@redscarwomen
|
Dünya, kötülüğü içinde barındırabilen koskoca bir gezegen. Ama insan onca kötülüğü kalbine sığdıramayacak kadar güçsüz bir canlı. Hayatta kalabilmek, her zorluğa göğüs gerebilmek için canını dişine katan bir canlı. Fakat her insan aynı olmuyor. Başkasının kalbindeki saflığa zorla kötülüğü yayan, o saflığı gönlüne hiç almayan insan da var, sadece nefes almak için yaşayanda. Leyla. Beraber bile yaşamayan iki insanın tek kız çocuğu. Hayatını sadece kendi elleri arasına almış ve başkalarının yönetmesine izin vermemeye çalışıyordu. Ama bu imkansızdı. Çok değişen bir kadının, annesinin yanında yaşıyordu Leyla. Vefat eden abisinin desteği ile istediği bölümü okuyabilmişti ama hâlâ hayali olan mesleği yerine getirmeye başlayamamıştı. Annesi onu evden bir kaç gündür çıkarmıyor, biriyle evlendireceğini söylüyordu. Leyla, bunu duyunca ısrarla istemediğini söylüyordu. Annesi mecbur olduğu için böyle yapıyordu. Çantasını koluna takıp evden gizlice çıkmıştı. İş için bir sonuç bekliyordu ve başvurduğu yere gidip sonucu öğrenecekti. Yolda ilerlerken camdan dışarıya çıkıp etrafı tarayan Cemile'nin ağına ona hiçbir zararı olmayan Leyla düşmüştü. "Kız Leyla! Nereye böyle hızlı hızlı? Yine evden mi kaçtın yoksa?" Leyla bıkkınca nefes verdi dışarıya. Her şeyi anında ortaya çıkıyordu bu mahallede. Bu yüzden bu hiç hoşuna gitmiyordu. "Sana da merhaba Cemile teyze! Evden falan kaçmadım -ki kaçsam bile bu seni pek alakadar etmez- bence sen başıboş dolaşan kızınla ilgilen daha iyi." Cemile'nin kızı Sinem geceleri mahallenin bir iki aşağı sokağında kalan bir mekana girip orada sabahlıyordu. Çalışmıyordu ama, resmen orada kalıyordu. "Senin dilinde ne uzamış kız, pabuç gibi olmuş hemi!" "He he." Dedi Leyla uzatarak. Cemile'yi takmayarak arkasını ona döndü ve huzurlu bir şekilde ilerlemeye devam etti. Havanın kararmaya yakın olduğu bir saati seçmişti çünkü annesi bu saatlerde yorgun düşüp uyuyordu. Bir alt mahalleye indiğinde bir sessizlik almıştı etrafı. Bu mahalle ilk defa bu kadar sessizdi. Leyla, kaşlarını çatıp adımlamaya devam etti. Yarım saat sonrasında çalışmak istediği mekana varmıştı. Oldukça büyük ve ihtişamlı bir yerdi. Yani anlayacağınız eğer buraya girerse sorumluluğu oldukça büyüktü. Bu onun gözünü korkutmuyordu. Mekana girdiğinde rezarvasyon kısmındaki kadına doğru ilerledi. "Buyrun." Dedi kadın Leyla'ya anlayışlı bir ses tonuyla. "Ben iş görüşmesinin sonuçları için gelmiştim." Dediği anda kadın ağzında bir şeyler mırıldanıp garip sesler çıkarmaya başladı. Daha sonrasın da tekrar Leyla'ya baktı ve üsten bir tavır takındı. "Maalesef mutfak bölümüne birini aldık." Leyla, bunu duyduğunda büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Emindi buraya gireceğinden. Buranın patronuda insanlara gözükmeyen biriydi. O yüzden onunla da konuşma hakkına sahip değildi. "Teşekkür ederim, iyi günler." Arkasını dönüp mekandan çıktı Leyla. Buradan suratı asık değilde, ağzı kulaklarında çıkarken hayal etmişti hep kendini. Ve Leyla'nın hayattaki bir isteği daha kabul olmamıştı. Mekan akşama doğru açılan bir mekan olduğu için işe alınma olasılığı daha büyğk olacağını düşünmüştü Leyla. Ama olmayınca olmuyordu. Sahilde, denizin kıyıya vuran dalgarını seyrederek yürüyordu. Tek başınaydı. Aslında arkadaşı vardı, fakat Leyla yalnız kalmayı, sessiz ortamları severdi. Armağan, Leyla'yı her seferinde Efnan ile gittikleri yere davet ederdi ama Leyla kabul etmezdi. Havanın kararmasıyla az buz gökyüzündeki karanlıkta görünmeye başlayan yıldızlara çevirdi kafasını. Yıldızlara bakmayı, yağmurlu havada kahve içmeye bayılırdı Leyla. Çok fazla insan içine çıkmayı sevmez, yorulduğu zaman kendi köşesine çekilmeyi severdi. Ama çevresindeki insanlar tam tersi olmasını bekliyordu ondan. O değilmiş gibi davransın istiyorlardı. Kafasını bütün banklar boş olmasına rağmen tek birinin dolu olduğu banka çevirdi. Kafasını arkasına yaslamış, yıldızları izleyen bir adam gördüğünde sırıtmadan edemedi. O da kendini sessizliğe mahkum etmeyi seviyor, diye geçirdi içinden istemeden Leyla. Leyla, adımlarını durdurup adamın oturduğu banka doğru ilerledi. Bankın önüne geldiğinde derin bir nefes verip oturdu adamın yanına usulca. "Çok huzur verici öyle değil mi?" Diye mırıldandı Leyla. Adam başını kaldırıp Leyla ile göz göze geldiğinde duraksamıştı. Yüzünü incelemişti kısa bir süre. Bunu yaparken nefes bile almadığından incelemeyi bıraktığında derin bir nefes almayı da unutmadı adam. "Öyleler. Üzerindeki yorgunluğu sırtlanacak kadar güzeller." Dediğinde gözünü Leyla'dan ayırmamıştı. Kahve gözlerinin yanında, kahverengi saçları gecenin karanlığından siyah gözüküyordu. Fakat Leyla bunu ayırt edebilecek kadar incelemişti adamı. "Üzerinizdeki yorgunluk size ağır gelmiş olmalı, sizi anlıyorum." "Beni anlamanız imkansız, hatta insanların anlaması imkansız. Çünkü yorgunluğumdan bahsetsem bile ne olduğundan kimseye bahsetmedim." Büyük bir derdi vardı adamın, Leyla'yı bile aşacak derecede büyük. Leyla içten içe merak ediyordu ama tabi ki de soramazdı, sorsa bile zaten karşısındaki adam ona söylemezdi. "O zaman bekleyin, sizi anlamak için çabalayacak biri mutlaka olacaktır." "Sanmıyorum." Adam ayağa kalkıp Leyla'nın yüzüne bakmadan ilerledi. Leyla, adamın uzun boyuna ve geniş sırtına baktı gidene kadar. Her şeyi o kadar düşünmek için yormuştu ki kendini ofladı. Leyla'da ayağa kalkıp eve doğru yol aldı. Mahalleye giriş yaptığında polis ve ambulansın mavi kırmızı ışıklar sarmıştı her tarafı. Korkuyla yaklaştı Leyla topluluğun içine. İnsanların arasından zar zor geçip istediği her yeri her şekilde görebileceği bir yere geçtiğinde yerde kanlar içinde yatan annesini gördü. Leyla, şok içinde kendini yerde buldu. Gözünden bir damla yaş düştü sonrasında. Sonra bir tane daha. Ve bir tane daha... Evet... Leyla annesini sevmiyor olabilirdi ama anlaşıyorlardı. Beraber vakit geçirip eğlenmeyi çok severlerdi. Fakat annesi ve babası, abisinin ölüm haberinden sonra boşandığında, Leyla'nın annesi çok sinirli ve garip bir kadına dönüşmüştü. Leyla'ya onu biriyle evlendirmek istediğini söylemişti, fakat Leyla bunu zoraki bir şekilde söylediğini biliyordu. Mahallede eli silahlı çokca adam vardı ve tehdit etmeyi seven şahıslardı. "Anne!" Nidası döküldü dudaklarından. Sonra ardından gelen hıçkırıklarını durduramadı. Ağlarken hıçkırkmak onu boğmuştu ve nefes almakta zorlanıyordu. Dizlerinin üstünde yürüyüp kanlar içinde uzanan annesine ulaşmaya çalışırken bir anda ortaya çıkan Armağan onu tuttu. "Annem!" Bu sözü tüm mahalleyi sarıp sarmalamışken o mahallenin içini ısıtamamıştı. "Leyla, yaklaşamazsın. İzin vermiyorlar." Armağan'da elinde olsa izin verirdi fakat cesete dokunması yasaktı. "Anne, n'olur gitme, n'olur..." Armağan, Leyla'yı kendine çekip çığlıklarını bastırmaya çalıştı. "Bir tek sen kalmıştın anne!" Armağan'da kendini tutamayıp ağlamaya başladığında bir yandan Leyla'yı engellemeye çalışıyordu. Leyla, ağlamaktan yorulduğunda annesinin cesetini kaldıranlara baktı. Çığlık atamadı, deliremedi, bağıramadı, en kötüsü ağlaması durmuştu. 17 Nisan, ona hem anormal anlar yaşatmış, hemde en kötü şeyleri getirmişti. Siz düşünsenize kimsenizin kalmadığını. Hiçbir şey yokmuş gibi uyandığınız sabahın akşamında uyumak için gireceğiniz evde tek siz varsınız. ... BÖLÜM SONU
|
0% |