi tek bir şekilde olur. Kral biriyle evlenirse evlendiği kadın kraliçe olur. Kraliçe de aynı şekilde evlenirse evlendiği adam kral olur ve krallığı yönetirler." Dedi.

Kurt adamlar yetmezmiş gibi büsürü canlılarda vardı. Saydıklarından daha fazlası olduğunu söylüyordu. Başım dönüyordü. Bu kadarına artık bedenim tepki veriyordu sanırım. Elimi başıma götürerek yasladım. Bir anda giren ağrılarla inledim. Bir anda ne oluyordu böyle bana?

Dizlerimin üstünde bir el hissetim boşta ki elimi dizimde ki ele sarıp sıktım. Güç almak istercesine. "Bana bak Alçin. Gözlerini aç hadi güzelim." Dedi endişeli barındıran sesiyle. Gözlerimi kapattığımın farkında bile değildim.

Gözlerimi aralayıp önümde ki yüze baktım. "Efendim." Dedim. Gözlerini yüzümde gezdirerek. "İyi misin? Ne oldu bir anda?" Dedi.

"Başım ağrıyor." Dedim. Kafam o kadar ağırlaşmıştı ki taşıyamıyordum. Başımı omzuna yasladım. "Biraz durayım böyle kendime gelirim." Dedim. "Açlıktan olabilir mi?" Diye İbrahim'e sordu. İbrahim de "tansiyonu düşmüş olabilir." Dedi.

Dağhan elini sırtıma koyarak okşadı. "Odama götürmemi ister misin?" Dedi şefkatle. Kafamı iki yana salladım. Şuan soluduğum sandal kokusu iyi geliyordu bana. Geçerdi birazdan.

Bir elimi kaslı koluna koyarak destek aldım. Çalışma odasının kapısı açıldığında yavaşça geri çekildim. Yemek getirmişlerdi. Yemeği getiren kızlar bizi böyle görünce çok şaşırmışlardı. Lakin bir şey söylemeye yada yapmaya cesaretleri yoktu, haklarıda.

Şaşırmalarının sebebi liderlerinin önümde diz çökmüş olmasıydı. Bende onlar kadar şaşırmıştım bu yaptığına.

Dağhan geri çekildiğimde beni bırakmamıştı aramıza biraz mesafe girmişti sadece. Dağhan'a baktım. "Yerine geçebilirsin. İyiyim ben." Dedim küçük tebessümümle. Gözleri bir şeyi tartarcasına yüzümde gezdikten sonra diz çöktüğü yerden kalkıp eski yerine oturdu.

"Tahmin etmiştim bunu söyleyeceğini o yüzden odan hazır bile." Dedi. Gülümsedim. "Gidelim o zaman." Dedim. İbrahim biz konuşurken çıkmıştı odadan. Dağhan önümden giderek bana yolu gösterdi. İndiğimiz merdivenleri teker teker çıkmıştık. Aynı kattaydı o zaman odalarımız.

Dağhan'ın odasının yanında ki kapıda durunca sadece aynı katta değil yan yanaydı odalarımız. Tesadüf müydü? Emin değildim. "İyi geceler Dağhan." Dedim gülümseyerek. Bana iyi davranıyordu herkes, bunun karşılığında onlara karşı sert tavır almayacaktım.

Bana nasıl davranırlarsa bende öyle davranırdım. "İyi geceler Alçin." Dedi. Kapıyı açıp içeriye girerken kısık fısıltısını işittim. "Sen varsan geceler hep iyi..." diye fısıldadı.

Odaya girdiğim de kapıyı kapattım. Duymayacağımı düşünmüştü ama duymuştum. Aklıma Leyal'in söyledikleri gelince elimi anlıma vurdum. Bu luna olayını soracaktım! Ama aklım uçmuştu yemeği görünce.

Yapacak bir şeyim yoktu artık yarın sorardım. Odaya göz gezdirdiğimde Dağhan'ın odası gibi geniş ve ferah olduğunu gördüm. Ama onun odası daha güzeldi. Burası da benzerdi ama işte daha huzurluydu orası. 1 günde alışmıştım sanırım başka neden huzurlu gelecekti?

Dışarısı buz gibiyken odalar oldukça sıcaktı. Çarşafa kendimi bırakmadan önce ayakkabımı ve çorabımı çıkardım. Sırt üstü uzanarak yattım. Gözlerim yorgunlukla kapanıyordu. Yeni uyanmıştım neyin uykusu bu bilmiyordum. Dar kotun bacaklarımı sıkması yüzünden çekiştire çekiştire kenara attım. Banyo yapmam gerekiyordu bir iki saat kestirip kalkardım. Uyuyamazdım zaten çok.

Kotu çıkarmamla inanılmaz rahatlamıştım. Gözlerim uykusuzluğa direnemiyordu. Kendimi uykuya bıraktım.

 

...

Dağhan~

 

Alçin odasına girdiğinde bende kapıyı açarak odama girdim. Odam onun kokusuyla doluydu. Daha az önce yanında olmama rağmen ihtiyaçla kokuyu içime çektim. Kullanacağı bir parfümü yoktu zaten bu koku Alçin'in teninin kokusuydu. Kendi kokusuydu.

Oldukça gelişmiş duyularım sayesinde yanımda olmasa bile alırdım kokusunu zaten. Eğer çok uzağımda değilse. Daha dün yattığı yatağımın üstünde ki tişört gözüme takıldı. Katlanmış bir şekilde duruyordu. Tişörtü elime alıp yatağa oturdum. Sanki yeterince her yer o kokmuyormuş gibi tişörtü burnuma götürüp kokusunu soludum.

Artık en sevdiğim koku tanımlayamadığım ama bayıldığım kokusuydu. Eşim geldiğinden beri sevdiğim bir çok şey değişmişti. Ve bir çok şeyim de değişecekti biliyordum. Bundan rahatsız değildim aksine çok hoşuma gidiyordu.

Yaşamamın bir anlamı artık vardı. Hayatın tadı, zevki gelmişti. O gelince. Her ne kadar doya doya sarılamasam da, duygularımı ona belli edemesemde yeterdi diye düşünüyordum. Onsuzluk daha iyiydi en azından, yanımdaydı.

Beni sevmese çok kırılırdım, üzüntüden geberdim ama yanımda olsundu. Kimsenin bizi ayırmasına izin vermemek için elimden gelenin fazlasını yapacaktım. Acaba tişörtü giysem anlar mı? Tabi anlardı, zekası hayran olunasıydı. Duygularını gizleyip ağzımızdan laf almasını duygularını bire bir hissetmesem anlamazdım.

İnsan olduğunu söylüyordu ama değildi. İnsan olsaydı kokusundan ve yaydığı auradan anlardık. Çok farklı bir aurası vardı ve biz ne olduğunu çözemiyorduk. Abike teyzemi bu yüzden çözemedim an çağırmıştım. Gerçekten teyzemdi. Annemin tek kardeşi benimde tek akrabamdı baba tarafımda ki şerefsiz kuzenimi saymazsak.

Abike teyzemin birde kızı vardı. Aylin ilk defa buraya gelecekti. Krallıktan ayrı yaşayan sürülerle beraberlerdi. Çünkü Aylin'in babası Taşlıça köyünün alfasıydı. Lunası ise teyzemdi.

Teyzem büyücüydü. Bu yüzden büyücülerin kralı Selim'le barış imzalamıştık. Benden haz etmediğini biliyordum. Ben teklif etmeseydim böyle bir şey yapamaya cesareti de yoktu zaten. Eğer ben zincirleri kırıp kaçmasaydım olacakları düşünemiyordum.

Endişem gücümü alacağından değil eşimin yanına gitmesiydim başına geleceklerdendi. Bu yüzden affetmeyecektim. Eğer teyzem alfa Ayberk alfa ile mühürlenmeseydi Selim ile evlenecekti. Selim 120 yaşlarında falandı. Teyzem 75, Ayberk ise 83 yaşındaydı. Daha gençtiler.

Ben daha 35'şimdeydim. Onlara göre diğer 35 yaşında ki kurtlara bebek gözüyle bakabiliyorlardı. Ama bana bakamazlardı. 5 yaşındayken bile hepsinden daha olgundum. Alfa kral olmak için doğmuştum bu yüzden 16 olduğumda tahta geçmiştim. Taht babam öldüğünden beri boştu. Taht'a geçmeme gibi bir şansım yoktu tek varis bendim.

Benim gücüme erişebilmek için en az 200 yaşında olman gerekiyordu ve kimsede başaramıyordu zaten. Ben bu güçle doğmuştum. Diğerleri ise kendilerine ait olmayan bir gücü istiyorlardı. Gücün zayıfsa geliştirebilirdin ama olmayan bir gücü elde edemezdin. Deneyenlerin donu kötü olmuştu.

Annem ve babam ben doğduktan 8 ay sonra vahşice katledilmişlerdi. Annemler vampir krallığına anlaşma yemeğine gittiklerinde haince katledilmişlerdi. İntikamı mı almıştım ama anlaşmayı da fes etmiştim. Ailemi öldürenlerin kanından olan vampirle barış anlaşması falan yapamazdım.

Vampir krallığının varisi tahta geçmişti. Ben bize ihanet eden annesini ve babasını öldürdüğümde.

Şuan ilgilenmem gereken çok daha büyük şeyler vardı. Bebeğimin hangi türden olduğunu bulmak.

Alçin'in kalp atışlarını duyuyordum. Alçin yan odamdayken rahatlarım diye düşünmüştüm. Ama bu sefer de yan odamdayken kalp atışlarım bir düzene girmiyordu. Yanına gitmek istiyordum. Kıza gidip ne diyecektim ki? Beraber uyuyalım mı? Mührün ne demek olduğunu bile bilmiyordu.

Biraz tanıdıysam şuan yanına gidip beraber uyuyalım mı desem ağzıma sıçar geri gönderirdi. Böyle olması daha çok hayran bıraktıyordu kendisine. Güzel eşim benim.

Ona olan Sevgimi, aşkımı gösteremiyordum. Benden kaçardı gösterirsem, çünkü hiç bir şey bilmiyordu daha.

Her şeye merakla bakıyor, dinliyordu. Dünya değdiği yerde neler yaşamıştı? Çok merak ediyordum. Önümde kocaman kutu dursa içinde ne var diye zerre merak etmezdim. Eşimin her bir ayrıntısı merak ediyordum.

Kurdum kıpırdanıp duruyor beni ele geçirmeye çalışıyordu. İzin versem çoktan Alçin'i öpücüklere boğmaya gitmişti. Güzel fikirdi ama sonuçları vardı. Her şeyi zamanla öğrenmesi gerekiyordu. Psikolojisi bu gerçekleri kaldıramazsa ne yapardım?

Her şeyi bir anda yüklememiz lazımdı. Yavaş yavaş ilerleyecektik. Elimin altında ki tişörtü sıktım. Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım.

Bırak beni Dağhan. Lütfen! gidip izleyeceğim sadece. Eşimi korkutacak bir şey yapmam. Şimdilik sadece doya doya izlemek istiyorum! Senden ikinci defa bir şey istiyorum ilki eşimin yüzünü görmekti görmekti. Şimdi ise onu uyurken izlemek istiyorum.

Olmaz oğlum. Korkar! Uyanırsa ne halt yiyeceğiz!

Kurdum ve ben biriz. Tek bedende iki tane ruh. Aynı kişiydik sadece kurdum daha vahşi ve her şeyi daha yoğun yaşayan taraftı. Ne çekiyorsam 10 katını kurdum çekiyordu. Yani ben!

Her türlü ağzıma sıçılıyordu. Kurduma izin vermeyerek kendime daha çok acı çektiriyordum.

Yatakta uyurken ki kıvranmalarını hayal etsene!

Beni ikna etmeye çalışırken kendini daha çok çıkmaza soktu. Hayal ettiği şeyle uyumanın alakası yoktu. Sıcaktan üzerimde ki tişörtü çıkardım. Yetmedi pantolonunla baxerımı çıkardım. Banyo ya hızlı adımlarla girip soğuk suyun altına girdim. Banyo yapmak aklımın ucunda bile değilken hayal ettiğiyle istemeden de olsa sertleşmiştim.

10 dakika sonra duştan çıktım. Üzerime eşofman ve tişört giydim. Saçımı kurutmama gerek yoktu yanıyordum zaten. Bu kurdumun sıcaklığından gelen bir durumdu. En soğuk havada bile çıplak gezip üşümezdim. Her kurt gibi. Kalp atışları düzenliydi, uyuyordu.

Banyoya girerken yere düşürdüğüm gri Alçin'in giydiği tişörtü komidinin üstüne bıraktım katlayarak. Onu giymeyecektim giyersem benim kokum bulaşırdı.

Sessizce odadan çıkıp Alçin'in odasına girdim. Kurdumun verdiği sözlere güvenip serbest bırakacaktım ama eşini görünce her şeyi unutmuş bir kenarda ses çıkarmadan durup hayranlık ifadesiyle Alçin'i izlemeye dalmıştı.

İşte bu kadardı. Sevmek için illa dokunmak gerekmezdi. Yatağın boş kısmına oturdum. Kendimi sapık şerefsiz gibi hissediyordum. İzni olmadan odasına girmiş uykusunda izliyordum.

Her ne kadar hasret çekersem çekeyim bunu ona yapmaya hakkım yoktu. Mühürlüsü olsamda Alçin'in haberi olmadığı için kötü hissettiyordu, böyle izlemek. Sapıklar gibi kız uyurken ne yapıyordum ben?! Oturduğum yerden kalkıp açıkta kalan uzun bacaklarını örttüm.

Kendime ne kadar kızsamda elimi elmacık kemiğine koydum sadece saniyelikti. İki elimi de eşofmanınım cebine koydum. Koyu uzun saçlarında gezindi bakışlarım. Ne kadar istiyordum saçlarını okşamak. Acaba hiç saçını okşamışlarmıydı? Düşüncesi beni delirtmeye yetmişti.

Benim saçımı okşayan olmamıştı bende izin vermezdim zaten deneseler bile. Güzel yüzünü sadece 1 dakika daha izleyip gidecektim odama. İçimden saymaya başladım. 40'a gelince kaşlarını çatıp mırıldanan Alçin'le saymayı bırakıp yüzünü inceledim.

Kabus mu görüyordu? Kaşlarını daha çok çattı. Acı çeker gibi ifadesiyle ellerinin çarşafı sıktığını gördüm. Ne görüyordu da bu haldeydi? Müdahale etmek istedim. Ama nasıl yapacaktım ki? Kahretsin ki ne yapacağımı bilmiyordum.

Yanına yaklaşıp diz çöktüm. Elimin tersiyle alnında ki teri sildim. Eşimden iğrenecek değildim. Elimi yanağına koydum ve hafifçe okşadım. "Şşşş, tamam. Rüya görüyorsun güzelim." Dedim. Ne yapacağımı bilmeden saçmalıyordum. Garip olansa elimi yanağına koyduğum andan beri yüzünde ki o ifade yok olmuştu.

Konuşmamla gülümseyip elime doğru kedi gibi sırnaştı. Bunu yapmasıyla mal gibi kaldım. Ne çabuk değişmişti ruh hali. Yüzünde ki gülümseni baktım. Dolgun dudakları davet edercesine kıvrılmıştı iki yandan da.

Buna mührün gücü diyebilirdim. Ben yanında olunca nedensizce bana güvendiğini ve rahat ettiğini biliyordum. Dokunuşumla sakinleşmişti. Mühür sayesinde olduğunu bilmek içime tuz serpti. Acaba mühür sadece bana mı işliyor diye çok kez düşünmüştüm. Rahatlamıştım.

Bu kadının tek bir hareketi benim onu bir ömür beni sevmesini beklememi sağlardı. Elimi çektim. Kurdum bunun için sızlansada kontrolü almasına izin vermedim. Verirsem elimi yanağına koyacağından emindim.

Elimi çektiğimde yüzünü buruşturup yüz üstü yattı. Burası yeterince sıcaktı ama yine de haraket ettikçe açtığı bacaklarını kapadım. "Uykunda bile sabrımı zorluyorsun be güzelim." Diye fısıldadım. Tebessüm edip odadan çıktım. Biraz daha durursam kızı uykusundan uyandıracaktım.

Kapıdan arkamda yavaşça kapattığımda tam benim odamın kapısını tıklatacak olan Kaya'yla karşılaştım. Beni Alçin'in odasından çıkarken görünce sırıtmaya başladı. "Ne oldu dayanamayıp almışsın soluğu yanında." Dedi keyifle. Bu hallerimden oldukça zevk alıyordu.

"Kes senini, uyanacak şimdi." Diyerek odama girdim arkamdan Kaya girerek kapıyı kapattı. "Ha birde kız uyurken girdin odaya." Diyerek keyfini katladı. "Lan oğlum niye bu kadar hoşuna gidiyor bu senin!" Dedim sinirle. Eşim yokken çektiklerimi bilmiyor muydu? Varken tabiki onsuz duramayacaktım.

"Sende hemen ağlıyorsun. İlk defa görüyoruz oğlum bu hallerini bırak da biraz zevk alayım." Dedi. Her ne kadar resmi ilişkimiz olsada dostum olduğunu değiştirmezdi. Yalnızken ünvanları kullanmıyorduk.

"Seni de göreceğiz. O zamanda ben seninle dalga geçtiğimde ağlamayacaksın ama!" Dedim. Bağırmıyordum sadece kelimeleri baskın ses tonumla kullanıyordum. "Umarım mühürlümü bulurum da dalga geçersin dostum." Dedi üzüntüyle. 30 yaşındaydı Kaya, mühürlüsünü daha bulamamıştı.

"Umarım yakın zamanda bulursun dostum." Dedim. Bunu gerçekten içten dilemiştim. Çektiği acıyı çok iyi anlıyordum. Ki hala da çekiyordum eskisi kadar olmasa da. "Ne oldu da gecenin bu saati buraya geldin?" Dedim. "Durumunu merak etmiştim. Nasılsın diye ama gördüm ben odadan çıkarken durumunu." Deyip güldü Kaya.

"Bak gülüyor birde." Dedim. Gülmesini durdurup konuştu. "Tamam be ne alıngan çıktın. Diyeceğiniz bir şey yoksa alfa kralım ben uyumaya gidiyorum." Dedi Kaya. Son cümlesini dalga geçer gibi söyledi. Ne ima ettiğini kelimesinde bile anlıyordum. Alfa kral ne hale geldi diye dalga geçmiyorsa başka hiçbir sik bilmiyordum.

"Siktir git lan!" Dedim. Gülerek odadan çıktı. Ben de yatağa uzanarak günümü güzelleştiren güzelimi düşündüm. Yine uyayamayacaktım belli ki. Yan odamdayken hiç sanmıyordum gerçekten.

 

Alçin~

 

Bir iki saat sonra uyanır banyomu yaparım diye düşünmüştüm ama uyandığımda gün doğmuştu bile. Uyumak için hap alan bana ne olmuştu da gözümü kapattığımda uyuyordum. Uykumu getiren neydi benim. Büyü falan mı yapmışlardı bana yoksa? Yok artık. Ne saçmalıyorum ben?

Uyandığımda duşa girmiştim. Ben gelmeden odayı hazırlamış olmalılar çünkü giyinme odası bile kıyafetlerle doluydu. Ve hepsi kadın kıyafetleriydi, benden önce bu odada kim kalıyordu merak etmiştim her şey çok özenli ve güzeldi. Sorardım Dağhan'a yada İbrahim'e.

Giyinme odasına girdiğimde kıyafetlere baktım. Benim dünyamdakilerle pek bir farkı yoktu. Siyah uzun kumaş pantolonla, belimi iki, üç açıkta bırakan uzun kollu siyah badi giydim. İçerisi sıcak olabilirdi ama dışarısı eminim ki buz gibiydi. Ayakkabıların olduğu yere geldiğimde siyah ayakkının numarasına baktım.

Benim ayak numaramla aynıydı. Diğerlerine de baktığımda hepsi aynıydı. Tesadüftür heralde diyip üstünde çok durmadan siyah sporu ayağıma geçirdim. Çekmecelerde bulduğum tarakla ıslak saçlarımı taradım. Kurulamak için bişey bulamamıştım bu yüzden havluyla nemini almıştım sadece. Bugün dışarı çıkmak istiyordum Dağhan'a söylecektim.

Tek başıma çıkıp bişey yapamazdım benimle gelmesini isteyecektim. Odadadan çıkmıştım ama nereye gidecektim ki. Birini bulup yardım istemem lazımdı. Uzakta niye ağrıyordum ki Dağhan yan odamdaydı. Kapısına gidip tıkladım ama bir cevap gelmemişti. Kapıyı açtığımda odada kimseyi göremedim.

Geri kapayıp merdivenden inmeye başladım. Çalışma odasının yerini biliyordum en azından oraya bakacaktım. Merdivenden indiğimde tekrar bi alta inen merdivene ilerleyecekken bir bedenin bana çarpmasıyla dengemi kaybettim. Düşmemem için belime sarılan ele baktım.

Bu kişi her kimse bana bilerek çarptığına emindim. Koskoca krallıkta tesadüfen olacak değildi ya. Başımı kaldırıp belime hala sarılı olan ele baktım. Tutunmak için bende koluna sarmıştım ellerimi. Mavi gözlü sarışın bir adamla karşılaştım. "Merhaba. Yüzünü gördüğüm şu kısa anda bile günümü aydınlattınız güzel hanımefendi." Dedi yabancı adam.

Adamın bana yavşamasıyla elimi kolundan çekip adamla arama bir metre kadar mesafe koydum. Tam sinirle yaptığına kızacakken önüme çeken bedenle görüşüm kocaman bir sırtla kapandı. Artık sarışın adamı göremiyordum. Önüme geçen adam Dağhan'dı.

"Çelik defol git burdan canını yakmadan!" Dişlerini sıkarak konuştu Dağhan. Sesi çok korkutucuydu ama bana karşı kullanmadığı için umrumda değildi. "Niye bölüyorsun bizi alfa kral. Ne güzel sohbet ediyorduk." Dedi adının Çelik olduğunu öğrendiğim adam.

Dağhan'ın kolunu tutup yanına geçtim. Temasımla kaskatı kesildi. Yabancı adama döndüm. "Beyefendi kocaman sarayda bir dahakine yavşamak için başka bir insana çarpın belki bu numaranızı yer!" Diye sert sesimle konuştum.

Dağhan'ın tepki vermesine izin vermeden kolundan çekip merdivenden indim. İtiraz etmeden geliyordu peşimden. Ki gelmek istemese sürükleyemeyeceğim kadar ağırdı zaten. Adama verdiğim tepkiyle afallamıştı. "O şerefsiz yavşadı mı birde sana!" Diye gürledi. Merdivenin sonuna gelmiştik. Durup Dağhan'a döndüm.

"Bırak beni de güzelim buna pişman edeyim o piçi!" Dedi. Sona doğru sesi iyice sertleşmişti. İstese kolayca kolunda ki elimi atıp gidebilirdi. "Gereksiz şeylerle uğraşmana gerek yok Dağhan değmez." Dedim. Bana güzelim mi demişti o. Hayatım da aldığım en güzel iltifattı. Bunu söyleyen olmuştu ama niye Dağhan'ın ağzından çıkan neden en güzeli bilmiyordum.

Sesi her ne kadar sert çıksa da bakışları ve yüzü yumuşacıktı. Sesi o kadar sert çıkınca ben başka bir yüz ifadesi bekliyordum. "Doğru diyorsun bir gereksiz için değmez." Dedi sırıtarak. Elimi kolundan çekmeye gerek duymuyordum. Çok tuhaf ve iyi hissettiriyordu bu temasım.

"Açım ben Dağhan. Yemek odasını nerde?" Dedim. Gerçekten çok açtım. Tebessümü hâla yüzündeydi. "Bana gelseydin ya. Götürürdüm ben seni." Dedi Dağhan. "Zaten sana geldim ama yoktun odanda bende çalışma odana gidecektim şimdi." Dedim. Burda Dağhan'a istemsizce güveniyordum ama diğerlerine kolayca güvenebileceğimi sanmıyordum.

Yerlerdi burda ki kurt adamlar beni. Yüzünde ki muzip idadeyle. "Ne dedin?" Dedi Dağhan. "Sana geldim diyorum yoktun diyorum. Hadi gidelim." Dedim kolunu öne çekiştirerek. Gülümsemesini gizlemeye çalıştı. "Oradan değil." Dedi. Elimi elinin içine alarak nasırlı elleriyle yumuşak bir şekilde tuttu.

Aşağıya inen merdivenlere yürüdü. Beni de yürüttü. Ben birleşmiş ellerimize bakarak gerildim. Niye tuttu ki elimi? Soramazdım. Sorsam o da bana sen niye benim kolumu tuttun derse ne diyecektim.

Az önce kumaşın üstünden kolunu tutmuştum ama şimdi gerçekten tenini hissediyordum. Bu az önce ki histen çok daha güzeldi. Niye böyle hissediyordum? Temas sevmezdim ki ben. Temasıyla böyle hissedecek kadar mı hoşlanmıştım ikinci günden.

Tamam çok etkileyici bir görünüşü olabilirdi. Ama buna hoşlanmak değil etkilenmek denirdi. Hoşlanmışmıydım, etkilenmişmiydim. Arasında büyük fark vardı. Fırsatım farken arka tarafını inceledim yani üstünü. Beyaz gömlek ve siyah kumaş pantolon vardı üstünde.

Dünden daha etkileyici gözüktüğünü inkar edemezdim. Saçı da şekillendirilmişti özenmiş gibiydi. Boyu yakından daha uzun gözüküyordu. Omuzlarının genişliğine bakarken Dağhan durunca sırtına çarptım.

"Özür dilerim, dalmışım." Dedim hemen. "Sorun değil istediğin kadar çarpabilirsin bana." Dedi ve önünde ki kapıyı açarak içeriye soktu bizi. Sırıttı sesinden anlaşılıyordu. "Dalga geçme." Dedim.

Kocaman masa çeşit çeşit yemeklerle donatılmıştı. Sandalyeler doluydu iki tane masanın başında duran sandalyeler hariç. Tanımadığım bir çok kurt adam vardı. Tanıdıklarım İbrahim, Semih, Kaya ve Leyal'di.

Biz içeriye girince ayağa kalmışlardı. Alfa kralları gelmişti sonuçta. "Oturun." Dedi Dağhan otoriter sesiyle. Az öncekiyle alakası yoktu. Elimi bırakmadan oturacağımız yere geldik. Elini bırakmak istemesemde bıraktım. Yerime oturdum bu sırada Dağhan'da oturmuştu.

Solumda İbrahim oturuyordu. "Günaydın hepinize." Diye yüksek sesle konuştum. Cevap olarak 'günaydın lunam' 'günaydın luna' almıştım. Ah evet sormayı unuttuğum sorularımı şimdi hatırlamıştım. Şuan yeri değildi yemekten sonra sorardım.

"Afiyet olsun." Dedi Dağhan herkese. Böylece yemeğe başlamıştılar. Benimde Dağhan'a alfa kralım dememe gerek var mıydı? Hep ismiyle sesleniyordum. Ama benim kralım değildi ki kurtların kralıydı. Öyle olsada nezaketen kısık sesimle Dağhan'a sordum. "Benim de alfa kralım dememe gerek var mı?" Dedim. Sorum saçma olabilirdi.

Gülümsedi. "Gerek yok ismimle seslen sen." Dedi Dağhan. Önüme dönüp tabağıma yemek aldım. Kahvaltı bile et doluydu. Herkes yemeğini sessizce yiyordu. Leyal sessizliği bozdu. "Efendim iyi uyudunuz mu?" Diye sordu bana bakarak. "Evet Leyal normalde uyuyamam bile ama gayet huzurlu bir uyku çektim." Dedim.

Samimi cevabımdan mutlu olmuştu Leyal. Yemeğimi yerken Dağhan'a baktım. Yemek yemiyordu ve beni izlerken yakalanmıştım. Gerçi beni izlediğini saklamak gibi bir derdi yoktu. Kulağına yaklaştım. "Neden yemiyorsun?" Dedim. Bananeyse tutsana kızım ağzını sanane ister yer ister yemez.

"Etten uzatır mısın?" Dedi. Sanki benim söylememi bekliyormuş gibi. Yanımda etten maşayla tutarak tabağına koydum. Hatta doymaz diye ikinci bifteği koydum tabağına. "Teşekkür ederim." Dedi.

Kısa sürede herkes yemeğini yedi. Masadan kalkmadan, "alfa kralım mühürlünüz için kutlama yemeğini ne zaman yapacaksınız?" Dedi içlerinden bir kadın. Dağhan ona attığı bakışla sandalyede küçüldü.

Burda benden başka yeni gelen bir insan olduğunu sanmıyordum. Luna diyorlardı şimdide mühürlü çıktı. Aklıma gelen fikirlere yok artık diyerek arkama yaslandım. Olur mu canım öyle şey! Fikirlerimi aklımdan silmeye çalıştım. "Yakın zamanda." Dedi sert sesiyle. Alfa kralının sinirli olduğunu gören kurtlar 'izninizle alfa kralım' diyerek odadan çıktılar.

Leyal de gitmişti. Masada sadece İbrahim, Kaya , Semih ve biz kalmıştık. Artık dayanamarak sordum. "Dağhan herkes bana lunam diye sesleniyor. Luna Alfanın eşine denirmiş bu ne demek oluyor?" Dedim kaşlarımı çatarak. Mühür olayıda vardı ama ben birini sorduğumda ikisinde cevabını alacağımı biliyordum.

Dağhan derin nefes alarak bana döndü. "Tamam anlatacağım. Fazla yüklenmek istemiyordum ama başka çarem kalmadı." Dedi Dağhan. Merakla ve aynı zamanda çatık kaşlarımla suratına bakıyordum.

"Evet, dinliyorum" Dedim. Umarım yanlış anlama falandır zannettiğim gibi bir şey değildir. Birine bağlı olarak yaşayabilir miydim? bilmiyordum.

Dağhan~

Sabah kapıma Alex'in gelmesiyle giyindim, dışarıya çıkıp halkımın sorunlarıyla ilgilendim. Kavga çıkmıştı ve birbirine giren iki genç kurda cezasını verdim.

Yemek vakti gelmişti. Krallığa girip merdivenleri çıkmaya başladım. 4. Kata geldiğimde sinirlerim zıpladı. Çelik benim eşimin beline iki elini sarmıştı. Alçin elleri ise onun kollarındaydı. Ne yapmaya çalışıyordu bu amın evladı! Hırlayan kurdum üstüne atlamak istiyordu.

Çeliğe doğru hızla yürürken Alçin hızla Çelik'ten uzaklaştı. Ne oluyordu amına koyduğumun yerinde! Alçin ayrılmadan önce Çelik bir şeyler demişti ama sinirden anlayamamıştım.

Alçin'le arasına girerek eşimin üstünde gözlerini kendime çektim. Elimi bileğine atarak sıktım. "Çelik defol git burdan canını yakmadan!" Diye kükredim. Kurdumu şuan zevkle üstüne salabilirdim. Arkamda ki kadın yüzünden yapamazdım beni kötü bir şekilde tanımasını istemiyordum. "Niye bölüyorsun bizi alfa kral, ne güzel sohbet ediyorduk." Diyen Çelik'le yumruk atacakken,

Kolumu saran parmaklarla kaskatı kesildim. Alçin arkamdan çıkıp yanıma geçti. "Beyefendi kocaman sarayda bir dahakine yavşamak için başka bir insana çarpın belki bu numaranızı yer!" Diye sert sesimle konuştu. Afalladım ilk defa. Hırçın kızıma bak sen. Aşırı yükselmiştim şuan eşime.

Beni kolumdan çekip merdivenlere sürükledi. Yani sürüklemesine izin verdim. Bir dakika ne demişti o! Yavşamak mı! O ağzını siktiğim benim kadınıma mı yavşamıştı. İşte şimdi siktim belasını.

"O şerefsiz yavşadı mı birde sana!" Diye gürledim. Merdivenin sonuna geldiğimizde durup bana döndü.

"Bırak beni de güzelim buna pişman edeyim o piçi!" Dedim. Sona doğru sesim iyice sertleşmişti. Kurdum eşinin dokunuşuyla sakinleşsede hatırladıkça tekrar sinirleniyordu. "Gereksiz şeylerle uğraşmana gerek yok Dağhan değmez." Dedi Alçin. Çelik'i gereksiz olarak görmesi beni rahatlatıyordu nedensizce.

Eşim değmez dediyse değmez Dağhan hırladı kurdum. Değmezdi doğru diyordu. Ağzından ne çıksa benim için doğru oydu gerçi. "Doğru diyorsun bir gereksiz için değmez." Dedim sırıtarak. Çok hoşuma gidiyordu şuanda. Elini kolumdan çekmemesi daha çok harlıyordu beni.

"Açım ben Dağhan. Yemek odasını nerde?" Dedi Alçin. Yerdim onun Dağhan diyen ağzını. Tebessümüm hâla yüzümdeydi. "Bana gelseydin ya. Götürürdüm ben seni." Dedim. "Zaten sana geldim ama yoktun odanda bende çalışma odana gidecektim şimdi." Dedi. Ne dedi sana mı geldim dedi?

Yüzümdeki muzip idadeyle. "Ne dedin?" Dedim. "Sana geldim diyorum yoktun diyorum. Hadi gidelim." Dedi kolumu öne çekiştirerek. Gülümsememi gizlemeye çalıştım. "Oradan değil." Dedim. Elini elimin içine aldım. Yumuşacıktı, elini acıtmadan tutmaya çalıştım.

Aşağıya inen merdivenlere yürüdüm. Alçin'i de yürüttüm. Arkamda ki kadının birleşmiş ellerimize baktığını hissediyordum. Alçin'in gerildiğini hissettim. Ne düşündüğü anlayamazdım şuan ama ne hissettiğini hissediyordum. El ele olmamız onada değişik ama çok güzel hissettiriyordu.

Benden etkilendiğini anlamayacak salak değildim. Yürürken arkamda ki üstümü beğeniyle inceleyen kadını dönüp tek hamlede mideme atasım geldi. İyi fikirdi tek bedende olurduk en azından.

Yemek odasının kapısına geldiğimde durdum. Sırtıma çarpan kadınla sırıttım. "Özür dilerim, dalmışım." Dedi hemen. "Sorun değil istediğin kadar çarpabilirsin bana." Dedim ve önümde ki kapıyı açarak içeriye soktum bizi. Sırıttığım sesimden anlaşılıyordu. "Dalga geçme." Dedi.

Biz içeriye girince ayağa kalmışlardı. "Oturun." Dedim otoriter sesiyle. Elini bırakmadan oturacağımız yere geldik. Elimi bırakan Alçin'le yerime oturdum. Alçin yokken her zaman tek başıma oturudum burda ve artık kraliçem gelmişti. Yanımda ki boş sandalye sonunda.

"Günaydın hepinize." Diye yüksek sesle konuştu Alçin. Cevap olarak 'günaydın lunam' 'günaydın luna' almıştı. Gerizekalılar. Ben bebeğime her şeyi birden yüklemek istemezken halkım beni bunu yapmaya itiyordu.

"Afiyet olsun." Dedim herkese. Böylece yemeğe başlamıştılar. Alçin bana doğru eğildi."Benim de alfa kralım dememe gerek var mı?" Dedi kısık ve nazik sesiyle. Boşuna sessiz konuşuyordu. Burdaki bütün kurtlar bizi duyuyordu. Kurtların Kulaklarının hassas olduğunu bilmiyordu.

Gülümsedim. "Gerek yok ismimle seslen sen." Dedim Önüne dönüp tabağına yemek almasını izledim. Herkes yemeğini sessizce yiyordu. Leyal sessizliği bozdu. "Efendim iyi uyudunuz mu?" Diye sordu Alçin'e bakarak. "Evet Leyal normalde uyuyamam bile ama gayet huzurlu bir uyku çektim." Dedi Alçin. Normalde neden uyuyamıyordu ki?

Yemeğini yerken dönüp bana baktı. Dünkü gibi beni düşünmesi ve ilginmesini istiyordu kurdum. Koskoca alfa kral eşinin ilgisine muhtaçtı. Kulağıma yaklaştı."Neden yemiyorsun?" Dedim. Ah bebeğim benim.

"Etten uzatır mısın?" Dedim. Kurdum yemek yemek için eşinin onla ilgilenmesini bekliyordu, bende. Yanındaki etten maşayla tutarak tabağıma koydu. Hatta doymam diye ikinci bifteği de koyduğunda "Teşekkür ederim." Dedim. Doymama payımı da düşünüyordu.

Kısa sürede herkes yemeğini yedi. Masadan kalkmadan, "alfa kralım mühürlünüz için kutlama yemeğini ne zaman yapacaksınız?" Dedi Zeynep. Ona attığım bakışla sandalyede küçüldü. Ben kızın kafasına daha fazla soru sokmak istemezken bunlar inadına mı yapıyordu.

"Yakın zamanda." Dedim sert sesimle. Alfa kralının sinirli olduğunu gören kurtlar 'izninizle alfa kralım' diyerek odadan çıktılar.

Leyal de gitmişti. Masada sadece İbrahim, Kaya , Semih ve biz kalmıştık. "Dağhan herkes bana lunam diye sesleniyor. Luna Alfanın eşine denirmiş bu ne demek oluyor?" Dedi kaşlarını çatarak. Kafasına soru yüklemek istemiyordum ama böyle daha çok olucaktı.

Derin nefes alarak Alçin'e döndüm. "Tamam anlatacağım. Fazla yüklenmek istemiyordum ama başka çarem kalmadı." Dedim. Merakla ve aynı zamanda çatık kaşlarıyla suratıma bakıyordu.

"Evet, dinliyorum" Dedi. Anlatacaktım Mühürlüm olduğunu. Zamanı erken de olsa gelmişti.

 

4124 kelime

Bölüm sonu...

Bölüm hakkında düşüncelerinizi nerlerdir?

Alçin ve Dağhan ilişkisi şuan nasıl gidiyor?

 

Loading...
0%