Yeni Üyelik
36.
Bölüm

3. Kısım - 9. Bölüm

@recaizdemammudekre

Bihruz Bey Keşfi’yi gördüğü gibi arabadan inerek mukabelesine gittiğinden iki genç badel-musafaha konuşmaya başladılar:

Bonjur Bihruz Bey!..”

Bonjur mon ami!..

“Siz buralara da yetişiyorsunuz maşallah!.. Şöyle azıcık yürüyerek dolaşsak olmaz mı?”

“Yürüyelim, zati ben de arabada otura otura yoruldum...”

Kel nuvel?...”

Riyen, eskö vuzet söl?..”

Non! Jattan dezami... Akşama buradayız...”

Purkuva!

“Yemek yiyeceğiz, bu gece kler dö lün pek parlak olacak, siz de beraber bulunur musunuz?...”

Mersi!.. Muva jö nö pö pa reste.”

“Niçin?..”

Pars kö jö nö süi pa amon ez...”

“Gerçek! Vuzave ler detr trist!..”

Non!

Si! Si! Hem ben görmeyeli ne kadar bozulmuşsunuz..”

“Bilmem, belki..”

“Sizinkini gördüğünüz var mı?”

“Benimki kim oluyor?..”

La bel blond?..”

“Hayır!. O benim değil sizin, size sormalı görüyor musunuz diye..”

“Gerçek geçenlerde teneffüs odasında Âtıf Bey bir şeyler söyledi de sizi kızdırdıydı.. Kara yağız!.. Yok bilmem ne.. Neydi o sözler?..”

“Zevzeklik ne olacak?.. Siz blonddan bahsedince o da öyle söyledi.”

“Demek blondu gördüğünüz yok öyle mi?..”

“Hayır!.. Neden böyle sıkı sıkı soruş?”

“Halbuki münasebet pek ilerlemişti..”

“Neden anladınız?..”

“Öyle ya, jardende o önde siz arkada konuşarak geziyordunuz, münasebet ilerlemeyince bunlar olabilir mi ya?”

“İşte o kadarla kaldı..”

“Saklıyorsunuz... Bugünlerde sizi pek an muvman görüyorum, köşke ne zaman geldimse bulamadım, ‘Bey gezmeye gitti’ cevabını aldım. Bu kurslar elbette tevekkeli değil.”

“Ne zaman geldiniz?.. Haberim bile yok!”

Lamurfe tubliye tu!

Kel amur? Jö nö kompran pa sö kö vu dit!

Vu zave kelk randevu damur isi?..”

Maparol donör non!..”

“Bu saatte burada bulunmanın başka ne manası olur?”

“İşte siz de buradasınız ya, demek ki sizin de bir randevunuz var..”

“Benim gelişim ahbap hatırı için, dokuzda geleceklerdir, gelirler görürsünüz..”

“Gelecekler kimler?..”

“Tanımazsınız, İstanbul’dan birkaç kişi..”

“Olabilir ya! Ey blondu siz de mi göremiyorsunuz?”

“Siz varken artık o bize bakmaya tenezzül eder mi?..”

Seriyözman söylüyorum ki iki aydır yüzünü bile gördüğüm yok.”

“Lakin hiç olmazsa aramaktan hâlî değilsiniz...”

“Niçin arayacağım, aramak için kendisine bir ilişiğim olmalı... Öyle değil mi?.”

Vunö mante pa nespa?.. Vu dit la verite?..”

Jö di la verite...

Tan miyö!..

Purkuva tan miyö?..

“Neyse artık bahsi değiştirelim...”

“Değiştirelim ama... Niçin tan miyö dediniz..”

“Hem bir ilişiğiniz olmadığını söylüyorsunuz hem de onun bahsinden o kadar enterese oluyorsunuz...”

“Allah aşkına söyleyiniz, pek merak verdiniz de onun için...”

“O gitti zavallı!..”

“(Telaşla) Nereye gitti?..”

“Geri dönemeyecek bir yere gitti...”

“Ne diyorsun?.. Anlayamadım ne demek istediğini?..”

Vu leme!..”

Non! Jö di kö non!..”

E biyen, el e mort la povr!..”

“Ah!.. gerçek mi?.. Hayır!. Yalan söylüyorsun.. Es posibl?..”

Parskö vu lave vü iyer?

Non! İki aydır görmedim diyorum, lakin bu olamaz..”

“Pekâlâ, ben yalan söylüyorum, öyle olsun...”

El e mort? Olmayacak şey, ne zaman söyle bakayım..”

“Bu kadar telaş edeceğinizi bileydim söylemezdim, la fot avu! ‘Bir ilişiğim yok’ dediniz ben de söyleyiverdim..”

“Gerçek öldü öyle mi? Allah aşkına doğru söyle!..”

“Evet!.. Maatteessüf öyle!”

Povr fiy!.. Eskel a ete malad?..

“İşittiğime göre tifoya tutulmuş, bir haftanın içinde gidivermiş zavallı!”

“Neredeydi bunlar?..”

“Kızıltoprak’ta bir köşkte kirayla oturuyorlardı, hemşirem gitmiş görüşmüştü, çok yazık oldu kızcağıza!”

El ete jön, tre jön nespa?

Dizevitan u ventan!..

Non mariye?

San dut!..

Me!. setemposibl!.. Non!.. Sa ne pa vre!..

“Belki yanlış haber verdiler...”

Vu konese lafamiy?... Ki es kö lö per?

Muva jö nö kone pa... Hemşirem anlattı ama ben kulak vermedim... Na işte bizim arkadaşlar geldi, pardon mon ami... Sonra yine görüşürüz, orövuvar!

Orövuvar!...”

Biçare Bihruz Bey bu dakikada pek acınacak bir hal-i elim içine düştü. Gözleri kararmış yüreği bir helecan-ı şedide tutulmuş olduğu halde dolaşıyor, bastığı yeri bilmiyor, gideceği noktayı tayin edemiyordu. Gökler başının üstünde fırıl fırıl dönüyor, yerler ayaklarının altından kaçıyordu. Zavallı birkaç defa denize doğru yürürken kendisini güçle geriye aldı. Birkaç defa fena halde sendeleyip düşecekken nasılsa düşmedi. Muttasıl “Es possibl?.. Es possibl?..” diyerek başını kollarını garip bir surette tahrik ediyor, hızlı hızlı giderken birdenbire durup düşünüyordu. Bu suretle gezinip dururken bir aralık Keşfi Bey’in arkadaşlarıyla beraber kendisine doğru geldiklerini görünce bunlardan ürktü. Hemen geri döndü. Kemal-i isticalle arabasına çıktı. Terbiyeleri derdest etti. Hayvanları kırbaçladı. Kalamış’a doğru süratle gitmeye başladı.

“Andon?..”

“Paşam!”

“Kızıltoprak’a nereden gitmeli?..”

“Biraz ileri gidersi.. sağa sapmalı..”

Es possibl?..”

Vuy ekselans?”

“Hangi yol daha yakındır?”

“Asıl köye gideceksi bağlar içinde de yol var, kestirme yol...”

Es possibl?..”

“Evet pasafendim! Na işte buradan doğruca köye gidiyorsun..”

Non!.. Sa ne pa possibl!

“Hangi köşk gideceksi?..”

“Kira köşklerini tanıyor musun?..”

“Hayır pasafendim, bilmez...”

Es possibl?..”

Bihruz Bey arabasını birtakım dar, inişli yokuşlu, taşlık çalılık yollardan süratle sürüyor ama nereye gitmek istediğini arabacı bilmediği gibi kendisi de bilmiyordu. Birkaç defa geçit vermez izbelere düştü. Bin müşkülatla arabayı geri alırken bir bağın kapısına şiddetle çarptırdı. Yaldızlı (M.R) markasını çizdirdi. Nihayet yine doğru yolu buldu. Artık Haydarpaşa’da, Duvardibi’nde eğlenmek istemeyerek doğruca köşke geldi. Salona çıktı. Kendisini bir kanepeye bitabane atarak müteessirane düşünmeye başladı.

Loading...
0%