@reagen14
|
Uzaydaki Yıldız
1.BÖLÜM : YARIŞ
Garip bi dönemden geçiyorum .Çok yorgunum ama düşmanlarımı beni geçmesine izin verecek kadar salak değilim. Bu arada benim adım Güneş Yıldız. Biliyorum oradan çok anlamlı duruyor ve öyle de, babam benim bir astronot olmamı istediği için böyle anlamlı isimler koymuş, ve o zamandan beri tek bir hedefim var. Hiçbir zaman duygulara önem veren biri olmadım. Liseyi birincilikle bitirdim. Üniversite de bütün hocaların gözdesiydim. Hiçbir duygunun hedeflerimin önüne geçmesine izin vermedim, vermem, veremem. Babam ölmeden önce benden ona verdiğim sözü gerçekleştirmemi istedi ve o günden bu güne 5 yıl geçti. Artık potansiyel bir astronot adayıyım ama yıllardır ezeli düşmanım olan Uzay Uysal yüzünden önüme engeller çıkıyor, ama ben beni bırakıp giden bir annenin kızıyım bu yüzden kimse beni kolay kolay yıkamaz. Şu anda çok zorlu bir eğitimdeyim ve eğitmenim bir saattir yok. Bir saattir aralıksız parkurda koşuyorum. Tabi ki yanımda kim var; baş belası Uzay Uysal. Sarı saçlarım geriye doğru savrulurken Uzayın durduğunu gördüm tabi bu benim beklediğim bir fırsat olduğu için daha hızlı koşmaya başladım. Bir süre aralıksız koştum artık çok yorulduğum için su molası vermeye karar verdim. Arkamı döndüğümde Uzay’ın sırtını duvara yaslamış beni izlediğini gördüm. Elindeki sigarayı küllüğe bastırıp söndürdü ve bana doğru gelmeye başladı. Neden yanıma geliyordu ki, ne istiyordu şimdi. Bir anda önümde durdu ve bana bakmaya başladı. “Neden bana bakıyorsun Uzay” diye bir soru yönelttim karşımdaki sinir bozucu adama. ”Niye bakmayayım?” diye o da bana bir soru yönetti. Bu adam niye böyle diye kaderime küfürler savurdum. Tam arkamı dönüp tekrar koşmaya başlayacaktım ama kolumu canımı yakacak kadar sıkı tutan elin sahibine döndüm omzumun üzerinden “Ne var yine “ diyerek kolumu ondan kurtarmaya çalıştım.” Neden benden kaçıyorsun Güneş” dedi ve beni daha çok delirtti “ düşmanımla aynı ortamda bulunamam zeki çocuk “ derken kolumu ondan kurtarmıştım ve hemen tekrar koşmaya başladım. Düşmanımla hiçbir bağım olamazdı. En az bir saat daha eğitime devam ettikten sonra kafamı kaldırdım ve etrafa bakındım Uzay, Baran’la konuşuyordu. Baran hem Uzay’ın en yakın arkadaşı hem de eğitmeniydi. Önemli bir konu konuştukları belliydi Uzay kaşlarını çatmış eğitmenini dinliyordu. Onları izlemeye başladığım sırada Uzay’ın bakışları bana kaymıştı ve yüzü rahatlamış gibi gülümsedi. Ona bakarken zayıflık ve naiflikti tek gördüğüm. Sahte bir gülümseme takındım yüzüme ve ona doğru imalı bir şekilde el salladım sonra ise gözlerimi devirerek su molası vermek için eğitmenim Erim’e doğru yürüdüm. Suyumu elime alıp içmeye başladığımda Erim bana doğru döndü ve “ rakibine acıma Güneş bu seni zayıf yapar, zayıf olmak istemezsin değil mi? “asla” diyerek kaşlarımı çatarak Uzay ve Baranın olduğu tarafa döndüm. Erim yaptığı şeyden memnunmuş gibi sırıtarak önüne döndü ve sigarasını içmeye devam etti. Uzay sanki Baran’ı dinliyormuş gibi yapıp beni izliyordu. Beni izlemesi artık çok canımı sıkmaya başlamıştı. Erim’e dönüp “ şu adamı benden uzak tut Erim yoksa çok kötü şeyler olacak” diyerek Erim’in yanından uzaklaştım ve eğitim alanından çıktım, çıktıktan sonra arkama bile bakmayarak odama doğru yürüdüm. Odalarımız iki kişilikti ve ben Dicle ile kalıyordum. Dicle arkadaşımdı ama kimseye en yakınım diyecek kadar bağlanmazdım. İsteksizce oda kartını çıkardım ve kapıyı açtım. Ve yine ne göreyim Dicle yine telefonda. İçeri girdiğim an kapıyı sertçe çarptım. Dicle bana döndü ama hiçbir şey söylemeden tekrar telefonuna döndü. “ Sana da merhaba “ diyerek trip yaparak yatağıma oturdum. Dicle isteksizce bana dönerek “ben sana küsüm “ dedi. Dicle’nin çok duygularına yenik düşen bir insan olduğunu bu eğitim merkezindeki herkes bilirdi, “neden acaba bakalım yine ne yaptım” diyerek kendi kendime söylenmeye başladığım sırada Dicle beni duymuş olacak ki bana dönüp o güzel yeşil gözlerini kırpıştırdı, “sabah beni eğitim için kaldırmadın bu yüzden sana küstüm” diyerek kollarını çocuk gibi birleştirip önüne döndü. “Tamam özür dilerim çok güzel uyuyordun ben de kıyamadım” diyerek ilk yalanımı saldım ortaya. Hemen inandı safım “ ya öylemi!!!!” diyerek yanıma geldi. Ve bana sarıldı hemen sonra ise “tamam barıştık” diyerek yanağıma yapıştırdı o kalın dudaklarını. “Tamam yeter bu kadar” diyerek Dicle’yi kendimden uzaklaştırdım. “Çok yorgunum güzelim yatmam gerek” diyerek yatağıma uzandım. Ona hep “güzelim” diye hitap ederdim. Neden olduğunu bilmiyorum ama ona “güzelim” dediğimde mutlu oluyordu ve onun mutlu olması beni mutlu ediyordu. Gözlerimi yavaş yavaş kırpıştırarak açmaya çalıştım, uyku sersemliğini tamamen atlattığım Dicle’nin hala uyuduğunu gördüm. Odadaki saate baktım ve akşam yemeği saatinin çoktan geldiğini gördüm. Hemen Dicle’yi kaldırdım ve hazırlanmaya başladım, üzerime çok güzel kısa ve vücut hatlarını gösteren siyah bir elbise geçirdim saçlarımı hafif kabartıp hafif ruj sürdüm. Topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirip Dicle’ye döndüm o da benim gibi kırmızı, kısa bir elbise giymişti ama onunki genişti. Oda ayakkabılarını giydikten sonra çıkmaya hazırdık. Yemek masalarının olduğu alana geçip yemeklerimizi alıp boş bir masaya oturduk. Yanımıza Akay, Alvin ve Mine gelip oturdular, onlar konuşurken ben yemeğime gömülmüştüm. Bir an yemekten kafamı kaldırıp etrafa baktım, bakmaz olaydım. Bakar bakmaz uzaktan beni kesen Uzay’ı gördüm , artık dayanamayıp kalkarak ona doğru yürümeye başladım. Ona yaklaşıp elini tutup sürükleyerek yemekhaneden uzaklaştırdım. Onu kuytu bir yere götürünce kıkırdadı “eğer benimle baş başa kalmak istiyorsan daha iyi bir yer ayarlarım sarışın” derken çapkınca göz kırpıp elini saçlarıma götürmeye kalkışınca artık dayanamadım ve bana doğru gelen elini tüm gücümle tutup büktüm onun dudaklarından acı dolu bir inilti dökülünce benim yüzüme sinsice bir gülümseme yayıldı. “Bak Uzay “ diyerek başladım konuşmaya ”benden uzak dur, beni izleme, benimle konuşma” diye sinirle fısıldadım. “Ya ben senden uzak olmak istemiyorsam? Diyerek elini benden kurtardı ve yalvarır gibi baktı gözlerime. Yeni fark ediyordum gözleri çok güzeldi. Kahverengi gözleri kumral saçlarıyla çok uyumluydu ve kemikli yüzü de buna uyum sağlıyordu. “Ben istiyorum ve benim dediğim olur HER ZAMAN” diyerek üstüne basa basa tekrarladım cümlemi. Annem beni bırakıp gittiğinde 4 yaşıma gireceğim gündü ve ben o gün bir daha hiçbir şekilde zayıf olmayacağıma kendime söz verdim ve o zamandan beri sözümü tutuyorum, şu an 20 yaşındayım ve 16 yıl önce kendi içinde ölen o küçük çocuk hala kalbimin derinlerde bir yerde kurtarılmayı bekliyor. Ama o yardım çığlıklarını gene sadece o kulaklar işitiyor. Uzay hala alık alık bana bakarken be arkamı dönüp odama doğru yürümeye başladım. Odama girdim ve hemen kendimi duşun içine attım. Ben duştayken Dicle gelmişti odaya. Duygusal falan dedim ama aslında en delimizdi. İstese hepimizi gölgede bırakırdı. Duyduğum kadarıyla “gitme” yi söylüyordu, o şarkıyı söylediğine göre alkol almıştı. Kızlarla arada yapardık böyle ama ben çok içmezdim çünkü alkolün başarımı düşüreceğini düşünürdüm. Bu güne kadar sadece iki kere içmiştim. Duştan çıkıp odaya döndüm, döndüğümde gördüğüm şey sızmış bir Dicle oldu. Üstüme rahat bir şeyler geçirip yatağıma uzandım. Gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kollarına bıraktım. Yavaş yavaş gözlerimi açmaya çalıştım, gözlerimi tamamen açtıktan sonra uyku mahmurluğuyla gözlerimi ovuşturdum. Karşımda ise tek gördüğüm Erim’in sırtını duvara yaslamış sigarasını içerken ki yüzü oldu, yataktan kalkıp Erim’e bir merhaba çaktıktan sonra kıyafet dolabıma yöneldim. Erim hiçbir şey söylemeden yanıma geldi ve kollarını iki yanımdan geçirip benim yerime dolaptan bir sweatshirt ve dar bir tayt çıkardı. Ben anlamaz bir şekilde ona bakarken o tekrardan sırtını duvara yaslamış ve beni izlemeye koyulmuştu. “Ne oldu ve neden buradasın” dedim hışımla, bir erkekle aynı odada olmak hoşuma gitmiyordu ve bu hemen bitecekti. “Eğittiğim kadının odasındayım ve bunda bir sorun göremiyorum” dedi bana doğru bir adım atarken, “eğittiğin her kadının odasına böyle izinsizce girer misin?” diye sordum karşımda korkusuzlukla duran adama. “Hayır sarışınım sen ilkimsin” dediğinde kendimi tutamayıp yapıştım yakasına ve sarstım sarsabildiği kadar “sana o adamı benden uzak tut dedim Erim, sen bana yaklaş demedim” diye tısladım dişlerimin arasından. Erim kıkırdadı ben onu bırakırken “sana yaklaşıyorum peki bana kim engel olacak?” diyerek bana yaklaşmaya başladı. Tam dibime geldiğinde o üstüme doğru eğilirken ben olanları yeni idrak ettiğim için bana doğru eğilen adamı ittim ve suratına sağlam bir yumruk geçirdim. Arsız adam sanki acı çekmekten zevk alıyor gibi gülmeye başladı, tabi ben bu gülüşle daha çok sinirlendim “neye gülüyorsun be adam, neye gülüyorsun ben seni bir abi gördüm be sana sırlarımı anlattım, içimi döktüm, sen içimi dökebildiğim nadir insanlardandın ama artık benim için bir eğitmenden fazlası değilsin” diyerek büyük bir sinirle kendimi eğitim sahasına attım. Kapıyı kapattığımda kendimi büyük kapıya yasladım ve usul usul gözlerimi kapattım, gözlerimi tekrar açtığımda sahada kimse olmadığını gördüm. Sahanın tam ortasında durduğumda “hay ben benim şansımı” diye bağırdım birden istemsizce. O sırada seyirci koltuklarında oturmuş beni izleyen bir misafirim olduğunu fark ettim. Taner’in beni izlediğini gördüm. Onunla çok oturup sohbet etmemiştim çünkü Taner sessiz bir tipti kimseyle konuşmaz, ve hep kendi halinde takılırdı. Ama sessiz tiplerin daha çok acıyı omuzlarına bindirdiklerini düşünenlerdenim. Kendim dışında kimseyle pek ilgilendiğim pek söylenemez bu yüzden ilgilenmemiştim, düzeltiyorum HİÇ KİMSEYLE. Kapıya doğru yürümeye başladığım sırada “lütfen gitme” diyen Taner’in sesi duyuldu. Ona doğru döndüğümde “ne var ne istiyorsun?” diyerek mükemmel ötesi bir cevap verdim. “Lütfen “ dedi yalvarır gibi, “kal” “neden, dedim “ “neden kalayım” diye sordum karşımda ki savunmasız bir çocuk gibi duran adama. İnsanların bu kadar zayıf olmasına dayanamıyordum ama bu adama karşı hissettiğim çok farklı bir şeydi. Onda gördüğüm zayıflık ve naiflik değil sevgiye muhtaçlıktı. İlk defa böyle bir insana bakarken acıma duygusu değil de sevgi hissetmiştim, “hiç arkadaşım yok, beni dinleyecek birilerine ihtiyacım var, lütfen” dedi ve yüzünü ellerinin arasın aldı. O yüzünü açmadan yavaşça yanına oturdum ve onu izlemeye başladım. Yüzün açtığında beni gördü ve biraz şaşırdı. “Seni dinlemeye geldim konuşmayacak mısın?” diye makul bir soru yönelttim. Bir anda ağlamaya başlayınca soluğum kesildi. “Ne-ne oldu” diye makul bir soru yönelttim yanımda ağlayan adama, bir anda ağlamayı bırakıp bana doğru döndü ve boynuma sarıldı. O an onu ittirmem gerekiyordu belki ama ben ona sarılmayı tercih ettim. Ondan ayrıldığımda ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerine baktım hüzünle. “Şimdi biraz daha iyi misin?” diye sordum, bana bakıp “sana çok teşekkür ederim bu eğitim merkezinde benimle konuşan tek kişisin” derken sesi sevgiye özlem doluydu. “Merak etme sana yardım edeceğim ve senin arkadaşın olacağım” dedim ve ona sarıldım. Oda bana karşılık verirken kapının açılıp içeri Uzay’ın geldiğini görmemiştik gözlerimiz kapalı birbirimize sarılırken. Bir anda beni bile ürkütecek bir ses duyuldu “ne oluyor lan burda!” derken Uzay’ın sesi sinir yüklüydü. Taner ile aynı anda gözlerimizi açtığımızda yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş Uzay’ı gördük. “Asıl sana ne oluyor, ne bu sinir ne bu öfke sana hesap mı verecektim?” diye sordum bende aynı şekilde sinirle, Taner sessiz kalmayı seçmişti. “Neden o eziğe sarılıyorsun?” diye sordu, gerçekten merak eder bir ifadeyle bakıyordu gözlerime. “O ezik değil” diyerek öyle bir bağırdım ki bütün eğitim merkezi duymuş olabilirdi. “Tamam demedik kıymetline bir şey” dedi hemen yatıştırıcı bir tonda. “Tamam Güneş sıkıntı yok sen iyi misin ?” diye sordu Taner. “İyiyim şu kıt beyinli yüzünden biraz sinirlendim sadece” dedim ayağa kalkarken Taner’e döndüm ve kulağına fısıldadım “akşam yemeğinde beni bul seninle konuşmam gereken şeyler var arkadaşım” dedim ve geri çekildim. Söylediğim şeyler hoşuna gitmiş olacak ki kocaman gülümseyip yanağımı öptü. Normalde bunu başka bir erkek yapsa yumruğumu yemişti ama ona öyle bir şey yapmadım hatta kocaman gülümsedim o eğitim sahasından çıkarken arkasından. O çıktıktan sonra ben de aşağıya indim ve kapıya yöneldim fakat arkadan birinin kolumu tutmasıyla o kişinin Uzay olduğunu beni duvara yasladı ve üzerime eğildi ben hala sabit bir yüz ifadesiyle ona bakarken onun bakışları dudaklarımla gözlerim arasında gidip geliyordu. Tam onu itecektim ki kollarımda ki elleri daha da sıkılaştı, “Güneş” diye fısıldadı dudaklarıma doğru tabi ben o sırada ondan kurtulmaya çalışıyordum ama o adımı fısıldayınca sustum. O an dünyanın durduğunu hissettim sadece ikimiz vardı o anlık. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırınca fısıldadım “yapma, lütfen” “sen isteyene kadar bunu yapmayacağım yııldızım “ diyerek fısıldadı kulağıma ve bana doğru tekrar bakıp dudağımın kenarına küçük bir öpücük kondurup arkasını dönüp kapıdan çıkıp gitti. Bense öylece dizlerimin üzerine çöküp kaldım, uzun zamandır hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. O beni öpmüştü ve ben hiçbir şey yapman öylece beklemiştim çünkü ben geri zekalıyım. Odama geldiğimde Dicle odada değildi, kendimi yatağa attım ve kendimi uykunun tehlikeli sularına bıraktım. Uyandığımda çok yorgundum ama kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Üzerime geniş bir tişört, altıma da bir etek geçirip çıktım odadan. Eğitim merkezinden çıkmaya ihtiyacım vardı. Arabama binip bildiğim bir bara doğru yola koyuldum. Arabamı park edip içeri girince içeriden ağır bira ve şarap kokusu alıyordum. Bir masaya geçip oturduğumda yanma bir çocuk geldi “hoş geldiniz efendim, ne içersiniz ?” diye sordu “ ben bir şişe kırmızı şarap alayım” dedim karşımdaki çocuğa. “Elbette efendim” dedi ve gülümseyerek yanımdan ayrıldı. Ben öylece beklerken şarap şişesi önüme gelmişti. Garson çocuk önümdeki kadehe şarap doldurup gitti. Ben hemen şarabı alıp içmeye başladım. Tam o sırada bir şey oldu masamdaki bir sandalye çekildi ve bir adam oturdu. ”Selam” dedi “selam“ diyerek karşılık verdim bir anda ona doğru döndüğümde soluğum kesildi. Karşımda şu zamana kadar gördüğüm en yakışıklı adamı gördüm, ben hala alık alık ona bakarken onun yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. “Eee bir şey söylemeyecek misin ?” diye sordu, yutkundum konuşamıyordum dilim tutulmuştu. O sırada o bana elini uzatmıştı “ ben Aren Ekin, tanıştığımıza memnun oldum” dedi gülümseyerek elimi ona uzattım “ismim Güneş, Güneş Yıldız” dedim. Bir anda elimde ki şarap bardağını alıp kafasına dikti. Bu haline gülümsedim, Aren benden izi alıp 1 dakikalığına gözden kayboldu ve DC’ in yanına gidip kulağına bir şeyler fısıldadı ve yanıma döndü. Bütün gözler bizim üzerimizdeydi çünkü o göz alıyordu. O sırada Sıcak Şarap melodisi girmeye başladı, o sırada Aren ayağa kalkıp elini bana uzattı. Onun elini tuttum ve ayağa kalktım. Aren beni dans pistine sürükledi. O elini belime koyarken bende kollarımı boynuna doladım. Ve şarkının ritmine uygun bir şekilde dakikalarca dans ettik. Çok yorulduğum için 15 dakika sonra masaya döndüm. Aren masaya dönmek üzere iken önüne bir sürü kız geçip onu durdurdu. Ama Aren onların tekliflerini bir bir geri çevirdi, bu görüntüyü izlerken içimde bir mutluluk hissettim. Aren yanıma geldi ve oturdu ve elini bana uzattı beni tekrar kaldırdı “eğer tekrar dans edeceksek Aren çok yoruldum” diyerek sızlandım “sana bir şey göstereceğim” diyerek beni barın arkasına sürükledi ve terasa çıktığımızda hayatımda gördüğüm en güzel görüntü ile karşılaştım. Yıldızlarla dolu bir gökyüzü karşıladı bizi “nasıl?” diye sordu Aren, “ç-çok güzel” diye fısıldadım karşımda durmuş beni izleyen adama ona döndüm ve ona yaklaştım. Dudaklarımı yanağına değdirip hemen geri çektim, hemen utanarak içeri döndüm ve masama oturdum. Aren içerden şaşkın bir şekilde gelip yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu ve dudaklarını kulağımın hemen yakınına getirip fısıldadı “o güzel gözlerini benden esirgemediğin sürece hep hayatımın yıldızı olacaksın yıldız ” diye fısıldadığında utanmıştım o ise hemen çantama bir kağıt sıkıştırıp ayağa kalkıp elini bana uzattı. Hemen tuttum tabi, ayağa kalktık ve kasaya doğru yürüdük ben ödemek istedim ama izin vermediği için öylece orda durdum. Parayı ödedikten sonra otoparka yaklaştık. “Güzel geceydi “ diye mırıldadım. “Kesinlikle” diye mırıldandı muzip bir sesle, utanmıştım. Arabama bindiğimde o tarafa bakma ihtiyacı duydum. O da arabasına biniyordu, güzel ve pahalı bir Jeep’e biniyordu. Eğitim merkezine doğru sürdüm. Merkeze geldiğimde arabayı park edip içeri girdiğimde kimseye gözükmemek için uğraşıyordum. O sırada hiç beklemediğim bir ses duyuldu “nereden böyle?” duyduğum bu ses karşısında arkama dönüp baktım ve Uzay’ı gördüm “sana ne be “ diyerek çemkirdim. “Güneş saatin farkında mısın?” diye sordu ve ben eksik kalır mıyım hemen cevabı yapıştırdım “kaçta bir yere gidip, kaçta çıkacağımı sana sormayacağım Uzay” dedim acıma dolu bir sesle. Uzay bana ya sabır temalı bir bakış gönderip bana doğru yürüdü. Tam önümde durdu ve beni arkamdaki duvarla kendi arsana sıkıştırdı. “Neredeydin Güneş?” dedi muzip bir sesle, cevap vermedim. Daha çok sokuldu bana, dudaklarımızın arasında milimler kala durdu. “Neredeydin Güneş?” diyerek sorusunu yeniledi. Cevap vermedim, bu sefer aramızdaki mesafeyi kapatacakken “arkadaşımla buluştum “ diyerek cevap verdim. Sırıttı ve benden 3 adım uzaklaştı, “güzel, hangi arkadaşınmış o?” diye mırıldandı. Artık benden uzaklaştığı için korkmuyordum. “Sana ne be” diye bağırıp arkamı dönerek koşmaya başladım, peşimden geldiğine emindim çünkü arkadan ayak sesleri geliyordu. Odamın kapısının önüne geldiğimde çantamda anahtarı aramaya koyuldum, adım sesleri gitgide yaklaşıyordu, anahtarımı bulduğumda kapıyı açmaya çalıştım ama elim titriyordu. Neden oluğunu bilmediğim bir korku vardı içimde. Kapıyı açtığımda tam içeri girecekken büyük bir el kolumu tuttu ve beni kendisine çevirdi. Ben şu zamana kadar hiç olmadığı kadar korktuğum için gözlerimi kapatmıştım. Ben hala gözümü açmamıştım ki kolumu tutan ellerden biri gevşedi, ve diğer eliyle beni tutmaya devam etti. O sırada bir el yanağıma sanki kırılgan bir şeye dokunur gibi dokundu ve o sırada benim içimden bir parça koptuğunu hissettim. Narin bir şekilde yanağımı okşarken artık gözlerimi açmam gerektiğini fark ettim ve yavaş yavaş gözlerimi açtım… Gözlerimi açtığımda en aklıma gelmeyecek görüntüyle karşılaştım. Aren o güzel gözlerini açmış beni izliyordu. O kadar şaşırmıştım ki konuşamadım bile, öylece birbirimizi izledik. İlk adımı atan o oldu “burada ne işin var Güneş” diye sorunca kendime gelebilmiştim. “Asıl senin burada ne işin var” dedim gözlerimi onunkilerden ayırmadan. O gülerek “e ben burada çalışıyorum” dediğinde şok olmuştum, “ben de burada çalışıyorum” dedim bu sefer şok olma sırası ona gelmişti. “Sen o bir kişinin zapt edemediği güzel kızsın, namını çok duymuştum” demek namım böyle duyuluyordu, bunu sevmiştim. ”Tamam da ben seni burada hiç görmemiştim Aren” dediğimde sırıttı “göremezsin zaten çünkü daha yeni geldim, baş belası küçük bir kadını zapt etmek için görevlendirildim” diyerek bana göz kırptı ve arkasını dönüp gözden kayboldu. Odama girdiğimde üstümü değiştirme zahmetinde bulunmadan kendimi yatağa attım bir daha hiç kalkmamak dileğiyle...
|
0% |