Yeni Üyelik
10.
Bölüm

1. Kısım - 9. Bölüm

@recaizdemammudekre

İki hanım ağır ağır gittiler, mahut “lâk”ın yanında durdular. Oraya beş altı kadar çiçek, birkaç da arı toplanmış, havuzu temaşa ediyordu. Bihruz Bey de berikilerin arkaları sıra gitti. Dört beş adım kadar uzakta, “lâk”ın kenarında bastonuna dayandı durdu.

Havuz bu makule rakit sularca alamet-i kıdem ve herem olan ve bazı vakit berraklıktan daha ziyade hoşa giden yeşil rengi henüz kesbedememişse de epeyce bulanmış sararmış olduğundan safhası kenar ve civarındaki eşcar ve nebatatla temaşasına gelenlerin şekil ve heyet ve endam ve suretlerine aynalık edebiliyordu. İçerisindeki kırmızı, beyaz, siyah renkte balıklar güneşten hisse-i hayatlarını almak için ta suyun yüzüne kadar çıkmış ve âlem-i ab içinde sakinane ve mestane temaşa-yı devrana dalmıştı. Havuzun in’itaf-ı ziya-yı afitapla parıl parıl parlayan sathı –içindeki bu balıklarla beraber– bed renkte çiçekli bir kumaş-ı harir gibi görünürdü.

Sarışın hanımla refakatindeki hanım “lâk”ın kenarına gidip de yüzünde kendi akislerini müşahede edince
sarışın hanımın söze ibtidarıyla aralarında şöyle bir muhavere cereyan etmeye başladı:

“Bak bak Çengi Hanım yer aynası!.. Görüyor musun kendini?..”

“Yer aynası mı?.. O da nedir? Yer elması bilirim ama yer aynası hiç işitmedimdi!”

“Yaşmağını biraz sıyırır da bakarsan yer aynasının içinde iki tane yer elması da görürsün..”

“Nesine bakayım, bulanık bir su... O kırmızı şeyler de zahir Amasya elması olacak..”

“Ay Amasya’da elmas çıkar mıymış?.. Ben de bunu işitmedimdi.”

“Elma, ayol elma!.. Elmas değil. Elmasın, pırlantanın İngiltere’de çıktığını bilmeyecek ne var? Sen de eğlence bulamadın da besbelli benimle eğleniyorsun...”

Hanımların bu muhaveresini kemal-i dikkat ve ehemmiyetle işitmek için olduğu yerde –alafranga bir tabirle– serapa guş kesilen Bihruz Bey “yer aynası” teşbihi ve hususuyla “yer aynası içinde yer elması görüneceği” telmihi münasebetleriyle kendi kendisine “Kel espri!.. Kel fines!” diyerek sarışın hanımın zarafetine hayran olup dururken en sonra “İngiltere” lafzını işittiği gibi bunu mücerret kendisine ait olmak üzere fırlatılmış –pırlanta kadar kıymetli– bir ufak taş olmak üzere telakki etmek istedi. Bunda da esasen hakkı vardı. Çünkü o mecmada kendisinden başka –İngiltere’den henüz gelmiş bir mösyö gibi– alafranga giyinmiş kimse yoktu. Böyle bir iltifat-ı cihan-kıymete nailiyetten dolayı kendisini en birinci bahtiyarlardan addetmeye kalkışan Bihruz Bey bu taşın, yani bu hediye-i zarafetin altında kalmayacak surette bir güzel mukabele hazırlamaya başladı.

Bu sırada orada mevcut olan seyirciler de çekiliyorlardı. Beyefendi bu müsaade-i hüsn-i tesadüften istifadeyle derhal hanımlara takarrüp etti, jaketinin bir iliğine sokulmuş olan beyaz jeraniumu, yani kaba Türkçesi “sardalya” çiçeğini yerinden çıkardı ve “Kıymeti İngiltere’yi, Fransa’yı ve belki bütün Avrupa’yı satın alabilecek olan pırlantanıza böyle bir fane çiçekle mukabele etmek layık değilse de kabulüne tenezzül buyurmanızı ricaya cesaret etmekle kendimi bahtiyar sayarım. Öyle bir iltifatınız admiratörünüzü ne derecelere kadar örö ettiğini tarif edemem...” diyerek çiçeği sarışın hanıma doğru uzattı. Sarışın hanım bu lakırdıyı hiç üzerine almayarak güya kendi temaşasıyla meşgul oluyordu. Nihayet refakatindeki hanımın ihtar ve icbarıyla Bihruz Bey’e doğru döndü, “Teşekkür ederim” dedi, çiçeği aldı, bir toplu iğneyle göğsünün bir tarafına iliştirdi. Müteakiben yanındaki hanıma: “Acaba köşke girmeye izin var mıdır?” diyecek oldu. Öteden Bihruz Bey hemen söze karışarak: “Bahçenin her tarafını gezmeye herkesin druvası vardır. Zaten böyle rüstik yerlere sizin gibi huriler, periler yakışır!” dedi. Bunun üzerine sarışın hanım gülerek refikasına doğru eğildi, gizlice bir şey söyledi. Söylediği: “A... bu benim adımı nereden öğrenmiş?” sözünden ibaretti.

Bihruz Bey derece derece sarışın hanıma takarrüp etmek, onunla bilişmek, tanışmak, konuşmak istiyor, halbuki birinci tesadüfte o kadar yakından kendisini Bihruz Bey’e göstermek (artık bari ismiyle yâd edelim) Periveş Hanım’ın hesabına uymuyordu. Binaenaleyh iki hanım köşkü gezmekten sarfınazarla aşağı doğru yürüdüler, beş on adım sonra kalabalığın içine girdiler. Bihruz Bey de gölge gibi bunları takibe başladı.

Loading...
0%