Yeni Üyelik
19.
Bölüm

2. Kısım - 5. Bölüm

@recaizdemammudekre

Bihruz Bey’in kütüphaneden aldığı iki ciltten birisi Jan Jak Ruso’nun muhaberat-ı âşıkaneyi havi meşhur Nuvel Eloiz’i diğeriyse Sökreter dez Aman namında ufak bir kitaptı.

Bihruz Bey, kolası parlak frenk gömleğinden bed’ ile “Terzi Mir” markalı hafif ve zarif pardösüsüne kadar üzerinde bulundurduğu yakalı ne kadar şey varsa her birisiyle başka başka yakasını pençesine teslim etmeye özendiği amur dö fam! hakkında Profesör Mösyö Piyer cenaplarından her ne kadar bir öğüt alamamışsa da –yukarıda bahsi geçtiği vechle– gelecek cuma günü Periveş Hanım’a takdim olunmak üzere mükemmel bir sitem-name hazırlamaktan ibaret olarak akşamdan kendi kendine vermiş olduğu karardan vazgeçmemişti.

Fakat beyin fikrince Periveş Hanım gibi nobl bir aileye mensup, mükemmel terbiye görmüş bir nazenine takdim olunacak muhabbetnamenin havi olacağı tabirler, santimanlar da nobl olmak lazım ve bu hususta Fransızca o yolda yazılmış şeylere müracaat zaruriydi.

Binaenaleyh beyefendi iptida Nuvel Eloiz’i açtı. Ötesinden berisinden okudu, anladı, anlayamadı. Çünkü kitabın ibaresi pek çetin, o ibarelerde gizlenen fikirlerse ziyade filozofikti. Kitabı karıştırdı, yine karıştırdı, birçok karıştırdı. Nihayet kolay sandığı ve azıcık tebeddülat icrasıyla kendi hal ve mevkisine tatbik kabul eder gibi gördüğü birinci mektubu lazım gelen yerlerini hale göre tebdil ederek tercümeye başladıysa da bu suret sökmedi. Yalnız baş taraflarında şuradan buradan birkaç ibaresini almakla iktifa ederek ve kusur yerlerini kendi karihasından çıkararak uğraşa uğraşa aşağıki mektup suretini meydana getirdi:

 

“Ah! Güzel hanımefendi! Sizden kaçmalıyım. Evet efendim! Burasını pek iyi hissediyorum. O kadarcık bile durup size bakmamalıydım. Yahut sizi hiç görmemeliydim. Lakin bugünkü gün ne yapmalı? Kendimi nasıl idare etmeli? Bakınız halime de âşık-ı biçarenize bir konsey veriniz.

Bilirsiniz ki bendeniz bahçeye kendi arzumla girmedim; nigâh-ı mestanenizin davetiyle girdim. Yer aynalarını letafetine hayran eden cemalinizi yakından gördüm, çıldırdım! Evet! Sizden ayrıldıktan sonra bahçenin öbür kapısından adeta mezon de zalyeneden kurtulmuş gibi çılgın çıktım! Bunun üzerinde zat-ı ismetanelerini temin edebilirim.

Ah! O momandda ne kadar örö, ne kadar da malörö idim! Derece-i noblesini tarif etmeye kâfi bir kalifikatif
bulmaktan âciz kaldığım zat-ı ismetanelerine takdime cesaret ettiğim o fakir geranyumu parjantiyes kabul buyurdunuz da o güzel korsajınızda ona yer bile verdiniz... Ah! O fane çiçeğin bahtiyarlığına haset!... Her biri bir cihana bedel olan iltifatnameniz onunla da kalmadı. Lakin kendime emportans vermiş olmaktan korkarım, bunları tekrar etmekten çekinirim. Her ne kadar bazı talanlar kültive ettimse de zat-ı ismetanelerine layık olmadığımı itirafla kendimi bahtiyar sayarım!

Hem de malörö idim demiştim. Çünkü, ah, sizden şikayet etmeklik dahi cinayettir. Lakin, kulda kusur çok olur affeder efendisi fehvasınca çakerinizin bu kabahatimi affetmekliğinizi ulüvv-i cenabınızdan memul ederim. Gelecek cuma günü yine buraya gelelim diye buyurduğunuzda saat kaçta diye sordumsa da cevaba her nedense tenezzül buyurulmadı. Bunun sebebini mümkünü yok keşfedemedim. Birdenbire nazar-ı ismetanenizden düşüvermiş olmaklık için ne kusur etmiş olduğumu bilemiyorum. Ve bahusus bahçeden çıkıp acele landonuza atlayışınız ve giderken bin canla muntazır-ı iltifatnameniz olan bu âşık-ı biçarenize bir adiyö bile demekliğe tenezzül buyurmayışınız!.. Artık bu ensültlerin yüreğimde açtığı kanlı yaraların acısı ebediyete sürecektir.

Evet! Bunlar benim kendi ceza-yı amelimdir. Sizi gördüğüm zaman cemalinize –Oh! Kel divin bote kö vuzet!– cemalinize bakmaya cesaret etmemeli, yüreğimi pençe-i sevdanıza giriftar etmemeliydim. Bununla beraber cesaretimin cezasını çekmekliğe ibtidar ettiğimden zat-ı ismetanenize hiç bahsetmemeliyim. Bu baptaki plezir dahi başka bir lezzettir! Bununla beraber sizi her gün görüyorum. O güzel, o şık, o zarif landonunuza bir reyn gibi kurulup hayalimin ‘park’ında dolaşıp yüreğimi üzüyorsunuz! Lakin görüyorum ki siz bunu düşünmeyerek masumane yapıyorsunuz. Ve çakerinizin elemlerini ağırlatıyorsunuz. Lakin çakeriniz ümitsiz mi kalacağım? Sizden kendimi çekmeklik için sevdanızdan gönlümü almaklık benim elimde midir? Küçük hanımefendi! Çakeriniz yalnız bir çare görüyorum bu ambaradan çıkmaklık için ki sonra arz ederim. Şimdilik zat-ı ismetanelerinden istirhamım budur ki bu ariza-yı çakeraneme her ne sansta olursa olsun bir iki satırlık cevap yazmaklığınızı rica ederim. Cevabı kendim almak için pazar günü saat sekizden on bir buçuğa kadar Büyük Çamlıca’da teşrifinizi beklerim.

O kadar güzel bir vücudun içindeki yürek taş olabilir mi? Artık merhametinize iltica ederim. Arizam zat-ı ismetanenize layık değilse de bu baptaki kusurlarımın affını istirham ederek kendimi bahtiyar sayarım. Herhalde ferman efendimizindir.”

Loading...
0%