Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm1: Tamirhane Gülü

@renklicam

BÖLÜM 1

“Tamirhane Gülü”

Her birimiz için bizlerden habersiz binlerce kaftan dikmiştir hayat. Ne olandan haberimiz olur ne olacaktan. Yaşamanın ne anlama geldiğinden bazen bi'haber olsakta yolumuza devam ediyor, en olmadı yolumuzu değiştiriyorduk. Kimi zaman yolumuz bizden habersiz başka diyarlara gidiyor tanımadığımız duygularla harmanlanıyorduk. Ne olursa olsun yeri geldiğinde bir karınca yeri geldiğinde bir balık gibi bizi bitirecek gerçekliklere ya da Kâf dağının ardına doğru hayat yolunda ilerliyorduk.

Hayat ya bu, bazılarımıza da yolu bile vermiyordu.

Çoğu kişinin sonunda havalar ısındı, diyeceği havada ceketine sımsıkı sarılmış hızlıca yürüyordu Nesrin. Hafif hafif esen rüzgar kanına işliyormuş gibi titreyesi geliyordu. Ellerini cebinden çıkarıp omzuna astığı çantasını diğer omzuna astı. Etrafta bir kaç mahalleli dolanıyordu. 24 yıldır aynı mahallede yaşamasına rağmen bir türlü içi ısınamamıştı. Mahalleli aslında hep iç içe birbirlerine hoşgörüyle yaklaşan insanlar olsa da Nesrin hiç birinin güvenilir olduğunu düşünüyordu; annesinin nerden baksa 30 yıllık altın günü arkadaşlarının bile.

Evlerinin olduğu sokağa girince duyduğu köpek sesiyle olduğu yerde durdu. Küçük yavru köpek etrafında dönen kelebeğin peşinden koşturup aynı zamanda havlıyordu. Nesrin, dolmuştan indiğinden beri hızlı yürüyen ayaklarını yavru köpeğe doğru çevirip yavaşça adımlamaya başladı. Onu gören yavrunun dikkatini artık kelebek çekmiyordu, Nesrin'e doğru koşup bacaklarına sürtünmeye başladı. Sakince eğilip başını okşayan Nesrin'in elini yalamaya başladı yavru. Diğer elini boynuna atıp tasması var mı diye kontrol etti. Elinde değen yumuşak tüylerle yavruyu sevmeye devam etti. Yere yatıp kendince sevimli sesler çıkaran yavruya kıkırdadı. Onu eve götürmek istediğini fark etti. Annesi ikisini de kapının önüne koyardı yüksek ihtimalle, yine de şansını denemekten zarar gelmezdi.

Koluna düşen çantasını omzuna takıp yavru köpeği kucağına aldı. Üstünü kontrol etmek istediğinde yavrunun yüksek sesli havlamasıyla ürktü. Kafasını arkasına çevirdiğinde görmeyi beklemediği adamla bakıştı. Kader size bir kelime dahi yazmadıysa hayatınızdan çıkan insanlara karşı gelemezdiniz. Kader size tekrar bir şeyler yazmaya başladığında ise ona karşı çıkabilir miydiniz?

Ela gözlerini kaçırarak, "Bahçeden çıktığını kimse görmemiş. Kasıtlı olarak buraya getirmedim." dedi fakat Nesrin nereye odaklandı asla bilmedi.

Gözleri sanki 2 gündür hiç uyumamış gibi ağrıyor yanakları yanıyordu. Soğuktan titrediğini düşündüğü dizlerinin aksinedir ki vücudu alev alev yanıyordu. Midesi bulanıyor elinde tuttuğu yavruyu düşürmekten korkuyordu. Günlerdir susuz kalmış gibi kurumuştu boğazı. Bir gerçek vardı ki Nesrin bazı şeylere susuz kalmaya alışmış bir çöle dönmüştü.

Ağır bir hareketle başını salladı, yavruyu sakince yere bırakıp son kez başını sevdi. Ne kadar sürdü kendi de emin değildi ama arkasını dönüp apartmana girdiğinde hâlâ alev alev yanıyordu. Kendini oracıkta bıraksa yere yığılır evden cenaze çıkmış gibi saatlerce ağlardı. Derine girsek doğruydu, senelerdir bu evden teker teker duygular çekip giderdi. Bugün hangisi geldi hangisi gitti Nesrin anlamadı.

Bir kaç dakika sonra dizlerinin titremesi geçmiş biraz da olsun ferah hissediyordu. Dairenin önüne geldiğinde çantasında anahtar bulmak dünyaya tekrar gelmekle eşdeğer olduğundan kapı tokmağını iki kez tıklattı. Biraz bekledikten sonra kapı yavaşça açıldı karşısında kardeşini görünce kenara çekilmesini bekledi.

"Annem o anahtarı kullan diye sana vermişti."

Ses etmeden ayakkabılarını kenara koyup kapıyı kapattı. Bedeni o kadar yorgundu ki, zamanında yarı zamanlı işler arasında koşuşturduğunda bu hale gelmemişti. Kardeşinin yanından sessizce geçmek isterken eteği kardeşinin sandalyesine takılıp yırtıldı.

"Görüşme kötü mü geçti? Üstünde evi yıkacak gerginlik var!" Kardeşinin sitemli sesine ağlamak istedi. Yırtılan eteğine ağlamak istedi. Bir yılın sonunda doğru düzgün çalışacağı işe rağmen ağlamak istedi.

"İyi geçti," dedi zor zor gülümserken, "Eylüle kadar yarı zamanlı daha sonra tam zamanlı başlayacağım."

Kardeşinin orda bırakıp bir kaç adım mesafede ki odasına girdi. Çantasını yatağın üstüne atıp ceketine de aynı işlemi yaptı. Aynanın karşısına geçip kendine göz atmak istedi. Gözleri hafifçe kanlanmıştı, kazağının omzu düşmüş sutyen askısı gözüküyordu, siyah saçları rüzgardan sağa sola savrulmuş, yaptığı makyaj yalan olmuştu çoktan. Ha birde bileğinin hafif üstünde biten eteği biraz yara almıştı.

6 yıl, dedi kendi kendine. Bir kaç kilometrenin içinde asla karşılaşmazken nasıl olur da seneler sonra tekrar görebilmişti. Oysa son bir veda hakkı olduğunu düşünüp zamanında söylediği "görüşürüz" karşılık bile alamamıştı. O kadar senenin ardından canını hâlâ yakabiliyor olmamalıydı. Üzerinde ki etkisi bu kadar sürüyor olmamalıydı.

Üzerini değiştirip normal hayatına dönmek ister gibi salona gitti. Annesi telefonda teyzesi ile konuşuyor kardeşi de telefonundan bir şeyler izliyordu; onun aksine her şey normaldi. Geldiğini gören annesi vedalaşıp telefonun kapattı. Kızına en içten gülümsemelerinden birini verdi.

"İşi almışsın bebeğim."

Sanki hiç kendine gelemeyecek gibi hissediyordu ama annesinin bir gülümsemesi bir kaç kelimesi omzunda ki yükü almıştı. Annesinin yanına oturup tebessüm etti. "Fiyat konusunda biraz sorun yaşadım ama eskisinden daha iyi olacağına inanıyorum."

Annesi kızına doğru uzanıp yanaklarını öptü. "Biliyorduk biz zaten senin halledip geleceğini annecim."

"Sen gelene kadar kafasında bir sürü senaryo kurup kendi kendine tiyatro oynadı. Bir ara kavga edip karakolluk olacağını bile düşündü." İpek sanki umursamıyormuş gibi görünerek söylese de annesi biraz rahatlasın diye küstüğü teyzesinin arayıp annesiyle konuşmasını istemişti.

Annesini bu konularda en iyi anlayan ve yanına olmaya çalışan kişiydi. Seneler öncesinde kaza geçirip felç kaldığında onu aldığı nefesten bile sakınan kadını en çok o anlıyordu.

Nesrin kardeşinin sözlerine gülerken annesi yüzünde tebessümle ikisine baktı. Bu dünya da neyi var neyi yoksa kızlarının tek nefesine kurban ederdi. Çalan kapıyla kızlarını umursamadan ağrıyan dizlerine rağmen kapıya doğru koşar adım ilerledi. Kapıyı açıp erkek kardeşini gördüğünde gülümseyerek sarıldı.

"Hoşgeldin Fatih."

"Hoşbuldum abla, nerde fındık kurtları?" Ayakkabılarını çıkarıp salon girişinde durup onlara bakan kızlara baktı. Ellerinde ki poşetlerle içeri geçip kollarını iki yana açtı. "Dayıya selam yok mu ya?!"

Nesrin önde İpek arkada dayılarına doğru ilerlediler. İlk sarılan Nesrin oldu. Nesrin dayısından ayrılınca ellerinde ki poşetleri aldı. Dayısı eğilip İpekle de sarılınca Nesrin'nin içinde ki kurt yine onu dürttü.

Annesi ve dayısı mutfağın balkonuna geçerken İpek ve Nesrin mutfakta kaldı. Nesrin dayısının aldığı pastayı bölüp çay koyarken İpek yine telefonuna gömülmüş birileriyle konuşuyordu.

"Sümbülleri veremem Fatih, sardunyaların birini alırsan al! Veremem başka."

Annesinin yakınlarında olduğu hatırlatan sesi gelirken sesini kısık tuttu. "İpek kiminle konuşuyorsun sen?"

İpek kafasını kaldırıp başta ne tepki vereceğini bilemedi. Ne tesadüftür ki bu sefer gerçekten arkadaşıyla buluşma planı yapıyordu. Ablasının ne demek istediğini anlayınca elleri otomatik iki yana kalkarken telefonu bacaklarına düştü. "Abla yemin olsun ki onunla konuşmuyorum. Engellediğim günden beri duruyor elimi sürmüyorum."

Kardeşinin verdiği tepki kendi kendine kötü bir ablaymış gibi hissettirdi. Sanki onun üzerinde gereksiz bir baskı kuruyormuş gibi... Ama nasıl korkmazdı? Sözde kardeşine deli divane olan ama mahallede ki tüm kızlara mavi boncuk dağıtan bir sapığı vardı.

Tabakları ve bardakları tepsiye koyup balkona götürdü kardeşi ardından balkona geçti. İçeri girip çaydanlığı alacakken aklına telefonu geldi. Telefonu umursamamaya çalışarak elinde çaydanlık balkon kapısına geldiğinde sokakta müzik sesi yankılandı.

Yan gözle kardeşinin sapığına ne tepki vereceğine bakmak istedi ama rahatsız olur diye bakamadı. Kırmızı süslü Tofaş sokaktan çıkıp giderken bir dakika geçmeden tekrar evin önünden geçeceğini biliyordu. Çayları doldurup balkon kenarına geçip annesinin ve dayısının sohbetine dahil olmaya çalıştı.

Farklı şarkı aynı ses seviyesinde tekrar duyulduğunda dayısı sabır çekti. Dayısının tepkisinden sonra kardeşine baktı. Telefondan kafasını kaldıran kardeşi ile göz göze gelince yanağının içini kemirdi. "Bu sokakta sanki daha çok dolaşıyormuş. Mahalleli laf söz ediyor." Dayısının kelimeleri bıçak gibi bakışmalarını kesti.

Mahallelinin anlaması normaldi, günde ortalama 7 kez geçiyordu çünkü.

"Ne diyon sen Fatih!" Annesi içtiği çayı bırakırken ses yine uzaklaşıp kaybolmuştu.

"Ben ne diyeceğim abla? Mahalleli laf söz ediyo evlilik çağına gelmiş evlenmemiş bu civarda bir senin kızın var. Ben Nesrin'e laf edecek son insan bile değilim! Laflarını verdim ama susturmak lazım onları."

Nesrin'in içinde ki kurt bir şeyleri kesti. Bu evde ki tek genç kız o değildi ama herkes sadece o gözüyle bakıyordu. Sanki kardeşi sevilmeye birini sevmeye hakkı yokmuş gibi o hedef alınmıştı.

Sinirlendi masayı kırmak istedi; yapamazdı. Kardeşini hor gören tüm insanları bir bir ezmek istedi; değer miydi bilmiyordu.

Müzik sesi tekrar duyulduğunda bugüne daha fazla katlanacak takati kalmamış gibi gözüyle balkonu taradı. Annesinin balkon önüne sıra sıra dizdiği saksılar dikkatini çekti. Ayağa kalkıp küçük saksıyı hangi ara eline aldı farkında bile değildi. İçinde ki bu duyguya daha fazla katlanmak omzuna bir şeyler yüklemek istemiyordu.

Evlerinin önünden geçmekte olan kırmızı arabaya saksıyı fırlatıp ön camı kırarken verdiği tepki yersiz ve olur olmadık bir kişiye karşı olduğunun farkındaydı. Araba âni frenle durup içinde ki 4 kişi de dışarı çıkarken sinirli ifadesini korumak istedi.

Koruyordu da, ela gözleri görene kadar.

"Nesrin onu yeni fidalamıştım!"

Filiz Hanım sanırım hiç sırası değil.

🔧🌷

"Hüküm giymiş hayaller

Görünmez uzaklarla

Günah bunun neresinde

Sarıldık tuzaklarla"

Bir tabloyu andırıyor; kimi bakıyor bu dağ, taş diyor: kimi bakıyor duyguları, ruhu belki bir hikayeyi görüyor, o hikayede kaybolmak istiyor. Bir ayna tutsak kendine dağ, taş var diye tutturur; dağın görünmeyen tarafını inkarla donatır zaten bakmaya da cesareti yetmezdi.

"Yine de aşk boyun eğmez

Yine de aşk boyun eğmez

Yine de aşk boyun eğmez

Yasaklarla"

Gerçekten bir tablo olsaydı ne açık arttırma ile bir sahibi olurdu ne de evin en güzel köşesinde sergilenirdi. Bir kaç fırça darbesinden sonra gerisi gelir miydi onu da bilmiyordu. Kim bilirdi, belki de çizilmeyi unutulan bir tablodan ibaretti?

"A ciğerim söyle neyleyelim

Sevmeyelim de taşa mı dönelim?

Bu yüreği kimlere gösterelim

Kim bilir kimdir aşk ile yanan"

Yolu yordamı da belli değildi. Her şey bir boşluktan ibaretmişte elleriyle her yeri kana bulamaktan başka bir şey yapmıyor gibiydi. Belki bir yolu olsaydı; ışık arardı, harita arardı, korkmazdı... Hayat ona bir kısa yol bile bahşetmemişti.

Hayatın da bilmediği bir şeyler vardı elbette. Bunlardan biri de: asla yola sahip olmayan Ercan'ın uçmayı bildiğiydi.

"Hovardayım diye kıyma bana

Fikri firardayım uyma bana

Oyuna gelme aman, aman, aman

Sen arada sırada uğra bana"

"Uğur yeter artık, kapat şunu!"

Ercan'ın bağırışı çırakları korkuturken Uğur'u sinirlendirmişti. Elindeki işi bırakıp arka cebinde ki yağlı beze elini silip kenara attı. Arka tarafa yakın yerde çalışan Ercan'ın yanına gitmeden müziğin sesini kıstı.

"Bilader sen hayırdır ya? Geç geldin, sinirli sinirli işler! Elinde ki yarim saatlik işi de yalama ettin. Eşek mi var burda?!"

Sesini sinirli çıkarmamaya çalışsa da ön tarafa giden çıraklara bakılırsa hiçte öyle görünmüyordu.

"Yok bir şey."

Elinde ki gerçekten çocuk oyuncağı ettiği işi öylece bırakıp ofise çıkan merdivenlere oturdu.

"He ondan g*tünü s*kmişiz gibi davranıyorsun, anladım kardeşim." Ercan'ın omzuna iki kez vurup yanına oturdu.

Neler olup bittiğinin gayet farkındaydı Ercan. Eli ayağı birine girmiş, bir vida sıkamaz olmuştu. Kalbi yeni yetme ergenler gibi sıkışıp, karnına ağrılar giriyordu. Beyninde dolaşan onlarca kelime, söz tek bir yere çıkıyordu. En çokta gözünü kapatmaktan korkuyordu; korkusu göreceği şeyden miydi yoksa görmeyi umduğu şeyi göremezse diye miydi o da bilmiyordu.

"Gel bugün benimle." Uğur kendinden emin bir şekilde ayağa kalkıp ofise çıkmaya başladı.

Ercan kafasını iki yana sallayarak güldü. "Her gün seninle erken çıksam kirayıda bir şekilde halledersin kardeşim."

Üzerini çıkaran Uğur, ne halde olduğunu umursamadan koşar adım aşağı inip arkadaşının ensesine vurdu. "Bu beyinle zor halledersin sen, çok konuşmada kalk ... "

Ne daha fazla tamirhane de kalıp çalışmak istiyordu ne de Uğurla gidip sokak sokak arabayla dolaşmak. En çok neye ihtiyacı olduğunun farkında olsa da elini kolunu bağlayıp yerinde durması gerekiyordu. Biliyordu böyle olacağını, bilmez miydi? Her şeyi göze alan o değil miydi? Hem delikanlı adam lafından dönmezdi.

Bir ihtimal beyni uykusunda susar diye eve gitmeye karar verdi. Yanından geçen Uğur telefonunda birilerini arıyordu. Ofise çıkıp üzerini değiştirdi. Uğur nereye gidecekse giderken onu da eve bırakabilirdi.

Çıkmadan önce son kez kontrol etmek ister gibi sağa sola baktı. İki arabanın biri şanslıydı ki iki gün sonra teslim edilecekti. Kalan diğer arabayı çırakların halledebileceğini düşünüp arabasına yaslanmış fotoğraf çektiren Uğurun yanına gitti.

Uğur arabadan ayrılıp tekrar tamirhanenin içine girdi. Az ilerde çalışan iki çırağa doğru bağırdı: "Tamirhane gülüyle erken çıkıyoruz, iki saate kapatın, ışığı da açmayı unutmayın!"

Geri gelecek cevabı beklemeden çoktan arabanın içine girmiş onu bekleyen Ercan'ın yanına oturdu. Zaten bir cevap almasına gerek yoktu. Ercan onlara güvenmemiş olsa en başta işe almazdı.

Ercan'ın eve gitme ısrarı ve Uğur'un kafa dağıtma aktivitesi üzerine biraz tartıştıktan sonra Ercan araba da uyumaya karar vermişti. Uğur kendi halinde elinde tesbih, diğer koluna camdan sarkıtmış, yüksek müzikle yine ordan oraya sürüyordu arabayı: yolda gördüğü birkaç arkadaşını da arabaya almayı unutmamıştı. Ercan gözünü açmadan yüksek müziğe rağmen uyumaya çalışıyordu. Ah birde gözünü kapatınca kalbi sızlamasa olduğu haline şükür ederdi.

Gelen cam kırılma sesine arabanın ani freni eşlik etti. Ne olduğunu anlamayan Ercan karşısında ki saksıyla bir anlık bakıştı. Uğur çoktan arabadan inmiş gözünün nurunun ne kadar zarar gördüğüne bakıyordu. Anın şokunu atlatan Ercan arabadan inip ne olduğunu anlamak için sağa sola bakmaya başladı.

Gördüğü kişiyle artık gözünü kapatmadan da kalbi sızlıyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%