Yeni Üyelik
14.
Bölüm

1. Kısım - 13. Bölüm

@recaizdemammudekre

İşte Bihruz Bey’in Periveş Hanım hakkındaki tahminat-ı zahir-binane ve hissiyat ve telakkiyat-ı müşkülpesendanesine medar-ı mahz olan landonun bu nazenini hamilen Bahçe-i Umumi seyrinde bulunması –pek o kadar nadir olmayan– tesadüflerden birisiydi. Mamafih böyle bir tesadüfün mülahaza-i imkânı Bihruz Bey’in hatırından bile geçmediğinden dolayı beyefendi landoya izafetle hanımları ve hanımlara nispetle landoyu –gördüğümüz derecelere kadar– ehemmiyetlendirmiş ve bu ehemmiyetin neticesi olarak bahçenin içinde Periveş Hanım’a –bildiğimiz suretle– ek dolaş olmuştu.

Yukarıda tarif olunduğu vechle hanımlar –Bihruz Bey dahi arkalarında olduğu halde– bahçeden çıkarak landolarına rükubla araba hareket eder etmez Periveş Hanım’ın:

“Daha pek toy zavallı!.” demesiyle iki hanım arasında muhavere-i atiye cereyan etmeye başladı:

“Adeta budala ayol!.”

“Biraz hoppaya da benzer.”

“Zıpır derler bunlara zıpır... Fani çiçeği ne yaptın? Bakayım hâlâ göğsünde duruyor mu?..”

Çengi Hanım, Bihruz Bey’in bir aralık tefevvüh etmiş olduğu Fransızca fane kelimesini “fani” diye işittiğinden ve bir hanıma ilk görüşte arz-ı hulus-ı âşıkane için takdim olunan çiçeğin faniliğinden bahsetmekte bir hüsn-i münasebet, bir zarafet ve letafet bulamadığından: “Fani çiçeği ne yaptın?” demekle Bihruz Bey’in o münasebetsizliğini telmih etmek istedi.

“Ha!. Gerçek o ne demekti acaba? ‘Benim aşkım da bu çiçek gibidir, böyle solar gider’ mi demek istedi?”

“Adam sen de! Onun ne söylediğinden ne yaptığından kendisinin de haberi yoktu.”

“Gelecek cumaya bekleyecek...”

“İşi yoksa beklesin dursun.”

“Adam gelelim, eğleniriz, bahçe de hiç fena değil doğrusu..”

“Her vakit böyle süslü arabayı nereden bulacaksın?”

“Böylesi olmasın da âdetası olsun, meram eğlenmek değil mi?”

“Ya o vakit alafranga bey yine sana bakar mı dersin?”

“Bakmazsa bakmayıversin... O da tasamın on beşi sanki!..”

“Bahçeden çıkarken o deli deli bağıran da kimdi?”

“Aa, bilemedin mi?.. Geçen gün Kadıköyü vapurundan çıkarken benim feracemin eteğine basıp da pardon diyen bey değil mi ya?”

“O budala mıydı o? Değil değil, onun sakalı vardı.”

“A, hiç ben bilmez miyim? Ta da kendisiydi.”

“Adam nemize lazım... Acaba iskelede çok bekleyecek miyiz?”

“Sanırım ki beklemeyiz. Olmazsa kayığa da binmek olabilir.”

“Galiba sen canını yabanda bulmuşsun. Ey şimdi paraları sayacak mıyız?...”

“Sayacağız ya, arabacının bahşişini de unutma!”

“Bahşiş mi?.. İki saat için yüz kuruş verdikten sonra bir de bahşiş öyle mi? Üstüme iyilik sağlık!. Ben çıldırmadım ayol!”

Bu aralık araba Üsküdar İskelesi hizasında gündüz hanımları aldığı noktada birdenbire durunca Çengi Hanım:

“A, geldik mi? Ne çabuk geldik, vallahi iyi!” diyerek evvelce hazırladığı dört mecidiyeyle bir miktar bakır parayı arabacıya teslim etti. İki hanım arabadan indiler, ağır ağır iskeleye doğru yürüdüler, vapura girdiler. On dakika sonra vapur da iskeleden ayrılarak İstanbul’a tevcih-i veche-i azimet ve yirmi dakika içinde Haliç dahilindeki gemilerin arasına karışarak nazardan gaybubet eyledi.

Loading...
0%