Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@renksizevren

Yağız Koraman (Akat);

Sol elimle sıkı sıkıya tuttuğum bıçağı nazikçe tabağın kenarına bırakıp arkama yaslandım. Annem ve babam önündeki yemekleri doğaüstü bir naziklikle yerken onlara boş boş baktım.

"Bugün vakıfta bir toplantım var Erdem, oradan da şirkete yanına gelmeyi düşünüyorum." Annem gözlerini yediği yemekten ayırmadan konuşurken kestiği küçük eti çatalına takıp ağzına götürdü. Her hareketini o kadar yavaş yapıyordu ki bir an elini tutup çatalı kendim ağzına sokmak istemiştim.

"Yanıma neden geleceksin?" Babam bardağını masaya bırakıp rahat bir tavırla bıçağının kenarında duran katlanmış peçeteye uzanıp aldı. Dudaklarındaki olmayan yağı silerken peçeteyi elinde buruşturarak masaya bıraktı. Kaşlarını çatmış, annemin bu anlamsız haber vermesini garip karşıladığını bakışlarıyla belirtmişti.

"Bir konuda konuşmamız gerekiyor." Annemin bakışları saniyelik bana dönse de sonra tekrar babamı buldu. Babam rahatça arkasına yaslandı. "Şimdi de konuşabiliriz, oğlumuzdan gizlimiz mi var Sedef?"

"Özel," dedi kendisini gülümsemeye zorlayarak. Babam alayla gülerek elindeki çatalı tabağının kenarına bıraktı. "Uzun zamandır bir özelimizin olduğunu hatırlamıyorum, ne oldu birdenbire?"

Babamın haklı savunmasıyla ona baktım. Annem ve babam hiçbir zaman anlaşabilen insanlar olmamışlardı, onlar birbirlerinden her konuda farklıydılar. Babam oldukça rahatına düşkün ve umursamazken annem tam tersiydi. Babamın aksine onun katı kuralları vardı.

Zaten artık yataklarını bile ayırmış durumdalardı. Bu nereye kadar böyle gidecekti bilmiyordum.

"Peki," dedi dişlerini sıkarak. "Lütfen oturma odasına geçelim, gelişigüzel bir konuyu konuşmayacağız."

"Ben odama çıkayım." Yerimden kalktığımda annem hızla bana döndü. "Sen de gel." Bu söylemiyle afallarken babam da sandalyesini arkaya iterek yerinden kalktı. Sandalyeden çıkan cırtlak ses ile annemin ölümcül bakışları babamı bulurken bu hallerine aldırmadan masa ve sandalye arasından sıyrılıp mutfaktan çıktım.

"Madem ailevi bir şey konuşacağız o zaman Aras ve Zehra da burada olsun." Babamın sesini hâlâ duyarken bir koltuğa geçip oturdum.

"Lütfen hiçbir şey yapmadan sadece şu koltuğa oturur musun?" Annemin her an patlamaya hazır olan ama asla nazikliğinden ödün vermeyen haline bakarken babam dudaklarına fermuar çekerek çaprazımdaki tekli koltuğa oturdu.

Annem de karşımdaki koltuğa geçtiğinde boğazını temizledi. "Bu konuyu ilk başta seninle özel konuşmak istemiştim ancak her zamanki gibi umursamadın."

Yerinde dikleşip saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "İki gün önce şirkete geldiğimde danışmada seni soran bir adam gördüm. Sen o sırada toplantıdaydın ve adam acil bir mesele olduğunu söylemişti. Ben de mecburen olaya dahil oldum, eşin olduğumu öğrendiğinde konuyu benimle de konuşabileceğini söyledi. Senin odana kadar beraber çıktık."

"Neden olaya dahil oluyorsun ki, beni bir günde onlarca kişi soruyor zaten. Randevusuz gelen çoğu kişi de geldiği gibi geri dönüyor. Bu olayda neden o adama eşlik ettiğini anlamadım." Babamın gerilmiş bedenini buradan bile hissederken sert sesi annemi sinirlendirmeye başlamıştı.

"Adamı görseydin eminim ki sen de işini gücünü bırakır derdini sorardın Erdem. Adam gözleriyle bile herkesi hizaya getiriyordu ve yaydığı enerji benimle beraber herkesi rahatsız etti. Ayrıca tanınan bir insan, lütfen lafımı kesmeden dinle ne demek istediğimi anlayacaksın." Annemin sözleriyle babam dudaklarını birbirine bastırıp arkasına yaslandı. Sanırım kıskanmıştı.

"Biz tanıyor muyuz bari," dedi kinayeyle.

"Cihangir Akat. Mardin'de Akat Şirket'in yöneticisi. Hani derler ya nasıl desem... Aşirette sözü geçen bir ağa." Yüzünü buruşturdu. "Ne kadar kaba bir kelime," dedi ardından. "Birden fazla sektörde iş yapıyorlar Erdemciğim, ben pek tanımıyorum ama sen belki duymuşsundur."

"Adını sanını duydum fakat hiç karşılaşmadık." Dedi kaşlarını çatarak. "Ee benimle ne derdi varmış Cihangir Akat'ın?"

Ben de bu sohbetin benimle ne alakası olduğunu çözemedim bir türlü baba, aldırma.

"Hatırlarsan Zehra ve Yağız'a hamileyken birtakım sıkıntılar çekmiştim. Zorlu bir doğum olmuştu ve doğumdan sonra bir süre uyutulmuştum." Babamla birlikte ben de kaşlarımı çattım. Konudan konuya atlamasını anlamlandıramamıştım.

"Bu konu nereye gidiyor merak etmeye başladım," dedi babam yerinde dikleşerek. "Lafı dolandırmadan ne söyleyeceksen söyle."

"Cihangir Akat doğumda bebeklerin karıştığını iddia ediyor, ancak sadece Yağız için DNA testi istiyor."

Annemin sözleri kulaklarımda çınlarken tek yapabildiğim boş gözlerle onu izlemekti. Onun endişeli ve çekingen bakışlarını üzerimde hissederken ben, ona baksam da onu göremiyordum.

Sonra bir ses duydum. "Ne," diye bağırdı oturma odasından içeri giren Zehra. Aklımdaki sis bulutu onun bağırtısıyla dağılırken başımı yavaşça ona doğru çevirdim. "Ben.. sizin çocuğunuz değil miyim? Anne!" Hızla annemin yanına gidip ona sıkıca sarıldığında bağıra bağıra ağlamaya başlamıştı.

Babam ise duyduklarıyla yerinden bile kalkamaz hale gelmişti.

"Sakin olur musun kızım?! Sen değil Yağız'dan bahsediyoruz." Yüzümü buruşturmamak için direnirken onun 'kızım' demesi irkilmeme sebep oldu. Annemin kızını sakinleştirmeye çalışırken sarf ettiği eforu hiçbir zaman bana göstermemesine içerledim.

Yavaşça yerimden kalktığımda babamın bakışlarını üzerimde hissetsem de ona göz ucuyla bile bakmadan kapıya doğru ilerledim.

Kimse arkamdan dur demedi, beni görmediler.

Beni sadece hata yaptığımda gördüler, yere düşüp üstümü çamur yaptığımda, boyumdan büyük işler verip onların altında kaldığımda gördüler.

Odama çıktığımda üzerimdeki siyah tişörtü çıkartıp güzelce katladım. Bir çıkardığımı ikinci kere giymiyordum ama yine de o kıyafeti katlamak üzerine eğitilmiştim. Bir köpek gibi.

Üzerime beyaz bir tişört geçirdiğimde katladığım tişörtü sakinlikle kirli sepetine attım. Odamın penceresine doğru yavaş adımlarla ilerledim. Krem rengindeki perdenin ucunu avucuma sıkıştırarak hızlıca sağa doğru çektiğimde safi karanlık ile karşılaştım. Uzanıp camı açınca yüzüme vuran soğuk rüzgar ile biraz daha kendime geldiğimi hissettim.

Duvara sırtımı vererek yavaşça yere çöktüğümde başımı sertçe arkaya yasladım. Çıkan tok ses nefeslerimin sıklaşmasına sebep oldu. Kendimi dizginleyerek bu olanların benim için hiçbir anlam ifade etmediğini kendime hatırlattım.

Odanın kapısı tıklatılmadan açılınca babamı gördüm. Kapıyı kapatıp yatağımın üstüne oturdu. "Ne olursa olsun sen benim oğlumsun. Seni seviyorum," dedi yere bakarken.

Gülümsedim. "Eldeki verilere ve Kuran'ın verilerine göre iki yıl kadar sonra dünya büyük bir kıtlık dönemine girecekmiş. Yağmur yağmayacakmış ve her yerde kuraklık olacakmış. Hayatta kalma savaşına giren insanlar köylerine göç edip toprakta bir şeyler yetiştirmeye çalışacaklarmış. Deccal de bu sıralarda ortaya çıkar diyorlar." Bana anlamsızca bakarken kaşları çatılmıştı.

"Yani baba, dünya yerinden oynayacak. Dünya diye bir şey kalmayacak. Fakat ben bunca ihtimale rağmen dünyanın sonunun geldiğini senin kurduğun iki kelimelik cümleden anladım. Bu cümleyi kurmak için geç kalmadın mı?"

Bakışları anbean değişirken başını eğdiği yerden kaldıramadı. "Git hadi," dedim ifadesizce. "Git kızını sakinleştir. Git ona sarıl, git ona de bu cümleleri. Ona da geç kalma."

Daha fazla konuşma gereği duymadım. Ne dersem diyeyim beni anlamayacaklardı zaten. O yüzden her zaman yaptığım gibi sustum, ben hep sustum.

Loading...
0%