Yeni Üyelik
17.
Bölüm

2. Kısım - 3. Bölüm

@recaizdemammudekre

Bihruz Bey’in son sözü pek doğruydu. Daha üç dört ay evvel Pol e Virjini’yi birlikte okudukları zaman bu iki tabiat çocuğunun hemen kendileriyle birlikte doğup kendileriyle birlikte neşvünema bulan alaka-i ruhaniyelerini iki saf kalbi birbirine bağlayan o muhabbet-i masumanenin –ıssız bir adanın mevaki-i tenhayisinde, akar suların kenarlarında, karanlık ormanların kıyıcıklarında, kumluk sahillerde, muz ağaçlarının tepelerinde, yavru kuşların yuvaları yanında münevver denizlere, mülevven guruplara, parlak güneşlere, latif mehtaplara karşı vaki olan– letaif-i tecelliyatını Mösyö Piyer ne kadar tatlı tatlı anlatmış, ne kadar tatlı tatlı tefsir ve takrir etmişti! Daha üç dört hafta evvel La Dam O Kamelya’yı köşke getirip de “Vuala ön şe dövr dü roman!” diyerek kitabı hemen o gece yukarıdan aşağıya Bihruz Bey’e dinletip anlatırken Margrit’in o haddizatında na-pak olan bahtsız kadıncağızın âşık-ı maşuku “Arman” hakkındaki haliset-i muhabbetinden ve bu muhabbetten münbais hissiyatın saffet ve rikkat ve nezahetinden ve nihayet âşıka-i biçarenin bitteverrüm garibane vefatından Mösyö Piyer ne kadar müteessir olmuş, şakirdini de ne kadar müteessir etmişti! Hususuyla daha üç dört gün evvel Alfons Karr’ın Ihlamurların Altında namındaki romanını Bihruz Bey okuyup da romanın kahramanı olan “Istefan”ın aşkla o derece çılgınlıklarını zihnine aldıramadığından bahsettiği zaman alaka-i nefsaniyenin o derecesine pasyon ıtlak olunup erbabını adeta mecnuna döndüreceğini ve bu mecnuniyete giriftar olanların ekseriya maşukalarının visalleriyle de müteselli olamayıp mahiyeti kendilerince de meçhul bir hiss-i hayat-şiken neticesi olarak intihar edegeldiklerini ve bu hal-i iptilayı Alman şairi Göte meşhur Verter hikâyesinde gayet tabii bir surette tasvir etmiş olduğundan bir kere de o hikâyenin Fransızca tercümesini okumak lazım olduğunu Mösyö Piyer ne kadar ciddi bir tavırla şakirdine tefhim etmişti!

Bu akşam Mösyö’ye ne oldu da daima ihtiramla yâd ettiği aşk ve muhabbeti böyle tahkire kalkıştı?

Zavallı Bihruz Bey muallim efendiye hitaben: “Pardon damur sil vu ple!” dediği vakit neler düşünmüştü: Gündüzki sergüzeşt-i âşıkanesini kâffe-i teferruatıyla muhtasaran Mösyö Piyer’e anlattıktan sonra o muhtasaratı muallim efendinin maharet-i lisaniyesiyle giydirilmiş, kuşatılmış, süslenmiş, kıvraklanmış olarak tekrar işitecekti!... Evet! Ârayiş-i gerdune-i ihtişam olan, duhter-i zerrin giysu-yı nazik-hiramla ilk nazar-ı âşıkanenin suret-i teatisinden başlanarak bahçeye inişler, “lâk”ın kenarında duruşlar, gülüşler, söylenişler, yer aynası latifesi, pırlanta sohbeti, çiçek muhabbeti, gezinişler, yürüyüşler, randevu talebi, rakip belası, müfarakat-i keder-bahşa, azimet-i bila-veda, iktiham-ı mevani, takib-i na-be-hengâm, cüst-ü-cuy-ı bi-semere, helecanlar, hiddetler sırasıyla üçer beşer kelimeyle söylendikçe Mösyö Piyer bu cümle ve fıkraları kendisine mahsus belagat ve şetaretle tevsi ve tezyin ederek tekrar edecek... Bihruz Bey de bunları dinledikçe bu güzel, bu şairane romanın kahramanı bizzat kendisi olduğunu düşünerek mesut ve müftehir olacaktı.

Bihruz Bey’in istifadesi bundan ibaret de kalmayacaktı: Henüz birinci faslı meydana gelebilen bu güzel romanı arzusu vechle netice-pezir etmek için ne türlü entriglere, tedbirlere tevessül eylemek lazım geleceği bahsinde Mösyö Piyer’in malumat-ı nazariye ve tecarib-i fiiliyesinden istimdat dahi olunacaktı. Par malör muallim efendinin bu akşam tersliği tuttu. Netice hakkında kendisinden bir fikir almak şöyle dursun mukaddemeden bile bahse imkân bulunamadı.

Diğer taraftan Mösyö Piyer de şakirdine karşı gösterdiği muamele-i dürüştanede o kadar haksız değildi. Herif Süveyş Kanalı meselesi gibi ciddi ve amik bir bahis içinde yuvarlanıp uğraşır, söylenip dururken Bihruz Bey’in damdan düşer gibi: “Parlon damur sil vu ple” demesi ve alelhusus: “Dö kel amur vule vu köjö par!?..” tecahül-i arifanesine “Dö lamur döfam!” tabir-i galiziyle mukabele etmesi affolunur münasebetsizliklerden, hazmolunur gılzetlerden midir?

Halbuki Bihruz Bey kendi kabahatini derk edemediğinden Mösyö Piyer’in münasebetsizliğini mizacındaki asabiyetin her nedense heyecanda bulunmasına ve bu su-i tesadüfü fataliteye haml ve atfederek muhavereden bizzarure keff-i lisan etmeye karar verdi. Yemek gürültüsü de hitama ermişti. Meyveyi beklemeksizin sofradan kalktı. Onun tekaddümüyle aralarında şu sözler söylendi:

“Pardon Mösyö Piyer! Rahatsızım, başım pek ağrıyor. Müsaadenizle içeri gideceğim. Siz yarın belki erken inmiş olursunuz, o halde “a mardi, nes pa?”

“Nasıl isterseniz...”

Bon suar, Mösyö.”

Bon suar bey. Allah rahatlık versin!”

Loading...
0%