@redndyellow
|
Sımsıkı topladığım at kuyruğu saçımı omzumun gerisine atarken derin bir nefes alıp, elimin tersiyle yanaklarımı serinletmek için gösterdiğim çabam birazdan göstereceğim çabanın yanında devede kulak kalacaktı.
At kuyruğu yaptığında başı zonklayan ve saçları çekilen tek insan ben miydim? Açık bir saçın daha az ciddi bir tavır sergilememe neden olacağını söyleyen o yazı hangi aptalındı? Bordo saten gömleğimin kollarını düzelttim ve eteğimi yukarı çıkmamasına rağmen aşağı çekiştirdim.
Derin bir nefesle beraber şirkete attığım adımlarım kararlı gözükse de içimi kemiren o panik ve gerginlik karnımın sancımasına neden olmuştu. Dudaklarımı birbirine bastırıp resepsiyona ilerlerken, hemen ayaklanan genç kızın bakışlarının hoşnutluğu bir nebze de olsa rahatlatmıştı beni.
-Siz Lavin Hanım olmalısınız. Geldiğinizi hemen haber veriyorum." Yerine oturmadan ahizeyi kulağına dayarken, ben de etrafı inceleme fırsatı bulmuştum. Mesleki deformasyon.
Bekleme salonundaki koltuklar yıllar içinde yitip gitmiş bir konforun simgesi olmasına rağmen beyaz kolonlarla uyumluydu. Karşımda, soğuk renklerle çizilmiş bir Edward Hopper tablosu gibi boşluğa bakan koltuklar dizilmişti. Birkaç gergin takım elbiseli adam dışında kimse yoktu.
Kırmızı altıgen çerçevelerle kaplı minik aynalardan oluşan bir tasarım asılıydı asansörün yanındaki duvarda. Tam karşımdaki köşede ise, Francis Bacon'ın karanlık yüzeyinde çığlık atan insan figürü vardı. Bu stresli bekleyişim Bacon'ın boğucu ve deforme olmuş figürlerine benziyordu. Aslında bu tablo beni hep hüzünlendirirdi. Hiçbir şey tam olarak yerinde değildi, her şey silik ve kusurluydu. Gerçek ama yabancı, orada ama yanlış.
Evran Aslan tabloları seviyor olmalıydı.
Tablolar ve büyük bitkiler.
-Hazer Bey sizi bekliyor." Yanlış duyup duymadığımı bilmediğimden çatılan kaşlarımla sekretere döndüm hızla.
-Ben Evran Aslanla görüşecektim ama..." Yüzündeki anlayışlı gülümseme bir açıklama yapacağının sinyalini verse de şimdiden gerilmiştim. Benimle görüşmek istemiyor muydu yoksa bunlara vakit ayırmak bile gereksiz mi geliyordu ona?
Kim reddedecekti benim projemi? Ya da reddedecekler miydi?
-Evran Bey, Hazer Beyle görüşeceğinizi söylemiş. 8. kattaki sekreter sizi bekliyor." Sadece başımı sallayarak daha fazla dikkati üzerime çekmeden asansöre bindim ve güvenliğin okuttuğu kart sayesinde hareket eden asansördeki aynaya baktım. Burkulan bileğim hala biraz şiş duruyordu, ama bunun dışında bir anormallik yoktu. Tabii yüzümün kıpkırmızı olduğu gerçeği görmezden gelinirse.
Tüm şirketin yükünü omuzlarımda hissediyordum. Bir an kötü haberi verirsem Jale Hanım'ın yüzünün alacağı şekli düşündüm.
Koridora çıkar çıkmaz çalan telefonum sekreter masasında fısıldaşan iki kişinin dikkatini çekince hızla cevap verdim aramaya.
-Kızım, nasılsın napıyorsun?" Can'ın annesiydi. Mesai saatlerinde aramasını hoş karşılamaya özen göstersem de şuanki gerginliğim buna hiç yardımcı olmuyordu.
-Züleyha anne, ben bir toplantıya giriyorum şimdi. Seni sonra arasam olur mu?" Sesimi fısıltı tonunda tutmaya özen göstersem de arkamdaki ikilinin beni duyduğuna emindim.
-Beş dakikan yok mu canım?" diye söylenince arkama göz atmak için başımı çevirdiğim anda kapı açılmış ve Hazer Bey olduğuna inandığım kişiyi görünce aramayı hemen sonlandırmıştım. Telefonumu sessize alırken adımlarımı hızla uzun boylu ve güler yüzlü olan bu adama yönelttim.
-Lavin Hanım?" Soru sorar gibi söylediği ismime hızla kafamı salladım. Sekreter bir an ayağa kalkar gibi olsa da, Hazer Bey'in beni tanıdığını görünce oturmuştu. Yuvarlak bir yüzü, iri mavi gözleri olan bu uzun boylu adam oldukça samimi bir tavra sahipti.
Acaba nasıl reddediyordu bunca projeyi? Yüzündeki bu gülümseme hayır cevabını verirken de yerini koruyor muydu?
-Hazer Bey. Memnun oldum." El sıkışmamızın ardından boştaki elini davetkar bir şekilde odanın içine doğru uzatırken adımlarımı oraya yöneltip tokalaşmamızı sonlandırdım. "Açıkçası ben Evran Beyle görüşeceğimi sanıyordum." dedim sesime bir duygu yüklememeye özen göstererek. Hayal kırıklığına uğramıştım çünkü, asıl muhatabımın gelmemesi benim için iyi mi kötü mü bilmiyordum. Karşımdaki doğrudan müşterim değilse onunla nasıl konuşacaktım? Nasıl ikna edecektim?
-Evran Bey birazdan katılacak." dedi beni şaşırtarak. "Yetişemeyeceğini düşündüğüm için sizi bekletmek istemedim." Kibarlığına karşı içten bir gülümsemeyle karşılık verirken büyük ceviz masanın karşısındaki ikili deri koltuğa oturmuştum. Hazer Bey hemen çaprazımdaki tekli koltuğa oturmuş, masanın ucundaki telefonu eline almıştı. "Ne içersiniz?"
-Türk kahvesi." Devamında sade gelebileceği ve içemeyeceğim aklıma gelince ekledim. "Bol şekerli." Söylediğime gülerek telefona sade ve şekerli iki türk kahvesi getirmelerini söylediğinde, dosyamdaki projeleri ortadaki kare cam masanın üzerine koymuştum bile.
Başlamak için izin ister gibi bakışlarımı ona çevirdiğim an saatine bakmayı bırakıp başıyla onay verdi.
-Sizi dinliyorum." Derin bir nefes alıp projelerden ilkini çıkarırken, içimden bildiğim bütün duaları tekrar ettim.
Sadece bir yatak odası üzerinde yoğunlaşılması istenmişti.
Koca bir yalı dizaynından daha kolay görünse de, neden yatak odası olduğunu düşündürüyordu insana.
Bu insanda daha çok fikir oluşturmasına rağmen o kadar da açmaza sokuyordu. Birini tanımadan yatak odasını nasıl dizayn edebilirdiniz ki? Sadece birini değil, daha önce yapılan hiçbir yatak odasını beğenmeyen birinin odasını...
Keşke Hazer Bey'in bildiklerinin yarısını bilsem, diye geçirdim içimden. Eğer bu adam projeleri onun yerine dinleyecek kadar güvenilir biriyse, kim bilir ne detaylara hakimdi.
-İlk olarak odaya girdiğinizde sizi karşılayan geniş camlar, doğal ışığı içeri davet ediyor. Mekânın ferahlığını ve gün ışığını korumak için mobilyaları minimal tutmayı tercih ettim. Modern bir anlayışı ele aldım. Yatak başlığı, koyu gri rengiyle unisex bir şıklık sunarken, zemindeki açık meşe parke ile kontrast oluşturuyor. Duvardaki kabartmalar geometrik hatlarla odaya dinamik bir dokunuş katıyor. Gizli LED aydınlatmaları..." kapının aniden açılmasıyla cümlem kesilirken, Hazer Bey elindeki kağıdı bırakıp ayağa kalkmıştı.
-Evran Bey." Aniden ayaklanmaya çalışırken burkulan bileğim yüzünden sendelerken koltuğun kenarına tutunarak başımı kaldırdım. Açılan kapıdan giren adamın arkasından süzülerek gelen sekreter kahveleri cam masanın üzerine koyarken, avuçlarımı eteğime sürtmeden edemedim. Konuşmaya başladığım andan itibaren terleyen ensem ve ellerim ovuşturma isteğiyle yanıyordu.
Açık kahveler önce Hazer Bey'i sonra beni buldu. Yargılayıcı bakışlar hayal ederken karşımda gördüğüm adamın bana sadece 1 saniye bakması tuhaf bir rahatlama hissi vermişti bana.
İlgisini çekmemek, hoşuma gitmiş üzerimdeki stresi azaltmıştı.
-Sen çıkabilirsin Hazer." Duyduğum cümleyle ayaklarım yere mıh gibi çakılırken, Hazer Bey bana bir tebessümle selam verip kapıya yürümüş onun gidişini kavrayıp karşımdaki masaya yaslanan adama dönmem için algılama problemimin bitmesi ise 5 saniye sürmüştü. "Evran." Uzattığı eli mesafeyi hesaplamış gibi tam önümde dururken, gözlerinin tek hedefi ben kalmıştım. Keşke Hazer Bey gitmeseydi dedim içimden, çünkü bu adam tebessüm etmek bir yana insanın içinde hiç umut barındırmıyordu.
-Lavin." Güçlü bir tokalaşma, önemliydi. Adımlarını hatırlamaya çalıştım.
Karşındaki kişinin eline bakma -ki o bunu yapmamıştı gözleri hala üzerimdeydi-.
Dört parmak kişiyi gösterecek şekilde düz tut, baş parmağını bükme.
Çok sıkı olmayacak şekilde nazikçe sık ve gülümse.
Dört parmağımı düz tutarken düzelen baş parmağımın tırnağı eline batarken göz temasını bozmuş ellerimize bakmak zorunda kalmıştım.
-Özür dilerim." Elini havada daha fazla bekletmemek için sıkıp gereğinden fazla sallayarak bütün adımları batırdığıma emin olduktan sonra gergin bir gülümseme yolladım.
Aferin Lavin. Sıva.
Koltuğu işaret etmesine şükretmeliydim. Eteğimi düzelterek koltuğa yerleşirken, Hazer Bey gibi çaprazıma oturmak yerine yanıma oturmuştu. Anlatmak için ağzımı açtığım projemi eline aldı ve gözlerini kısarak inceledi. Tam beğendiğini düşündüğüm bir süreye ulaşacaktım ki gözlerini aniden bana çevirdi.
-Sıradan." Ses tonunun tok olması cümlesinin olumsuzluğunu süslese de, yüzümün düştüğünü hissettim. Olumsuz cevap kabul etmeye niyetim yoktu. Yıllardır kullandığım o sahte gülümsemeyi cebimden hızla çıkarıp iliştirdim yüzüme.
-Anlıyorum. O halde ikinci tasarıma geçiyorum, izninizle." Elinden aldığım kağıdı çaprazdaki koltuğa koyarken, ikinci projemi eline almasına izin vermemek için iki elimi de kağıdın üzerinden masaya bastırdım. "Yüksek tavanın hemen altında yer alan alçı süslemeler, antik zarafeti klasik bir tarzla buluşturmak için düşünüldü. Merkezde, koyu cevizden yapılmış, oymalı başlığıyla dikkat çeken büyük bir karyola var. Yumuşak altın ve krem tonlarında seçilen kadife perde..."
-Üçüncü bir tasarımınız var mı?" Cümlesi sözümü bıçak gibi keserken, başımı hızla ona çevirdim. Bir kolunu koltuğun sırtına koymuş, diğer elini dizine yaslamıştı. Koyu kahverengi saçları özenle geriye taranmış ve biçimliydi. Takım elbisesi o kadar yeni duruyordu ki daha önce giyilmiş olması imkansız gibiydi. Bütün bu kusursuz görüntünün altındaki tatminsizlik tahammül sınırımı zorluyordu. Hissediyordum.
-Aslında var." Son bir çabayla moralimin dibini sıyırıp gülümsememi korurken bakışlarını masaya çevirdiği anda projeyi beğenmediğini anlamıştım. Gözlerini kısmış, uzun kirpikleriyle gölgelemişti bakışlarını. "Beğenmediniz değil mi?"
-Anlatmayacak mısınız?" Olumsuz soruma karşı olumsuz bir soru sorması huzursuz etmişti beni. Bu işe ne kadar ihtiyacım olduğunu hatırlattım kendime. Ve girdiğim araba taksitlerini tabii.
-Elbette. Bu yatak odasında minimalizmin özü olan sadelik ve işlevselliği ön planda tuttuk. Odaya girer girmez yuvarlak mobilyalar ve temiz hatlar dikkatinizi çekiyor. Merkezde yer alan düşük profilli yatak, başlık kullanmadan, odanın sade estetiğini vurguluyor." Alaylı gülüşünün tıslaması kulağıma gelse de moralimi yüksek tuttum.
-Başlık kullanmadan." diye mırıldandığını duyunca gülümseyerek devam etmiştim.
-Evet. Komodin yerine, yerden tavana kadar uzanan ince, mat siyah raflar tercih ettik; hem depolama hem de dekoratif amaçla. Duvarları boş bırakmayı..."
-Hayır." Tek kelimelik cümlesi dilime gelen bütün cümlelerin kayarak geri gitmesine neden olurken, hayretle açılan gözlerimi ona dikmiştim. Açık kahveleri duygusuz ve kesin yargılarının izlerini taşıyordu. Hiçbir açıklama yapmadan reddetmesi küstahlık değil de neydi?
-Nedenini öğrenebilir miyim?" Dişlerimi sıkmamak için verdiğim gayreti hissetmiş gibiydi sanki.. Kafamın içi binlerce küfürle doluydu ve nedense onun bunları duyabildiğini düşündüren ses yüzünden, nazik bir şekilde ekledim. "Eğer nedenini öğrenirsem, size yardımcı olabileceğimi düşünüyorum."
-Tabii." Beklenmedik onayıyla içimde umut kırıntıları uçuşurken, projelerimden ilkine uzandı benim geri çekilerek ona boşluk bırakmamı fırsat görmüştü. "Modern tema. Ruhsuz. " Senin gibi, dedim içimden. "Akıllıca seçilmiş mobilyalar ama bu bir yatak odası, şirket değil."
Kucağıma bıraktığı kağıdın devamında ikinci tasarımı aldı eline. "Klasik. Alçı süslemeler, renk uyumu vasat. Müşteri profilinizi inceleseydiniz düşmeyeceğiniz bir hata." Parmağıyla perdelere işaret etti. "Altın renginden hiç haz etmem." Başımı sallayınca üçüncü ve son tasarımı eline almış göz hizamda tutarak görmemi istediği bir şey varmış gibi yüzüme bakmaya başlamıştı.
-Mat siyah rafları sevmediniz daha kapalı bir tasarım tercih ederdiniz." Doğru tahmin edip etmediğimi anlamak için yüzüne baktım. İfadesi düzdü.
-Hayır. Yatak başlığı severim." Cevabına gülmemek için kendimi tutup önüme dönerken, ayağa kalkıp ekledi. "Ama en büyük kusur o değil. Senin anlamanı beklemiyorum. Birçok şirket istediğimi anlamak konusunda başarısız, böyle şeyler hep olur." Teselli eder gibiydi son cümlesi. Sesindeki alaycı tavır ise teselli kavramına tezat düşüyordu. Koltuğuna yerleşip kahvesinden bir yudum aldı ve saatine baktı. "Kahveni içip çıkabilirsin."
Görüşmemizin bittiğini bu şekilde söylemesi canımı iyice sıkarken kahve içebilecek durumda olmadığımı biliyordum, dosyamı toparlayıp, arkamı döndüğümde kapıya varmadan topuklarımın üzerinde yeniden dönerek ona çevirdim yüzümü.
-Tablolar." Açık kahveleri, ilgiyle bana dönünce doğru bir noktaya parmak basmış olabileceğimi farkettim. Hızla kapıya attığım adımları bu sefer büyük ceviz masaya doğru atarken, hevesle atıldım. "Duvarlarda tablo yok!"
Gözlerinde bir duygu aramanın muhtaçlığıyla kaldırdım kaşlarımı.
Lütfen evet de lütfen evet de...
İçimdeki son heves kırıntılarını da üfleyerek "Çıkabilirsin." Demesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Arkamı bu sefer hızla dönmemin nedeni gözlerimin dolmasını görmesini istemememdendi. Burkulan bileğim yine bükülme gibi bir aptallık yapsa da aldırmayıp hızla kapıya yönelttim adımlarımı.
Şirkete girmem dakikalar sürse de terk etmem bir dakikayı geçmemişti. Komik.
İnsanın zamanını alan o hazırlanma hevesi, umutlar istendiği gibi filizlenmeyince daha fazla zaman almasına mahal vermek istemeyen bir öfkeye dönüşüyordu.
Eve gelene kadar görüşmenin her anını tekrar tekrar düşünüyordum. Kendinden o kadar emin birinin karşısında güçsüz durmuştum, tasarımları küçümsemesine izin vermiş, üstelik son bir umut tahmin yürütmeye bile çalışmıştım. Kendimi başarısız ve küçük düşmüş hissediyordum.
Jale Hanım'a ne diyeceğimi bilmiyordum. Saat çıkış saatine yaklaştığı için eve gelmeye karar vermiştim ama içeri girdiğim anda aldığım yemek kokusu birilerinin benden önce davrandığını gösteriyordu.
Harika. Yalnız kalıp başarısızlığımı kabulleneceğime şimdi onu paylaşmak zorundaydım. Ya da saklamak.
-Kızım hoşgeldin! Gel hemen üzerini değiştir de bir şeyler ye."
-Hoşbulduk Züleyha anne. Siz de hoşgeldiniz." Sarılmasına karşılık verirken yüzüme tebessüm yerleştirmeyi ihmal etmemiştim. Can'ın söylenmesini çekecek halde değildim. "Zahmet etmişsiniz."
Evimize böyle aniden gelmesini tuhaf bulan sadece ben değildim. Kendine ait alana bir adamı dahil etmek yeterince zorken annesini de hesaba katmak bazen yorucu oluyordu. Ama o da yaşlı ve yalnız bir kadındı.
-Aslında gelmeyecektim. Ne yalan söyleyeyim suratıma telefonu kapatınca biraz bozuldum." Doğru ya! Bunu nasıl unutmuştum. "Ama siz gençsiniz olur böyle şeyler..."
Neyse ki cümlesinin devamında telefonu çalmıştı da bir cevap beklemeden uzaklaşmıştı. Çünkü ondan özür dilemekle, ani bir kırılma yaşayıp oracıkta ağlamak arasında seçim yapmama ramak kalmıştı.
Hızla odama gidip kıyafetlerimi değiştirirken telefonumu açmayı akıl ettim ve gelen onlarca mesajı okumaya fırsat bulamadan Jale Hanım'ın ismi yanıp sönerken, alt dudağımı kemirmeye başladım.
-Jale Hanım." daha fazla bekletmenin akıllıca olmadığını anladığım anda yanıtlamıştım aramayı, lafı gevelemeden söylemek istediğim şeyleri kafamda toparlamaya çalışırken konuşmaya başladı.
-Lavin. Yarın sabah erkenden ofisime gel. Acil. Kimseye bahsetme ve ilk benimle konuş." Nefes nefese kalmış gibi bir hali vardı, sesi çatallanıp duruyordu ve gizemli tavrı kaşlarımın kıvrılmasına neden oldu.
-Jale Hanım sorun ne?" Dedim sesimdeki paniğe engel olamayarak.
-Sorun Evran Aslan'ın bizi seçmesi. Acilen çalışmalara başlamamız lazım! Unutma yarın 8:30 da."
Telefonun kapandığını anlamam zaman almıştı. Boş bakışlarımı odada gezdirip biriyle bu anı paylaşma ihtiyacıyla dolup taştım.
Evran Aslan, işi bana vermişti.
****
Sorular, alıntılar, bilgilendirmeler ve daha fazlası için; INSTAGRAM: tutkudevran
Lavin?
Evran?
Aralarındaki diyalogları seveceksiniz. :)
Takipte kalın, yıldızlayın, yorum bırakın. SHB özel bölümde görüşmek dileğiyle. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum,
Sevin, sevilin. 🤍🤍🤍 |
0% |