@renksizevren
|
"Yayız!" Ceylin elindeki tabağa bakarak dikkatlice yanıma doğru yürüyordu. En sonunda içi kurabiye dolu tabağı masaya bıraktığında zaferle gülümseyerek ellerini birbirine çırptı.
Yüzündeki kocaman gülümsemeyle bana döndüğünde onun bana seslenmesinin şaşkınlığını yaşıyordum. "Efendim," dedim sessizce.
Ceylin Adar'ın kızıydı ve bizi görürse ne tepki verir kestiremediğim için etrafıma bakma gereği duymuştum.
"Sana pota yiptüm." Gözlerimi kırpıştırarak suratına baktım. "Yip," diyerek dudaklarını büzdü. "Yip.. yiptüm." Neyi demeye çalışıyordu anlamamıştım. Oflayarak önüne gelen saçları omzunun arkasına attı. "Umuyo."
"Konuştuğun dil.." dedim istemsizce. "Türkçe mi?" Belki bu söylediğimi anlardı, buralarda Kürtçe konuşanları da görmüştüm.
Gülen suratı saniyesinde asılırken asice kaşlarını çattı. "Yuk ayakça."
Elimde olmadan seslice güldüğümde o da dayanamayıp gülmüştü. Elini dudakları üstüne kapatışı gözüme tatlı gelirken gülümsememi suratımda asılı tuttum. Yanıma kadar gelip bacaklarımı ayırdı, gülerek ona bakarken küçük boyunu umursamadan yanımdaki sandalyeye tırmanıp oradan da kucağıma oturuşunu şaşkınca izledim. Düşmemesi için onu tutarken o bunun verdiği rahatlıkla masaya eğilerek getirdiği tabağı önümüze kadar çekti. İçinden bir kurabiye alarak bana baktı.
"Sana pota yiptim." dedi ancak sonrasında yüzünü buruşturdu oflayarak kurabiyeyi ağzıma tıktığında şaşkınlıkla onu durdurmaya çalıştım.
"Yi yi," deyip duruyordu. Başımı geriye atarak ellerini tuttum. Ağzıma tıktığı kakaolu kurabiyeyi zorlukla yutup anlamsızca gözlerine baktım.
"Ne," dedi kaşlarını çatarak. "Nası umuş?" Saçlarını düzeltirken sorduğu soruyla başımı salladım. "Çok güzel olmuş."
"Aliye usun." Yüzüme bakarken kıkırdadı. Eli birden yanağıma gidince irkildim. Dudaklarını büzüp gamzeme parmağını sokmaya devam etti. "Çuk güzel."
Bu çocuğun Adar gibi suratsız bir heriften olabileceği ölsem aklıma gelmezdi sanırım.
"Yayız," dedi gözlerime daha çok yaklaşarak. Neredeyse alınlarımız birbirine değerken şaşı kalmış gözlerine daha fazla bakamadım. "Güzün de güzel."
"Hmm," diye mırıldanarak onu tekrar kucağıma oturtmaya çalıştım ama kucağımda ayağa kalkarak omuzlarıma tutunmuştu. Geldiğimden beri bu kızın yerinde bir dakika fazladan durduğunu görmemiştim zaten. "Okyonos cibi."
Bu söylediğini anlamıştım sanırım. Gözlerime yapılan her iltifatı anlamam benim için önemliydi zaten. Gözlerime okyanus gibi demişti. Dayanamayıp yanağını öptüm. Yanaklarının kızarışını zevkle izlerken bu kız beni aşırı eğlendirmeye başlamıştı.
"Potaları mimahla yuptık, ama o sana sülemememe," diyerek kaşlarını çattı. "Sülememi.. sülemememi süledi." Tatlı tatlı konuşmasına gülümseyerek onu zorla kucağıma oturttum.
Mihrimah'ı o günden sonra birkaç kere görmüştüm ancak yüzüme bile bakmamıştı. Haklı olduğu kısımlar vardı, böyle davranmamı hak etmediğinin farkındaydım ama yapacak bir şeyim de yoktu. Benden uzak durması daha iyiydi.
Yüzüme bakmamasına rağmen bana kurabiye yapmıştı.
"Ellerine sağlık," diyerek minik ellerini tuttum. Utangaç bir şekilde gülümsediğinde şaşırmadan edemedim çünkü o kadar yaramazlığı yapıp annesinden azar işitirken utanmazken, benim ufak bir dokunuşumla utanması garibime gitmişti. "Çuk tatlusun."
"Ceylin!" Filiz ablanın sesini duyduğumda Ceylin'e baktım. Hiç istifini bozmadan kucağımda oturuşuna gözlerimi devirdim. "Annen seni çağırıyor duymuyor musun minik?"
"Yuk, ben buda yukum ki." Göğsüme iyice yapışıp kendini kamuflaj etmeye çalışırken zorla kollarımı ona sarmamı sağladı. Bu sefer cidden göğsümde minicik kalmıştı.
Filiz abla sıkıntıyla avluya çıkıp Ceylin'e tekrar seslendiğinde beni gördü. "A Yağız, Ceylin'i gördün mü?" Yanıma doğru gelirken kollarım arasındaki kızını görünce ellerini beline koyarak öldürücü bakışlarını atmaya başladı.
Ondan hafif tırsarken Ceylin belime cimcik attı. Yüzümü buruşturarak "Yok Filiz abla görmedim," diye mırıldandım.
"Abla değil, yenge diyeceksin kuzum." diyerek kollarım arasındaki kızına uzandı. "Gel buraya bit böceği!" Kızını kucağına almaya kalktığında yüzünün buruştuğunu gördüm ve kolunu tuttum. "Sen zorlama istersen."
"Saat geç oldu, uyuması gerekiyor," dedi sıkıntıyla.
Bunu duyan Ceylin hızla kafasını göğsümden kaldırıp annesine baktı. "Anne ben bügün Yayızı yutsam?" Kayan Türkçesini duyduğumda bir köşeye geçip ağlayacaktım neredeyse.
"Olmaz! Çocuğa rahatsızlık verme şimdi, hadi annecim kalk doğru yatağına." Filiz abla yani yenge, bıkkınlıkla konuştuğunda bugün ne kadar yorulmuş olduğunu düşündüm. Gözlerinden bile belliydi zaten.
"Dütten dütten!" Ceylin yalvarmaya başlayınca tekrar kucağımda ayağa kalkıp boynuma sarıldı. Bunun böyle olmayacağını anlayınca onu kucağıma alıp ayağa kalktım. "Ceylin!"
Filiz yengenin sesi biraz yüksek çıkınca Ceylin ağlayarak bana daha çok sokuldu. Gözyaşlarını ensemde hissederken onun bu haline kıyamadım. "Benim için bir sorun yok yenge, ama Adar bir şey derse..."
"Yok," diyerek sözümü kesti. "Ne diyecek Adar? Çok biliyorsa gelsin kendi baksın çocuğa. Ben sana yük olmasın diye diyorum, yeni geldin bu cadıya hemen kanma."
"Anne ayup uluyo ama." Ceylin'in cırtlak sesi kulağımı tırmalarken yüzümü buruşturup onu kendimden biraz geri çektim.
"Yük olmaz, bugün kalabilir benimle." Sözlerimden sonra gerçekten isteyip istemediğimi anlamak için gözlerime baktı. Sonrasında ise usulca başını salladı. "Peki, senin için sıkıntı yoksa olur. Bir şey olursa bizim odaya gelmekten çekinme, Adar kış uykusuna yatar gibi kalkmaz asla."
Adar'dan çekindiğimi ne kadar belli ettiysem her seferinde açıklama yapıyordu. Birşey demeyip başımı salladım. Herkes odasına çekilirken ben de kucağımdaki Ceylin ile gitmeye hazırlanıyordum ki Ceylin'in kulak tırmalayan sesiyle irkildim. "Potaları unuttuk!"
Bu kız daha demin ağlamıyor muydu? Ne çabuk gözyaşları kurumuştu.
Pota dediği kurabiyeleri de elime alarak üst kata çıktım kapıyı Ceylin'in yardımıyla açarak onu yatağa oturttum. Gözlerim tekli koltuğa kaydığında orada kimseyi görememek rahatlamamı sağlamıştı. Elimdeki tabağı da masaya bırakıp ışığı kapattım. Ceylin'in yanına uzandığımda hızlıca bana sarılmıştı. "Çuk kara."
Odada tek bir ışık kaynağının bile olmaması onu korkutmuştu anlaşılan. Cebimdeki telefonun el fenerini açıp ters bir şekilde komodinin üzerine koyduğumda biraz daha rahatladı.
Ben yeni uyandığım halde hâlâ uykum olmasına şaşırırken Ceylin bana doğru yaklaşıp yanağıma küçük bir öpücük kondurmuştu. Minicik dudakları yanağıma değdiğinde garip hissederek ona baktım. Çok güzeldi. Gözleri önüne gelen saçları geriye iterek göğsümde yatışını izledim.
"Kalbin," dedi. "Çuk yuvaş."
Gözlerim tekrar koltuğa kayarken ilaçlarımı içmediğimi hatırlayıp yerimden kalktım. Işığı açıp çantamdan çıkardığım hapı ağzıma attım. Ceylin kocaman gözleriyle beni izlerken elimdeki kutuya baktı. "Hasta mısın?"
"Hıhı," diye mırıldandım. Işığı kapatıp tekrar yanına yattım. "İyileşmem için ilaçlarımı içmem gerekiyor." Hızlıca bana sarılıp başını boyun girintime soktu. "Çubuk iyileş tımam mı?"
"Tamam."
"Kalbin çuk yavaş, u yüzden mi?" Saçlarını okşayarak gözlerimi kapattım. "Hayır."
"Niye u zuman?" Buna ne cevap vereceğimi bilemedim. "Küçükken bir şeyler yaşadım, o yüzden."
"Korkuyor musun?" dedi başını kaldırıp yüzüme bakarken. Daha fazla olduğu konumda duramayıp üstüme çıktı ve çenesini göğsüme yasladı. "Tımam, ben seni korurum." Benim bir şey dememe izin vermeden konuşması önemsizken söyledikleri gülümsetti.
"Kahramanım," diyerek yanağından makas aldım. Sırıtarak yüzüme baktı. "Kayramanım ben, herkeşi kutarım."
"Babam da benim kayramanım." Gülümseyerek söyledikleriyle gözlerimi kapattım. "Seviyor musun babanı?"
"Çuuuuk."
Sanırım benim çok seviyorum diyebileceğim bir babam yoktu. Artık aklıma baba deyince Erdem Koraman da gelmiyordu zaten. Baba neydi? Babalık o adamın rahatlığından gelmiyordu, bunu biliyordum.
Garipti, anlatamıyordum bile ama birinin beni anlamasını bekliyordum. Garipti, sadece Cihangir anlamış gibi hissediyordum. |
0% |