Yeni Üyelik
21.
Bölüm

2. Kısım - 7. Bölüm

@recaizdemammudekre

Birinci olarak karaladığı mektuba bile hande-bahş-ı hayret olmaya şayan olan bu udhuke-i garabeti, bu ucube-i kitabeti Bihruz Bey kemal-i dikkatle hemen bir on defa okudu. Biraz ziyade alafranga düşmüş olmasından başka hiçbir kusurunu bulamadı. Bu kusursa takdim olunacak zatın alafrangalığına göre mükemmeliyete delalet edecek bir haldi, işte müsvedde bu suretle hazırlandıktan sonra hüsn-i muvaffakiyet emaratından olan mahzuziyetler, beşaşetler âsarından olmak üzere beyefendi kâh ıslık çalarak, kâh ağzından “lel lele lel lele, lel lele lel lel” diye mühmel lafızlar çıkararak Bel Elen havalarını terennümle odanın içinde dolaşmaya başladı. Nihayet yazıhanesini açtı. Kenarı yaldızlı, bir ucuna goncalı pembe bir gül resmolunmuş, mis gibi kokar bir kâğıt, bir de zarf çıkardı. Müsveddeyi kemal-i itinayla bu kâğıda nakletti. O zaman bu mektuba bir güzel poezi veya bir kuple de leffetmeyi düşündü. Sökreter dez Aman’ı karıştırırken gözüne ilişen şiirlerden bazılarını tekrar okudu. İçinden bir tanesini pek beğendi. Bu şiir, ismi bilinmeyen bir kadın için yapılmış üç kupleden ibaret bir şansondu. Bihruz Bey ismini henüz haber alamadığı maşukasına bu şiiri takdim etmekte hüsn-i muvafakat düşündü. Lakin bunu aynen yazmayı –şayet bilinir diye– istemedi. An ver tercümeye Türkçenin müsaadesizliğini, an proz tercümedeyse bir letafet olmayacağını mülahaza etti. Mamafih kuplenin içindeki o güzel fikirlerin, o nazik hislerin Türkçeye çevrilmişi nasıl olacağını anlamak için şu suretle tercüme ediverdi:

 

“Gül tesmiye ederim

O müennese ki benim aklımı bulandırır.

Eğer kelime şeyi resmetmeye borçluysa

O müennesin bu dilber ismi almaya hakkı vardır,

Bir gül gibi.

 

Bir gül gibi

Beni kendisine doğru çektiğinden beri

Yüreğim hiç durmayarak vuruyor.

Onu koklamaktan yanıyorum.

Bir gül gibi!

 

Bir gül gibi

Düşünmeksizin mest eder;

Sebep olduğu santiman

O santimanlardan değildir ki geçtiği görülür

Bir gül gibi.”

Bu tercüme fena değildi? Lakin bey bunu şayan-ı takdim bulamadı. Çünkü poezinin aslını gözünün önünden uzaklaştırdığı gibi tercümesinden hiçbir şey anlayamıyordu. Hele:

“Kelime şeyi resmetmeye borçluysa” cümlesinden evvela bu şiiri yazan şair-i Fransevinin, saniyen mütercimin kastettiği manayı bulup çıkarmak muhaldi.

Ve bir de “gül” denilen bir çiçeğin insanlar gibi düşünmek hassası bulunduğuna dair Langaj de Flör’de, Istuvar Naturel’de bir bahse tesadüf etmediği gibi Mösyö Piyer’den de şimdiye kadar böyle bir şey işitmediğinden şairin bu sözünde de bir rezon bulamıyordu.

Böyle sözleri anlamak şair olmaya mütevakkıf olduğunu teemmülle kendisinin de bir şair olamadığına bir aralık teessüfler ettiyse de bu santimanı pek çok devam etmedi:

Tu le poet son fu!” diyerek bu mahrumiyetin dahi tesellisini buldu. Lakin muhabbetnameye bir şiir leffetmek ziyadesiyle yakışacağından bu arzudan kendisini alamıyordu.

“Ah! Türklerde adam gibi bir şair gelmemiş ki, yalnız Vâsıf isminde birisi şansonette epeyce meşhur olmuşsa da bunun yazdığı şeylerin de ekseri komik nevinden... Sanki Türklerin Molyer’i olacak. Sokak Süpürgesi filan gibi inyobl lakırdıları da şiire sokmak, hem de bunu bir kadına karşı söylemek ne kadar bayağılık!... Dün akşam bizim Mösyö Piyer de kadınlar için epeyce münasebetsiz şeyler söyledi. Lakin sal a manjede çok beklettiğim için canı sıkıldığından söyledi! Kes köse lamur? Setön tambur. Setön tambur! Mon şer kavalye, anfenjavu kö lö bo seks vo miyö kön lapen! Amma tuhaftı ha!... Başında tüylü şapka, sırtında ‘rob dö şambr’, iki koltuğunda birer Bordo şişesi... Ah! Darılmayacağını bilsem şu rüyayı kendisine hikâye ederdim. Bizim Keşfi de arabacı olmuştu! Ya benim yağız atın havada uçuşu!... O kaplumbağalar da neydi!... Fino köpeğinin Bel Elen’i şante etmesi, hepsinden drol! Lel le le lel lel... Lel lele lel lel, lel lele lel lel... Lel lel la!..”

Loading...
0%