Yeni Üyelik
23.
Bölüm

2. Kısım - 9. Bölüm

@recaizdemammudekre

Ne çare ki kapı içine baid olmayan Küçük Çamlıca’nın deskripsiyonlarını koca şair Çince yazdığından Bihruz Bey bunları anlayamıyordu. Tevarih takımını da geçmek lazım geldi, geçildi. Gazeliyata da biraz göz gezdirildi.

Gazeliyatın birincisindeki:

 

Bus-i la’linle çıkar evce neva-yı âşıkân

Ey büt-i hanende macun-ı sada-efza bu ya

 

beytinin mısra-ı sanisini Bihruz Bey okumaya uğraşırken yüzünü pek fena buruşturuyordu.

“Ey büt!..”

“Ne demek olacak sanki, böyle çirkin lakırdıları niçin poeziye sokmalı?... Safi Bey’in hakkı var: ‘Türkçede poezi yoktur. Türklerde şair olamaz,’ demiyor muydu? İl a rezon!” deyip dururken ikinci gazeldeki:

 

Ben kesen-kes veremem sana cevap ol şuhun

Geldi mi hatt-ı ruhu berbere sor sorma bana

 

beytinde “berber”i de görünce bütün bütün şevki kaçarak:

“Kel betiz?... Kel skandal kö tu sa!” diye Divan’ın gazeliyat kısmını da çabuk çabuk geçip şarkıyata gelmeden evvel nazarının uğradığı terkib-i bend içindeki:

 

Nazar et hal-i perişanıma bir kerre benim

Yanıyor nâr-ı firakınla serâpâ bedenim

 

beytini pasablöman şayan-ı kabul gördü. Ancak bunda da santimandan eser yoktu. Yine o terkib-i bendin ikinci bendinde elfazını menus bulduğu için hoşlanarak okuduğu:

 

Âh u feryad u niyazım eser etmez mi sana

Guşuna girmedi hiç eylediğim ah ü büka

 

beytinin mısra-ı sanisindeki “ah”tan sonra gelen “büka”nın manasını Redhavz’dan sorup öğrendikten sonra şairin vaktiyle öyle ağlayıp sızlaması Küçük Çamlıca’nın hangi köşkü için vaki olduğunu merak etti. Çünkü yukarıda geçen “Çamlıca-i sagir”den dolayı bu şiirde bahsolunan köşkün yine Küçük Çamlıca’da olacağına zahip olmuştu. Mamafih şiiri esasen beğenmedi. Bundaysa hakkı vardı. Bir adam maşukasının köşkü etrafında dolaşırken bittabi mütehassirane supirler edebilirse de ta köşkün içindekilere işittirinceye kadar ağlamanın ne münasebeti var?..

Elhasıl “terkib-i bend”den çokluk bir şey anlaşılamadı. Onu takip eden Sokak Süpürgesi’yse zaten malum. Bu sahifeler çevrildi, şarkıyata gelindi.

Vâsıf’ın şarkıcılıktaki maharetine dair Bihruz Bey’ce eskiden beri kulak dolgunluğu vardı. Bu kısımda güzel şansonlar bulacağını ümit ederek sahifeleri süzmeye başladı. Daha baş taraflarında gördüğü:

 

Sana kim derler sual aybolmasın namın nedir?

Sana sık sık bakıp zur ile gönlüm mübtela ettim.

Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan.

Mumlarla arar yanmaya pervane bu nârı

Benim sensin gülüm ey gonce-fem söyle senin kimdir?

Gülsün sana gülmek yaraşır sen gül efendim

Yaz geldi bahar oldu açıl gül gibi sen de

 

nakaratlarını havi şarkılarını mümkün mertebe okuyabilip manalarına da yarı buçuk aşina çıkınca “İşte Türklerin Beranje’si! İşte şöhretine layık tek şair! Tek bir şarkıcı! Lö söl poet!... diyerek şairin ruh-ı asudesine heyecanlar verecek surette iltifatlar bezletmeye başladı. Aşağılara doğru indikçe kısa vezinli, sade ibareli, güllü müllü
birçok şarkılar okuyup manalarını da mehmaemken anladıkça “Ah! Ne güzel!.. Ne latif!.. Ne kadar espritüel!..
Ne kadar jantiy!.. diye her birini başka başka beğenir ve bunların içinden hangisini alacağını bilemezdi.

Nihayet Divan’ın içinde en çok beğendiği sekiz şarkının üzerlerine Frenk kalemiyle “Ön, dö, truva, katr... diye numaralar attı. Bu numaraları birer kâğıt parçasına yazdı. Kâğıtları parmakları arasında yuvarladı. Masanın üzerine koydu. Gözlerini kapadı. Kâğıt parçaları içinden bir tanesini aldı açtı. Kura çıka çıka 7 numaraya çıktı. Bu numarayı havi şarkı da:

 

Bir siyeh-çerde civandır

Hüsnü mümtaz-ı cihandır

Aşkı gönlümde nihandır

Bunca dem bunca zamandır

 

şarkısıydı. Halbuki bu şarkıyı Bihruz Bey beğenmek şöyle dursun hatta görmemiş, okumamıştı bile. Binaenaleyh bunda bir sehiv olacağını düşündü. Sehvin menşeini de meydana çıkardı: Meğer beyefendi Divan’ın o sahifesinde münderiç iki şarkıdan birincisini rakamlayacakken aceleyle ikincisini rakamlamışmış. Fakat kura ikincisine çıktığı için bunu birdenbire geri çevirmek istemedi. O zaman şarkıyı dikkatli okudu, manasını anlamaya çalıştı.

Evvela “bir siyeh” kelimelerini “mersiye” vezninde ve bir kelimeden ibaret olmak üzere okumuştu. Bu vezinde okuyuşa göre kelime Fransızcaya benziyorsa da şair Vâsıf’ın Fransızca bildiğini işitmemiş olduğundan yine Türkçe olmalıdır diye Lügat-i Osmaniye’de aradıysa da bulamayınca pur sür Fransızca olacağına hükmederek
Biyanki’ye müracaat etti. Orada da öyle bir lügat
bulamadı. Fakat kelimenin manası fena bir şey olsa şairin bunu şiirinde istimal etmeyeceğine –hakkında yarım saatten beri peyda ettiği hüsnüzanna binaen– kail oldu ve kelimeyi öylece kabul etti. Saniyen cim-i Arabiyle “cerde” okuduğu “çerde” kelimesinin manası hakkında tekrar Redhavz cenaplarını isticvap eyledi. Redhavz “cerde” için: “Sarı renk at ki kuladan açıktır” dedi. Bihruz Bey “sarı” sözünü işitince alt tarafındaki “at, kula...” lafızlarını nazar-ı dikkate almaksızın “Besbelli bu şarkı bir genç blond için yapılmış” diyerek sarışın hanıma takdim olunmaya layık ve en muvafık şarkının yine bu olacağına ve “7” rakamının diğer bir şarkının üzerine konulacak yerde buna konulmasında ve kurada bu rakamın çıkmasında Venüs’ün nazik parmağı oynamış bulunduğuna katiyen hükmederek ve bu tesadüfü husul-i emel hakkında bir bon ogür sayarak şarkıdan yalnız iki kuplesini diğer bir parfüme kâğıda yazdı, muhabbetnameye leffetti. Mektubun zarfını kapadı. Üzerini (M.B.) inisiyallerini gösterir altın mühürle mühürledi, gelecek cumaya kadar kalmak üzere “yazıhane”sinin gözüne bıraktı. Bu aralık bir daha saatine baktı. Saat on bire çeyrek olduğunu gösteriyordu.

“Mişel!..”

“Mösyö!..”

“Arabam!”

“Hazır efendim!”

Evet! beyefendinin promenad an vuvatürden hiçbir gün geri kalmadığını ve bir kere “Ma vuvatür!” deyip de “Ele pret” cevabını almazsa canı sıkıldığını Mişel bittecrübe bildiğinden arabayı hazırlamasını saat ondan beri koşeye söylemiş, koşe de kır beygirleri koşup arabayı köşkün kapısının önüne getirerek beyefendinin vüruduna muntazıran esnemekte bulunmuştu.

Bihruz Bey hemen fesini giydi. Bir Frenk sigarası yakarak dudaklarına kıstırdı. Bastonunu aldı. Aşağıya indi. Arabasına çıktı. Terbiyeleri derdest etti. Koşe de yerine geçti oturdu. Gırrrr!..

 

Loading...
0%